Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 10 NİSAN 2009 CUMA
6 HABERLER
BİR BAKIMA
SERVER TANİLLİ
Obama’nın Ardından...
6-7 Nisan 2009 günleri hiç unutulmayacak.
ABD Başkanı Barack Obama ülkemize geldi,
önemli şeyler söyledi ve gitti.
O günlerin ardından da, Obama’nın ziyaretinin dö-
kümünü okuyoruz gazetelerde. Türk -Amerikan iliş-
kilerinin yanı sıra, Türkiye’nin bir dizi iç ve dış so-
rununa değinen değerlendirmelerin içinde, en ba-
şa neyi almalı?
Başkan, Anıtkabir defterine şunları yazmıştı:
“Vizyonu, kararlılığı ve cesaretiyle Türkiye Cum-
huriyeti’ni demokrasiye yönelten ve mirası tüm dün-
yaya kuşaklar boyunca ilham vermeye devam
eden Kemal Atatürk’e saygılarımı sunmak, benim
için onurdur.”
Sözlerinin gerekçesini de, -bir başka yerde- şöy-
le belirtiyordu: “Kendisi, tarihin şeklini değiştiren bir
liderdir. Ama Atatürk’ün yaşamına ait en büyük anıt,
hiçbir şekilde taştan ya da mermerden inşa edile-
mez. Kendisinin bıraktığı en büyük miras, Türkiye’nin
canlı, laik demokrasisidir.”
“Laik demokrasi”!
Başkan Obama, Atatürk’ün mirasına ve vizyonuna
böyle sahip çıkıyordu; ve bunu yapan da ilk ABD
Başkanı olmuştur.
Bunu yaparken, bir başka şeyi de yıkıyordu: “Ilım-
lı İslam modeli”ni, Bush döneminin şaşkın ku-
ramcılarının icat ettikleri bir soytarılığı da fırlatıp atı-
yordu.
Devletler, halkının dinsel “aidiyet”ine bakarak anıl-
mazlar. Başkan Obama, bu gerçeği yeniden yeri-
ne oturtuyor. Bush döneminin kanlı giysisini çıka-
rarak aydınlık bir dönem vaat ediyor: “İslamla sa-
vaşmak istemiyoruz, ama El Kaide’yi yeneceğiz” di-
yor.
Başkan Obama’nın söyledikleri bunlardan ibaret
değildir. Türkiye’den beklentileri de var: Kürt so-
runundan Ruhban Okulu’na, oradan Ermenis-
tan’la sınır kapısına, istediklerini sıralıyor. Katıldı-
ğınız ya da katılmadığınız noktalar olabilir. Ancak
şunu da söylemeli: Başkan Obama’nın ziyaretin-
den sonra, Türkiye’nin, ABD’nin bir gözde mütte-
fiki olarak, milletlerarası alanda özel bir ağırlığı var
artık.
Obama, bizimkilere de önemli dersler vermiştir...
Sonra?
Devletler, daha başından beri, önce kendi çı-
karlarını güderler. Türkiye - ABD ilişkileri de bu ku-
ralın dışında değildir. Obama, ne olursa olsun, te-
melde ABD’nin çıkarında ısrar edecektir. Üstelik,
ABD’nin emperyalist bir ülke olduğu da unutulmasın!
Türkiye’nin başında olan bir iktidarın, ülkeyi, ne-
reden nereye alıp getirdiği ortada; üstelik, kapita-
lizmin batağa gömüldüğü bir ortamda. Dahası, AKP,
gırtlağına kadar, laik demokrasinin düşmanlığı
içinde.
Zaman, lehimize değil aleyhimize...
Hayat, bu iktidardan bir an önce kurtulmayı da-
yatıyor.
Nasıl?
Sosyal demokrat bir muhalefetle!
Sosyal demokrat bir partiyi ise kuramadık: Üç par-
tiye parçalanmış halde. Her biri sorun.
Bu üç partiyi tek bir partide eritmek şart.
Başta gelen CHP de, sosyal demokrat bir par-
tinin programından uzakta; yönetimi de demokra-
tik değil. Bir yirmi yıla yakındır, tek bir kişinin sul-
tasında.
İleriye atılmış adımlar göstermiyor; son yerel se-
çimlerde de, birkaç puanlık bir kımıldanma görü-
len...
Bu tıkanmanın sorumlusu ise başta Deniz Bay-
kal!
Çıkmazdan kurtulmak, önce Baykal’ın çekilme-
sidir. Bu gerekçe ayyuka çıkmıştır. Baykal’ın çe-
kilmesiyle, yeni bir sosyal demokrat partinin prog-
ramını yaratma ve yürürlüğe sokma imkânı doğar.
Gazetelerde, “CHP’de yeni bir model hazırlı-
ğı”ndan bahsediliyor (Cumhuriyet, 2.4.2009). Ama
olan da, Deniz Baykal’ın, yerel seçimlerde öne çı-
kan isimleri parti yönetimine taşıma hazırlığı imiş.
Baykallı bir gelişme! Hayır, bunun getireceği yok-
tur.
Kılıçdaroğlu, büyük bir gelişmeye de işaret
ediyor: “Türkiye’de değişimin adresi CHP olmak zo-
rundadır.”
Bir hatırlatmamız da şu olacak: Türkiye’nin ge-
lip durduğu noktada, kurtuluş, sosyal demokrat bir
partinin iktidarını da aşmıştır. Meraklısı, Bağımsız
Türkiye Partisi’nin programını açıp okuduğunda fark
edecektir...
TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com
“Hizbullah’ı Ergenekoncular kur-
du!..”, “Hizbulvahşet!..”, “Hizbul-
kontra!..”
Fethullahçıların yayın organları,
Hizbullah lideri Hüseyin Velioğ-
lu’na yönelik 17 Ocak 2000’de ya-
pılan operasyondan bu yana bu
tür başlıklar atıyor, örgütü bölgedeki
tabanından uzaklaştırmak için ça-
balıyor. Oysa 1999 yılı sonuna ka-
dar cemaatin hiçbir yayın organı, ör-
gütle ilgili tek bir satır yazı yazma-
ya cesaret bile edemiyordu. Ne za-
man ki Hizbullah liderini yitirdi, as-
keri gücü zayıfladı, Fethullahçılar ör-
gütü hedef almaya başladı. Peki, bu
keskin dönüşün altında ne yatıyor?
Fethullah cemaatinin 2003 yılın-
dan itibaren Kuzey Irak’ta kolejler ve
üniversiteler kurması, cemaat men-
suplarının burada büyük ihaleler al-
ması PKK’yi de bölgedeki Hizbullahi
güçleri de kaygılandırıyordu. Fet-
hullahçıların Erbil ve Süleymani-
ye’den sonra Güneydoğu’da da
ekonomik yatırımlara yönelmesi ve
eğitim merkezleri kurması iki örgü-
tün endişelerini arttırdı.
İşin aslı bu kaygının altında, Fet-
hullahçıların; işsiz, eğitimsiz ve ça-
resiz gençlikten bir taban oluşturma
çabası yatıyordu.
İşte bu gerçek yalnızca Fethul-
lahçılarla PKK arasında değil, Hiz-
bullahçılarla cemaat arasında da
gerginliğe yol açtı. Bir başka şaşır-
tıcı gerçek ise eskinin kan davalısı
olan PKK ve Hizbullah son dönem-
lerde Fethullahçıları iki koldan ku-
şatmaya başladı. PKK’nin milis güç-
leri cemaatin yayın organları ile on-
lara yakın ekonomik ku-
rumlara molotoflu saldırı-
lar düzenledi. Hizbullah ise
kendi yayın organları üze-
rinden Fethullahçılara sert
eleştiriler yöneltti.
Hizbullah var mı yok
mu?..
Hizbullahçılarla cemaat
arasındaki tartışmaya so-
nunda Fethullah Gülen de
katıldı. Gülen’in, gruba ya-
kın bir internet sitesine Hiz-
bullah’la ilgili yaptığı değerlendir-
meler kimi gazete ve internet site-
lerine “Gülen: Hizbulvahşet yalan”
başlığıyla yansıdı. “Bazı kesimle-
rin, bölgedeki uyuşturucu ve silah
trafiğini yönetmenin yanı sıra Türki-
ye’nin başını ağrıtma, bölme ama-
cıyla dağdaki insanları ortaya çı-
kardığını” öne süren Gülen şöyle de-
mişti:
“Onlar çıkardılar. Bir yere kadar
kullanılan bu örgütler, çıkar kavga-
sı, uyuşturucu ve silah ticaretinde-
ki paylaşım kavgası sebebiyle bun-
ları oluşturanların kontrolü dışına
çıktı. Mesela Hizbulvahşet diye bir
şey çıkarırsınız. Sonra kalkar, bir kı-
sım vatan evladı eşkıyaya karşı mü-
cadele ediyor dersiniz. El Kaide’nin
Türkiye’de ne işi var? Türkiye’yi ne
alakadar eder bunlar?
Türkiye’de Hizbulvah-
şet’ten sonra bunu da
icat ettiler.”
Gülen’in, cemaatin ya-
yın organlarından sonra
Hizbullah konusuna el
atması çok dikkat çeki-
yor. Gülen’in çıkışı da
cemaatin, Hizbullah adı
altında “Dini referanslı
bir örgüt yok, bir vahşet
yapılanması var” şek-
lindeki propagandasına hizmet edi-
yor.
Oysa gerçekler öyle değil... Çün-
kü Hizbullah 1970’lerin sonunda
Güneydoğu’daki Kürt kökenli mol-
laların İran devriminden esinlenerek
oluşturduğu bir fikri yapılanmaydı.
Öyle Gülen’in iddia ettiği gibi “icat
edilmiş” bir güç değildi! İran’daki bir
hastanede yaşamını yitiren Molla
Mansur Güzelsoy ve müritleri, böl-
gedeki medreselerde dağınık duran
radikal muhafazakâr çizgiyi bir örgüt
çatısı altında toplamaya çalışırken
Fethullahçıların bölgede esamisi
okunmuyordu. Devletin eline geçen
Hizbullah arşivine göre örgüt 10
yıllık süreçte 20 bin kişilik askeri, 100
bin kişilik de milis gücüne ulaşmış-
tı.
Evet doğrudur; Hizbullahi çizgi
MTTB kökenli Hüseyin Velioğlu ile
birlikte şiddete bulaştığında örgüte
PKK’yi kent merkezlerinde saf dışı
etme görevi de verilmişti! Ancak bu
gerçek Hizbullah’ın ardında dini bir
referans olmadığı anlamına gelmi-
yor!.. Hizbullah’ın eylemleri vahşet
olsa da, örgütün siyasi kanadının
Said Nursi düşüncesinden bes-
lendiği unutuluyor! Bunu anlamak
için Güzelsoy’un yanı sıra hem ör-
gütün öldürdüğü Fidan Güngör’ün
hem de Velioğlu’nun Said Nursi ile
ilgili açıklamalarının dikkatle okun-
ması gerekiyor.
Güneydoğu’daki taban savaşında
tarikatlar, cemaatler ve dinci örgüt-
ler son dönemde birbirlerini karala-
mak için çırpınıyor. “Asıl tehlike
tüm sırları ifşa olmuş militan dinci-
ler mi, yoksa nihai hedeflerine sinsice
yürüyen kravatlı müritler mi” sorusu
ise “Hizbullah var mıdır yok mudur”
tartışmasında karambole gidiyor!
‘Hizbullahvahşet’in Ortasındaki Karambol!.. Meşale Bedenli Kadınlar!
“Töre ve namus cinayetle-
ri bir Kürt geleneğidir...”
Kadına yönelik şiddetin
Mezopotamya’da yoğunlaş-
ması ve Kürt kökenliler ara-
sında yaşanması kimi çev-
releri böyle düşündürüyor.
Oysa Güneydoğu’da töre
cinayetleri Arap kökenli yurt-
taşlar arasında da yaygın
olarak görülüyor. Kuzey
Irak’ta ise daha trajik olaylar
yaşanıyor. ABD’nin Kürt dev-
leti projesini son aşamaya
getirdiği bu bölgede sosyal,
siyasal ve ekonomik sorun-
lar nedeniyle gelecek endi-
şesi yaşayan toplumlar, öf-
kelerini kadın üzerinden dışa
vuruyor!
Irak’taki “Federe Kürdistan
İnsan Hakları Bakanlığı”nın
kadına yönelik şiddet rapo-
rundaki rakamlar yürek ya-
kıyor. Ne yazık ki, aşiret kül-
türünün zinciriyle yaşayan
kadınlar bedenlerini yalnızlı-
ğın ve öfkenin meşalesine
çeviriyor!..
PKK’nin yayın organların-
dan ANF önceki gün ilginç
bir haberi servise koymuştu.
Federe hükümetin 2008 yılı
raporuna göre Kuzey Irak’ta
170 kadın “namus cinaye-
ti”ne kurban gitmiş, şiddete
uğrayan 333 kadın da ken-
dilerini yakarak intihar et-
miş! Şiddetten bıkan kadın-
lar bedenlerini benzin ve
gazyağı dökerek ateşe ver-
mek zorunda kalmış!.
Raporu açıklayan Kürdis-
tan İnsan Hakları Bakanlığı
sözcüsü Nazım Dılbend, bu
ürkütücü rakamlara rağmen
kadına yönelik şiddet olay-
larında 2007 yılına oranla
azalma olduğunu söylemiş!
Bu açıklama, şiddetin daha
önceki yıl çok daha büyük
boyutlarda olduğunu da dı-
şa vuruyor. Raporlar, 1991-
2007 yılları arasında Kuzey
Irak’ın Süleymaniye, Erbil ve
Duhok bölgelerinde 12-22
yaşları arasındaki 2 bin 664
kadının bedenlerini ateşe
vererek yaşamlarını sona er-
dirdiğini gösteriyor.
Kuzey Irak’ta kadına yö-
nelik şiddet can almaya de-
vam ederken federe hükü-
met seyretmekle yetiniyor.
Göstermelik idari önlemler
ise yetersiz kalıyor. Bölgede
kadına yönelik işlenen suç-
lara karşı cezai yaptırım uy-
gulanan bir tek dava olma-
ması da kadının bu coğraf-
yada nasıl yalnız bırakıldığı-
nı göstermeye yetiyor.
Avrupa ülkelerinin Er-
bil’deki konsoloslukları ka-
dınların töre baskısı altında
tutulduğu bu coğrafyada,
sosyal ve siyasal engeller
nedeniyle çözüm üretemi-
yor. Feodal kültür, Avrupalı-
ların kadına uzanacak elini
engelliyor. İngiltere’nin Er-
bil’deki konsolosluk yetkilileri
ise tüm bu olumsuzluklar
içinde kadına yönelik şiddetle
mücadele konusunda bir
proje hazırlamaya çalışıyor.
İşin acı tarafı, kadını yok sa-
yan, ezen ve ölüme sürükle-
yen aşiret kültürü, bu kafay-
la devletleşmeye çalışıyor!..
Fethullah Gülen
Eski Genelkurmay Başkanõ emekli Orgeneral Karadayõ’yla ilgili soruşturmada savcõlõk görevsizlik kararõ verdi
Dosya askeri savcõlõktaANKARA (Cumhuriyet Bürosu)
- Eski Genelkurmay Başkanõ emekli
Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı
hakkõnda, çeşitli internet siteleri ile ba-
sõnda yer alan ve kendisine ait oldu-
ğu iddia edilen ses kaydõ nedeniyle yü-
rütülen soruşturmada görevsizlik ka-
rarõ verildi. Ankara Cumhuriyet Baş-
savcõvekilliği, dosyanõn Genelkur-
may Başkanlõğõ Askeri Savcõlõğõ’na
gönderilmesini kararlaştõrdõ.
Terör ve organize suçlara ilişkin so-
ruşturmalara bakmakla görevli Ankara
Cumhuriyet Başsavcõvekilliği, Maz-
lum-Der ve Özgür Eğitim-Sen’in suç
duyurusu üzerine, Karadayõ hakkõnda
başlattõğõ soruşturmayõ tamamladõ.
Soruşturmayõ yürüten Cumhuriyet
Savcõsõ Şemsettin Özcan, görevsiz-
lik kararõ vererek dosyanõn Genel-
kurmay Başkanlõğõ Askeri Savcõlõğõ’na
gönderilmesini kararlaştõrdõ. Kararda,
eski Genelkurmay Başkanõ Karadayõ
hakkõnda, Türk Ceza Yasasõ’nõn 309.
maddesinde yer alan “Anayasayı ih-
lal”, 311. maddesinde yer verilen
“Yasama organına karşı suç” ve
312. maddesinde düzenlenen “Hü-
kümete karşı suç” başlõklarõyla hü-
küm altõna alõnan suçlardan cezalan-
dõrõlmasõnõn istenildiği anõmsatõldõ.
Bu maddelerle belirtilen suçlarõn
oluşmasõ için cebir ve şiddet kullanõ-
larak anayasal düzenin değiştirilme-
sine, cebir ve şiddet kullanarak
TBMM’yi ortadan kaldõrmaya veya
TBMM’nin görevlerini kõsmen veya
tamamen yapmasõnõ engellemeye,
cebir ve şiddet kullanarak Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan
kaldõrmaya veya görevlerini yapma-
sõnõ kõsmen veya tamamen engelle-
meye teşebbüs edilmesi gerektiği
kaydedilen kararda, “Bu tür suç-
larda cebir ve tehdit, suçun unsu-
runu oluşturmaktadır. Bu nedenle
şüphelinin konuşmalarında cebir ve
tehdit unsurları bulunmamakta-
dır” denildi.
“Karadayı’nın eylemlerinin, 1632
sayılı Askeri Ceza Yasası’nın 94, 95.
ve 100. maddelerinde yazılı suçları
oluşturabileceğine” işaret edilen ka-
rarda, “İsmail Hakkı Karadayı’nın,
30 Ağustos 1994 ile 30 Ağustos
1998 tarihleri arasında Genelkur-
may Başkanlığı yaptığı, şikâyete
konu konuşmaların içerik itibarı ile
Genelkurmay Başkanı olarak görev
yaptığı dönemi kapsadığı” belirtil-
di. Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve
Yargõlama Usulü Kanunu’nun 9. ve
17. maddelerinin de göz önüne alõna-
rak görevsizlik kararõ verildiği ve ev-
rakõn görevli Genelkurmay Başkanlõ-
ğõ Askeri Savcõlõğõ’na gönderilmesi-
nin kararlaştõrõldõğõ kaydedildi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcõvekilliği, Emekli Orgeneral İsmail Hakkõ Karadayõ
hakkõnda, çeşitli internet siteleri ile basõnda yer alan ve kendisine ait olduğu iddia
edilen ses kaydõ nedeniyle yürütülen soruşturma dosyasõnõ Genelkurmay
Başkanlõğõ Askeri Savcõlõğõ’na gönderilmesini kararlaştõrdõ.
‘Seçimlere müdahale’
REŞAT AKAR
LEFKOŞA - Eski Türk Metal Sendikasõ Baş-
kanõ Mustafa Özbek’in evinde bulunduğu iddia
edilen ve Başbakan Ferdi Sabit Soyer tarafõn-
dan “Ergenekon” soruşturmasõ açõlmasõ için baş-
savcõlõğa verilen belgenin içeriğini okuduğunu be-
lirten KKTC 1. Cumhurbaşkanõ Rauf Denktaş,
orada kendisi hakkõnda hiçbir şey bulamadõğõnõ
söyledi. Denktaş, KKTC’deki seçimlere 10 gün
kala ortaya atõlan iddialarõn doğru olmadõğõnõ ve
yanlõş bir yol seçildiğini belirterek “Bu yapılan
seçimlerimize müdahaledir” dedi.
Kõbrõs TV’de yayõmlanan “Son Durum”
programõna katõlan ve Soyer’in “1998 seçimle-
rine müdahale edildi ve 20 milyon dolar da-
ğıtıldı” açõklamasõnõ değerlendiren Denktaş,
“Son 4 yıldır iktidarda olan bir parti bunla-
rı araştırabilirdi. Neden seçimleri bekledi” so-
rusunu yöneltti. Denktaş, 2003 yõlõnda Kõbrõs Türk
ve Rum kesimlerinde BM planõnõn referanduma
sunulmasõ sürecinde ve daha sonraki seçimlerde
ABD’nin 30 milyon dolar dağõttõğõnõ ve Kõbrõs
Türk’ünün iradesine müdahale edildiğini anõm-
satarak şunlarõ söyledi: “Çünkü o dönemde he-
def bendim. İki devletli çözümde, Türki-
ye’nin garantörlüğünün devamında direndi-
ğim ve Annan Planı’na karşı çıktığım için be-
ni etkisizleştirmek istediler.”
CIA tehditi ve Çiller’in öfkesi
Rauf Denktaş, Kõbrõs Rum toplumunun eski li-
derleri Başpiskopos Hrisostomos ve Glafkos
Klerides ile yürüttüğü müzakere sürecinde,
Türkiye’yi dõşlayacak ve Kõbrõs Türklerini azõn-
lõğa düşürecek çözüm şekillerini kabul etmedi-
ğini, bu nedenle de hedef seçildiğini anõmsata-
rak tarihini anõmsayamadõğõ seçimlerin birinde
CIA tarafõndan ölümle tehdit edildiğini ve bu du-
rumu Ankara’ya da bildirdiğini söyledi.
Denktaş, eski başbakanlardan Tansu Çiller,
“Biz Gümrük Birliği’ne girdik, bundan sizler
de yararlanacaksınız, fazla katı olmayın”
şeklindeki görüşlerini benimsemediği için de so-
runlar yaşandõğõnõ belirtti. Eski başbakan ve
ANAP lideri Mesut Yılmaz ile Kuzey Kõbrõs’taki
Ulusal Birlik Partisi (UBP) lideri Derviş Eroğ-
lu arasõndaki ilişkilerin de o dönemde iyi oldu-
ğunu anlatan Denktaş, “Oğlum Serdar’ın baş-
bakan olmasını engellemek için girişimlerin ya-
pıldığını biliyorum” dedi.
Rauf Denktaş, 2003 yõlõnda gerçekleştirilen An-
nan Planõ referandumu öncesinde, Türk hükü-
metinin “40 yıllık siyaset yanlış, bu siyaset de-
ğişmeli” diye mesajlar verdiğini anõmsatarak şöy-
le dedi: “Kıbrıs davasını yürütmede Türki-
ye’nin desteğini arkanıza almazsanız devam
edemezsiniz. Referandum sürecinde bunu
görünce, daha sonraki seçimlerde yeniden
aday olmadım.”
Türk hükümetinin işaretine bakan KKTC va-
tandaşlarõnõn Annan Planõ lehinde oy kullan-
dõklarõnõ, şimdi ise “Biz o zaman hata yaptık,
keşke yapmasaydık” dediklerini anlatan Denk-
taş, “Allah’tan Papadopulos ‘hayõr’ dedi ve kur-
tulduk. Aksi halde teslim olacaktık” dedi.
Soyer’den yanıt
KKTC Başbakanõ Ferdi Sabit Soyer ise baş-
savcõlõktan soruşturma talep etmesiyle ilgili ola-
rak “Kıbrıs Türk halkının iradesini etkilemek
için kesintisiz bir gizli organizasyonun varlı-
ğı kuşkusu orta yere çıktıktan sonra benim sus-
mam cinayetin ta kendisiydi. Beklediğim za-
ten böyle somut verilerdi” dedi.
Belgelerde 1998 seçimlerine yapõlan müda-
halelerin çok net şekilde açõklandõğõnõ kaydeden
Soyer, Denktaş ve Eroğlu ile şimdiki KKTC
Cumhurbaşkanõ Mehmet Ali Talat’õn telefon-
larõnõn dinlendiğini ve Talat’õn evinin önünde
bomba patlatõldõğõnõ anlattõ.
Soyer, dönemin Başbakanõ Derviş Eroğlu’na
yazõlan raporun kendisine resmi makamlardan gel-
diğini ifade ederek Türkiye’den “soruşturma
açılması” talebi geldiğini kesin bir dille reddet-
ti ve artõk görevin savcõlõkta olduğunu dile getirdi.
A V U K A T R A S İ M Ö Z :
1 Mayõs 1977
Ergenekon’da
araştõrõlsõn
İstanbul Haber Servisi - Avukat Ra-
sim Öz, 1977’deki kanlõ 1 Mayõs Katlia-
mõ’nõn hesabõ sorulmadan Türkiye’de de-
rin devletin sonunun gelmeyeceğini belir-
terek Ergenekon soruşturmasõ ile derin
devleti ortaya çõkaracağõnõ savunan savcõ
Zekeriya Öz’e 22 Nisan’da katliamõn ay-
dõnlatõlmasõ için dilekçe ve davaya ilişkin
70 klasör sunacağõnõ belirtti.
Avukat Rasim Öz, Ergenekon Soruş-
turmasõ’nõ yürüten Zekeriya Öz’ün, so-
ruşturma kapsamõnda birkaç tane subayõ
gözaltõna alõp sonrasõnda serbest bõraktõ-
ğõnõ anõmsatarak “Zekeriya Öz, ‘Derin
devleti yok edeceğim’ diyor. Gerçek an-
lamda derin devlet yok edilecekse 1
Mayıs katliamı açığa çıkarılmalıdır”
diye konuştu. Ergenekon iddianame-
si’nde “...1 Mayıs katliamı bir yıl önce-
sinden planlanmış, uygulanmış, karar-
lılıkla...” diye bir bölümün olduğunu an-
latan Öz, “Ben 1 Mayıs katliamında
olayın mağdurlarının savunmanlığını
yaptım, beraat ettiler. 32 yıldan bu ya-
na olayın faillerinin bulunması için
savcılıklara, bakanlıklara başvuruyo-
rum. Hiçbirinden bugüne kadar olum-
lu bir yanıt alamadım” dedi.
Savcõ Zekeriya Öz’ün özel yetkili cum-
huriyet savcõsõ olduğunun altõnõ çizen Ra-
sim Öz şöyle devam etti: “Gerçekten de-
rin devletin sonunu getirmek istiyorsa-
nız, ben size 70 klasörlük dosyada kat-
liama karışan isimleri, fotoğrafları ve
200 sanığın ifadesini veriyorum. 1 Ma-
yıs 1977 katliamının faillerini bulup
yargı önüne getirip yargılatın diye. Bu-
nu yapmazsanız derin devleti yok ede-
mezsiniz. Ergenekon’da Veli Küçük,
Muzaffer Tekin ve İbrahim Şahin’i mah-
kûm etmekle derin devleti bitiremezsi-
niz. Kendi derin devletinizi kurmanız
için böyle bir atmosferi yaratmak iste-
yenleri yargılıyorsunuz. 12 Mart’ta
darbe yapmış generalleri yargılamıyor-
sunuz. Bunda ne kadar samimisiniz?”
Belgelerin Soyer’e nasıl
ulaştığı anlaşılmadı
ANKARA (Cumhuri-
yet Bürosu) - KKTC Baş-
bakanõ Ferdi Sabit
Soyer’in, Türkiye’deki
Ergenekon soruşturmasõ
kapsamõnda, elde ettiği bir
rapora dayanarak
KKTC’nin 1. Cumhur-
başkanõ Rauf Denktaş
ve eski başbakanlardan
Derviş Eroğlu hakkõnda
başsavcõlõğa suç duyuru-
sunda bulunmasõ, soruş-
turmanõn gizliliğine
uyulmadõğõnõ bir kez
daha gözler önüne
serdi. Eski Türk
Metal Sendikasõ
Başkanõ Mustafa
Özbek’in evinde
yapõlan aramalarda ele ge-
çirilen ve henüz iddiana-
me hazõrlanmadõğõ için
gizlilik kararõ olan rapo-
run Soyer’e nasõl ve kim-
ler tarafõndan ulaştõrõldõğõ
anlaşõlamadõ.
Yaklaşõk 2 yõldõr Türki-
ye’de tartõşmalarõn odağõ-
na yerleşen Ergenekon so-
ruşturmasõnda gizliliğe
uyulmamasõnõn son örne-
ğini KKTC’de yaşanan
gelişmeler oluşturdu.
Mustafa Özbek, Ergene-
kon kapsamõnda halen tu-
tuklu bulunurken, ikinci
iddianame kapsamõnda
yer almõyor. Özbek’in
evinde yapõlan aramada
elde edilen belgeler henüz
açõklanmadõ. Bu nedenle
de yasa uyarõnca soruştur-
manõn gizliliği kapsamõn-
da açõklanmasõ yasak bel-
ge niteliği taşõyor. Buna
karşõn Özbek’te ele geçi-
rildiği belirtilen ve Denk-
taş hakkõnda soruşturma
istenmesine dayanak yapõ-
lan raporun nasõl olup da
KKTC Başkanõ Soyer’e
ulaştõğõ sorusu yanõtsõz
kaldõ.
KKTC 1. Cumhurbaşkanõ Denktaş, Soyer’in iddialarõnõ ‘yanlõş yol’ diye niteledi