Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
25 MAYIS 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Gelişme, Çağdaşlaşmadır!
Tamil Kaplanları’nın (LTTE) Sri
Lanka’da, ayrı bir Tamil devleti kur-
mak amacıyla 26 yıldır sürdürdükle-
ri silahlı mücadele ezici bir askeri ye-
nilgiyle son buldu. On binden fazla si-
vil ölü, yüz binden fazla yaralı var, mil-
yona yakın insan yerinden yurdundan
oldu. LTTE lideri Prabhakaran Sri
Lanka ordusu tarafından öldürüldü,
cesedi medyada teşhir edildi.
LTTE’nin askeri yenilgisinden ha-
reketle bu defterin kapandığını dü-
şünmek doğru olmaz. Birincisi, LTTE,
Tamil halkının tümünün desteğini
alamamış olsa da, ortak kültüründe,
etnik-ulusal bilincinde derin izler ya-
ratmış bir oluşum. İkincisi Sri Lan-
ka’da, Tamil halkını etkileyen ağır
ekonomik toplumsal sorunlar varlığı-
nı sürdürüyor. Gelecekte, ulusal aşa-
ğılanmışlık, intikam duygularıyla da
beslenen silahlı bir hareketin yeniden
canlanması hâlâ büyük bir olasılıktır.
Üçüncüsü, tüm dünyaya yayılmış
çok güçlü yeni hareketlere kaynak
oluşturabilecek bir Tamil diyaspora-
sı var.
Tarih, etnik milliyetçilik “cini” bir
kez şişeden çıktı mı, onu zorla geri
sokmanın olanaksızlığını kanıtlayan
örneklerle dolu. Bu “cini” şişeye
dönmesi için, barışçı yollarla, eko-
nomik, siyasi, kültürel önlemlerle ik-
na ve teşvik etmekten başka yol
yok.
Bu bağlamda, “etnik milliyetçi
projenin” iflasına iki kez şahit ol-
duğumuz Sri Lanka deneyimi dün-
yanın başka bölgelerinde benzer so-
runlarla boğuşanlar açısından zengin
dersler içeriyor.
Etnik milliyetçiliğin iflası- I (Tamil
sorununun doğuşu)
Sri Lanka, eski adı Seylan olan bir
İngiliz sömürgesinin, 1948’de “ba-
ğımsızlığını” kazanmasıyla oluşan bir
ülke. İngiltere, Seylan’ı yönetmek
için bölgedeki yerli azınlık Tamil hal-
ka ek olarak Hindistan’dan on bin-
lerce Tamil getirdi. Böylece İngiltere,
Seylan’da, hem Budist Sinhal ço-
ğunluğu yönetmek için Hindu Tamil
yerli işbirlikçilere sahip oluyor, hem de
bir gün bu sömürgesini terk etme zo-
runda kalırsa, geride, uluslaşmayı
zorlaştıracak bir bölünmüşlük, uzak-
tan dengelenebilecek bir yapı bı-
rakmanın koşullarını oluşturuyordu.
Sri Lanka-Tamil sorunu öncelikle bu
tarihin ürünü.
Bu tarihsel zemin üzerinde
bağımsızlıktan sonra, Sinhal
çoğunluk, İngiliz sömürgecili-
ğin mirası olan Tamil orta sınıf
kesimlerine, bürokrasideki ve
eğitim sistemindeki kalıntıları-
na karşı kendi egemenliğini
kurmak, hızla keskinleşmekte
olan sınıf mücadelelerine, So-
ğuk Savaş koşullarında bir ön-
lem almak için Sinhal etnik-
dini kimliğini egemen kılacak
bir süreç başlattı. Bu sürecin ilk
ve en keskin örneğinin, Tamil
ve Sinhal etnik gruplarının,
devlet yönetiminde ve eğitim-
de kullandığı ortak dil İngilizcenin ye-
rine Sinhal dilini koyan yasanın ge-
çirilmesi oluşturdu. Böylece bir anda
Tamil orta sınıfı kültürel olarak ikinci
sınıf konumuna düşüyor, eğitim sis-
temi ve bürokrasi içindeki yerini hız-
la kaybetmeye başlıyordu. Bürokra-
si içinde Tamil görevlilerin oranının,
1948’de yüzde 30 iken 1970’te yüz-
de 6’ya gerilemesi de bunu gösteri-
yor.
1960’larda, tüm etnik gruplardan
destek alarak belli bir etkinliğe ulaşan
sol partilerin, 1970’lerde iktidar orta-
ğı olduklarında yönetemediklerini,
Tamil azınlığın sorunlarına çözüm
üretemedikleri, aksine, Sinhal orta sı-
nıfının 10 binden fazla cana mal olan
ayaklanmasını engelleyemedikleri için
zaman içinde eriyip gittiklerini gördük.
Franz Fanon, anti-sömürgeci mü-
cadeleye, uluslaşma sürecine ilişkin
yaptığı uyarılarda, halkına ulusçuluk
bilincinin ötesinde ilerici bir ekonomik
siyasi proje sunamayan burjuvazinin
vahim hatalar yapmaktan kaçına-
mayacağını; uluslaşabilmek için etnik
farklılıkları değil birleştirici evrensel
özellikleri öne çıkartmak ve teşvik et-
mek gerektiğini söyler. Sinhal burju-
vazisinin seçkinlerinin bu uyarıların ak-
sine davranarak uygulamaya koy-
duğu etnik milliyetçi projenin zaman
içinde tümüyle ve kesin olarak iflas et-
tiğini gördük.
Etnik milliyetçiliğin iflası-II (Tamil
Kaplanları’nın yenilgisi)
Tamil Kaplanları’nın,1980’lerde
başlayan silahlı mücadelesi işte bu if-
lasın ürünüdür. 26 yıl boyunca 100
binden fazla insanın ölümüne, mil-
yonlarcasının yerinden yurdundan
olmasına yol açtıktan sonra ağır bir
yenilgiyle sonuçlanan süreç ise etnik
milliyetçi uluslaşma projelerinin
iflas etmeye mahkûm olduğunu Sri
Lanka’da ikinci kez kanıtlamaktadır.
Bu iflasın arkasında öncelikle etnik
milliyetçilikten kaynaklanan bir kör-
lük yatıyor. LTTE liderliği, Tamil hal-
kıyla Sri Lanka halkının birçok siyasi,
ekonomik sorunu paylaştığını, bu
zeminde, farklılıklarını barış içinde
birlikte yaşamalarını engelleyen
koşullara karşı bir ortak
mücadele inşa edebilecek-
lerini göremedi. Çünkü,
LTTE ne Sinhal halkında, ne
de Tamil halkında etniğin
ötesinde hiçbir dinamik gö-
remiyordu. Bu körlük LTTE’yi,
Tamil halkını, yalnızca kendi
mücadelesinde temsil edile-
bilecek tek bir etnik kimliğe in-
dirgemesine yol açtı. Halbu-
ki, seçimlere katılan, meclis-
te temsilcileri olan Tamil Ulu-
sal Kongresi’nin gösterdiği
gibi, sınıfsal farklılıklar bir ya-
na, etnik ve dini (Müslüman
Tamiller de var) açılardan bile tek bir
Tamil kimliğinden söz etmek olanaklı
değildi.
Etnik milliyetçiliğin getirdiği bu
körlük, zaman içinde giderek sivil hal-
kı da hedef alarak “teröristleşmeye”
başlayan silahlı eylemler, LTTE’yi
hem Sri Lanka emekçilerinden, en-
telijansiyasından tecrit etti, hem de
LTTE eylemlerinin, Sri Lanka devle-
tinde, Sinhal halkında yarattığı tep-
kilere katlanmak zorunda olan ken-
tli Tamil halkı içindeki diğer siyasi
akımlarla, dini/etnik gruplarla, emek-
çi ve burjuva katmanlarla istikrarlı, ka-
lıcı ilişkiler kurmasını engelledi. Dahası
LTTE’nin hâkimiyet kurduğu ve yö-
netimini fiilen üstlendiği bölgelerde,
siyasi muhalefeti şiddetle susturma-
sı, etnik, dini farklılıkları bastırması, as-
keri otoriter yönetim modellerine
başvurması, bu körlüğü, körlükten
kaynaklanan tecrit edilmişliği aşma-
ya olanak vermedi.
Bu tecrit edilmişlik içinde, Sri Lan-
ka devletine karşı askeri ya da siya-
si bir zafer kazanamayacağının ayır-
dına varan LTTE’nin, vahim bir hataya
daha düştüğünü, bu kez bölgedeki
büyük güçlerden, emperyalist dev-
letlerden, onlara açık ve kullanılabi-
lir kapitalist bir ekonomi, siyasi rejim
vaat ederek medet ummaya başla-
dığını görüyoruz.
Bu bağlamda, LTTE ilk kazığı,
adanın savaş bölgesine barış gücü
olarak gelen Hindistan güçleri,
LTTE’yi silahsızlandırmaya kalkınca,
on binlerce Tamil’in iki ateş arasında
yaşamlarını yitirdiğinde yediğini gö-
rüyoruz. Sözde “terorizme karşı sa-
vaş” gündeme geldiğinde de, Sri
Lanka yönetimi, LTTE’ye saldırılarını
bu bağlamda meşrulaştırdı, “ulus-
lararası topluluğun” onayını, Pakis-
tan’dan, İsrail’den son model silah-
lar aldığını, son askeri zaferini de bu
ortamda, bu olanaklarla, bölgeyi hiç-
bir yaptırıma uğramadan uluslarara-
sı basına kapatarak, katliam boyut-
larında bir operasyon gerçekleştirdi-
ğini görüyoruz.
Sri Lanka deneyimi, etnik milli-
yetçilik üzerine inşa edilen ulus-
laşma projelerinin, eninde sonunda
iflas etmenin ötesinde, hem kendi
halklarının hem de dünya halklarının
başına büyük belalar açtığını bir kez
daha gösteriyor.
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
Sri Lanka Dersleri
yakupkepenek06@hotmail.com
Günümüzde ekonomik ve toplumsal gelişmenin mo-
toru ya da gerçek itici gücü, bilimselliktir; çağdaş bilim-
sel gelişmenin özümsenmesi ve yeniden üretilmesidir.
Son haftalarda görülen kimi yaklaşımlar, bilimsel ge-
lişme kavramıyla çelişiyor; tersine gerilemeyi, giderek il-
kelleşme sürecini öne çıkarıyor.
Üç örnek var.
Birincisi, depremle ilgili bir toplantıda, Diyanet İşleri Baş-
kanlığı’nda görevli bir “doçent”, dinleyicilerine, “Deprem,
Allah’ın insanların sabrını sınadığı bir imtihandır” diyor, de-
vam ediyor: “İnsanlara sabretmeyi öğretmeliyiz. Deprem
sonrasında sabrederek zararlarından kurtuluruz.” (Milliyet,
7 Mayıs).
Haberin üzerinden üç hafta geçti. Bu sözlerin sahibi olan
kişinin çalıştığı ve hepimizin vergileriyle varlığını sürdü-
ren “kamu kurumundan” -izleyebildiğim kadarıyla, diye-
yim- şimdiye dek hiçbir açıklama yapılmadı. Eğer böy-
leyse, Diyanet, bu görüşü onaylıyor mu? Kurum, toplu-
ma bu sorunun yanıtını vermelidir. Çünkü bilirler, “sükût
ikrardan gelir”; yani, “susmak onaylamaktır”.
Ancak çok daha önemli bir nokta var. Kamuoyu, ba-
sın-yayın dünyası da bu “olayı” tartışmıyor; sorgulamı-
yor; ne oluyor demiyor; ya da diyemiyor. Toplumsal bi-
linç, bu en temel bilimsel konularda bu ölçüde “duyar-
sız” kalabiliyor.
Adının önünde “doçent” yazılan kamu görevlisi bir ki-
şi, 21. yüzyılın Türkiye’sinde böyle tümüyle bilim dışı bir
yaklaşımı nasıl sergiler?
Gerçekte, bu tür düşüncelerin sahipleri bir kişi değil;
bunların sayıları çoktur ve bu ülkede “bilim insanı yetiş-
tirilmesi sürecinin” doğrudan sonuçlarıdır.
Özellikle 12 Eylül sonrasında, kimi üniversitelerde, ki-
şilerin, “bilimselliği” değil “dinselliği” önde tutularak, din-
sel bağlantıları esas alınarak “doktora” verildiği bilin-
mektedir. Karşılaşılan, tekil bir olgu değildir ve aynı ya da
benzer görüşlerin savunucuları üniversite ve basın dün-
yasında bulunmaktadır.
Ülkemizde geçerli bilim insanı üretimi sürecinin bir baş-
ka ürünü, Bakanlar Kurulu’nda bulunuyor. İkinci örnek de
o.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın Cumhuriyetin
değerlerinin yerini “daha Müslüman” yapıya devretme-
sini istediği biliniyor; “bilimsel yönü” de, Bakan’ın “baş-
kasının bilimsel eserini” kaynak göstermeden kullandığı,
yani “intihal yaptığı” ya da “çaldığı” YÖK Disiplin Kuru-
lu’nca kararlaştırılmış ve bu karar Ankara İdare Mahke-
mesi’nce Ocak 2008’de onaylanmıştır.
Türkiye’de “emek” dünyasının kamusal işleyişinden so-
rumlu bakanlığın başındaki kişi, eğer başkasının emeği-
ni çalmışsa, emek kesiminin haklarının savunulmasında
tarafsız kalabilir mi? Ya da emek kesimine, depremci do-
çentin yaptığı gibi “sabırlı olmalıyız” mı der?
Üçüncü örnek, kesinlikle üçüncül değil, tersine çok gör-
kemli çünkü bu bilim dışı gidişe başkaldırının bayrağı; ge-
çen hafta yaşamın sonsuzluğuna uğurlanan Prof. Dr. Tür-
kan Saylan.
Neden görkemli örnek? Çünkü Saylan iki çok önemli
toplumsal alanda, önce sağlık sonra da eğitimde hükü-
metlerin yapması gereken ama yapmadıklarını yaptı. Özel-
likle kızların okullaşması ve kurtuluşu için verdiği sava-
şım, bir ulusal destandır. Saylan’ın ölümünden önce kar-
şılaştıkları ile ölümünün sonrasında AKP hükümetinin tu-
tumu, aslında tam olarak örtüşüyor. Hükümet ve toplu-
mun bir bölümü “çağdaşlaşma” istemiyor; giderek bu-
nu engellemeye çalışıyor. Bu olgu, devlet erkinin, en üst
düzeyden başlayarak, Saylan’ın genç kızların eğitimi için
verdiği savaşımı göz ardı etme çabalarıyla daha da so-
mutlaşıyor.
Basın özgürlüğü üzerindeki baskılar; yazın ve müzik
alanlarında yaşanan soruşturma ve korkutmalar; internet
yasakları; YÖK ve TÜBİTAK’ın “evrimleri”; kimi valilerin
ve diğer kamu görevlilerinin giderek artan çağdışı dav-
ranışları; gerçek anlamda bilimselliği savunan bilim in-
sanlarının ve rektörlerin tutuklanması; ve başta hükümet,
kimi çevrelerin Saylan karşısındaki tutumları, içinden ge-
çilen bilimsellikten korkma sürecinin tamamlayıcılarıdır.
Saylan, yaşamıyla, çağdaşlaşma-bilim bütünlüğünü ger-
çekleştirmiş ve asıl uyarısını yapmıştır. Önemli olan
Saylan uyarısının geçici olmaması ve kalıcı biçimde “top-
lumsallaşmasının” sağlanmasıdır.
Vitamin’e
ABD’den
ödül
Ekonomi Servisi -
Türk Telekom’un
eğitim ve bilişim
alanõndaki şirketi
Sebit, geliştirdiği
Adaptive Curriculum
eğitim yazõlõmõ ile
CODiE ödülü aldõ.
Vitamin eğitim
yazõlõmõnõn Amerika
pazarõ için geliştirilmiş
olan versiyonu
Adaptive Curriculum,
ABD’deki Yazõlõm ve
Bilgi Endüstrisi
Birliği’nin CODiE
ödüllerinin eğitim
kategorisinde
“İnternetteki En İyi
Eğitim Çözümü”
seçildi. Adaptive
Curriculum’un, jüri
tarafõndan,
öğrencilerin bireysel
farklõlõklarõ ve değişik
öğrenme düzeylerini
gözetmesi,
teknolojinin üst düzey
kullanõmõ, kullanõcõya
her aşamada geri
bildirim vererek
yönlendirmesi, görsel
ve yazõlõm yapõsõnõn
sofistike olmasõ gibi
kriterlerle
değerlendirildiği
vurgulandõ.
Arçelik’ten
mucitlerine
ödül
Ekonomi Servisi -
Uluslararasõ Patent
Ligi’nde yer alan
Arçelik, on birincisini
düzenlediği ‘Buluş
Günü’nde’ 223 başarõlõ
mühendisini
ödüllendirdi.
223 buluşçu, Koç
Holding Dayanõklõ
Tüketim Grubu Başkanõ
Aka Gündüz Özdemir
ve Arçelik AŞ Genel
Müdürü Levent
Çakıroğlu’nun da
katõldõğõ bir törenle
ödüllerini aldõ. Ödül
töreninde konuşan
Çakõroğlu, “Türkiye,
Ar-Ge harcamalarında
dünyada 23. sırada
gelmektedir. 2008
yılında Ar-Ge
harcamalarında özel
sektörün payı ilk kez
kamu payını geçmiştir.
AB ülkeleri, GSYH’nin
ortalama yaklaşık
yüzde 2’sini Ar-Ge’ye
aktarırken biz ülke
olarak sadece 0.7’sini
ayırabilmekteyiz.
Teknolojiye ayrılan
kaynakların oranındaki
bu farklılık ülke olarak
daha ne kadar yolumuz
olduğunu
gösteriyor” dedi.
HASAN ERİŞ
MARDİN - İstanbul Sanayi Odasõ
(İSO) Başkanõ Tanıl Küçük, bölge-
ler arasõ dengesizlik ve eşitsiz kal-
kõnmanõn, Türkiye’nin en temel prob-
lemlerinden biri olduğunu belirterek
“Bu problemin çözümünde mesafe
kaydetmedikçe, Türkiye dengeye
gelemeyecektir” dedi.
İSO, meclis üyelerinden oluşan bir
heyetle, Mardin ve Şanlõurfa’da in-
celemeler yapmak ve bu şehirlerin ti-
caret ve sanayi odalarõ ile işbirlikleri
kurmak amacõyla bir gezi düzenledi.
Mardin Ticaret ve Sanayi Odasõ ile
Yay Grand’da yapõlan toplantõda ko-
nuşan Küçük, İSO Meclisi olarak, her
yõl, İstanbul dõşõndaki kentlere bir zi-
yaret düzenlemeye gayret ettiklerini
bildirdi.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin,
büyük potansiyeline rağmen, maa-
lesef, çeşitli nedenlerle, arzu edi-
len kalkõnma düzeyini ger-
çekleştiremedikleri bir böl-
ge olduğuna dikkati çe-
ken Küçük, pek çok
ekonomik ve sosyal
göstergede, Türkiye
ortalamasõnõn epeyce
altõnda olduğunu ifa-
de etti. Mardin’in
çok yüksek bir tu-
rizm potansiyeline
sahip olduğuna dik-
kati çeken Küçük,
Mardin’e gelen turist sayõsõnõn, 2000
yõlõnda 60 bin iken 2006’da 180 bine
çõktõğõnõ hatõrlattõ. Bu durumu, “olum-
lu ve sevindirici bir gelişme” diye ni-
telendiren Küçük, şöyle devam etti:
“Bu gelişme, mutlaka daha ileriye
taşınabilmelidir. Diğer taraftan bir
başka imkân, Mardin’in bir sınır
kenti olmasıdır... Diğer önemli alan,
tarım ve hayvancılıktır. GAP böl-
gemiz, sulama imkânları, uygun
iklim ve toprak koşulları ile tarım-
da en rekabetçi olabilecek bölgele-
rimizden biridir. Ülkemizde, ne ya-
zık ki, sanayi, Marmara bölgemizin
dışında istediğimiz ölçüde gelişe-
bilmiş değildir. Doğu ve Güneydo-
ğu illerimizde, sanayiyi geliştirmek
amacıyla, çeşitli teşvikler uygulan-
dı ancak, maalesef bu teşviklerden
istenilen sonuçlar alınamadı.”
Tanõl Küçük, sorunlarõn çözülebil-
mesinde, bölgenin ihtiyaçlarõna ger-
çekten cevap verecek teşvik meka-
nizmasõnõn geliştirilmesinin büyük
önem taşõdõğõna dikkati çekerek böl-
gesel ve sektörel teşviklerin, öne çõ-
karõlmasõ gerektiğini söyledi. Her
yerde sanayinin olmasõnõn gerekme-
diğini dile getiren Küçük, eğer, tu-
rizmde daha büyük potansiyel varsa,
turizm; tarõmda daha büyük potansi-
yel varsa tarõmõn desteklenmesinin
doğru olduğunu belirtti.
HÜKÜMET VE BANKALARA GÖREV DÜŞÜYOR
Küçük, bugün yaşananõn, güven
sõkõntõsõ olduğunu, bu güven
sõkõntõsõnõn aşõlmasõ için de
hükümete ve bankalara görev
düştüğünü bildirdi. Hükümetin
önlemleri sürdürmesinin
önemine değinen İSO Başkanõ,
kredi faizlerinin bankalarõn risk
algõlamasõndan dolayõ yüksek
olduğunu belirterek şu
beklentilerini dile getirdi:
Vergi indirimlerindeki geç
kalõnmõşlõğa rağmen, uygulanan
sektörlerde fayda sağlandõ.
Bunun, diğer sektörlere de
uygulanmasõnõ ve Kredi Garanti
Fonu sorununun bir an önce
çözülmesini istiyoruz.
Geçmişte bankacõlõkta
kaynak sõkõntõsõ vardõ ancak,
bugün kaynak sõkõntõsõ
çözülmüş durumda. Bugün
yaşanan güven sõkõntõsõdõr.
Güven sõkõntõsõnõn aşõlmasõ için
hükümetimize de bankalarõmõza
da görev düşüyor. Kötü gidişin
durduğu kanõsõ çalõşmalarõmõza
hõz vermelidir.
Toplumsal
kriz tehlikesi
büyük
KDV indirimi
istihdama yaradı
Konya’da kurulu Pancar
Ekicileri Kooperatifleri
Birliği
(PANKOBİRLİK) Yönetim Kurulu Başkanı Recep Konuk, 5 yıldır
üzerinde çalışarak 3 çeşit kanoladan yüksek verim aldıklarını,
kullanılmayan tarım arazilerinin tamamında kanola üretiminin yapılması
halinde bugün Konya’da tüketilen 10 milyon ton motorinin 4 katını
üretebileceklerini söyledi. Konuk “Yılda 40 milyon ton mazotu, tarımsal
yoldan elde edebiliriz. Bunu, Türkiye’nin dışarıya petrol bağımlılığını
azaltmada önemli bir dönüm noktası olarak görüyoruz” dedi. Tarımın
sürdürülebilirliğini sağlamak ve üreticileri alternatif tarım ürünlerine
yönlendirmek amacı da taşıyan Ar-Ge’ye yatırıma devam edeceklerini söyledi.
Ekonomi Servisi - Boydak Holding
Üst Yöneticisi (CEO) ve İstikbal Mobilya
Yönetim Kurulu Başkanõ Memduh Boy-
dak, mağaza açõlõşõ için geldiği Mer-
sin’de, AA muhabirine yaptõğõ açõkla-
mada, mobilyada KDV indiriminin sa-
tõşlarõ arttõrdõğõnõ ve istihdama yansõdõ-
ğõnõ söyledi. 867’si yurt içi 220’si yurt-
dõşõnda olmak üzere 1100 yakõn satõş ma-
ğazalarõ bulunan Boydak, hükümetin,
mobilyada KDV’yi 3 ay süreyle yüzde
18’den yüzde 8’e indirmesinin kendile-
rine etkilerini şöyle anlattõ: “Taleplere
cevap veremez olduk. Satışlarımızda
yüzde 50’lik artış yaşandı. 6 hafta
önce 260 kişiyi işe alacağımız açıkla-
mıştık. Yaşanan olumlu tablo karşı-
sında 260 değil de 385 kişiyi istihdam
ettik. Mobilyacılık el emeği göz nuru
olan, istihdam yoğun bir sektör olması
nedeniyle sektördeki KDV indiriminin
3 veya 6 ay sürmesi halinde 300-400 ki-
şiye daha istihdam sağlayabileceğimizi
düşünüyoruz. KDV indiriminin de-
vamını talep ediyoruz.”
İSO Başkanõ Tanõl
Küçük bölgesel
dengesizliğin tehlikelerine
dikkat çekti. Küçük, bu
eşitsizliğin çözümü için
yöresel özellikleri de
dikkate alan sektörel
teşviklerin verilmesi
gerektiğini söyledi.
ROBERT ZOELLICK:BOYDAK CEO’SU:
Kanola, umutları oldu
Teşvik sistemi
yeni baştan
D
evlet Bakanõ Cevdet
Yõlmaz, hükümetin yeni
bir teşvik sistemi
üzerinde çalõştõğõnõ dile
getirdi. “Teşvik konusunu
yeniden değerlendiriyor,
mevcut sistemi bölgesel boyutu
itibarõyla yeniliyoruz” diyen
Yõlmaz, “Yeni sistemle
teşvikleri 4-5 kategoriye
ayõracağõz. Bütün bölgeler bir
şekilde teşvik alacak ama teşvik
oranlarõ ve enstrümanlarõ farklõ
olacak. Ayrõca büyük projeler
için daha farklõ teşvikler
düşünülüyor. Hem bölgesel
hem sektörel boyutu dikkate
alan teşvikler olacak” şeklinde
konuştu. İSO ile Şanlõurfa
Ticaret ve Sanayi Odasõ
Başkanlõğõ üyelerinin
katõlõmõyla düzenlenen
toplantõya katõlan Yõlmaz,
teşvik paketinde, bir taraftan
Türkiye’yi dünyada rekabet
gücü yüksek alanlarda
destekleyen bir yapõ
öngörülürken diğer taraftan da
bölgeler arasõ dengesizlikleri
giderme hedefinin ortaya
konulduğuna dikkati çekti.
MADRİD (AA) - Dünya
Bankasõ Başkanõ Robert Zo-
ellick, artan işsizlik ve koru-
macõlõk nedeniyle dünyanõn
toplumsal bir kriz tehlikesiy-
le karşõ karşõya bulunduğunu
söyledi. Zoellick, İspanyol El
Pais gazetesine verdiği de-
meçte, mali sektörde başlayan
küresel krizin ekonomik kri-
ze neden olduktan sonra top-
lumsal bir krize doğru ilerle-
diğini vurguladõ.
Ekonomik toparlanmanõn
yavaş olduğunu ve işsizliğin
hõzlõ arttõğõnõ vurgulayan
Zoellick, rehavete kapõla-
rak önlem alõnmamasõ ha-
linde, mevcut krizin, bü-
yük bir insani krize dönü-
şebileceğini kaydetti.
İSO Yönetim Kurulu Başkanõ Küçük: Eşitsiz kalkõnma Türkiye’nin en temel problemlerinden biri
Her yere sanayi õsrarõ yanlõş