Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 3 KASIM 2009 SALI
6 HABERLER
LEYLA TAVŞANOĞLU
Tigran Mkrtçyan tanõnmõş bir uluslararasõ iliş-
kiler uzmanõ. Ermenistan’da çeşitli düşünce kuru-
luşlarõnda çalõştõ. Bir dönem Ermenistan Parlamento
Başkanõ’na danõşmanlõk yaptõ. Cumhurbaşkanõ
Serj Sarkisyan’a yakõnlõğõyla da tanõnõyor. Ge-
çenlerde İstanbul’daydõ. Onunla AKP hükümetinin
Ermenistan açõlõmõnõ ve imzalanan protokolü ko-
nuştuk. Konuşmamõzõn başõnda sözlerinin tamamõyla
kişisel olduğunu, geçmişte ve bugün çalõştõğõ ku-
ruluşlarõn hiçbirinin görüşlerini yansõtmadõğõnõ vur-
guluyor. Mkrtçyan “Protokolün müzakere süre-
cinde her iki taraftan da hiçbir önkoşul masaya
getirilmedi. Hele Karabağ telaffuz bile edilme-
di” diyor. Ardõndan da ekliyor: “Hiçbir Ermeni li-
der Karabağ’ı geri vermeye teşebbüs dahi ede-
mez. Ederse gider. Türkler de bunu biliyor.”
- Türkiye’nin bir Ermenistan açılımı başladı. An-
cak geçtiğimiz ay hem Türkiye’nin hem de Er-
menistan’ın çok ciddi kırmızı çizgileri olduğu or-
taya çıktı. Bu durumda Türkiye’yle Ermenistan ara-
sındaki sorunlar nasıl çözülebilir ve açılım hede-
fi yakalanabilir?
TİGRAN MKRTÇYAN - Aslõnda Zürih’te im-
zalanan tarihi bir anlaşma.
- İyi de gördüğümüz fotoğraf bunu yansıtmıyor.
İki Dışişleri Bakanı’nın arkasında MİNSK Gru-
bu neredeyse protokolün imzalanmasını dikte
eder gibi duruyorlar...
- Ben dikte kavramõna katõlmõyorum. Destek di-
yebilirsiniz. Ayrõca sadece MİNSK Grubu da değildi.
Orada Solana, İsviçre ve Slovenya Dõşişleri bakanlarõ
vardõ. Dolayõsõyla orada bir Avrupa-Amerikan ve Rus
platformu vardõ. Türk Dõşişleri Bakanõ törende ko-
nuşma yapõp Karabağ ismini telaffuz etseydi Er-
menistan tarafõ protokolü imzalamamaya hazõrdõ.
Kõrmõzõ çizgilere gelince... Ermenistan tarafõndan
baktõğõmõz zaman protokol her iki tarafa da bir uz-
laşma için pek çok imkân tanõyor. Bildiğim kada-
rõyla hiçbir önkoşul yok. Ayrõca protokolün imza-
lanmasõndan önce yürütülen müzakerelerde görü-
şülmeyen hiçbir konunun protokole alõnmadõğõnõ bi-
liyorum. İki taraf da epeyce bir uzlaşmaya girmiş gö-
rünüyor. Örneğin bugünkü sõnõrlarõn tanõnmasõ, iki
tarafõn tarihçilerinden oluşan bir alt komisyon ku-
rulmasõ, karşõlõklõ olarak uluslararasõ ilkelerin kabul
edilmesi gibi... Ayrõca ben bu alt komisyonun Er-
meni soykõrõmõnõn gerçekliğini araştõracağõnõ da dü-
şünmüyorum. Konu bu biçimde ortaya çõkarsa hiç-
bir Ermeninin bu alt komisyonda yer almak iste-
meyeceğini düşünüyorum.
Akademik tarafsõzlõğõn tanõmõnõ yapmak hükü-
metlerin kurduğu bir alt komisyona kalmamõştõr.
Tabii ki arşiv malzemeleri incelenip bunlarõn ger-
çekliğinin saptanmasõ, bütün Osmanlõ arşivlerinin
de açõlmasõ dahil dönemin bütün nüanslarõ mercek
altõna alõnabilir. Ama bunu başlatmak bile Türklük’e
hakaret kabul edilebilir. O nedenle Türkiye önce
TCK’yi 301. maddeyi değiştirmeli ve AB İlerleme
Raporu’nda yer alan öbür yasal düzenlemeleri yap-
malõdõr. Bunlara ek olarak Ermenistan, Ermeni soy-
kõrõmõnõn uluslararasõ alanda tanõnmasõ ve kõnan-
masõnõ destekleyecektir.
Ama anladõğõm kadarõyla esas konu bunu Türki-
ye’nin tanõmasõdõr. Dolayõsõyla birileri imzalanan pro-
tokolleri Ermeni soykõrõmõnõn uluslararasõ çapta ta-
nõnmasõnõn altõna bomba koymak için kullanmak is-
tiyorsa bu tamamõyla bir algõ hatasõ olacaktõr. Bu ko-
nunun dünyanõn neresinde olursa olsun tanõnmasõ bü-
tün Ermeni liderler ve her bir Ermeni tarafõndan
memnunlukla karşõlanacaktõr.
Ben belgede kõrmõzõ çizgi görmedim. Sadece be-
yaz kâğõt üzerine yazõlmõş siyah harfler var. Kõrmõzõ
çizgi varsa bile bunlar protokolün dõşõnda kalmõş.
Tabii ki Ermenistan’da hem içteki kimi çevreler hem
de diyasporadaki kimi çevreler ciddi baskõlar uy-
guladõ. Ama Ermenistan hükümeti bu protokolü
onaylamakla şimdiden kõrmõzõ çizgileri aşmõş oldu.
Muhalefet hükümetin bunu yapmasõnõ “Ermenis-
tan’ın kapitülasyon”u
olarak tanõmladõ. “Bu
şekilde Batı Ermenis-
tan’ı düşlememize izin
veren tarihsel hakkı-
mızdan bile ödün ver-
dik” diyorlar.
- Yani Ermenistan’da
hatta diyasporada kimi-
lerinin hâlâ Türkiye’nin
Doğu Anadolu toprak-
ları üzerinde emelleri
mi var?
- Herkesin emelleri
vardõr. Örneğin Japon-
ya’da kimileri hâlâ İkin-
ci Dünya Savaşõ’nda
Sovyetler Birliği’ne kap-
tõrdõklarõ topraklarõ üze-
rinde emel beslemiyor
mu? Besliyor. Ama bu
artõk imkânsõz. Suri-
ye’nin de Türkiye’nin
güney bölgesinde top-
rak talepleri var. Ama bu,
iki ülkenin normal ikili
ilişkilerini engellemiyor.
Öte yandan Ermenistan
devletinin hiçbir zaman
Türkiye üzerinde toprak
talebi olmamõştõr. Bence
Ermenistan hükümeti,
Türkiye’nin sõnõrlarõnõ
onaylayarak önemli bir
adõm attõ. Böylece önem-
li bir uzlaşõya da imza at-
mõş oldu. Bu konu Er-
menistan içinde ve di-
yosporada şiddetli tar-
tõşmalara yol açtõ. Öte
yandan protokol öncesi
sürdürülen müzakereler
sõrasõnda, bütün süreç boyunca hiçbir Türk siyasetçisi
ya da diplomatõn Karabağ konusunu ağõzlarõna al-
madõklarõnõ biliyorum.
- İyi de Başbakan Erdoğan Karabağ sorunu hal-
lolmadan sınırları açmayacaklarını söyledikleri-
ni açıklamadı mı? Bu nasıl iş?
- Kamuoyuna hitap ederken Erdoğan hep Kara-
bağ diyor. Ama proto-
kolün müzakeresi sü-
recinde, tekrar ediyo-
rum, hiçbir diplomat
ya da Türk yetkili, Ka-
rabağ konusunu ağzõna
almadõ. Karabağ telaf-
fuz edilmiş olsaydõ pro-
tokol imzalanamazdõ.
Ermenistan tarafõ bu
konuda baştan beri çok
net bir tutum izledi.
“Sadece Karabağ de-
ğil, hiçbir önkoşul ta-
rafımızdan kabul edi-
lemez” ifadesi kulla-
nõldõ. Karabağ bir koşul
olsaydõ protokolde ya-
zõlmõş olacaktõ.
- Sizce Türk tarafı
neden Karabağ konu-
sunun müzakere kap-
samına alındığı izle-
nimi vermek istedi?
- Türkiye sõnõrõ
1993’te Karabağ soru-
nu nedeniyle kapatõl-
mõştõ. Ermenistan ba-
ğõmsõzlõğõnõ ilan etti-
ğinde, bağõmsõzlõk bil-
dirgesinde Batõ Erme-
nistan sözcüklerinin yer
almasõ, Türkiye’de Er-
menistan’õn Kars Ant-
laşmasõ’nõ tanõmayaca-
ğõ, diyasporanõn soykõ-
rõm konusundaki õsrar-
larõ, kaygõlar uyandõrdõ.
Yine de temaslar sürü-
yordu. Ama 1993’te
her şey bitti. Sõnõrõ ka-
pattõ ve Karabağ Tür-
kiye için gündemin birinci maddesine oturdu. Ba-
ğõmsõzlõk bildirgesi hiçbir şekilde değiştirilemez
niteliktedir. Ayrõca bunda Batõ Ermenistan’da
soykõrõmõn yapõldõğõ ibaresinin yer almasõ da Er-
menistan’õn Türkiye’den toprak talep ettiği anla-
mõna gelmez. Batõ Ermenistan ve Büyük Erme-
nistan deyimleri Türkleri rahatsõz etmemeli. Çün-
kü Ermeniler o topraklarda üç bin yõl yaşadõlar.
Bugün Ermenistan’la Türkiye arasõnda diploma-
tik ilişki olmamasõnõn tek nedeni Karabağ sorunu de-
ğil. Şimdi protokol sõnõr ve öbür sorunlara çözüm
getirmiş görünüyor. Türk yetkililerin Karabağ’õn gö-
rüşüldüğünü ihsas etmelerinin nedeni, Karabağ’õn
1993’ten beri sürecin önemli bir parçasõ oluşudur.
Geçmiş hükümetler de aynõ şeyi yapmõşlardõ. Her
seferinde Karabağ’dan söz etmek zorunluluğunu his-
sediyorlar. Ama ben de diyorum ki müzakere süreci
boyunca hiç kimse ağzõna Karabağ konusunu al-
mamõştõr. Karabağ bir kere bile konu edilseydi Er-
menistan tarafõ süreçten hemen çekilecekti. Bundan
adõm gibi eminim.
- Yalnız şu ya da bu şekilde günün birinde Ka-
rabağ sorunu ele alınacak. O zaman ne olur?
- Günün birinde protokolün TBMM’de onaylan-
masõ için Karabağ önkoşul olursa Ermenistan bu-
nu kabul edemez. Ermenistan süreçten anõnda çe-
kilir. Protokol sürecinde çalõşan taraflar hiçbir ön-
koşul olmadõğõnõn altõnõ çizdiler. Hiçbir önkoşul ol-
mamasõ Karabağ’õn da önkoşul olmadõğõ anlamõna
geliyor. Türkler Karabağ sürecinde olumlu bir rol
oynamak, önde gelen bir aktör olmak istiyorlarsa Ka-
rabağ sorununda taraf tutmak yerine en azõndan ta-
rafsõz bir aktör olmayõ denemeliler.
Sizin muhalefet Karabağ hallolmadan bu iş olmaz
diyor. Erdoğan da Karabağ’õ çok sõk telaffuz etti. Gül
daha dikkatli davrandõ.
- İyi de her ikisi de Azerbaycan Cumhurbaşka-
nı Aliyev’i Karabağ hallolmadan protokolün Tür-
kiye’de onaylanmayacağı ve sınırların açılama-
yacağı konusunda güvence vermediler mi?
- O zaman da ilişkiler normalleşemez. Hiçbir ye-
re varõlamaz. Bir kere Karabağ Ermenistan’la Azer-
baycan arasõndaki bir sorun. Bir de bu sorunda Ka-
rabağlõlar taraf. Karabağ bir kendi kaderini tayin et-
me (self determination) konusudur. Ermenistan’õn
Karabağ konusunda bir şeyler yapmasõnõ söylemek,
sürecin dibine bomba koymak anlamõna gelir.
Azerbaycan işgal altõndaki topraklar ve Karabağ
geri verilsin, Karabağ’a da yüksek özerklik tanõ-
yalõm, diyor. Bu olamaz. Erdoğan, “Karabağ da-
hil bütün Azeri toprakları geri verilsin. Sınırları
açalım” diyor. Bu, konuyu hiç anlamamõş olmak
demektir. Karabağ’õn güvenliğine karşõlõk sõnõrõn
açõlmasõ kabul edilemez. Hiçbir Ermeni lider bu-
nu göze alamaz. Hangi Ermeni lider böyle bir şe-
ye teşebbüs ederse gider. Türkler de bunu biliyor.
Uluslararasõ ilişkiler uzmanõ olan ve Cumhurbaşkanõ Serj Sarkisyan’a yakõnlõğõyla da tanõnan
Tigran Mkrtçyan’la, AKP hükümetinin Ermenistan açõlõmõnõ ve imzalanan protokolü konuştuk
‘Karabağ’õn adõ bile geçmedi’
TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com
MARDİN - Sessizliğin içinde kimsesiz
bir can yok oluşa doğru nasıl yürüdüyse,
o da öyle yürüdü işte!.. Umutlarını
ranzaların üzerinde bırakmış, nazlarını
ise baş koyduğu yastığa terk ederek uyanmıştı uykudan!..
Son kelamını oda arkadaşlarına seslendirecekti ki,
vazgeçti... Yorgun başında mahalle baskısı, kırgın kalbinde
kelepçesi vardı!..
Gecenin bir yarısında, soğuk koridorları aşarken
düşünceliydi... Var olmaktan kopmuş bir yüreğin son
vuruşlarında korunmasız kalmıştı!.. Kanat çırpmayı öğrenen
güvercinler misali; yaşamakla ölmek arasında terk ettiği
benliğini bir o yana bir bu yana savurdu...
Savurdu ya!.. Ne çare ki duyan olmadı... Anlamıştı ki
yolun sonundaydı... Ve o karanlık güzergâhın
hancısı da son yolcusu da kendisiydi artık!..
Boynunu bükerek yürüdü, kalmakla gitmek
arasında bocalayan ayaklarıyla!.. Oysa, ne çare
vardı derman olacak derde, ne nefes vardı takatsiz
kalan yürekte!..
Sarı güller gibi solgun yapraklar açmıştı sanki
kadifemsi teninde... Hücrelerine sinmiş
mağduriyetinde, sahipsizliğin ezeli acıları vardı!..
Ya kimsesiz kalmış mahçup gamzelerine ne
demeliydi?.. Belliydi ki, o bedende kalan tek şey candı ve o
da az sonra terk edip gidecekti!..
Gelecek düşleri, dirsek çürüttüğü kitaplar karşısında
yenilgiye uğramıştı ya, en çok ona yanardı!.. Hani
okuyacaktı?.. Hani ışık tutacaktı pas tutmuş zifiriye?.. Hani
aydınlatacaktı geri kalmışlığın kör karanlığını!..
Bitik derlerdi ya hani, işte öyleydi!.. Dağılmış saçlarında
gizlenmiş hüznü, morarmış gözaltında terk edilmişliğin
kapkara imzaları vardı...
Onun için yaşamak, kontrolden çıkmış bir pervasızlıktı
artık... O pervasızlık ki, törenin idam mangası önünde gözü
açık gidilen ölümlerin sahibi değil miydi?..
Artık bir can yoktu ortada; gül ve
bahar tadında!.. Taşlaşmış törelere
feda edilecekti bir can, Gülbahar
adında!..
Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi İngilizce
Öğretmenliği Bölümü 2’nci sınıf öğrencisi Gülbahar Taş, 5
gün önce Eskişehir’de kaldığı yurdun tuvaletinde, kalorifer
borusuna asılmış olarak bulundu!..
Mardin’in Nusaybin ilçesinde dünyaya gelen 20
yaşındaki Gülbahar, öğretmen olma uğruna
Eskişehir’deydi...
Cehaletin, yaşamın cenderesine attığı kızlar için
okuyacaktı!.. Feodalitenin, çağın gerisine yuvarladığı
kadınlar için öğretmen olacaktı!..
Oysa intihar etmeden 15 gün önce, törenin
değişmeyen yasası yüzüne okunduğunda;
mektebin cehalet karşısında nasıl da
mazlumluğun yıkıntılarına dönüşebileceğini
görmüştü!.. Depresyona girmişti bu yüzden...
O yok oluşa doğru hızla sürüklenirken töre geri
adım atmamıştı... Amcasının oğluyla
evlendirilecekti Gülbahar...
Biliyordu ki, Doğu’da bir kız için, “önünde
amcasının oğlu var” denildi miydi akan sular
dururdu!.. Annesi bu kara haberi verdiğinde artık eski
Gülbahar’dan eser yoktu!.. Yaşama küsmüş, çökmüş ve
içine kapanmış; geleceğe kanat çırpan kuşların
yorgunluğuyla yüreğinden vurulmuştu!..
Eskişehir’deki bir öğrenci yurdunun tuvaletinde bulunan
ceset, salt çağdışı geleneklere isyan eden Mardinli
Gülbahar’ın cansız bedeni değildi!..
Şu kesindi ki, törenin fosilleşmiş kuralları ve feodalitenin
mumyaları da bulunmuştu o soğuk mekânın demirden
askılarında!..
Peki, bu dünyada fosiller ve mumyalar yaşarken fidanlar
niye ölüyordu?.. Bir bilsem!..
Gül... Bahar… Taş!..
BİLİM ve SİYASET
ORHAN BURSALI
Savcılık Ne Yapmalıydı?
Diyelim ki gerçekten ordu içinden bir
“subay/casus”, “posta” yoluyla Ergenekon
savcılarına bir “mektup” gönderdi ve ihbarlarda
bulundu... Savcılar “posta”yı aldılar, büyük bir
sürprizle karşılaştılar. Arayıp da bulamadıkları
bir şey! Tanrı 7 kat gökyüzünden imdatlarına
yetişiyor, gibi!
Mektubu alınca yapmaları gereken ilk
işlerden biri, ihbarcıyı araştırıp bulmak ve
yazdıkları üzerine daha derin bir sorgulama
yapmak.
Bu kadar ciddi bir olayı ortaya çıkarmanın
esas yolu budur. Şüphesiz, aynı zamanda
mektupta ileri sürülen savlar üzerinde de
araştırmanızı sürdürürsünüz.
Ama öncelikle hukuki olarak mektubu yazan,
olayın kilit noktasını oluşturuyordur.
Zaten hukuki olarak da, iddia sahibinin ortaya
çıkması önemli. Yargıcın karşısına “tanık”
olarak “mektubu” çıkartamazsınız! “Mektup”
mahkemede ne ifade verebilir, ne de sorulacak
sorulara yanıt!
İhbarcı zaten diyor ki; çağırırsanız gelirim.
O halde savcılar neden ihbarcının peşine
düşmüyorlar da sadece iddiaları araştırıyorlar?
Bu iddialardan son aşamada hukuki pek de bir
şey çıkmayacağı açıkken! Üstelik imzanın ıslak
mı kuru mu olduğu ve bunun hukuki değeri
tartışılırken? Bazı siyasi ellerin oluşturduğu özel
Adli Tıp imza inceleme kurulundan bir yetkili
bile, “İmza Çiçek’e ait olabilir, bu mahkemenin
yetkisine bırakılmıştır” derken?
Savcılık, eğer hukuki olarak kanıta dayalı bir
savla mahkemenin karşısına çıkacaksa, o halde
ayakları sağlam yere basmalı. Öyle değil mi?
Bu sağlam durmanın önkoşullarından biri ise
ihbarcıyı tanık olarak sorgulaması ve dosyaya
eklemesidir.
Ama ortada ihbarcı/casus yok. Öyle birisi var
mı, bilmiyoruz! Bu mektubun gerçekten
Genelkurmay’da ilgili dairede görevli biri
tarafından yazılmış olması gerekir, iddiasının ilk
adımda ciddiye alınması için. Bunu nereden
bileceğiz? Eğer böyle biri yoksa, bir kurgu-
kişilikse, yaptığı ihbarın da bir anlamı yoktur.
Bunu nasıl anlayacağız? İlk aşamada, ihbar
mektubunda adı geçenlerin ifadeleri, en
azından, savcılık için epey zor bir durum
yaratmıştır!
Ama savcılık sansasyon yaratmak peşindedir.
Savcılık, ihbarcının varlığı/kişiliği ile
ilgilenmiyorsa eğer, bu “Islak İmza”lı mektubu
ortaya çıkarmanın ve içindeki iddiaların peşine
düşmenin tek bir anlamı olabilir:
Yoğun ve entegre bir propaganda
faaliyetiyle Genelkurmay’ı son bir darbe ile
çökertmek!
Ve Genelkurmay’a ve ordu
komutanlıklarına atamalarda ipleri ele
geçirmek!
Bu gerçekleştirilebilir, siyasi atamalar devreye
sokulabilirse, ordu tamamen tepeden
bitirilmiş olacaktır... (Bütün hedef budur!
Süreci hâlâ anlamayanlara, izleyemeyenlere,
AKP demokrasisi aşkına kapılanlara duyurulur.)
Tıpkı adamlarını YÖK’ün başına getirterek
üniversiteleri bitirme planını uygulamaya
koydukları gibi!
Ve ıslak imzalı mektubun zamanlaması ile de
bir taşla iki kuş vuruyorlar: Ekonomi ve siyaset
politikalarıyla zor bir durumda olan iktidarlarına
destek çıkmak, konuyu “Vay bak bizi darbelerle
düşürmek istiyorlar!” noktasına getirerek
mağduru oynamak!
Bu iktidarı kendi yaptıkları işlerin
çökerteceğini, çökertme sürecinin işlediğini
görmemek için ne olmak gerekir?
Ya, darbe planları vb. gibi girişimlerin, ancak
bu iktidarın dirilmesine hizmet edebileceğini
görmemek için?
Düşünüyorum; iktidar ve cemaatçi ortakları
ile arkalarındaki destekleyici büyük güçler, bu
gidişatı durdurmak için, acaba kendi
kendilerine “darbe planları” düzenleyerek,
mektuplar falan yazarak, hem kendi
iktidarlarına hem de “Ergenekon davalarına”
hayat şırıngası ediyor olmasınlar?!
Bence durum öyle gösteriyor!
‘DİYASPORANIN TEPKİSİ ÇOK SERT OLDU’
- Ermeni diyosporası içinde bir kesimin Tür-
kiye’nin Ermenistan açılımı düşüncesiyle nere-
deyse barıştığı ama başka bir kesimin de katı tu-
tumunu hâlâ sürdürdüğünü biliyoruz. Bu arada
sözde Ermeni soykırımı konusu da diyasporada
ciddi bir ekonomik sektör oluşturdu. Diyaspora
bu sektörden nasıl vazgeçebilir?
- Bakõn, diyaspora soykõrõmõn bir sonucudur. Ne-
deni değil... Diyasporada yaşayanlar ninelerinden
dedelerinden dinledikleri öykülerle büyüdüler.
Soykõrõm, diyasporanõn ana kimliğini oluşturdu.
Ermenistan tarafõ protokolü imzalayõnca diyas-
pora, “Bunu yapmadan önce bütün Ermeni mil-
letine danışılması gerekirdi. Çünkü Türki-
ye’yle Ermenistan’ı ilgilendiren her konu di-
yasporayı da ilgilendirir. Ermenistan hükümeti
Türkiye’nin sınırlarını ve toprak bütünlüğünü
tanımadan önce diyasporayı da hesaba katma-
lıydı” diye tepki gösterdi.
Ama dediğiniz gibi diyasporada herkes böyle dü-
şünmüyor. Kimileri de, “Biz Ermenistan hükü-
metinin yaptığına güveniyoruz. Türkiye’yle
ilişkileri ön koşul olmadan normalleştirme yo-
luna girmesi kararında Ermenistan Hüküme-
ti’ni destekliyoruz” diyor. En eski ve en büyük di-
yaspora örgütü olan AGBU (Armenian General Be-
nevolent Uninon), Armenian Assembly of Ame-
rica ve Ermeni kiliseleri ve başka bazõ örgütler or-
tak bir açõklama yaparak Ermenistan hükümetinin
tutumunu desteklediler.
‘Toprak tazminatı
gerektirmeyecek ama...’
Armenian National Committee ve Taşnaklar ise
bunu desteklemeyeceklerini açõkladõlar. Gerekçe-
leri de şu: Ermenistan hükümetinin bu yaptõğõyla
Batõ Ermenistan kurulmasõ hayali kaybolmuştur.
Diplomatik ilişki kurulurken sõnõrlarõn tanõnmasõ gi-
bi diplomatik bir teamül yoktur. Bu şekilde Türkiye
gelecekte Ermenistan tarafõndan gelmesi muhtemel
1915 olaylarõndan sorumlu olduğu suçlamasõnõ sa-
vuşturmuştur.
Türkiye’nin soykõrõmõ tanõmasõ uluslararasõ hu-
kuka göre toprak tazminatõ gerektirmeyecek ama
başka tür tazminatlarõ gündeme getirecektir. Ama
bu durum sadece Türkiye’nin hiçbir baskõ altõnda
kalmadan soykõrõmõ tanõmasõ ve soykõrõm kur-
banlarõnõn torunlarõna tazminat ödemek için ulus-
lararasõ bir mahkemeye başvurmasõ durumunda
gündeme gelebilir. Benim için soykõrõmõn Türki-
ye tarafõndan tanõnmasõ, kõnanmasõ ve özür dilen-
mesi çok önemli bir manevi konudur ve Türk de-
mokrasisinin olgunlaştõğõnõn da gerçek belirtisi ola-
caktõr.
- İyi de Türkiye sözde soykırımı neden kabul et-
sin ki? Bunun ardından yasal tazminat talepleri
gelmez mi?
- Hiç öyle değil. Yasal olarak Ermenilerin Batõ
Ermenistan üzerinde hiçbir hak iddialarõ olamaz.
Dolayõsõyla Ermenistan hükümeti, Türkiye’nin
sõnõrlarõnõ tanõmakla gayet pragmatik davranmõş-
tõr. Ermenistan’da ve diyasporada pek çok kişi için
bu protokoller Batõ Ermenistan düşü kurma, tari-
hi Ermenistan’a sahip çõkma, tazminat hakkõ ve Er-
meni davasõnõ öldürmektedir.
Ama bu protokoller üçüncü bir ülkede yaşayan
hiçbir Ermeniyi kişisel olarak adalete başvurma-
sõna engel olamaz. Türk hükümeti liderleri diyas-
poranõn Ermenistan’õn içişlerine karõşmamasõ ge-
rektiğini söylüyorlar. Bu yanlõş. Ermeni milleti so-
nuçta bir bütün.
Hem Ermenistan içinde hem de diyasporada bu
sözler çok tepkiyle karşõlandõ. Üstelik Türk Cum-
hurbaşkanõ ve Başbakanõ’nõn Ermenileri iki kam-
pa ayõrmaya çalõştõklarõ düşüncesi de yaygõn. Ta-
bii bu da doğru değil.
Y
ükseköğrenimini İngiltere’de Cam-
bridge Üniversitesi Uluslararasõ
İlişkiler Bölümü’nde bitirdi. Er-
menistan Parlamentosu Başkanlõğõ’nda
dõşişleri danõşmanlõğõ yaptõ. Armenian In-
ternational Policiy Research Group’un
(Ermenistan Uluslararasõ Politikalarõ
Araştõrma Grubu) Ermenistan’daki yü-
rütme kurulu başkanlõğõ görevinde bu-
lundu. European Stability Initiative (Av-
rupa İstikrar Girişimi) adlõ düşünce ku-
ruluşunun Ermenistan’daki analisti ola-
rak çalõşõyor. Bütün bu görevleri nede-
niyle Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin
normalleştirilmesi çalõşmalarõna fiilen ka-
tõldõ. Kafkasya bölgesinin güvenliği, Tür-
kiye-Ermenistan ilişkileri ve Güney Kaf-
kasya’da ve Dağlõk Karabağ’da demok-
ratikleşme konulu makaleleri var.
T İ G R A N
M K R T Ç Y A N
CHP lideri Deniz Baykal geçen hafta
yaptığı bir konuşmada, AKP’nin
borazanına dönüşen TRT’yi boykot
edeceklerini açıkladı... Bu TRT,
anımsarsınız Tuncay Güney denilen
ajanın sınır ötesinden CHP’ye kin
kusmasına canlı yayında çanak
tutmuştu...
Ancak son haftalardaki tavrından
anlaşılıyor ki TRT, adında “Cumhuriyet”
geçen her kuruma cephe almıştır!..
Günlerdir izliyorum; sabah gazeteleri
okuyan spikerler AKP yağcısı matbuatın
ikiyüzlülük kokan başlıklarını gösterirken,
Cumhuriyet’e sürekli sansür uyguluyor!..
TRT, haftalardır Cumhuriyet’in
birinci sayfasını izleyicisine
göstermiyor! Spikerler
üçüncü sayfadaki sıradan
bir şehir haberini okuyup
Cumhuriyet’i geçiştiriyor...
Hem CHP’ye hem Cumhuriyet’e
yönelik uygulamaları da gösteriyor ki,
devletin televizyonu, “Özal’ın yalanlarını
okumaktan bıktım” deyip istifa eden
Mesut Mertcan gibi spikerlerden,
güneşi balçıkla sıvayacağını sanan
mikrofon taşeronu bir yönetimin eline
geçmiştir!..
Peki ben ne mi yaptım?.. Demokratik
hakkımı kullanıp TRT’yi kumandamdan
sildim!..
Anlaşılıyor ki “Kürt açılımı” adı
altında hazırlanan PKK’nin
siyasallaştırılması planı çöktü.
Siyasal rant uğruna hazırlanan
planın Türkler ve Kürtler arasında
bir kardeş kavgasına yol açacağı
anlaşılınca AKP geri çekildi.
AKP’liler “PKK’liler gelmesin”
diyor. PKK ise artık Türkiye’ye
“Barış grubu” adı altında militan
gönderilmeyeceğini söylüyor.
Peki neden?..
İktidar partisinin geri
çekilmesinde şüphesiz hem
toplumda oluşan infialin hem de
AKP’nin oylarındaki hızlı düşüşün
payı var. PKK’ye göre ise
hükümet Kürt siyasetini bitirmek
istiyor!..
Oysa İmralı Adası’ndaki 6
metrekarelik hücresinden PKK’yi
yöneten Abdullah Öcalan,
planın çöküş gerekçelerini kendi
penceresinden çok ilginç
biçimde anlatmış. Bakın; politika,
sosyoloji, ekonomi, psikoloji,
devletler hukuku ve uluslararası
ilişkiler konusunda her hafta
avukatları aracılığıyla
konferanslar veren Öcalan,
açılımın suya düşmesini
anlatırken hangi yönteme
başvurmuş:
“Erdoğan da geçmişte futbol
oynamıştı, futbolu iyi bilir.
Futbolda oyunun kuralları
önceden bellidir, oyunun
ortasında kurallar değiştirilmez,
değiştirilirse kural ihlali olur.
Kürtler oyunda kural ihlali
yapmıyor ama Erdoğan oyunun
ortasında kendisi üç kural ihlali
yapıyor. Bir yandan savunmada
oynayacağım diyor, işte bunu tek
devlet, tek millet, tek bayrak
deyip yapıyor, sözde kaleyi
savunuyor. Bu birinci kural ihlali...
Oyun başlamışken bu sefer orta
sahada oynayacağım diyor. İkinci
kural ihlalini yapıyor. Yine aynı
oyunda bu sefer ben ileride
oynayacağım, gol atacağım diyor.
Bu da üçüncü kural ihlalidir. Oyun
böyle oynanmaz. İşte bu açılımla
ileride oynayarak Kürtlere gol
atmaya çalışıyor. Ama Kürtler bu
gölü yemez.”
Bekaa Vadisi’ndeki futbol
maçlarıyla da anımsanan Öcalan,
çok önemli bir gerçeği gözden
kaçırıyor; açılım planı kural
ihlalinden fiyaskoya dönüşmedi...
Tam aksine türbinler ayağa kalktı
ve maç o yüzden bitti!..
Dar Alanda Futbol!.. Sansür!..
obursali@cumhuriyet.com.tr