23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Cumhuriyet Yazarı Olmak Cumhuriyet yazarı olmak kolay değildir. Dikkatli bir okur olarak bu kısa cümlede kendimize çıkardığımız o övünç payını görünce dudak bükmüş olabilirsiniz. Yapmayın, dudak bükmeyin; sonuçta medya dün- yamızdatekkalmışbirgazeteninokuruolmaktange- len ayrıcalıklı konumdan size de düşen haklı bir övünç payı yok mu? Nedir Cumhuriyet yazarı olmak? Cumhuriyet ya- zarı olmak, her şeyden önce Türkiye’nin aydınlık ge- leceğine inançlı olmak demektir. Kurtuluş Savaşı’nın ve Kuruluş Savaşımı’nın dev- rimci geleneğine sahip çıkmak demektir. Aydınlanma Devrimleri’ne inanmak, bu devrimle- ri sürdürmeye kararlı olmak demektir. Tutarlı bir antiemperyalist, tutarlı bir ulusal ba- ğımsızlıkçı olmak demektir. Cumhuriyet yazarı demokrattır. Cumhuriyet yazarı laiktir. Cumhuriyet yazarı özgürlükçüdür. Cumhuriyet yazarı çoğulcudur. Cumhuriyet yazarı yurtseverdir. Cumhuriyet yazarı Türkiye’nin, “resmi dili Türkçe olan üniter yapıda bir ulus-devlet” olarak varlığını sürdürmesini savunur. Bununla birlikte, bu ülkede yaşayan ve farklı etnik kökenlerden gelen yurttaşla- rın dillerini, kültürlerini özgürce geliştirmelerinden yanadır. Cumhuriyet yazarı toplumdaki farklı dinlerden, farklı mezheplerden gelen yurttaşların inanç ve iba- det özgürlüklerini, demokratik hak ve taleplerini tu- tarlılıkla savunur. Cumhuriyet yazarı ilkelidir, ilkelerinden ödün ver- mez. Cumhuriyet yazarı muhaliftir; kendisine sunulan iktidar nimetlerine karşı aşılıdır. Cumhuriyet yazarının inançları, ilkeleri onu Cum- huriyet ailesinin bir ferdi yapar, bütünleştirir. Ne var ki bu bütünlük tek sesli bir koro değildir; yukarıda saydığımız ilkeler -buna kırmızıçizgiler de diyebiliriz- çerçevesinde her Cumhuriyet yazarı ge- nelin eğilimlerine karşı düşse de düşüncelerini açık- lama, yazma özgürlüğüne sahiptir. Arkadaşımız Mustafa Balbay inançlı, ilkeli bir Cumhuriyet yazarıdır. Fakat iki gün önce “Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs” gibi insanın kanını donduran bir iddiayla tutuklanarak Metris Cezaevi’ne konmuştur. Aramızdan çekilip alınmıştır. Mustafa Balbay’ın tutuklanması, özellikle de ona yöneltilen suçlama, kendisini yakından tanı- yan biz Cumhuriyet yazarları için derin bir öfke ne- denidir. Bu yazıyı cumartesi günü (dün) saat 9.00’da yaz- maya başladım. Bir an önce bitirip gazeteye gön- derdikten sonra saat 11.00’de Bursa Kitap Fua- rı’ndaki Cumhuriyet Kitapları standına yetişeceğim. Bugün bizim dayanışma günümüz. Mustafa Bal- bay özgür olsaydı o da Bursa’da olacak ve saat 14.30’da “Yerel Seçimlere Doğru Türkiye” başlıklı bir konferans verecekti. Doğal ki onun yerini boş bırakmayacağız, Bur- sa’da bulunan ve İstanbul’dan gelecek geniş bir Cumhuriyet yazarları kadrosuyla onu temsil edece- ğiz. Ve Cumhuriyet standında onun adına kitapları- nı imzalayacağız. Pazar günü (bugün) Saat 13.15’te bir ay önce yi- tirdiğimiz Cumhuriyet yazarı, sevgili arkadaşımız, Prof. Dr. Türkel Minibaş için Bursa Kitap Fuarı’nda Uludağ Salonu’nda “Bir Yıldız Kaydı: İda’dan Cun- da’ya” başlıklı, Hikmet Çetinkaya, Cemran Öder, Turhan Günay ve benim katılacağımız bir söyleşi var. Mustafa Balbay’a ilişkin dayanışma etkinlikleri Cumhuriyet Kitapları standında bugün de gün boyu sürecek. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ İsrail’e Ne Demeliydik? Türkiye ile İsrail arasõnda “Da- vos”ta başlayan atõşmalar her iki ülkenin de “seçim” öncesine rastladõ. Miting meydanlarõmõz- daki en gür alkõşlar, “Davos Fa- tihi”ne; İsrail Başbakanõ Olmert de ülkemizi hedef alan açõkla- malarõyla kendi halkõna “kahra- manlık gösterisi” içinde… Erdoğan’õn “..saldırıyı ben- den gizlediler!” sözüne “her- hangi bir ülkenin başbakanına askeri planlarımızdan neden bahsedeyim” diyen Olmert, “dost”larõ Sarkozy ile Merkel’e bile haber vermediğini söyledi... Bunun üzerine Erdoğan’õn; “herhangi bir ülkeyle görüş- müyorsunuz” çõkõşõnõ ise İsrail Ordu Komutanõ, sözde “Ermeni soykırımı”yla yanõtladõ; dahasõ, Türkiye’yi Kõbrõs’ta işgalci ilan ederek.. PKK’yle mücadeleyi de “Kürtlere katliam” şeklinde ta- nõmlayarak. (18-20 Şubat 09) Cumhuriyete sığınanlar Bütün bunlarõ yeniden anõm- satmamõn nedeni, geçen cumar- tesi Kanal B’deki İmar Dosyasõ programõmõzda Prof. Ataman Demir ile araştõrmacõ Hakkı Bi- len’in açõklamalarõ... (28 Şubat 2009) “Cumhuriyete Sığınanlar” adlõ programda, Hitler faşizmin- den canõnõ kurtarmak için yurtla- rõndan ayrõlan Yahudi kökenli Alman bilim ve kültür insanlarõ- na “Atatürk Türkiyesi”nin na- sõl kucak açtõğõnõ konuştuk. Batõlõ ülkelerin “Gestapo”lar- dan çekinerek sõrtlarõnõ döndük- leri 400’den fazla “Haymatloz” (vatansõz) sanatçõ ve akademis- yene “sadece Türkiye”nin sahip çõktõğõ, ulusal bir “gurur belge- si” gibi anlatõldõ… Ataman Demir, şimdi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olan Güzel Sanatlar Akademi- si’nde, tümü anti-faşist, sosyal- demokrat ya da sosyalist olan mi- mar, şehirci, heykeltõraş, ressam ve iç mimar Yahudi akademis- yenlerin uzun yõllar süren eğit- menlik hizmetlerini arşiv belge- leriyle kapsamlõ bir kitap haline getirmiş. Geçenlerde kitabõ tanõttõğõm yazõmda özetle demiştim ki; “bu bilim ve sanat insanlarından, dönemin Atatürk liderliğindeki hükümetince istenen hizmet, yükseköğrenimin çağdaşlaş- masına katkı ve tüm birikim- lerini ülke kalkınmasına sun- malarıydı...” (Cumhuriyet-05 Şubat 2009) Nitekim 1933’teki “Yüksek Öğrenim Reformu”muz kapsa- mõnda, “Darülfünun” İstanbul Üniversitesi’ne dönüştürülürken çağdaş eğitim kadrosuna katõlan fen bilimleri ve felsefe alanlarõn- daki “konuk akademisyenler” için de Hakkõ Bilen bakõn ne di- yor: “Aralarındaki müzisyenler konservatuvarlarımızdaki kla- sik müzik eğitimine güç verdi- ler. Tıp, hukuk, iktisat ve her dalda, aileleriyle birlikte yak- laşık 800 kişiyi bulmuşlardı. Türkiye’yi ikinci vatanları sa- yıyor, Türkiye’de doğan ço- cuklarına Türk isimleri koyu- yorlardı; bazılarının mezarı bile İstanbul’dadır...” Atatürk’ün ülkesiyiz Hitler’den kaçarak, hem ya- şayabilmek hem de insanlõğa hizmetlerini sürdürebilmek için sadece Türkiye’ye sõğõ- nabilen; çoğu, dönemin bilim dünyasõndaki en saygõn isim- ler olan Yahudi kökenli “ho- calarımız”õ saygõyla andõğõ- mõz program bitince düşün- düm: İsrailliler, bir dönemin bilim, sanat ve kültür alanõndaki en birikimli “ata”larõnõ ve “ana”larõnõ, faşizmin işken- celerinden ve ölümden kurta- ran; hatta onlara kendi akade- misyenlerinden bile daha rahat yaşam koşullarõ sağlayan Türki- ye’ye “şükran borçlu” değiller midir? Olmert’in dostu “Alman” Mer- kel bir yana, pek sevdiği anlaşõ- lan Sarkozy’nin Fransa’sõ bile o insanlarõ dõşlarken; Einstein’õn doğrudan Atatürk’e yazdõğõ, “bi- limi kurtarın” mektubu üzerine, Yahudi akademisyenlerin “tü- müne sahip çıkan Cumhuri- yet”, İsrail için nasõl da “her- hangi bir ülke” olabilir? Hangi terbiye ile “soykırımcı”! ilan edilebilir? Bu sorulara İsrail’i yönetenler nasõl yanõt verirler bilemem ama bize asõl dokunan, Türkiye Baş- bakanõ’nõn bunlarõ anõmsama- masõ ve anõmsatmamasõ... Olmert’e “biz farklıyız” der- ken Hamas’tan yana izlenim vermek yerine keşke şunu söyle- yebilseydi: “..çünkü biz, bilim ve kültür tarihinizin soylu temsil- cilerini Nazilerin zulmünden ve o pek güvendiğiniz Batılıla- rın umarsızlığından kurtaran Atatürk’ün ülkesiyiz...” KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 8 Mart 8 MART 2009 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Gül’ün dostu El Beşir’e tutuklama kararı çıktı. Gülüm benim! Şehzade Engin Balım: “Padişah efendimizin şehzadeleri neden Manisa’da Trabzon’da değil de Amerika’da eğitiliyor!” Şükür Hasan Baş: “Valinin bir şeyhle yan yana oturmasına şükredelim. Vali, başbakanına öykünerek şeyhin yanında diz de çökebilirdi!” Dava Leyla Erbil: “Baykal’ın başı gerçekten dertte çünkü magandalar da kendilerini Recep’le kıyasladığı için dava açabilir!” YağmurDeniz Sultanın iktidarındaki meşruiyet! İSLAM âleminin son halife adayı Fatih Sultan Recep, geçen gün meydanlarda ettiği laflardan birinde “Devlet, bizim iktidarımızda meşruiyet kazandı” buyurmuşlardı. Gençlere yardımcı olmak amacıyla biz de Arapça “meşruiyet” sözcüğünün “yasallık” anlamına geldiğini belirterek Türkiye Cumhuriyeti’nin sultanın iktidarından önceki yıllarda yasadışı bir devlet mi olduğunu sorgulamaya çalışmıştık. Bu arada acaba sultan hazretleri öngördüğü “değişim”le Türkiye İslam Cumhuriyeti’ni mi kuruyor diye meraklanmıştık. Birçok okur arayıp “meşruiyet” sözcüğünün sadece “yasallık” anlamına gelmediğini hatırlattı. Okurlar, Arapça “meşru”luktan türeyen “meşruiyet”in aynı zamanda “dine uygun olan”, “şeriata uygun olan” anlamına geldiğini özellikle vurguladı. Bu durumda Fatih Sultan Recep’in ağzından gerçekten bal damlıyor: “Devlet, bizim iktidarımızda İslam şeriatına uygunluk kazandı!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” BUGÜN canım her zamankinden daha çok yazı yazmak istiyor. Daha çok yazmak istiyorum. Öylesine daha çok yazmak ki; bu köşenin sınırlarını aşmak, sütunları, sayfaları doldurmak istiyor canım. “Bugün canım yazı yazmak istemiyor” demişti uzun yıllar önce bir gazeteci, bir gazetede. Başbakan Adnan Menderes’in diktatörlüğe özendiği, Demokrat Parti’nin demokrasiyi kullanarak demokrasiyi yok etmeye çalıştığı dönemin azgın günlerinden biriydi. Hükümetin polisi İstanbul Üniversitesi öğrencilerinden Turan Emeksiz’i öldürmüştü. Turan Emeksiz, öğrenci olaylarında öldürülen ilk genç olmuştu. Tarih 28 Nisan 1960’tı. Ertesi gün gazetesindeki köşesinde “Bugün canım yazı yazmak istemiyor” diye yazan ve noktayı koyduktan sonra köşesini boş bırakan yazar Çetin Altan’dı. O yıllarda çocuktum; Çetin Altan, demokrasiyi kullanarak demokrasiye ihanet eden Demokrat Parti iktidarına muhalif bir gazeteciydi. Devrimciydi. Emperyalizme karşıydı. Tam bağımsızlıktan yanaydı. Cumhuriyet gençliğinin sembollerindendi. Atatürk ilkelerine bağlıydı. Bu yüzden 12 Mart faşizminde dayak yedi, hapse atıldı, tehdit edildi ve fakat 12 Eylül faşizminden sonra tercihlerini değiştirdi. Hele Berlin Duvarı yıkılınca Amerikan emperyalizminin dayattığı küreselleşmeyi enternasyonalizm diye algılamaya başladı. Artık ülkede ne olursa olsun canını sıkan bir şey olmuyor. Yazılarında entipüften şeylere canını sıkarak günlerini geçiriyor. Çetin Altan’ın canının yazı yazmak istemediği yıl doğdu gazeteci arkadaşım Mustafa Balbay. Mustafa Balbay, sekiz ay önce gözaltına alınmış Çetin Altan gibi günlerce sorgulanmıştı. Mustafa Balbay geçen gün bir kez daha gözaltına alındı Çetin Altan gibi. Ve bu kez hükümeti cebir ve şiddet kullanarak devirme savıyla tutuklandı. Çetin Altan tutuklandığında, hükümeti devirmekle suçlanmış mıydı bilmiyorum. Bildiğim o ki, bugün canım daha çok yazı yazmak istiyor. Mustafa Balbay’ın tutuklanışını yazarken sütunları taşırmak, sayfaları doldurmak istiyor canım. Gün olur da ilkelerimi, düşüncelerimi satılığa çıkartır mıyım diye canıma soruyorum: Yazı yazmak istiyor musun, istemiyor musun? Canım her zamankinden daha çok yazı yazmak istiyor. Canım SESSİZ SEDASIZ (!) Yüksek Yerilim Hattı erdincutku@yahoo.com İhale açalım, en fazla rüşveti veren belediye başkanı olsun! ekinci@cumhuriyet.com.tr Akademi’ninheykelhocasıBelling. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bir tür kiraz likörü. 2/ Buğ- day tanesinin olgunlaşmõş içi... Bir işteki engelleri yen- mede kesin karar. 3/ Âdem ile Hav- va’nõn üçüncü oğlu... İri ta- neli bezelye. 4/ Özbekistan’õn pla- ka imi... Ormancõ- lõkta, kesilecek ağaç- larõ işaretlemek için kullanõlan kõvrõk ağõzlõ kesici alet. 5/ Genellikle polyester ya da fiberglastan yapõlan gazete satõş kabini... Türk mü- ziğinde bir makam. 6/ İzmir’in Tire ilçesine özgü, õsõrgan otu ve pey- nirle yapõlan zeytinyağlõ bir yemek... Eski dilde su. 7/ Hayvanlarõn eskiyen nallarõnõn çivilerini de- ğiştirme işlemi... Bir etkinliğin geçici olarak dur- durulduğu süre. 8/ Hattatlarõn kâğõt cilalamakta kullandõklarõ, nişasta ve yumurta akõndan yapõ- lan bileşim... Kâğõtlarõ bir arada tutmakta kulla- nõlan çengel. 9/ Ünlü bir şarkõya da konu olan, İtal- ya’daki tatil kasabasõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Uğursuz... Kadõnlarõn giydiği kolsuz üstlük. 2/ Eskiden haberleşme işlerinde kullanõlan hõzlõ ve hafif gemi... Trabzon’un Sürmene ilçesine özgü bir cins peynir. 3/ Dinsel tören ve kurallarõ... Çar- lõk Rusyasõ’nda yüksek soylulara verilen ad. 4/ Tarla sõnõrõ... Çim motoruyla çalõşan, tek kişilik küçük yarõş arabasõ. 5/ Utanç duyma... Tõpta en gelişmiş görüntüleme tekniğinin kõsa yazõlõşõ. 6/ Gemi teknesinin su içinde kalan bölümü... Ba- ğõşlama. 7/ Bir şeyi bir kimseye ya da nedene bağ- lama... “ —- çõkõnca ortaya mazi silinmeli” (Tevfik Fikret). 8/ İyi, hoş, güzel... Çok iri bir ker- tenkele türü. 9/ Belkemiği... Gemiyi baştan ya da kõçtan halatla karaya bağlama. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 G Ü L B U R M A E R T İ K A K S N E T A T A R İ D B İ L İ Ş İ M İ T İ R A F L İ M A L İ O V İ T E S E M E O K A K Z İ L E K R İ Z A N T E M 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle