21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 12 MAYIS 2009 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Milli Görüşçü Bir Türkiye mi? Milli Selamet, Refah, Saadet... Daha başka Mil- li Görüşçü partileri kurup batıran Necmettin Er- bakan politikaya dönüyormuş!.. Yaşına başına bakmadan, devlete olan bilmem kaç milyarlık borcunu ödemeden, hapislerde yatmak cezasını da yandaşlarının bağışlamasıy- la çekmeden, ‘evlatlarım’ dediği Tayyip’lerin, Gül’lerin, Arınç’ların başına geçmek hevesinde gö- rünüyor! İran’a bile gitti, oradaki Milli Görüşçülerle de bu- luştu. İte kaka, kimi zaman sandalyede, kimi za- man kollarda sürüklenen bir kişiye yakışan nedir? Evinde oturmak, olayları izlemek, gerekirse düşüncesini söylemek... Ama o gerçek amacını, düşüncesini yıllar ön- ce açıklamamış mıydı? Evlatları bir süre Batıcı, AB’ci gibi görünseler de, içlerinde yanan ateş Mil- li Görüş’ün temel ilkeleri değil miydi? Yeni kabi- ne değişikliği bile bu vazgeçilmez amacı yeniden canlandırmıyor mu? Neydi Erbakan’ın, Milli Görüş’ün yandaşlarına verdiği öğüt: “Değişik kuvvetleri hesap ederek, böyle dengeli, dikkatli, tedbirli, temkinli yürümekte yarar var, ki geriye adım atmayalım... Anayasal müesseselerdeki kuvveti cephenize çekmeden her adım erken... O kuvveti, temsil ede- ceğiniz şeyler elinizde olacağı ana kadar, Türki- ye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre, bütün ana- yasal müesseselerdeki kuvveti cephenize çekin- ceye kadar, her adım erken sayılır. Kuvvet dengesi yoksa, kuvvete başvurmayınız. Çok iyi planlaya- rak ona göre yürüyeceksiniz.” Yeni bir anayasa yapma girişimlerinin gemi azı- ya alması boşuna mı? Demek, vakti gelmiş Milli Görüşçü bir anayasa yapmanın!.. Kuvvet dengesi onlardan yana! Bakın Meclis’in dörtte üçüne sa- hipler, Cumhuriyet yönetiminin en güçlü kuruluşları teker teker ellerine geçmiş ve geçmekte... Kala ka- la ne kaldı? Bir Anayasa Mahkemesi mi, yeni ana- yasanın benimsenmesinden sonra o da ortadan kalkacak! Cumhurbaşkanı Gül’ün atadığı yandaş üyelerle bu yüce mahkeme de ellerine geçecek... Direnecek gibi olan kim var, hangi güç var? Or- du mu? Onun da icabına şu ya da bu yoldan ba- kılır. İşte tutuklanan, aylardır hapislerde yarı has- ta, yarı bitkin yatmakta olan askerler, albaylar, ge- neraller, orgeneraller, kuvvet komutanları... Çok geçmez, bir de bakarsınız, Genelkurmay Başkanlığı yapmış bir general de, bir tek savcı- nın buyruğuyla yakalanıp Silivri’ye getirilir! Böy- lece Milli Görüş’e karşı çıkabilecek Cumhuriyet- çi, Atatürkçü, devrimci, çağdaş uygarlıkçı hiçbir güç kalmaz ortalıkta... Erbakan Bey’in, yıllar önce dediği gibi “Gün ge- lecek üniversite rektörleri başı bağlı kızlara kapı- ları açıp buyur edecek”... Yanlış mı çıktı bu söz? Bakın kaç rektör, dekan, profesör içerde bekliyor, kendilerinden hesap so- rulacak günü. Neyin hesabı sorulacak, onu da kim- se bilmiyor!.. Çünkü hesabı verilecek “suç” Atatürk Cumhuriyeti’ni korumak, savunmak, uygarlığın, çağdaşlığın, bilimin savunucusu, öğreticisi olmak!.. Evet, günleri geldi, geliyor. İşte yeni anayasa ha- zırlıkları. Bir gün gelecek, Türkiye’nin ılımlı ya da ılımsız bir İslam devleti olduğunu yaşayanlar görecek mi? Bu gidişle, bu uyuşuklukla, bu umursamazlıkla hal- kımız bir sabah bambaşka bir toplumda uyana- cak mı? PENCERE Takıyye mi?.. Gerçek mi?.. Recep Tayyip ile Bülent Arınç’ta bir değişik- lik mi var?.. Soruyu iki ayrı gazetenin haber başlıklarından yapacağım alıntılarla somutlaştırayım... Birinci haber başlığı Posta’dan: “Ergenekon itirafı...” “Ergenekon davasının savcısıyım diyen Başba- kan Erdoğan, Ergenekon soruşturması konusun- da ilk kez aksaklık ve noksanlık olabileceğini söy- ledi.” (3.5.2009) İkinci başlık Vatan’dan: “Dönüşüme uğradım...” “Bülent Arınç, Milli Görüş çizgisinden geliyor ol- maktan utanmıyorum. Ama dönüşüme uğradım. Bugün siyasi kimliğim muhafazakâr demokrattır.” (8.5.2009) Bu haberleri okuyan kişinin aklına hemen bir so- ru geliyor: - Söylenenler doğru mu, yoksa takıyye mi ya- pıyorlar?.. “Milli Görüş” nedir?.. Necmettin Erbakan’ın ve Saadet Partisi’nin gö- rüşüdür... İslamcıdır... Ama ‘antiamerikan’dır... Bugün dünyada Müslümanlık coğrafyası ikiye ayrılmıştır; bir yanda Suudi Arabistan’ın temsil et- tiği görüş, öte yanda İran’ın temsil ettiği görüş... Biri Amerika’ya el pençe divan duruyor... Öteki başkaldırıyor.. Saadet Partisi ile AKP arasındaki fark bu... Amerika’da Başkan Bush zamanında tezgâh- lanan BOP senaryosuyla AKP sahneye çıktı... Dünyanın en büyük gücü tarafından destekle- nerek “Ilımlı İslam Devleti Modeli”nin Amerikan- cı aktörü rolünü hevesle üstlendi... Şimdi bu model çöküyor mu?.. Artık Bush yok... Obama ne yapacak?.. Amerika, Türkiye’de merkez sağı tasfiye etti, ılım- lı İslamcı partiyi destekledi... Ama, işler iyi gitmiyor... Ilımlı İslamcı devlet modeline geçmek kolay ol- muyor... Acaba Gül, RTE ve Arınç’ın kulaklarına kar su- yu mu kaçtı?.. Belki bugünkü Amerikan yönetimi bir gerçeği se- zinledi... Ortadoğu’da Türkiye’yi PKK terörüyle bölerek kurulacak “Büyük Kürdistan” haritasına yerleşmek tasarımı, ancak Bush’un iktidarında üretilen bir ha- yaldir... Kuzey Irak’ta iki aşiret reisine dayatılan bu ha- yal şimdiden yıkılmıştır... Türkiye’de laik Cumhuriyet ordusunun gücünü yok ederek kurulacak bir İslamcı devletin de Or- tadoğu’da hangi maceraya yöneleceği kuşkulu bir bilmecedir... RTE ile Arınç’ın ağız değiştirmeleri ya takıyye- dir... Ya da kulaklarına üflenen, bu gidişata göre ayar- lanma çabalarıdır... Deneyimler gösteriyor ki seçim sandığında gerilemeye başlayan bir iktidar ya azgınlaşır... Ya da gerçeklere göre ayağını denk alır... Hangisi?.. Göreceğiz... H ukukumuzda “teşmil” sözcüğü ilk kez 275 sayõlõ yasada kul- lanõlmõştõr. Ülkemizde 1980 yõlõna değin yürürlükte kalan bu yasa döneminde, teşmile hiç başvurulmamõş, 1985 yõlõndan itibaren ise 16 teşmil uygulamasõ yapõlmõştõr. Teşmil, 2822 sayõlõ yasanõn 11. maddesinde de korun- muştur. Yasaya göre bir toplu iş sözleşmesinin teşmil edilebilmesi için, bu toplu iş sözleş- mesinin bağlõ bulunduğu işkolundaki işçile- rin en az yüzde onunu temsil eden işçi sen- dikasõnca yapõlmõş olmasõ ve sendikanõn o iş- kolunda en çok üyeye sahip olmasõ gerekir. Teşmil kararõ sosyal taraflardan herhangi bi- rinin veya Çalõşma ve Sosyal Güvenlik Ba- kanõ’nõn istemi üzerine Bakanlar Kurulu’nca verilebilmektedir. Bakanlar Kurulu teşmil ka- rarõ vermeden önce Yüksek Hakem Kuru- lu’nun görüşünü alõr. Teşmil yetkisi Resmi Gazete’de yayõmlanan bir kararnameyle kul- lanõlõr ve teşmil kararõnõn gerekçesi karar- namede belirtilir. Teşmil, teşmile konu top- lu iş sözleşmesinin sona ermesi veya karar- namenin Bakanlar Kurulu’nca yürürlükten kaldõrõlmasõ ile sona erer. Yasa uyarõnca, bir toplu iş sözleşmesini Ba- kanlar Kurulu tamamen veya kõsmen veya zo- runlu değişiklikleri yaparak o işkolunun top- lu iş sözleşmesi bulunmayan diğer işyerleri- ne veya bir kõsmõna teşmil edebilir. Çağdaş toplusözleşme düzeni bulunan ül- kelerde, örneğin Almanya’da 2006 yõlõnda 446, 2007 yõlõnda 454 ve 2008 yõlõnda 463 teş- mil uygulamasõ yapõlmõştõr. Yine İsviçre’de ise 1 Mayõs 2009 itibarõyla federal düzeyde 32, kantonlarda ise 36 teşmil uygulamasõna gidilmiştir. Birçok ülke mevzuatõnda yer alan teşmilin amacõ ve yararõ nedir? Bir kere işverenler kimi koşullar altõnda, özellikle ekonomik bunalõm dönemlerinde toplu iş sözleşmesi ile bağlõ olmayan işçile- ri çalõştõrmak ve böylece sözleşmenin getir- diği parasal yükümlülüklerden kaçõnmak yolunu izlemektedirler. Çünkü toplu iş söz- leşmesine taraf olan işçiler için daha iyi ça- lõşma koşullarõ belirlenmekte, iş sözleşmeleri ile de bu işçiler, düşük ücret ve iyi olmayan koşullara göre çalõştõrõlabildikleri için, işve- renlerce tercih edilmektedirler. Bu durumda ise örgütlenmiş işçilerin işlerini yitirmeleri, işsiz kalmalarõ tehlikesi belirir. İşte bu duruma engel olmak ve belirli bir işkolunda çalõşan işçi ve işverenlerin çalõşma koşullarõnõ uyum- lu hale getirmek için teşmilin uygulamasõn- da büyük yarar vardõr. Ayrõca serbest rekabetin egemen olduğu bir piyasa ekonomisinde sözleşme ile bağlõ ol- mayan işverenlerin düşük ücretli işçi çalõştõ- rarak maliyetlerini düşük tutmalarõ, sözleş- meye taraf işverenlere karşõ düşük maliyet- le yarõş yapma olanağõ vardõr. Sözleşmeye bağlõ işverenleri, Alman hukukunda “kirli re- kabet” (schmutz konkurenz) denilen bu re- kabete karşõ korumanõn tek yolu, toplu iş söz- leşmelerinin devletin karõşõmõ yoluyla uy- gulama alanõnõ genişletmektir. Öte yandan çağdaş devlette, devlet etkin gö- revler yüklenmeli, ekonomik bakõmdan güç- süz olanlara koruyucu elini uzatmalõ, eko- nomik ve sosyal gelişmeleri toplumun tüm sõ- nõflarõna dengeli bir biçimde yaymalõdõr. Gerçekten de belirli işkollarõndaki veya iş- yerlerindeki işçilere toplu iş sözleşmeleriy- le ek çõkar sağlamak yeterli bir sosyal poli- tika olmasa gerek. Toplu iş sözleşmesiyle sağ- lanan bu çõkarlar gereğinde devletin karõşõmõ, yani teşmil ile adil bir biçimde, örgütleşme olanağõndan yoksun olan işçilere yaygõnlaş- tõrõlõrsa, o ölçüde dengeli bir çalõşma düzeni kurulmuş olur. 19.3.2009 tarihli kararname ile yapılan teşmil: 19.3.2009 tarihli kararname (19.4.2009 tarih ve 27214 sayõlõ R.G.’de yayõmlanmõş- tõr) ile Banka ve Sigorta İşçileri Sendikasõ (BASİSEN) ile Türkiye İş Bankasõ A.Ş. arasõnda bağõtlanan toplu iş sözleşmesi kõs- men ve değişiklikler yapõlarak Denizbank A.Ş. ve bağlõ tüm işyerleri, Fortisbank A.Ş. ve bağ- lõ tüm işyerleri ile Finansbank A.Ş. ve bağlõ tüm işyerlerine teşmil edilmiştir. Teşmil edilen toplu iş sözleşmesi 107 maddeden ibarettir. Oysa teşmil kararna- mesine ekli karar 40 maddeden oluşmakta- dõr. Kararnameye ekli kararda yer alan 22 madde teşmil kapsamõndaki işyerlerinde mevcut olan uygulamaya veya kanun hü- kümlerine atõf yapmakta olup, herhangi bir ye- nilik getirmemektedir. Diğer maddelerin ki- mileri teşmile konu toplu iş sözleşmesinden aynen veya değiştirilmek suretiyle alõnmõş- tõr. Teşmil kararnamesine ekli kararõn 4. mad- desinde dört aylõk deneme süresi öngörül- müştür. Ayrõca kararõn 6. maddesinde atama ve nakle karşõ çalõşanlarõn, bulunduğu işye- ri kanalõyla itiraz edebileceği belirtilmiştir. Toplu iş sözleşmesinin 19. maddesinde yer bulan yõllõk ücretli izne ilişkin düzenlemeler kimi ufak değişikliklerle teşmilde yer almõştõr. Teşmil kararõnõn “Ücretli Sosyal İzinler” başlõklõ 11. maddesi teşmile konu toplu iş söz- leşmesinin 25. maddesinin değiştirilmiş şek- liyle teşmil uygulanan bankalardaki işçiler için yeni haklar öngörmüştür. Öte yandan mevcut teşmilde işçiyi ilgi- lendiren en önemli düzenleme teşmil kararõ- nõn 16. maddesinde yapõlmõştõr. Şöyle ki, ka- rarõn Resmi Gazete’de yayõmlanmasõndan ge- çerli olmak üzere 31.3.2010 tarihine kadar dö- nem için çalõşanlarõn kararõn yayõmlandõğõ ta- rihteki ücretlerine 250 TL seyyanen zam ya- põlmasõ ve 17. maddede de teşmil kararõnõn her hizmet yõlõ için çalõşanlara otuz günlük brüt çõplak ücretleri tutarõnda iki ikramiye ve- rilmesi kabul edilmiştir. 20. madde toplu iş sözleşmesinin 54. maddesinden ödenek mik- tarõnda değişiklik yapõlarak alõnmõş ve çalõ- şanlarõn bir şehirden diğer bir şehre atanma- larõ halinde 1.000 TL göç ödeneği verilece- ğini öngörmüştür. Sonuç Küresel ekonomik krizden ciddi bir şekil- de etkilenen ülkemizde, bankacõlõk sektö- ründeki kimi bankalara, bu işkolundaki ör- gütlü BASİSEN’in talebiyle aynõ sendikanõn yapmõş olduğu toplu iş sözleşmesinin teşmil yoluyla uygulanmasõ, yukarõda belirtilen ne- denlerle olumlu, çağdaş bir adõmdõr. Teşmi- le katkõsõ nedeniyle özellikle BASİSEN’i de kutlamak gerekir. Avrupa ülkelerinden farklõ olarak Türk sen- dikalarõnõn anlaşõlmaz nedenlere dayanarak karşõ çõktõğõ teşmil için korkmadan talepte bu- lunmasõ BASİSEN’in kendine olan güve- nindendir. Çağdaş endüstri ilişkileri kurumlarõndan olan teşmil uygulamasõna hükümetin diğer iş- kollarõ için de başvurmasõ, bu kurumun ül- kemiz endüstri ilişkiler sisteminde oturmasõ için de bir neden olacaktõr. Bankacõlõk İşkolunda Teşmil... Prof. Dr. A. Murat DEMİRCİOĞLU YTÜ İİBF Küresel ekonomik krizden ciddi bir şekilde etkilenen ülkemizde, bankacõlõk sektöründeki kimi bankalara, bu işkolundaki örgütlü BASİSEN’in talebiyle aynõ sendikanõn yapmõş olduğu toplu iş sözleşmesinin teşmil yoluyla uygulanmasõ, yukarõda belirtilen nedenlerle olumlu, çağdaş bir adõmdõr. Adõnõ Doğru Koymak Yetmiyor... M azõdağõ’nõn Bilge köyün- de gerçekleş- tirilen katliam ülkemi- zin “Doğu Soru- nu”nun neleri içerdi- ğini bir kez daha anõm- sattõ herkese. 44 insanõn canice öl- dürülmesinin nedenle- rine dönük, sõcağõ sõ- cağõna, birtakõm yo- rumlar yapõldõ. “Husumet”, “kin”, “öfke”, “vandallık”, “terör”, “cinnet”, “tö- re cinayeti” bile de- nildi. Karşõ çõkõşlarda, “töre”nin kuralõnda böyle bir şeyin olma- dõğõ da sõk sõk dile ge- tirildi. Gözü dönmüş, eli si- lahlõ, canlarõnda öfke- lerinin gazabõnõ taşõ- yan o insanlarõ ölüm kusma kõyõsõna getirip “cani” kõlan neydi pe- ki? Bu topraklarda, özel- likle de, Güneydoğu, Doğu ve Karadeniz bölgesinin belirli ke- simlerinde “yoğun”ca yaşanan kan davalarõ birçok alan çalõşmasõ- na, araştõrmalara, ede- bi yapõtlara konu ol- muştur. Yaşar Kemal’in Yõ- lanõ Öldürseler roma- nõnda bu sorunun bir yanõ ele alõnõp işlen- miştir. Hem o romanõ, hem de roman dünyasõnda “kan davası” olgusu- nun nasõl ele alõndõğõna dönük bir çalõşma ya- parken; Mahmut Tez- can ile Artun Ünsal’õn araştõrmalarõna dön- müştüm.(*) Ümit Kaftancıoğlu, Ömer Polat, Bekir Yıldız ve Osman Şa- hin roman ve öyküle- rinde Güneydoğu’daki “kan davası”nõn ne- den/niçin ve sonuçlarõ- nõ ele alõp işlemişlerdir. 1980 sonrasõ, hem Türkiye hem de o böl- ge(ler) artõk farklõ bir dönüşüm noktasõna gel- miştir. Özellikle terör, şid- det, linç, katliam, faili meçhul cinayetler top- lumun mayasõnda gi- derek çatõşma kültürü yaratmaya başlamõştõr. Şiddetin şiddeti bes- lediği bir ortamda, böl- genin geri kalmõşlõğõnõn neden/niçin ve çözüm- lerine bakõlmaksõzõn; tõpkõ 1891’de II. Ab- dülhamit’in kurduğu Hamidiye Alaylarõ’na benzer bir yapõda “Ko- ruculuk” sistemi ku- rularak, sözüm ona böl- genin güvenliğine kat- kõ sağlamaya çalõşõl- mõştõr. Öyle ki; yörede hiç- bir iş/geçim olanağõ ol- mayan köylüler bunu bir geçim kaynağõ ola- rak benimsemişlerdir. Silahõn girdiği her yerde şiddet ve güç sa- vaşõmõ vardõr. Hele bu- nu güvenlik otoritesinin dõşõndaki alanlara ya- yarsanõz, sonuçta “kontrolsüz güç” ola- rak her şeyi yapabilme cesaretini verirsiniz. Nedeni ne olursa ol- sun, adõnõ nasõl koyar- sak koyalõm; “Bilge Köyü Katliamı” böy- lesi bir yapõlanmanõn sonucudur. Bunu açõmladõğõmõz- da, “Doğu Soru- nu”nun orada da uç veren şu üç temel özel- liğini görmekteyiz. ? Ekonomik olanak- sõzlõk ? Eğitim ? Toprak sorunu Bir karõş toprağõnda bile bu sorununu çöze- meyen, “sosyal dev- let” olma varlõğõnõ gös- teremeyen bir ülkenin; iç savaş, terör, çatõşma gibi söylemlere sõğõna- rak silaha dayalõ şiddet ortamõnõn filizlenme- sine nasõl önayak oldu- ğunun da bir gösterge- sidir bu katliam. Düşünüyorum da; o bölgenin yöneticileri, sorumluluk üstlenen görevlileri sözünü etti- ğim bu çalõşmalardan bölgelerinin sorunlarõ- nõ dile getiren edebi yapõtlardan acaba ne ölçüde haberdarlar?.. Şanlõurfa, Diyarba- kõr, Batman ve Mar- din’e yaptõğõm bir yol- culukta; yakõlõp yõkõ- lan köyleri gezmiştim. 1990’larõn sonuydu. Orada korku kol gezi- yordu, yöre halkõ en çok da Korucular’dan yakõnõyordu. Birçok olayõn arka- sõndan onlarõn çõktõğõnõ, kanunsuz birçok şeye girişmelerinin tedirgin- liğini anlatõyorlardõ. Yörede 70 binin üze- rinde korucunun oldu- ğu düşünülecek olursa; “geçici” görevli diye- rek onlara bölgenin belli yörelerinin gü- venliğinin teslim edil- mesinin ne denli tehli- keli olduğunu bu olay ayan beyan gösteriyor. Geçmişte, bu ülkede kõrsal kesim insanõnõn aydõnlanmasõ, eğitil- mesi için Köy Enstitü- leri kurulmuştu. Bunlar kapatõlarak hem kõrsal kesim insa- nõnõn gelişmesine engel olundu, hem de ülkenin “Doğu Sorunu”nun kat be kat artmasõnõn önü açõldõ. İsterseniz “Bilge Köyü Katliamı”nõ bir de bu pencereden oku- maya çalõşalõm sevgili okurum. Yurtseverlik, ülkesi- ni, insanõnõ sevmenin ne demek olduğuna bir de buradan bakalõm. Ne dersiniz; bu olaya bir ad koymak gerçek- ten sorunlarõ çözebile- cek mi? Karanlõklardan ay- dõnlõklara böyle mi çõ- kacağõz sizce de? Dönüp o 44 insanõn kanõnõn yüzümüze na- sõl sõçradõğõna bakõp, vicdan duygumuzu yoklayalõm derim. _____ (*) Mahmut Tezcan, Kan Gütme Olaylarõ Sosyolojisi, 1972, An- kara Ünv. Yay., 193 s. Artun Ünsal, Anado- lu’da Kan Davasõ (1990), 1995, YKY., 233 s. Feridun ANDAÇ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle