17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 25 MAYIS 2009 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN [email protected] DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Başkan Obama ve Filistin Sorunu ABD’nin yeni başkanı Barack Obama’nın Be- yaz Saray’a yerleşmesinin ünlü yüzüncü gününü geride bırakmasının ardından, seçim öncesi ve he- men sonrasında verdiği sözleri tümüyle yerine ge- tirdiğini söylemek kuşkusuz, kolay değil. Ancak öncelikle ele alacağı konular henüz çözüm süre- cindedir ve zaman alacağından da kuşku yoktur. Başkan Obama’nın, W. Bush ve ekibinin bı- raktığı kötü mirasın enkazını bugünden yarına kal- dırması kolay değil. Zira sorun kırk yılı aşkın bir zamandan bu yana bölgedeki tüm savaşların kay- nağında yer almaktadır. Bu yüzden Ortadoğu ba- rışının anahtarı konumundadır. Bu niteliği ile de öncelikle ele alınması gereken sorunların başın- da gelmektedir. Filistin sorununun çözüme ulaştırılmasının ço- ğu zaman sıcak çatışmalara da yol açan sav- saklanması ve sorunun kangren hale gelmesi, kuş- kusuz, nedensiz değil. Aksi halde İsrail’in fiilen iş- gali altında bulunan Filistin topraklarının Ku- düs’ün tamamı dahil, hukuken de İsrail toprak- larına katılması gibi artık art niyet olmaktan çıkan bütünüyle haksız politikasının kırk yıldan bu ya- na nasıl sürebildiğine geçerli yanıt vermek müm- kün görünmemektedir. Bunda kuşkusuz, Arap dünyasının soruna yeterince ağırlık koymakta ya- ya kalmasının dışında ve başta ABD olmak üze- re AB’nin, ne yaparsa yapsın İsrail’e arka çık- masının belirleyici rolü olmuştur. Sadece son on beş yıldan bu yana gündeme gelen çok sayıda barış girişiminin hüsranla so- nuçlanmış olması bile sözü geçen güçlerin tıpkı İsrail yönetimleri gibi amaçlarının, sorunun çözüme ulaştırılması değil, barışçı çözümün savsaklanması olduğunu ortaya koymaktadır. Gerçek şu ki W. Bush’un giderayak düzenlediği Annapolis Konferansı ve o yılın sonuna kadar bir Filistin Devleti’nin kurulacağıyla ilgili vaatleri, tıp- kı Irak’ın işgalinin bahanesi muhayyel kitle imha silahları ve El Kaide ile organik bağ kuyruklu ya- lanı gibi kısa sürede ortaya çıkmıştır. Filistin ba- rışı nasıl Ortadoğu’nun anahtarı ise bir Filistin dev- letinin kurulmasının olmazsa olmazı da koloni- zasyonun engellenmesi ve yeni yerleşimlerin de ortadan kaldırılmasıdır. Oysa uzun zamandır görülen, barış görüşme- lerinin sürdüğü günler de dahil kolonizasyonun ve Filistin topraklarını ve halkını parçalamaya yöne- lik sözde güvenlik duvarının inşasının tüm hızıy- la ve kesintisiz sürmesidir. Güvenilir kaynaklara göre kolonizasyon bugün bile yılda 12 bin konut yapımı hızıyla sürmektedir ve asla raslantısal de- ğildir. Söz konusu olan, işgali kalıcı hale getirme stratejisidir. Yerleşimler için hep yol güzergâhla- rının, su yolları ve su musluklarının denetlendiği yerlerin seçilmesi de keza raslantı değildir. İşga- lin kalıcılığını sağlamanın yanı sıra belli bütünlü- ğe sahip topraklarda kurulacak bir Filistin devle- tini olanaksız hale getirmeye yöneliktir. 1958’de hazırlanan Şaron planına göre İsrail’in bağımsız- lık savaşı henüz bitmiş değildir. Şaron, Haaretz gazetesinde çıkan söyleşisinde Filistin’in koloni- zasyonunun tamamlanması için daha 50 yıla ih- tiyaç olduğundan söz etmiştir. Ben Gurion’un for- mülü ise daha açık seçik: “Sınırımız son çizgiyi çe- keceğimiz yerdedir.” Kolonizasyonun bir diğer önemli amacı ise işgal altındaki Filistin toprakla- rını cepler halinde bölüp parçalayarak toprakla- rın devamlılığını ortadan kaldırmak, böylece de olası bir Filistin devletinin gerçekleşmesini im- kânsız kılmaktadır. Gerçekten de İsrail, işgali al- tındaki Filistin topraklarını halkıyla birlikte bölüp parçalayarak toprak bütünlüğünü ve devamlılığı- nı ortadan kaldırmıştır. Ne var ki yine de her şey Başkan Obama’nın Fi- listin sorununa nasıl yaklaşacağına bağlı görün- mektedir. Örneğin İsrail Başbakanı Netanyahu ta- bir caizse Obama ile görüşmesinde umduğunu bu- lamamış, ABD’yi İran’a karşı kışkırtma girişimlerinde de başarılı olamamıştır. Zira İsrail İran’ın nükleer tesislerini bombalamaya heveslidir. Ne ki, bu he- vesi kursağında kalmış görünmektedir. Başkan Obama, sorunların diyalog yoluyla çözüme ulaş- tırılması politikasını sürdürmeye niyetlidir. Netan- yahu ise temelde bir Filistin devletinin kurulması- na karşıdır. Üstelik buna razı olsa bile Filistin dev- letinin adını bile duymak istemeyen aşırı sağcı or- tağı Liberman’ın hışmından çekindiğinden eli kolu bağlıdır. Ne ki bütün bunlara karşın yine de “Filistinliler ve Suriye ile barış görüşmelerine ha- zırım” demeyi de Obama’ya karşı tavır koymama adına ihmal etmektedir. Sorun; Obama’nın iyi ni- yeti dışında ABD politikasının Ortadoğu sorunu- nu artık İsrail’deki barış karşıtı unsurların gözlüğü yerine, ne ölçüde bölgenin istikrarı ve ABD’nin yük- sek çıkarlarına uygun olarak bakacağında dü- ğümlenmektedir. Başkanın 4 Haziran’da Kahire’de Arap dünyasına hitaben yapacağı konuşma konuya ışık tutacak. Tamil’lere karşõ zafer, yüksek sivil kaybõ ve demokratik değerlerde keskin bir alçalma pahasõna geldi Sri Lanka’nõn kötü örneği BOBBY GHOSH Sri Lanka’daki çatõşma uzun süre boyunca dünya çapõnda militan gruplar için dersler sundu. Tamil Kaplanlarõ; her yandaki teröristlere intihar bombacõlõğõnõn, çocuklarõn asker yapõlmasõnõn, silah kaçakçõlõğõnõn, propagandanõn ve küresel diyasporanõn kaynak toplamak için kullanõlmasõnõn daha ustaca veya gaddarca yollarõnõ öğrettiler. Brookings Enstitüsü’nde Irak ve Afganistan analizcisi olan Jason Campbell, Kaplanlarõn “bugün dünya genelinde görülen terörist taktiklerin öncüleri olduğunu” söylüyor. Ama şimdi Kaplanlar yenildiğine göre, dünya çapõndaki hükümetler ve güvenlik güçleri Sri Lanka hükümetinin başarõsõndan bir şeyler öğrenmeyi deneyebilir. Devlet Başkanõ Mahinda Rajapaksa ve ordusu, uzunca zamandõr gözden düşmüş olan strateji ve taktikleri benimseyerek, hem savaş alanõnda hem de askeri okulda gözden düşmüş olan isyanlarõ bastõrabilme konusundaki genel kanõyõ tersine çevirdi. Bunlar Kaplanlara karşõ işe yaramõş gözüktüğünden, Pakistan’dan Sudan ve Cezayir’e kadar, isyanlarla sarsõlan diğer ülkelerde aynõ yolu izleme isteği uyanabilir. Oysa Rajapaksa’nõn zaferi yüksek sivil kaybõ ve demokratik değerlerde keskin bir alçalma pahasõna geldi; üstelik on yõllar boyunca isyana zemin oluşturan etnik dargõnlõklarõ giderebilecek gibi değil. Belki de Sri Lanka’nõn başarõsõ başka yerlerdeki siyasi liderlere ve askeri komutanlara bir uyarõ etiketiyle gösterilmeli: Bunu evinizde denemeyin. Rajapaksa’nõn kampanyasõ, ABD’li General David Petreaus’un Irak’ta uyguladõğõ ve Afganistan’da yürütmekte olduğu kampanyayla bazõ ortaklõklara sahip. Aynõ Amerikalõ generalin Irak’ta El Kaide ile savaşmak için Sünni isyancõlarõ kullanmayõ bildiği gibi, Sri Lanka Devlet Başkanõ Kaplanlar’õn bir ayrõlõkçõ grubunu müttefiği haline getirdi. Colombo ve Washington hükümetleri ile diğer Batõ başkentleri, küresel yandaşlar ağõndan Kaplanlara giden para akõşõnõ kesmekte işbirliği yaptõ. Ancak bunlarõn ötesinde, Rajapaksa’nõn isyan bastõrma doktrini geçmişte kalmõş dönemden devşirilmiş gibi gözüküyor. Temel ilkeler şöyle: Kaba kuvvet işe yarar: Modern askeri akõl, saf kaba kuvvetin isyanlarõ bastõrmadõğõnõ ve uzun vadede, siyasi ve ekonomik güç paylaşõmõyla sosyal uzlaşmanõn, çatõşmayõ durdurmaya giden tek geçerli yol olduğunu söyler. Fakat Sri Lanka ordusu nihayette Kaplanlarõ, son aşamasõ 2 yõldan fazla süren amansõz bir askeri kampanya ile çökertti. On yõllardõr, böyle sürekli bir saldõrõ başka herhangi bir yerde denenmedi. Pazarlık yapma: En çok Norveç tarafõndan olmak üzere, hiçbir sonuca varmayan bir dizi arabuluculuk girişiminden sonra Rajapaksa, pazarlõk yoluyla çözüm arayõşlarõnõ tamamen bir kenara attõ. Ordu üstün duruma geçtikten sonra Kaplanlar ile anlaşma yapõlmasõ çabalarõ iyice azaldõ. İkincil zararlar kabul edilebilir: Çatõşmalarõn son aylarõnda Sri Lanka ordusu sivil ve Tamil hedefleri arasõnda hemen hemen hiç ayrõm yapmadõ. Çatõşmalardan kaçan rehineler, ordu bombardõmanlarõnda binlerce masum sivilin öldüğünü anlattõ. Modern askeri güçler genel olarak çok sayõda sivil öldüğünde savaşõ durdururlar. Sri Lanka ordusu nadiren ara verdi. (ABD istihbaratõna yakõnlõğõyla bilinen araştõrma şirketi ç.n.) Stratfor’un analiz direktörü Reva Bhalla’ya göre Rajapaksa’nõn “sivil kayıplarını gözardı etmesi” askeri operasyonun başarõsõnda kilit öneme sahipti. Eleştirenleri sustur: Bir demokrasi için, Sri Lanka’nõn yakõn zamandaki basõn özgürlüğü sicili bir utanç kaynağõ. Askeri kampanya konusunda olmasa bile, hükümeti sorgulamaya kalkõşan gazeteciler tehdit edildi, hõrpalandõ veya daha kötü şeylerle karşõlaştõ. Mücadeleci editör olan ve Time dergisine de katkõ sağlayan Lasanta Vikrematung’un 8 Ocak’ta öldürülmesi en uç noktayõ oluşturdu. Son aylarda çatõşmalar yoğunlaşõrken, ordunun haşin taktikleri ve sivil kayõplarõ hakkõnda çok az haber yapõlmasõnõ sağlamak için gazeteciler ve uluslararasõ gözlemciler bölgeden uzak tutuldu. Savaş cephesinden etraflõ haber alõnamamasõ, ordunun pervasõzlõğõna karşõ uluslararasõ tepkinin, özellikle de ABD’de, böylesi yumuşak olmasõnõn sebeplerinden biriydi. ABD’deki Dõş İlişkiler Konseyi’nin Güney Asya uzmanõ Daniel Markey’e göre, Rajapaksa 11 Eylül saldõrõlarõ sonrasõnda terör taktiklerini kullanan isyancõ gruplarõn “artık özgürlük savaşçıları olarak adlandırılamayacakları” yönündeki küresel görüş birliğinden de faydalandõ: “Kaplanlar bunu anlamadı ve önemli bir bedel ödedi.” Dünya genelindeki isyancõlarõn Kaplanlarõn düşüşünden çõkaracaklarõ bir ders bu olabilir. İngilizceden çeviren: Engin Esen (Time dergisi internet sitesi, ABD, 20 Mayıs 2009) Modern askeri akõl, saf kaba kuvvetin isyanlarõ bastõrmadõğõnõ ve uzun vadede, siyasi ve ekonomik güç paylaşõmõyla sosyal uzlaşmanõn, çatõşmayõ durdurmaya giden tek geçerli yol olduğunu söyler. Fakat Sri Lanka ordusu nihayette Kaplanlarõ, son aşamasõ 2 yõldan fazla süren amansõz bir askeri kampanya ile çökertti. On yõllardõr, böyle sürekli bir saldõrõ başka herhangi bir yerde denenmedi. ARIEL COHEN 1990’lar Batõlõ enerji firmalarõnõn Hazar petrol ve gazõna hõzla el attõklarõ yõllar oldu. Türkiye’ye gaz taşõyan Bakû-Tiflis-Erzurum hattõndan başka, Hazar boru hattõ ortaklõğõ, Karadeniz’e ulaşan Bakû-Supsa ve Akdeniz’e ulaşan Bakû-Tiflis- Ceyhan hattõ olmak üzere üç önemli petrol hattõ inşa edildi. O zamandan beri her şey ne kadar çok değişti! Bugün birçok faktör, daha önce Batõ’ya gitmesi öngörülen boru hatlarõnõ, Avrasya boru hattõ rüyasõna dönüştürdü. ABD başka yerlere, Irak’a, İran’a, Afganistan’a, Pakistan’a ve Arap-İsrail diplomatik bataklõğõna odaklandõ. Obama yönetimi yoğun bir biçimde alternatif enerjiye geçişin avukatlõğõnõ yapõyor. Avrupa enerji politikasõnõn başõ boş. Bunlara ek, Hazar enerji kaynaklarõnõ piyasaya getirmek için gerekli olan milyar dolarlõk yatõrõmlara engel teşkil eden güçlü ekonomik faktörler var. Varili 50 dolara düşen petrol fiyatlarõ 75 dolar olduğu zamanki kadar cazip değil. Küresel durgunluk ve kredi sõkõşõklõğõ mevcut finansman imkânõnõ büyük ölçüde azalttõ. Avrupa’daki enerji talebi düşüşte. Ve Batõ’da özel sektörde bu şartlar altõnda, bu ölçekte büyük projelere önderlik edecek şirketler yok. Bu arada, Çin, Kazakistan’daki hidrokarbon şirketlerini peynir ekmek gibi satõn alõp, Türkmenistan’da doğalgaz tarlalarõ geliştirirken, Rusya da, Azerbaycan ve Türkmenistan’õn enerji ihracatõnõ köşeye sõkõştõrmaya çalõşõyor. Çin’e Türkmen gazõ ve Kazak petrolü taşõyan, Akdeniz’e Bakû-Tiflis-Ceyhan boru hattõndan enerji pompalayan, Hazar Denizi ve Orta Asya çõkõşlõ çoklu boru hatlarõ, enerji ihracatçõlarõnõn pazarlõk kapasitesini artõrdõ. Çin, enerji pazarõnda 400 kg’lik aç bir gorile dönüştü. Yapõlmasõ planlanan, Doğu Sibirya çõkõşlõ, Rus-Çin petrol ve gaz boru hatlarõ Batõ’nõn kaynaklarõnõ azaltabilir ve Avrasya’daki ekonomik çekim merkezinin daha da Doğu’ya kaymasõna yol açabilir. Ayrõca Rusya, Orta Asya ve Hazar enerjisi için daha cazip bir müşteri oldu. Türkiye’ye Bakû-Tiflis-Ceyhan ve Baku- Tiflis-Erzurum hattõnõn kurulmasõnõn nedenlerinden biri Rusya’nõn Avrupa’ya ihraç ettiği enerjiyi çok ucuza tedarik etmesiydi. Kartlar