Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
T
ürkiye’de ilerici ve
aydõnlanmacõ top-
lum kesimleri ile
gerici ve tutucu odaklar
arasõnda cumhuriyet tari-
hi boyunca süren erk sa-
vaşõmõ tam bir ayrõşma
noktasõna gelmiş durum-
da. Son iki genel seçimde
elde ettiği sonuçlarla si-
yasal erki ve devlet yö-
netimini eline geçiren
AKP’nin, başta ABD ol-
mak üzere emperyalist
güçleri de arkasõna alarak
toplumsal yaşamõn ör-
gütlü tüm kesimlerini
“cami cemaatine” çe-
virme konusunda çok bü-
yük bir mesafe aldõğõ tar-
tõşma götürmez bir ger-
çektir. Başka bir anlatõm-
la Türkiye, son on yõldõr,
camilerden yönetiliyor
dersek abartma yapmõş
sayõlmayõz.
Bõrakõn yönetmeyi, yö-
netilmeyi ticari işler bile
camilerde görüşülüyor.
Bir ihale mi almak isti-
yorsunuz ya da akçal bir
sorununuza çözüm mü
arõyorsunuz, cuma na-
mazlarõnda hükümet er-
kânõnõn arkasõnda namaz
kõlmak için saf tutmanõz
yeter de artar bile.
Kan, gözyaşõ ve nice
canlar pahasõna düşman
işgalinden kurtarõlarak
kurulan Cumhuriyet bu
duruma nasõl geldi, önce
bu soruya yanõt araya-
lõm. Öncelikle belirtmek
gerekirse bu duruma gel-
memizin baş sorumlularõ
sağ siyasalardõr. 1950’ler-
den başlayarak başta
ABD olmak üzere Batõ
kapitalizminin dümen su-
yunda, kendini Soğuk Sa-
vaşõn rüzgârlarõna kaptõ-
ran Türkiye, her taşõn al-
tõnda sosyalist ve komü-
nist ararken, gericilik ve
irtica örgütlenmesini ve
gelişmesini çok rahat sür-
dürdü. 12 Mart Askersel
Karõşmasõ ve 12 Eylül
Askersel Devirmesi ile
devlet organlarõnda ken-
dine daha rahat bir çalõş-
ma ortamõ yakalamasõ sa-
yesinde kitleler içinde de
daha geniş bir yayõlma
olanağõna kavuştu. Yine
yarõm yüzyõlõ geçen bu
süreçte; camilerde, imam
hatip okullarõnda, Kuran
kurslarõnda, il, ilçe ve bel-
delerde özel olarak oluş-
turulan öğrenci yurtlarõn-
da, vakõflarda ve kimi ce-
maat topluluklarõnda eği-
tim ve öğretim çalõşmalarõ
adõ altõnda örgütlenmele-
rini sürdürürken asõl amaç
politik çalõşmalara altya-
põ oluşturmaktõ.
İtiraf etmek gerekirse
sol bu gelişmeleri ve ge-
riye gidişi yeterince cid-
diye almadõ. Aslõnda tüm
İslam ülkelerinde potan-
siyel bir tehlike olan bu
sonuç bizim için de ge-
çerlidir. Türkiye’de geri-
cilik ve irticanõn tehlike-
lerine parmak basan en et-
kili tepki 60’lõ yõllarda
Türkiye İşçi Partisi’nden
(TİP) geldi. Bu tehlikeyi
çalõşma izlencesine de
koyan TİP bunu “em-
peryalizme, faşizme ve
gericiliğe karşı güç ve
eylem birliği” savsözle-
riyle savaşõm alanlarõna
taşõdõ.
Yine o yõllarda, 16 Şu-
bat 1969’da işçilerin,
gençlerin ve sol güçlerin
yoğun katõlõmõyla başla-
yan Amerika’nõn 6. Filo-
sunu protesto eylemi ge-
rici saldõrõlarõn boy hede-
fi haline gelerek dağõtõldõ.
İki kişinin ölümü ve yüz-
lercesinin yaralanmasõy-
la sonuçlanan bu olaylar
siyasal tarihimize “Kan-
lı Pazar” olarak geçerken
olaylarõn olduğu saatler-
de gerici bir grup Bo-
ğaz’a demirlemiş Ameri-
kan 6. Filosu’nu kõble ya-
parak namaz kõlmõştõ.
Hatta rivayet edilir ki
olaylarõn yaşandõğõ o sa-
atlerde Bülent Arınç,
Abdullah Gül ve Recep
Tayyip Erdoğan’õn, ge-
misinde 6. Filo komuta-
nõnõ ziyaret ettikleri söy-
lenir.
Bugün içinde yaşadõğõ-
mõz siyasal ortamda solun
tutumu geçmişe göre yü-
rekler acõsõdõr. Gerici
odaklarõ ve cemaat top-
luluklarõnõ birer sivil top-
lum örgütleri gibi görme
aymazlõğõ içine düşmüş
kimi sol anlayõş, bu tutu-
munun demokrasi oldu-
ğunu savlayacak denli de
aptallaşmõş durumda.
Daha da ilginci, geç-
mişin temel savsözlerin-
den olan ve geçerliliğini
bugün de koruyan ba-
ğõmsõzlõk ve sosyalizm
söylemleri neredeyse
unutulmuş, bunlarõn ye-
rine salt soyut bir de-
mokrasi istemiyle toplum
karşõsõna çõkõlmaktadõr.
Böylesi bir stratejik ya-
nõlgõ, kaçõnõlmaz olarak,
böyle düşünen kimi sol
kesimleri AKP gibi bir si-
yasal yapõnõn şemsiyesi
altõna itmektedir.
Biz bunlarla uğraşadu-
ralõm, siyasal erkin elinde
olmasõnõn kendilerine
sunduğu olanaklardan da
çok iyi yararlanan gerici
güçler, koyu ve yeşil bir
faşizmin egemenliği yo-
lunda koşar adõmlarla iler-
lemektedirler. Yakõn bir
gelecekte, Humeyni’nin
İran’a gelişi gibi ABD’de
yaşayan Fethullah Gülen
de büyük bir törenle Tür-
kiye’ye gelirse hiç şaş-
mamak gerekir.
İşte bu açõdan da 29
Mart yerel seçimleri de-
mokratlar, aydõnlanma-
cõlar, yurtsever ve dev-
rimciler için büyük önem
kazanmaktadõr. Bu ke-
simler için asõl hedef
AKP’nin oylarõnõ gerilet-
mek olmalõdõr. Böylesi
bir görevin yerine getiril-
mesinde ortaya çõkabile-
cek hiçbir özür kabul edi-
lemez. Çünkü bu konuda
yapõlacak en küçük bir ha-
ta, en küçük bir hafifseme
Türkiye’de demokrasinin
de sonu olacaktõr. Ve id-
dia ediyorum; AKP bu
yerel seçimlerde oy ora-
nõnõ bir iki puan daha
yükselttiğinde, Türkiye
bir daha genel seçimleri
de göremeyecektir!
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 8 MART 2009 PAZAR
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
‘Zurnanın Zırt Dediği Yer...’
PENCERE
Pesss...
Hayatımda çok gördüğüm ve merakla izlediğim
bir insancıl olgudan çıkardığım sonuç:
Hep alttan alan, işi yaltaklığa dek vardıran birile-
rinden korkun...
Çünkü bu tip, gücü eline geçirdiğini sandığı an de-
ğişiverir...
Şaşırırsın:
- Yahu, ne çabuk değişiverdi?..
Şimdi kimi gazetelerde bir haber:
- Fethullah değişiverdi...
Fethullah değişmez..
Değişiverir..
Tüm ömrünce ciheti askeriyeye karşı alttan alan,
biat eder görünen, orduya çeşitli yöntemlerle sızmaya
çalışan Fethullah Gülen birden ağız değiştirmiş...
Olayı dün bu köşeye aktarmıştım; ama, yinelemek
istiyorum, çünkü Fethullah’taki dönüşüm dün ga-
zetelerin birinci sayfalarında manşetlerden vurgu-
lanıyordu...
Fethullah, Ergenekon için:
“- Bu işte bir GATA’kulli var...” diyordu...
GATA ‘Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ idi...
Fethullah’a göre Ergenekon’da zanlı kimi emek-
li generallere GATA’da sahte rapor düzenleniyordu...
Yeni çıkan ‘Haber Turk’ gazetesi olayı manşetten
şöyle verdi:
“Amerika Değiştirdi”
“Susurluk için ‘medya, ordu ve devleti yıpratma-
sın’ diyen Fethullah Gülen, Ergenekon’da farklı ko-
nuştu.”
Fethullah Gülen sabırlı ve sürekli bir tarikatçılıkla
polise, askere, üniversitelere, yargıya, bürokrasiye
uzun yıllardan beri sızmaya çalışırken, sonuna dek
yumuşak ve alttan alan bir strateji uygulamıştır...
Nüfuz edemediği tek devlet kurumu ordu idi...
Şimdi kendini dışarda ve içerde yeterli güç sahi-
bi görerek askere posta koymak taktiğine mi baş-
vuruyor?..
Feto’nun yine de tereddütleri var; Vatan gazete-
si manşetten durumu açıklamış...
Soruyorlar Gülen’e:
“- Türkiye’ye dönecek misiniz?”
Fethullah yanıtlıyor:
“- Bazı dengeler hâlâ aleyhte...”
Ergenekon tertibi “aleyhte olan dengeleri” Gülen’in
lehine çevirmek için birebir...
Dengeler Gülen’in lehine çevrildiği zaman ne
olacak?..
Ayetullah Humeyni Fransa’dan İran’a dönüş
yaptığı gün kitleler imamı nasıl karşıladı?..
Fethullah Gülen de Amerika’dan Türkiye’ye dö-
nüş yaptığı zaman halk imamı öyle karşılayacak...
Hangi halk?..
Meydanlarda RTE’yi alkışlayan halk...
Ancak her şey bire bir olmaz...
Her ülkenin kendine özgü koşulları vardır; Türki-
ye’deki İslamcılık hık deyip İran’ın burnundan düş-
mez...
Bizim İslamcılık Amerikancı...
Türkiye’nin yapısına uygun bir dincilik biçile-
cek...
Biçiliyor...
Fethullah Gülen Amerika’daki özel çiftliğinden Tür-
kiye’deki Ergenekon’u yakından izliyor...
Ergenekon tertibi, Fethullah ile Tayyip için çalışı-
yor...
RTE, “Ben bu davanın savcısıyım” dedi...
Fethullah ise gazetecilere açıklamalarından an-
laşılıyor ki Amerika’da Ergenekon’la yatıp kalkıyor...
Ne diyor:
- Zanlı emekli generaller askeri hastaneden sah-
te raporlar sağlıyorlar, bu işte bir katakulli var...
Peki, biz ne diyoruz?
Ben pes diyorum...
T
ürkiye Cumhuriyeti’nin laik il-
kelere dayalõ temellerinin atõl-
dõğõ tarih 3 Mart 1924’tür. Üç
önemli devrim yasasõnõn 85.
yõldönümü geçen hafta yurdun
çeşitli bölgelerinde etkinliklerle kutlandõ.
Emperyalist güçlere karşõ, mazlum mil-
letlere örnek olan Ulusal Bağõmsõzlõk Sa-
vaşõ 9 Eylül 1922’de zaferle bitince İzmir’de
Mustafa Kemal’e, “Çok yoruldunuz her-
halde, çiftliğinize çekilir, dinlenirsiniz”
dediler.
Mustafa Kemal’in yanõtõ şöyledir: “Ha-
yır, asıl savaş şimdi başlayacak... Bu sa-
vaş, cahilliğe ve gericiliğe karşı yapıla-
caktır” dedi.
Bu savaş aslõnda ortaçağõn karanlõğõna gö-
mülmüş bir toplumun çağdaşlaşmasõ için ve-
rilecek savaştõ.
Din devleti olgusu
Atatürk, bu savaşõn çok güç olduğunu bi-
liyordu. Hatta emperyalist güçlere karşõ, top-
yekûn bir milletin verdiği savaştan da da-
ha zordu...
Padişah Vahdettin bir İngiliz zõrhlõsõna
binerek yurdu terk etti. Lozan Barõş An-
tlaşmasõ başarõ ile sonuçlanõnca, Mustafa
Kemal ve arkadaşlarõ 29 Ekim 1923’te
Cumhuriyet’i ilan ettiler.
Ama halifelik hâlâ sürüyordu, din devleti
olgusu hâlâ geçerliydi. Cumhuriyetin ger-
çek nitelikleri henüz anayasaya ilke olarak
girmemişti. Bu nitelikler ancak, 4 ay son-
ra, 3 Mart 1924’te kabul edilen 3 önemli
devrim yasasõyla belirgin olarak ortaya
çõkmõştõr.
3 Mart’ta “Hilafet ilga edildi”, yani
hukuken ortadan kaldõrõldõ. Şeriye ve Ev-
kaf Vekâleti kaldõrõldõ ve “Tevhidi Tedri-
sat” eğitimin birleştirilmesi yasasõ kabul
edildi.
Böylece artõk Osmanlõ’nõn temsil ettiği din
devleti yõkõlõyor, laik ilkelere dayalõ Türkiye
Cumhuriyeti kuruluyordu. Bu 3 devrim ya-
sasõyla laik Cumhuriyetin kuruluşu ger-
çekleşmiştir, bu nedenle bu 3 yasanõn ka-
bul edilişi Cumhuriyetin ilanõ kadar önem-
lidir.
Bu yasalarõn kabul edilmesi, siyaset bi-
limi ve hukuk açõsõndan aşağõdaki sonuçlarõ
getirmiştir. Halifeliğin kaldõrõlõşõ, devletin
yapõsõndaki laikleşmenin en önemli baş-
langõcõdõr. Şeriye vekâletinin kaldõrõlõşõ şe-
riata dayalõ hukuk sisteminin yõkõlõşõdõr.
Bunlarõn ardõndan şeriata dayalõ yasalar
yürürlükten kaldõrõlmõş, Medeni Kanun
(Yurttaşlõk Yasasõ), Borçlar Yasasõ, Tica-
ret Yasasõ ve usul yasalarõ kabul edilmiştir.
Böylece çağdaş hukuk ilkeleri benimsenmiş,
hukukun laikleşmesi sağlanmõştõr.
Bunlarla eşzamanlõ olarak türbe, tekke, za-
viyeler ve tarikatlar kaldõrõlmõş, harf dev-
riminin kabul edilişi ile kültür alanõnõn la-
ikleşmesi sağlanmõştõr.
Eğitimin birleştirilmesi yasasõyla ma-
halle mektepleri ve medreseler kaldõrõlmõştõr.
Bu son derece önemli devrim yasasõyla eği-
timin laikleşmesi sağlanmõştõr.
Bu yasalar gerçek aydõnlanma devrim-
leridir; Avrupa’nõn 300-400 yõlda yaptõk-
larõnõ Atatürk 15 yõla sõğdõrõyordu.
İlhan Selçuk’un çok güzel bir biçimde
özetlediği gibi:
Padişahlõğa karşõ Cumhuriyetçilik, şeriata
karşõ laiklik, tutuculuğa karşõ devrimcilik,
ümmetçiliğe karşõ ulusçuluk gerçekleşi-
yordu. Akõl inançtan, bilim dinden bağõm-
sõzlaşõyordu. İşte bu nedenlerle 3 Mart, ger-
çek bir devrim günüdür, Atatürk devrim-
cilerinin bayram günüdür.
Halkevlerini yıktık
Ama sonra ne oldu? Cumhuriyet’ten de-
mokrasiye geçtik. Bu yolda ilerlerken top-
rak reformunu gerçekleştiremedik, feodal
beyler güçlerine güç kattõlar.
Dünya ölçeğinde, kendine özgü ve etkin
bir eğitim sistemi olan Köy Enstitüleri
projesini yarattõk, 20 tane Köy Enstitüsü
kurduk ama 5 yõl içinde bunlarõ kapattõk.
Oradan mezun olan 20.000 Köy Enstitülü
öğretmene sahip çõkamadõk. Bununla da ye-
tinmedik, 20 Köy Enstitüsü yerine 650 adet
imam hatip lisesi açtõk. Eğitim birliği ya-
sasõnõ tersyüz ettik.
Halka kültür götürmek için kurulan Hal-
kevleri ve Halk Odalarõnõ yõktõk.
Ama unutmayalõm ki Fransa’da da ihti-
lalden sonra Cumhuriyetin sağlõklõ bir bi-
çimde kurulmasõ yüz yõl sürdü. Devrimle-
ri sağlam temellere oturtmak kolay olmu-
yor. Her devrimden sonra karşõdevrim ha-
rekete geçiyor.
Bugün biz neye dayanacağõz?
Bizim dayanacağõmõz, ideal çağdaşlaşma
bilincidir. Kadõnlarõmõzõn ve gençlerimizin
duyarlõlõğõdõr. Geriye gitmek istemeye-
cekleri inancõdõr.
Akan õrmaklar tersine çevrilemez...
3 Mart-Devrim Yasalarõ...
Alev COŞKUN
Padişahlõğa karşõ Cumhuriyetçilik, şeriata karşõ laiklik, tutuculuğa karşõ
devrimcilik, ümmetçiliğe karşõ ulusçuluk gerçekleşiyordu. Akõl inançtan,
bilim dinden bağõmsõzlaşõyordu. İşte bu nedenlerle 3 Mart, gerçek bir
devrim günüdür, Atatürk devrimcilerinin bayram günüdür.
29 Mart’ta Hedef Ne Olmalõ?
Sönmez TARGAN
“Bu dünya Sultan Süley-
man’a kalmamış
Ama size kalacak.
Olur a, Sultan Süleyman
bilememiş işini
Ama siz bileceksiniz...
Bir de sizinle beraber üç
beş kişi...
Öte yanı kör döğüşü!..”
Orhan Veli’nin 1949-50
yıllarında çıkardığı, “Yaprak”
dergilerini karıştırırken Metin
Eloğlu’nun şiirine rastlamaz
mıyım? Tam altmış yıl önce-
sinden bugüne bir sesleniş,
bir bakış, bir benzetiş!..
Demeye kalmadı, Musta-
fa Balbay sabah karanlığın-
da evinden alındı, İstanbul’a
postalandı. Dosdoğru ünlü
savcının karşısına götürül-
dü.. saatlerce bekletilme, 95
sayfa ifade verme, sonra
mahkemede bir 8 saat daha
sorguya çekilme, tutuklanıp
içeri atılma!..
“Dünya Sultan Süleyman’a
kalmamış/Ama size kalacak”
mı derseniz? Kent meydan-
larında Padişahlığı boşuna mı
açıklanıyor.. Kahramanlığı,
meydan okuyuculuğu, kimi-
ne göre İvedik’liği, Kasım-
paşalılığı, Baykal’a göre ma-
gandalığı dilden dile boşuna
mı dolaşıyor?..
Bir devleti, bir halkı, bir ül-
keyi yönetmek!.. Kolay iş
değildir. Önce bilgi, deneyim,
akıl, zekâ ister. Bencillikle,
yalnız kendine ve çevresin-
deki beş on adamına gü-
venmek yetmez. Bir tek gün-
de, bir haftada, ayda, hatta
yılda değil yaşantımız. Böy-
le sananlar oldu, ama yanıl-
dılar. Biraz geç, ama ergeç!..
Mustafa Balbay bir gaze-
teci, bir yazar... Her gün top-
lum önünde düşüncelerini
açık açık bildiren biri. Gizlisi
saklısı yok! Yüzyıllık bir ga-
zetenin, hem de Atatürk
devriminin gazetesinin, An-
kara temsilcisi... Bu görevi
gereği herkesle, askerle, si-
ville, gençle, yaşlıyla, ikti-
dardakilerle, muhalefetteki-
lerle görüşen bir usta gaze-
teci... Kitaplar yazmış, dün-
yayı dolaşmış, ülkeyi karış
karış gezmiş, dertleri, sıkın-
tıları görmüş, yazmış, anlat-
mış...
Şimdi Türk Ceza Yasa-
sı’nın 309. maddesine göre
yargılanacakmış!.. 309. mad-
dede ne var? “Anayasal dü-
zeni cebir ve şiddet kullana-
rak ortadan kaldırmaya te-
şebbüs..” ‘Cebir ve şiddet’
tanıdığım en uygar, en say-
gılı, en efendi bir gazeteciye
yakışıyor mu?
Evet, anayasayı değiştir-
mek isteyenler yok değil! En
başta Tayyip Bey ve partisi..
Yıllardır bir fırsat aradılar,
komisyonlar kurdular, ana-
yasa hocalarını görevlendir-
diler. Şimdi 29 Mart’ı bekli-
yorlar. Yüzde bilmem kaç
oy alır almaz yeniden girişe-
cekler. Anayasayı kendi öz-
lemlerine yakışır bir biçime
sokmaya!.. Bir dikta mı, bir
saltanat mı, bir sultanlık, pa-
dişahlık çizgisi mi!.. En baş-
ta Atatürk ilkelerinden kop-
mak, devrimlerini silip at-
mak...
Şairler zamanları aşar..
Dünü, bugünle ölçer. Metin
Eloğlu “Zurnanın Zırt Dediği
Yer”i DP döneminde yaz-
mış. Nasıl görmüş altmış yıl
sonra yeniden tek partili bir
zorba düzeni yaşamak teh-
likesiyle baş başa kalacağı-
mızı.. yazarların, bilim, sanat,
kültür, siyaset adamlarının
Atatürk askerlerinin suçla-
nacağını, ağır cezaların teh-
didiyle hapislere tıkılacağını...
Eloğlu şiiri şöyle bitirmiş:
“Beş kişi uzanmış sedi-
re/Basıyorlar küfrü/Kime?/Ne
bileyim ben kime/Bu oda ni-
çin mi yoksul/O beş kişi yok-
sul da onun için/Bu bayların,
bayanların derdi mi ne?/Ne
olacak memleketin hali/Peki
ama çaresi yok mu bu
işin?/Ha, şöyle/ Düşünmeye
alışın”
Sevgili Mustafa Balbay’a
en kısa sürede özgürlüğüne,
yazarlığına kavuşmasını.. bu
yanlış uygulamanın, gerçek
adaletin önünde temelden
bozulmasını bekleyerek...