Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr
SAYFA CUMHURİYET 8 MART 2009 PAZAR
12 PAZAR KONUĞU
CMYB
C M Y B
SP Genel Başkanõ Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’tan AKP hükümetine sert eleştiriler
Medyayõveyargõyõrahatbõrakõn
SP Genel Başkanõ Prof. Dr. Numan
Kurtulmuş’la İstanbul’daki bürosunda
konuşuyoruz. Kurtulmuş sözlerini özenle seçip
çok dikkatli bir üslup kullanarak AKP’ye ağõr
eleştiriler getiriyor. Medya üzerinde kurduğu
baskõlarõ kõnõyor. Ancak medyanõn da siyaseti
kontrol etmekten vazgeçmesi gerektiğini
söylüyor. Başbakan Erdoğan’õn sert çatõşmacõ
konuşma tarzõnõ “Soğuk Savaş dönemi üslubu”
olarak nitelendiriyor. SP’yi yeniden çok geniş
kitlelerin desteklemeye başladõğõna dikkat
çekiyor. CHP’yi, AKP’nin yüzde 26’lara düşmüş
oyunu, yaptõğõ yanlõşlar yüzünden yüzde 47’ye
çõkartmakla suçluyor. Anadolu’nun pek çok iline
gittiğini, bu illerde AKP’li belediye başkanlarõnõn
eski heyecanlarõnõ kaybetmeleri nedeniyle
seçmenin desteğini kaybettiklerine işaret ediyor.
- Siz son yapılan parti kurultayında SP Genel
Başkanlığı’na geçerli oyların tamamını alarak
seçilmenizden sonra SP’ye ciddi bir dinamizm
getirdiğiniz söyleniyor. 29 Mart yerel
seçimlerinde sizce SP nasıl bir performans
gösterecek?
N.K. - Çok nezih bir kongre oldu. Seçimin
yapõlmasõnõn ardõndan tabanõmõzda müthiş bir
dinamizm oluştu. Korun üzerindeki külleri
üfledik. Ateş yeniden yanmaya başladõ.
Bizi çok memnun eden bir başka husus da
toplumun çok farklõ kesimlerinden, şimdiye kadar
Milli Görüş camiasõyla ilgisi olmayan
kesimlerden de ciddi destekler görüyoruz.
Çatõşmadan, gerilimden uzak, dik, milli duran,
yol gösterici anti-emperyalist tavrõmõzõ çok geniş
kesimlerin desteklemeye başladõğõnõ görüyoruz.
Bu da SP’nin ciddi bir yükselişe geçtiğinin
habercisidir, diye düşünüyorum. 29 Mart
seçimlerinde SP, bir uzay aracõnõn rampasõndan
fõrlatõlmasõ gibi milletin oylarõyla yükselişe
geçecektir. Ama esas hõzlanmasõ, büyük bir güçle
Türkiye siyasetinde muktedir bir parti haline
gelmesi hemen daha sonra yapõlacak genel
seçimlerde olacaktõr.
- 22 Temmuz seçimlerinden sonra Başbakan
Erdoğan’ın üslubu ve davranışlarının giderek
sertleştiği görülüyor. Sizce bunun nedeni nedir?
- Bu bildik bir senaryo. Türkiye’de henüz
merkezde bir siyasi parti yok. Özellikle 12 Eylül
ve 28 Şubat darbeleriyle birlikte Türkiye
siyasetinin sosyolojik yapõsõ ciddi biçimde
bozuldu. Öte yandan kendini merkezde hisseden
partilerin yaptõklarõ büyük bir yanlõş var. Gerilim
ve çatõşma siyasetinden medet umuyorlar. 1980
öncesi Süleyman Demirel ve rahmetli Ecevit’in
Soğuk Savaş üslubuyla sürdürdükleri siyasetten
Türkiye çok çekti. İlk bakõşta belki AP ve CHP
oy alõyor göründüler.
Ama sonuçta bütün milletimiz kaybetti.
Türkiye’nin bütün yapõlarõnõ bozan 12 Eylül
müdahalesiyle ülke bunun faturasõnõ çok pahalõ
ödedi. Burada hem AKP hem de CHP’nin çok
ciddi yanlõşlarõ ve sorumluluklarõ vardõr. Ancak
esas CHP ve CHP’nin yanõnda duranlarõn büyük
bir yanõlgõsõ var. 22 Temmuz 2007 seçimlerinde
biz Türkiye’de ne sosyal, ne ekonomik, ne de dõş
politika gelişmelerini tartõştõk. Geliyorum, diyen
ekonomik krizi hiç ağzõmõza almadõk. Bir yõl
boyunca eşi başörtülü cumhurbaşkanõ olur mu
olmaz mõ tartõşmasõ içine düştük.
CHP AKP’ye koltuk değneği oldu
- Üstelik 22 Temmuz seçimlerinden önce
Erdoğan’ın kendisi AKP oylarının yüzde 28’e
düştüğünü itiraf etmemiş miydi?
- Evet. Yüzde 26-29 aralõğõnda bir oy oranõ
görülüyordu. Üstelik hem 1 Mart tezkeresi hem
RTÜK yasasõ nedeniyle AKP meclis grubundan
aşağõ yukarõ 110 milletvekilinin ayrõlmaya hazõr
olduğu anlaşõlõyordu.
Böyle bir atmosferde CHP’nin ana muhalefet
partisi olarak çok büyük sorumluluğu vardõ.
Orada yoksulluk, uygulanan yanlõş, Türkiye’yi
dõşa bağõmlõ hale getiren IMF politikalarõ, ülkeyi
AB kapõsõnda beklemek zorunda bõrakan yanlõş
dõş politikalar üzerinden AKP’yi eleştirmek
yerine halkõn büyük çoğunluğunun ortak
değerleri üzerinden muhalefet yapmaya kalktõ.
Şimdi Sayõn Baykal ve CHP yönetiminin
çarşaflõ ve baş örtülülere rozet takmasõ da bir
tuhaf. Evet, güzel bir açõlõmdõr. Ama insan şunu
sormadan da edemiyor: Sayõn Baykal, madem
böyle bir açõlõm yapacaktõnõz niye
Cumhurbaşkanlõğõ seçiminden bir yõl önce yüzde
26’lara düşmüş olan AKP’nin elinden tuttunuz ve
yüzde 47’ye çõkarttõnõz? Öte yandan AKP gördü
ki yüzde 26’lara düşen oyu çatõşma siyaseti
izlediği zaman rahatlõkla yükselebiliyor.
- Yani Erdoğan yine bu sert üslubun partisine
daha çok oy kazandırmasını mı umuyor?
- Evet. Sayõn Başbakan sanki partisi yüzde 47
oyla tek başõna iktidar olmamõş gibi zaman
zaman muhalefet üslubuyla, muhalefet
partilerine, basõn, medya, işadamlarõ, hedefine
kimi koyduysa gerilimi tõrmandõrarak siyasi
sonuç elde etmeye çalõşõyor. Bu üslubun 1980
öncesi Türkiye’yi getirdiği yer ortadadõr.
- Geçenlerde Adalet Bakanı Şahin AKP’li
olmayan belediyelerin Ankara’da işlerinin
halledilmediğini söyledi. Kimileri bunu seçmene
yapılmış bir şantaj olarak niteledi. Siz bu
konuda ne düşünüyorsunuz?
- Bunlarõ duydukça insan ürperiyor. İlginçtir,
aynõ sözler bu arkadaşlar RP’de siyaset yaparken
kendilerine söylenmişti. 1991’den başlayarak
RP’nin belediye başkan adaylarõ çok büyük
başarõlar kazandõlar. O zaman RP parlamentoda
bile değildi. 1994’te ise parlamentoda muhalefet
partisi olarak Türkiye’deki belediye
başkanlõklarõnõn yüzde 95’ini kazandõ. Sayõn
Şahin’e şunu sormak lazõm: “Başta Sayın
Başbakan olmak üzere o dönem belediye
başkanlığı yapan arkadaşlarınızı başarısız mı
buluyorsunuz?” Bu maalesef Türkiye’deki
statükocu siyasetin temel söylemlerinden
birisidir.
Ne demek, muhalefet adaylarõna oy vermeme
çağrõsõ? Biz genel seçim yapmõyoruz ki... Bu
seçimde en iyi projesi olan o şehre hizmet edecek
adaylarõ seçiyoruz. Bu sözler fevkalade anti-
demokratik bir anlayõşõ yansõtõyor.
Aynõ sözler Özal ve başka başbakanlar
tarafõndan da söylendi. Bunlar çağdõşõ kalmõş
siyasi söylemlerdir. 2009 yõlõnda insanlarõ
kamplaştõran, korku salan, bölen, gerilim yaratan
siyaset tarzõnõn Türkiye’de yeri yoktur. Bu korku
üslubunu kullanarak ne yapacaksõnõz?
Belediyelerin gazõnõ, suyunu mu keseceksiniz?
Gerilimi tırmandırarak
oy alma peşinde
- Erdoğan 29 Mart seçimlerini sanki AKP için
bir referandum olarak görüyor. Hatta yüzde
40’ın altında oy alırsak istifa ederim bile demedi
mi?
- Bu bir yerel seçimdir. Bunu bir referandum
haline dönüştürmek fevkalade yanlõştõr. İktidar
partisinin illerle ilgili projeleri varsa adaylarõ
çõkõp bu projelerini anlatmalõdõr. 33 ili dolaşan
biri olarak söylüyorum. Geçtiğimiz yerel
seçimlerde birçok yerde AKP’li adaylar
projelerini açõklamaktansa “Tayip Erdoğan’a oy
verin” söylemiyle oy almõşlardõr. O çatõşmacõ,
kutuplaştõran siyaset üzerinden de bunu
başarmõşlardõr. Bu sefer de sanõyorum aynõ
üslubu kullanmaya çalõşõyorlar. Anadolu’daki
birçok kentte iktidar partisi belediye başkanõ olan
arkadaşlarõn önemli bir kõsmõnõn heyecanlarõnõ,
hizmet aşklarõnõ kaybettiklerini gördük. Bunu
millet de görüyor. Onlara artõk oy vermeme
eğiliminde.
- Erdoğan bu sert üslupla gerilimi
tırmandırırken kendisi ve yandaşları aslında
olmayan bir darbe tehdidinden söz ediyorlar.
Yoksa biz mi böyle bir tehdidin olduğunu
bilmiyoruz? Ya da Erdoğan ve yandaşları ne
yapmaya çalışıyorlar sizce?
- Türkiye’de belli aralõklarla askeri darbeler
yaşandõ. Zaman zaman açõk, kimi post-modern,
kimi de elektronik olarak yapõlmõştõr. Türkiye’de
siyasetin çivisinin çõkmasõna neden olan en
önemli neden de siyasete yapõlan bu
müdahalelerdir. Ama 22 Temmuz seçimlerinde
millet çoğunluğu hükümet partisine bir görev
verdi. Hükümet temenni yeri değil, icraat yeridir.
Ama bunu yapmak yerine AKP, güçlü gördüğü
uluslararasõ ve yerli birtakõm statükonun emrine
girerek onlarõn kendisine belirlediği alanda
siyaset yapmayõ tercih etti. İşte, tam da meselenin
bam telinin burasõ olduğu kanaatindeyim.
- Başbakan’ın son aylarda basın ve medyaya
karşı haşin tavrı çok gündemde. Doğan
Grubu’nun gazetelerini almama çağrısı yaptı.
Bu yetmedi yine Doğan Grubu ve Cumhuriyet
gazetesi, maliye müfettişleri tarafından mercek
altında tutuluyorlar. Hatta Doğan Grubu’na
çok yüksek vergi cezaları kesildi. Öte yandan
yandaş medyanın hiçbir yayın organı maliye
müfettişlerince denetlenmiyor. Eğer medyada
bir usulsüzlük soruşturması varsa bütün
medyanın mercek altına alınması gerekmiyor
mu?
- Meselenin iki tarafõ var. Birisi siyasetle, öbürü
basõnla ilgili. Türkiye’de zaman zaman aksayan
ama yine de çalõşan bir demokrasi var. Zaman
zaman boş kõsmõ oluyor. Bunu doldurmalõ ve
Türkiye ileri bir demokratik yapõya
kavuşturulmalõdõr. İktidar, aslõnda kendisi de
kamu görevi yapan medya üzerinde baskõ kurmak
istiyor. Siyasi iktidarlarõn önemli bir kõsmõ bunu
siyasetin bir parçasõ olarak gördüler ve yanlõş
yaptõlar. Yanlõş yaptõklarõ geçtiğimiz dönemler
içinde ortaya çõktõ. Buradan hükümete tavsiyem
medya üzerinde baskõ kurmak, medyayõ kontrol
altõna almak gibi siyasi bir eylemin içine
girmemesidir. Bõrakõn sizin aleyhinizde yayõn
yapsõn. Ama Türkiye’de medya özgür kalsõn.
İktidarlar medyayõ, medya da iktidarlarõ kontrol
altõna alõp yönlendirme hevesinden vazgeçerse
Türkiye’nin hayrõna olur. Medyanõn, bize en
aykõrõ fikirleri dahi savunuyor olsa, özgür
bõrakõlmasõ Türkiye’nin gücüdür.
- Türkiye’de sizce sistem
ahlakı var mı?
N.K. - Türkiye’de bir sistem
ahlakõndan söz ediyor
olmamamõz çok üzücüdür. Yani
sistem ahlakõ yoktur. İktidarda
olanlarõn, sistemin rant
üretmesini önleyecek
mekanizmalarõ ortaya koymalarõ
gerekmektedir.
Bunu yapmak da son derece
basittir. Belediye
yönetimlerinde şeffaf,
denetlenebilir, hesap verebilir
bir kadronun olmasõdõr. Bu
Ahmet, Mehmet Bey’in insafõna
bõrakõlmamalõdõr. Bunu yasal
olarak zorunluluk haline
getirmek gerekir. Biz bu
anlamda inşallah iktidara
geldiğimizde yerel yönetimlerle
ilgili çok açõk bir yeniden
yapõlanma sürecini başlatacağõz.
- Yolsuzluklardan söz
ederken Almanya’daki Deniz
Feneri davasıyla ilgili de
konuşmamız gerektiğini
düşünüyorum. Frankfurt
Mahkemesi yolsuzluk
kararlarını verirken Deniz
Feneri’nin esas ayağının
Türkiye’de olduğuna dikkat
çekti. Bunun ardından dava
dosyası ancak 164 günde
Türkiye’ye getirilebildi. Dosya
getirilmeden önce Adalet
Bakanı Şahin gazetecilere, “Bu
dosyadan bana ne” bile
diyebildi. Siz bu tavır
konusunda ne
düşünüyorsunuz?
N.K. - Bakõn, hem Deniz
Feneri hem Ergenekon
davasõyla ilgili olarak biz
başõndan beri yargõnõn rahat
bõrakõlmasõnõ, siyasetçilerin
yargõ konusunda hâkim, savcõ
ya da avukat gibi
davranmamalarõ gerektiğini
söyledik. Çok ilginç. Ergenekon
davasõnda bir taraf avukat, öbür
taraf da savcõ gibi davranõyor.
Deniz Feneri davasõnda da roller
değişti. Bu davalarda gerekli
bakanlõklar konuşmadan işlerini
yapmak durumundalar. İkincisi,
bu milletin en önemli
özelliklerinden birisi hamiyet
perverlik, yardõmseverlik
duygusudur. Ama bunu yapan
kurum ve kişilerin çok açõk,
hesap verebilir bir biçimde
çalõşmalarõ lazõmdõr. Niçin
aldõlar, nereye harcadõlar?
Bunlarõn çok net ortaya
konulmasõ gerekir. Öte yandan,
bu işlerin üzerine gidiyoruz,
diye hiç kimse milletimizin
yardõmseverlik duygularõnõ
rencide etmemelidir.
Üçüncü kuralõmõz da şu.
Almanya’da sonuçlanmõş bir
dava var. Türkiye’yle ilgisi
konuşuluyor. Bütün bunlarda iş
kime, nereye kadar uzanõyorsa
sonuna kadar gidilmelidir.
Mahkemeler en ufak bir şaibe
kalmayacak biçimde
sonuçlandõrõlmalõdõr. Ama bu
süreçlerin asla bir siyasi
malzeme haline getirilmemesi
gerektiğini düşünüyorum.
- Dosyanın 160 küsur gün
sonra getirilmesi kafalarda
soru işareti uyandırmadı mı?
- Geciken adalet adalet
değildir, diye bir söz vardõr. Biz
bu sürecin, adil, şeffaf ve süratli
biçimde sonlandõrõlmasõndan
yanayõz.
Ciddi demokratik
restorasyon gerekli
- Peki, sizce bundan sonra,
hele de bu devirde askeri
müdahale olur mu?
- Bunun olmamasõnõ temenni
ederim. Ancak bunun olmamasõ
için de Türkiye’de ciddi bir
demokratik restorasyona ihtiyaç
vardõr. Bunu da yapacak olan
parlamento ve iktidar partisidir.
O kadar büyük çoğunlukla iktidar
olmak kolay kolay her partiye
nasip olmaz. Siz yedi yõldõr
iktidardasõnõz. Bir kararõnõzla
Türkiye’de birçok meseleyi
değiştirebilecekken sanki hiç
iktidarda değilmişsiniz gibi
sürekli eleştiriyorsunuz; gerilim
üretiyorsunuz ve milletin size
verdiği ödevleri yapmõyorsunuz.
- Peki, sizce AKP milletin
kendisine verdiği bu ödevleri
yerine getirmekten neden
kaçınıyor?
- AKP değiştim diyor ama bir
türlü mevcut statükoyu
değiştirmeye terfi edemiyor.
- AKP’li belediyelerle ilgili
inanılmaz yolsuzluk dosyaları
ortaya saçılıyor. Son olarak SP
İstanbul Büyükşehir Belediye
başkan adayı Mehmet
Bekaroğlu mevcut Belediye
Başkanı Kadir Topbaş hakkında
suç duyurusunda bulundu. Öte
yandan AKP yönetimi hiç
umursamaz bir biçimde yola
devam ediyor. Siz bu tavrı nasıl
karşılıyorsunuz?
- Sayõn Bekaroğlu söz konusu
dosyayõ ilgili Cumhuriyet
Başsavcõlõğõ’na verdi. Yargõ
sürecinde olan bir davadõr. AKP
iktidara gelmeden önce toplumla
yaptõğõ mutabakatõn en önemli
hususlarõndan birisi yolsuzluklar
meselesidir. Siyaset maalesef
Türkiye’de ciddi biçimde
yolsuzluk üretiyor. İktidara
gelenlerin hemen üzerine
gitmeleri gereken husus
yolsuzluklardõr. AKP’nin iktidar
dönemi maalesef yolsuzluk
şaibelerinin en çok arttõğõ
dönemlerden birisidir. Ben bu
süreçteki bir hatõramõ anlatayõm.
26 Ekim’deki SP kongresinde
Türkiye’de belki bir ilk oldu.
Türkiye’de siyasi liderler
tabanlarõndan söz alõrlar. Biz
orada on beş maddelik bir söz
verdik. Dedik ki: “Ey millet,
bunlar benim size verdiğim
sözlerdir. Sonuna kadar
bunların takipçisi olun.” Bu on
beş maddenin birisi de, “Harun
gibi gelip Karun gibi
gitmeyeceğim” sözüydü. Ne
ilginçtir ki bu on beş sözün içinde
sadece bu söz bütün Anadolu’da
geniş kitleler tarafõndan
benimsendi ve ortaya çõkarõldõ.
Demek Türkiye’de bir
Karunlaşma tehlikesi var ki
insanlar bütün samimiyetimle
yaptõğõm bu temel sözü
benimsemişler ve siyaseten öne
çõkarmõşlar. Ortaya çõkan gerçek
şu: Bu bir ihtiyaçtõr.
Prof. Dr. NUMAN KURTULMUŞ
Ünye, Ordu, 1959 doğumlu. Liseyi İstanbul
İmam Hatip Lisesi’nde, üniversiteyi İÜ
İşletme Fakültesi’nde okudu. ABD’de
Temple University School of Business and
Management’da lisansüstü çalõşmasõ yaptõ.
Cornell University New York State School of
Industrial and Labor Relations’da misafir
öğretim üyesi olarak ders verdi; doktorasõnõ
yaptõ. Türkiye’ye dönüşünde İÜ İktisat
Fakültesi’nde profesör oldu. Daha sonra
İstanbul Ticaret Üniversitesi’ne geçti.
1998’de siyaset yaşamõna FP’de başladõ.
Partide çeşitli kademelerde görev aldõ. FP
kapatõlõp SP kurulunca siyasi işlerden
sorumlu genel başkan yardõmcõsõ oldu. 26
Ekim 2008’deki SP kurultayõnda parti genel
başkanlõğõna seçildi.
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
ERGENEKON’DA TARAF OLMAYIN
- Peki, Ergenekon davasıyla ilgili ne
düşünüyorsunuz?
- Demin de söylediğim gibi Ergenekon’da da
aynõ tutum içindeyim. “Bu konuda siyaset,
partiler taraf olmasın. Sussun” dedik. Bu
davanõn iki aşamasõ var. Sorgulama ve yargõlama
aşamalarõ. Bu iki aşamada da hukukun
üstünlüğüne dikkat edilmelidir. Şeffaf, demokratik
kurallara uygun bir sorgulama ve yargõlama süreci
olmalõdõr.
Türkiye’de birtakõm insanlar kamu adõna
gerçekten kendi kendilerine görev oluşturarak
birtakõm illegal işlerin içine girdilerse, aynen
Deniz Feneri için söylediğim gibi sonuna kadar
gidilmelidir. Ayrõca Ergenekon davasõ vesile
edilerek Türkiye’deki sistemin gerçekten
denetlenebilir hale gelmesini sağlayacak ileri
adõmlar atõlmalõdõr.
Ancak üzülerek ifade ediyorum ki Ergenekon
davasõ da Deniz Feneri davasõ da takõm tutar gibi
taraf tutarak değerlendiriliyor. Bunlar fevkalade
yanlõş davranõşlardõr. Ergenekon davasõnda hiç
kimseyi mağdur etmeden dava sürecinin açõk ve
şeffaf biçimde olmasõ zorunludur. Temenni
ediyoruz ki bu davayla Türkiye gerçek bir temiz
eller operasyonunu gerçekleştirmiş olur. Ama
şimdiye kadar görünen kõsmõyla dava, bir, dağ fare
doğurdu görünümünde. Ben herkesi demokrasiden
yana samimi olmaya davet ediyorum.
- Peki, burada bir soru sormak istiyorum. AKP,
dokunulmazlıkları kaldırma sözü vererek seçildi.
Ama yedi yıldır dokunulmazlıklara
dokunulmuyor. Sizce neden?
- Ben herkesi demokrasiden yana samimi
olmaya davet ediyorum. Dokunulmazlõklar
kaldõrõlsõn derken benim istediğim,
dokunulmazlõklar dursun, başkalarõnõ ilgilendiren
dokunulmazlõklar kaldõrõlsõn, olmaz.
İnsanlar adi suçlularsa milletvekili olduklarõ için
neden mahkemeye çõkmasõnlar? Öte yandan
Türkiye’de hiçbir fikir suçu da kalmasõn. Kürsü
masuniyeti korunsun. Milletvekilleri, siyasiler ve
sõradan vatandaşõmõz herhangi bir fikrini
açõkladõğõ için bir cezaya muhatap olmasõn. Ama
bireysel suçlarda dokunulmazlõk mutlaka
kalkmalõdõr. Hesap verilebilirlik olmalõdõr.
Başbakan, partisi yüzde 47 oyla tek başõna
iktidar olmamõş gibi zaman zaman muhalefet
üslubuyla muhalefet partilerine, basõn, medya,
işadamlarõ, hedefine kimi koyduysa gerilimi
tõrmandõrarak siyasi sonuç elde etmeye çalõşõyor.
Hükümete tavsiyem, medya üzerinde baskõ
kurmak, medyayõ kontrol altõna almak gibi bir
eylemin içine girmemesidir. Bõrakõn sizin
aleyhinizde yayõn yapsõn. Ama Türkiye’de
medya özgür kalsõn.
DenizFeneri’ndeparalarõnnereyegittiğiaçõklõklaortayakonulsun
P
O
R
T
R
E