ABD’nin aleyhine gibi Bugün enerji konusunda Rusya’da monopol olan, devlet şirketi Gazprom aldõğõ gaz için daha iyi bir fiyat ödüyor ve hatlarõnõn fazla kapasite ile çalõşmasõyla övünüyor. Bu yüzden Batõ’nõn kontrolündeki doğalgaz boru hatlarõna sağlanan gaz miktarõ azaldõ. Ekonomik durgunluğa rağmen Rusya pazar payõnõ koruyabilmek için, Bulgaristan ve Türkiye’den geçecek Mavi Akõm ve Güney Akõm projelerinde ilerlemeye devam ediyor. Gazprom, Ankara üzerindeki etkisini en yüksek seviyedeki ilişkileri ile geliştiriyor. Uzun zamandõr ihmal edilen Avrasya enerji geçişindeki Türkiye’nin rolü de son derece önemli. Türkiye ile yaşanan uyuşmazlõk, Hazar Denizi’ndeki Şahdeniz doğalgaz projesinin gecikmesine ve küçülmesine yol açtõ. Ankara, Rusya kontrolündeki doğalgaza alternatif olarak gündeme gelen Nabucco projesinin karşõsõna yõldõrõcõ koşullarla çõktõ. İhraç etmek amacõyla büyük miktarlarda tedarik ettiği Azeri gazõnõ taşõyacak ve aynõ zamanda Rus ve İran gazõ için de kullanõlacak olan Nabucco projesini Türkiye’nin AB üyeliği ile ilişkilendirdi. ABD ve Avrupa, Avrasya gazõnõn stratejik önemini daima dikkate almalõdõr. Dünyanõn başka yerlerindeki kaynaklar tükenmek üzereyken, bugün tehlikede olan, değeri 4 trilyon dolara varan bir enerji hazinesi. Boru hatlarõ ise Orta Asya ve Kafkaslar’da yeni özgürlüğüne kavuşmuş ülkelerin ekonomik gelişimi için son derece kritik gelir kaynaklarõ. Kartlar, ABD Başkanõ Barack Obama’nõn yeni Avrasya enerji çarõ Büyükelçi Richard Morningstar’õn aleyhine gibi görünüyor. Ama Bakû-Tiflis- Ceyhan boru hattõnõ 1990’larda başarõyla savunmuştu ve belki yine aynõ başarõyõ gösterebilir. ABD ve Avrupa, Türkiye’yi Nabucco’nun ortaya çõkõşõnõ kolaylaştõrmak suretiyle Hazar ve nihai olarak Irak gazõ için bir doğalgaz merkezi olmak için cesaretlendirmeli. Herhangi bir özel sektör enerji firmasõnõ Nabucco projesinin liderliğine soyunmasõ için yüreklendirmeliler. Türkmenistan’a ilgi gösterilmeli Batõ, Türkmenistan’daki diplomatik ihmaline de bir son vermeli ve Bakû-Tiflis- Ceyhan hattõna bağlanacak bir Trans-Hazar doğalgaz boru hattõnõn yapõlmasõ için güçlü bir destek sağlamalõdõr. Obama yönetimi hemen, önce son iki yõldõr boş olan Türkmenistan elçiliğine bir büyükelçi atamalõ sonra da Devlet Başkanõ Berdimuhammedov’u Beyaz Saray’a davet etmelidir. ABD ve Avrupalõlar uygun fiyattan Hazar enerjisi sağlama ve eski Sovyetler Birliği’nin kritik devletlerinin bağõmsõzlaşmasõna destek verme fõrsatõnõ kaçõrmamalõlar. Yaşanan ekonomik çöküşe rağmen, Rusya ve Çin’in, Hazar ülkelerini Çin-Rus ortak-refah kuşağõna kilitlemesine fõrsat vermeden, bu alanda risk almaya değer. İngilizceden çeviren: Çimen Turunç Baturalp (New York Times, 12 Mayıs 2009) Güle güle, Avrasya enerji boru hatları ABD ve Avrupa, Türkiye’yi Nabucco’nun ortaya çõkõşõnõ kolaylaştõrmak suretiyle Hazar ve nihai olarak Irak gazõ için bir doğalgaz merkezi olmak için cesaretlendirmeli. ABD’nin ilgisi başka yerlere odaklanõrken Avrupa enerji politikasõnõn başõboş
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle