Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
C
umartesi günü
TÜYAP 28. İs-
tanbul Kitap
Fuarı’ndaydõm. Rüzgâr
ve yağmura aldõrõş et-
meden yola çõkmõştõm,
bir saat sonra da kitap-
larõn karşõsõndaydõm.
Fuar, Cumhuriyet Ki-
tapları’nõn sloganõ
“Akın Var Fuara
Akın”õ kanõtlarcasõna
okur akõnõyla karşõ kar-
şõyaydõ. Kapanõşa ka-
dar yayõnevi stantlarõ-
nõ, Sanat Fuarı galeri-
lerini gezdim. Bilgi Ya-
yınevi, Cumhuriyet Ki-
tapları, Can, Cem, Do-
ğan Kitap ve başka ya-
yõnevleri ile Rahmi Koç
Müzesi Yalvaç Ural
Oyuncak Sergisi’ni
özellikle gördüm. Dost
ve arkadaşlarla, okur-
larla sohbet ettim.
“Kültürlerarası di-
yalogda çeviri” tema-
sõnõn bir yansõmasõ olan
fuarõn ‘Onur Yazarı’
Cevat Çapan’õn yanõ
sõra Ataol Behramoğlu,
Erdoğan Alkan’õn yer
aldõğõ “Şiir Çevirisi ve
Şair Çevirmenler” pa-
nelini izledim.
Bu paneli izlememin
bir nedeni de insanõ en
iyi anlatan bilim insan-
larõndan Freud’un,
“Daha fazlasını öğren-
mek istiyorsanız şair-
leri okuyunuz” sözüne
olan güvenim ile çok
değer verdiğim şair
dostlarõmõn konuşmacõ
olmasõydõ.
Şiir nasıl çevrilir
Önce Cevat Çapan
konuştu. Çeviri konu-
sunda süregelen tartõş-
malara değindi. “Şiir
çevrilmez” diyenlerle
“Asıl çevrilebilen şiir,
şiirdir” diyenlerin ol-
duğunu dile getirdi. Şii-
rin çevrilip çevrilmeye-
ceği, nasõl çevrileceği
üzerinde durdu.
Çeviride yayõmlandõ-
ğõ dile bağlõ kalõnmalõ
mõ, kalõnmamalõ mõ ko-
nusunu irdeledi. “Şiir
çevirisi kadın gibidir;
güzeli sadık olmaz, sa-
dığı güzel olmaz” sö-
zünün kadõnlara hakaret
anlamõ içerdiğini, bu-
nun kabul edilemez ol-
duğunu vurguladõ. “Bu-
rada benzetme yanlış-
tır” dedi. “Çevirinin
de sonunda şiir olma-
sı çevirinin başarısını
gösterir. Bunun aslı-
na bağlı (sadık) olup
olmamakla ilgisi yok”
diye konuştu.
Oysa bazõlarõna göre
“Şiir çevirmek suç”
oluşturuyor, “Ben bu
suçu yıllardır işliyo-
rum” dedi.
Çapan, şair sözcük-
lerle uğraşõyor, “bir res-
sam gibi çalışıyor, mü-
zikal kulağı da olan
çevirmen kendi dilinde
karşılığını da bularak,
şiire ses özelliği de ve-
rir. Bazı üniversiteler-
de çeviri bir bilim da-
lı kabul edilerek, adına
da ‘Çeviribilim’ den-
miş, oysa işin içinde
yaratıcılık da olduğu
için buna ‘Çeviri Sana-
tõ’ demek daha doğru
olur” diye sözlerini ta-
mamladõ.
Ataol Behramoğlu
da çevirinin çağdaş ede-
biyatõmõzda 1940’lõ yõl-
larda başladõğõnõ belirt-
ti, Cevat Çapan’õ da
“Çevirinin öncüsü”
olarak tanõmladõ.
Çeviribilim’in “Çe-
viri üzerine düşün-
mek” demek olduğu-
nu, oysa yapõlan işin,
yani çevirmenin yaptõ-
ğõ işin sanatçõlõk, yara-
tõcõlõk olduğunu vurgu-
ladõ. “Ben içimden gel-
diği gibi çeviriyorum”
diye ekledi.
Behramoğlu, yabancõ
dil bilip de şiir çevirisi
yapmayan şairleri ‘bi-
raz da bencillik’ diye
niteledi, “Nâzım Hik-
met ve Attilâ İlhan
keşke şiir de çevirmiş
olsalardı, şiirimize bu
yönden de katkıları
olurdu” diye konuştu.
Ataol Behramoğlu,
çeviride dil yapõsõnõn
aktarõlmasõnõn zor, ama
ses örgüsünün yakalan-
masõyla şiire uygun bir
ses verilmesinin daha
kolay olduğunu, uyak-
sõz bir şiirin çevirisi-
nin de daha kolaylõkla
yapõlabileceğini anlattõ.
Şair, çevirmen Erdo-
ğan Alkan da şiirin şa-
ir tarafõndan çevrilmesi
gerekliliği üzerinde du-
rarak, “Şair olmayan
çevirmen olursa, şiir-
le duygusal bağlantı
kuramaz, ama şair o
kadar birlikte olur ki,
onunla özdeşleşir” de-
di.
Dinleyicilerin de so-
rularla, açõklamalarla
katkõda bulunduğu pa-
nelden, “Melih Cevdet
Anday Şiir Ödülü” tö-
reni yapõlacak Karade-
niz Salonu’na geçtim.
Bilineceği gibi,
2006’da küçük İsken-
der, 2007’de Özdemir
İnce, 2008’de Ahmet
Erhan ve 2009’da Ni-
hat Behram’a verilen
ödül, Ören Belediyesi-
TYS işbirliğiyle ger-
çekleştiriliyor.
Aydınlık için
Bu yõlki ödülün sahi-
bi Nihat Behram, ödül
plaketini önce Ören Be-
lediye Başkanõ Kâzım
Turan’õ temsilen ge-
len belediye meclis
üyesi ile seçici kurul
başkanõ Doğan Hız-
lan’õn elinden ayrõ ay-
rõ aldõ ve şöyle dedi:
“Seçkin yazar ve şa-
irlerden oluşan Me-
lih Cevdet Anday Şiir
Ödülü Jürisi, bana
ödül gibi görev verdi;
ben bu görevi ödül gi-
bi aldım. Görevimin,
aydınlık için savaş-
mak olduğu bilinciy-
le…”
Evet, ben de onca
rüzgâra ve yağmura (ve
de uzaklõğa) karşõn, fua-
ra akõn akõn gelen okur-
larõn bu zorluğa kat-
lanma nedenlerini tõpkõ
Nihat Behram’õn dile
getirdiği gibi ‘aydın-
lık için savaşmak’
amacõ diye okuyorum.
Tõpkõ Melih Cevdet
Anday’õn “Okumak
değişmektir. Okumak
değiştirmektir. Oku-
mayan çürür” sözleri-
ni anõmsayarak değer-
lendiriyorum.
Pazar günü, kapan-
madan siz de yollara
düşseniz iyi olur, ‘Bü-
tün renkleriyle’ kitap-
larõ görmek ve aydõnlõk
günlere kavuşmak
için… Daha fazlasõnõ
öğrenmek, değişmek ve
değiştirmek için…
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 4 KASIM 2009 ÇARŞAMBA
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Karadeniz’in Öfkesi
ÖĞRENİYORUZ Kİ, sahil yolunun
Rize’deki Fındıklı ilçesine bağlı Aksu
Mahallesi’nden geçirilmesine karşı açılan
sekiz yıllık dava sonuçlanmış ve yolu oradan
geçiren yönetim kararı iptal edilmiş!
Olay, ülkedeki düzen bozukluğunu
herkesin yüzüne vurur niteliktedir. “İş işten
geçmiş” diyerek boş vermektense, benzer
başka birçok olay gibi bunun da ortaya
koyduğu dersler üzerine eğilmek, en
azından sorumluların yüzlerini kızartmak
bakımından yararlı olabilir.
Birinci ders, geniş kapsamlı bir ulusal
ulaşım planlamasının yokluğundan
doğan büyük yanlışın dersidir. Yazıla yazıla
mürekkepler tükendi, dillerde tüyler bitti:
Koskoca Karadeniz’in sağladığı ulaşım
olanakları dururken, Samsun’dan Hopa’ya
kadar bütün o kıyı boyunca halkı denizden
koparan böyle pahalı bir yol yapmaya
kalkışmak kadar büyük yanlış olamazdı.
Çok kişiye ayrıntı gibi gelecek tek bir
nokta bile bu yanlışın gerisindeki
hesapsızlığı belirtmeye yeter: Görenler bilir,
sert fırtınaların yıkımını önlemek için, o kıyı
hep küçük dalgakıranlarla korunma altına
alınmış. Bu iş o kadar sık aralıklarla yapılmış
ki, o dalgakıranlarda kullanılan büyük
kayalarla bütün o kıyı kentlerini ve
kasabalarını geniş barınaklarla rahatça
donatabilir ve deniz ulaşımını
rahatlatabilirdiniz... Samsun limanının dış
mendirekleri boş gemileri açıkta
beklemekten kurtaracak kadar
genişletilseydi, geçen günkü fırtına 82
metrelik bir şilebi döve döve kıyıya vurabilir
miydi?
Herhalde Karadeniz, otomotiv sanayiini
hesapsızca kollayarak ülkeyi yanlışlara
sürükleyenleri cezalandırarak eninde
sonunda doğru yolun ne olduğunu
gösterecektir. Doğru yol, kıyıyı kullanışlı
limanlarla donatıp deniz taşımacılığını
geliştirmek ve sıradağların arkasından
geçirilmiş bir hızlı ulaşım ağını kuzeye
uzanan dikmelerle bu limanlara
bağlamaktan başka türlü olamaz.
İkinci ders, yargının ve özellikle yönetim
yargısının yavaşlığından ileri geliyor.
Fındıklı halkının avukatları yol yanlışlığını
düzeltmek için 2001’de idare
mahkemelerinde hak aramışlar; ama sahil
yoluna olanak sağlayan imar kararının
“şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına,
kamu yararına ve mevzuata uyarlı
bulunmadığı” tam sekiz yıl sonra, ancak
şimdi karara bağlanmış.
“Yürütmeyi durdurma” kararıyla ve
yargının hızlandırılmasıyla bu ve buna
benzer başka bir yığın terslik önlenemez
miydi? Artık “olan olmuş” deyip hep
yapıldığı gibi “iş işten geçti” deyip sonuca
katlanmak mı? Yoksa, yıkımı, masrafı ve
yeni sıkıntıları göze alıp “ders olsun” diye
güzergâhı değiştirmek mi?
La Fontaine’in ünlü “peynir” masalında
Tilki’nin Karga’ya dediği gibi bazı derslerin
öğreticilik değeri, uğranılan zararın
bedelinden çok daha yüksektir.
mumtazsoysal@gmail.com
PENCERE
Irak Bir Ders Kitabı!..
Aklı evvel bir dost sordu:
- Irak’ta hiç Arap yaşamıyor mu?..
- Ne demek istiyorsun?..
- Bütün haberlerde Arap lafı yok, Sünni ile
Şiilerden söz açılıyor...
Irak bizim için bir ders kitabı gibi...
Komşumuzda Arap yok..
Müslüman yok..
Mezhep var..
Dün bu köşede yayımlanan yazıda şu tümce
yer alıyordu:
“Bir ümmet toplumu laikleşmeden
uluslaşamaz...”
İşte Irak örneği!..
Irak’ta yaşayan Şii Arap değil mi?..
Ya Sünni?..
Şii de Arap, Sünni de...
İkisi de Müslüman!..
Ama laiklikten yoksunluk, işgalde bile
Müslümanı körleştiriyor, Arap ulusu oluşacak
yerde mezhep ayrımcılığı ağır basıyor...
Angloamerikan Hıristiyanı tarafından işgal
edilmiş bir ülkede yaşanan facia Müslümanın
Müslümanla boğazlaşmasına yol açıyor...
Oysa ulusal bilinç gelişseydi, Sünni-Şii
kavgası yerine milli birlik ve beraberlik
düşmana karşı direnişin itici gücünü
yaratacaktı...
Evet, burnumuzun dibinde yaşanan olayın
öyküsü okulda belletilecek bir ders kitabı
gibi...
Belli ki Irak’ta Arap yok..
Sünni var..
Şii var..
Oysa Avrupa’da İngiliz, Fransız, Alman,
İtalyan, vesaire var...
Mezhep savaşları Avrupa’nın tarihinde
solmuş yapraklar...
Ümmet toplumu ise İslam dünyasında ağır
basıyor...
Peki, Batı‘da tarihe gömülmüş ümmet
toplumunu Türkiye’de hortlatmak için
Amerikancı emperyalist güçlerle iktidar partisi
AKP’nin işbirliği ne anlama geliyor?..
Dışa bağımlı dincilik Türkiye’de ulusalcılığı
püskürtüp iktidara geçtikten sonra Sünni
mezhebine dayalı tarikatçılık ve cemaatçilik
aldı başını gidiyor; bunlar devlet ve
belediyelerde de egemenleşince bütün para
musluklarını ellerine geçirdiler...
Bush yönetiminin “Ilımlı İslam Devleti
Modeli” adı verilen tasarımı, AKP’yi iktidara
geçirdi...
Irak’ı parçalayanlar, Türkiye’de benzeri
yöntemleri uyguluyorlar...
Ulusal bilinç tu kaka!..
Dünkü yazımın başlığı “Na To Kafa, Na To
Mermeri” idi...
Düzeltme’den dediler ki:
- Nato bitişik yazılır...
Boş verdim, hecelerin ayrı ayrı vurgusu
aklımızın başımıza gelmesine belki yardımcı
olabilir diye düşündüm...
Irak burnumuzun dibinde tarihsel, siyasal ya
da toplumsal bir ders kitabı gibi...
Cumhuriyet’in köşe yazarları her gün bu ders
kitabından sayfaları bizim topluma
yansıtıyorlar, sunuyorlar...
Gerçekler “2 kere 2 dört” gibi açık seçik...
Peki, her şey bu kadar açık seçikken
başımızdaki ümmetçi iktidara karşı ulusal
güçlerimiz birleşemeyecekler mi?..
(4 Ocak 2007)
A
KP seçimlerin birinci partisi
olduğunda dünya medyasõ
Türkiye’de seçimleri “İs-
lamcı parti kazandı” diye
duyurmuştu. AKP’nin buna
itirazõ olmadõ. “İslamcı parti değiliz, böyle
yazmayın” demediler. Türkiye’de partinin
adõnõn tüm siyasal partiler için geleneksel-
leştirildiği üzere AKP olarak kõsaltõlmasõna ise
itiraz ettiler. Kendilerine “AK” denilmesini
istiyorlardõ. Ülke içinde zorlama ile “AK Par-
ti”, ülke dõşõnda ise İslamcõ olarak anõlan par-
ti Türkiye’nin biriken temel sorunlarõnõ çö-
zemediği gibi, şimdilerde açõlõm üzerine açõ-
lõm yaparak yeni sorunlarla yüzleşmek zo-
runda bõrakõyor.
Dünya medyası
Türkiye dõş ülkelerde İslamcõ olarak anõlan
bir siyasal parti ile yönetildiği günlere de-
mokrasisini ileri bir düzeye taşõdõğõ için mi
geldi? Yoksa demokrasiyi kurumsallaştõra-
mayõşõn sõkõntõlarõ ve özellikle çok partili si-
yasal yaşamla giderek yerleşen oy karşõlõğõ si-
yaset (clientelism) ile mi geldi? Laik olarak
anõlan Cumhuriyetin dõş ülkelerde “İslam
Cumhuriyeti” biçimine dönüştürülüşü,
AKP’ye yakõştõrõlan ve parti ile özdeşleştiri-
len bu sõfatõ nedeniyle değil midir?
Dünya medyasõ şimdilerde AKP’nin yüzünü
Doğu’ya döndüğünü yazõyor. Batõ AKP için
bir amaç değildi. Tõpkõ Batõ’nõn yüzyõllara ya-
yõlan mücadeleler sonunda ulaştõğõ demok-
rasisinin de amaç olmadõğõ gibi. Dõş ilişkiler
AKP için “kazan, kazan” formülüne otur-
tulmuştu. Birliğe dahil olan diğer ülkelerden
farklõ bir statüye oturttuğu Türkiye üzerinden
elde ettiği çõkarlarõ ile AB kendi payõna ka-
zançlõdõr.
Türkiye cephesinde de AKP kazançlõdõr.
Kendi ideolojisi doğrultusunda hayli yol al-
mõş, devlette kadrolaşmõştõr. Demokrasi ve
Cumhuriyetin güç kaybettiği ve ülkenin iç ve
dõş çõkarlarõ adõna kaygõlarõn arttõğõ bir ger-
çektir. Bugün Türkiye için yalnõz ülke için-
de değil, ülke dõşõnda da kaygõlar giderek art-
maktadõr. Cumhuriyetin kemiriliyor oluşu, de-
mokrasinin kurum ve işleyişine de yansõ-
maktadõr.
Hâlâ fırsat var
Türkiye ile AB ilişkilerinin sağlõklõ bir düz-
leme oturtulmadõğõ, diğer aday ülkelere uy-
gulanan “karşılıklılık” esasõnõn Türkiye için
niçin işletilmediğinin sorgusunu yapmak için
hâlâ fõrsat var. Türkiye’nin tek yönlü taviz-
leri ile sürdürülen ince dokulu bağõn kopar-
tõlma noktasõna doğru çekiştirilmesindeki
baş aktörün AKP oluşunun, iktidara geldiği
süreçte kopartõlan AB’ye üyelik yaygaralarõnõn
yerini, “girmesek de olur” noktasõna taşõn-
masõnõn da sorgusunun yapõlmasõ gerektiği gi-
bi.
29 Ekim günü Cumhuriyet gazetesinin
“Neyi kutluyoruz?” başlõklõ düşündürücü so-
rusu bulmaca ile buluşsa da, sorunun yanõtõ-
nõ bulmak için bulmaca çözmek gerekmiyor.
Türkiye AKP ile gidebileceği yoldan gidiyor.
AKP içinde yer alan kadrolarõn önemli bir bö-
lümü konjonktür dönüştüğünde bu partiyi terk
edeceklerdir.
Ancak duvarlarõ oluşturan bu önemli par-
ça yönlendirici değil, yönlendirilendir.
AKP’nin kolonlarõ Cumhuriyet değerleri ile
ters düşen kadrolarla oluşturulmuştur. Cum-
huriyetin coşku yerine kaygõyla kutlanõyor olu-
şu AKP ve politikalarõ ile okunmalõdõr. De-
mokrasi ve AB üyeliği vaadi ile gelmiş olan
AKP’nin Türkiye’yi sürüklediği yer derin kay-
gõdõr. İslamcõ partinin yüzünü Doğu’ya dön-
müş olmasõnõ hayretle karşõlayan dõş çevre-
lere de önerimiz gelinen sonucu kendi koy-
duklarõ teşhis ile okumalarõdõr: “İslamcı
parti.”
Türkiye için talihsizlik
Bugünleri önceki yazõlarla okumalõ diyo-
rum: “Tarihin yazılışına tanık olmak ayrı,
yazılmış tarihi okumak ayrıdır. Gelecek ku-
şakların bu süreci değerlendirirken AKP
iktidarını Türkiye’nin talihsiz süreci ola-
rak değerlendireceklerini öngörmek için
kâhin olmak gerekmiyor. Zor iş sosyolog-
lara düşecektir. Ülkenin karanlığa sürük-
lendiği endişesiyle, sürekli aydınlık için her
gece bir dakika karanlık eylemi yaptığı
günleri fazla uzak olmayan toplumun, her
geçen gün yeni karartma başlıkları açan bir
iktidara kendisini teslim edişini açıkla-
makta zorlanacaklardır.
İktidar meşru mu? Geliş şekline bakın-
ca, hukuken evet, sosyolojik olarak hayır.
Ya kalış şekli?.. Meşruluklar hukuk üze-
rinden değil, sonuçlar üzerinden yaratılı-
yor. Rıza iknaya değil, baskıya dayalı.
Hak arayan, rejime ters görünümlere kar-
şı çıkanlar azarlanarak paylanıyor. Hu-
kuka tutunarak gelip, hukuka karşın kal-
mak, demokrasiye karşıt tutumları de-
mokrasiye dayanarak sergileme gibi tu-
tarsızlıklar zinciri içinde rejimin güvencesi
olan hukuk, demokrasi gibi kavramların
içleri boşaltılıyor. Söylenenlerle yaşanan-
lar farklı. AKP’nin karşı olduğu bilinen de-
ğerlere karşı sahiplenici tutumu inandırı-
cı değil. İçeride sahiplenerek başkalaştır-
ma, laik kurumlara kendi anlayışlarını şı-
rıngalama stratejisini izleyen iktidarın,
dış politikada izlediği teslimiyetçi tutumuna
strateji denilemeyeceği için ancak trajedi
denilebilir.
Medeniyetler ayrışması
Türkiye içeride AKP’nin açtığı tartışma
başlıkları ve istikrar diye diye sürüklendiği
ekonomik krizle boğuşurken dış politika-
da yaşanan krizler dikkatlerden kaçıyor.
Laik Cumhuriyet bir uygarlaşma proje-
siydi; ılımlı İslam Cumhuriyeti yaftası vu-
rulmuş Türkiye, AKP marifetiyle AB’nin
başkalaştırma projesine teslim edilmiştir.
Medeniyetler ittifakı adı altında, medeni-
yetler ayrışması yaşanmaktadır. Dış poli-
tikada yapılan yanlışlara dur demek için
hâlâ bir şans vardır. Hatalarda ısrar edi-
lirse, bir süre sonra bu şans da yitirilmiş
olacaktır.” Bu alõntõ, “AKP’nin Dış Politi-
ka Trajedisi” başlõklõ yazõmdan. Bugünün dõş
politikasõna başka isim aramaya gerek var mõ?
Cumhuriyet gazetemizin bulmacasõna ya-
nõtõmõz: AKP gidecek, Cumhuriyet gelecek.
Bugünkü kaygõlõ kutlamalarõmõz Cumhuri-
yeti sahiplendiğimizin göstergesi. AKP gi-
dince coşkulu kutlamalarla Cumhuriyeti di-
rilteceğiz.
‘İslamcõParti’nin‘Doğu’Açõlõmõ!..
Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMANCHP PM Üyesi / Siyaset Bilimci
29 Ekim günü Cumhuriyet gazetesinin “Neyi kutluyoruz?” başlõklõ
düşündürücü sorusu bulmaca ile buluşsa da, sorunun yanõtõnõ bulmak için
bulmaca çözmek gerekmiyor. Türkiye AKP ile gidebileceği yoldan
gidiyor. AKP içinde yer alan kadrolarõn önemli bir bölümü konjonktür
dönüştüğünde bu partiyi terk edeceklerdir.
‘Bütün Renkleriyle’ Kitap Fuarõ...
Hikmet ALTINKAYNAK