23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 26 ARALIK 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Tekel İşçileri Tekel işçilerinin Ankara’daki direnişi on gündür sürüyor ve her geçen gün toplumdan daha fazla destek buluyor. Bu direniş, işçi sendikalarımızdan büyük destek aldığı için, genişleme eğilimi gösteriyor; ancak beklenebileceği gibi, hükümet çevrelerinden kaygıyla izleniyor. Elimizde konu ile ilgili güvenilir bir araştırma sonucu yoktur; ama halkımızın çoğunlukla bu direnişe destek verdiği haberlerden anlaşılmaktadır. Ve geçim kaynağını yitirme riski ile karşılaşan işçilerimizin direnişini yadırgama olanağı da yoktur. Sokaklar iyice karışmadan, direnişin haklı nedenleri bulunmalı ve bunların ortadan kaldırılması için kalıcı önlemler, fazla geciktirilmemelidir. Bize göre sorun, ülkemizde yürürlükte bulunan Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) ve onların özelleştirilmeleriyle ilgili ilke ve kurallara aykırı uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Bu konudaki uygulamaların, yürürlükteki ilke ve kurallara uyumu kısa sürede sağlanamadığı takdirde, işçi direnişleri ve direnenlere halk desteği artacaktır. Cumhuriyetimizin temel taşlarından biri olarak anayasalarımızda bile yer almış KİT’ler ile ilgili ekonomi politikası, son özelleştirme furyası içinde unutulmuş ve elde iktidar sahipleri tarafından “Sat, kurtul” ve “Babalar gibi satarım” gibi sözlerle ifade edilen sloganlardan başka bir politika kalmamıştır. Oysa Cumhuriyetin kuruluşundan beri, sık sık yinelenmiş ve bugün de KİT’lerle ilgili temel kanunlarımızda kurallara bağlanmış bu konudaki temel politika, yıllar boyu hiç değişmemiştir. Sorun, bu temel ilke ve politikalara uyulmadan yapılan uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Bu politika, 17 Şubat 1923’te İzmir İktisat Kongresi’nde görevli bakan (Mahmut Esat Bozkurt) tarafından şöyle ifade edilmiş ve bugün için de büyük değer ifade ettiği, ABD’de doğan son ekonomik bunalım içindeki olaylarla doğrulanmıştır: “Yeni Türkiye iktisat hayatı, var olan iktisat sistem ve siyasetlerinin hiçbirinin aynı olamaz….. biz iktisat meslekleri tarihinde var olan mekteplerden hiçbirine mensup değiliz. Ne ‘Bırakınız geçsinler, bırakınız yapsınlar’ mektebindeniz, ne de sosyalist, komünist, ateist veya himaye mekteplerindeniz. Bizim de.… yeni bir iktisat mektebimiz vardır. Buna ben ‘Yeni Türkiye İktisat Mektebi’ diyorum. …Yeni Türkiye muhtelit bir iktisat sistemi takip etmelidir. İktisadi teşebbüs, kısmen devlet ve kısmen şahıslar tarafından üstlenilmelidir.” Yaygın olarak bilinenin aksine bu politika, yozlaştırıldığı 1970 ile 1980 arasındaki ekonomik kargaşa dönemi dışında, tüm zamanlarda ve bütün hükümetlerce uygulanmış ve ülkemiz için mucizeli sonuçların elde edilmesini sağlamıştır. Bu devlet işletmeciliği politikasının eskidiğini düşünenler, ülkemizin KİT’lerle ve özel kesimle ilgili uygulamalarını ve 2009 küresel ekonomik bunalımı içinde dünyanın tüm hükümetlerinin uyguladığı bizim bu politikamıza tıpatıp uyan uygulamalarını izlemelidirler. Ekonomi politikasında yapılan ikinci büyük yanlışımız, özelleştirmelerle ilgilidir. Tüm dünya ülkeleri, devlet işletmelerini kurumsal bir yapıya ulaştırdıktan sonra halkın işletme sermayelerine katılması ile özelleştirdikleri halde biz, kocaman KİT’lerimizi, semt pazarında ürün satar gibi haraç/mezat yöntemleriyle satmaya çalışmış ve başarısız olmuşuzdur. Bu ilkesiz ve ne pahasına olursa olsun satıp kurtulma uygulamaları içinde, yaklaşık 25 yılda, irili ufaklı 199 kuruluş özelleştirilmiş, bunlardan 125’i kapatılmış, çalışanları da işsiz kalmıştır. Bu özelleştirme uygulamaları içinde, bazı hallerde, 40-50 milyar dolara satılabilecek varlıklarımız, 8-10 milyar dolara satılmış, bir seferinde, milyarlarca dolarlık bir varlığımız, 500 milyon dolarlık fiyat bulmuştur. Bunlar içinde dünya çapında 5 büyük ve ünlü markamız, küçük bedellerle dünya küresel şirketlerine satılmıştır. Ucuza giden varlıklarımız arasında kapanmış üç büyük devlet bankası da vardır. Bu koşullar altında, işleri ve geçim yolları tehlikeye girmiş Tekel işçilerimiz direnmeyip de ne yapsınlar? İyi ki direniyorlar ve bize bu politikaları yeniden düşünmek fırsatı veriyorlar. maaysan@superonline.com 19 işçinin öldüğü maden ocağının sahibi Nurullah Ercan, gazetelere verdiği ilanda, Enerji Bakanı Taner Yıldız, Çalışma Bakanı Ömer Dinçer ve Bakan Faruk Çelik’e de teşekkür etti. Niye etmesin? Kendisi dışarıda, serbest, dolaşıyor... Ocak desen, çalışıyor; AKP iktidarının bedava dağıtacağı kömürleri çıkarıyor. Ceplere para, sandıklara oy doluyor. Kul dediğin daha ne ister ki... Günah Patrik Bartholomeos, ABD’de katıldığı bir programda, Türkiye’de ikinci sınıf vatandaş olduğunu ileri sürerek, kendisini “çarmıha gerilmiş” gibi hissettiğini söyledi ya.. eski Ürgüp Belediye Başkanı Bekir Ödemiş, Patrik’e çok yakın geçmişi anımsatma gereği duydu: “Ürgüp Belediye Başkanlığı yaptığım yıllarda kendisi ile ulusal ve uluslararası pek çok projeye Kapadokya’da imza attık. Özellikle Hz. İsa’nın 2000. doğum yıldönümü olan 2000 yılında Kapadokya ayinlerini gerçekleştirip geleneksel hale getirdik. Yıllar içerisinde ayinler ABD ve Yunanistan’da canlı yayımlandı. O yıllarda ülkemizde algılama bugünkü kadar hoşgörülü değildi. Pek çok zorluklara rağmen çeşitli dinlerin önderlerinin katıldığı sempozyumlar düzenledik. Sayın Patrik Bartholomeos; Kapadokya, Ürgüp halkı tarafından her zaman sevgi ve saygı görmüştür. Bu konuda memnuniyetini defalarca bizle ve basın aracılığı ile kamuoyuna aktarmıştır. İstanbul’da ziyaretimizde Türk vatandaşı olmakla gurur duyduğunu özellikle belirtip Türk Silahlı Kuvvetleri’nde yedeksubay olarak görev yaptığı günlere ait fotoğrafları gururla gösterdi.” ABD’ye gidip ülkesini şikâyet eden, hem de “Türklerden önce biz buradaydık. İstanbul’un adı da Konstantiniye idi” diyen Patrik, Sait Faik’i de unutmuş görünüyor. Matmazel Todori’nin, Eleni ile Katina’nın, Eftalikus’un, Antimos’un ve de Berber Kir Dimitri’nin dostu ve yazarını... Baran Temelleri Adalet! İnfaz Yasası’na göre bir yıl ceza aldığınız zaman yaklaşık 4.5 ay yatıyorsunuz. Mustafa Balbay, hükümlü değil, tutuklu. 10 aydır da, iki yılı aşkın bir sürenin karşılığını yattı! Yani Balbay “tutuklu” olarak, Sabancı suikastını gerçekleştirenlerden Fehriye Erdal’ın Belçika’da hüküm giydiği süreyi bitirdi bile! YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın oğlu Baran, ODTÜ Koleji 12. sınıfında. Gelecek yıl üniversite sınavına girecek. Prof. Özcan, üniversiteye girişte göz önüne alınan katsayının YÖK tarafından yeniden düzenlenmesinin ardındaki gizi açıklarken dedi ki: “Bu yıl üniversite sınavına girecek olan oğlum Baran, Danıştay kararının yarattığı belirsizlikten rahatsız oldu. Alınan karar oğlumun ve arkadaşlarının bu rahatsızlığını gidermiş görünüyor. Bununla beraber oğlum, katsayı farkının getirdiği 8 soruluk makası biraz fazla buldu. Oğlum Türkçe-Matematik öğrencisi ve İşletme okumak istiyor. Dershaneye de gidiyor. Her baba gibi endişelerim var, ama artık şansı 3-5 yıl öncesine göre daha fazla.” Bu değerlendirmenin hemen ardından Yusuf Ziya Özcan, iddialı bir tümce kurdu: “Sistemi kurarken bilimsel temellere dayandık.” Duyduk duymadık demeyin: Baran’ın rahatsızlık ve kaygıları, bundan böyle YÖK’ün sarsılmaz bilimsel temelleridir. Hukukun temelleri dolanılır, ama Baran temelleri dolanılamaz! Diyelim ki; Çukurambar, çok sayıda AKP’linin, AKP’ye yakın çevrelerin ve gazetecilerin mesken tuttuğu bir semt olsun. Hem de, Genelkurmay Başkanı’nın açıklamalarında sık sık gündeme getirdiği “TSK’ye karşı yürütülen asimetrik psikolojik savaş”ı yürütenlerin ve onlara bilgi vererek yardımcı olanların gidip geldiği mekânların bulunduğu bir semt... Diyelim ki; “TSK’ye karşı yürütülen asimetrik psikolojik savaş”a karşı görevlendirilmiş TSK mensupları da, edindikleri bilgiler üzerine, yaklaşık bir aydır o bölgeyi izlemeye almış olsunlar... Diyelim ki; izlemeye alınanlar TSK’den habersiz TSK aleyhine kimi bilgileri “asimetrik psikolojik savaş” yürütenlere iletenler, TSK personeli olsun. (“Vatanını seven bir subay” imzalı adsız mektupları anımsayınız!) Diyelim ki; Silivri’deki bildik dava ile ilgiliymiş gibi gösterilen bilgiler, bu personel tarafından AKP’ye yakın çevreler, Emniyet güçleri ve gazetecilere aktarılıyor olsun. Diyelim ki; bilgi aktaran TSK personelinin, TSK tarafından yetkilendirilmiş subaylar tarafından izlendiği, AKP’ye yakın Emniyet güçleri tarafından anlaşılmış olsun ve bu Emniyetçiler de izleme yapan TSK personelini etkisiz hale getirmek istemiş olsun... Öykü bu ya... Olmaz olmaz demeyin. AKP döneminde olmazların bir bir olduğunu bizzat hükümet sözcüleri söylemiyor mu? O zaman, devletin ikiye çatırdamasını bile çok doğal karşılamak gerek. Öykünün adı suikast girişimi oluyor da, neden bizim anlattığımız gibi olmasın? Çukurambar Öyküsü Kırmızı Ette Yaşanan Sıkıntı SADIK ÇELİK Temel gıda maddelerimizden biri olan kırmızı etin fiyatı hızla artıyor. Et fiyatlarındaki yükselişin, tedbir alınmazsa süreceği gözlenmektedir. Ülkemizde kırmızı et tüketiminin bu sebeple daha da azalması kaçınılmazdır. Türkiye’de nüfusun önemli bir bölümünün gelirinin düşük olması, et tüketimine Cumhuriyetin kuruluşundan beri olumsuz yansımaktadır. 2010’a girerken tüketici hâlâ fiyatlardan dolayı etin yanına yaklaşamazken üretici de et fiyatlarının kendisini mutlu edemediğinden şikâyetçidir. Özellikle 80 sonrası izlenen yanlış tarım politikaları, hayvancılığı da sürdürülebilirliğin aksine iflasa sürüklemiştir. İngiltere, Danimarka gibi AB ülkelerinde sağlıklı, kaliteli etler uygun fiyatlarla tüketiciyle buluşurken Türkiye’de mevcut durum, maliyet enflasyonuyla fiyat kıskacına kilitlenmiştir. Rakamlarla açıklamak gerekirse Türkiye’de kişi başına düşen et tüketimi 25 kg iken Avrupa ülkelerinde deli dana korkusuna rağmen kişi başına düşen tüketim 105 kg civarında. Aradaki bu uçurumun sebeplerinden en önemlisi gelir dağılımındaki adaletsizlik ve üretim yetersizliğidir. Son 10 yılda kırmızı §§et üretimi azaldı Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Türkiye’nin kırmızı et tüketiminin birçok ülkeye göre çok düşük olduğuna dikkat çekerek, halkımızın kırmızı et ve et ürünlerine ulaşamadığından et ürünleri yerine makarna ve pirince yöneldiğini belirtti. FAO verilerine göre dünyada 1990 yılına göre 2009 yılında kırmızı et üretimi yüzde 16 arttı, Türkiye’de ise yüzde 13.7 azaldı. Et tüketiminde sınıfta kalan Türkiye, kırmızı et tüketiminde bugünkü rakamlarla üçüncü dünya ülkelerinin bile gerisinde. Kişi başına düşen kırmızı et tüketimi Amerika’da 90 kg, Avrupa’da yaşlı nüfusa rağmen 60 kg; İran, Irak, Ermenistan, Ukrayna gibi üçüncü dünya ülkelerinde 45 kg. Türkiye’de ise bu rakam 10 ila 25 kg arasında değişiyor. Hayvancılıkta uygulanan yanlış politikalar (Et Balık Kurumu’nun, SEK’in kapatılması) et tüketimini azaltmanın yanı sıra kırmızı ette hileleri, yolsuzlukları da beraberinde getirmiştir. Kesik ette marinasyon adı altında birtakım kimyasallarla (Zarten, Bradmix) etin hacminin ve ağırlığının büyütüldüğünü, bunun da kanserojen etki yaptığını, çiftliklerdeki hayvanların kısa sürede kilo alması için de çeşitli usulsüz yem ve besleme teknikleriyle, hormonlarla vb. gibi yöntemlerle sağlıksız verim artışı sağlandığını basından takip ediyoruz. Kırmızı et fiyatları neden artıyor? Veteriner Hekimler Odası kırmızı et fiyatlarının, besicilikte kullanılan girdi fiyatlarının yüksek olmasından dolayı kesimlik hayvan sayısının azalmasıyla üretimin tüketimi karşılayamadığından arttığını kısaca ifade ediyor. TÜİK verilerine göre 2009 yılının ilk 6 aylık döneminde, 2008 yılının ilk 6 aylık dönemine göre et ve sakatat ithalatı yüzde 55.9 artmıştır. Bu normal olmayan artış hayvancılığımıza ve dolayısıyla ülke ekonomisine ciddi zararlar vermektedir. Günümüzde hayvansal ürünlerin tüketiciye sunulan satış fiyatları ile üreticilere olan yansımalarının doğru orantılı olmaması, zaten zor ve emek isteyen bir iş olan hayvancılığa ilgiyi özellikle 80’li yıllardan sonra giderek azaltmıştır. 80 ortalarında uygulanmaya başlayan serbest pazar politikaları sonucu ette ithalat dönemi başladığından, Türk hayvancılığı onarılamaz yaralar almıştır. Et Balık Kurumu, SEK, yem sanayii kuruluşları gibi tarımsal kuruluşların özelleştirilmesi ve kapatılmasıyla Türkiye’de hayvancılık daha da gerilemiştir. Bu dönemlerde hayvan üretimi ve hayvansal ürünlerin üretimine verilen teşviklere de son verilmesiyle hayvancılığa olan ilgi daha da azalmıştır. Hayvancılığa olan ilginin azalmasındaki bir diğer etken meraların yok edilmesidir. Çayır ve mera alanlarımız 21 milyon hektardan 12 milyon hektara düşmüştür. Özellikle son birkaç yıldır et sektöründe meydana gelen ciddi sorunlarla birlikte var olan temel yapısal sorunlar, yaşanan fiyat artışlarına sebep oldu. Mevcut durumun düzeltilmesi için ivedilikle yem fiyatlarına destek arttırılmalı, kaçak hayvan giriş çıkışı durdurulmalı, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı aracılığıyla süt kuzusu ve danaların erken kesimi engellenmeli, fiyat artışlarını durdurmak için canlı ve kesik et ithalatı kesinlikle düşünülmemelidir. Verim artışı için ise yerli damızlık ırkların ıslahı ve geliştirilmesi sağlanmalıdır. Ayrıca diğer temel gıdalarda olduğu gibi kırmızı ette de KDV oranını yüzde 8’den yüzde 1’e tekrar çekmek, kaçakçılık ve kayıt dışılığın önüne geçilmesine yardımcı olacaktır. Nesillerimizin sağlıklı devamı ve kaliteli, sürdürülebilir bir yaşam için yeterli kırmızı et tüketimi olmazsa olmazdır. sadik.celik@keyveni.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Hayvan, balõk, sebze, meyve gibi yiyecekleri yerin- den getirterek top- tan satan kimse. 2/ Hatay ilinde bir õr- mak... Boşboğaz, can sõkõcõ kimse. 3/ Mõsõr’da bir kent... Tantal elementinin simgesi. 4/ Şerif Gören’in yönettiği ve Yılmaz Gü- ney’in senaryosunu yaz- dõğõ, 1982 Cannes Film Şenliği’nde Altõn Palmi- ye ödülünü kazanan film... Yaşlõ, koca, ihti- yar. 5/ Harman yerinde kalan toz ve samanla ka- rõşõk taneler. 6/ Kurşun borularõn ağzõnõ açmakta kullanõlan ucu sivri ta- koz... Oturduğu yerin yerlisi olmayõp başka yerden gelen kimse. 7/ Bir renk... Orta Amerika’da bir ülke. 8/ Kişisel, özel... Evli olmadõğõ bir kadõnõn dostlu- ğuna mazhar olmuş kimse. 9/ İnce ve yassõ elmas. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çõkar sağlamak için dürüst olmayan yollara sapan, dü- zenbaz kimse. 2/ İsyankâr... Hayvanlarõn su içtikleri taş- tan ya da ağaçtan oyma kap. 3/ Seyrek ve yuvarlak taneli bir üzüm cinsi... Uzaklõk işareti. 4/ “Eğil bir --- öpe- yim/Ay karanlõk görmezler” (Türkü) ... Bir tarikat ya da sanatõn kurucusu. 5/ Evlerin üzerindeki karõ atmakta kul- lanõlan büyük tahta kürek. 6/ Bulgur, domates, biber, so- ğan, maydanozla yapõlan ve asma yaprağõna sarõlõp çiğ olarak yenen bir yiyecek... Meyve ve sebze satõlan yer. 7/ Arnavutluk’un plaka imi... Bir tür yumuşak hasõr şap- ka. 8/ Gazel ve kasideleriyle tanõnmõş XVI. yüzyõl divan şairi... Yardõm istendiğini anlatan sözcük. 9/ Atõş tali- minde hedef tahtasõnõ bile vuramama. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M E D F U N E E A L O K A Ş E R M A S A A T E Z F İ L A R İ Z A L İ N A Z İ K N A L E A L F A L E A P İ K O İ T A P K A Ş A N O R A K T A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Teşekkür UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle