Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
11 NİSAN 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
21
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com
(ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com
HARBİ SEMİH POROY
11 Nisan
SAĞNAK
NİLGÜN CERRAHOĞLU
Obama’nın Dünyası
Yazının başlığı “Matyas’a göre İncil” misali; “Oba-
ma’ya göre dünya” da olabilirdi. Washington’da ya-
pılmakta olan tam da bu: Obama yorumuyla, dünyayı
yeniden “resetlemek...”
Felç olan, çöken bir bilgisayara “yeniden başlat” ko-
mutu verdiğimizde; alet önce kendini bir kapatır, ar-
dından -işler yolunda giderse- sil baştan açılır ya; onun
gibi. Obama dünyaya işte bu “yeniden başlat” ko-
mutunu Türkiye’den veriyor. ABD Başkanı’nın Türkiye
ziyaretinin en kısa özeti bu.
Düşünün! Süper gücün lideri; yerkürenin “hard-
disk”indeki tüm çıban başı sorunları Ankara ve İs-
tanbul’dan “resetlemek” sevdasında. Baktım da
TBMM’de yaptığı konuşmada bir Kuzey Kore ile Kü-
ba’ya mesaj yok: İran, İsrail-Filistin, Afganistan, Pa-
kistan, Irak…
Maşallah, beşibiryerde gibi. Obama’nın büyük
belagatla icra ettiği söylevine hepsi tespih taneleri gi-
bi dizilmiş. Obama, Ankara’dan bu ülkelere kâh me-
saj yolluyor, kâh Ankara ile birlikte hareket etmek su-
retiyle sözü edilen coğrafyalardaki sorunlarda başarı
şansı yakalanılabileceğini söylüyor.
Her halü kârda hepsinin “reset kodlarını” burdan
gönderiyor!
Geçmişinizle yüzleşin, Ermenistan’la ilişkilerinizi nor-
malleştirin, Ermenistan sınırı-Heybeliada Ruhban
Okulu’nu açın, (ima yoluyla) Afganistan’a asker des-
teğini göz ardı etmeyin gibi. Türkiye’nin doğrudan doğ-
ruya ulusal politikaları ve “egemenliğini” içeren “re-
set komutları” bu konuşmaya hiç dahil olmasa bile,
ABD gibi bir süper güçle bu kadar çok küresel so-
runun gölgesinde sürekli teşriki mesai yapmak ve sı-
cak temas kurmak Türkiye gibi bir ülke için muazzam
bir “yük” tür.
Söylenceye göre, “yeni Obama dünyasında” Tür-
kiye’ye biçilen rol mucibince “bölgesel güç” oluyo-
ruz. Bazıları hatta daha da ileri giderek artık “küresel
bir aktöre” dönüştüğümüzü; başımıza talih kuşu
konmuş gibi buna acayip sevinmemiz gerektiğini söy-
lüyor....
RTE modeli ‘küresel aktörlük’
Ama şu basit soruyu hiç sormuyorlar: “Küresel ak-
törlüğe başımızdaki mevcut liderlik kadrosu ve ekip-
le mi soyunuyoruz?” Peres’in, Erdoğan’a Davos’ta
söylediği -mealen- şu sözler benim hâlâ hatırımda:
“Bizim Türklerle bir sorunumuz yok ki... Filistinlilerle
var! Olmayan yerde lütfen yeni sorunlar çıkartmayı-
nız. Biz Türklerle değil, Filistinlilerle savaştayız…”
Diplomasinin “d”sinden anlamayan, anlayanları
“monşer” kategorisiyle dışlayan; dünya meseleleri-
ne vakıf, donanımlı ekiplerle “takım” kurmak yerine;
yetkinliği kendinden menkul dar klikler ve “evet”, “der-
hal”, “emredersiniz efendim-cilerle” etrafını çeviren
bir başbakanımız var bizim. Katıldığı her uluslarara-
sı toplantı ya da doruktan “krizle” dönmeyi marifet bi-
liyor. Düşünülebilecek en popülist dürtülerle bu
krizleri, tribünlere oynadığı şova çeviriyor.
Eleştiri bir yana; kamuoyunda bu popülist yakla-
şımların hiç sorgulanmaksızın baş tacı edildiği bir ül-
kede “küresel aktörlük” gibi iddialı konumlara so-
yunmak sizi bilmem ama beni korkutuyor. Türkiye’ye
biçilen bu “sözde bölgesel güç” ya da “küresel ak-
törlükte” sevinilecek bir yan bulamıyorum…
Aktör mü taşeron mu?
İktidara damga vuran zihniyetle, Ortadoğu’dan Af-
ganistan’a uzanan bu belalı ve devasa coğrafyada,
“küresel aktör” değil olsa olsa “ABD’nin taşeronu” ola-
bilir Türkiye. Düşünün, oysa ne muazzam bir potan-
siyeli var bu ülkenin. Dünyanın patronu nerdeyse ba-
şındaki her belanın çaresini, Türkiye’nin yardımı ya
da desteğiyle gelip burada arıyor. Ve bu potansiye-
li biz -kapımıza asılan o müthiş afili, fiyakalı etiketle-
re karşın- “taşeronluktan” öteye götüremiyoruz.
Götürebilsek; “stratejik ortak” -moda tabirle “mo-
del ortak”- kendi parlamentomuzda dönüp de bize
“Haydi koçum göreyim seni! En kısa sürede filan sı-
nırını aç!” diyebilir mi? “Egemenlik haklarını”, kendi
sınırları dahilinde, kendi tasarrufları çerçevesince is-
tediğince kullanamayan bir ülke nasıl kalkıp “küresel
aktörlüğe” teşebbüs edebilir?
“Küresel aktör”, “bölgesel güç” gibi ifadeler sınır öte-
si nüfuz alanlarını genişletmek suretiyle egemenlik-
lerini güçlendiren, arttıran, pekiştiren ülkeler için kul-
lanılır…
Sınırları üzerinde başkalarından talimat alan ülke-
ler için değil.
Aradaki
fark
Obama geldi geçti.
Geriye bizden
istedikleri kaldı:
Sözde Ermeni
soykırımını kabul edin.
Ermenistan sınırını ve
Heybeliada Ruhban
Okulu’nu açın. Kürtlere
yeni olanaklar tanıyın.
Öyle görünüyor ki,
başımızdakiler, içerdeki
iktidarları uğruna bu
istekleri bir bir yerine
getirmeye hazır ve
nazırdır.
Gerisi; süstür,
makyajdır.
Aklımıza takılan bir şey
daha var:
Obama’nın
söylediklerinin
Bush’tan farkı ne?
Ömrü boyunca tüm benli-
ğiyle CHP’li olan Şeref Bak-
şık’ın “CHP ile Bir Ömür” baş-
lığını taşıyan anıları yayımlandı.
Bir söyleşi sırasında İsmet Pa-
şa’nın (İnönü) Bakşık’a aktardıkla-
rı, siyaset ile uğraşanlar için ders ni-
teliğinde. Son yerel seçim kam-
panyası sırasında Recep Tayyip Er-
doğan’ın hedef seçtiği İsmet Paşa,
yıllar önce Bakşık’a şöyle demiş:
“... Askerden politikacı zor olur.
Onlar muvaffak olmuş bazı gene-
ralleri ve askerleri göstererek misal
verirler. Halbuki yüzdeye vurursanız,
on binde beştir ancak.”
Şeref Bakşık, “Askerler genelde
neden muvaffak olamazlar?” diye
sormuş. İsmet Paşa’nın yanıtı “Mu-
vaffak olamazlar, çünkü emir ver-
meye ve emir almaya alışmışlardır”
olmuş:
“Hayatları böyle geçmiştir. Politi-
kada ise emir alıp emir vermek yok-
tur. Bir arkadaş münasebeti içinde
çalışmalarınız geçer. Politika, devletin
en önemli konularıyla ilgilenir. Yük-
sek idare ile meşguldür. Bu işin
yüksek seviyesidir. Ama o ölçü-
de de zordur. Askerin çaplısı ol-
mazsa, emir alıp emir vermeye alış-
tığı için işi emir alıp vermeye döker.
Çaplı olsa iyi yürütür, bir çare bulur.”
Şeref Bakşık, “Politikada başarılı
olmak için ne gerekir?” diye üstele-
yince de, İsmet Paşa şu karşılığı ver-
miş:
“Karakter, ahlak lazımdır. Bilgi la-
zımdır. Güvenilir adam olmak la-
zımdır.”
İsmet Paşa da çok zor bulunur
özellikler istemiş canım...
Siyasetçiye lazım olan
11 Nisan - Şanlıurfa’nın
Kurtuluşu
Dr. COŞKUN ÖZDEMİR
11 Nisan, ulusal bağımsız-
lık savaşımızın şanlı destanla-
rından biri. Bu yıl, kurtuluşun
89’uncu yıldönümünü kutla-
yacak hemşerilerim. Önce İn-
gilizler, daha sonra Fransızlar
tarafından işgal edilen Urfa,
emperyalizme karşı tüm yurt-
ta verilen savaştan payına dü-
şeni gerçekleştirerek işgalcileri
kovalamış ve özgürlüğüne ka-
vuşmuştur.
İsotu ile çiğköftesi ve türkü-
leri ile kalesi, kutsal gölleri, di-
li, bayrağı ve peygamberleri ile
birlikte. Ankara’da Büyük Mil-
let Meclisi’nin açılmasına da-
ha 12 gün vardı Urfa özgürlü-
ğünü ilan ettiğinde. 1984’te ili-
mizin adının önüne şanlı unvanı
geldi.
Birkaç kez yineledim. Bu-
günkü yaşlı Urfalı hemşerilerim
bana gençleri göstererek
“Coşkun beg, sen bu gençle-
re bahma onlar Şanlıurfalı, biz
senin kimin Urfalıyıh” demiş-
lerdir. Oldukça anlam yüklü bir
vurgulamadır bu.
Çünkü uzun yıllar önce bizim
kuşağımızdan Urfalılar hiçbir
ayrım yapmadan birlikte övü-
nüyor, birlikte seviniyor, se-
vinci, kederi ve eksiksiz her şe-
yi paylaşıyorduk. Annem İz-
mir’den kopup gelmişti, ba-
bam Urfa doğumlu. Etnik kö-
kenimizi sorgulamak diye bir
şey yoktu o günlerde, bundan
bir ayrımcılık çıkarmak kimse-
nin aklına gelmiyordu.
Birlikte kurtuluş savaşı ver-
miştik ve Türkiye Cumhuriye-
ti’nin vatandaşları idik. Kürtçe
konuşanlar çoğunlukta idi.
Arapça konuşanlar da az de-
ğildi. Farklı diller ve kültürler-
den etkilenmiştir ilimiz. Urfa di-
linde çok sayıda Kürtçe, Fars-
ça, Arapça, Azeri sözcükler
vardır. Ben o dili iyi konuşan-
lardanım.
Eminim, Mehmet Faraç da,
Bekir Coşkun da o dili iyi bi-
lirler. Sizler isotu bilirsiniz ama
Frenk, pirpirin, bahteniz, arış,
külünçe, arzele, hayır, pür-
cüklü, has, puşu, zerzembe,
belleme’yi bilemezsiniz. İzmirli
annem de öğrenmişti Urfa di-
lini, Urfa ağzını. Sınıf arka-
daşlarım arasında Türk, Kürt,
Arap, Ermeni, Yahudi köken-
liler vardı kuşkusuz ama kö-
kenimizin ne olduğu sorusu
gündemde yoktu.
Öylesine candan bir bera-
berliğimiz vardı. O yıllarda bir
insanın Kürtçe konuştuğu için
suçlandığına hiç tanık olma-
dım. O kadar doğaldı ki Kürt-
çe konuşmalar. Kürtçe şarkı-
ları çok dinledim. Toplantılar-
da kalkıp “eziherim Diyarbekir
hatuni lorke” diye oyunlar oy-
nardık.
Sahnede Babi Yılmaz skeç-
ler yapardı. Sıklıkla Kürtçe
sözcükler kullanarak “Top hey-
ye, tabanca heyye, tüfek hey-
ye, ceseret tunne” dediği za-
man salon coşku ile alkışa
dururdu. Ne kadar güzeldi ya-
şantımız. Anzelhada kravl yü-
zücüleri izliyor, halkevinde ti-
yatro seyrediyor, hıdrellezde
yüzlerce uçurtma uçuruyor-
duk. Küba’da geçirdiğim gün-
lerde hep Urfa’yı andım.
Küba halkı ambargodan bu-
nalıyordu ama her yerde, her
köşede müzik ve dans vardı.
Urfa da çok benzer ona, en
güzel türküler o yöreden çıkar
ve her yerde, her evde, her
toplulukta şarkı, türkü, mü-
zik, halk oyunları vardır.
Müzik, şarkı, türkü, günlük
yaşamın ayrılmaz bir parçası-
dır. Devrimden, hümanizma-
dan, aydınlanmadan uzak, be-
ceriksiz, ufuksuz, şoven, de-
mokrasiyi amaç değil araç
olarak gören ve Türkiyemizin
kaderine egemen olan politi-
kacılar, dış dinamiklerin de
etkisi ile bu güzelim beraber-
liği yaşatmadılar.
Özellikle, 12 Eylül’den son-
ra, bu insancıl beraberliklere
ağır darbeler vurulmuştur. Kürt
kökenli yurttaşlarımızın kendi
isimlerini, kendi dillerini kul-
lanmalarına, kendi kültürlerini
yaşatmalarına ne engel vardı?
Birlikte bağımsızlık savaşı ver-
miştik, birlikte gelişme, ilerle-
me, çağdaşlaşma, bilime, sa-
nata aydınlanmaya ulaşma
için çaba verecektik.
Dogmalardan, cehaletten
kurtulup feodaliteye son ver-
mek için çalışacaktık. Benim
çocukluk arkadaşlarımla ara-
ma giren basiretsiz, karşıdev-
rimci politikacıların ihaneti ol-
masa idi, sürekli devrim için el-
birliği yapacak, etnikçilik, ırk-
çılık yerine, sınıf bilincini ege-
men kılacak, Türkiye’yi ileriye
taşıyacak, emperyalizme kar-
şı savaşacaktık. Türk, Kürt,
Arap, Yahudi, Ermeni, Rum,
Laz, Çerkez, Abaza bir araya
gelecek, sömürüye, eşitsizliğe,
ilkelliğe karşı, din istismarına
karşı mücadele edecektik. Na-
sıl anıyorum o birlikte Topçu
meydanında kutladığımız 11
Nisan günlerini.
Trampetler çalıp borazanlar
öttürdüğümüz, Tılfıdır tepesi-
ne tırmanan eyersiz Arap at-
larını izlediğimiz o coşkulu
günleri. Nemrut’un putlarını
kıran İbrahim’in atıldığı, ateş-
ten suya dönüşen o dünya gü-
zeli Anzelha’yı. “Bir gün do-
ğacaktır güneş, bizim güneşi-
miz, güneşin zaptı yakın” di-
yorum ve tüm hemşerilerimin
bu büyük onur ve gurur gü-
nünü kutluyorum.
Not: Urfa’da uzun yıllar öğ-
retmenlik yapan, her alanda
hizmet veren annem ve baba-
mın isimleri birer okulda yaşı-
yor. Bu vefa örneğini gerçek-
leştiren başta ünlü vali Mu-
zaffer Dilek olmak üzere Ur-
fa’nın yöneticilerine şükranla-
rımı sunuyorum.
coskunoz@superonline.com
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Gaziantep ve Ha-
tay yöresine özgü
bir tür su muhalle-
bisi. 2/ Karakter...
Belli bir bölgede ya-
şayan hayvanlarõn
tümü. 3/ Bir mal ya
da paranõn, emek
verilmeden sağladõ-
ğõ gelir... Tekneler-
le suyun dibinde sü-
rüklenerek çekilen
bir balõk ağõ. 4/ İnek
ya da dana budunun orta
bölümü... Kars’õn doğu-
sundaki ünlü eskiçağ ken-
ti. 5/ Yeterince aydõnlõk ol-
mayan... Atõn, aralõksõz ve
düzenli adõmlarla hõzlõ yü-
rüyüşü.. 6/ Yõrtõcõ bir kuş...
Fas’õn plaka imi. 7/ Zeyti-
ne benzer meyvesi sakõz
gibi çiğnenen bir palmiye
türü. 8/ Utanç duyma...
Sõvas’õn Divriği ilçesinde bir kaplõca. 9/ Hastalõk nöbeti...
Uyanõk, gözü açõk.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Trabzon yöresine özgü, dana eti ve mõsõr unuyla yapõ-
lan bir tür köfte. 2/ Maranta adlõ kamõştan çõkarõlan ve ço-
cuk mamasõ yapmaya yarayan un... Eski Mõsõr’da güneş
tanrõsõ. 3/ Genellikle bir çiftçinin yanõnda çalõşan işçi. 4/
Tunus’un plaka imi... Yunan mitolojisinde savaş tanrõsõ.
5/ Bağõşlama... Bir kişinin ya da bir ailenin en uzak ata-
sõndan başlayarak bütün bireylerini gösteren çizelge. 6/ Le-
tonya’nõn para birimi... Haydut, eşkõya. 7/ At arabasõnõn
tekerini oluşturan parmaklõklardan her biri... Dingil. 8/ Ya-
ratõcõsõnõn adõ bilinmeyen yapõt... Bir nota. 9/ Közlenmiş
patlõcan, kõyma ve yoğurtla yapõlan bir yiyecek.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
B U R T L A K B
U R A A L A C A
R A P E L Y E L
T E T E K B A
L A L E A S İ L
A L K A V A R A
K A Y S A Z Y
C E B İ R O K
B A L A L A Y K A
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
nilgun@cumhuriyet.com.tr
Şair Mehmet
Akif Ersoy’un
evinin bulunduğu
Tacettin
dergâhına
gömülen BBP
Başkanı Muhsin
Yazıcıoğlu’nun
geçmişi ile ilgili
bir bilgi:
12 Eylül
1980’den hemen
sonra, Ankara
Sıkıyönetim
Savcısı olan
Yargıç Albay
Nurettin Soyer’e
bağlı polis ekibi,
MHP ve bağlı
kuruluşlar
soruşturması ile
ilgili olarak
dönemin Ülkücü
Gençler Derneği
(ÜGD) Başkanı
olan Muhsin
Yazıcıoğlu’nu
gözaltına alırlar.
Polis,
Yazıcıoğlu’nun
sorgusundan
hareketle bugün
“Anıtpark” olan,
Anıtkabir’in
hemen
arkasındaki boş
alanda büyük bir
kazı
gerçekleştirir.
Kazıda çok
sayıda silah ve
mühimmat
bulunur.
Soruşturma
dosyasına göre
bunlar MHP’nin
ve ülkücü
kuruluşların
cephaneliğidir.
Bayramcıları kutlarız
Emek kesimine önemli katkılar sağlamış
araştırmacı Yıldırım Koç’un belirlediği
“AKP döneminde işçi haklarına verilen
zararlar”dan kimi üst başlıklar çıkardık:
Çıkarılan yeni İş Yasası ile çağdaş
kölelik sistemine geçildi. İş güvencesine
darbe indirildi. Asıl işte taşeron
çalıştırmaya izin verildi. Kiralık işçilik
uygulaması getirildi. Özel istihdam
bürolarına izin verildi, iş ve işçi bulmada
bile özelleştirilmeye gidildi.
Fazla mesai ödeme koşulları işçi
aleyhine değiştirildi. Çalışma süresinin
günlere dağılımında işçiyi köleleştirici
düzenlemeler getirildi. Kıdem tazminatı
fonu ile kıdem tazminatına göz dikildi.
Kamu ve özel sektörde taşeronluk,
hizmet alımı, fason üretim
yaygınlaştırıldı. Gerçek net ücretler ve
yaşam standardı geriledi. Asgari
ücretteki artış yetersiz kaldı. İşçinin SSK
sağlık tesislerine el konuldu. Vergi
alanındaki düzenlemeler emekçilerin
aleyhine oldu. Sözde sosyal güvenlik
reformu ile emeklilik zorlaştırıldı, sağlık
harcamalarında sigortalıların katkı
paylarının arttırılmasının yolu açıldı,
emekli aylıklarının enflasyonla
aşındırılması başlatıldı. Sendikaların üye
sayısı azaldı. İşten çıkarmalar
yaygınlaştı. Kamu sektöründe zorla
(resen) emeklilik uygulandı. İşçinin en
önemli mücade araçlarından biri olan
grevler ertelendi. Anayasadaki
değişikliklere karşın sendikal alana
ilişkin yasaların
demokratikleştirilmesinden kaçınıldı.
Yetmez mi?
Efendim, AKP iktidarı 1 Mayıs’ı “tatil”
ilan ediyormuş...
İşçi haklarında bunca geriye gidişi
yalnızca izlemekle yetinmiş olan başta
Hak-İş, Türk-İş ve DİSK olmak üzere
tüm sendikalar bu duruma çok
sevinmişler, AKP’nin uygulamasını canı
gönülden destekliyorlarmış.
Desteklesinler.
Deliye her gün bayram nasıl olsa...
Kazı
Türkiye İşçi Emeklileri
Derneği; başta Ankara,
İstanbul, İzmir, Adana,
Bursa olmak üzere ör-
gütlü olduğu 47 ilde 4 bin
362 emekli arasında bir
araştırma yapmış. So-
nuç:
İşsiz çocuğu olan
emeklilerin oranı yüzde
60.5 düzeyindeymiş.
Dernek Başkanı Ka-
zım Ergün diyor ki:
“Önceleri yalnızca ken-
disi ve bakmakla yüküm-
lü olduğu eşi için endi-
şelenen emeklilerimiz, gi-
derek derinleşen ekono-
mik kriz nedeniyle işsiz
kalan çocukları ve onla-
rın da bakmakla yüküm-
lü oldukları aileleleri için
endişelenmek zorundalar
artık.”
Emeklilere yeni yük