21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 25 MAYIS 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Gelişme, Çağdaşlaşmadır! Tamil Kaplanları’nın (LTTE) Sri Lanka’da, ayrı bir Tamil devleti kur- mak amacıyla 26 yıldır sürdürdükle- ri silahlı mücadele ezici bir askeri ye- nilgiyle son buldu. On binden fazla si- vil ölü, yüz binden fazla yaralı var, mil- yona yakın insan yerinden yurdundan oldu. LTTE lideri Prabhakaran Sri Lanka ordusu tarafından öldürüldü, cesedi medyada teşhir edildi. LTTE’nin askeri yenilgisinden ha- reketle bu defterin kapandığını dü- şünmek doğru olmaz. Birincisi, LTTE, Tamil halkının tümünün desteğini alamamış olsa da, ortak kültüründe, etnik-ulusal bilincinde derin izler ya- ratmış bir oluşum. İkincisi Sri Lan- ka’da, Tamil halkını etkileyen ağır ekonomik toplumsal sorunlar varlığı- nı sürdürüyor. Gelecekte, ulusal aşa- ğılanmışlık, intikam duygularıyla da beslenen silahlı bir hareketin yeniden canlanması hâlâ büyük bir olasılıktır. Üçüncüsü, tüm dünyaya yayılmış çok güçlü yeni hareketlere kaynak oluşturabilecek bir Tamil diyaspora- sı var. Tarih, etnik milliyetçilik “cini” bir kez şişeden çıktı mı, onu zorla geri sokmanın olanaksızlığını kanıtlayan örneklerle dolu. Bu “cini” şişeye dönmesi için, barışçı yollarla, eko- nomik, siyasi, kültürel önlemlerle ik- na ve teşvik etmekten başka yol yok. Bu bağlamda, “etnik milliyetçi projenin” iflasına iki kez şahit ol- duğumuz Sri Lanka deneyimi dün- yanın başka bölgelerinde benzer so- runlarla boğuşanlar açısından zengin dersler içeriyor. Etnik milliyetçiliğin iflası- I (Tamil sorununun doğuşu) Sri Lanka, eski adı Seylan olan bir İngiliz sömürgesinin, 1948’de “ba- ğımsızlığını” kazanmasıyla oluşan bir ülke. İngiltere, Seylan’ı yönetmek için bölgedeki yerli azınlık Tamil hal- ka ek olarak Hindistan’dan on bin- lerce Tamil getirdi. Böylece İngiltere, Seylan’da, hem Budist Sinhal ço- ğunluğu yönetmek için Hindu Tamil yerli işbirlikçilere sahip oluyor, hem de bir gün bu sömürgesini terk etme zo- runda kalırsa, geride, uluslaşmayı zorlaştıracak bir bölünmüşlük, uzak- tan dengelenebilecek bir yapı bı- rakmanın koşullarını oluşturuyordu. Sri Lanka-Tamil sorunu öncelikle bu tarihin ürünü. Bu tarihsel zemin üzerinde bağımsızlıktan sonra, Sinhal çoğunluk, İngiliz sömürgecili- ğin mirası olan Tamil orta sınıf kesimlerine, bürokrasideki ve eğitim sistemindeki kalıntıları- na karşı kendi egemenliğini kurmak, hızla keskinleşmekte olan sınıf mücadelelerine, So- ğuk Savaş koşullarında bir ön- lem almak için Sinhal etnik- dini kimliğini egemen kılacak bir süreç başlattı. Bu sürecin ilk ve en keskin örneğinin, Tamil ve Sinhal etnik gruplarının, devlet yönetiminde ve eğitim- de kullandığı ortak dil İngilizcenin ye- rine Sinhal dilini koyan yasanın ge- çirilmesi oluşturdu. Böylece bir anda Tamil orta sınıfı kültürel olarak ikinci sınıf konumuna düşüyor, eğitim sis- temi ve bürokrasi içindeki yerini hız- la kaybetmeye başlıyordu. Bürokra- si içinde Tamil görevlilerin oranının, 1948’de yüzde 30 iken 1970’te yüz- de 6’ya gerilemesi de bunu gösteri- yor. 1960’larda, tüm etnik gruplardan destek alarak belli bir etkinliğe ulaşan sol partilerin, 1970’lerde iktidar orta- ğı olduklarında yönetemediklerini, Tamil azınlığın sorunlarına çözüm üretemedikleri, aksine, Sinhal orta sı- nıfının 10 binden fazla cana mal olan ayaklanmasını engelleyemedikleri için zaman içinde eriyip gittiklerini gördük. Franz Fanon, anti-sömürgeci mü- cadeleye, uluslaşma sürecine ilişkin yaptığı uyarılarda, halkına ulusçuluk bilincinin ötesinde ilerici bir ekonomik siyasi proje sunamayan burjuvazinin vahim hatalar yapmaktan kaçına- mayacağını; uluslaşabilmek için etnik farklılıkları değil birleştirici evrensel özellikleri öne çıkartmak ve teşvik et- mek gerektiğini söyler. Sinhal burju- vazisinin seçkinlerinin bu uyarıların ak- sine davranarak uygulamaya koy- duğu etnik milliyetçi projenin zaman içinde tümüyle ve kesin olarak iflas et- tiğini gördük. Etnik milliyetçiliğin iflası-II (Tamil Kaplanları’nın yenilgisi) Tamil Kaplanları’nın,1980’lerde başlayan silahlı mücadelesi işte bu if- lasın ürünüdür. 26 yıl boyunca 100 binden fazla insanın ölümüne, mil- yonlarcasının yerinden yurdundan olmasına yol açtıktan sonra ağır bir yenilgiyle sonuçlanan süreç ise etnik milliyetçi uluslaşma projelerinin iflas etmeye mahkûm olduğunu Sri Lanka’da ikinci kez kanıtlamaktadır. Bu iflasın arkasında öncelikle etnik milliyetçilikten kaynaklanan bir kör- lük yatıyor. LTTE liderliği, Tamil hal- kıyla Sri Lanka halkının birçok siyasi, ekonomik sorunu paylaştığını, bu zeminde, farklılıklarını barış içinde birlikte yaşamalarını engelleyen koşullara karşı bir ortak mücadele inşa edebilecek- lerini göremedi. Çünkü, LTTE ne Sinhal halkında, ne de Tamil halkında etniğin ötesinde hiçbir dinamik gö- remiyordu. Bu körlük LTTE’yi, Tamil halkını, yalnızca kendi mücadelesinde temsil edile- bilecek tek bir etnik kimliğe in- dirgemesine yol açtı. Halbu- ki, seçimlere katılan, meclis- te temsilcileri olan Tamil Ulu- sal Kongresi’nin gösterdiği gibi, sınıfsal farklılıklar bir ya- na, etnik ve dini (Müslüman Tamiller de var) açılardan bile tek bir Tamil kimliğinden söz etmek olanaklı değildi. Etnik milliyetçiliğin getirdiği bu körlük, zaman içinde giderek sivil hal- kı da hedef alarak “teröristleşmeye” başlayan silahlı eylemler, LTTE’yi hem Sri Lanka emekçilerinden, en- telijansiyasından tecrit etti, hem de LTTE eylemlerinin, Sri Lanka devle- tinde, Sinhal halkında yarattığı tep- kilere katlanmak zorunda olan ken- tli Tamil halkı içindeki diğer siyasi akımlarla, dini/etnik gruplarla, emek- çi ve burjuva katmanlarla istikrarlı, ka- lıcı ilişkiler kurmasını engelledi. Dahası LTTE’nin hâkimiyet kurduğu ve yö- netimini fiilen üstlendiği bölgelerde, siyasi muhalefeti şiddetle susturma- sı, etnik, dini farklılıkları bastırması, as- keri otoriter yönetim modellerine başvurması, bu körlüğü, körlükten kaynaklanan tecrit edilmişliği aşma- ya olanak vermedi. Bu tecrit edilmişlik içinde, Sri Lan- ka devletine karşı askeri ya da siya- si bir zafer kazanamayacağının ayır- dına varan LTTE’nin, vahim bir hataya daha düştüğünü, bu kez bölgedeki büyük güçlerden, emperyalist dev- letlerden, onlara açık ve kullanılabi- lir kapitalist bir ekonomi, siyasi rejim vaat ederek medet ummaya başla- dığını görüyoruz. Bu bağlamda, LTTE ilk kazığı, adanın savaş bölgesine barış gücü olarak gelen Hindistan güçleri, LTTE’yi silahsızlandırmaya kalkınca, on binlerce Tamil’in iki ateş arasında yaşamlarını yitirdiğinde yediğini gö- rüyoruz. Sözde “terorizme karşı sa- vaş” gündeme geldiğinde de, Sri Lanka yönetimi, LTTE’ye saldırılarını bu bağlamda meşrulaştırdı, “ulus- lararası topluluğun” onayını, Pakis- tan’dan, İsrail’den son model silah- lar aldığını, son askeri zaferini de bu ortamda, bu olanaklarla, bölgeyi hiç- bir yaptırıma uğramadan uluslarara- sı basına kapatarak, katliam boyut- larında bir operasyon gerçekleştirdi- ğini görüyoruz. Sri Lanka deneyimi, etnik milli- yetçilik üzerine inşa edilen ulus- laşma projelerinin, eninde sonunda iflas etmenin ötesinde, hem kendi halklarının hem de dünya halklarının başına büyük belalar açtığını bir kez daha gösteriyor. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com Sri Lanka Dersleri [email protected] Günümüzde ekonomik ve toplumsal gelişmenin mo- toru ya da gerçek itici gücü, bilimselliktir; çağdaş bilim- sel gelişmenin özümsenmesi ve yeniden üretilmesidir. Son haftalarda görülen kimi yaklaşımlar, bilimsel ge- lişme kavramıyla çelişiyor; tersine gerilemeyi, giderek il- kelleşme sürecini öne çıkarıyor. Üç örnek var. Birincisi, depremle ilgili bir toplantıda, Diyanet İşleri Baş- kanlığı’nda görevli bir “doçent”, dinleyicilerine, “Deprem, Allah’ın insanların sabrını sınadığı bir imtihandır” diyor, de- vam ediyor: “İnsanlara sabretmeyi öğretmeliyiz. Deprem sonrasında sabrederek zararlarından kurtuluruz.” (Milliyet, 7 Mayıs). Haberin üzerinden üç hafta geçti. Bu sözlerin sahibi olan kişinin çalıştığı ve hepimizin vergileriyle varlığını sürdü- ren “kamu kurumundan” -izleyebildiğim kadarıyla, diye- yim- şimdiye dek hiçbir açıklama yapılmadı. Eğer böy- leyse, Diyanet, bu görüşü onaylıyor mu? Kurum, toplu- ma bu sorunun yanıtını vermelidir. Çünkü bilirler, “sükût ikrardan gelir”; yani, “susmak onaylamaktır”. Ancak çok daha önemli bir nokta var. Kamuoyu, ba- sın-yayın dünyası da bu “olayı” tartışmıyor; sorgulamı- yor; ne oluyor demiyor; ya da diyemiyor. Toplumsal bi- linç, bu en temel bilimsel konularda bu ölçüde “duyar- sız” kalabiliyor. Adının önünde “doçent” yazılan kamu görevlisi bir ki- şi, 21. yüzyılın Türkiye’sinde böyle tümüyle bilim dışı bir yaklaşımı nasıl sergiler? Gerçekte, bu tür düşüncelerin sahipleri bir kişi değil; bunların sayıları çoktur ve bu ülkede “bilim insanı yetiş- tirilmesi sürecinin” doğrudan sonuçlarıdır. Özellikle 12 Eylül sonrasında, kimi üniversitelerde, ki- şilerin, “bilimselliği” değil “dinselliği” önde tutularak, din- sel bağlantıları esas alınarak “doktora” verildiği bilin- mektedir. Karşılaşılan, tekil bir olgu değildir ve aynı ya da benzer görüşlerin savunucuları üniversite ve basın dün- yasında bulunmaktadır. Ülkemizde geçerli bilim insanı üretimi sürecinin bir baş- ka ürünü, Bakanlar Kurulu’nda bulunuyor. İkinci örnek de o. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın Cumhuriyetin değerlerinin yerini “daha Müslüman” yapıya devretme- sini istediği biliniyor; “bilimsel yönü” de, Bakan’ın “baş- kasının bilimsel eserini” kaynak göstermeden kullandığı, yani “intihal yaptığı” ya da “çaldığı” YÖK Disiplin Kuru- lu’nca kararlaştırılmış ve bu karar Ankara İdare Mahke- mesi’nce Ocak 2008’de onaylanmıştır. Türkiye’de “emek” dünyasının kamusal işleyişinden so- rumlu bakanlığın başındaki kişi, eğer başkasının emeği- ni çalmışsa, emek kesiminin haklarının savunulmasında tarafsız kalabilir mi? Ya da emek kesimine, depremci do- çentin yaptığı gibi “sabırlı olmalıyız” mı der? Üçüncü örnek, kesinlikle üçüncül değil, tersine çok gör- kemli çünkü bu bilim dışı gidişe başkaldırının bayrağı; ge- çen hafta yaşamın sonsuzluğuna uğurlanan Prof. Dr. Tür- kan Saylan. Neden görkemli örnek? Çünkü Saylan iki çok önemli toplumsal alanda, önce sağlık sonra da eğitimde hükü- metlerin yapması gereken ama yapmadıklarını yaptı. Özel- likle kızların okullaşması ve kurtuluşu için verdiği sava- şım, bir ulusal destandır. Saylan’ın ölümünden önce kar- şılaştıkları ile ölümünün sonrasında AKP hükümetinin tu- tumu, aslında tam olarak örtüşüyor. Hükümet ve toplu- mun bir bölümü “çağdaşlaşma” istemiyor; giderek bu- nu engellemeye çalışıyor. Bu olgu, devlet erkinin, en üst düzeyden başlayarak, Saylan’ın genç kızların eğitimi için verdiği savaşımı göz ardı etme çabalarıyla daha da so- mutlaşıyor. Basın özgürlüğü üzerindeki baskılar; yazın ve müzik alanlarında yaşanan soruşturma ve korkutmalar; internet yasakları; YÖK ve TÜBİTAK’ın “evrimleri”; kimi valilerin ve diğer kamu görevlilerinin giderek artan çağdışı dav- ranışları; gerçek anlamda bilimselliği savunan bilim in- sanlarının ve rektörlerin tutuklanması; ve başta hükümet, kimi çevrelerin Saylan karşısındaki tutumları, içinden ge- çilen bilimsellikten korkma sürecinin tamamlayıcılarıdır. Saylan, yaşamıyla, çağdaşlaşma-bilim bütünlüğünü ger- çekleştirmiş ve asıl uyarısını yapmıştır. Önemli olan Saylan uyarısının geçici olmaması ve kalıcı biçimde “top- lumsallaşmasının” sağlanmasıdır. Vitamin’e ABD’den ödül Ekonomi Servisi - Türk Telekom’un eğitim ve bilişim alanõndaki şirketi Sebit, geliştirdiği Adaptive Curriculum eğitim yazõlõmõ ile CODiE ödülü aldõ. Vitamin eğitim yazõlõmõnõn Amerika pazarõ için geliştirilmiş olan versiyonu Adaptive Curriculum, ABD’deki Yazõlõm ve Bilgi Endüstrisi Birliği’nin CODiE ödüllerinin eğitim kategorisinde “İnternetteki En İyi Eğitim Çözümü” seçildi. Adaptive Curriculum’un, jüri tarafõndan, öğrencilerin bireysel farklõlõklarõ ve değişik öğrenme düzeylerini gözetmesi, teknolojinin üst düzey kullanõmõ, kullanõcõya her aşamada geri bildirim vererek yönlendirmesi, görsel ve yazõlõm yapõsõnõn sofistike olmasõ gibi kriterlerle değerlendirildiği vurgulandõ. Arçelik’ten mucitlerine ödül Ekonomi Servisi - Uluslararasõ Patent Ligi’nde yer alan Arçelik, on birincisini düzenlediği ‘Buluş Günü’nde’ 223 başarõlõ mühendisini ödüllendirdi. 223 buluşçu, Koç Holding Dayanõklõ Tüketim Grubu Başkanõ Aka Gündüz Özdemir ve Arçelik AŞ Genel Müdürü Levent Çakıroğlu’nun da katõldõğõ bir törenle ödüllerini aldõ. Ödül töreninde konuşan Çakõroğlu, “Türkiye, Ar-Ge harcamalarında dünyada 23. sırada gelmektedir. 2008 yılında Ar-Ge harcamalarında özel sektörün payı ilk kez kamu payını geçmiştir. AB ülkeleri, GSYH’nin ortalama yaklaşık yüzde 2’sini Ar-Ge’ye aktarırken biz ülke olarak sadece 0.7’sini ayırabilmekteyiz. Teknolojiye ayrılan kaynakların oranındaki bu farklılık ülke olarak daha ne kadar yolumuz olduğunu gösteriyor” dedi. HASAN ERİŞ MARDİN - İstanbul Sanayi Odasõ (İSO) Başkanõ Tanıl Küçük, bölge- ler arasõ dengesizlik ve eşitsiz kal- kõnmanõn, Türkiye’nin en temel prob- lemlerinden biri olduğunu belirterek “Bu problemin çözümünde mesafe kaydetmedikçe, Türkiye dengeye gelemeyecektir” dedi. İSO, meclis üyelerinden oluşan bir heyetle, Mardin ve Şanlõurfa’da in- celemeler yapmak ve bu şehirlerin ti- caret ve sanayi odalarõ ile işbirlikleri kurmak amacõyla bir gezi düzenledi. Mardin Ticaret ve Sanayi Odasõ ile Yay Grand’da yapõlan toplantõda ko- nuşan Küçük, İSO Meclisi olarak, her yõl, İstanbul dõşõndaki kentlere bir zi- yaret düzenlemeye gayret ettiklerini bildirdi. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin, büyük potansiyeline rağmen, maa- lesef, çeşitli nedenlerle, arzu edi- len kalkõnma düzeyini ger- çekleştiremedikleri bir böl- ge olduğuna dikkati çe- ken Küçük, pek çok ekonomik ve sosyal göstergede, Türkiye ortalamasõnõn epeyce altõnda olduğunu ifa- de etti. Mardin’in çok yüksek bir tu- rizm potansiyeline sahip olduğuna dik- kati çeken Küçük, Mardin’e gelen turist sayõsõnõn, 2000 yõlõnda 60 bin iken 2006’da 180 bine çõktõğõnõ hatõrlattõ. Bu durumu, “olum- lu ve sevindirici bir gelişme” diye ni- telendiren Küçük, şöyle devam etti: “Bu gelişme, mutlaka daha ileriye taşınabilmelidir. Diğer taraftan bir başka imkân, Mardin’in bir sınır kenti olmasıdır... Diğer önemli alan, tarım ve hayvancılıktır. GAP böl- gemiz, sulama imkânları, uygun iklim ve toprak koşulları ile tarım- da en rekabetçi olabilecek bölgele- rimizden biridir. Ülkemizde, ne ya- zık ki, sanayi, Marmara bölgemizin dışında istediğimiz ölçüde gelişe- bilmiş değildir. Doğu ve Güneydo- ğu illerimizde, sanayiyi geliştirmek amacıyla, çeşitli teşvikler uygulan- dı ancak, maalesef bu teşviklerden istenilen sonuçlar alınamadı.” Tanõl Küçük, sorunlarõn çözülebil- mesinde, bölgenin ihtiyaçlarõna ger- çekten cevap verecek teşvik meka- nizmasõnõn geliştirilmesinin büyük önem taşõdõğõna dikkati çekerek böl- gesel ve sektörel teşviklerin, öne çõ- karõlmasõ gerektiğini söyledi. Her yerde sanayinin olmasõnõn gerekme- diğini dile getiren Küçük, eğer, tu- rizmde daha büyük potansiyel varsa, turizm; tarõmda daha büyük potansi- yel varsa tarõmõn desteklenmesinin doğru olduğunu belirtti. HÜKÜMET VE BANKALARA GÖREV DÜŞÜYOR Küçük, bugün yaşananõn, güven sõkõntõsõ olduğunu, bu güven sõkõntõsõnõn aşõlmasõ için de hükümete ve bankalara görev düştüğünü bildirdi. Hükümetin önlemleri sürdürmesinin önemine değinen İSO Başkanõ, kredi faizlerinin bankalarõn risk algõlamasõndan dolayõ yüksek olduğunu belirterek şu beklentilerini dile getirdi:  Vergi indirimlerindeki geç kalõnmõşlõğa rağmen, uygulanan sektörlerde fayda sağlandõ. Bunun, diğer sektörlere de uygulanmasõnõ ve Kredi Garanti Fonu sorununun bir an önce çözülmesini istiyoruz.  Geçmişte bankacõlõkta kaynak sõkõntõsõ vardõ ancak, bugün kaynak sõkõntõsõ çözülmüş durumda. Bugün yaşanan güven sõkõntõsõdõr. Güven sõkõntõsõnõn aşõlmasõ için hükümetimize de bankalarõmõza da görev düşüyor. Kötü gidişin durduğu kanõsõ çalõşmalarõmõza hõz vermelidir. Toplumsal kriz tehlikesi büyük KDV indirimi istihdama yaradı Konya’da kurulu Pancar Ekicileri Kooperatifleri Birliği (PANKOBİRLİK) Yönetim Kurulu Başkanı Recep Konuk, 5 yıldır üzerinde çalışarak 3 çeşit kanoladan yüksek verim aldıklarını, kullanılmayan tarım arazilerinin tamamında kanola üretiminin yapılması halinde bugün Konya’da tüketilen 10 milyon ton motorinin 4 katını üretebileceklerini söyledi. Konuk “Yılda 40 milyon ton mazotu, tarımsal yoldan elde edebiliriz. Bunu, Türkiye’nin dışarıya petrol bağımlılığını azaltmada önemli bir dönüm noktası olarak görüyoruz” dedi. Tarımın sürdürülebilirliğini sağlamak ve üreticileri alternatif tarım ürünlerine yönlendirmek amacı da taşıyan Ar-Ge’ye yatırıma devam edeceklerini söyledi. Ekonomi Servisi - Boydak Holding Üst Yöneticisi (CEO) ve İstikbal Mobilya Yönetim Kurulu Başkanõ Memduh Boy- dak, mağaza açõlõşõ için geldiği Mer- sin’de, AA muhabirine yaptõğõ açõkla- mada, mobilyada KDV indiriminin sa- tõşlarõ arttõrdõğõnõ ve istihdama yansõdõ- ğõnõ söyledi. 867’si yurt içi 220’si yurt- dõşõnda olmak üzere 1100 yakõn satõş ma- ğazalarõ bulunan Boydak, hükümetin, mobilyada KDV’yi 3 ay süreyle yüzde 18’den yüzde 8’e indirmesinin kendile- rine etkilerini şöyle anlattõ: “Taleplere cevap veremez olduk. Satışlarımızda yüzde 50’lik artış yaşandı. 6 hafta önce 260 kişiyi işe alacağımız açıkla- mıştık. Yaşanan olumlu tablo karşı- sında 260 değil de 385 kişiyi istihdam ettik. Mobilyacılık el emeği göz nuru olan, istihdam yoğun bir sektör olması nedeniyle sektördeki KDV indiriminin 3 veya 6 ay sürmesi halinde 300-400 ki- şiye daha istihdam sağlayabileceğimizi düşünüyoruz. KDV indiriminin de- vamını talep ediyoruz.” İSO Başkanõ Tanõl Küçük bölgesel dengesizliğin tehlikelerine dikkat çekti. Küçük, bu eşitsizliğin çözümü için yöresel özellikleri de dikkate alan sektörel teşviklerin verilmesi gerektiğini söyledi. ROBERT ZOELLICK:BOYDAK CEO’SU: Kanola, umutları oldu Teşvik sistemi yeni baştan D evlet Bakanõ Cevdet Yõlmaz, hükümetin yeni bir teşvik sistemi üzerinde çalõştõğõnõ dile getirdi. “Teşvik konusunu yeniden değerlendiriyor, mevcut sistemi bölgesel boyutu itibarõyla yeniliyoruz” diyen Yõlmaz, “Yeni sistemle teşvikleri 4-5 kategoriye ayõracağõz. Bütün bölgeler bir şekilde teşvik alacak ama teşvik oranlarõ ve enstrümanlarõ farklõ olacak. Ayrõca büyük projeler için daha farklõ teşvikler düşünülüyor. Hem bölgesel hem sektörel boyutu dikkate alan teşvikler olacak” şeklinde konuştu. İSO ile Şanlõurfa Ticaret ve Sanayi Odasõ Başkanlõğõ üyelerinin katõlõmõyla düzenlenen toplantõya katõlan Yõlmaz, teşvik paketinde, bir taraftan Türkiye’yi dünyada rekabet gücü yüksek alanlarda destekleyen bir yapõ öngörülürken diğer taraftan da bölgeler arasõ dengesizlikleri giderme hedefinin ortaya konulduğuna dikkati çekti. MADRİD (AA) - Dünya Bankasõ Başkanõ Robert Zo- ellick, artan işsizlik ve koru- macõlõk nedeniyle dünyanõn toplumsal bir kriz tehlikesiy- le karşõ karşõya bulunduğunu söyledi. Zoellick, İspanyol El Pais gazetesine verdiği de- meçte, mali sektörde başlayan küresel krizin ekonomik kri- ze neden olduktan sonra top- lumsal bir krize doğru ilerle- diğini vurguladõ. Ekonomik toparlanmanõn yavaş olduğunu ve işsizliğin hõzlõ arttõğõnõ vurgulayan Zoellick, rehavete kapõla- rak önlem alõnmamasõ ha- linde, mevcut krizin, bü- yük bir insani krize dönü- şebileceğini kaydetti. İSO Yönetim Kurulu Başkanõ Küçük: Eşitsiz kalkõnma Türkiye’nin en temel problemlerinden biri Her yere sanayi õsrarõ yanlõş
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle