19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 15 ŞUBAT 2009 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI [email protected] 17 Şubat kedilerin bayramõ Gazeteci ve kedi uzmanõ Claudia Angeletti, 1990 yõlõnda Tuttogatto dergisi okurlarõ aracõlõğõyla “kedi şenliği” adõna bir tarih seçmek için referandum düzenlemeseydi, belki de İtalya’da 17 Şubat Kedi Bayramõ olarak kutlanmayacaktõ. Tuttogatto’nun okurlarõ Kedi Bayramõ için şubat ayõnda, özellikle de 17 Şubat’ta karar kõldõ. Çünkü astrolojik takvime bakõlõrsa şubat ayõnda kova burcu yükseliyordu. Bu burçta doğanlarõn kediler gibi özgür ruhlu olduğu inancõyla Kedi Bayramõ’nõn şubat ayõnda kutlanmasõna karar verdi derginin okurlarõ. 17 Şubat tarihi ise halk arasõnda kedilerin 7 canlõ olduğu inancõyla ortaya atõldõ. Kõsacasõ 7 kere tekrarlanacak bir yaşam düşünüldüğünde kediseverler 17 Şubat tarihine odaklandõ. İtalyanlar 1990 yõlõndan bu yana her yõl 17 Şubat gününü Kedi Bayramõ olarak kutluyor. Kedilere adanan bu özel günde kedi sevgisi, edebiyattan kedileri konu alan kitap sergilerine, belgesel filmlerden şairlerin kedileri anlattõğõ dizelere, ressamlarõn yapõtlarõndaki kedilerden farklõ kültürlerdeki kedi kültüne kadar birçok kültürel etkinlik aracõlõğõyla dile getiriliyor. 9 bin yõllõk bir geçmişi olan, insanõn köpekle birlikte en eski dostlarõndan biri olan kediler antik Mõsõr’da hem çok sevilir hem de kutsal kabul edilirdi. Mõsõrlõlarõn kedi başlõ insan gövdeli Tanrõ Bastet’e taptõğõ, bu tanrõnõn antik Mõsõr’da neşe, müzik ve dansõ simgelediği, Bastet’in anõsõna her yõl Nil kõyõsõnda toplanan yüzlerce Mõsõrlõnõn kedi başlõ Tanrõ Bastet adõna şenlik düzenledikleri biliniyor. Bugün de farklõ kültürlerde, kedi, sevilen ve adõna şenlikler düzenlenen bir canlõ. Hindistan’da altõ ay arayla organize edilen bir şenlikte aşk ve annelik duygusunu simgeleyen Tanrõça Sasthi, beyaz büyük bir kedinin sõrtõnda geziniyor. Japonya’da Nikko tapõnağõnõn ünlü “uyuyan kedisi” ise turistler ve inananlardan bağõş kabul ediyor. İtalya’da Kedi Bayramõ ulusal çapta ilk kez 1991’de kutlandõ. Bu ilk şenliğin anõsõna İtalyan postasõ kahramanlarõ elbette kediler olan pullar bastõrdõ. Bu ilk adõmõ izleyen her yõl ise kedileri resimleyen ünlü sanatçõlarõn kaleminden çõkma kedili kartpostallar satõşa sunulmaya başlandõ. Floransa şehri ise 17 Şubat kedi şenliğine her yõl “Gattart” başlõklõ, karma bir sergi ile katõlõyor. Kedi şenliği gitgide ilgi görmeye başlayõnca, Milano, Roma. Trieste, Parma, Perugia gibi başka şehirler farklõ kültürel etkinliklerle şenliğe destek vermeye başladõ. Akdeniz’de özellikle, Latin kültürü etkisindeki İspanya, Fransa ve İtalya’da 17 uğursuz kabul edilen bir sayõ. Latince, “XVII Vixi- 17 Yaşadım ve öldüm” anlamõna geliyor. Halk arasõnda kedinin 7 canlõ olduğu inancõyla “Yaşadım ama ölmedim” diyerek ölüme meydan okumasõ, 17 Şubat kedi şenliğini daha da anlamlõ kõlõyor. Başkent Roma’da 300 bin kedinin yaşadõğõ varsayõlõyor, bunlarõn 180 bini evlerde keyif sürerken, geri kalan 120 bini sokaklarda yaşam mücadelesi veriyor. Gönüllü kuruluşlar soğuk kõş günlerinde yiyecek ve sõcaklõk arayan sahipsiz kedileri de unutmuyor, yiyecek dağõtõyor ya da yeni sahipler bulmalarõna aracõ oluyor. 17 Şubat, sahipli sahipsiz tüm kedilerin bayramõ! AB: Sen dur, sen geç, sen bekle MİLANO ASLI KAYABAL Rosengård, yaralarõnõ sarmaya çalõşõyor 1980’li yõllarõn sonlarõna doğru Malmö’ye geldiğimde, Rosengård’da kõrmõzõ güller sõralõydõ. Mahalleye adõnõ veren kõrmõzõ gül, İsveç sosyal demokratlarõnõn da simgesiydi. Yazlarõ, havalar iyice õsõnmaya başladõğõnda, her yanõ baş döndüren gül kokularõ kaplar. Sabah erkendi. Belediye araçlarõ sokak aralarõndaki karlarõ temizliyordu. İslam Kültür Merkezi’nin belediyece kapatõlmasõndan sonra çõkan olaylarõn üzerinden iki ay geçmişti. Bir eski mahalleme doğru uzanayõm, dedim... İş makineleri çalõşõyor, mahalle içlerindeki yangõn kalõntõlarõ, çöpler temizleniyordu. Son yõllarda, özel ev şirketleriyle ilgili şikâyetlerin artmasõ üzerine, mahalledeki konutlarõn yarõya yakõnõ belediyece satõn alõnmõş, evlerin içi, parklar yeniden onarõlõyor, Rosengård, yaralarõnõ sararak eski güzel görüntüsüne dönmeye çalõşõyor. 1990’larda, aynõ dinden, aynõ dili konuşan insanlarõn Rosengård’da toplanmalarõna izin verildiğinde, işin sonradan bir mahalle baskõsõna dönüşeceği hesaplanamamõştõ. Mahallenin bugünkü yapõsõnõ oluşturan mahalle halkõ, Baba Bush’un başlattõğõ ilk Irak savaşõyla birlikte gelmeye başlamõştõ. Bir korunma içgüdüsüyle aynõ mahallede yaşamak istiyorlardõ. Onlarõn gelmesiyle İsveçliler mahalleyi terk etti, evlerin çoğu boşaldõ. Özel ev firmalarõ, Rosengård’dan konut kiralayanlardan üç aylõk ev kirasõ almõyor, televizyon, bulaşõk makinesi armağan ediyordu. Yerleşimi özendirmek için konutlarõn bodrum katlarõ İslami derneklere kiralandõ, buralarda sayõlarõ hõzla artan camiler, mescitler açõldõ. Devlet ve belediye, aynõ dini ve kültürü paylaşan bu insanlarõn yakõnlaşmalarõnõ olumlu karşõlõyor, dahasõ destekliyordu. “Farklı inançların gelişimine katkı” anlayõşõyla cami ve mescit açõlõşlarõnda hazõr bulunuyor, devlet fonlarõndan İslami derneklere yardõm aktarõlõyordu. Radikal eğilimli bazõ dernekler, özgürlük ortamõnõ kötüye kullanarak zamanla bir mahalle baskõsõna dönüştürdü. Hiç kimse, bu sürecin, ABD’nin, dünyanõn çeşitli yerlerinde sahnelenmeye çalõştõğõ “yeni İslam modeli”nin bir parçasõ haline geleceğini fark edemedi. Rosengård sokaklarõnda artõk sarõklõ, cübbeli “din devriyeleri” dolaşõyor, mahalleye başlarõ açõk gelen Müslüman kadõnlar hõzla örtünerek eve kapanmaya zorlanõyordu. Halkõn yüzde 85’i işsizdi. 10-15 yõl önce gelmelerine karşõn birçoğu İsveççe öğrenememişti. Arapça harfleri kullanõyordu ve eğitimsizdiler. Kadõnlar, İsveç’te 4-5 çocuk yapmalarõna karşõn, alõşveriş merkezlerinde ne istediklerini anlatamõyorlardõ. Mahalledeki boş evler hõzla dolmuş, sonradan gelenler, beş-altõ nüfusla, iki, üç gözlü odalarda, altlõ üstlü ranzalarda yaşamak zorunda kalmõştõ. Yasalara göre, konutlarõn yirmi yõlda bir iç onarõmdan geçirilmesi gerekirken, özel ev firmalarõ bu yükümlülükten kaçõnõyor; insanlar, yaşamlarõnõ kapõsõ, penceresi kõrõk, böceklerin gezdiği evlerde sürdürmek zorunda kalõyordu. Mahallenin dingin ortamõ bozuldu. Törenle açõlan bodrum katõ mescitleri, camileri tarikat yuvalarõna dönüştü. Geceleri, caddelerdeki reklam panolarõ 15-20 kişilik gençlik gruplarõ tarafõndan parçalanõyor, belediye otobüsleri taşlanõyor, sürücüleri dövülüyordu. İşsiz, eğitimsiz insanlarõn içinde bir kin, öfke vardõ, Ancak bu kime, neye karşõydõ, bilmiyorlardõ. Devlet ve belediye ise mahalle halkõnõ toptan cezalandõrma yoluna gidiyor, Rosengård’a otobüs seferlerini iptal ediyordu. Yavaş yavaş homurdanmalar başlõyor, önlem almanõn zamanõ geliyordu. İlk olarak Rosengård çarşõsõnõn üst katõ polis karakoluna dönüştürüldü. Mahalle, polis kameralarõyla gözetleniyor, polis araçlarõ devriye geziyordu. Sokaktaki gençler, potansiyel suçlu gibi karakola götürülerek sorgulanõyordu. Bu düşüncelerle yürürken mahallenin ortasõnda durdum. Üç belediye görevlisi, bir ağacõn altõnda durmuş, tartõşõyorlardõ. Ağacõn üç dalõnda üç kuş yuvasõ vardõ. Görevliler, temizlenmiş, çim ekilmiş meydanda tek kalmõş bu ağacõ kesip kesmemeyi tartõşõyor, sonunda ağacõn yerinde kalmasõna karar veriyorlar. Rosengård’õn bozulan görüntüsü yeniden kazanõlmaya çalõşõlõyor. Belediye, satõn aldõğõ evlerin iç donanõmõnõ elden geçiriyor. Bisiklet yollarõ onarõlõyor, mahalle aralarõndaki boşluklar ağaçlandõrõlõyor. Güvenlik önlemleri arttõrõlacak. Bodrum katlarõndaki camiler, mescitler daha sõkõ denetlenecek. Mahalleyi yeniden eski düzenine kavuşturmak için insanlarõn başka yerlere gönderilmesi düşünülmüyor. Sosyal demokrat Malmö belediyesinin mahalle sorumlusu, “Aynı dili konuşan, aynı kültürü paylaşan insanların bir arada yaşamalarından daha doğal ne olabilir? Sorun, bir arada yaşamakta değil, bir arada yaşamayı becerememekte” diyor... [email protected] MALMÖ ALİ HAYDAR NERGİS ‘Bak postacı geliyor selam veriyor, / Herkes ona bakıyor, / Merak ediyor...” Çoğumuzun içini õsõtan bu özlem yüklü, sevimli ilkokul şarkõmõzõ elbetteki Fransõzlar hiç bilmez, ama dünyanõn her yerinde olduğu gibi -hafiften kaybolmaya yüz tutmuş da olsa- postacõ görüntüsü, Fransa’da da geçerli bir “popüler imaj”dõr. Ünlü Fransõz komedyen- yönetmen Jacques Tati (1907-1982) filmi Bayram Günü’nün (1949) kahramanõ Postacõ François ulusal belleğe kazõlmõş bir simgedir. Bir de buna Fransõzlarõn Avrupa’nõn en “Kapitalizm karşıtı” halkõ (*) olduğunu eklerseniz ortaya ilginç bir manzara çõkar. Çõkar çünkü, “Sarkozy’nin Pravda”sõ namõyla maruf (neo)muhafazakâr-liberal Le Figaro gazetesinin cuma günkü manşeti “Besancenot’nun Başarısı Sosyalist Partisi’ni Sıkıyor” şeklindeydi. 2002 Cumhurbaşkanlõğõ seçimlerinden beri Fransõz Solu’nun yükselen yõldõzõ Olivier Besancenot (d. 1974- Paris banliyösü) halen de yüzde 80 zaman icra ettiği mesleğiyle, “Küçük Postacı” olarak tanõnõr. Gazetenin yayõnladõğõ kamuoyu yoklamasõna bakõlõrsa, kişilik yüzde 23 gibi bir oranla “Sarkozy’nin En İyi Muhalifi” konumuna yükseliyormuş. Saf çocuksu ifadesi, zekâ fõşkõran gözleri, tez cevaplõ, kara ve dozunda mizahõ hiç eksik olmayan radikal eleştirel, kendinden emin tavõrlarõyla özellikle genç Fransa’nõn gönlünü çelen Besancenot, gerçekten de şu anda Fransõz solunun en medyatik iki kişiliğinden biri (diğeri Ségolène Royal). Televizyonlar, radyolar davette yarõşõrken, kapak manşet olmadõğõ dergi, gazete kalmadõ, dersek yeridir. Eğitim psikoloğu bir anne, fizik öğretmeni bir babanõn oğlu olarak orta halli bir ortamda, sakin Paris banliyölerinden Levallois-Perret’de büyüyen Besancenot, Nanterre Üniversitesi’nden tarih lisansõ aldõktan sonra posta idaresine girer. Asgari ücrete yakõn bir gelirle haftada 4 gün icra ettiği posta dağõtõm memurluğunun yanõ sõra 2002’den beri çõkmõş 4 de kitabõ vardõr. Bir yayõnevinde çalõşan eşi ve bir çocuğuyla mazbut fakat çok aktif bir hayat süren Küçük Postacõ, 2002’de Fransa tarihinin en genç Cumhurbaşkanõ adayõ olarak girdiği seçimlerde yüzde 4.25’lik sonucuyla sürpriz yaratmõştõ. Daha 14 yaşõnda õrkçõlõkla mücadele örgütü “SOS Racisme” ile siyasi hassasiyetli bir militanlõğa girişen Küçük Postacõ’nõn 1 numarasõ, pardon sözcüsü olduğu 7 Şubat’ta resmileşen NPA/YAP (le Nouveau Parti anticapitaliste / Yeni Antikapitalist Parti) örgütü Troçkist eğilimli, eski aşõrõ veya radikal sol hareket Devrimci Komünist Ligi DKL/LCR’in mirasõ üzerine kuruldu. Postacõ militan, neredeyse 1968 rüzgârõnõn uzantõsõ olarak 4. Enternasyonistçilerin arasõnda doğan DKL hareketine 1991’de katõlõr. 7 yõl sonra hareketin tarihi lideri Alain Krivine’nin (68’in en tanõnmõş öncülerinden) sözcüsü ve ulusal büro üyesi sõfatõyla ön plana çõkar. İçten konuşma stili, 40-50’li yõllarõn sol halk liderleri edasõ, kuvvetli söylev yeteneğiyle kõsa zamanda medyanõn ve kamuoyunun dikkatini çeker. Bisikletiyle posta dağõtõrken çekilen fotoğraflarõ kolektif belleğe yerleşir. Küçük Postacõ artõk ülkenin siyasi arenasõnõn “Herkese selam veren, herkesin ona baktığı, herkesin her söylediğini merak ettiği”, vazgeçilmez bir ulusal çehresi olmuştu. Sarkozy 2008’de muhalefet liderleriyle yaptõğõ bir uçak yolculuğunda Sosyalist Partisi 1. Sekreteri François Hollande’a, “Yıllarca Jean-Marie Le Pen (aşırı sağcı ve milliyetçi lider) yüzünden sağa iyi çektirdiniz, şimdi Olivier Besancenot ile sıra sizde”, der. Besancenot’nun önlenemez yükselişindeki medyatik desteğin arkasõnda sağõn, solu bölmek niyetinin de olduğu kesindir. Öte yandan bazõ çok iyimserler, Küçük Postacõ’nõn popülerliğinde Brezilyalõ “Lula” olgusu, halkõ tanõyan, dinleyen, halkõn tepkilerini, halkõn diliyle yansõtan “sıkı solcu” halk lideri umudunu yaşatmaktadõrlar. Ancak bugüne kadar yapõlmõş birçok araştõrmanõn da kanõtladõğõ gibi Besancenot’ya 2007 Cumhurbaşkanlõğõ seçimlerinde oy veren yaklaşõk 1.5 milyon (yüzde 4.1) seçmenin büyük bir çoğunluğu öğrenci, gençlik ve orta sõnõf üyelerindendir. Postacõ’nõn karizmasõ 2004 AB seçimleri veya 2007 genel seçimlerinde DKL listelerinin diğer önemli Troçkist grupla (LO/İşçi Mücadelesi) işbirliği yapmasõna rağmen yüzde 1 ile 2’in üstüne çõkmasõna yetişmemiştir. Kitleler bu seçimlerde kurumsallõklarõ nedeniyle sosyalistler ve komünistlere güven göstermişlerdir. “Liberal AB’ye Hayır” kampanyasõnda diğer sol gruplarla işbirliğini kabul eden eski DKL, NPA olarak yalnõzca kabuk veya marka değiştirmekle kalmõyor. Üye sayõsõnõ 10 bine yaklaştõran örgüt ve Postacõ Olivier ideolojik siyasi referans ve başvuru kaynaklarõnõ Troçki’den ziyade Marx, Rosa Luxembourg, Louise Michel ve Che Guevara’ya çevirmiş durumdalar. Her ne kadar şimdilik iktidar odaklõ ana sol partilerle seçim platformlarõna yanaşmasa da Sarkozy ve liberal şürekâsõna karşõ “Antikapitalist Cephe” stratejisine gittikçe daha fazla sarõlõyorlar. Günün birinde Fransõzlara bizim şarkõnõn devamõnõ, “...Çok teşekkür ederim postacı sana,/ Pek sevinçli haberler getirdin bana..” diye söylettirebilirler mi, bilemeyiz ? Kesin olan ufuklardaki hareketlenmenin ebediyyen durmadõğõ... (*) Veri bizim öznelimiz veya hayalgücümüzden kaynaklanmıyor. Son Davos Forumu’na sunulan İsveç kökenli Edelman Trust Barometer’in raporuna bir göz atmanız yeterli: www.edelman.co.uk/trustbarometer Bak postacõ geliyor... PARİS UĞUR HÜKÜM Geçen günlerde Brüksel’de Avrupa Birliği’nin (AB) genişleme sorunsalõna yaraşõr bir tartõşma yaşandõ. Avrupa Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu komiseri Olli Rehn ile Avrupa Parlamentosu Başkanõ Hans-Gert Pöttering arasõnda demeç demece tartõşma “demeseydi”, “dedim” ve “diyorum” şeklinde devam ederken, dünya kamuoyunun gözleri önünde konuşulan, 319 bin 756 kişinin kaderiydi. İnsan haklarõ ve demokrasi konularõnda “kıldan ince” düşünmesiyle bilinen AB’de, “İzlanda AB’ye alınmalı mı alınmamalı mı?” tartõşmasõ cereyan etti. Oysa küresel kriz münasebetiyle iflasõn eşiğine gelmiş İzlanda’da henüz adaylõk konusunda net bir karara varõlmamõş, bu yolda bir adõm bile atõlmamõştõ. Ekonomik krizden çõkõş yollarõnõn derdine düşmüş, mayõsta seçime gitmeye hazõrlanan İzlanda’nõn insanlarõ ne düşünürdü ayrõ konu, önce AB’nin karar vermesi gerekiyordu anlaşõlan. Daha adaylõk başvurusunda bile bulunmayan, kendisi minicik, balõk yataklarõ kocaman İzlanda’ya, batõk bile olsa “gel” demenin zamanõydõ. İngiliz The Guardian gazetesine konuşan Olli Rehn, durumdan vazife çõkarmak suretiyle, hiç zaman kaybetmeden, okyanusun ortasõndaki uzak komşuya -elini çabuk tut, 2011’de Hõrvatistan’la birlikte üye ol, AB çifter çifter üye almayõ sever- mesajõ verdi. Olli Rehn’in basõn sözcüsü de derhal duruma açõklõk getirdi. “İzlanda Avrupa Ekonomik Bölgesi üyesi olduğu için özel muamele gerekmiyor, başvurursa müzakereler hızla ilerleyecektir”. AB’li diplomatlar Rehn’in çõkõşõnõ gönülden desteklediler. “İzlanda ile aynı değerleri paylaşıyoruz, yasaları AB ile uyumlu, AB ülkeleri tarafından olumlu karşılanır” dediler ve Reuters ajansõ bu görüşleri aktarõrken ekledi: “Çoğunluğu Müslüman olan Türkiye gibi bazı aday ülkelere göre daha şanslı...” Olli Rehn’in İzlanda’nõn üyeliği için kapõlarõ ardõna kadar açmasõ, üstelik rekor bir hõzla AB’ye üye olabileceğini açõklamasõ, Avrupa Parlamentosu Başkanõ Hans Gert Pöttering’i çok kõzdõrdõ. Hõristiyan Demokratlarõn Alman Parlamenteri Pöttering, Rehn’in açõklamasõnõn zamanlama açõsõndan çok kötü olduğunu söyledi. Pöttering’e göre genişlemeye olanak tanõyan, AB’nin yeni anayasasõ kabul edilen Lizbon Anlaşmasõ’nõn iki ülke tarafõndan hâlâ onaylanmamasõ ile ilgili ortada ciddi bir sõkõntõ varken, AB’ye yeni gelenlerden pek hazzetmeyenlerin hiç de hoşuna gitmeyecek bir açõklamaydõ bu. Lizbon Anlaşmasõ kabul edilmeden “yeni üyeliklerden söz edilmesi” Lizbon Anlaşmasõ’nõn kaderini olumsuz etkileyebilirdi. Ne kadar kötü bir zamanda açmõştõ ağzõnõ Rehn… Olli Rehn ise İzlanda’nõn üye olmasõ gerektiğine dair görüşlerini açõklamayõ sürdürdü. Kimilerine göre, İzlanda’daki 18 yõllõk muhafazakâr hükümet yere kapaklanõr kapaklanmaz harekete geçmekle, futbol meraklõsõ Rehn, çalõmõnõ tam zamanõnda atmõştõ. Düşenin dostu olmaz, derler. Yõllardõr zengin balõk yataklarõnõ AB sofralarõna sunmaya direnen İzlanda’ya Olli Rehn’in uzattõğõ elin dost eli olup olmadõğõna İzlanda halkõ karar verecek. Eşcinsel olduğunu açõklayan dünyanõn ilk başbakanõ unvanõna sahip sosyalist kadõn lider Johanna Sigurdardottir’in yönetimindeki yeni hükümetin AB’den yana tavrõ kazanõrsa, Brüksel’deki genişleme masasõnõn üstü de Türkiye, Sõrbistan, Makedonya dosyalarõnõn hop diye üstüne gelecek, İzlanda dosyasõyla ile birlikte biraz daha kalabalõklaşacak. Bu arada o kalabalõk ve pek meşgul görünen masanõn ardõnda Rehn’in oturmaya devam edip etmeyeceği de AB kulislerinde merak edilen konulardan biri. Zira haziranda yapõlacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinden sonra Avrupa Komisyonu yenilenecek. Komisyonda kimin ne iş yapacağõnõn Avrupa Parlamentosu tarafõndan belirleneceği göz önünde bulundurulduğunda Avrupa Parlamentosu başkanõyla Komisyon arasõnda geçen, İzlanda halkõnõn kaderiyle ilgili tartõşma “seçimsel” bir boyut da kazanõyor... BRÜKSEL ÇİMEN TURUNÇ BATURALP AzizTrifon Şarap Festivali Bulgaristan’ın başkenti Sofya’nın doğusundaki Topoli köyü her yıl Aziz Trifon Şarap Festivali’ne ev sahipliği yapıyor. Kışın bitişini simgeleyen festivalde Bulgar kadınlar ve erkekler geleneksel giysilerini giyiyor ve asma dalı kesiyorlar. Bulgaristan’da Aziz Trifon’un asmanın kutsal koruyucusu olduğuna inanılıyor. (Fotoğraf: AP)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle