23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 22 ARALIK 2009 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Ayıplar, Çirkinlikler, Utançlar... PENCERE Gazetecilik Nereye Gidiyor?.. İnanılır şey değil, geçen gün Genel Yayın Müdürümüz İbrahim Yıldız’la bedava dağıtılan dinci gazetelerin dökümünü yaptık... Sonuç?.. 1 milyon 200 bin!.. Evet, yanlış okumadınız, günümüzün Türkiye’sinde her gün 1 milyon 200 bin gazete parasız dağıtılıyor... Bu ne büyük parasal güç?.. Parayı kim sağlıyor?.. Akıl durdurucu bir büyük operasyon medya- basın dünyasında gerçekleştiriliyor ve işin ilginç yanı, bu dünya çapında medya, basın, gazete olayı, devlet, hükümet, medya, kamuoyunca görmezlikten geliniyor... 1 milyon 200 bin parasız gazete... Bedava... Yaşadığımız olaya baktıkça diyorum ki: - Vah benim zavallı “Cumhuriyet”im... En pahalı gazete biziz!.. - Vah benim zavallı Cumhuriyet okurum!.. Biz neden Cumhuriyet’i bütün Türkiye’ye her gün parasız dağıtamıyoruz?.. Ülkemizde dinci gazeteler (ve de TV’ler) gün geçtikçe çoğalıyorlar... Dinci kesim dışında üç medya grubu var: Doğan Grubu.. Sabah Grubu.. Akşam Grubu.. Cumhuriyet hiçbir gruba bağlı değil, yalnız ve tek... Tüm gazeteleri yurt düzeyinde dağıtan, bayilere, bakkallara ulaştıran iki kuruluş bulunuyor: Merkez Dağıtım.. Ve Yaysat... Gazeteleri ülkenin en uzak yörelerine bu dağıtım şirketleri taşıyorlar; ama, diyelim ki Mersin, Burdur, Antep ve başka yerlere bir dinci gazete ulaştırıldığında tarikat ya da cemaatin görevlisi bayie gidiyor, gazete paketini alıyor, sonra kapı kapı dolaşıp bedava dağıtmaya başlıyor... Ancak dağıtım şirketine parası, karşılığı, komisyonu ödeniyor, faturası kesiliyor... Peki, bu 1 milyon 200 bin gazeteyi tüm yurtta her gün bedava dağıtan (yalnız Zaman’ın dağıtımı 650 bin) gücün başındaki yaman kişi kimdir?.. Pek yakından tanıyorsunuz onu, artık cümle âlemin bildiği pek meşhur Fethullah Gülen’in ta kendisi... Kendileri Amerika’da kaçak yaşıyorlar... Said-i Nursi’nin bendesi, Türkiye’ye gelmekten çekiniyor, korkuyor... Garip bir ülkeyiz.. Eşimiz menendimiz yok... Medyadaki patronların patronu kaçak... Peki, bunca para nereden?.. Yaşanan olay yasalara, kamu düzenine, serbest rekabet kurallarına, meslek ahlakına, etik ölçülere sığıyor mu?.. Devlet bir yana!.. Çünkü başımızdaki iktidar Türkiye’yi belli bir zamanlama içinde “Ilımlı İslam Devleti” ne dönüştürmek yolunda Amerikan Bush yönetimiyle anlaşmış... Ancak basın kendi özdenetimi, ahlak yasaları, meslek kaygısıyla, bu önemli konuya neden eğilmez?.. Dikkat: Basın basın olmaktan çıkıyor, kaynağı belirsiz parasal gücün dinci propagandasında bedava varakparelere dönüşüyor. (27 Ocak 2007 tarihli yazısı) M ustafa Kemal’in önderliğinde em- peryalizme karşõ ka- zanõlan “Kurtuluş Savaşı” ile kurulan “laik Cumhuriyet”le, padişah mül- künden vatana dönüşen ülkemiz, yüzyõllarõn birikimi olan sorunlar dev- ralmõştõ. Devrim yõllarõnda, bireylerin ça- ğõndan sorumlu, uygar insan kişili- ğini kazanmasõ ve ileriki aşamalar- da yapõlacak sosyal değişimleri al- gõlayabilmesi için, eğitim ve uygar yaşantõya geçişi sağlayacak uygula- malara öncelik verilmişti. “Cumhu- riyet Devrimi Yasaları”nõn çõka- rõlmasõ, “Halkevleri” ve “Köy Ens- titüleri”nin kuruluşlarõ hep bu ama- ca yönelikti. Atatürk döneminden sonra gelen yönetimlerin kõsõtlõ algõ ve uygulama düzeyleri “İkinci Dünya Savaşı” yõllarõnõn olumsuzluklarõyla birle- şince toplumsal değişim atõlõmlarõ durakladõ ve ödünler verilerek yoz- laştõrõldõ. Sözde demokrasiye geçti- ğimiz 1946 seçimleri ise tüm gerici akõmlarõn başlangõç tarihi oldu. İnanç sömürüsü Ülkemiz, “Endüstri Devrimi” aşa- masõndan geçmediği için emekçi sõ- nõf ve örgütlerinden yoksun olan ül- kemizde sözde demokrasi gereği ku- rulan siyasal partiler oy alabilmek için inanç sömürüsü ve çõkar sağlama yöntemleri kullanarak ümmet nite- liğinden kurtulamayan halk kitlele- rinden yandaş sağlamayõ başarõ san- dõlar. Demokrasi sözcüğünü “Demir kır at” olarak bilinçsiz kitlelere se- vecen kõlmaya çalõşanlar, gerici baş- kaldõrõ sabõkalõlarõnõn ellerini öpen- ler ve kara çarşafa parti simgesi iliş- tiren siyasetçilerle benzer yöntemleri kullanan tüm çõkarcõlar sorunlarõn ar- tarak bugünlere gelmesinden so- rumludurlar. Gerici akımlar Ülkemizde, gerici akõmlarõn ge- lişmesiyle uyumlu olarak, her alan- da görülen yozlaşma en büyük etki- sini feodal toplum düzeninin en yo- ğun olarak yaşandõğõ “Güneydoğu” ve “Doğu” illerimizde göstermiştir ve göstermektedir. Osmanlõ döneminden beri devlet güçlerine direnen, tõmar olarak ad- landõrõlan toprak düzeninin uygu- lanmasõna karşõ koyan, vergileri bi- le pazarlõk yöntemiyle ödeyen gü- neydoğumuzdaki şeyh ve ağalar “la- ik Cumhuriyet”e karşõ da kalkõş- malar göstermiş ve zorunlu yerleşi- me uğramõşlardõ. Böylece devlet gücünü etkin kõlan türde uygulamalarla bir ileriki aşa- mada yapõlmasõ gereken “toprak reformu” için ilk adõmlar da atõlmõş, yöredeki emekçi kitlelerin üzerle- rindeki feodal baskõnõn giderilmesi amaç edinilmişti. Sözde demokrasiye geçişimizin ürünü olan siyasal partinin ilk uygu- lamalarõ ise, toprak reformuna karşõ çõkmak, yönetime gelince de zorun- lu yerleşime gönderilenlerin ya- saklarõnõn kaldõrõlarak doğu ve gü- neydoğu illerimizde eski feodal bas- kõ düzeninin yeniden etkinlik ka- zanmasõnõ sağlamak oldu. İzleyen dönemlerde, siyasal parti- lerin, bireyleri bilinçlendirerek oy- larõnõ almak yerine, feodal baskõ ara- cõ olan şeyh ve ağalarla işbirliği ya- parak bilinçsiz kitle oylarõnõ almak kolaycõlõğõna sapmalarõ, demokrasi- den ve çağdaşlaşmadan uzaklaşma- mõza neden oldu. Birçoğunun yasal olmayan çõkarlar sağladõğõ tartõşõlan feodal baskõcõlar, dönem dönem top- lumla alay edercesine, parti de de- ğiştirdikleri halde, parlamentolarda hep baş tacõ edildiler. Siyasal yoz- laşma toplumsal yozlaşmaya yol aç- tõ. Günümüzde “bölücü terör” ola- rak adlandõrõlan yasadõşõ ayaklanma da başlangõçta feodal yapõ ve sömü- rüye karşõ olarak başlamõştõ. Sözde bayraklarõnda hâlâ taşõdõklarõ kõzõl yõldõz, o zamanlar antiemperyalist ol- duğunu söyledikleri tutumlarõnõn simgesidir. Daha sonra değişen ko- şullar ve girişimin başarõsõzlõğõ ne- deniyle, antifeodal olarak başlayan kalkõşma, dõş güçlerin ve iç sömü- rücülerin desteklerini sağlamak ama- cõyla etnik ayrõmcõlõğa yöneldi. Toprak reformu kaçınılmaz Bugün karşõlaştõğõmõz olaylar, eği- tim ortalamasõ 4.5 yõl olan, toprak- larõnõn yarõsõndan fazlasõ kadastro görmediği için talana açõk olan yur- dumuzun genel sorunlarõnõn doğu ve güneydoğumuzda daha yoğun olarak yaşanmasõ gerçeğidir. Güneydoğuda Yoğunlaşan Sorunlarõmõz... Prof. Dr. Abidin KUMBASAR Toplumsal sorunlarõn nedenlerini irdeleyip algõlama düzeyinden yoksun yönetimler gerçekçi çözümler üretemez, olaylarõn akõşõ içinde sürüklenmekten kurtulamazlar. Atõlan yanlõş adõmlar için uyarõda bulunmak yanõnda, doğrularõ da yüreklilikle dile getirmek yurtsever aydõnlarõn kaçõnõlmaz görevidir. Gazla zehirlenen, dayak yiyen, yağmurlarla, hortumlarla sırılsıklam olan emekçi kadınlar, sonunda Abdullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Hanım’a, Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Hanım’a başvurmuşlar.. “Hiç değilse siz acıyın bize!” diye. Çankaya’ya yerleşmiş olanı da, sekiz yıldır Başbakanlık konutunda oturanı da, gözlerinin önünde yaşanan vahşet, acımasızlık, işkence olaylarına seyirci! Belki hanımefendiler kocalarından daha merhametli, daha anlayışlı, daha koruyucudurlar, umuduyla! Yurdun dört yanı allak bullak! Kürt açılımının yarattığı Apo depreminin sarsıntıları kent sokaklarında, alanlarında bir iç savaş görünümde. Dükkânlar, bankalar, evler, apartmanlar molotoflarla yanıp yıkılıyor, havaya atılan bomba gibi fişekler bir dehşet havası yaratıyor.. Yabancı güçlere ve onların ortakları olan yandaşlara ucuz ucuz satılan fabrikalarda işten atılan binlerce emekçi günlerce, gecelerce, kadın erkek, çoluk çocuk, zehirli gazların altında savaşım vermekte.. Bu tek yanlı bir kavga; bir yanda güvenlik güçleri tüm acımasızlığı, tüm dehşetli tutumuyla, öte yanda evine ekmek götüremeyeceği endişesi içindeki emekçi yığını.. Gül’ler, Tayyip’ler ve onların yanındaki bakanları, Meclis Başkan’ları, milletvekilleri körleşmiş, bu korkunç olayları göremiyorlar! Olup biten çirkinlikleri unutmak çabasındalar! Her şey unutulur, ama tarih unutmaz. Sayın bayanlardan ses seda da çıkmadı. Emekçi kadınlarımızın beklentisi boşa çıktı. Belli değil miydi böyle bir girişimin gereksiz olacağı! Hayrünnisa Hanım, Emine Hanım Ankara’da yaşıyorlar, pencerelerinden de hiç bakmıyorlar mı, gazetelere, TV’lere göz atmıyorlar mı? Emekleriyle yaşama savaşı veren kadınların uğradıkları acı davranışları görmüyorlar mı? Kocalarına, “Niye böyle, niye bunca şiddet” demiyorlar mı, diyemiyorlar mı? Merhamet istemek çirkindir, ayıptır! Hele kadın emekçilerin, saltanatlı bir yaşamdaki hanım kardeşlerinden bir yardım beklemeleri, her şeyden önce üzücüdür, utanç vericidir. Ama çaresizlik, yalnızlık, terk edilmişlik, yoksulluğun pençesinde çırpınan, daha da çırpınacak insanlara kim ne diyebilir? Haydi sayın bayanlar, hanımlar, hanımefendiler, şatafatlı bir yaşam içindesiniz ama biraz da çevrenize bakın, insanlık duygunuzu yitirmemişseniz, hemcinslerinizin acılarına seyirci kalmayın! Sizden medet umanlar mı ayıp etmiş, yoksa sizler mi? Dününüzü anımsayın, nerdeydiniz, neydiniz, şimdi neredesiniz? Yazgı bu, döner dolaşır bir gün karşınıza başka bir yüzle çıkar, unutmayın! Üzücü olaylar, bazõ gençler özel ilişkiler sa- yesinde yurtdõşõnda ya- şar ya da Boğaz’õn sos- yete kulüplerinde savur- ganca harcamalar yapa- rak tepinirken, bazõlarõ- nõn da ölümü göze alarak dağa çõkmalarõnõ son- landõracak önlemler alõn- madan engellenemez. Öncelikle “Toprak re- formu”ndan başlayarak ekonomik ve sosyal de- ğişimi sağlayacak giri- şimler ya da güncel de- yimle “açılımlar” kaçõ- nõlmazdõr. Çağdaş eğitimin ek- siksiz uygulanarak böl- ge gençleriyle diğer yö- relerin gençleri arasõn- daki başarõ yarõşmasõ dengeli kõlõnmalõ, sokak- larõ dolduran aç ve iş- sizlerle ağa ve şeyh dü- ğünlerinde takõlarõn ağõr- lõğõndan yürüyemeyen gençlerin arasõndaki çe- lişki giderilmelidir. Örf, âdet ya da töre de- nen ilkel toplumlara öz- gü bilinçsiz alõşkanlõklar aşõlmalõ, insan onuruna yaraşan toplum düzeni sağlanmalõdõr. Sorunlar, bölünmez varlõğõnõ sür- dürmek amacõnõ güden bir devlet sorunu olarak ele alõnmalõ, yatõrõmlar o yörelerde, parasal değil, toplumsal kazanõmlar gö- zetilerek yoğunlaştõrõl- malõdõr. Bütün bunlarõn yapõlabilmesi için de par- lamentoya şeyh ve top- rak ağalarõnõn yerine halkõn gerçek temsilcile- rinin seçilebileceği yasa değişiklikleri ve siyasal ortam sağlanmalõ, mil- letvekilleri parti başkan- larõnõn baskõsõndan kur- tarõlmalõdõr. Toplumsal sorunlarõn nedenlerini irdeleyip algõlama düze- yinden yoksun yöne- timler gerçekçi çözümler üretemez, olaylarõn akõşõ içinde sürüklenmekten kurtulamazlar. Atõlan yanlõş adõmlar için uyarõda bulunmak yanõnda, doğrularõ da yü- reklilikle dile getirmek yurtsever aydõnlarõn ka- çõnõlmaz görevidir. Je- remy Bentham’õn (1748-1832) belirttiği gibi “Hiçbir haksızlık küçük, hiçbir insan önemsiz değildir” ve Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyetin tüm bi- reyleri yöneticilerden bu özenin gösterilmesini beklemektedirler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle