Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 15 ŞUBAT 2009 PAZAR
10 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr
17 Şubat kedilerin bayramõ
Gazeteci ve kedi uzmanõ Claudia
Angeletti, 1990 yõlõnda Tuttogatto
dergisi okurlarõ aracõlõğõyla “kedi şenliği”
adõna bir tarih seçmek için referandum
düzenlemeseydi, belki de İtalya’da 17 Şubat
Kedi Bayramõ olarak kutlanmayacaktõ.
Tuttogatto’nun okurlarõ Kedi Bayramõ için
şubat ayõnda, özellikle de 17 Şubat’ta karar
kõldõ. Çünkü astrolojik takvime bakõlõrsa
şubat ayõnda kova burcu yükseliyordu. Bu
burçta doğanlarõn kediler gibi özgür ruhlu
olduğu inancõyla Kedi Bayramõ’nõn şubat
ayõnda kutlanmasõna karar verdi derginin
okurlarõ. 17 Şubat tarihi ise halk arasõnda
kedilerin 7 canlõ olduğu inancõyla ortaya
atõldõ. Kõsacasõ 7 kere tekrarlanacak bir
yaşam düşünüldüğünde kediseverler 17 Şubat
tarihine odaklandõ.
İtalyanlar 1990 yõlõndan bu yana her yõl 17
Şubat gününü Kedi Bayramõ olarak kutluyor.
Kedilere adanan bu özel günde
kedi sevgisi, edebiyattan kedileri
konu alan kitap sergilerine,
belgesel filmlerden şairlerin
kedileri anlattõğõ dizelere,
ressamlarõn yapõtlarõndaki
kedilerden farklõ kültürlerdeki
kedi kültüne kadar birçok kültürel
etkinlik aracõlõğõyla dile
getiriliyor. 9 bin yõllõk bir geçmişi
olan, insanõn köpekle birlikte en eski
dostlarõndan biri olan kediler antik Mõsõr’da
hem çok sevilir hem de kutsal kabul edilirdi.
Mõsõrlõlarõn kedi başlõ insan gövdeli Tanrõ
Bastet’e taptõğõ, bu tanrõnõn antik Mõsõr’da
neşe, müzik ve dansõ simgelediği, Bastet’in
anõsõna her yõl Nil kõyõsõnda toplanan
yüzlerce Mõsõrlõnõn kedi başlõ Tanrõ Bastet
adõna şenlik düzenledikleri biliniyor.
Bugün de farklõ kültürlerde, kedi, sevilen ve
adõna şenlikler düzenlenen bir
canlõ. Hindistan’da altõ ay arayla
organize edilen bir şenlikte aşk ve
annelik duygusunu simgeleyen
Tanrõça Sasthi, beyaz büyük bir
kedinin sõrtõnda geziniyor.
Japonya’da Nikko tapõnağõnõn
ünlü “uyuyan kedisi” ise turistler
ve inananlardan bağõş kabul
ediyor.
İtalya’da Kedi Bayramõ ulusal çapta ilk kez
1991’de kutlandõ. Bu ilk şenliğin anõsõna
İtalyan postasõ kahramanlarõ elbette kediler
olan pullar bastõrdõ. Bu ilk adõmõ izleyen her
yõl ise kedileri resimleyen ünlü sanatçõlarõn
kaleminden çõkma kedili kartpostallar satõşa
sunulmaya başlandõ. Floransa şehri ise 17
Şubat kedi şenliğine her yõl “Gattart”
başlõklõ, karma bir sergi ile katõlõyor. Kedi
şenliği gitgide ilgi görmeye başlayõnca,
Milano, Roma. Trieste, Parma, Perugia gibi
başka şehirler farklõ kültürel etkinliklerle
şenliğe destek vermeye başladõ.
Akdeniz’de özellikle, Latin kültürü
etkisindeki İspanya, Fransa ve İtalya’da 17
uğursuz kabul edilen bir sayõ. Latince, “XVII
Vixi- 17 Yaşadım ve öldüm” anlamõna
geliyor. Halk arasõnda kedinin 7 canlõ olduğu
inancõyla “Yaşadım ama ölmedim” diyerek
ölüme meydan okumasõ, 17 Şubat kedi
şenliğini daha da anlamlõ kõlõyor.
Başkent Roma’da 300 bin kedinin yaşadõğõ
varsayõlõyor, bunlarõn 180 bini evlerde keyif
sürerken, geri kalan 120 bini sokaklarda
yaşam mücadelesi veriyor. Gönüllü
kuruluşlar soğuk kõş günlerinde yiyecek ve
sõcaklõk arayan sahipsiz kedileri de
unutmuyor, yiyecek dağõtõyor ya da yeni
sahipler bulmalarõna aracõ oluyor. 17 Şubat,
sahipli sahipsiz tüm kedilerin bayramõ!
AB: Sen dur,
sen geç,
sen bekle MİLANO
ASLI KAYABAL
Rosengård, yaralarõnõ
sarmaya çalõşõyor
1980’li yõllarõn sonlarõna
doğru Malmö’ye
geldiğimde, Rosengård’da
kõrmõzõ güller sõralõydõ.
Mahalleye adõnõ veren kõrmõzõ
gül, İsveç sosyal
demokratlarõnõn da
simgesiydi. Yazlarõ, havalar
iyice õsõnmaya başladõğõnda,
her yanõ baş döndüren gül
kokularõ kaplar. Sabah
erkendi. Belediye araçlarõ
sokak aralarõndaki karlarõ
temizliyordu. İslam Kültür
Merkezi’nin belediyece
kapatõlmasõndan sonra çõkan
olaylarõn üzerinden iki ay
geçmişti. Bir eski mahalleme
doğru uzanayõm, dedim... İş
makineleri çalõşõyor, mahalle
içlerindeki yangõn kalõntõlarõ,
çöpler temizleniyordu. Son
yõllarda, özel ev şirketleriyle
ilgili şikâyetlerin artmasõ
üzerine, mahalledeki
konutlarõn yarõya yakõnõ
belediyece satõn alõnmõş,
evlerin içi, parklar yeniden
onarõlõyor, Rosengård,
yaralarõnõ sararak eski güzel
görüntüsüne dönmeye
çalõşõyor. 1990’larda, aynõ
dinden, aynõ dili konuşan
insanlarõn Rosengård’da
toplanmalarõna izin
verildiğinde, işin sonradan bir
mahalle baskõsõna dönüşeceği
hesaplanamamõştõ.
Mahallenin bugünkü yapõsõnõ
oluşturan mahalle halkõ, Baba
Bush’un başlattõğõ ilk Irak
savaşõyla birlikte gelmeye
başlamõştõ. Bir korunma
içgüdüsüyle aynõ
mahallede yaşamak
istiyorlardõ.
Onlarõn gelmesiyle
İsveçliler
mahalleyi terk etti,
evlerin çoğu
boşaldõ. Özel ev
firmalarõ,
Rosengård’dan
konut
kiralayanlardan üç aylõk ev
kirasõ almõyor, televizyon,
bulaşõk makinesi armağan
ediyordu. Yerleşimi
özendirmek için konutlarõn
bodrum katlarõ İslami
derneklere kiralandõ,
buralarda sayõlarõ hõzla artan
camiler, mescitler açõldõ.
Devlet ve belediye, aynõ dini
ve kültürü paylaşan bu
insanlarõn yakõnlaşmalarõnõ
olumlu karşõlõyor, dahasõ
destekliyordu. “Farklı
inançların gelişimine katkı”
anlayõşõyla cami ve mescit
açõlõşlarõnda hazõr bulunuyor,
devlet fonlarõndan İslami
derneklere yardõm
aktarõlõyordu.
Radikal eğilimli bazõ
dernekler, özgürlük ortamõnõ
kötüye kullanarak zamanla bir
mahalle baskõsõna dönüştürdü.
Hiç kimse, bu sürecin,
ABD’nin, dünyanõn çeşitli
yerlerinde sahnelenmeye
çalõştõğõ “yeni İslam
modeli”nin bir parçasõ haline
geleceğini fark edemedi.
Rosengård sokaklarõnda artõk
sarõklõ, cübbeli “din
devriyeleri” dolaşõyor,
mahalleye başlarõ açõk gelen
Müslüman kadõnlar hõzla
örtünerek eve kapanmaya
zorlanõyordu. Halkõn yüzde
85’i işsizdi. 10-15 yõl önce
gelmelerine karşõn birçoğu
İsveççe öğrenememişti.
Arapça harfleri kullanõyordu
ve eğitimsizdiler. Kadõnlar,
İsveç’te 4-5 çocuk
yapmalarõna karşõn, alõşveriş
merkezlerinde ne istediklerini
anlatamõyorlardõ. Mahalledeki
boş evler hõzla dolmuş,
sonradan gelenler, beş-altõ
nüfusla, iki, üç gözlü
odalarda, altlõ üstlü ranzalarda
yaşamak zorunda kalmõştõ.
Yasalara göre, konutlarõn
yirmi yõlda bir iç onarõmdan
geçirilmesi gerekirken, özel
ev firmalarõ bu
yükümlülükten kaçõnõyor;
insanlar, yaşamlarõnõ kapõsõ,
penceresi kõrõk, böceklerin
gezdiği evlerde sürdürmek
zorunda kalõyordu.
Mahallenin dingin ortamõ
bozuldu. Törenle açõlan
bodrum katõ mescitleri,
camileri tarikat yuvalarõna
dönüştü. Geceleri,
caddelerdeki reklam panolarõ
15-20 kişilik gençlik gruplarõ
tarafõndan parçalanõyor,
belediye otobüsleri taşlanõyor,
sürücüleri dövülüyordu. İşsiz,
eğitimsiz insanlarõn içinde bir
kin, öfke vardõ, Ancak bu
kime, neye karşõydõ,
bilmiyorlardõ. Devlet ve
belediye ise mahalle halkõnõ
toptan cezalandõrma yoluna
gidiyor, Rosengård’a otobüs
seferlerini iptal ediyordu.
Yavaş yavaş homurdanmalar
başlõyor, önlem almanõn
zamanõ geliyordu. İlk olarak
Rosengård çarşõsõnõn üst katõ
polis karakoluna
dönüştürüldü.
Mahalle, polis
kameralarõyla
gözetleniyor, polis
araçlarõ devriye
geziyordu.
Sokaktaki gençler,
potansiyel suçlu
gibi karakola
götürülerek
sorgulanõyordu. Bu
düşüncelerle yürürken
mahallenin ortasõnda durdum.
Üç belediye görevlisi, bir
ağacõn altõnda durmuş,
tartõşõyorlardõ. Ağacõn üç
dalõnda üç kuş yuvasõ vardõ.
Görevliler, temizlenmiş, çim
ekilmiş meydanda tek kalmõş
bu ağacõ kesip kesmemeyi
tartõşõyor, sonunda ağacõn
yerinde kalmasõna karar
veriyorlar.
Rosengård’õn bozulan
görüntüsü yeniden
kazanõlmaya çalõşõlõyor.
Belediye, satõn aldõğõ evlerin
iç donanõmõnõ elden geçiriyor.
Bisiklet yollarõ onarõlõyor,
mahalle aralarõndaki boşluklar
ağaçlandõrõlõyor. Güvenlik
önlemleri arttõrõlacak. Bodrum
katlarõndaki camiler, mescitler
daha sõkõ denetlenecek.
Mahalleyi yeniden eski
düzenine kavuşturmak için
insanlarõn başka yerlere
gönderilmesi düşünülmüyor.
Sosyal demokrat Malmö
belediyesinin mahalle
sorumlusu, “Aynı dili
konuşan, aynı kültürü
paylaşan insanların bir
arada yaşamalarından daha
doğal ne olabilir? Sorun, bir
arada yaşamakta değil, bir
arada yaşamayı
becerememekte” diyor...
alinergis@yahoo.se
MALMÖ
ALİ HAYDAR
NERGİS
‘Bak postacı geliyor selam
veriyor, / Herkes ona bakıyor, /
Merak ediyor...” Çoğumuzun içini
õsõtan bu özlem yüklü, sevimli ilkokul
şarkõmõzõ elbetteki Fransõzlar hiç
bilmez, ama dünyanõn her yerinde
olduğu gibi -hafiften kaybolmaya yüz
tutmuş da olsa- postacõ görüntüsü,
Fransa’da da geçerli bir “popüler
imaj”dõr. Ünlü Fransõz komedyen-
yönetmen Jacques Tati (1907-1982)
filmi Bayram Günü’nün (1949)
kahramanõ Postacõ François ulusal
belleğe kazõlmõş bir simgedir. Bir de
buna Fransõzlarõn Avrupa’nõn en
“Kapitalizm karşıtı” halkõ (*)
olduğunu eklerseniz ortaya ilginç bir
manzara çõkar. Çõkar çünkü,
“Sarkozy’nin Pravda”sõ namõyla
maruf (neo)muhafazakâr-liberal Le
Figaro gazetesinin cuma günkü
manşeti “Besancenot’nun
Başarısı Sosyalist Partisi’ni
Sıkıyor” şeklindeydi. 2002
Cumhurbaşkanlõğõ
seçimlerinden beri Fransõz
Solu’nun yükselen yõldõzõ
Olivier Besancenot (d. 1974-
Paris banliyösü) halen de yüzde
80 zaman icra ettiği mesleğiyle,
“Küçük Postacı” olarak tanõnõr.
Gazetenin yayõnladõğõ kamuoyu
yoklamasõna bakõlõrsa, kişilik yüzde 23
gibi bir oranla “Sarkozy’nin En İyi
Muhalifi” konumuna yükseliyormuş.
Saf çocuksu ifadesi, zekâ fõşkõran
gözleri, tez cevaplõ, kara ve dozunda
mizahõ hiç eksik olmayan radikal
eleştirel, kendinden emin tavõrlarõyla
özellikle genç Fransa’nõn gönlünü çelen
Besancenot, gerçekten de şu anda
Fransõz solunun en medyatik iki
kişiliğinden biri (diğeri Ségolène
Royal). Televizyonlar, radyolar davette
yarõşõrken, kapak manşet olmadõğõ
dergi, gazete kalmadõ, dersek yeridir.
Eğitim psikoloğu bir anne, fizik
öğretmeni bir babanõn oğlu olarak orta
halli bir ortamda, sakin Paris
banliyölerinden Levallois-Perret’de
büyüyen Besancenot, Nanterre
Üniversitesi’nden tarih lisansõ aldõktan
sonra posta idaresine girer. Asgari
ücrete yakõn bir gelirle haftada 4 gün
icra ettiği posta dağõtõm memurluğunun
yanõ sõra 2002’den beri çõkmõş 4 de
kitabõ vardõr. Bir yayõnevinde çalõşan eşi
ve bir çocuğuyla mazbut fakat çok aktif
bir hayat süren Küçük Postacõ, 2002’de
Fransa tarihinin en genç Cumhurbaşkanõ
adayõ olarak girdiği seçimlerde yüzde
4.25’lik sonucuyla sürpriz yaratmõştõ.
Daha 14 yaşõnda õrkçõlõkla mücadele
örgütü “SOS Racisme” ile siyasi
hassasiyetli bir militanlõğa girişen
Küçük Postacõ’nõn 1 numarasõ, pardon
sözcüsü olduğu 7 Şubat’ta resmileşen
NPA/YAP (le Nouveau Parti
anticapitaliste / Yeni Antikapitalist
Parti) örgütü Troçkist eğilimli, eski aşõrõ
veya radikal sol hareket Devrimci
Komünist Ligi DKL/LCR’in mirasõ
üzerine kuruldu. Postacõ
militan, neredeyse 1968
rüzgârõnõn uzantõsõ olarak
4. Enternasyonistçilerin
arasõnda doğan DKL
hareketine 1991’de
katõlõr. 7 yõl sonra
hareketin tarihi lideri
Alain Krivine’nin (68’in
en tanõnmõş
öncülerinden) sözcüsü ve ulusal büro
üyesi sõfatõyla ön plana çõkar. İçten
konuşma stili, 40-50’li yõllarõn sol halk
liderleri edasõ, kuvvetli söylev
yeteneğiyle kõsa zamanda medyanõn ve
kamuoyunun dikkatini çeker.
Bisikletiyle posta dağõtõrken çekilen
fotoğraflarõ kolektif belleğe yerleşir.
Küçük Postacõ artõk ülkenin siyasi
arenasõnõn “Herkese selam veren,
herkesin ona baktığı, herkesin her
söylediğini merak ettiği”, vazgeçilmez
bir ulusal çehresi olmuştu.
Sarkozy 2008’de muhalefet liderleriyle
yaptõğõ bir uçak yolculuğunda Sosyalist
Partisi 1. Sekreteri François
Hollande’a, “Yıllarca Jean-Marie Le
Pen (aşırı sağcı ve milliyetçi lider)
yüzünden sağa iyi çektirdiniz, şimdi
Olivier Besancenot ile sıra sizde”, der.
Besancenot’nun önlenemez
yükselişindeki medyatik desteğin
arkasõnda sağõn, solu bölmek niyetinin
de olduğu kesindir. Öte yandan bazõ çok
iyimserler, Küçük Postacõ’nõn
popülerliğinde Brezilyalõ “Lula”
olgusu, halkõ tanõyan, dinleyen, halkõn
tepkilerini, halkõn diliyle yansõtan “sıkı
solcu” halk lideri umudunu
yaşatmaktadõrlar. Ancak bugüne kadar
yapõlmõş birçok araştõrmanõn da
kanõtladõğõ gibi Besancenot’ya 2007
Cumhurbaşkanlõğõ seçimlerinde oy
veren yaklaşõk 1.5 milyon (yüzde 4.1)
seçmenin büyük bir çoğunluğu öğrenci,
gençlik ve orta sõnõf üyelerindendir.
Postacõ’nõn karizmasõ 2004 AB
seçimleri veya 2007 genel seçimlerinde
DKL listelerinin diğer önemli Troçkist
grupla (LO/İşçi Mücadelesi) işbirliği
yapmasõna rağmen yüzde 1 ile 2’in
üstüne çõkmasõna yetişmemiştir. Kitleler
bu seçimlerde kurumsallõklarõ nedeniyle
sosyalistler ve komünistlere güven
göstermişlerdir. “Liberal AB’ye
Hayır” kampanyasõnda diğer sol
gruplarla işbirliğini kabul eden eski
DKL, NPA olarak yalnõzca kabuk veya
marka değiştirmekle kalmõyor.
Üye sayõsõnõ 10 bine yaklaştõran örgüt
ve Postacõ Olivier ideolojik siyasi
referans ve başvuru kaynaklarõnõ
Troçki’den ziyade Marx, Rosa
Luxembourg, Louise Michel ve Che
Guevara’ya çevirmiş durumdalar. Her
ne kadar şimdilik iktidar odaklõ ana sol
partilerle seçim platformlarõna
yanaşmasa da Sarkozy ve liberal
şürekâsõna karşõ “Antikapitalist
Cephe” stratejisine gittikçe daha fazla
sarõlõyorlar. Günün birinde Fransõzlara
bizim şarkõnõn devamõnõ, “...Çok
teşekkür ederim postacı sana,/ Pek
sevinçli haberler getirdin bana..” diye
söylettirebilirler mi, bilemeyiz ? Kesin
olan ufuklardaki hareketlenmenin
ebediyyen durmadõğõ...
(*) Veri bizim öznelimiz veya
hayalgücümüzden kaynaklanmıyor. Son
Davos Forumu’na sunulan İsveç kökenli
Edelman Trust Barometer’in raporuna
bir göz atmanız yeterli:
www.edelman.co.uk/trustbarometer
Bak postacõ geliyor...
PARİS
UĞUR HÜKÜM
Geçen günlerde Brüksel’de Avrupa
Birliği’nin (AB) genişleme
sorunsalõna yaraşõr bir tartõşma
yaşandõ. Avrupa Komisyonu’nun
genişlemeden sorumlu komiseri Olli
Rehn ile Avrupa Parlamentosu
Başkanõ Hans-Gert Pöttering
arasõnda demeç demece tartõşma
“demeseydi”, “dedim” ve
“diyorum” şeklinde devam ederken,
dünya kamuoyunun gözleri önünde
konuşulan, 319 bin 756 kişinin
kaderiydi. İnsan haklarõ ve demokrasi
konularõnda “kıldan ince”
düşünmesiyle bilinen AB’de,
“İzlanda AB’ye alınmalı mı
alınmamalı mı?” tartõşmasõ cereyan
etti. Oysa küresel kriz münasebetiyle
iflasõn eşiğine gelmiş İzlanda’da
henüz adaylõk konusunda net bir
karara varõlmamõş, bu yolda bir adõm
bile atõlmamõştõ. Ekonomik krizden
çõkõş yollarõnõn derdine düşmüş,
mayõsta seçime gitmeye hazõrlanan
İzlanda’nõn insanlarõ ne düşünürdü
ayrõ konu, önce AB’nin karar vermesi
gerekiyordu anlaşõlan. Daha adaylõk
başvurusunda bile bulunmayan,
kendisi minicik, balõk yataklarõ
kocaman İzlanda’ya, batõk bile olsa
“gel” demenin zamanõydõ. İngiliz The
Guardian gazetesine konuşan Olli
Rehn, durumdan vazife çõkarmak
suretiyle, hiç zaman kaybetmeden,
okyanusun ortasõndaki uzak komşuya
-elini çabuk tut, 2011’de Hõrvatistan’la
birlikte üye ol, AB çifter çifter üye
almayõ sever- mesajõ verdi. Olli
Rehn’in basõn sözcüsü de derhal
duruma açõklõk getirdi. “İzlanda
Avrupa Ekonomik Bölgesi üyesi
olduğu için özel muamele
gerekmiyor, başvurursa
müzakereler hızla ilerleyecektir”.
AB’li diplomatlar Rehn’in çõkõşõnõ
gönülden desteklediler. “İzlanda ile
aynı değerleri paylaşıyoruz, yasaları
AB ile uyumlu, AB ülkeleri
tarafından olumlu karşılanır”
dediler ve Reuters ajansõ bu görüşleri
aktarõrken ekledi: “Çoğunluğu
Müslüman olan Türkiye gibi bazı
aday ülkelere göre daha şanslı...”
Olli Rehn’in İzlanda’nõn üyeliği için
kapõlarõ ardõna kadar açmasõ, üstelik
rekor bir hõzla AB’ye üye
olabileceğini
açõklamasõ,
Avrupa
Parlamentosu
Başkanõ Hans
Gert Pöttering’i
çok kõzdõrdõ.
Hõristiyan
Demokratlarõn
Alman
Parlamenteri Pöttering, Rehn’in
açõklamasõnõn zamanlama açõsõndan
çok kötü olduğunu söyledi. Pöttering’e
göre genişlemeye olanak tanõyan,
AB’nin yeni anayasasõ kabul edilen
Lizbon Anlaşmasõ’nõn iki ülke
tarafõndan hâlâ onaylanmamasõ ile
ilgili ortada ciddi bir sõkõntõ varken,
AB’ye yeni gelenlerden pek
hazzetmeyenlerin hiç de hoşuna
gitmeyecek bir açõklamaydõ bu.
Lizbon Anlaşmasõ kabul edilmeden
“yeni üyeliklerden söz edilmesi”
Lizbon Anlaşmasõ’nõn kaderini
olumsuz etkileyebilirdi. Ne kadar kötü
bir zamanda açmõştõ ağzõnõ Rehn…
Olli Rehn ise İzlanda’nõn üye olmasõ
gerektiğine dair görüşlerini açõklamayõ
sürdürdü. Kimilerine göre,
İzlanda’daki 18 yõllõk muhafazakâr
hükümet yere kapaklanõr kapaklanmaz
harekete geçmekle, futbol meraklõsõ
Rehn, çalõmõnõ tam zamanõnda atmõştõ.
Düşenin dostu olmaz, derler. Yõllardõr
zengin balõk yataklarõnõ AB sofralarõna
sunmaya direnen İzlanda’ya Olli
Rehn’in uzattõğõ elin dost eli olup
olmadõğõna İzlanda halkõ karar
verecek. Eşcinsel olduğunu açõklayan
dünyanõn ilk başbakanõ unvanõna sahip
sosyalist kadõn lider Johanna
Sigurdardottir’in yönetimindeki yeni
hükümetin AB’den yana tavrõ
kazanõrsa, Brüksel’deki genişleme
masasõnõn üstü de Türkiye, Sõrbistan,
Makedonya dosyalarõnõn hop diye
üstüne gelecek, İzlanda dosyasõyla ile
birlikte biraz daha kalabalõklaşacak.
Bu arada o kalabalõk ve pek meşgul
görünen masanõn ardõnda Rehn’in
oturmaya devam edip etmeyeceği de
AB kulislerinde merak edilen
konulardan biri. Zira haziranda
yapõlacak Avrupa Parlamentosu
seçimlerinden sonra Avrupa
Komisyonu yenilenecek. Komisyonda
kimin ne iş yapacağõnõn Avrupa
Parlamentosu tarafõndan belirleneceği
göz önünde bulundurulduğunda
Avrupa Parlamentosu başkanõyla
Komisyon arasõnda geçen, İzlanda
halkõnõn kaderiyle ilgili tartõşma
“seçimsel” bir boyut da kazanõyor...
BRÜKSEL
ÇİMEN TURUNÇ
BATURALP
AzizTrifon
Şarap
Festivali
Bulgaristan’ın
başkenti
Sofya’nın
doğusundaki
Topoli köyü her yıl
Aziz Trifon Şarap
Festivali’ne ev
sahipliği yapıyor.
Kışın bitişini
simgeleyen
festivalde Bulgar
kadınlar ve
erkekler geleneksel
giysilerini giyiyor
ve asma dalı
kesiyorlar.
Bulgaristan’da
Aziz Trifon’un
asmanın kutsal
koruyucusu
olduğuna
inanılıyor.
(Fotoğraf: AP)