17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 ARALIK 2009 ÇARŞAMBA 16 KÜLTÜR DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ İsim Değiştirme Merakı Yerleşim yerlerinin isimleri, binlerce yıllık tarihsel, dilsel, toplumsal gelişim süreçlerinin sonucu günümüze ulaşan birer kültür kalıtıdır. İsimlerin ortaya çıkışı, zaman içinde değişimlere uğraması, dilbilim ile tarihin ortak ilgi alanı içinde değerlendiriliyor. Günümüzde bu alandaki çalışmalar, “yer adları bilimi” adı verilen bilim dalınca sürdürülüyor. İsimlerin tarihsel süreç içinde kendi başlarına aldıkları bir yol var: Bilinen en eski çağlardan başlayıp, dönemler içinde değişip, evrime uğrayarak günümüze ulaşıyorlar. Söz gelimi Ankara, böyle bir evrim sonucu oluşmuş. Bilinen üç bin yıllık tarihi boyunca Ankuwa olarak başlayan ismi, Ankira, Ankagra, Angori, Engüri ve Angora’dan geçerek Ankara’ya ulaşmış. Baykal Gölü’ne dökülen Angarsk adlı bir ırmağın olması, Ankara isminin eski Türk kültürüne de bağlanmasına yol açıyor. Yer isimlerine ilişkin önemli kökten değişimlerin ulus devletlerin ortaya çıkış süreciyle yakın ilgisi var. Söz gelimi Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılış sürecinde, imparatorluk sınırları dışında kalan ulusların ilk yaptıkları işlerden biri sınırları içindeki Türk isimlerini değiştirmek oldu. Bulgaristan’da sekiz yüz yıldır “Deliorman” olarak anılan bölgenin bile ismi değiştirildi. Hatta bu ülke, isim değiştirmenin boyutlarını seksenli yılların başında insan isimlerini zorla değiştirmeye kadar götürdü. Benzer biçimde Yunanistan, Yugoslavya, Arnavutluk, Suriye ve Irak’taki Türkçe isimler de büyük ölçüde yerel dillerdeki sözcüklerle değiştirildi. Buna karşın Anadolu’daki çoğu Rumca isimler de Türkçeleştirildi. Bu arada, “Kırk Kilise” gibi dinsel çağrışımlı yer isimleri de Kırklareli’ne dönüştürüldü. İsim değiştirme merakının çok yaygınlaştığı bir dönem de sosyalist düzene geçilen ülkelerde görüldü. Petersburg’un Leningrad’a dönüştürülmesi gibi, kentlerin çoğunun alan, cadde, sokak isimleri de sosyalizmin önderlerinin isimleriyle değiştirildi. Yine büyük sanayi tesislerine de böylesi isimler verildi. 1990’larda liberal ekonomiye dönülünce bütün isimler de yeniden eski biçimlerine döndürüldü; aradaki süre içinde hiçbir şey yaşanmamış, tarih çarkı hiç dönmemiş gibi. İnsanlık tarihinin en kanlı savaşı İkinci Dünya Savaşı bu arada gerçekleşti. Bu savaşın dönüm noktasını da Stalingrad Savaşları oluşturdu. Bu kentte aylar süren sokak savaşları sonunda Alman orduları büyük kayıplar vererek geri çekilmeye başladı. Stalingrad kenti hem Rus halkının hem de dünya savaşının dönüm noktası oldu. Ama buna karşın, çok geçmeden 1956’da Stalin’e yöneltilen suçlamalar sonucu bu kentin adı değiştirilip Volgograd yapıldı. Buna karşın, yer isimleri konusunda çok daha köklü ve oturmuş bir kültüre sahip Fransa’da yer adları kolay kolay değişmiyor. Başkent Paris’in bir mahallesine verilen Stalingrad adı bugün de yerinde duruyor. Nâzım Hikmet, o insancıl uzakgörüşlülüğüyle daha 1955’te, sosyalist arkadaşlarını uyarmış: “Bir gün elbet Türkiye’de de devrim olacak, sosyalist düzen kurulacaktır. O zaman asla, hiçbir şekilde bayrağımızı değiştirmeyin.” İsim dediğimiz, sözlüklerde tanımlandığı gibi, “herkesçe işitilmiş, bilinmiş olma durumu”ysa, isim değiştirirken böyle bir değerlendirme ölçütü kullanılabilir. [email protected] [email protected] CMYB C M Y B Karaöz, CRR’nin yeni yönetmeni Kültür Servisi - İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlõ Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun sanat yönetmenliğine, Kemal Karaöz atandõ. Geçen eylül ayõnda, İBB Başkanlõğõ’nca görevinden alõnan Yalçõn Çetinkaya’nõn yerine geçen Karaöz, Klasik Türk Müziği camiasõndan gelen bir neyzen. İTÜ Devlet Konservatuvarõ Temel Bilimler Bölümü mezunu Karaöz, Robert Wilson’un “Lady From the Sea” oyununa yaptõğõ müziklerle 1999’da İstanbul Tiyatro Festivali’nde ödül aldõ ve 2000’de “Derviş” filmine yaptõğõ müzikler ‘Sinema Yazarlarõ Derneği’ tarafõndan yõlõn en iyi üç film müziğinden biri seçildi. 2003-2007 yõllarõ arasõnda Türk Musõkisi Vakfõ Müdürlüğü görevinde bulunan Karaöz, Kocaeli Üniversitesi Devlet Konservatuvarõ Türk Müziği Bölüm Başkanlõğõ görevini sürdürüyor. Bienal,ustalar,rekorsatışlarESRA ALİÇAVUŞOĞLU 2 009 hem sanat ortamõ hem de sanat pi- yasasõ açõsõndan hareketli, ilginç, ye- ni gelişmelere gebe ve aynõ zamanda sõradandõ. Büyük bombalar patlamak için yõl sonunu bekledi. Bienal elbette 2009’un en önemli etkinliğiydi, ama tek başõna gelmedi; yanõnda Sarkis, Yüksel Arslan gibi ustalarõn retrospektiflerini de getirdi. Bu büyük sergi- ler sanat tarihimiz için önemliydi, kurumlarõn desteğiyle açõldõ, ama en önemlisi bienal sõ- rasõnda açõlan yüzlerce sergi ve onlarca gale- ri oldu. Kõsaca, etkinlik yoğunluğu bienal ne- deniyle yõl sonuna kaydõ. 2009’un ilk aylarõna dönecek olursak, 2010’da Avrupa Kültür Başkentliğini sõrtla- yacak olan İstanbul’un görsel sanatlar ayağõ yõlõn ilk aylarõndan başlayarak şehri dolaştõ dur- du... ‘Taşınabilir Sanat Projesi’ başlõğõ al- tõnda İstanbul’un sanat haritasõnõ merkezin dõ- şõna taşõmak, ‘çevreye’ da- hil etmek için Kartal, Tuz- la, Ümraniye, Küçükçek- mece gibi günümüz sana- tõyla henüz mekânsal an- lamda buluşmamõş yerlere taşõndõ güncel sanat. 2010 Ajansõ’nõn görsel sanatlar projelerinin en ilginci olarak niteleyebileceğimiz bu ‘do- laşma’ durumu sanatõn çev- reye yayõlma sorunundan hareketle oluşturuluyordu. TAŞINABİLİR SANAT İstanbul Bienali’nin yõl- lardõr yapmaya çalõştõğõ, ama her ne hikmetse, kimi zaman teknik olanaksõzlõk- lar, kimi zaman ise küratör- lerin dõşõnda gelişen neden- lerle Avrupa’dan Anado- lu’ya bir türlü bağlanamayan etkinlik mekânlarõ, ‘Taşı- nabilir Sanat’la gerçekleşir gibi oldu. En azõndan bu çevre bölgelerin yeni, büyük alanlar üzerine kurulu kültür merkezleri günümüz sanatõyla tanõştõ. Ne kadar izlendi, genel izleyici ne ka- dar ilgi gösterdi, farkõndalõk oluşturulabildi mi sorularõ ise gerçek bir soru işareti ne yazõk ki... Merkezde bile, büyük kurumsal galeriler de da- hil olmak üzere, sergiler sadece onlarca kişi tarafõndan izleniliyorken, çevrenin oyuna ne kadar katõlabildiğini, işin sadece tebdili me- kâna mõ indirgendiğini düşünmek gerek... POLİTİK SÖYLEM 2009’un en önemli ve büyük etkinliği bie- naldi dedik. Gerçekten de galeriler ve müze- ler yõl içindeki kozlarõnõn en iyisini bienalle eş- zamanlõ olarak oynamayõ yeğledi; yeni gale- riler lansmanlarõnõ özellikle bienale denk ge- tirdi. 4 kadõn Hõrvat küratör bu yõlki bienalde “İnsan Neyle Yaşar” sorusundan hareket ede- rek bugüne dek yapõlmõş bienaller içinde po- litik söylemi odağõna yerleştiren ilk bienale de imza atmõş oldular. Kutsayõp parlattõğõmõz kü- reselleşmeye, kapitalist düzene karşõ daha faz- la politizasyon önerdiler; kültürün daha faz- la siyasallaşmasõnõ savundular. Bienale seç- tikleri pek çok çalõşmayla, klişeleştirilen, modasõ geçmişe indirgenen kavramlar üzerinde tekrar kafa yormamõzõ sağladõlar; coğrafya- lararasõ ilişkiye dikkat çektiler. FARKLI BİR MODEL Göz kamaştõran, sermayenin eteğine ya- põşmõş bol yõldõzlõ sanatçõ geçidi değildi bu yõl- ki bienal. Tersine, yanõ başõmõzdaki, Balkan- lar’daki, Ortadoğu’daki hem güncel hem de ta- rihe geçmiş üretimi göstermesi açõsõndan farklõlõk taşõyordu. Aslõnda bu açõdan İstanbul Bienali için farklõ bir model sunduğu bile söy- lenebilir. Bu arada, açõlõş gecesi protestolarõnõ unut- mamalõ... Kitle iletişim araçlarõnda yayõmla- nan ve sponsorunu çok fazla öne çõkaran çağ- rõlara karşõn, bienal içeriğiyle kimliğini korudu diyebiliriz. Her büyük sergide olduğu gibi sõ- radan işler de vardõ, ama Canan Şenol’un hem “Çeşme”si hem de “İbretnuma”sõ çok ama çok başarõlõydõ; uzun zamandõr kapõsõnda kuyruk olan bir çalõşma izlememiştik İstan- bul’da. BİENAL SIRASINDAKİ ‘DARBE’ Tophane’nin güncel sanatõn yeni mekânõ ola- cağõnõn sinyalleri Outlet İhraç Fazlasõ Sanat ve Pi Art Works’ün açõlõşõyla somutlaştõ. Her iki galeri de alternatif, genç ve yeni olanõn yanõnda yer aldõ. Outlet yõl boyunca açtõğõ nitelikli ser- gileri ve bienal sõrasõndaki “Darbe”siyle ses getirdi. Halil Altındere darbeci-ressam Ke- nan Evren’i tuval üzeri- ne taşõyarak nesneleştirdi. Yõl ortasõnda Hafriyat’ta açõlan, Canan Şenol’un küratörlüğünü yaptõğõ “Haksız Tahrik” sergisi feminist teoriler õşõğõnda yapõlmõş ilk sergi oldu. Şükran Moral, Yapõ Kre- di’deki sergisiyle “dün- yanın kökenine” cesur bir adõm attõ. Genç sanat- çõlar kendilerini yine Sie- mens Sanat’ta ve Aksa- nat’ta düzenlenen “Sınır- lar Yörüngeler”, “Gü- nümüz Sanatçıları Ser- gisi”nde gösterebildi. Ak- sanat, Teknosa’ya verdiği giriş katõnõ, yeterince ge- lir elde edemediği gerek- çesiyle olsa gerek, geri aldõ. İngiltere’nin ünlü mü- zayede evi Sotheby’s’in martta Londra’da düzen- lediği Çağdaş Türk Sanatõ müzayedesinde Ta- ner Ceylan’õn “Ruhani” tablosu rekor fiya- ta satõldõ, büyük sansasyon yarattõ. Yõlõn son müzayede rekoru ise Ceylan gibi genç ku- şaktan değil, Burhan Doğançay’dan geldi. Doğançay’õn kõrdõğõ rekor Aralõk’õn ilk gün- lerinde düzenlenen “Contemporary İstan- bul”da cam içinde, girişte sergilendi! Lütfi Kõr- dar’daki kalabalõk, rekor satõşõn etkisini gös- teriyordu. 2009 kõsaca böyle geçti; ortam hareketliy- di, piyasa da... Şimdi sõra yõllardõr hayalini kur- duğumuz, kimi zaman abartõlõ anlamlar yük- lediğimiz İstanbul’un 2010 Kültür Başkenti ol- masõnõn kültür ortamõna ne katacağõnõ bekle- meye geldi. S antralistan- b u l ’ d a k i Y ü k s e l Arslan ve İstanbul Mo- dern’deki Sarkis ret- rospektifleri ile Saban- cõ Müzesi’ndeki “Joseph Beuys ve Öğrencileri” ve Pera Müzesi’ndeki “Marc Chagall” sergileri özel müzelerin önemli etkinliklerinden oldu. Daha çok izleyici çekecek popüler ser- giler peşindeki özel müzeler bu yõl atak- taydõ... İstanbul Modern yõlõ güçlü bir ser- gi ile açtõ. Müzede video seçkileri yapan eski bienal küratörlerinden Paolo Co- lombo, “Gölgeye Övgü” sergisi ile gerçek bir müze sergisine imza attõ. Gerek temanõn ele alõ- nõşõ ve içerik, gerek et- kinliklerle çevrelenişi ile hemen herkesin il- giyle izlediği, keyif aldõğõ, bilgilendiği bir sergi oldu. İstanbul Modern ayrõca ha- ziran ayõnda erken bir 5. yõl kutlamasõ yaptõ. Levent Çalıkoğlu tarafõndan ya- põlan yeni düzenleme ile, İstanbul Mo- dern’in her yerine sinen o “özel kolek- siyon” havasõ ve kurucu miti azaldõ, ha- vasõ değişti. Garanti Platform, uluslar- arasõ sanat ortamõndan önemli isimleri ağõrlamaya, kütüphanesini, arşivini pay- laşmaya ve yurtdõşõ sergilerine bu yõl da devam etti. Özel müzeler ataktaydı Dört kadõn Hõrvat küratör, ‘İnsan Neyle Yaşar’ sorusundan hareketle politik söylemi odağõna yerleştiren ilk bienale imza attõlar. Galeriler ve müzeler, en güçlü kozlarõnõ bienale denk getirdiler. 2 0 0 9 Y I L I N D A T Ü R K İ Y E ’ D E Ç A Ğ D A Ş S A N A T A B İ R B A K I Ş S antralistan- bul’daki Yüksel Arslan, İstanbul Modern’deki Sarkis, Sabancõ Müzesi’ndeki Beuys ve Öğrencileri ve Pera Müzesi’ndeki Chagall sergileri yõlõn önemli etkinlikleri arasõndaydõ. Canan Şenol’un video çalışması Bienalin en ilginç işleri arasındaydı. Taner Ceylan’ın ‘Ruhani’ tablosu Sotheby’s’de rekor fiyata satıldı. Yüksel Arslan retrospektifi 2009’un en önemli sergilerindendi. Diplomamı kaybettim. Hükümsüzdür. Cenk Baran Ayceren Sürücü kursundan aldığım E ve D sürücü sertifikamı kaybettim. Hükümsüzdür. Uğur İkiz 2 009 yõlõnda ortam da, piyasa da çok hareketliydi. Şimdi sõra yõllardõr hayalini kurduğumuz, kimi zaman abartõlõ anlamlar yüklediğimiz İstanbul 2010’un kültür ortamõna ne katacağõnõ beklemeye geldi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle