23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 22 ARALIK 2009 SALI 6 HABERLER BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Açılım’ın İçi - 2 Öcalan bir afla çıksa ve özgürce siyaset yapmaya bırakılsa... Silahlara ebedi veda dense... PKK’lilere politik yol açılsa, Meclis’e girseler, isterlerse burada ayrılma dahil Kürtçülük ile ilgili düşüncelerini de savunsalar... Desteklerim bu girişimi! Ama onlar bunu isterler mi? Dünkü soru buydu, yanıtı da: Hayır istemezler. Bunu isteselerdi, dağa çıkmazlardı. Peki, kamuoyunda lafından geçilmeyen demokratik açılım, PKK’lilere özgürce siyaset yapmanın yollarını açmak değilse, nedir? Örneğin İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın açıkladıkları mı: a) PKK ve DTP’lilerin gösterilerde kullandıkları Kürt çocuklarını dikkate alan “18 yaş altındaki çocukların Çocuk Mahkemeleri’nde yargılanmaları” yasa tasarısı; b) Özel televizyonların Kürtçe ve diğer dillerde yayını; c) Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla anadillerinde görüşmeleri; d) Kürtçe ve diğer dillerde üniversitelerde araştırma birimlerinin kurulması; e) Kürtçenin seçmeli ders konulması.. Bunlar hemen hemen oldu. Ama “demokratik” iktidar, bunlar arasında en önemlilerinden olan, çocukların terör suçuyla yargılanmasını önleyecek yasa tasarısını Meclis’ten geri çekti! Açılım sırasında şunlar da var: Anayasanın her türlü ayrımcılığı yasaklayan 10. maddesinin etkin duruma getirilmesi için “Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu”; işkenceyi önleme ulusal mekanizması; bağımsız kolluk şikâyet mekanizması kurulacak. Yerleşim yerlerine eski isimleri geri verilecek. Ve seçim meydanlarında Kürtçe nutuklar atılabilecek… Muhalefetin bunlara karşı olduğunu sanmayalım. Aklı başında herkes bu demokratik adımları destekler. Ama PKK ve DTP bu tür “açılımlara” destek verir mi? Şunu söyleyelim: İçişleri Bakanı’nın açıklamalarını kimse tınmadı bile! Çünkü “Kürt (Demokratik) Açılımı”ndan kastedilen bunlar değil! Açılım’ın ne olduğu ve olması gerektiğini ise Öcalan İmralı’dan açıkladı! Öcalan’ın programı neredeyse tam bağımsız bir Kürt (özerk) devleti öngörüyordu. Kendi güvenlik birimleri, kendi maliyesi, kendi dilinde eğitimi, kendi üniversitesi.. vardı. Öcalan, PKK, DTP kendi açılarından haklılar: a) Bunca yıl izledikleri ve 40 bin insanın öldürülmesine neden olan ve hâlâ da öldürme üzerine sürdürdükleri siyaset, fare mi doğuracaktı? İçişleri Bakanı’nın “Açılım”ı olsa olsa “Kürt Ulusal Hareketi”ni bastırmaya ve uyuşturmaya yönelik olabilirdi! b) Öcalan ve PKK’nin “normal parti” gibi ortaya çıkmaları ve ulusal çapta seçim gezilerine katılmaları, normal bir parti ve liderleri gibi Meclis’e girmeleri, hem pratik olarak olanaksız hem de savaşmalarının ana amacı olan “Kürt Ülküsü ve Devleti”, Büyük Kürdistan programlarına aykırıdır. 40 bin kişinin “boşa ölmesi”dir! Bunca çekilen “eziyet, savaş…”ın heba olmasıdır! Nitekim, Öcalan ve PKK (ve DTP), “ayrı Kürt bölgesinde” siyaset yapacaklarını, İmralı Açılımı ile ortaya koydular! İlginçtir ki, “Demokratik Açılım”a kayıtsız şartsız destek veren kanaat oluşturucuların hiçbiri Öcalan’ın açılımını tartışmadı! Neden? Fikir, kitap sahibisin, insan tek bir makale de mi döşeyemez ve görüşlerini açıklayamaz! Çünkü, Öcalan’ın açılımı, ülkeyi fiilen ikiye bölüyordu! “Ülke bölünmez” diye öteden beri fetva verenler birdenbire önlerine konan “bölünme gerçeği”ni savunamadılar. PKK ve DTP şunu tartışıyor: Üniter yapı, Türkçe’nin resmi dili, Türk devleti vb. anayasadan çıkarılsın… Türk-Kürt Federasyonu kurulsun. En iyisi, biz Ankara’ya gevşek bağlı özerk bir devlet olalım.. (Irak’taki gibi, hatta daha ileri!) Demokratik (Kürt) Açılımı’nın özü budur. Bu öz, başından beri vardı da, şimdi ufukta net olarak gözüktü… Bu açılımın arkasında olanlar şunu diyor: Kanla savaşla, ölerek ve öldürerek değil, demokratik bir şekilde bölünelim.. Kurulacaksa bir Kürt devleti veya bölgesi, kanla savaşla değil demokratik bir şekilde kurulsun…. Ve CHP’ye de, bu demokratik bölünmeye yanıt vermediği için saldırıyor ve “açılımı engelliyor” diye suçluyorlar!! İki yüzlü aydın cambazlığı mı?! Erdoğan, Kürt Açılımı’nı hazmettire hazmettire kabul ettireceğiz, derken, hangi açılım planından bahsediyor, İçişleri Bakanı’nınkini mi, yoksa İmralı Açılımı’nı mı? Bir de şu saptamayı yapalım: Kürt Açılımı ile Ordu’ya saldırılar paralel gidiyor… Birinin olması için, ikincisinin olmaması gerektiği için mi? obursali@cumhuriyet.com.tr HATİCE TUNCER İkinci Ergenekon davasõnda tutuklu yargõlanan gazetemiz Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay’õn avukatõ Aydın Metin, “Artık Balbay’ın tutuk- luluğunun tedbir değil, peşin ceza çektirilmeye dönüştüğünü” belirtti. Duruşmada söz alan Balbay’õn avukatõ Metin, “Müvekkilim, maddi delillerle desteklenme- yen soyut iddialara karşı haklı ve hukuken doğ- ru savunmasını yaptı” dedi. Mahkemenin iki üye- sinin iddianamede “gizli belge” olarak adlandõrõ- lan belgelere yönelik sorular yönelttiğine dikkat çeken Metin, Balbay’õn iddianamede “gizli belge” olarak nitelendirilen belgeleri kitaplarõnda kullan- dõğõnõ ifade etti. Metin şunlarõ söyledi: “Yayım- landığı andan itibaren bu belgelerin gizliliğinin kalmadığı belgelere dayalı olarak kanıtlandı. Bel- gelerin sır niteliğinin kalmadığı anlaşıldı. Artık ‘gizli belge’ iddiasıyla 326. madde ve 327. mad- deden cezalandırma istenemez. Bu dijital veri- lere konu olan bilgiler kitaplar vasıtasıyla ka- muoyunda aleni hale geldi.” Metin, suçlamala- ra konu olan 45 belgenin sadece başlõklarõnõ gör- düklerini belirterek “Soruşturma sırasında ve da- va açıldıktan sonra da bu belgeleri görmedik, siz de görmediniz. Gizli belge olarak iddia konusu yapılan suçlamaların özü budur. Bu CMK’nin 217-1 maddesine aykırıdır. Zira bu madde uyarınca mahkemeniz, huzuruna getirilmeyen ve önünde tartışılmayan delillere dayalı suçla- malar konusunda karar veremez” dedi. Balbay’õn hem TCK 326 hem de 327. madde ge- reğince cezalandõrõlmasõnõn istendiğini ifade eden avukat Metin, “Savcının Balbay’ın hem 326. mad- deden hem de 327. maddeden cezalandırılma- sını istemesinin nedeni ‘hangisi olursa’ şeklinde bir değerlendirme neticesinde iki ceza madde- sini de iddianameye yazmış” dedi. İddianameye Balbay ile ilgili bölümde 1 No’lu delil olarak konu edilen “dijital verilerin” tutuk- luluğa neden olduğunu ifade eden avukat Metin, TÜBİTAK’tan gelen yazõnõn önemli bir gelişme ol- duğunu vurguladõ. Mahkemenin sorularõ üzerine TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araş- tõrma Enstitüsü’nden gelen cevap yazõsõna dikkat çeken Metin şu bölüme dikkat çekti: “Sabit disk- ler üzerinde silinmiş dosyaların geri dönüşümü yapıldığında normalde bu iş için tanımlı uygu- lamalar, silinmiş dosyanın başlık bilgilerini bu- lur, bu bilgiler içinde silinmeden önceki bütün bilgiler gibi tarih bilgileri de vardır. Silinme as- lında bir karakter değişikliğidir. Bu değişiklik- le ve alanı havuza teslim edilerek ilgili dosyanın ve alanının kullanılamayacağı tanımlı yere ya- zılarak bildirilir. Ancak teknolojik olarak ve im- kânlar doğrultusunda bu disk bilgileri üzerine erişerek istenildiği zaman da oynanarak bilgi- lerde değişiklik yapılabilir.” Dijital veriler tartışılmalı Metin, TÜBİTAK yazõsõnõn önemini şöyle vur- guladõ: “Balbay’a ait olduğu iddia edilen ‘diji- tal veriler’ hukuka ve kanuna aykırı elde edilmesi nedeniyle delil olarak değerlendirilemez. Diji- tal verilerle ilgili olarak hükümle birlikte de- ğerlendirme yapmaya karar verdiniz. Ancak bin- lerce sayfalık iddianame ve yüz binlerce eki bu- lunan bu davada delilleri şimdi tartışmak du- rumundayız. TÜBİTAK’tan gelen bu yazı da açıklamalarımızı doğrulamıştır” Balbay’õn terör örgütü üyesi olmakla suçlandõ- ğõnõ vurgulayan Metin ,“Balbay gözaltına alınıp bırakıldı, kaçmadı. Ankara’da işinin başına geç- ti. Davanın bu aşamasında delilleri karartma- sı mümkün değil. Artık tutukluluk halinin sü- resi bir tedbir değil, peşin ceza çektirilmesi an- lamına geliyor. Adalet tecelli etsin, peşin ceza- ya dönüşmesin. Karar sizin vicdanınıza ve hu- kuk birikiminize bırakılmış vaziyette. Tarihen de bırakılacak bir karar veriyorsunuz. İnce ele- yip sık dokuyarak kararınızı verin. Balbay’ın eşi ve çocukları, ailesi var, tek başına değil. Hepsi birden mağduriyet yaşamasın.” TÜBİTAK’tan bilirkişi listesi istenecek Tutuklu sanõk eski polis müdürü Adil Serdar Sa- çan’õn talepleri doğrultusunda TÜBİTAK Baş- kanlõğõ’na yazõ yazacak olan mahkeme, CD’lerin oluşturulma tarihinin ve hangi bilgisayar tarafõndan yazõldõğõnõn tespiti konusunda bilirkişilik yapacak bilirkişi listesinin gönderilmesini isteyecek. Özkan: Suçum ne anlatın Duruşmanõn öğleden sonraki bölümünde Tun- cay Özkan savunmasõnõ yapmak üzere kürsüye çağrõldõ. Ancak savunmasõna başlamayan Özkan, mahkemeden “Suçunun ne olduğunun kendisine anlatılmasını” istedi. 25 Eylül tarihli duruşmada suçunun okunmasõnõ istediğini belirten Özkan “Mahkemeniz de bu konu hakkında savcılığa süre verilmesini karara bağlamıştı. Ya hak- kımdaki suçlar okunsun ya da hakkımdaki da- va düşürülsün” diye konuştu. Cumhuriyet sav- cõsõ Mehmet Ali Pekgüzel ise 25 Eylül 2009 ta- rihli duruşmadaki dilekçenin kendilerine uluş- madõğõnõ belirterek, “Kararın iddia makamına ulaştırılması ve süre verilmesini talep ediyoruz” dedi. Bunun üzerine Tuncay Özkan, savunmasõnda yararlanmak için kürsüye taşõdõğõ çok sayõda ev- rak ve kitabõ alarak sanõk sõralarõna geçti. Özkan’õn avukatõ Ahmet Çörtoğlu ise çeşitli kurumlardan gelen cevap yazõlarõnõ okumaya başlayan Mah- keme Başkanõ Köksal Şengün ile bu işlemin aci- liyeti olmadõğõ gerekçesiyle bir süre tartõştõ. Balbay’õn avukatõ Metin, mahkemenin dikkatini dijital verilere ilişkin TÜBİTAK yazõsõna çekti ‘Tutukluluk cezaya dönüştü’ TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com DTP’liler Öcalan’ın uyarısıyla istifadan vazgeçti ya herkes olanlara çok şaşırıyor!.. Vay efendim “DTP’yi Öcalan yönetiyor”muş?.. Oysa PKK siyasallaştıkça Öcalan’ın Kürt siyasetindeki etkisinin giderek arttığı biliniyordu. Örneğin 15 Aralık’ta bu köşede “Açılımın bilançosu” başlığı altında DTP’nin kapatılmasıyla birlikte “demokratikleşme”sürecinin kazananları ve kaybedenlerini değerlendirirken, Öcalan için “Sürecin en çok kazananı” demiştik. Değerlendirme şöyle devam ediyordu: “Öcalan, hem ‘yol haritası’ raporuyla AKP’nin ‘demokratikleşme’ planının önüne geçti hem de ‘tek muhatap’lık şeklindeki dayatmayı güçlendirdi! 34 PKK’liyi Türkiye’ye çağırarak PKK üzerindeki hâkimiyetini bir kez daha gösterdi. Bu saatten sonra ne PKK ne de kurulacak parti onun sözünden çıkmayacak!..” Nitekim de öyle oldu... DTP’liler istifaya hazırlanırken Öcalan onlara, “Meclis’e dönüp demokratik siyaset geliştirin” dedi. DTP’liler ise beklendiği gibi Öcalan’ın sözünden çıkmadı!.. Peki Öcalan bu müdahaleyi niçin yaptı? DTP’ye kapatma davasının açılmasının ardından avukatları 2007 yılının Aralık ayında Öcalan’ı İmralı’da ziyaret etti. Avukatlarıyla durum değerlendirmesi yapan PKK lideri, DTP’ye yönelik kapatma davasını “tasfiye” olarak niteledi. DTP’nin kapatılması halinde “dağın, siyasetin merkezi olacağı” tehdidinde bulunan Öcalan açıkça şöyle demişti: “Kürtlerin inisiyatifi PKK’ye geçecektir, PKK inisiyatif kullanır. Eğer DTP Meclis’te yasaklanırsa, bu Kürtlere yarı-illegal, illegal mücadele edin demektir!..” Şimdi sormak gerekiyor; Öcalan, 2 yıl önceki bu sert uyarıyı gerçekten “dağın siyasetin merkezi” olmaması için mi yaptı yoksa DTP üzerindeki hâkimiyetini göstermek için mi?.. Yanıt kesinlikle ikinci şıktadır!.. Öcalan İmralı’daki sürecin nereye gideceğini bilmiyor... O yüzden unutulmak, geri planda kalmak da istemiyor. Avukatlarıyla her hafta yaptığı görüşmenin nedeni de bu... O nedenle zaman zaman hem PKK hem de DTP üzerinde “hâkimiyet testi” yapıyor!.. Kanıtı mı?.. Öcalan açılım sürecinde AKP’nin önüne geçmek için geçen ekim ayının ortalarında bir grup PKK’linin Türkiye’ye gelmesi talimatını vermişti. İşte Öcalan’ın Mahmur Kampı ve Kandil Dağı’ndan 34 PKK’linin Türkiye’ye girmesinin ardından 23 Ekim 2009’da avukatlarına söyledikleri: “Bu gruplara çağrı yapmamdaki amaç şuydu; sınamaydı... Hem tıkanan siyasetin önünü açmak hem de bağlılıklarını göstermek için çağrıda bulundum... Onlar da dinlediler ve geldiler, bağlılıklarını gösterdiler... Hepsine teşekkür ediyorum, şükranlarımı sunuyorum.” Öcalan, DTP’lilerin istifalarını durdurarak aslında bir taşla üç kuş vurdu; Bir: “Sine-i millet kararı yerinde bir karardır” diyen PKK’nin Kandil’deki bir numarası Murat Karayılan’a “Son sözü ben söylerim” dedi. İki: PKK’den sonra DTP üzerindeki hâkimiyetini sınadı ve olumlu sonuç aldı. Üç: Devlete ve de özellikle AKP’ye bir kez daha “tek muhatap benim” demiş oldu!.. 15 Aralık’ta bu köşede yazdıklarımızı bir kez daha yineleyelim; Ne PKK ne de DTP’nin yerine kurulan parti artık Öcalan’ın sözünden çıkamaz!.. Nasılsa Öcalan’ın adı “Serok” (Başkan) değil mi?.. ‘Başkan’ın Adamları!.. Açılım çabalarının fiyaskoyla sonuçlanması ve Öcalan’ın sağlık sorunlarının sokak gösterilerine yol açması üzerine PKK, 7 Aralık’ta, Tokat’ın Reşadiye ilçesinde 7 askeri şehit etti. 9 Aralık’ta avukatlarıyla görüşen PKK lideri bu saldırıyla ilgili hiç yorum yapmadı. Öcalan 16 Aralık’taki avukat görüşmesinde de Tokat saldırısına değinmezken Muş’ta bir korucunun öldürdüğü DTP’lilerin ailelerine başsağlığı diledi!.. PKK’nin Karadeniz bölgesinde 5 yıl aradan sonra yaptığı bu saldırıyla ilgili hiç konuşmayan Öcalan son görüşmede konuyu nedense Türk - Kürt kardeşliğine ve “laz” arkadaşlarına getirdi!.. Öcalan önce siyasalda okurken Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği’nin (ADYÖD) başkanlığını yaptığını anlattı sonra da derneğin Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) ve Dev-Genç olmak üzere iki eğilimden oluştuğuna işaret etti. Hatta bunları anlatırken şöyle dedi: “Ben hem Dev-Genç’e hem DDKO’ya üyeydim. İki tarafı birleştirme, kardeşliği ve özgürlüğü esas aldığımı biliyorlardı. Birisi daha sonra küçük burjuva milliyetçiliğine kaydı. Diğer taraf da ‘Kürtlerle bir arada yapamayız’ diyordu. Sonunda ben ortada kaldım.” Şimdi Öcalan’ın avukat görüşmesinde sözü nereye getirdiğine dikkat edelim: “Daha sonra Kemal Pir ve Haki Karer’le birlikte Kürdistan’a (Güneydoğu) geçtik. Pir ve Karer benim iki halkı bir arada tutmak istediğimi gördükleri, bildikleri için benimle beraber hareket ettiler.” Peki, Öcalan’ın tam da PKK’nin Karadeniz’de eylem yapmasının ardından öne çıkardığı iki kişi kimdi?.. Hemen yanıtlayalım ikisi de Karadenizli’ydi!.. Kemal Pir PKK’nin Merkez Komite üyesiydi... 1952’de Gümüşhane’de dünyaya gelen Pir, ADYÖD üyesiyken Öcalan’la tanıştı ve 1976’da Güneydoğu’ya giderek faaliyetlerde bulundu. Pir, 1980 sonbaharında yakalandı ve Diyarbakır Cezaevi’ndeki ölüm orucunun 55. gününde yaşamını yitirdi. Ordu’nun Ulubey ilçesinde 1950 yılında doğan Karer ise Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’nde okurken Öcalan ile tanıştı. Öcalan tarafından önce Batman’a daha sonra Gaziantep’e gönderilen Karer, “Sterka Sor” adlı örgütün yöneticilerinden Alaattin Kapan’la görüşmeye giderken 18 Mayıs 1977’de öldürüldü. ‘Başkan’ın Arkadaşları!.. PKK’nin yalnızlaştırılması stratejisini uygulamaya sokmak için bir yıl önce Kuzey Irak’ın Erbil kentinde, Türkiye, Irak ve ABD’nin katılımıyla “Üçlü mekanizma” merkezi kuruldu. Bu merkezin görevi PKK’nin lojistiği, insan trafiği ve parasal kaynaklarını kesmek, örgütü bölgede yalnızlaştırarak pasifize etmekti... Üçlü mekanizmanın yöneticileri önceki gün Bağdat’ta 4. kez bir araya geldi. Toplantının ikinci bölümünün bugün Erbil’de yapılması kararlaştırıldı. Toplantıyla ilgili bilgi veren İçişleri Bakanı Beşir Atalay, “Önemli bir safhaya geldik. Artık Irak topraklarından, Kuzey Irak’tan Türkiye’ye yönelik terörün ve Mahmur Kampı’nın tasfiyesi... Bu konuda 3’lü mekanizmanın tarafları tam bir kararlılık içerisinde” dedi. Dünkü gazeteler bu olayı “PKK’nin korktuğu başına geliyor” başlığıyla vermişlerdi!.. Oysa tam bu aşamada gözden kaçan iki çok önemli nokta var; Tokat’ta 15 gün önce 7 askeri şehit eden teröristleri yakalayamayan bir devlet bir başka ülkenin sınırları içinde barınan bir örgütü nasıl bertaraf edecekmiş?.. İkinci mesele daha vahim sıkıntılar içeriyor; acaba İçişleri Bakanı, Kuzey Irak’taki 3 bin teröristle uğraşırken siyasallaşan PKK’nin yurtiçindeki “milis” sayısının yüz binlere ulaştığını bilmiyor mu?.. Bakanın Gafleti!.. Dünkü duruşmanõn başõnda Cumhuriyet Savcõsõ Mehmet Ali Pekgüzel ise sanõk avukatlarõna ay- rõlan bölümde oturan kişilerin kim- liklerinin tespit edilmesini istedi. Avukatlara ayrõlan bölümde oturan CHP milletvekili Şahin Mengü, duruşmayõ CHP adõna gözlemci olarak izlediklerini söyledi. CHP milletvekilleri Ali Rıza Öztürk, Malik Ejder Özdemir ve Bülent Baratalı da kendilerini tanõttõ. Duruşmanõn ilerleyen bölümlerin- de taleplerle ilgili görüşlerini açõkla- yan Pekgüzel, avukat sõralarõnda otu- ran kişilerin TBMM üyesi olduklarõ- nõn anlaşõldõğõna dikkat çekti. Pekgü- zel, 3069 sayõlõ TBMM üyeliği ile Bağdaşmayan İşler Hakkõnda Ka- nun’un 3. maddesinin “TBMM üye- leri devletin şahsiyetine karşı işle- nen suçlarda devlet aleyhine vekil olamazlar, serbest mesleklerini ic- rada milletvekilliği unvanlarını kullanamazlar” şeklindeki hüküm- lerini okudu. Aynõ yasanõn 7. madde- sinin “Bu kanuna aykırı hareket eden üyeler hakkında içtüzük hü- kümleri uyarınca işlem yapılır. Üyeliğin düşürülmesine TBMM üye tamsayısının salt çoğunluğu ile karar verilir” hükümlerini de anõm- satan Pekgüzel şöyle devam etti: “Milletvekillerinin yargılamayı du- ruşma salonunun izleyicilerine ay- rılmış olan sıralarında takip etme imkânına sahip iken, özellikle sa- nık müdafilerine ayrılmış sıralarda oturdukları, duruşma aralarında bazı sanıklar ile görüşme yaptıkla- rı gözlenmektedir. Bu kapsamda bir sayın milletvekilinin dava sa- nıklarından birisi ile önceye ait aralarında avukat-müvekkil ilişkisi bulunduğu da dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Bir kısım sayın milletvekilinin duruşmalardan sonra yargı görevlileri ve yargıla- ma konuları hakkında basına de- meç verdikleri de gözlenmektedir.” Savcõ Pekgüzel, CMK 205 ve 3069 sayõlõ Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği ile Bağdaşmayan İş- ler Hakkõnda Kanun’un maddeleri uyarõnca gereğinin takdiri için duruş- ma tutanaklarõnõn TBMM Başkanlõ- ğõ’na gönderilmesini istedi. Mahkeme reddetti Mahkeme heyeti ise savcõnõn iste- ğini reddetti. Heyet, “Bu celse du- ruşmaya iştirak eden ve soruldu- ğunda Meclis’in muhtelif komis- yonlarında görevli olduklarını ve gözlemci sıfatıyla duruşmada bu- lunduklarını beyan eden milletve- killeriyle ilgili bu aşamada her- hangi bir işlem yapılmasına yer ol- madığına” karar verdi. Milletvekilleri savcõyõ rahatsõz etti CHP’nin gözlemcileri SANIKLARIN TAHLİYE İSTEMLERİ REDDEDİLDİ Mahkeme heyeti, gazetemiz Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay’õn da aralarõnda bulunduğu sa- nõklarõn tahliye taleplerini reddetti. “Atılı suçların işlendiği hususunda kuvvetli suç şüphe se- beplerinin varlığının devam etmekte” olmasõ nedeniyle sanõklarõn tutukluluk hallerinin devam etmesine karar veren heyet, İstanbul 14. Ağõr Ce- za Mahkemesi’ne itiraz edilebileceğini bildirdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcõlõğõ’nca ifadesi alõnan eski kuvvet komutanlarõ İbrahim Fırtı- na, Özden Örnek ve Aytaç Yalman’õn ifade su- retlerinin incelenmek üzere istenmesine karar ve- ren heyet, ifadeler üzerinde herhangi bir kõsõtla- ma kararõ olup olmadõğõnõ soracak. “Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Ha- beral’ın online ifadesinin alınabileceği”ne iliş- kin doktor raporu doğrultusunda avukatõnõn ta- lebini değerlendiren mahkeme heyeti, Habe- ral’õn savunmasõnõn alõnabilmesi için İstanbul Cumhuriyet Başsavcõlõğõ’na yazõ yazmayõ ka- rarlaştõrdõ. Mahkeme heyeti, MİT Müsteşarlõğõ’na yazõ yazõlarak “İP/karargâhevlerine ilişkin bil- gilerin MİT Müsteşarlığı’na hangi tarihte ve ne şekilde gönderildiğinin” sorulmasõnõ karar- laştõrdõ. Mahkeme, karargâhevlerine ilişkin Ha- va Kuvvetleri Komutanlõğõ Askeri Savcõlõğõ ta- rafõndan yürütülmekte olan soruşturmanõn so- nucunun bildirilmesini de isteyecek. AYNI SUÇLAMA İLE KARŞILAŞACAK MIYDI? Balbay’õn “Darbe ortamının yaratılması için psikolojik olarak kaos ortamı hazır- lanmasına hizmet etmekle” suçlandõğõnõ ifa- de eden avukat Metin, 23 Mayõs 2003 tarihin- de Cumhuriyet gazetesinde yayõmlanan “Genç Subaylar Tedirgin” başlõklõ haberinden de “darbenin gerçekleştirilmesi için müsait or- tam kurmakla” suçlandõğõnõ anlattõ. Genel- kurmay Başkanõ İlker Başbuğ’un Trabzon’da savaş gemisinden yaptõğõ konuşmanõn 19 Ara- lõk Cumartesi günü gazetelerde “İçinde bu- lunduğumuz süreçten rahatsızız” başlõklarõyla geniş şekilde yer aldõğõnõn altõnõ çizen avukat Metin şu soruyu sordu: “Bu konuşmadan bir- kaç gün önce bir gazeteci Genelkurmay Başkanı ile Başbakan’ın görüşmesini öğ- renseydi bunu da vurucu bir başlıkla gün- deme taşısaydı aynı suçlama ile mi karşıla- şacaktı?” “Genç Subaylar Tedirgin” başlõklõ haberde Mustafa Balbay’õn dönemin Genel- kurmay Başkanõ Hilmi Özkök ile Başba- kan’õn görüşmesinin içeriğini aktardõğõnõ be- lirten avukat Metin şöyle dedi: “Emekli Or- general Özkök, tanık sıfatıyla verdiği ifadede de Başbakan’ın rahatsızlıklarını ifade etti- ğini söylemiştir. Haber tamamen doğrudur. Başlığa saplanmamak gerekir. Başlıklar dikkat ve algıyı çekmek içindir.” Haberin Cumhuriyet Çalõşma Grubu kaynaklõ olduğu- nun iddia edildiğinin altõnõ çizen avukat Metin, “İddianameye göre Cumhuriyet Çalışma Grubu bu haberden 6 ay sonra 2003 Aralık ayında doğmuş. Bu şekildeki suçlama mad- di gerçek ile bağdaşmıyor” diye konuştu. 1 Temmuz 2008’de gözaltına alınan Balbay, nöbetçi mahkemede “adli kontrol” şartı ile ser- best bırakıldı. Balbay, 5 Mart 2009’da yeniden gözaltına alındıktan sonra tutuklandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle