16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 10 NİSAN 2009 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Kopukluğun Sonuçları ANKARA’DAN Kuzey Kıbrıs’a sıçratılan kıvılcım da gösterdi ki, ülkenin dış hesaplarını zayıflatmak iste- yenler içteki çatlaklardan yararlanmayı asla ihmal et- mezler. Her fırsatı kullanarak, hiçbir sinsi taktiği esir- gemeden. Kuzey Kıbrıs’taki seçim öncesinde Türkiye’deki Er- genekon dosyalarına oradaki iki insanı da bulaştırarak büyük önem taşıyan bir ulusal davayı zayıflatmak amacıyla pis bir oyun oynanmak isteniyor şimdi. Oyun, AB’nin ve Rum tarafının politikalarına yakın du- ran, ama seçimde pek parlak sonuç almayacağı an- laşılan CTP iktidarının marifetiymiş gibi gözükse de, aslında Ankara’dan ve çok uzaklardan planlandığı açıkça belli oluyor. Hedef tutulan kişilerden biri, muhalefetteki Ulusal Birlik Partisi’nin liderliğine yeniden dönen Der- viş Eroğlu’dur; öbürü de saf dışı edilmek istense de karizmasıyla her türlü hainliğin önünde hâlâ en bü- yük engel sayılan Denktaş. Neymiş, Ergenekon dosyalarında onların birkaç sa- nıkla ilişkilerini ortaya koyan bir şeyler varmış. Talât’ın başbakanı Soyer, KKTC Başsavcısı’ndan onların du- rumlarını da soruşturmasını istiyor. İddiaların ciddi- liğine inandığından değil, büyük olasılıkla, sonuçta hiç- bir şey çıkmasa da ortalığa kuşku yayarak kendinin bir seçim hezimetini önlemek amacıyla. Türkiye politikasının yakın geçmişindeki önemli bir kuralı bilmiyor herhalde: Seçimler öncesinde apar to- par ortaya atılan bu çeşit karalamalar hep geriye te- per ve sahiplerini vurur. Bundan sonra da emin ola- bilirsiniz ki, yıpratılmak istenen Denktaş bu girişim sa- yesinde daha da yıpranmazlığa erişecek, Eroğlu da atılmak istenen çamur sayesinde seçim kazanacaktır. Ne var ki, bu oyun Türkiye’nin dış politikasında as- la unutulmaması gereken bütünlük ilkesinin doğruluğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Şu bir gerçek: AB ilişkilerinden Irak kaynaklı PKK terörüne, Ege konularından Ermeni “soykırımı”na ka- dar çeşitli sorunlar dolayısıyla Ankara’nın karşısına dikilenler Türk diplomasisinin içindeki çatlakları sez- dikleri zaman zayıf noktalara çullanmayı hiç ihmal et- mezler. En son örnek, Rasmussen olayıdır: Başba- kan ve onun danışmanı Davutoğlu isteklerinde ıs- rarlı olmayı sürdürürken Cumhurbaşkanı ve yakı- nındaki Dışişleri Bakanı, arkalarını Obama’ya daya- yıp Washington’ın gözüne girmeyi tercih ettiklerin- de, NATO pazarlığındaki Türk cephesi her yanından çökerek, hem Rasmussen genel sekreter olmuş ve Roj TV’nin kapatılması balığın kavağa çıkış gününe kalmış, hem de Fransa’nın Ankara’ya rağmen ör- gütteki eski konumuna dönmesi kolayca tamamla- nıvermiştir. Kıbrıs konusunda Talât’ı ve arkasındaki yabancı- ları cesaretlendiren de, böylesine önemli bir davada sivillerin sinsi politika oyunları ile askerlerin ciddi stra- tejik hesapları arasındaki kopukluğu sezmeleri değil midir? PENCERE Yalakalık Kolay Değil... Fıkra pek meşhurdur, bilmeyen yoktur, lafı ge- diğine koymak için sırası geldi diye bir kez daha anımsatayım... Padişah ile dalkavuğu söyleşiyorlarmış, sultan demiş ki: - Şu patlıcanla yapılan yemekler pek leziz olur.. - Olur padişahım... - Dolması tadından yenmez.. - Evet padişahım... - Kızartması nefis olur.. - Olur padişahım... - Ama, karnıyarıktan uzak dur.. - Uzak durmalı padişahım... - Türlüye de pek gitmez patlıcan.. - Gitmez padişahım... Padişah dalkavuğuna bozulmuş: - Bre demiş, ben ne diyorsam, sen de onu tek- rarlıyorsun... Dalkavuk: - Elbette padişahım, demiş, bendeniz patlıca- nın değil, efendimizin dalkavuğuyum... Dalkavuğun bugünkü adı ne?.. Yalaka... Kim yalaka?.. Kimlerin yalaka olduğunu bilmeyen var mı?.. Bu sözde liberal yalakalar eski Amerikan Baş- kanı Bush’la İslamcı kesilmişlerdi... Bugünkü Amerikan Başkanı Obama ile Ke- malist oluverdiler... Herkes şaşıyor: - Bu nasıl iş?.. Hiç utanma arlanma yok mu?.. Şaşmak yersiz... Yalaka işini biliyor... Bu herif-i naşerifler ne Atatürkçüdürler, Ke- malisttirler, ne İslamcıdırlar, dincidirler, ne sağ- cıdırlar, ne solcudurlar, ne de liberaldirler, de- mokrattırlar... Nedirler?.. Yalakadırlar... Peki, Obama ne?.. Bush ile iflas edip çıkmaza saplanmış bir si- yasetten Amerika’yı çekip çıkarmak istiyor... Nasıl?.. Amerika’nın tüm İslam dünyası ve Ortado- ğu’daki çıkarlarını sonuna dek savunarak bu işi yapmaya çalışıyor... O kendi işini biliyor... Sen de kendi işini bil... Yalaka yalakalığını yapacak... Sen ne yapacaksın?.. Soru ve sorun bu... Yine de bizim yalakaların birdenbire nasıl dön- düklerini, Obama’nın ziyaretinden sonraki yazı- larında gördükçe diyorum ki: - Vallahi bu yalakalık da kolay değilmiş... A vrupa Birliği, Türkiye Cum- huriyeti’ni, azõnlõklarõn ekin- sel (kültürel) özerkliği ko- nusunda sõkõştõrõp duruyor. Kürtçe iletişim araçlarõ, Kürtçe öğretim, bu sömürgeci baskõnõn ürü- nüdür. Uluslarõn kendi yazgõlarõnõ belirleme hakkõ, imparatorluk toplumlarõna karşõ ulusal bilinç belirtisidir. Roma İmpara- torluğu, böyle bir hakkõ ağzõna almamõş ama “böl ve yönet” siyasasõnõ imparator- luğun temel siyasasõ yapmõştõr. Sermaye- ci düzenin egemen olmasõndan sonra sö- mürgeci devletler, Roma’nõn bu siyasasõ- nõ çağdaşlaştõrarak sürdürmüşlerdir. 1952 yõlõnda, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, “halkların kendi yazgılarını belirleme hakkının, insan haklarından yararlan- manın önkoşulu olduğunu belirtti”. l960’ta bu hakkõ genişleterek 1514 sayõlõ kararõnõ aldõ. Bu karar, “Sömürge Halk- lara ve Ülkelere Bağımsızlık Tanıma Bil- dirgesi” adõyla yayõmlandõ. Ne ki sömür- geci güçler, “koruma hakkı” diye garip bir kurumu da kabul ettiler. Yeni bağõm- sõz devletler, sömürgeci bir devleti “ko- ruyucu” olarak seçebilir! Baskı yapıyorlar... Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri, bu haklardan söz ederek Tür- kiye Cumhuriyeti’ne baskõ yapõyorlar. Ekinsel özgürlüklerin korunmasõ için, Kürt halkõnõn ekinsel özerkliğe kavuştu- rulmasõnõ istiyorlar. Bu isteklerini, halklarõn kendi yazgõlarõnõ belirleme hakkõna dayõ- yorlar. Lenin, uluslarõn kendi yazgõlarõnõ belirleme hakkõnõ, ulusal siyasanõn temel ilkelerinden saymõştõr. Bir halklar hapis- hanesi olan Çarlõk Rusyasõ’nda toplum- salcõ, (sosyalist) öğretiyi savunan Marks- çõ bir devrimcinin sağlõklõ bir görüşüdür bu. Çarlõk Rusyasõ’nda ezilen halklarõn de- mokratik savaşõmõ için, bu insancõl siya- saya gereksinim vardõr. Burjuva demok- ratik devrimini yapan toplumlar, artõk “ulus toplumu” olmuşlardõr. Burjuva sõ- nõfõyla toprak ağalarõnõn egemen olduğu bir toplumda, halklarõ kendi yazgõlarõnõ be- lirlemeye yöneltmek, devrimci öğretiyle bağdaşmaz. Devrimciler, halklarõ, sömür- gen burjuvaziye karşõ uyarmalõdõrlar. Dev- rimciler kanõmõzõ ve canõmõzõ oluşturan yurdumuzda, dinsel ve õrksal konuşmala- rõyla, emekçi sõnõflarõ bölmeye çalõşan iş- birlikçilere izin vermemelidirler. Bu si- yasalara karşõ çõkmayan hiçbir örgüt, dev- rimci olamaz. Demokrasiye karşıdırlar... İşçi sõnõfõ, ulusal topluluklarõn işçileriy- le, onlarõn örgütleriyle sõkõ işbirliği geliş- tirmelidir. Bunu yapamazsa, toplumsal savaşõmõ sürdüremez, gündelik ekono- mik çõkarlarõnõ savunamaz. Şeriatçõ ve õrk- çõ yönetimler, bir ülkenin halklarõnõn tüm işçilerinin, topraksõz köylülerinin ve az top- raklõ köylülerinin, başka bir deyişle õrgat- larõnõn “birleşik gücü”yle yõkõlabilir. Kendi gerici burjuva sõnõfõyla siyasal bir- lik peşinde koşan tüm toplumlarõn ezilen halklarõ, demokrasinin hukukuna ve yaşam biçimine karşõdõrlar. Hem de karşõttõrlar. Kimileri, devlet dili kavramõna karşõ çõ- karlar. Çünkü, devlet dili eğitim ve öğre- tim dilidir. Oysa, tarihsel gelişimi düşün- seler, işbirlikçilerin amacõnõ kolayca an- larlar. Yüzyõllardan bu yana, Anadolu halklarõ, öğretim dilinin Kuran dili olma- sõ yüzünden, ortak dili oluşturamamõşlar- dõr. Kuşkusuz, ulus toplumunun dili de pa- zarda buluşur. Köy, Cumhuriyetten önce, pazara gelememiştir. Kuran, ekinsel sö- mürünün tek gerekçesidir. “Ulusal özerk ekin” kavramõ, bilimdõ- şõ bir kavramdõr. Toplumsalcõ (sosyalist) öğretinin kökeninde, evrensel ekin vardõr. Kaldõ ki, burjuva demokratik devrim, top- luluklarõn ekinini, önce “ulus toplu- mu”nun ekinsel varlõğõnda bütünleştirmiş, giderek dünyaya yayõlma aşamasõna ge- tirmiştir. Ulusal ekinlerin demokratik öğe- lerini alarak “evrensel ekin” oluşturma- ya başlamõştõr. Devrimci görüş... Kaynağõnda, evrensel ekin, bir toplumun ulusal ekinini, tümüyle ememez, ama de- mokratik ve toplumsalcõ öfkeleriyle bü- tünleştirir. Bu toplumbilimsel gerçeklik karşõsõnda, bir ulusun özyönetimleri, tüm bölgeleri, ulusal işlerin, özellikle eğitim ve öğretim izlencelerinin tasarõmlarõnda, ulu- sal bağdaşõklõk ararlar. Amaç, ulusal ay- rõcalõklarõ pekiştirmek değil, ortadan kal- dõrmaktõr. Devrimci görüş budur. Ekinde bölgesel özerklik, uluslarõn ge- rici ve karşõdevrimci burjuva sõnõfõnca benimsenebilir, ama toplumsalcõlarca be- nimsenemez. Bütün dünyanõn emekçilerini, o bütünleşmesi saklanmadan, evrensel barõş kurulamaz. özerk ekin siyasasõ, dünya halklarõnõ bi- raz daha bölmekle kalmaz, dünya emek- çilerinin bütünleşmesini engeller. Sömür- geciliğin tarihini biraz daha uzatõr. Dev- rimciler, hiçbir sömürgeci ekin siyasasõna kayõtsõz kalamaz. Ekinsel Özerklik Üzerine Vecihi TİMUROĞLU Ekinde bölgesel özerklik, uluslarõn gerici ve karşõdevrimci burjuva sõnõfõnca benimsenebilir, ama toplumsalcõlarca benimsenemez. Bütün dünyanõn emekçilerini, o bütünleşmesi saklanmadan, evrensel barõş kurulamaz. Her özerk ekin siyasasõ, dünya halklarõnõ biraz daha bölmekle kalmaz, dünya emekçilerinin bütünleşmesini engeller. Sömürgeciliğin tarihini biraz daha uzatõr. Devrimciler, hiçbir sömürgeci ekin siyasasõna kayõtsõz kalamaz. Oylar Hizmete mi, İdeolojiye mi?.. 2 9 Mart 2009 seçimleri ya- põldõ. Sonuçlar belirlendi ve herkesin külahõ düşerek keli göründü. Seçim propagandalarõ sõra- sõnda tüm kamu olanaklarõnõ kullanan, oy uğruna beyaz eş- yaya varana kadar abartõlõ bir şekilde yardõmlar dağõtarak va- tandaşõn oyuna ipotek koyma- ya çalõşan iktidar partisi AKP büyük oranda oy kaybederken muhalefet partileri CHP, MHP ve SP az da olsa yüzde 2 ora- nõnda oylarõnõ arttõrdõlar. Bu sonucun iktidar partisi için tam hezimet (yenilgi), mu- halefet partileri için de kesin ut- ku (zafer) olduğu söylenemez. Adaylar bazõnda ise kazan- salar, kazanmasalar ipi utku ile göğüsleyen adaylar çõkmõş- tõr. İstanbul’da CHP adayõ Ke- mal Kılıçdaroğlu, halktan bi- ri olduğunu, dürüstlüğü, alçak- gönüllülüğü ile kanõtlamõş ve yurttaşlara verdiği güvenle CHP oylarõnda patlama yapmõştõr. Eski Akdeniz Üniversitesi Rektörü ve Üniversitelerarasõ Kurul Başkanõ ve Cumhurbaş- kanõ Abdullah Gül’den veto- lu Prof. Dr. Mustafa Akaydın, iktidar partisinde olan Antalya Belediye Başkanlõğõ’nõ CHP’ye kazandõrarak büyük bir başarõ sağlamõştõr. Yerel seçim öncesi AKP’nin aday göstermediği Şanlõur- fa’nõn başarõlõ Belediye Başkanõ Ahmet Eşref Fakıbaba ba- ğõmsõz olarak katõldõğõ seçim- lerde büyük bir başarõ göstere- rek, iktidar partisine gereken dersi vermiştir. Türkiye genelinde bu örnek- leri çoğaltabiliriz. Diğer taraftan seçimlerde gö- rünen kesin sonuç yurttaşlarõn; öncelikli olarak iktidar partisi- nin yolsuzluk, işsizlik, kadro- laşma, laik rejime karşõ tavrõ ve uygulamalarõ, yurttaşlar ara- sõnda senden-benden ayrõmõ, yandaş kayõrma, sülaleyi zen- ginleştirme ve sadaka kültürü yaratma şeklinde görülen akõl almaz uygulamalarõna sarõ kart gösterdiğidir. Bu konuda uzmanlar, daha çok yazõp konuşacaklardõr. Bu yazõmda, Başbakan’õn bir söyleminden yola çõkarak baş- lõğa koyduğum “Oylar hiz- mete mi, ideolojiye mi?” söy- lemine açõklõk getirmek istiyo- rum. 18 Mart 2009 tarihinde Ça- nakkale mitinginde değişimin şart olduğunu belirten Erdo- ğan’õn, “Böyle gidemez. Bu değişimi AK Parti’yle yapa- cağız. Daha modern bir Ça- nakkale istiyoruz. Çanakka- le hizmet siyasetine susadı. Çanakkaleli hizmete mi prim verecek ideolojiye mi, hiz- met siyasetine oy verirse Ça- nakkale daha modern yaşam koşuluna kavuşur” şeklinde konuşmasõyla kastettiği ideo- lojinin hangi ideoloji olduğunu açõklamamõştõr. Eğer bu ideoloji ile kastetti- ği komünizm ise seçimlere gi- ren Türkiye Komünist Parti- si’nin (TKP) Türkiye genelin- de aldõğõ il genel meclisi oy ora- nõ yüzde 0.18’dir. Tabii ki Sa- yõn Erdoğan’õn kastettiği ideo- loji, kendi ideolojisine rakip olamayan hu ideoloji değildir. Sayõn Erdoğan’õn kastettiği ideoloji, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasõ gereği uygulanan ve Sayõn Erdoğan ve ekibi ta- rafõndan benimsenmeyen Ata- türk aydõnlanmasõnõn, bağõm- sõzlõğõn, ulusalcõlõğõn simgesi Kemalist ideolojidir. Yurttaşlarõn büyük çoğunlu- ğu Sayõn Erdoğan’õn bu söyle- mine katõlmadõklarõ ve Kema- list ideolojiden vazgeçmeye niyetleri olmadõğõ için sağdu- yularõnõ kullanarak ve hizmeti bir yana bõrakõp, iktidar parti- sine sarõ kart göstererek bunu kanõtlamõşlardõr. Kurtuluş savaşõnõ binlerce şehit vererek kanlarõ pahasõna kazanan ve utkusunu kuruluş aşamasõnda laik Cumhuriyet ile taçlandõran büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ay- dõnlanmasõnõ, Mustafa Ke- mal’in ödünsüz neferleri ol- dukça hiç kimsenin karartma- ya gücü yetmeyecektir. Gündüz AKGÜL Emekli Cumhuriyet Savcõsõ [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle