26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Oscarlı ‘Milyoner’ ve Mustafa Balbay Cumartesi gecesi, Oscar ödüllerini süpüren “Slumdog Millionaire” filmini gördüm. Ne desem ye- tersiz, muhteşem bir film. Hindistan’da, Bombay’ın varoşlarında, insan ruhunun ve yaşamının tüm renkleri ve iniş çıkışlarından geçen bir film. Herkesin görmesi gerekir bu başyapıtı, seyre- derken gözüm yaşardı. Daha doğrusu ağladım. Bu yaşamda yalnız iyi insanlar olmadığını biliyoruz. Ka- zık atanlar, arkadan vuranlar, tuzak kuranlar… Dünya hepsinin cirit attığı bir koca oyunun büyük sah- nesi gibi. “Milyoner” filminde bu gerçekleri köküne kadar içimizde hissediyoruz. Biliyorsunuz ister Hollywood olsun, ister Yeşilçam filmleri, sinemada kötüler sonunda kaybederler. Ama üç ay, ama üç yıl, ama otuz yıl sonra! Umuyorum ve inanıyorum ki gerçek hayat da böyledir. İyi insanlara olmadık zararlar ve zulümler yaşatan, bu uğurda her türlü insani, etik ve hukuki değerleri yok sayanlar, ne olursa olsun sonunda emellerine kavuşamazlar. Biz de bu ülkede, tam şu günlerde, ne büyük pro- düksiyon sinema filmlerini, ne de tarih kitaplarını arat- mayan olağan dışı günler geçiriyoruz. Siz bakmayın öyle bir şey olmamış gibi davranıp, günlük hayatlarını virgülüne kadar yaşamaya devam edenlere… Bir kıs- mı gerçekten ülkede neler olup bittiğini takip etmi- yor, bir kısmı ise biliyor ama bu konulara Belçika 3. Lig maçları kadar bile ilgi göstermiyor. Çünkü ucu- nun bir gün kendine dokunacağının hâlâ farkında de- ğil! Tabii çok daha “ağır vaka” başka gruplar da var. Medya mesela; geçen hafta akıllara durgunluk ve- ren bir uygulamayla Mustafa Balbay tutuklandı. Ha- di besleme ve fırıldak medyayı bir kenara koyun. On- ların dar dünyaları, oportünist cepleri zaten herkesçe malum. Onursuzluklarını da iyi biliyoruz… Sözüm on- lara değil: Sözüm Balbay’ın tutuklanmasına birinci sayfalarında bir kibrit kutusu kadar yer veren Milli- yet ve Hürriyet gibi gazetelere! Onların genel yayın yönetmenlerine sormak istiyorum: Sizlerin veya başyazarınızın başına aynı şey gelse, diğer gazete- ler böyle davransalar, hücrenizde ne hissederdiniz veya ne düşünürdünüz? Hâlâ “Aman fazla bulaş- mayalım” tavırlarında mısınız? Çok fazla alıştık bu saçma sapan hapis işlerine! İşin suyu çıktı, tadı kaçtı. Kendisi ile telefonda ko- nuşurken, neredeyse tüm soğukkanlılığımı kaybe- diyordum: Kendinizi lütfen Gülşah Balbay’ın yeri- ne koyar mısınız? Eşinizi bir sabah vakti “müebbet hapse” ucu varacak us dışı, izah dışı suçlamalarla yatağından kaldırıp götürüyorlar. Söz edilen gerek- çelere ise kim inanabilir, anlamak “na-mümkün”! Bi- zim Mustafa meğer daktilo başında o nüktedan ha- liyle devleti yıkıyormuş da ruhumuz duymamış! Sen neymişsin yahu Balbay! Böyle “terörist” ya- şamları nasıl sakladın bizlerden? Biz araştırmacı gazetecinin elinde tabii ki her tür- lü belge olur! Hangi hukukçu aksini iddia edebilir bu- nun? Bir Kemalist yazarın elinde şeriatçı örgütlerin planları belgeleri olsa, o aydın, şeriatçı terör örgü- tünü mü yönetiyor olacak? Bu mantıkla dünyada ne siyasi kitap çıkar, ne de ciddi gazetecilik yapılır. Ken- dilerine uydurmaya çalışmak için hukuku iflas et- tirenler, artık bu gereksiz zorlamalara son ver- sinler. Bari büsbütün “Demokrasi bitti gitti” de- sinler, olsun bitsin. Komik Çin işkencelerine gerek yok! Biz artık bu ortamlara hem alışarak deliriyoruz, hem de delirerek alışıyoruz. Yoksa bu saçmalıklara hiç kat- lanabilir miydik? Bir olaylı gol için yürüyüş yapan ko- ca kentler, siyasi planda tüm bir kesimin temsilci- leri saf dışı bırakılırken hayata nasıl aynen devam ederler? Geçen hafta burada solda birlik için Sayın Deniz Baykal’a bir çağrı yaptım. Henüz yanıt gelmedi. Çok şaşırdım! İyi de Baykal da böyle yaparsa, o sine- malarda gelen “mutlu son” sahnelerini nasıl göre- ceğiz? Birbirimizi dışlayarak mı? Bölünerek mi? Bir sözüm de sendikalara, derneklere, aydınlara: Bal- bay’ın tutuklandığı gün, neden Cumhuriyet’e gel- mediniz? Daha acil ne işiniz vardı? Bunları yaşayarak göreceğiz. Ama bilmemiz ge- reken tek gerçek var: Bugün hepimiz dimdik, ayak- ta durmaya mecburuz. Aynen Balbay’ın dimdik durduğu gibi. Hatta aynen, Deniz Gezmiş’in bu- gün dimdik durduğu gibi! Evet, Deniz hâlâ ayak- ta. Ama o utanılası kararlara imza atanlar, onu ölü- me yollayanlar, bugün tarihin çöplüğündeler… Kö- tüler sonunda kaybeder, bunu herkes bilsin! [email protected] Faks: 0212 227 34 65 PERİHAN ERGUN 6 Mart sabahı saat 07’de Cumhuriyet gazetesinin An- kara temsilcisi Mustafa Bal- bay’ın mevcutlu olarak, evin- den Ergenekon savcısının ya- zılı emriyle emniyet görevlile- rince alınıp İstanbul’a gönde- rilmesi çok üzücü olduğu ka- dar da düşündürücü oldu. Da- ha önce 1 Temmuz’da evin- den ve gazeteden derlenen belgeleriyle Ergenekon sanığı olarak gözetime alındı. Sor- gulandıktan sonra mahkeme kararıyla tutuksuz yargılanma koşuluyla bırakıldı. Gerçekte beklenen de buydu. Çünkü; ilk yazılarından beri tanıdığım Balbay’ın Atatürk Cumhuri- yetine, onun ilkeleri olan çağ- daşlık, laiklik ve ulusal bütün- lüğüne bağlılığı dışında tek satırına rastlamadım. Köşe yazarlığının gereği konuların analizinde, uygun veya karşıt fikirlerinde edep ve üslup dik- katini aştığını hiç görmedim. İlk tutukluluğunda olduğu gibi bu sefer de suçunun laik Cum- huriyetimize bütün gücüyle sahip çıkma olduğu görülüyor. İşin üzücü olan bir yanı da kaç- ma veya kanıtları yok etme olasılığı bulunmadığı halde bu baskıcı, korkutucu yollarla ya- sadışılıkla savcıya sunulması. AKP iktidarı, kendisine yakın görmediği basına yönelik tu- tumuyla giderek rejim bunalı- mı yaratıyor. Burada tüm öz- gür basın söz konusudur. Kur- tuluş Savaşı’nın ilk günlerinden bu yana çizgisini hiç değiştir- meyen Cumhuriyet gazetesi- nin 1 Mart günü dış sayfaları- nı beyaz çıkartarak bu baskı- yı “Biz susarsak... Kim ko- nuşacak?” sözleriyle kına- masının kamuda yarattığı et- kinin diyeti, Balbay’ın yeni hiç- bir delil yokken Türk Ceza Yasası’nın 312. maddesince ömür boyu hapis istemiyle tu- tukluluğu oldu. Hem de hâlâ ikinci iddianameden haber yokken!.. Beyaz sayfaların an- lamını bildiğimce torunuma kısaca özetledim. 1950’lerin Demokrat Parti’since kurulan Tahkikat Komisyonları’yla Va- tan Cepheleri’nin baskıcı gün- lerinde de gazetelerin bazı sütunlarının sansürle beyaz çıkarıldığına değindim. O yıl- larda bu görüntüyü merakla sı- nıfta soran, genç yaşta kay- bettiğimiz öğrencim Şevket Atlı’ya, II. Abdülhamit’in 2. Meşrutiyet’in getirdiği basın özgürlüğünü karartmak için sansürle işine gelmeyen yazı- ları sildirttiğini, bu nedenle sü- tunların boşaltıldığını açıkla- mıştım. Şimdi ise cesur yü- rekle, anlatım özgürlüğünü sa- vunmak amacıyla gazetenin dış sayfaları ak çıktı dedim. O yıllarda Çetin Altan’ın 28 Ni- san’da üniversite öğrencileri- ni susturmak isteyenlere kar- şı “Bugün canım yazı yazmak istemiyor” diyen tepkisiyle uyarıcılığını da aktardım... İki yıla yakındır Türk kavmi- nin Ergenekon Destanı’nın adını kirleterek birbirleriyle ilişkisi olmayan yüzü aşkın düşünür, yazar, ilim adamı, yüksek rütbeli asker ve parti başkanlarını, neyle suçlandık- larını bilmeksizin tutukladılar. Ölümlere, intiharlara neden oldular. Bu garip mahkeme hukuku altüst ederek sürdü- rülmekte. Taraflı medyanın yargısız infazları yetmez- ken, bir de ABD’de saltanatla me- kân tutmuş olan eski Hisarö- nü Camisi vaizi Fethullah Ho- ca bile oralardan Sabah ga- zetesine verdiği söyleşide, ra- hatsızlaşarak GATA’ya gön- derilen asker tutuklular hak- kında insafsızca “Bir GA- TA’kulli var” diye kinle, gayz- la konuşabiliyor. İslamın hü- manist niteliklerine, din ada- mına yakışmayan tavrıyla mah- kemenin niteliğini yansıtıyor. Tarihimizde mart ayı yarar- lı güzellikleri de içerir. Örneğin; yenileştirme ve çağdaşlaştırma yasalarının en önceliklisi olan 3 Mart 1924’ün bu yıl 85’inci yıldönümünü ya- şadık. ‘Üç Devrim Yasası’ TBMM’den ardı ardına çıka- rılmıştı. Lozan Antlaşması dış- ta emperyalistlere ne denli özgürlük ve bağımsızlık sene- dimiz olmuşsa bu yasa da aydınlanmacı, uygarlık yasa- larımızın ilk temel harcı ol- muştur. Birincisi, Şeriye ve Evkaf ve Erkân-ı Harbiye Bakanlıkla- rı’nın kaldırılması, yani önce- likle Genelkurmay’ın sorum- luluğunun Bakanlar Kurulu dı- şına alınmasıdır. İkincisi; Tevhid-i Tedrisat Kanunu. Bu, laik ve ulusal eğitimin kabulü yasasıdır... Üçüncüsü; Hilafet’in kaldırıl- ması ve Osmanlı Hanedanı’nın TC’nin dışına çıkarılması. Za- ten Vahdettin İngilizlerin Ma- laya zırhlısıyla yurdu terk ede- rek onlara sığınmıştı. Bu büyük günü başta Kadın Araştırmala- rı Derneği ve İKKB, toplantılar- la görkemli biçimde andı, an- lattı. Birçok ilerici Sivil Toplum Kuruluşu da günü kutladı. Bu ayda bir de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’müz vardır. Hepimize kutlu olsun! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 10 Mart Amaçları Korkutarak Susturmak!.. HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] 10 MART 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Balbay M. Ali Genç: “Bu ülkede işbirlikçilerin Ali Kemal’leri varsa, yurtseverlerin de Mustafa Balbay gibi Hasan Tahsin’leri var!” Huk Necati Cebe: “Ergenekon hukukunda , ‘Recep’e yönelik eleştiri’ ile ‘darbe girişimi’ eşanlamlıdır!” Kedi Nami Tepe: “Mart geldi. Cumhuriyet çizeri Musa Kart’ın kedisi dama çıkmış, çok acayip bağırıyor!” Hangi denge aleyhte olabilir? SÜMÜKLÜNÜN söylediğine göre bazı dengeler hâlâ aleyhteymiş. Demokrasinin ayaklarına bakarak hangi dengeler diye sorarsak; yürütme ve yasama emre hazır ve nazır bekliyor, ortada aleyhte bir durum yok. Yargı ise sessiz ve sakin ve zaten yürütmenin yargıyı taktığı yok. Dördüncü güç medya deseniz, iktidar yalakası büyük gruplar yaratılmış; muhalefet etmek ya vergi kaçakçılığına sokuluyor ya da darbecilik sayılıyor. Demokratik bir ortamda başta denge var mı? Silahlı Kuvvetler mi dediniz? Bir kere, demokraside ordunun ne gücü olabilir ki! Velev ki olsa bile bu saatten sonra Genelkurmay ne yapabilir? Emekli generaller tutuklanmadı mı? Kahramanlık madalyalı emekli subaylar intihar ettirilmedi mi? Görev başındaki subaylar yakalanıp cezaevine gönderilmedi mi? İslam âleminin son halife adayı Fatih Sultan Recep’in, Dolmabahçe Sarayı’ndaki makamında huzuruna kabul ettiği eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a (Büyükanıt bu görevi sultanın ‘hoca’sı Hilmi Özkök’ten devralmıştı) ne dediğini bilen var mı? Sultanın maiyeti tarafından sayın cumhurbaşkanı yapılan Abdullah Gül’ün Büyükanıt’ın boynuna taktığı ‘hizmet madalyası’nın sırrı çözüldü mü? Geçiniz, “ordu dengesi”ni bir kalemde geçiniz. Geriye bir tek küresel efendi Amerika’nın dengesi kalıyor, o kadar! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” İKTİDAR yalakası medyanın dinci kanadının militan temsilcisi Vakit; Ergenekon dalgasından tutuklanan arkadaşımız Mustafa Balbay’ın Genelkurmay Başkanlığı’na ait İran ve Suriye raporlarını İsrail gizli servisi MOSSAD’a servis yaptığını yazıyor. Ancak Mustafa Balbay bu “servis”i yalaka medyaya yapılan soruşturma tutanakları servisi gibi gizli yapmıyordu ki; Cumhuriyet Kitapları’ndan birkaç yıl önce yayımlanan “İran Raporu” ve “Suriye Raporu” kitaplarında yazıyordu. Hatta yalakalar unutmuş olabilir; “Irak Bataklığında Türk-Amerikan İlişkileri” kitabıyla da İran gizli servisi Savama’ya da servis yapmıştı! Mustafa Balbay’ın son kitabı çocuklar için şiirsel dilde kaleme aldığı “Nasreddin Hoca ve Eşeği” geçen hafta Cumhuriyet Kitapları’ndan çıktı. İnanın, son kitabıyla da Balbay yine gizliden gizliye servis yapıyor! Kime mi? Kime olacak, eşeklere! Ne demişti, İslam âleminin son halife adayı Fatih Sultan Recep; eşek ölür kalır eseri! Eser deyince; Ergenekon dalgasının 2 bin 455 sayfalık iddianamesinin birinci cildi yayımlandı; şu sıra ikinci cildinin yayımlanması bekleniyor. Umarız; Balbay’ı cezaevinde olabildiğince uzun süre yatırmak hesabıyla hakkındaki iddiaları üçüncü cilde saklamazlar! İddianame deyince; Ergenekon iddianamesinin savcısı Zekeriya Öz bir cinayet olayıyla ilgili olarak bir rapor kaleme almış ve davaya bakan mahkemeye göndermiş. Savcı, “Dost Tarikatı” lideri ve aynı zamanda Ergenekon üyesi olduğunu öne sürdüğü emekli Binbaşı İhsan Güven ve eşi Sibel Güven’in öldürülmesine karşın “tarikat”la fikri birlikteliği olduğunu öne sürdüğü pop şarkıcısı Çelik’in öldürülmemesini manidar bulmuş. Dört yıl önceki cinayetin Ergenekon örgütü tarafından işlendiğini rapor ederek öldürülmediği için şüpheli duruma düşen şarkıcı Çelik’in ifadesinin alınmasını istemiş. Çelik’in Ergenekon’la bağlantısını kanıtlamak için bestelediği Atatürk şarkısı yeter de artar bile. Bu arada Mustafa Balbay’ın da Ergenekon bağlantısında “kanıt” sayılabilecek Atatürk hakkındaki yazılarını “Heyecan Yaşlanmaz” kitabında topladığını belirtelim! Olmaya devlet cihanda, bir nebze akıl sağlığı gibi! Kanıtlar SESSİZ SEDASIZ (!) Valisini yedirtmezmiş. Oysa, kendi başını yiyor! YağmurDeniz BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Babil’in son kra- lõ. 2/ Gözde sarõya çalar kestaneren- gi... Lahana. 3/ Sõ- vas’õn bir ilçesi... Büyüme, gelişme. 4/ Bir tür yarõş tek- nesi... Küçük ma- ğara. 5/ İşaret... Arthur Hailey’in tanõnmõş bir roma- nõ. 6/ Tropikal Amerika’da yaşa- yan ve gözalõcõ renkleri olan bir papağan... Yarar, fayda. 7/ Samanla karõşõk tahõl... “Yüksek yüksek tepelere --- kurmasõnlar / Aşrõ aşrõ memlekete kõz vermesinler” (Türkü). 8/ Anadolu’da kurulmuş es- ki uygarlõk... Tarlada su- yu akõtmak için yapõlan tahta oluk. 9/ İlgili. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sac üzerinde pişirilen bir tür ekmek. 2/ Tehlike işare- ti... Soyundan gelinen kimse. 3/ Antalya’nõn bir plajõ... Hastalõklõ, sakat. 4/ Eski Yunan kentlerinde pazaryeri. 5/ Halk dilinde ayrana verilen ad... Bitkilerden elde edilen ilaçlarla bir hastalõğõ iyileştirmek. 6/ Ortaoyununda kadõn rolüne çõkan erkek oyuncu... Günümüzde Hatay yöresin- de görülen, eski Türk güreşlerinden biri. 7/ İngiltere’de çok sevilen bir cins bira... Bir nota... Şöhret. 8/ Bir tür is- kambil oyunu... Trabzon’un Akçaabat ilçesinde bir göl. 9/ Çiçekleri güzel kokulu ve sarõ renkli bir kõr bitkisi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 T A M Z A R A O E Y N A L R E Y M A N İ M A R A İ K A Z A L E L R İ Y A Z A A R A B A Ş I M V A S A L R A P K A R A C A S U K I T N O K U L 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Selçuk Üniversitesi’nden almõş olduğum öğrenci pasomu kaybettim. Hükümsüzdür. SELÇUK DURMAZ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle