19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] SAYFA CUMHURİYET 8 MART 2009 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU CMYB C M Y B SP Genel Başkanõ Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’tan AKP hükümetine sert eleştiriler Medyayõveyargõyõrahatbõrakõn SP Genel Başkanõ Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’la İstanbul’daki bürosunda konuşuyoruz. Kurtulmuş sözlerini özenle seçip çok dikkatli bir üslup kullanarak AKP’ye ağõr eleştiriler getiriyor. Medya üzerinde kurduğu baskõlarõ kõnõyor. Ancak medyanõn da siyaseti kontrol etmekten vazgeçmesi gerektiğini söylüyor. Başbakan Erdoğan’õn sert çatõşmacõ konuşma tarzõnõ “Soğuk Savaş dönemi üslubu” olarak nitelendiriyor. SP’yi yeniden çok geniş kitlelerin desteklemeye başladõğõna dikkat çekiyor. CHP’yi, AKP’nin yüzde 26’lara düşmüş oyunu, yaptõğõ yanlõşlar yüzünden yüzde 47’ye çõkartmakla suçluyor. Anadolu’nun pek çok iline gittiğini, bu illerde AKP’li belediye başkanlarõnõn eski heyecanlarõnõ kaybetmeleri nedeniyle seçmenin desteğini kaybettiklerine işaret ediyor. - Siz son yapılan parti kurultayında SP Genel Başkanlığı’na geçerli oyların tamamını alarak seçilmenizden sonra SP’ye ciddi bir dinamizm getirdiğiniz söyleniyor. 29 Mart yerel seçimlerinde sizce SP nasıl bir performans gösterecek? N.K. - Çok nezih bir kongre oldu. Seçimin yapõlmasõnõn ardõndan tabanõmõzda müthiş bir dinamizm oluştu. Korun üzerindeki külleri üfledik. Ateş yeniden yanmaya başladõ. Bizi çok memnun eden bir başka husus da toplumun çok farklõ kesimlerinden, şimdiye kadar Milli Görüş camiasõyla ilgisi olmayan kesimlerden de ciddi destekler görüyoruz. Çatõşmadan, gerilimden uzak, dik, milli duran, yol gösterici anti-emperyalist tavrõmõzõ çok geniş kesimlerin desteklemeye başladõğõnõ görüyoruz. Bu da SP’nin ciddi bir yükselişe geçtiğinin habercisidir, diye düşünüyorum. 29 Mart seçimlerinde SP, bir uzay aracõnõn rampasõndan fõrlatõlmasõ gibi milletin oylarõyla yükselişe geçecektir. Ama esas hõzlanmasõ, büyük bir güçle Türkiye siyasetinde muktedir bir parti haline gelmesi hemen daha sonra yapõlacak genel seçimlerde olacaktõr. - 22 Temmuz seçimlerinden sonra Başbakan Erdoğan’ın üslubu ve davranışlarının giderek sertleştiği görülüyor. Sizce bunun nedeni nedir? - Bu bildik bir senaryo. Türkiye’de henüz merkezde bir siyasi parti yok. Özellikle 12 Eylül ve 28 Şubat darbeleriyle birlikte Türkiye siyasetinin sosyolojik yapõsõ ciddi biçimde bozuldu. Öte yandan kendini merkezde hisseden partilerin yaptõklarõ büyük bir yanlõş var. Gerilim ve çatõşma siyasetinden medet umuyorlar. 1980 öncesi Süleyman Demirel ve rahmetli Ecevit’in Soğuk Savaş üslubuyla sürdürdükleri siyasetten Türkiye çok çekti. İlk bakõşta belki AP ve CHP oy alõyor göründüler. Ama sonuçta bütün milletimiz kaybetti. Türkiye’nin bütün yapõlarõnõ bozan 12 Eylül müdahalesiyle ülke bunun faturasõnõ çok pahalõ ödedi. Burada hem AKP hem de CHP’nin çok ciddi yanlõşlarõ ve sorumluluklarõ vardõr. Ancak esas CHP ve CHP’nin yanõnda duranlarõn büyük bir yanõlgõsõ var. 22 Temmuz 2007 seçimlerinde biz Türkiye’de ne sosyal, ne ekonomik, ne de dõş politika gelişmelerini tartõştõk. Geliyorum, diyen ekonomik krizi hiç ağzõmõza almadõk. Bir yõl boyunca eşi başörtülü cumhurbaşkanõ olur mu olmaz mõ tartõşmasõ içine düştük. CHP AKP’ye koltuk değneği oldu - Üstelik 22 Temmuz seçimlerinden önce Erdoğan’ın kendisi AKP oylarının yüzde 28’e düştüğünü itiraf etmemiş miydi? - Evet. Yüzde 26-29 aralõğõnda bir oy oranõ görülüyordu. Üstelik hem 1 Mart tezkeresi hem RTÜK yasasõ nedeniyle AKP meclis grubundan aşağõ yukarõ 110 milletvekilinin ayrõlmaya hazõr olduğu anlaşõlõyordu. Böyle bir atmosferde CHP’nin ana muhalefet partisi olarak çok büyük sorumluluğu vardõ. Orada yoksulluk, uygulanan yanlõş, Türkiye’yi dõşa bağõmlõ hale getiren IMF politikalarõ, ülkeyi AB kapõsõnda beklemek zorunda bõrakan yanlõş dõş politikalar üzerinden AKP’yi eleştirmek yerine halkõn büyük çoğunluğunun ortak değerleri üzerinden muhalefet yapmaya kalktõ. Şimdi Sayõn Baykal ve CHP yönetiminin çarşaflõ ve baş örtülülere rozet takmasõ da bir tuhaf. Evet, güzel bir açõlõmdõr. Ama insan şunu sormadan da edemiyor: Sayõn Baykal, madem böyle bir açõlõm yapacaktõnõz niye Cumhurbaşkanlõğõ seçiminden bir yõl önce yüzde 26’lara düşmüş olan AKP’nin elinden tuttunuz ve yüzde 47’ye çõkarttõnõz? Öte yandan AKP gördü ki yüzde 26’lara düşen oyu çatõşma siyaseti izlediği zaman rahatlõkla yükselebiliyor. - Yani Erdoğan yine bu sert üslubun partisine daha çok oy kazandırmasını mı umuyor? - Evet. Sayõn Başbakan sanki partisi yüzde 47 oyla tek başõna iktidar olmamõş gibi zaman zaman muhalefet üslubuyla, muhalefet partilerine, basõn, medya, işadamlarõ, hedefine kimi koyduysa gerilimi tõrmandõrarak siyasi sonuç elde etmeye çalõşõyor. Bu üslubun 1980 öncesi Türkiye’yi getirdiği yer ortadadõr. - Geçenlerde Adalet Bakanı Şahin AKP’li olmayan belediyelerin Ankara’da işlerinin halledilmediğini söyledi. Kimileri bunu seçmene yapılmış bir şantaj olarak niteledi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? - Bunlarõ duydukça insan ürperiyor. İlginçtir, aynõ sözler bu arkadaşlar RP’de siyaset yaparken kendilerine söylenmişti. 1991’den başlayarak RP’nin belediye başkan adaylarõ çok büyük başarõlar kazandõlar. O zaman RP parlamentoda bile değildi. 1994’te ise parlamentoda muhalefet partisi olarak Türkiye’deki belediye başkanlõklarõnõn yüzde 95’ini kazandõ. Sayõn Şahin’e şunu sormak lazõm: “Başta Sayın Başbakan olmak üzere o dönem belediye başkanlığı yapan arkadaşlarınızı başarısız mı buluyorsunuz?” Bu maalesef Türkiye’deki statükocu siyasetin temel söylemlerinden birisidir. Ne demek, muhalefet adaylarõna oy vermeme çağrõsõ? Biz genel seçim yapmõyoruz ki... Bu seçimde en iyi projesi olan o şehre hizmet edecek adaylarõ seçiyoruz. Bu sözler fevkalade anti- demokratik bir anlayõşõ yansõtõyor. Aynõ sözler Özal ve başka başbakanlar tarafõndan da söylendi. Bunlar çağdõşõ kalmõş siyasi söylemlerdir. 2009 yõlõnda insanlarõ kamplaştõran, korku salan, bölen, gerilim yaratan siyaset tarzõnõn Türkiye’de yeri yoktur. Bu korku üslubunu kullanarak ne yapacaksõnõz? Belediyelerin gazõnõ, suyunu mu keseceksiniz? Gerilimi tırmandırarak oy alma peşinde - Erdoğan 29 Mart seçimlerini sanki AKP için bir referandum olarak görüyor. Hatta yüzde 40’ın altında oy alırsak istifa ederim bile demedi mi? - Bu bir yerel seçimdir. Bunu bir referandum haline dönüştürmek fevkalade yanlõştõr. İktidar partisinin illerle ilgili projeleri varsa adaylarõ çõkõp bu projelerini anlatmalõdõr. 33 ili dolaşan biri olarak söylüyorum. Geçtiğimiz yerel seçimlerde birçok yerde AKP’li adaylar projelerini açõklamaktansa “Tayip Erdoğan’a oy verin” söylemiyle oy almõşlardõr. O çatõşmacõ, kutuplaştõran siyaset üzerinden de bunu başarmõşlardõr. Bu sefer de sanõyorum aynõ üslubu kullanmaya çalõşõyorlar. Anadolu’daki birçok kentte iktidar partisi belediye başkanõ olan arkadaşlarõn önemli bir kõsmõnõn heyecanlarõnõ, hizmet aşklarõnõ kaybettiklerini gördük. Bunu millet de görüyor. Onlara artõk oy vermeme eğiliminde. - Erdoğan bu sert üslupla gerilimi tırmandırırken kendisi ve yandaşları aslında olmayan bir darbe tehdidinden söz ediyorlar. Yoksa biz mi böyle bir tehdidin olduğunu bilmiyoruz? Ya da Erdoğan ve yandaşları ne yapmaya çalışıyorlar sizce? - Türkiye’de belli aralõklarla askeri darbeler yaşandõ. Zaman zaman açõk, kimi post-modern, kimi de elektronik olarak yapõlmõştõr. Türkiye’de siyasetin çivisinin çõkmasõna neden olan en önemli neden de siyasete yapõlan bu müdahalelerdir. Ama 22 Temmuz seçimlerinde millet çoğunluğu hükümet partisine bir görev verdi. Hükümet temenni yeri değil, icraat yeridir. Ama bunu yapmak yerine AKP, güçlü gördüğü uluslararasõ ve yerli birtakõm statükonun emrine girerek onlarõn kendisine belirlediği alanda siyaset yapmayõ tercih etti. İşte, tam da meselenin bam telinin burasõ olduğu kanaatindeyim. - Başbakan’ın son aylarda basın ve medyaya karşı haşin tavrı çok gündemde. Doğan Grubu’nun gazetelerini almama çağrısı yaptı. Bu yetmedi yine Doğan Grubu ve Cumhuriyet gazetesi, maliye müfettişleri tarafından mercek altında tutuluyorlar. Hatta Doğan Grubu’na çok yüksek vergi cezaları kesildi. Öte yandan yandaş medyanın hiçbir yayın organı maliye müfettişlerince denetlenmiyor. Eğer medyada bir usulsüzlük soruşturması varsa bütün medyanın mercek altına alınması gerekmiyor mu? - Meselenin iki tarafõ var. Birisi siyasetle, öbürü basõnla ilgili. Türkiye’de zaman zaman aksayan ama yine de çalõşan bir demokrasi var. Zaman zaman boş kõsmõ oluyor. Bunu doldurmalõ ve Türkiye ileri bir demokratik yapõya kavuşturulmalõdõr. İktidar, aslõnda kendisi de kamu görevi yapan medya üzerinde baskõ kurmak istiyor. Siyasi iktidarlarõn önemli bir kõsmõ bunu siyasetin bir parçasõ olarak gördüler ve yanlõş yaptõlar. Yanlõş yaptõklarõ geçtiğimiz dönemler içinde ortaya çõktõ. Buradan hükümete tavsiyem medya üzerinde baskõ kurmak, medyayõ kontrol altõna almak gibi siyasi bir eylemin içine girmemesidir. Bõrakõn sizin aleyhinizde yayõn yapsõn. Ama Türkiye’de medya özgür kalsõn. İktidarlar medyayõ, medya da iktidarlarõ kontrol altõna alõp yönlendirme hevesinden vazgeçerse Türkiye’nin hayrõna olur. Medyanõn, bize en aykõrõ fikirleri dahi savunuyor olsa, özgür bõrakõlmasõ Türkiye’nin gücüdür. - Türkiye’de sizce sistem ahlakı var mı? N.K. - Türkiye’de bir sistem ahlakõndan söz ediyor olmamamõz çok üzücüdür. Yani sistem ahlakõ yoktur. İktidarda olanlarõn, sistemin rant üretmesini önleyecek mekanizmalarõ ortaya koymalarõ gerekmektedir. Bunu yapmak da son derece basittir. Belediye yönetimlerinde şeffaf, denetlenebilir, hesap verebilir bir kadronun olmasõdõr. Bu Ahmet, Mehmet Bey’in insafõna bõrakõlmamalõdõr. Bunu yasal olarak zorunluluk haline getirmek gerekir. Biz bu anlamda inşallah iktidara geldiğimizde yerel yönetimlerle ilgili çok açõk bir yeniden yapõlanma sürecini başlatacağõz. - Yolsuzluklardan söz ederken Almanya’daki Deniz Feneri davasıyla ilgili de konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. Frankfurt Mahkemesi yolsuzluk kararlarını verirken Deniz Feneri’nin esas ayağının Türkiye’de olduğuna dikkat çekti. Bunun ardından dava dosyası ancak 164 günde Türkiye’ye getirilebildi. Dosya getirilmeden önce Adalet Bakanı Şahin gazetecilere, “Bu dosyadan bana ne” bile diyebildi. Siz bu tavır konusunda ne düşünüyorsunuz? N.K. - Bakõn, hem Deniz Feneri hem Ergenekon davasõyla ilgili olarak biz başõndan beri yargõnõn rahat bõrakõlmasõnõ, siyasetçilerin yargõ konusunda hâkim, savcõ ya da avukat gibi davranmamalarõ gerektiğini söyledik. Çok ilginç. Ergenekon davasõnda bir taraf avukat, öbür taraf da savcõ gibi davranõyor. Deniz Feneri davasõnda da roller değişti. Bu davalarda gerekli bakanlõklar konuşmadan işlerini yapmak durumundalar. İkincisi, bu milletin en önemli özelliklerinden birisi hamiyet perverlik, yardõmseverlik duygusudur. Ama bunu yapan kurum ve kişilerin çok açõk, hesap verebilir bir biçimde çalõşmalarõ lazõmdõr. Niçin aldõlar, nereye harcadõlar? Bunlarõn çok net ortaya konulmasõ gerekir. Öte yandan, bu işlerin üzerine gidiyoruz, diye hiç kimse milletimizin yardõmseverlik duygularõnõ rencide etmemelidir. Üçüncü kuralõmõz da şu. Almanya’da sonuçlanmõş bir dava var. Türkiye’yle ilgisi konuşuluyor. Bütün bunlarda iş kime, nereye kadar uzanõyorsa sonuna kadar gidilmelidir. Mahkemeler en ufak bir şaibe kalmayacak biçimde sonuçlandõrõlmalõdõr. Ama bu süreçlerin asla bir siyasi malzeme haline getirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. - Dosyanın 160 küsur gün sonra getirilmesi kafalarda soru işareti uyandırmadı mı? - Geciken adalet adalet değildir, diye bir söz vardõr. Biz bu sürecin, adil, şeffaf ve süratli biçimde sonlandõrõlmasõndan yanayõz. Ciddi demokratik restorasyon gerekli - Peki, sizce bundan sonra, hele de bu devirde askeri müdahale olur mu? - Bunun olmamasõnõ temenni ederim. Ancak bunun olmamasõ için de Türkiye’de ciddi bir demokratik restorasyona ihtiyaç vardõr. Bunu da yapacak olan parlamento ve iktidar partisidir. O kadar büyük çoğunlukla iktidar olmak kolay kolay her partiye nasip olmaz. Siz yedi yõldõr iktidardasõnõz. Bir kararõnõzla Türkiye’de birçok meseleyi değiştirebilecekken sanki hiç iktidarda değilmişsiniz gibi sürekli eleştiriyorsunuz; gerilim üretiyorsunuz ve milletin size verdiği ödevleri yapmõyorsunuz. - Peki, sizce AKP milletin kendisine verdiği bu ödevleri yerine getirmekten neden kaçınıyor? - AKP değiştim diyor ama bir türlü mevcut statükoyu değiştirmeye terfi edemiyor. - AKP’li belediyelerle ilgili inanılmaz yolsuzluk dosyaları ortaya saçılıyor. Son olarak SP İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayı Mehmet Bekaroğlu mevcut Belediye Başkanı Kadir Topbaş hakkında suç duyurusunda bulundu. Öte yandan AKP yönetimi hiç umursamaz bir biçimde yola devam ediyor. Siz bu tavrı nasıl karşılıyorsunuz? - Sayõn Bekaroğlu söz konusu dosyayõ ilgili Cumhuriyet Başsavcõlõğõ’na verdi. Yargõ sürecinde olan bir davadõr. AKP iktidara gelmeden önce toplumla yaptõğõ mutabakatõn en önemli hususlarõndan birisi yolsuzluklar meselesidir. Siyaset maalesef Türkiye’de ciddi biçimde yolsuzluk üretiyor. İktidara gelenlerin hemen üzerine gitmeleri gereken husus yolsuzluklardõr. AKP’nin iktidar dönemi maalesef yolsuzluk şaibelerinin en çok arttõğõ dönemlerden birisidir. Ben bu süreçteki bir hatõramõ anlatayõm. 26 Ekim’deki SP kongresinde Türkiye’de belki bir ilk oldu. Türkiye’de siyasi liderler tabanlarõndan söz alõrlar. Biz orada on beş maddelik bir söz verdik. Dedik ki: “Ey millet, bunlar benim size verdiğim sözlerdir. Sonuna kadar bunların takipçisi olun.” Bu on beş maddenin birisi de, “Harun gibi gelip Karun gibi gitmeyeceğim” sözüydü. Ne ilginçtir ki bu on beş sözün içinde sadece bu söz bütün Anadolu’da geniş kitleler tarafõndan benimsendi ve ortaya çõkarõldõ. Demek Türkiye’de bir Karunlaşma tehlikesi var ki insanlar bütün samimiyetimle yaptõğõm bu temel sözü benimsemişler ve siyaseten öne çõkarmõşlar. Ortaya çõkan gerçek şu: Bu bir ihtiyaçtõr. Prof. Dr. NUMAN KURTULMUŞ Ünye, Ordu, 1959 doğumlu. Liseyi İstanbul İmam Hatip Lisesi’nde, üniversiteyi İÜ İşletme Fakültesi’nde okudu. ABD’de Temple University School of Business and Management’da lisansüstü çalõşmasõ yaptõ. Cornell University New York State School of Industrial and Labor Relations’da misafir öğretim üyesi olarak ders verdi; doktorasõnõ yaptõ. Türkiye’ye dönüşünde İÜ İktisat Fakültesi’nde profesör oldu. Daha sonra İstanbul Ticaret Üniversitesi’ne geçti. 1998’de siyaset yaşamõna FP’de başladõ. Partide çeşitli kademelerde görev aldõ. FP kapatõlõp SP kurulunca siyasi işlerden sorumlu genel başkan yardõmcõsõ oldu. 26 Ekim 2008’deki SP kurultayõnda parti genel başkanlõğõna seçildi. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU ERGENEKON’DA TARAF OLMAYIN - Peki, Ergenekon davasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? - Demin de söylediğim gibi Ergenekon’da da aynõ tutum içindeyim. “Bu konuda siyaset, partiler taraf olmasın. Sussun” dedik. Bu davanõn iki aşamasõ var. Sorgulama ve yargõlama aşamalarõ. Bu iki aşamada da hukukun üstünlüğüne dikkat edilmelidir. Şeffaf, demokratik kurallara uygun bir sorgulama ve yargõlama süreci olmalõdõr. Türkiye’de birtakõm insanlar kamu adõna gerçekten kendi kendilerine görev oluşturarak birtakõm illegal işlerin içine girdilerse, aynen Deniz Feneri için söylediğim gibi sonuna kadar gidilmelidir. Ayrõca Ergenekon davasõ vesile edilerek Türkiye’deki sistemin gerçekten denetlenebilir hale gelmesini sağlayacak ileri adõmlar atõlmalõdõr. Ancak üzülerek ifade ediyorum ki Ergenekon davasõ da Deniz Feneri davasõ da takõm tutar gibi taraf tutarak değerlendiriliyor. Bunlar fevkalade yanlõş davranõşlardõr. Ergenekon davasõnda hiç kimseyi mağdur etmeden dava sürecinin açõk ve şeffaf biçimde olmasõ zorunludur. Temenni ediyoruz ki bu davayla Türkiye gerçek bir temiz eller operasyonunu gerçekleştirmiş olur. Ama şimdiye kadar görünen kõsmõyla dava, bir, dağ fare doğurdu görünümünde. Ben herkesi demokrasiden yana samimi olmaya davet ediyorum. - Peki, burada bir soru sormak istiyorum. AKP, dokunulmazlıkları kaldırma sözü vererek seçildi. Ama yedi yıldır dokunulmazlıklara dokunulmuyor. Sizce neden? - Ben herkesi demokrasiden yana samimi olmaya davet ediyorum. Dokunulmazlõklar kaldõrõlsõn derken benim istediğim, dokunulmazlõklar dursun, başkalarõnõ ilgilendiren dokunulmazlõklar kaldõrõlsõn, olmaz. İnsanlar adi suçlularsa milletvekili olduklarõ için neden mahkemeye çõkmasõnlar? Öte yandan Türkiye’de hiçbir fikir suçu da kalmasõn. Kürsü masuniyeti korunsun. Milletvekilleri, siyasiler ve sõradan vatandaşõmõz herhangi bir fikrini açõkladõğõ için bir cezaya muhatap olmasõn. Ama bireysel suçlarda dokunulmazlõk mutlaka kalkmalõdõr. Hesap verilebilirlik olmalõdõr. Başbakan, partisi yüzde 47 oyla tek başõna iktidar olmamõş gibi zaman zaman muhalefet üslubuyla muhalefet partilerine, basõn, medya, işadamlarõ, hedefine kimi koyduysa gerilimi tõrmandõrarak siyasi sonuç elde etmeye çalõşõyor. Hükümete tavsiyem, medya üzerinde baskõ kurmak, medyayõ kontrol altõna almak gibi bir eylemin içine girmemesidir. Bõrakõn sizin aleyhinizde yayõn yapsõn. Ama Türkiye’de medya özgür kalsõn. DenizFeneri’ndeparalarõnnereyegittiğiaçõklõklaortayakonulsun P O R T R E
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle