19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Kumdan Şatolar Çocukluğumun İstanbul’unun denizi şimdiki gi- bi taş yığınlarıyla çevrili değildi. O zamanlar kumsalları bol bir kentti İstanbul. Boğaz’da do- ğal ki değil, fakat Avrupa yakasında Cankurtaran- Yeşilköy, Anadolu yakasında da Kalamış-Kartal arası sayısız kumsalla doluydu. Yaz aylarında yüz binlerce İstanbulluyu denize çeken Florya, Sua- diye, Caddebostan, Süreyyapaşa plajlarını bugün kim bilir kaç kişi anımsıyordur? Plaj, biz çocuklar için yüzmek kadar kumda oy- namak anlamına da gelirdi. Oyuncak çeşidinin bu- günkü kadar zengin olmadığı, televizyonun, bil- gisayarın bilinmediği eski zamanlarda hayatımız sokakta geçerdi. Çukurlu misket oynar, topaç çe- virir, kendi yaptığımız tahta atlara binerdik. Kız- lar ip atlar, sek sek oynardı. Asfaltta gazoz kapağı kaydırmaca, duvara iskambil kâğıdı çarpmaca gi- bi bugün bilinmeyen oyunlar icat ederdik. Kumsal ise “kumdan şato” demekti. Şato söz- cüğü belki abartma gibi gelebilir, fakat bu çocuklar arası yarışmacılığın ortaya çıkardığı bir kavram- dı. Siz elde kova kürek mütevazı bir kumdan ev yaparken gözünüz biraz ötedeki çocuğun sizin- kinin iki katı bir “konak” yaptığını gördüğünüzde hırslanır, onun yaptığının daha büyüğünü yapmaya koyulurdunuz. Bir sen, bir o, derken kocaman bir şato çıkardı ortaya. Ne var ki yaptığınız hiçbir şatonun ömrü bir-iki saatten uzun olmazdı. Ya bir akranınız kıskançlı- ğına gem vuramayıp şatonuzu tekmeler ya şato- nuz dikkatsiz büyüklerin koşuşturmalarına kurban gider ya da beklenmedik bir dalga saatlerce uğ- raşarak ortaya çıkardığınız kumdan şatonuzu denize süpürürdü. Bu yazı yukarıdaki minval üzerinde giden iddiasız bir pazar yazısı olacaktı. Arada bir benden bu tür yazılar yazarak soluklanmamı isteyen okurlarımın dileklerini de yerine getirmeyi düşünüyordum. Olmadı. Gözüm, odada açık duran fakat sesi kısık te- levizyonumun ekranının altından geçen bir habere ilişti. Ergenekon davasında mahkeme üç sanığın “daha” tahliyesine karar vermişti. Duruşmalar ilerledikçe tahliye edilenlerin sayı- sının da artacağı görülüyordu. Ortaya insan hak- ları ihlali konusunda vahim bir durumun çıkaca- ğı varsayımı somutlaşıyordu. Ergenekon davası, ekranda geçen o yazıyı okurken kafamda yukarıda sözünü ettiğim “kum- dan şatoları” çağrıştırdı. Gerçeğin dalgası, kişilerin telefonlarını, iş ve ya- şam mekânlarını dinleyerek düzenlenmiş rapor- ların üzerine bina edilmiş davayı silip süpürüyor- du. Dinci medyanın ve dinci medyadan nasiple- nen sözde liberal köşe yazarlarının “maddi kanıt” diye söz ettikleri “kanıtlar” birbiri ardınca fos çı- kıyordu. Dava ilerledikçe ciddiyetini yitiriyordu. Bu Tür- kiye için hiç istenmeyen bir durumdu, çünkü cid- diyet yitimi ile birlikte davanın bir parçası olan si- lahlı-külahlı çetecilerin bu kez de paçayı kurtar- maları bir olasılık olarak belirmişti. Oysa bu davanın amacı, en yetkili ağızdan bir “Özel Harp Dairesi işi” olduğu açıklanan 6/7 Ey- lül 1955 Olayları’ndan bu yana ülkeyi karıştıran, birçok faili meçhul cinayetin sorumlusu olan eli kanlı, gizli güçleri ortaya çıkarmak, suçluların ya- kasına yapışmak olmalıydı. Ne yazık ki en olmayacak insanları “sanıklaştı- rarak” dava sulandırıldı. Acaba böyle olsun mu is- tendi? Bilemiyorum. Partilerin belediye başkan adaylarõ kesinleştiğinden beri “Ne oldu; neden yoksun?” so- rularõna yanõt yetiştirmeye çalõ- şõyorum. Bu yazõyla okurlarõn da meraklarõnõ gidermeye çalõşaca- ğõm... Biliyorsunuz, DSP yönetici- leri İstanbul’da büyükşehir aday- larõ olmamõ istediklerinde, cum- huriyet devrimlerine ve temel ilkelerine “öz”de bağlõ partilerin “ortak aday”lõğõyla kollarõ sõ- vayabileceğimi söylemiştim. Genel Başkan Zeki Sezer’den il başkanõ Mustafa Aslan’a, Be- yoğlu İlçe Başkanõ Hikmet Ka- buk’tan Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanõ Prof. Dr. Yıl- maz Büyükerşen’e kadar çok sa- yõda DSP kurmayõ “Bizce de ortak adaylık için uygun bir isimsiniz” dediler. Bu gelişme, yine DSP’nin bil- gilendirmesiyle basõnda da yer alõnca, başta Murat Karayalçın olmak üzere, kimi etkili konum- daki siyasetçi dostlar arayarak “CHP’yi ikna” sözü verdiler. CHP İl Başkanõ Gürsel Tekin de adaylõğõmdan memnun oldukla- rõnõ, kendilerinin de aday gös- termek istediklerini, solda “bir- liktelik” koşulum içinse Bay- kal’la görüşeceklerini belirtti... Aynõ süreçte 100’den fazla demokratik kuruluşu, derneği ve vakfõ temsil eden “Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Birliği” (USTKB) basõn toplantõsõ dü- zenleyerek, cumhuriyet değerle- rini savunan partilerin ortak aday- lar çõkartmalarõnõ istediler; İs- tanbul içinse doğrudan adõmõ ve- rerek aynõ partileri işbirliğine davet ettiler. ÇYDD Genel Başkanõ Prof. Dr. Türkan Saylan genel merkez ve tüm şubeleri adõna bir basõn açõklamasõ yaparak aynõ çağrõyõ yineledi. Çok sayõda mimar, ay- dõn, yazar ve özellikle İstanbul- lulardan telefon ve e-postalarla kutlamalar aldõm... Böylesi bir destek kampanya- sõ üzerine yaptõğõm açõklamada ise solda birliğin günümüz ko- şullarõnda artõk “yaşamsal” ol- duğunu belirterek, cumhuriyet ilkelerine bağlõ partilerin tüm aday adaylarõnõ da olabildiğince ortak adaylõk için çaba göster- meye çağõrdõm... Fatih, Beyoğlu, Kadıköy! Günler günleri işte bu söylemle kovalarken, CHP’nin Fatih adayõ olduğumu “basından öğrendim”. DSP’liler ise büyükşehrin yanõ sõ- ra Beyoğlu’nda da beklenen aday olduğumu söylüyorlardõ. Kimi CHP’lilerin de Kadıköy’e yakõş- tõrmaya başlamalarõ, hatta “açık- lama”larõ üzerine yeniden ve yine yazõlõ olarak şunu vurguladõm: “Ne CHP adayına karşı DSP’li olarak ne de DSP adayına kar- şı CHP’li olarak yarışırım. Sol oyların bölünmesine asla aracı ol(a)mam; bu nedenle cumhuri- yet ilkelerine içten bağlı partile- rin desteğiyle seçime girmeyi anlamlı buluyorum...” Ne var ki özellikle CHP’den olumlu ya da olumsuz “kesin” bir yanõt alamõyor, DSP’lilerin ise “Eğer CHP’den aday olursanız, yine destekleriz...” sözlerine artõk şunu söylüyordum: “Aranızda görüşerek birliği sağlayınız; ben olmasam da oyların bölünme- mesine çare bulu- nuz...” O “çare” haftalarca bulunamadõ. CHP yö- neticilerinin “Konuyu Baykal’la paylaşaca- ğız” sözleri gerçekleş- ti mi bilinmez ama son günlere kadar hep “de- ğerlendirme” halinde olduklarõ belirtildi. İs- tanbul’daki hemen tüm adaylarõ belli olunca da DSP’lilere özürlerimi ileterek “adaylık or- tamı”mõn artõk kalma- dõğõnõ bildirdim... Bu süreçte, özellikle USTKB’- nin ve ÇYDD’nin desteği, üyesi ol- duğum 68’liler Vakfı’nõn güveni, sayõsõz dost, meslektaş ve yurtta- şõn içten yakõnlõklarõ ve Cumhu- riyet gazetesiyle birlikte Milli- yet’te Melih Aşık ile Hürriyet’te Yalçın Bayer’in katkõlarõ benim için çok değerlidir; sağ olsunlar... Cumhuriyetimizin giderek çok daha önem kazanan temel değer- lerini savunan partilerin bu se- çimlerde de birbirlerine “rakip” ol- ma hõrslarõnõ artõk nasõl tanõmlamak gerekir, bilemiyorum... Biz ise belediyelerde rant oyun- larõna engel olabilecek; doğayõ ve kültürü koruyabilecek; ulusal ve evrensel değerlerimize sahip çõ- kabilen; kentlerimizi pazarlamak yerine gerçekten imar etmeyi he- defleyen; küresel sömürgeciliğin ta- lan projelerine karşõ direnebilecek ve kenti yağmacõlara teslim eden değil, savunacak kadrolarõn yerel yönetimlerde sorumluluk üstlen- meleri için üzerimize düşeni yap- maya devam edeceğiz... 29 Mart 2009’da, aydõnlõk ge- leceğimizi seçebilmek dileğiyle... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 15 Şubat ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Neden aday ol(a)madõm? 15 ŞUBAT 2009 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 CHP’ye yedinci ok önerisi: Açılım! Açılım Hasan Baş: “Deniz Baykal’ın başimamlığına bir adım kaldı: Fetoş‘la el ele tutuşmak!” Elde var Erdem Gedikli: “AKP geldiğinde elimizde laiklik, hukuk, demokrasi ve cumhuriyet vardı. Bize kömür, pirinç, beyaz eşya verdiler ve gözümüzü boyayarak tekrar oy istediler. Gözümüzü açtığımızda bizim elimizde bir şey kalmamıştı, onların elinde para ve sopa vardı...” Dil Metin Akay: “RTE’nin yeni halk dili: Beee!” YağmurDeniz Birkaç muhtereme birkaç soru BİRKAÇ muhterem zata birkaç soru: Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Uğur Erdener’e: Üniversitenizin tıp fakültesi hastanesine yatan ve bir süre sonra kendi isteği ile taburcu olduğu söylenen Kemal Unakıtan adındaki hastaya konulan tanı nedir ve bu hastaya Türkiye’de tedavi olamayacağı için devlet parası ile yurtdışına gidip ameliyat olması gerektiği yolunda bir sağlık rapor verilmiş midir? Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener’e: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Başbakan’ın adamı Kadir Topbaş’ın dünürü Mustafa Şevki Kavurmacı, Başbakan’ın kuyumcusu Cihan Kamer ve Başbakan’ın yakını merhum işadamı Hasan Doğan’ın varisleri tarafından federasyonunuza bağışlandığı açıklanan Eyüp’teki “ballı arazi”nin tapusunu ve tapu için ödenmesi gerekli intikal vergisinin makbuzunu kamuoyuna açıklayabilir misiniz? Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Aykut Zahid Akman’a: Okey masasından kalkmaya fırsat bulduğunuz zamanlarda gittiğiniz Alanya’da, kent merkezinde kalmış son yeşil alanlardan 43 dönümlük Karayolları arazisinin etrafında bazı AKP’lilerle birlikte ellerinizi ovuşturarak dolaştığınız doğru mu? Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” DÜNYA lideri, emperyalizmin Ortadoğu’daki biricik eşbaşkanı, İslam âleminin son halife adayı, Fatih Sultan Recep’in yine boykotu geldi; “yalan” ve “yanlış” haber veren medyanın boykot edilmesini ve boykotun sonunda da “yalancı medya”nın yokluğa mahkûm edilmesini yani yok edilmesini istiyor. Toprağı bol olsun, Adolf Hitler bugünleri görse ne kadar mutlu olurdu kim bilir! Balık hafızalı bir toplum olduğumuz için salla sallayabildiğin kadar... Oysa halkımız hafızasını biraz yoklayıp, yalan ve yanlış haber veren medyayı boykot çağrısına uysa iktidar yanlısı ve yalakası medya yandı demektir. Bir çırpıda akla gelenleri Kemal Öncü anımsatıyor: İsrailli işadamı Sami Ofer için “Tanımam” dedi, tanıdığı ve görüştüğü ortaya çıktı. Deniz Feneri yolsuzluğunun baş aktörlerinden Mehmet Gürhan için “Tanımam” dedi, birlikte çekilmiş fotoğrafları yayımlandı. “Ekrem Tosun da kimmiş” dedi, çocuklarının pırlanta ortaklığındaki vekil olduğu anlaşıldı. “Dokunulmazlıkları kaldıracağız” diye söz verdi iki seçim geçti hâlâ dokunulmaz. “Değiştim” dedi, değişmediği partisini laiklik karşıtı eylemlerin odağı yaptığı yüksek mahkeme tarafından tescillendi. Tevrat’tan “6. maddeyi” okuyarak İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e “Gazze’de çocukları öldürüyorsunuz” fırçası attı, dışarı çıkar çıkmaz “Peres’i ve İsrail’i hedef almadım, paneli yöneten moderatöre kızdım” dedi. Bu kısa anımsatmadan sonra yine Kemal Öncü’nün anımsattığı bir fıkra: Kız babası damat adayını sorguya çekiyormuş: “Sigara kullanır mısın?” “Ağzıma sürmem.” “İçki?” “Haramdır!” “Kumar?” “Allah göstermesin!” “Kadın, kız?” “Annemle kızınızdan başkasını tanımam!” “Maşallah, maşallah... Aferin oğlum ama senin hiç kötü bir huyun yok mudur?” Hafifçe kızarmış damat adayı: “Var efendim, çok yalan söylerim...” Aslında bu da bir meziyet. Çünkü yalan söylediğini söyleyebilmek herkese nasip olmuyor! Meziyet SESSİZ SEDASIZ (!) [email protected] Oysa ‘mitinglerimiz’de birleşmiştik. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SA- ĞA: 1/ Sõrtõnda zõrh benzeri ke- merler bulu- nan bir tür tes- pihböceği. 2/ Büyük pana- yõr... Erişmiş, ulaşmõş. 3/ Ege kõyõlarõn- da, özellikle İzmir kentin- de etkili yerel deniz meltemi... “İrlanda Cumhuriyet Ordu- su”. 4/ Boyutlarõ ola- ğandan küçük olan... Duman lekesi. 5/ Ju- do ve karate gibi sporlarda, teknik bir gösteriyi oluşturan kurallara bağlõ ha- reketler dizisi... “Bir de --- şişesinde balõk olsam” (Orhan Veli). 6/ Öğü- tülmüş tahõl... Teknelerle suyun dibinde sürük- lenerek çekilen bir balõk ağõ. 7/ Letonya’nõn pa- ra birimi... Gemilerde türlü işlerde kullanõlan bir tür demir halka. 8/ Batõ Samoa’nõn başkenti... İp- liklerin boyanmak istenmeyen bölümlerinin sa- rõlarak boyaya batõrõlmasõ yoluyla uygulanan bir tür boyama tekniği. 9/ Artvin yöresinde yaşayan ve “Kafkas engereği” de denilen yõlan cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Gösteriş, fiyaka” anlamõnda argo sözcük... Çarlõk Rusyasõ’nda zengin köylülere verilen ad. 2/ Müslüman ülkelerde oturan Yunan asõllõ kim- se... Bir cins fasulye. 3/ Tapõnõlan varlõk... İnce ve keskin ses. 4/ Mekke’nin doğusunda, hacõla- rõn arife günü toplandõklarõ tepe... Tarla sõnõrõ. 5/ Uzaklõk işareti... Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ. 6/ Küçük mağara... Olaylarõn birbiri ardõnca sõray- la yazõldõğõ tarih. 7/ Ortaçağ Avrupasõ’na özgü bir şiir ve müzik biçimi... Rahmaninov’un bir operası. 8/ Coşkun, esinle dolu... Püskürtü. 9/ Gö- rünüşe göre olacağõ sanõlan... Hitit. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 P A P A R A Ö D A V A L T İ R E P A R A K E T E A L A C A İ N İ R K A B A K C A T E A B A R A İ T İ K A F Z Ö R E N R N E D E İ C A Z E T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle