21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 16 ARALIK 2009 ÇARŞAMBA 4 HABERLER İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN [email protected] GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU ‘Blut und Boden’ [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com Tokat saldırısı, DTP’nin kapatılması, Taksim’deki tabancalar, döner bıçakları… “Açılım” denen süreç başladığından bu yana giderek derinleşen, birkaç gündür gazete köşelerinde dile getirilen korkuların haksız olduğu söylenebilir mi? Korkular haklı, çünkü 1923’te Cumhuriyet kurulurken açılan “olasılıklar kapısını” kapatmak için, sanırım Özal döneminde, “II. Cumhuriyet” söylemiyle ivme kazanan süreç son aşamasına girdi. Bu aşamada, dini söylemlerle bastırılması olanaksız bir “Blut und Boden” (Kan/etnisite ve toprak/vatan) denkleminin(1) siyasal yaşama egemen olmaya başladığını görüyoruz. Tarih bu denklemin, iç savaşlara, soykırıma açıldığını gösteriyor. Ne yazık ki bu “durumdan” “sağduyuya”, “iyi niyete” dayanarak çıkamayacağız. “Öteki/başka” söylemine, “çok kültürlülük” fantezisine daha fazla sarılarak süreci bastırmak da olanaklı değil. Zayıflamak için sirke içip ülser olanı, sirke içirerek tedavi edemezsiniz. Cumhuriyetin açtığı kapı Çok kültürlü bir imparatorluğun enkazı üzerinde, zamanın uluslararası dengeleri içinde modern bir devlet, ancak bu etnik, dini farklılıklar aşılarak kurulabilirdi. Bu yüzden Cumhuriyet, “etnik dini kimlikleri” aşan bir vatandaşlık kimliğini yasalaştırarak, pratikte gerçekleşmesini de modern bir kapitalist ekonomi ve demokratik devlet yapısının kurulmasına indeksledi. Cumhuriyetin açtığı bu olasılığın yeterince gerçekleştirilemediğini biliyoruz. Ama bu olasılığın kapısını, ilk kez Cumhuriyetin açtığı da yadsınamaz. Cumhuriyetin açtığı bu olasılık kapısı karşısında üç tepki şekillendi. Birincisi, bu kapının daha fazla açılmasına, gerektiğinde zor kullanarak direnirken kapitalizmin gelişmesine, dünya ekonomisine eklemlenmeye öncelik veren egemen sınıf tepkisiydi. İkincisi, eski rejimin Cumhuriyet döneminde marjinalleşen entelektüellerinden, dini cemaatlerin, etnik grupların liderliklerinden oluşan “çokluğun”, bu kapıyı kapatarak Cumhuriyet öncesinin kimliklerine geri dönmek çabası. Üçüncüsü de iç ve dış iktidar ilişkilerinin, dünya ekonomisinin basınçlarının (emperyalizm) elinde yarıda kesilmiş vatandaşlık kimliğini koruyabilmek, ilerletebilmek için onu kapitalizmin ufkunu aşan bir ekonomik politik zeminle desteklemek gerektiğine inanan solun (sosyal demokratlar, sosyalistler) özverili çabaları. Küreselleşme ve Cumhuriyet 1980’lerden başlayarak “ekonomiyi siyasi sonuçlarından, siyaseti de ekonomik dinamiklerinden soyutlayarak tüm toplumu, kültürel bir yüzeye indirgeyen” post-modern, neo-liberal bir anlayışın giderek egemen olduğunu, 1990’larda buna siyasal İslamın da katılmasıyla bir “liberal demokrasi” blokunun şekillendiğini gördük. Bu blok küresel kapitalizmin sınırlarını kabul ediyor, demokrasiyi birbirini “tanıyan” “öteki’lerin/başka’ların”, seçimlerde çözümlenen bir pazarlığına indirgiyor, liberal demokrasi dışındaki tüm siyasi seçenekleri totaliter bir tavırla reddediyordu. Böylece küresel kapitalizmin ilerleyişini yavaşlatan iki engeli denetim altına alabilecek bir “büyük söylemin” şekillendiğini gördük. Bu engellerden biri, bölgesel siyasi, ekonomik, kültürel direnişleri yoğunlaştırarak büyütebilme, piyasalara, doğal kaynaklara erişimi engelleme kapasitesine sahip ulus devletti. İkincisi de bizzat kapitalizmi ulusal, küresel düzlemlerde hedef alabilecek sınıf şekillenmeleri süreci. Üstelik bu ikisinin birbirini beslemesi olasılığı da 1999-2003 arasında küreselleşme karşıtlığı hareketinde, Venezüella deneyiminde gördüğümüz gibi giderek yükseliyordu. “Öteki’ni/başka’yı” tanıma ahlakına dayalı liberal demokrasi anlayışı hem vatandaşlık kurumunu parçalayarak ulus devletin, hem de sınıf sekilenmelerini bozarak çalışanların, küresel kapitalizme karşı direnişini zayıflattı. Ancak bu sırada, gittikçe derinleşen ekonomik krizin, sertleşen uluslararası ortamın yarattığı güvensizlik ve gelecek korkusu içinde, bireyler “ötekini/başka’yı” tanırken aynı anda kendilerini de ötekinin ötekisi olarak tanımlamaya başlamışlardı. Bu süreç “ötekini” sevmeyi değil, onu “yaşam dünyasına” nüfuz ederek “bütünlüğünü” bozan “yabancı” unsur olarak algılama eğilimlerini güçlendiriyordu. Buradan bir adım sonrasının ise “Blut und Boden” söylemi olması kaçınılmazdı artık. “Kürt açılımı” bu sürecin çok ilerlediği bir noktada gündeme geldi. Dahası her iki taraftan da ölenlerin sayısı on binlerle ifade ediliyordu. Yukarıda değindiğim üç yaklaşımdan birincisi “Siyasal İslam”ın egemenliği altına girerek etkinliğini kaybetmişti. İkincisi, uluslararası gelişmelerin de katkısıyla tarihte hiç görülmemiş bir düzeyde güçlenmişti. Öyleyse bu “Blut und Boden” söylemini besleyen durumdan çıkmanın olasılığı üçüncü yaklaşımın, sosyalist seçeneğin güçlendirilmesinden geçiyor. Bugün karşımızdaki “çözümü olanaksız” bir “durum”dur. Böyle “durum”larda, imkânsız olanı düşünmek gerekir. Bu yüzden, bugün bu “durum”dan çıkma olasılığı öncelikle Kürt Sosyalistleri’nin, sürecin önünü kesecek radikal bir refleks gösterebilme kapasitelerine bağlıdır. Ancak böylece, Türk ve Kürt sosyalistleri ve emekçileri, hızla güçlenmeye başlayan “Blut und Boden” söylemine karşı ortak bir mücadele hattı oluşturma şansını yakalayabilirler. Yoksa modern Cumhuriyetin açtığı kapının kapanmasıyla birlikte, çok acılı bir sürecin sonunda kendimizi “Blut und Boden” ilkesi üzerine kurulmuş iki devletle karşı karşıya bulabiliriz. (1) Bu denklem için bakınız: 1930’lar Almanyası. Eski DTP’liler BDP ile Meclis dõşõnda yola devam dedi, Karayõlan sine-i millet kararõna destek verdi Yeni çatõ ‘genişleyecek’ Tuğluk için ‘zorla getirme’ kararı İstanbul Haber Servisi - İstanbul 13. Ağõr Ceza Mahkemesi, Anaya- sa Mahkemesi’nin DTP’yi kapat- masõyla milletvekilliğinin düşmesine karar verilen Aysel Tuğluk’un “te- rör örgütü üyesi olmak” suçundan yargõlandõğõ davanõn 30 Mart 2010 tarihinde yapõlacak duruşmasõna “zorla getirilmesini” kararlaştõrdõ. 30 Mart’ta yapõlacak duruşmada Tuğluk’un savunmasõ alõnacak. İstanbul 13. Ağõr Ceza Mahke- mesi’ndeki duruşmaya, Anayasa Mahkemesi’nin DTP’yi kapatma- sõyla milletvekilliğinin düşmesine karar verilen Aysel Tuğluk ve diğer 5 sanõk katõlmadõ. Duruşmada Tuğ- luk’u, avukatõ Özcan Kılıç temsil etti. Duruşmada söz alan avukat Kõ- lõç, Tuğluk’u, DTP’nin Anayasa Mahkemesi’nce kapatõlmasõ sonrasõ yaşanan gelişmeler ve programlarõ nedeniyle duruşmada hazõr ede- mediklerini söyledi. Kõlõç, celse arasõnda açõk adresini bildirecekle- ri Tuğluk’un kendisini de gelecek duruşmada hazõr edeceklerini tek- rarladõ. Mahkeme heyeti, dosyanõn geldiği aşamayõ dikkate alarak sa- nõk Tuğluk’un gelecek duruşmaya “zorla getirilmesine” ve getirildi- ğinde de sorgu ve savunmasõnõn tes- pit edilmesine karar verdi. Bu ko- nuda Beyoğlu İlçe Emniyet Mü- dürlüğü’ne yazõ yazõlmasõna karar veren mahkeme heyeti, duruşmayõ 30 Mart 2010 tarihine erteledi. Tuğluk, bu dava kapsamõnda Doğan Erbaş, Okan Yıldız, Bekir Kaya, Ayşe Batumlu ve Devrim Barış Baran ile “terör örgütüne üye ol- mak” suçundan hakkõnda 5 ile 15 yõl arasõnda değişen hapis cezasõ is- temiyle yargõlanõyor. Tuğluk’un aralarõnda kapatõlan DTP’nin Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve gazeteci Mehmet Ali Birand’õn da bulunduğu 17 sanõk- la İstanbul 9. Ağõr Ceza Mahkeme- si’nde yargõlanmasõna da dün devam edildi. Sanõklarõn katõlmadõğõ du- ruşmada, gazeteci Birand’õ avuka- tõ Mehmet Vedat Cem, Tuğluk’u da avukatõ Kõlõç temsil etti. Duruş- mada, esas hakkõnda görüşü sorulan cumhuriyet savcõsõ Selim Berna Altay, sanõk Tuğluk’un savunma- sõnõn alõnmasõnõn ardõndan esas hak- kõnda görüşünü açõklayacağõnõ ifa- de etti. Mahkeme heyeti, duruşma- yõ 22 Nisan 2010 tarihine erteledi. Tuğluk, bu mahkemeye ait 4, İs- tanbul 11. Ağõr Ceza Mahkemesi’ne ait 4 ve İstanbul 14. Ağõr Ceza Mahkemesi’ne ait de 4 olmak üze- re toplam 12 dosyanõn birleştiği dava kapsamõnda “silahlı suç ör- gütüne üye olmak”, “örgüte yar- dım etmek” ve “örgütle ilgili pro- paganda yapmak” suçlarõndan 9 ile 20 yõl arasõnda değişen hapis ceza- sõ istemiyle yargõlanõyor. Kapatõlan DTP milletvekilleri, Meclis dõşõnda Barõş ve Demokrasi Partisi çatõsõ altõnda “yola devam” kararõ alõrken, yeni oluşumun daha geniş kesimleri içine alan “kitle partisi” örgütlenmesi şeklinde olmasõ formülü üzerinde de duruluyor. AYŞE SAYIN ANKARA - Diyarbakõr’da kapatma son- rasõ yeni yol haritalarõnõ belirleyen eski DTP milletvekillerinin ve parti yöneticilerinin ay- lar öncesinde kapatma olasõlõğõna göre ku- rulan BDP çatõsõ altõnda yola devam ede- cekleri belirtilirken bu süreçte bir “yol ay- rımı” olup olmayacağõ da tartõşõlõyor. Meclis zemininin terk edilmemesi ge- rektiğini savunan ve başõnõ eski Genel Başkan Ahmet Türk’ün çektiği bir grup milletvekilinin, yeni oluşum içinde etkin- liğinin azalacağõna dikkat çekilirken, sine- i millet kararõnõn alõnmasõnõ sağlayan “şa- hinler” arasõndaki gerginliğin bundan son- raki sürece de yansõmasõ bekleniyor. Par- ti içinde “güvercinler” olarak da adlandõ- rõlan õlõmlõ grup, BDP ile yola devam edi- lecekse bile bu oluşumun Abdullah Öca- lan’õn ve Ahmet Türk’ün de dile getirdi- ği, sol-sosyalist partileri de içine alan “ça- tı partisi” formülünün yaşama geçirilece- ği bir zemin olmasõ görüşünü dile getiriyor. Eski DTP’lilerin “sine-i millete dönüş” kararõ, PKK tarafõndan “olumlu” karşõlandõ. Fõrat Haber Ajansõ’nõn haberine göre PKK elebaşõsõ Murat Karayılan, kapatma ka- rarõndan AKP’yi sorumlu tutarken, eski DTP milletvekillerinin fiilen Meclis’ten çe- kilmesini doğru bulduğunu ifade etti. ‘Türkiye partisi olacağız’ Bundan sonraki süreci Cumhuriyet’e değerlendiren Muş Bağõmsõz Milletveki- li Nuri Yaman, istifa kararõndan dönüşün söz konusu olmadõğõnõ belirterek, “Dur- mak yok, yola devam diyoruz, yeni partiyle yolumuza devam edeceğiz. Hal- kın istediği bu. Meclis’te bizi hazmede- mediklerine göre, parlamento zemini dı- şında, insanlarımızla demokratik hak- lar için mücadelemizi sürdüreceğiz” diye konuştu. Bundan sonraki süreçte Türkiye’nin bir bölgesine sõkõşmayacak- larõnõ kaydeden Yaman, “Sadece Güney- doğu’da değil, İstanbul’da, Antalya’da, ülkenin her yerinde halkımızla buluşa- cağız. Biz bölge partisi olma niyetinde değiliz, Türkiye partisi olmak için de- mokrasi güçleriyle her türlü organi- zasyon içinde olacağız” diye konuştu. Ya- man, Meclis’te grup kurma olanağõ varken, bu zemini terk etme gerekçesini ise ken- dilerine verilmek istenen “uslu çocuk rolünü reddetme” olarak açõkladõ. Muhalefet zemini Türkiye Diyarbakõr Bağõmsõz Milletvekili Akın Birdal ise bütün milletvekillerinin De- mokratik Toplum Kongresi’nde alõnan “sine-i millet” kararõna uyacağõnõ belir- tirken, bundan sonra Meclis’in değil, tüm Türkiye’nin “muhalefet zemini” ola- cağõnõ söyledi. Bundan sonra Türkiye’de kimsenin “3 maymunları oynayama- yacağını” savunan Birdal, demokrasi ve barõş ortamõnõn sağlanmasõ, Türki- ye’nin kanayan yarasõna çare bulmak için meydanlara çõkacaklarõnõ ifade etti. TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYELİĞİNDEN YARGILANIYOR Aydõnlar, yaptõklarõ ortak açõklamayla eski DTP’li vekilleri ‘hõzla harekete geçmeye’ çağõrdõ ‘Çözümün adresi TBMM’dir’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Aralarõnda Adalet Ağaoğlu, Murat Belge, Oya Baydar, KESK Genel Başkanõ Sami Evren ile DİSK Genel Başkanõ Süleyman Çelebi’nin de bulunduğu 23 isim, ortak açõklama yaparak hükümeti, TBMM’yi ve istifa edecekleri- ni açõklamalarõna rağmen kapa- tõlan DTP milletvekillerini; “sorunların siyaset ve de- mokrasi çerçevesinde çözüle- bilmesi için hızla harekete geçmeye” çağõrdõ. İstanbul Bağõmsõz Milletvekili Ufuk Uras dün yaptõğõ yazõlõ açõklamada aydõnlarõn çağrõsõna yer verdi. “Aydınlardan Mec- lis’e Çağrı” başlõklõ metinde şöyle denildi: “Çözümün adre- si TBMM’dir. DTP’nin kapa- tılması, 25 yıldır süren kanlı çatışmanın durması ve silahla- rın susması umudunun sona ermesi tehlikesini güçlendiri- yor. Toplumun, yaraları uzun süre sarılamayacak daha bü- yük bir çatışmaya sürüklen- mesi riski önümüzde duruyor. Bu kritik eşikte en çok ihtiyaç duyacağımız şey, şiddeti ka- rarlılıkla reddederek, demo- kratik siyaset alanında ve TBMM içinde barışçı bir çö- züm bulabilmek için çaba har- cama kararlılığıdır. Barışı, eşitliği, kardeşliği ve Kürt so- rununun parlamentoda çözül- mesi gerektiğini savunan in- sanlar olarak, öncelikle hükü- meti ve TBMM’yi, istifa ede- ceklerini açıklamış olmalarına rağmen Kürt siyasal temsilci- lerini, sorunların siyaset ve demokrasi çerçevesinde çözü- lebilmesi için hızla harekete geçmeye çağırıyoruz.” Çağrõ metnine imza koyan isimler şöyle: Adalet Ağaoğlu, Ali Balkız, Aydın Engin, Ayşe Erzan, Baskın Oran, Burhan Şenatalar, Erol Katırcıoğlu, Fevzi Gümüş, Fuat Keyman, Gencay Gürsoy, Hüseyin Er- gün, Mithat Sancar, Murat Belge, Orhan Silier, Osman Kavala, Oya Baydar, Ömer Laçiner, Sami Evren, Seyfet- tin Gürsel, Süleyman Çelebi, Tarhan Erdem, Ufuk Uras, Zübeyde Kılıç. Aydõnlardan Meclis’e Çağrõ başlõklõ açõklamada, “Toplumun, yaralarõ uzun süre sarõlamayacak daha büyük bir çatõşmaya sürüklenmesi riski önümüzde duruyor. Bu kritik eşikte en çok ihtiyaç duyacağõmõz şey, şiddeti kararlõlõkla reddederek, demokratik siyaset alanõnda ve TBMM içinde barõşçõ bir çözüm bulabilmek için çaba harcama kararlõlõğõdõr” denildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle