21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CYB C Y B 25 MAYIS 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL ‘Her devrin adamõ’ Makyavel Makyavel (1469-1527) Rönesans döneminde, Prens (Hü- kümdar) adlõ politik eseriyle ün yapmõş, fikir ve düşünceleriyle “Makyavelizm”in babasõ olmuştur. Makyavel’e göre, amaca ulaşmak için her yol, her çare bir araçtõr. Önemli olan “hedefe ulaşmaktır”, sizi hedefe ulaştõ- racak aracõn ne olduğu, nasõl edinildiği ve nasõl kullanõldõğõ önemli değildir. “Makyavelizm”, “evrensel ahlak kurallarını” dõşlar ve amaca giden her yolu açõk tutar. Makyavelizmi bir cumhurbaşkanõ, “Bir kere delinmeyle ana- yasaya bir şey olmaz” söylemi ile “en kestirme” yoldan an- latmõştõr. Makyavel, Prens (Hükümdar) isimli eserinde yöneticilere politika dersleri vermektedir. “Sevecen gibi görün, istersen sevecen olma. Sözüne gü- venilir olduğunu söyle, ama sözünü tutmasan da olur. Sö- zünde durmayan insanların yalana ‘bir kulp’ bulmaları çok kolaydır.” Makyavel’e göre en önemli kural da yöneticinin doğru ve din- dar görünmesidir. Yönetici kendini gösterdiği gibi olmasa da olur. Önemli olan görüntüsüdür. Yönetici, bağõşlayõcõ, sözü- ne sadõk, güleç yüzlü, doğru ve dindar görünmelidir. Böyle görünürse, onu gören ve duyanlar da onun, iyi, sada- katli, doğru ve dindar olduğunu sanacaklardõr. Bu nitelikler- den ona en gerekli olanõ da “dindar” görünmesini çok iyi bil- mesidir. (Machiavel -Hükümdar, Remzi Kitabevi) “Cadı kazanı” gibi Makyavelizm de McCarth tarafõndan 20. yüzyõl Amerika’sõna taşõnmõştõr. Amerika’da, “soğuk savaş” nedeniyle, “Amerikan Karşı- tı Faaliyetler Komitesi” kurulmuş ve soruşturmalara başlan- mõştõr. 1945 yõlõnõn ağustosunda ABD, Hiroşima ve Nagazaki’ye at- tõğõ atom bombalarõyla savaşõn sonunu getirir. Ancak atom bom- basõ, atõldõğõ şehirleri bir“cehenneme” çevirir. O güne değin “insanoğlu” böyle korkunç, böyle acõmasõz, böyle insanlõk dõ- şõ yõkõma yol açan bir silah görmemiştir. Atom bombasõ, ABD’nin elinde, dünyanõn tepesinde salla- nan Demokles’in kõlõcõna dönüşür. Dört yõl sonra 1949’da Sovyet Rusya atom bombasõnõ yer- altõnda denemiş ve başarõlõ olmuştur. Böylece “atom bombası tekeli” de yõkõlmõştõr. ABD bu denemeyi Rusya’nõn buluşu olarak görmez. Komite, kamuoyuna, içerden bazõ “vatan hainlerinin” atom sõrlarõnõ Rusya’ya verdikleri söylemini yayar. Böylece, kamuoyunu Rus- ya’nõn “kendi başına” atom bombasõ yapamayacağõna inan- dõrõr. O zaman “atom sırlarını” içerden birileri sõzdõrmõş olma- lõdõr. Bilgi sõzdõran hainlerin hemen bulunmasõ gerekmektedir. Bir senaryo hazõrlanõr ve bir yönetmen aranõr. Makyavel’in tanõmõna uygun bir yönetmen bulunur. Temiz bir geçmişi ol- mayan, “özü ile sözü” birbirini tutmayan senatör McCarthy bu iş için, “biçilmiş kaftan”dõr. Göreve başlar, üzerine düşeni ya- par ve korku boyutuna dayandõrdõğõ oyunu yönetip Amerika’yõ “bir korku ülkesine” dönüştürür. Gözüne kestirdiği aydõn ve yurtseverlerden oluşan bir liste yapar ve hepsini “hain” olarak damgalayõp komiteye verir. An- cak hiçbirinin de suçlu olduğunu kanõtlayamaz. Bazõ kaynaklar, McCarthy’nin bu görevi fõrsat olarak görüp Amerikan başkanlõğõna “oynadığını” söyler. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Yasaklı eğlence Çankırı Valisi’nin “içki yasağı” bakın nerelere vardı... Olayı, Aydos Vakfı kurucularından Önder Uyanık’tan dinleyelim: “Köylerimizde baharla birlikte, köy derneklerimizce şenlik ve piknik türü etkinlikler düzenlenmekte olup, bu etkinliklerde de alkollü içkiler alınması yılların uygulamasıdır. Çankırı il sınırı içindeki Özbek Köyü Derneği’nin 17 Mayıs Pazar günü köy kırsalında düzenlediği piknik eğlencesinde, valiliğin ilgili kararı uygulanmış, jandarma tarafından oto bagajlarında alkollü içki araması yapılmış, piknik alanında masalar arasında sürekli devriye gezdirilerek alkollü içki içilmesi adeta silah zoruyla engellenmiştir. Eğlenmeye ve hoş bir gün geçirmeye gelen aileler gereksiz yere gerilime ve huzursuzluğa itilmiştir. Önümüzdeki haftalarda diğer köylerde de aynı durumun tekrarlanacağı duygusu, bölge insanını huzursuz etmektedir.” Aydos Vakfı, İçişleri Bakanlığı’na dilekçe verdi, yasağın kaldırılmasını istiyor. Doğru olmasa da Geçen haftanın en önemli haberlerinden biri, Pulitzer ödüllü Amerikalı ünlü gazeteci Seymour Hersh ile ilgiliydi. Habere göre Hersh, eski Pakistan Başbakanı Benazir Butto ile eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin ölüm emrini, dönemin ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin verdiğini iddia etmişti. Aynı haberin ABD’de nasıl yankılandığını deneyimli gazeteci-yazar dostumuz Yılmaz Polat’tan öğrenmek istedik. Haberin, orada tartışma yaratmadığını aktardı: “Örneğin Washington Post gibi bu tür haberlere büyük önem veren ve takipçisi olan bir gazetede bile haber yer almadı. Zaman zaman önemli haberlere imza atmasına rağmen serbest gazeteci Seymour Hersh’ün kanıtlayamadığı bu tür iddialı haberleri de oluyor. Sanırım bu da onlardan biri. Haber bir Arap televizyonuna yaptığı açıklamadan kaynaklanıyor, ancak kendisinin de öyle söylemediğine ilişkin bazı sitelerde beyanlarını gördüm. Haber inandırıcı olsaydı, eminim Amerikan medyası üzerine giderdi. Somut kanıtlar olmadığı için Hersh’ün Cheney takıntısı diye düşünülmüş olabilir.” Yılmaz Polat, “Belki tartışılan bu haber doğru değil ama” diyerek bir kayıt düştü: “Amerika’da Cheney hakkında bir kamuoyu yoklaması yapılsa Cheney’nin her türlü karanlık işlerin baş aktörü olduğu inancı eminim yüzde 90’larda çıkar.” Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt yasalarındaki haklar 12 Eylül sonrası kuşa çevrilmişti. On- dan sonra gelen hemen tüm ikti- darlar, her iki yasada, çoğunluğu göz boyamaya dönük değişiklikler yap- tılar. Yasalardaki emek aleyhine olan öz ise hep korundu. AKP de aynı yolda. Yasalarda değişiklik söz konusu. Birtakım ha- zırlıklar yapılıyor. Hem de ürkekçe. Eski milletvekili ve sendikacı İzzet Çetin’e göre, bunun nedeni çok basit: “Yasalarda öngörülen değişiklikler, belki de hükümet içinde dirençle kar- şılaştığı için ‘hükümet tasarısı’ yeri- ne altı milletvekilinin imzası ile teklif olarak TBMM gündemine getiriliyor.” Hükümet içinde “direnç”le karşı- lanan değişikliklerin emeğe bir yararı olsa bari. O da yok... İzzet Çetin, tek- lifin çalışma yaşamına sunacağı ye- niliklerin son derece sınırlı olduğu ka- nısında. Verdiği birkaç örnek yeter de artar zaten: “Teklif, AB ve Uluslararası Ça- lışma Örgütü normlarına uyum, 12 Eylül yasalarının değiştirilmesi, ba- rajların kaldırılması, işkollarının az- altılması, grev yasaklarının kaldırıl- ması gibi iddialarla ortaya çıkma- sına rağmen, yeni düzenlemeleriy- le daha karmaşık bir yapı ve so- runlar ortaya koyuyor. Yani bu tek- lifle, çalışma yaşamımızı ilgilendiren düzenlemelere bir ‘yama’ daha atılarak yamalı bohça biraz daha büyüyor. Örneğin, teklif ile, sendi- kaların toplusözleşme yapabilme- si için öngörülen yüzde 10 barajı kaldırılırken yeni bir düzenleme ile de ‘Ekonomik ve Sosyal Konsey’e üye ve ayrıca 80 bin üyeye sahip bir konfederasyona üye olan sen- dikalara işyerinde veya işletmede yarıdan bir fazla çoğunluğu sağla- maları’ halinde toplusözleşme ya- pabilmelerine imkân sağlanmıştır. Yani, mevcut üç konfederasyondan birine üye olmayan sendikanın top- lusözleşme hakkı elinden alınıyor. Yani ‘Sendikalar bağımsız olamaz’ deniliyor. Her şeyden önce, bu hüküm bırakınız ILO normlarını, Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasa- sına bile aykırıdır. Bu düzenleme, özgür sendika kurma ve örgütlen- me haklarının açık ihlalidir. Kara lis- teliktir. Teklif, grev yasaklarını bazı işkollarında kaldırmış gibi yapıyor. Ama fiilen grevi imkânsız hale ge- tiriyor. Örneğin, teklifte bankacılık işkolundaki grev yasağı kalkmış gibi gösteriliyor. Oysa yeni konan ‘bankacılık sektöründe sözleşme- leri gereği taahhüt edilen hizmet- lerin grev ve lokavt uygulaması sırasında verilmesine devam olu- nur’ hükmü ile bu sektör fiilen ye- niden yasak kapsamına alınıyor.” Değişiklik önerisi, tam bugünün modasına uygun: Kafada örtü duruyor, ama mak- yaj mükemmel! Göz boyama PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU İzak mı, Hasan mı? Bilindiği gibi şu sıralar Türkiye Büyük Millet Mec- lisi’nde AKP ile muhalefet partileri arasında şiddetli tartışmalara neden olan ve büyük olasılıkla bu hafta içinde karara bağlanacak bir konu görüşülü- yor. Konu, Suriye sınırındaki, Başbakan Erdo- ğan’a göre 210 bin dönümlük, Genelkurmay Baş- kanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gü- rak’a göre ise yaklaşık 178 milyon 500 bin metre- karelik alana döşenmiş mayınların temizlenmesi. Bu topraklar temizlendiğinde yaklaşık 50 yıldır işlen- mediği, dolayısıyla hiçbir kimyasalla temas etme- diği için üzerinde organik tarım yapılabilecek bir ara- zi olarak işlenmeye açılacak. Ne var ki o topraklara yüz binlerce mayın döşe- yebilecek parasal ve teknolojik olanaklara sahip olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin elinde aynı mayınları bu- lup toplayacak olanaklar ne yazık ki yok. Tuğgeneral Gürak bu nedenle, “mayın temizliğinin, bedeli ödenmek kaydıyla hizmet alımı yöntemiyle yapıl- masının ve bu kapsamda uluslararası deneyime sa- hip NATO İkmal ve Bakım Teşkilatı’nın (NAMSA) ön- celikli olarak dikkate alınmasının uygun bir hareket tarzı olarak düşünüldüğünü” belirttikten sonra TSK’nin görüşlerinin “zamanında ilgili mercilere iletildiğini” söylüyor. Hükümet ise “iş”in ille de bir İsrail firmasına ve- rilmesinde ısrarcı, hizmet bedeli hepi topu 50-60 mil- yon dolar olan iş karşılığında söz konusu firmaya te- mizlediği toprakları 44 yıl süreyle işletme hakkı ver- meyi planlıyor. Hükümetin bu ısrarını anlamak kolay olmadığın- dan insanlar çeşitli olasılıklar/seçenekler üzerinde kafa yoruyorlar. Üyesi olduğumuz NATO dururken ve TSK’nin de görüşü bu doğrultudayken niçin ille de bir özel ku- ruluş öngörülüyor? “Al paranı, temizle toprağımı” türünden bir yaklaşım olsa tamam, fakat öyle de- ğil, karşılığında 44 yıllık bir işletme hakkı veriliyor. Koskoca Türkiye’nin 50-60 milyon dolar parası mı yok? Bu seçenek hiç inandırıcı değil. Üzerinde ısrar edilen firma bir İsrail kuruluşu; “al gülüm, ver gülüm” ilişkisi olsa niçin verilmesin bir İsrail firmasına? Ama kazın ayağı öyle değil, çünkü temizlenecek 510 kilometrelik sınır boyunun öte ya- nında can düşmanı Suriye var ve Suriye kendi top- raklarını mayınlardan arındırmış. 44 yıl boyunca “aca- ba bir sızma olur mu” diye sürekli teyakkuz duru- munda olması mı bekleniyor Suriye’den? Bu nasıl bir komşuluk anlayışı, nasıl bir dış politikadır? Akla Amerika Birleşik Devletleri’nin Büyük Orta- doğu Projesi de (BOP) gelmiyor değil. Ortadoğu’da İsrail demek ABD demek olduğuna göre hüküme- tin, özellikle de Başbakan’ın ısrarı olası bir ABD bas- kısından mı kaynaklanmaktadır? Bir de kafası puslandırılmış kitlelerle o kitleler üze- rinden reyting savaşı veren medyanın Davos’ta fa- tihleştirdiği Recep Tayyip Erdoğan’ın “One minu- te! One minute!” olayı var, uluslararası platformda başlı başına bir “gaf” olarak değerlendirilen. ABD’de- ki Yahudi lobisinin Ermeni sorununda Türkiye’nin yaklaşımına bu “gaf”a rağmen hâlâ yakın durmasını sağlayan pazarlıklarda 178 milyon 500 bin metre- karelik toprak sakın pey olarak öne sürülmüş ol- masın! Ya da birbirleriyle bir biçimde ilişkisi olan bu ola- sılıkların/seçeneklerin tümü rol oynamış/oynuyor ola- bilir hükümetin ısrarında. Bunların hiçbiri Türkiye’ye yakışmıyor, aynen bu ülkeyi yönetme savıyla orta- ya çıkmış, iktidar olabilmeyi de başarmış Adalet ve Kalkınma Partisi’nin modern Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışmadığı gibi. Başbakan AKP’nin Düzce 3. İl Kongresi’nde ko- nuşuyor; muhalefet partilerine saldırıyor, onları “hiçbir şey anlamamakla” suçluyor, sözü 44 yıllığı- na bir İsrail firmasının işletimine bırakılacak topraklara getiriyor, “Orada İzak değil, Hasan çalışacak” diyor. Delegeler, izleyiciler coşkuyla alkışlıyorlar, hükü- metimiz İsraillilere toprak verecek diye seviniyorlar. Oysa daha dün meydanlara doluşup “Kahrolsun İs- rail!” diye bağırıp çağırmışlar. İnsan bunları gördükçe gülsün mü, acıyıp üzülsün mü bilemiyor. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Soğan, et ve havuçla birlikte pişirilen bir tür pirinç pilavõ. 2/ Ejderha... Yaşõ küçük olduğu halde sözleri ve davranõşlarõ ol- gun olan çocuk. 3/ Bir işletme- nin ani batõşõ... Değerli maden- lerin saflõk de- recesi. 4/ Yahudilikte Musa’nõn birinci kita- bõna verilen ad... Başõ- na geldiği sözcüğe olumsuz anlam veren bir ek. 5/ İndiyum ele- mentinin simgesi... Araba okunun ekseni... Metalden yapõlmõş, in- ce uzun çubuk. 6/ İki tarla arasõndaki sõnõr... Tek parça kütükten oyularak yapõlmõş bir tür tekne. 7/ Şarap... Rize yöresinde el tezgâhlarõnda dokunan ve özel- likle çay yapraklarõnõ kurutmada kullanõlan bir cins bez. 8/ Kendini beğenmiş kimseler için kullanõlan bir alay sözü... Bir renk. 9/ Sinirli, çabuk öfkelenen. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Balõk avlamada kullanõlan küçük kõyõ teknesi. 2/ Kâi- nat... Baş çoban. 3/ Kokain türevi uyuşturucu bir madde... Bir aygõtõn gereken işi yapabilmesi durumu. 4/ Var etme, yaratma... Bizmut elementinin simgesi. 5/ Küçük mağara... Pamuk, yün gibi şeyleri eğirmekte kul- lanõlan araç... Şişmiş olan yer. 6/ Zihin... Cennet kõzõ. 7/ Doğu Anadolu’da kullanõlan bir tür küçük zurna... Futbolda kaleye yapõlan sert vuruş. 8/ Devlet büyük- leri, ileri gelenler... Aldatma işi, hile. 9/ İnanõşa göre cin, şeytan çarpmasõyla herhangi bir organõ eğrilen ya da tutmayan kimse. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 H O R O Z T E P E U L A M U L A K M A Y Ö R E K E O S B L U M R I Z A N İ S A İ L İ Ç A L S A N A L A L İ İ Z A M E R E Z S A V A Ş T E P E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Muhbir Eski SHÇEK Genel Müdürü Dr. Bülent İlik anımsattı: “Nimet Çubukçu çocuk yurtlarından sorumlu devlet bakanlığı döneminde ‘Her yurtta çocuk muhbirim var” demişti.” Soru: Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilen Nimet Çubukçu, her okula bir çocuk muhbir atamayı düşünüyor mu? TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com 25 Mayıs HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] İngilizce’yi İngilizce kaynaklardan öğrenin... Westminster Univesity ve Premier College sertifikalarõna sahip, London School of Business Administration’ da master yapmõş, ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH ? Gramer, konuşma, derslere yardõmcõ, sõnavlara hazõrlõk ? İş İngilizcesi (Business English) ve Ingilizce iş görüşmelerine (Interview) hazõrlõk Acıbadem /İstanbul 05327018041 SAHİBİNDEN ALİBEYKÖY GÜZELTEPE’DE 140 VE 70 M2’LİK BAHÇE İÇERİSİNDE MÜSTAKİL GECEKONDU SATILIK 0535 270 35 09 - 0212 607 08 76
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle