25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 14 MART 2009 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER SİYASET, cinayet, ihanet ve fe- laket olaylarıyla dolu günler bo- yunca dikkatlerden kaçan bir haberi, hiç değilse bir hafta so- nunun sükûneti içinde düşünmek doğru olmaz mı? Haber, İzmir Körfezi’nin Üçku- yular mevkiine bir “dev transat- lantik limanı” yapılmasına ilişkin. Bu ayın başlarında patlatılan böy- le bir habere insan çok sevinir ve ne- redeyse gözleri yaşarır, değil mi? Körfezin en son ucunda çamurdan ve fabrika artıklarından dolup zorla de- rinleştirilen, satışa çıkarılıp da kavgası henüz bitmeyen şimdiki limana ek ola- rak, girilip çıkılması, yanaşılması ko- laylaşmış yepyeni bir liman yapıla- cağını müjdeleyen bir habere kim se- vinmez? Hele toplumun geleceğini denizci- lik kültüründe, ekonominin kurtulu- şunu deniz ticaretinin geliştirilme- sinde, planlı ulaşım politikasının an- cak deniz yollarının da iyi kullanıl- masında görenlerdense o kişi? Gelgelelim, haberin, üzücü olmasa bile, düşündürücü bir yanı var ki insanı böyle bir müjde üzerine doya- sıya sevinmekten alıkoyuyor: Limanı yapacak ve işletecek olan, hatta bu konuda İzmir Ticaret Odası’yla pro- tokol bile imzayan, Türkiye devleti ya da bir Türk şirketi değil, Costa adlı İtal- yan şirketi. “Fena mı? Şu kriz durgunluğu orta- mında yararlı ve büyük bir yabancı ya- tırım; 75 milyon Avro’luk limana sekiz kruvaziyer gemisi birden yanaşacak; çok kişiye iş bulunacak, ülkeye bol dö- viz girecek” diyebilirsiniz elbet. Konunun düşündürücü olan öbür yanı olmasa. Bırakın Ege’yle Akdeniz’i ve daha öteleri, şu Türkiye kıyıları boyunca bi- le kruvaziyer seferleri başlatamamış olmak, bizim denizciliğimizin, deniz ta- şımacılığımızın ve turizmciliğimizin büyük yüz karası değil midir? Karadeniz’i de eklerseniz, üç şahane kıyı boyunca sınırlı gezi seferleri düzenlemeye elverişli orta boy yolcu gemisi yapabile- cek bir gemi inşa sanayii hiç mi yok? Hep başkalarını seyret- mekle mi geçecek ömürler? Daha uzak noktalara turlar sa- tıp para kazandıracak büyük kruva- ziyer gemileri satın almak ya da ıs- marlamak için sermaye mi eksik? Türk donatanlarının marifeti, yük ta- şımacılığından mı ibaret kalacak? Denizci yetiştirmek için çeşitli üni- versitelerde meslek okulları ve turizm fakülteleri mi yok? Nihayet, bir İtalyan şirketinin dü- şünüp uygulamaya koyma aşaması- na getirdiği tipten limanlar yapma he- vesi Türkiye hükümetlerinin ve kent yönetimlerinin aklından hiç mi geç- mez? Konuya ilişkin daha böyle bir yığın soru ki, sordukça düşünür ve üzülürsünüz. PENCERE Ilımlı İslam Derken... ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton geçenlerde Türkiye’ye geldi, zorunlu olmadığı halde Anıtka- bir’e gitti; ayrıca (Bush yönetiminin tezgâhladı- ğı) ‘Ilımlı İslam Devleti’ tasarımına sıcak bakma- dığını da ekledi... AP (Avrupa Parlamentosu) da Türkiye için son bir rapor yayımladı.. ki metninde laiklik vur- gusu var... Ne yapalım?.. Laik Atatürk Cumhuriyeti hesabına düğün bayram mı edelim?.. Yok canım... Türkiye’deki laiklik ne Amerika’nın umurunda- dır, ne de Avrupa’nın teminatındadır... Lozan Antlaşması’nda laiklik yoktur; Hıristiyan ve Musevi azınlıkların hakları vardır... Batı emperyalizmi tepe tepe kullandığı Suudi Arabistan ya da Kuveyt’ten çok memnundur... Amerika’nın işgali altında Irak’ta halkın oylarıyla “çok demokratik!..” bir yöntemle şeriat anayasası benimsenmiştir... Ayrıca eski merkez sağ yerine Türkiye’de ılım- lı dinci AKP’yi (çok demokratik bir yöntemle) yer- leştiren büyük dış güç de Amerika’dır... Peki, ABD’ye ve AB’ye şimdi neler olmaktadır?.. İkisinin de kulağına kar suyu mu kaçmıştır?.. Eskiden çok kullanılan bir deyiş vardı: - Nah şuraya yazıyorum... Vaktiyle çok yazdık, yazıldı, yazdım; ama, bir kez daha ‘nah şuraya’ yazıyorum... “İslamcı dincilik” öyle bir siyaset ki girdiği toplumda ne akıl bırakıyor, ne fikir; bireyleri ce- maat örgütlenmesinde cennetlik robotlara dönüştürüyor... Bugün Türkiye’de egemenleşen siyasal ör- gütlenme cemaatleşmedir... Cemaatleşme egemenleştikçe Türkiye siyasal yaşamında ne başka direksiyon kalacak, ne de fren... Bush yönetimi ne dedi: “- Ilımlı İslam...” Ne demek bu?.. Amerikancı İslam!.. Cemaatleşme seçim sandıklarında egemen- leştikçe Türkiye’de ‘Ilımlı İslam’ lafügüzaftan başka bir şey olamaz... RTE Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Peres’e dedi ki: “- Sen adam öldürmeyi iyi bilirsin...” RTE üstelik Hamas’tan yana... “Ilımlı İslamcılık” bu mu?.. RTE sandığa oynuyor... Türkiye’yi ılımlı İslamcı dinci devlete yönlendi- ren Amerika bilmeli ki, Anadolu’da laik düzen el- den gitti mi, yerine şeriatın Türk usulü gelecek- tir... O zaman da yalnız Ortadoğu’nun değil, ABD ve AB’nin kendine göre yaptığı tüm denge he- sapları altüst olacaktır... Batı “Ilımlı İslamcı” dinciliği Türkiye’de kullan- maya kalkışırken tüm insanlık hesabına ne teh- likeli bir oyun oynadığının farkında mı?.. Obama’nın Türkiye’yi ziyareti belki bu soruya verilecek yanıtı biraz aydınlatabilir... Yazıyı bitirirken son bir tümce: Kimse yanlış hesap yapmasın; ne RTE, ne de AKP Türkiye’de İslamın ılımlısı üzerine güvence olabilir... Haşim İşcan Kültür Merke- zi’nin opera salonunda L.V. Beet- hoven’in 9’uncu senfonisi “icra” ediliyor. Salonda tek boş yer yok. 1000 kişilik salonun yarõsõ yabancõ ve çoğunlukla Alman... Irk, dil, din ayrõmõ olmadan “bir dost ile dost olmanın yüce mutluluğuna eren” insanlarõn yüzlerinde alabildiğine se- vinç var... “Büyülerin birleştiriyor yeniden Zamanın kıyasıya ayırdıkları- nı Temiz kanatlarının süzüldüğü her yerde Kardeş oluverir bütün insan- lar.” Cehennem kavramõyla insanlara yaşamõ dar edenler daha da ileri gi- derek Tanrõ’yõ adeta bir işkenceci olarak nitelerken Schiller’in dizeleri Beethoven’in müziğinde korku ye- rine sevgi üretiyor, sevinç yansõtõ- yor.. : “Kardeşler yıldızlı kubbe- nin üstünde / İyi yürekli bir baba otursa gerek..” Sayõlarõ giderek artan tecavüzcü- lerin serbest bõrakõldõğõ, buna karşõlõk gerçek aydõnlarõn gözaltõna alõnõp tu- tuklandõğõ, yaşam biçimlerinin yoz- laştõğõ, kültürün düzey kaybettiği, daha önemlisi demokrasinin gerçek tanõmõ ve uygulamasõ ötesinde “ucu- beleştiği” bir ortamda Beethoven’in 9’uncu senfonisini dinlemek yü- reklere umut ve sevgi aşõlõyor. Çok gereksinme duyduğumuz sevinç başka nasõl sağlanõr ki... “Ülkünün yüce birliği içinde kaynaştık mı, birbirimize kardeşçe bir sevgiyle bağlanırız. Sevinç ve güzellik ek- tik mi, güzellik ve sevinç biçeriz.” Buna gereksinme duyduğumuz günleri yaşõyoruz.. Sevinç... Abdullah TEKİN / Yazar AÇI MÜMTAZ SOYSAL Limancılığı Seyretmek [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle