18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
C umhuriyet Bay- ramõ iki gerçeği gözler önüne ser- di: O õşõğa özlemi ve o õşõğõn sönmeyeceğini. Platon’un ünlü “ma- ğara alegorisi” yaşadõ- ğõmõz günleri de çarpõcõ biçimde tanõmlõyor. Anõmsayalõm: Bir ma- ğaranõn içinde birtakõm insanlar sõrtlarõ dõşarõ- dan gelen õşõğa dönmüş, zincire vurulmuşlar. Dö- nüp õşõğa bakamõyorlar. Işõğõ görmüyorlar. Du- varla õşõk arasõndan ge- çen bazõ şeylerin önle- rindeki duvara düşürdü- ğü gölgelerini görüp bu- nun gerçek olduğunu sa- nõyorlar. Sõkõ sõkõya zin- cire vurulu, dönüp ba- kamadõklarõ sürece yal- nõzca gölgeleri gerçek biliyorlar. Bir süre sonra zincir- lerinden çözülüyorlar. Dönüp baktõklarõ zaman õşõğõn gerçekliği ile göl- geler arasõndaki farkõ ayrõmsõyorlar. Gölgenin değil, õşõğõn gerçek ol- duğunu algõlõyorlar. İsterseniz buna siz bi- linçle safsata, bilgiyle hurafe arasõndaki fark deyin. 1950 yõlõndan başlayarak (daha geri- sini bir tarafa bõrakalõm şimdi), özellikle de 12 Eylül 1980 süreciyle bir- likte gittikçe artan sayõ- da insanõmõz mağaraya konarak sõrtlarõ õşõğa dö- nük, yüzleri mağaranõn duvarõnda, zincire vu- ruluyor. Bunu yapanlarõn adla- rõ dönem dönem değişti, ama onlar hep aynõ ta- kõmdõ ve aynõ takõm ol- mayõ sürdürüyorlar: Tür- kiye Cumhuriyet’inin, özellikle Cumhuriyet devrimlerinin düşman- larõ, hem içte hem dõşta, içtekiler dõştakilerle iş- birliği halinde, uşak ka- rakterliler. Uşak karak- terin şaşmaz bir ölçütü vardõr: Bir savõ, bir pro- jeyi dõşarõda kimler des- tekliyor? Hangi sav, han- gi proje? Onlarla aynõ kaba tükürenler uşaklõk- tan başka bir sana sahip olamazlar. Saymaya de- vam edelim: Din bezir- gânlarõ, mürteciler. Bunlar insanlarõ nasõl mağarada sõrtlarõ õşõğa dönük zincire vuruyor- lar? Köy Enstitülerini, öğ- retmen enstitülerini ka- patõyorlar, Halk Evleri- ne düşman oluyorlar, bugün de Atatürkçü Dü- şünce Derneklerine. Cumhuriyetin kurulu- şunda en saygõn meslek olan öğretmeni, saygõn- lõk sõralamasõnda bu- günkü duruma düşüren- ler, ortalama dört yõlõ bile bulmayan okul eği- timiyle, okuma yazma biliyoruz diye dünyayõ kandõranlar, okulun ye- rine dershaneyi koyanlar, meslek eğitimini es ge- çenler, meslek okulu ol- masõ gereken imam ha- tiplerden hâkim, vali, savcõ her mesleği türet- mek isteyenler... Eği- timde birlik ve tekliği medrese özlemi içinde hafõz okullarõyla sağla- mak isteyenler. Cumhu- riyeti ve devrimleri haz- medemedikleri için “ikinciyi isteriz” diye yaygara koparanlar. İrti- canõn, hurafenin, batta- lõn, dogmanõn her türlü- sünü demokrasi diye yutturmaya kalkanlar, özgürlük diye diye mu- halefete ve düşünmeye yaşam hakkõ tanõmak is- temeyenler... Onlar “mağara put- ları”! Eser diye, nesne diye ortaya koyduklarõ, gölgeleri, mağara put- larõ! Cumhuriyet Bayra- mõ’nõ coşkuyla kutlayan yõğõnlar, sõrtlarõ õşõğa dö- nük zincire vurulmuş in- sanlarõmõzõ mutlaka zin- cirlerinden kurtaracak- lar. O zaman dönüp õşõ- ğa bakabilecek zincirli- ler anlayacaklar, gerçek sandõklarõ gölgelerin ger- çekle ilgisinin olmadõ- ğõnõ. Putlara inandõrõl- dõklarõnõ. Ve kollarõnõ açõp õşõğa koşacaklar, aydõnlõğa çõkacaklar. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 3 KASIM 2009 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Bugünler Masala mı Dönecek? TV’lerdeki oturumlarda her şey konuşuluyor... Elden geçirilmedik hiçbir şey kalmadı. Açık açık herkes kafasından geçeni söylemekten çekinmiyor! Ne güzel, diyeceksiniz, gerçek düşünce özgürlüğü de bu değil mi? Aklı eren ermeyen, bir şey bilen bilmeyen kişiler çalakalem veriştiriyor yakın tarihe, Atatürk devrimlerine, Cumhuriyet döneminin kazanımlarına... Uğur Mumcu’nun sözü günün geçer akçesi oldu: “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.” Geçen akşam Profesör Kalaycıoğlu haklı olarak ne dedi biliyor musunuz: “Bu gidişle bunlar daha birkaç kuşak işbaşında kalır.” Üstünde durulması gereken bir düşünce... Ben de yazmıştım, halkımızda bir bilinçlenme olmazsa AKP’ler Tayyip’ler sürgit at oynatırlar, tüm milleti de peşlerinden sürüklemeyi başarırlar... Bir dengedir ülkeyi her türlü çıkmazdan kurtaracak olan... Politikada bir karşı ağırlık. Kırk tane parti var, her seçimde hepsi sıfırlarda pinekliyor. Yüzde on barajı aşabilen ise bir iki parti. Yedi yıldır iktidarda olan AKP’nin önümüzdeki seçimde yerini koruması kaçınılmaz görünüyor. Birleşmek, bir araya gelmek.. Atatürk Cumhuriyeti’ni, kazanımlarıyla, yaşantısıyla, değerleriyle kuşaklar boyu sürdürmek için; geri, yanlış tehlikeli akıntılardan kurtarmak için; aydınlanmadan, Atatürk devriminin temel ilkelerinden yana olan partilerin, liderlerin, bir ortak cephede buluşmaları kaçınılmazdır. Bunu hep yazıyoruz, yıllardır yineliyoruz ama, hâlâ partiler kendi bayraklarının altında bir şeyler yapabileceklerinin aldanışı içinde ülkeyi karanlık bir geleceğe mahkûm etmiş oluyorlar. Prof. Kalaycıoğlu’nun sözleri o toplantıyı yöneten kişinin tepkisiyle karşılaştı. Bu kadar yerinde bir saptamayı yanlış bulmak gerçekleri görmemek değilse nedir? Gelecek, önceden görülmeli.. yoksa seksen yıldır kazandıklarımız bir anda uçup gidecek elimizden!.. Anayasa Mahkemesi’nce ‘laikliğe karşı odak olmuş’ diye tanımlanan AKP iktidarı, ilk genel seçimde yeni bir zafer kazanırsa, bugünkü koşulların da tanınmaz biçimde değişeceğini, Türkiye’nin ABD’lerin, AB’lerin kucağında ‘ılımlı bir İslam cumhuriyeti’ olacağını görmek o kadar zor değil!.. Mustafa Ekmekçi yıllar önce “Uyanın Hey” diye uyarmamış mıydı? Gaflet uykusundan bir türlü uyanamayan bizler, bir de bakacağız bugünleri arar olmuşuz! Atatürk Cumhuriyeti elimizden kopup gitmiş!.. Her şey uzak bir masala dönüşmüş!.. PENCERE Medyasız Medyatikleşme.. Eskiden gazetelerde gırgır bir haber çıktı mı, kahvehane halkı damgayı yapıştırırdı: - Tam Aziz Nesin’lik!.. Şu gazete başlığına bakın: “Başbakan Erdoğan zina için AB’den ayrıcalık isteyecek...’’ Tam Aziz Nesin’lik, değil mi!.. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ülkede sorunlaşan zina konusunu “ılımlı İslam modeli’’ üzerine bir sonuca bağlamak yolunda Brüksel’e gidiyor... Zina İslamda suçtur!.. AB müfettişi Verheugen belki bu konuda Tayyip Erdoğan’a anlayış gösterir, bir ayrıcalık tanır, Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkışmaz; bizimki de Hıristiyandan aldığı ruhsatı cebine koyup gelir. Evet, tam Aziz Nesin’lik bir iş!.. Bektaşi manava uğramış: - Eve misafir gelecek, iyi karpuzun var mı?.. Manav: - Kurabiye gibi Baba!.. - Peki, bir tane seç bakalım!.. Erenler karpuzu alıp eve varmış; yemekten sonra konukların önünde bıçağı vurunca içi çürümüş karpuzdan etrafa pis bir koku yayılmış: Bektaşi ertesi günü manava uğramış: - Seni, demiş, tebrik ederim!.. - Hayrola Baba, neden tebrik ediyorsun?.. Baba Erenler: - Ulan, demiş, hiç delmeden o karpuzun içine nasıl sıçtın?.. Seni kutluyorum!.. AKP’nin kokusu çıktı!.. Kokuyu hâlâ duymayanlar varsa, yakında şu garip memleketin örekesine kar yağdığı zaman durum vaziyetinin farkına varırlar. Cumhuriyet’in dünkü manşeti: “Küresel isyan’’ “Açlığa karşı savaşım tasarısına 110 ülke destek verdi. ‘Küreselleşmenin geleceği yok’ diyen Chirac, Lula ve Annan, ABD politikalarını topa tuttu.’’ Fransa Cumhurbaşkanı, “Sosyal dengeleri ve çevreyi yok eden, yoksulları ezen, insan haklarını reddeden bir küreselleşmenin geleceği yoktur’’ demiş... Her sabah bakkal koca bir tomar gazeteyi eve bırakır; aradım, taradım, medyatik ceridelerden hiçbiri tınmamış, dünya çapındaki haberi yok saymışlar... 59’uncu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun açılış toplantısı öncesinde ve sonrasında yaşanan olaylara bizim medya sağır duvar!.. ‘Medyasız medyatikleşme’ buna denir.. Birleşmiş Milletler’in açılışında Fransa ve Brezilya’nın hazırladığı ‘açlık ve yoksulluğa karşı savaşım’ tasarısına 110 ülke destek verirken ABD karşı çıkmış... Bektaşi’ye sormuşlar: - Baba, Allah var mı?.. Bizimki: - Hiç olmaz olur mu, demiş, hayatım boyunca iddialaşıyoruz, hep onun dediği oluyor... Yoksa bu Amerika Allah mı?.. (23 Eylül 2004 tarihli yazısı) İ nsanoğlu toplumsal bir varlõktõr. Bu- güne kadar toplumda bir arada yaşa- mak için bulunan en iyi yönetim şek- li ise demokrasidir. Elbette demokra- sinin de zaaflarõ vardõr ama şurasõ açõk- tõr ki, demokrasinin, kurumlarõ ve kuralla- rõ ile tam olarak uygulandõğõ ülkelerde toplumsal yaşam daha kolay ve hayat da- ha güzeldir. İyi bir demokrasi ancak üreten bir ülke- de ve toplumda kalõcõ hale gelebilir. Ge- lişmiş bir üretim altyapõsõ toplumsal refa- hõ ve zenginliği besler; bu da aynõ zaman- da eğitim, kültür ve demokrasi zenginliği- ne dönüşür. Bugün dünyaya baktõğõmõzda Batõlõ top- lumlarõn bunu büyük ölçüde başardõğõnõ gö- rüyoruz. Çağõmõzõn en önemli devlet adam- larõ arasõnda yer alan Mustafa Kemal Atatürk’ün, ülkesini yağmalamak ve yok etmek isteyen “Batı”yõ, çağdaş uygarlõk açõ- sõndan örnek almasõ bundandõr. Batõ, üre- tim altyapõsõ, eğitime ve kültüre verdiği önem ve demokratik yönetim tarzõyla, dünyanõn diğer bölgelerine göre daha avan- tajlõdõr. Halkımız umutlu değil Türkiye’nin en büyük potansiyeli, üreti- me katõlmaya hazõr insan gücüdür. Batõ’da nüfus yaşlanõrken, daha iyi bir gelecek ve yaşam arayan genç nüfus ülkemizin çok bü- yük avantajdõr. Türkiye toplumu yüksek beklentileri olan bir toplum değildir. Nor- mal bir yaşam sürebilecek koşullar onun için yeterlidir. “Bir lokma bir hırka” özdeyi- şini olumluya çevirecek beklenti içindedir. Ancak burada asõl sorun şudur: Halkõmõz yönetenlerden umutlu değildir. Halkõn umudunu kazanacak tek çözüm, iyi planlanmõş, öncelikleri belirlenmiş, Türkiye’ye kõsa, orta ve uzun vadelerde önemli gelişmeler sağlayabilecek bir yeni ekonomik programdõr. Türkiye, yeni bir ekonomik programla, yeni bir kalkõnma stra- tejisiyle kõsa vadede istihdam kaybõnõ dur- durabilir, orta vadede kaliteyi ve belirlenen sektörlerde markalaşmayõ başarabilir, uzun vadede ise bölgesindeki enerji kaynaklarõ- nõn nimetlerinden uluslararasõ hukuku aş- madan yararlanan ve çevre pazarõnõ geniş- leterek büyüten bir ülke olabilir. Aile büyüklüğü sınırlandırılmalı Burada önemli olan, bu üç aşamanõn, ya- ni kõsa, orta ve uzun vadeli planlarõn içinin doldurulmasõdõr. Bu üç aşamada da olmazsa olmaz koşullardan biri, nüfus artõşõnõn da planlanmasõdõr. “Allah rızkını verir” de- mek gerçekçi değildir. Allah yaratõr ve akõl verir, gerisi kullarõn işidir. “En az üç ço- cuk yapın” diyenlerin devlet kesesinden verdikleri ulufe, bu çocuklarõn ahlaklõ, dü- rüst, eğitimli ve sağlõklõ yetişmelerine yet- mez. Kentlerinde yüzde 20-25 işsizliğin ol- duğu ve köylerinde bir ay çalõşarak bir yõl geçinen yurttaşlarõn bulunduğu bir toplumun geleceğini kurtarmasõ, onurlu ve başõ dik bir ülke olmasõ kolay değildir. Dengeli bir kalkõnmada, kentleşmenin de planlõ olmasõ zorunludur. Kentlerimizin bugün olduğu gibi plansõz iç göçlerle gi- derek yaşanmaz hale gelmesi önlenmelidir. Bu bakõmdan, örneğin İstanbul’a göçün planlanmasõ, mesleği ve işi olmayan yurt- taşlarõn gelişigüzel İstanbul’a yerleşmele- rinin engellenmesi önerisi doğrudur. Ancak bu önerinin gerçekleşmesinin bir koşulu var- dõr: O da ülkenin her yanõnõn yaşanõr hale gelmesidir. Türkiye’nin bütün bölgeleri, eği- tim, kültür, istihdam açõlarõndan İstanbul ile benzer koşullara kavuşturulduğunda, İs- tanbul’un nüfusunun dondurulmasõ müm- kün olacaktõr. Bugün siyasetin gündeminde yer alan tar- tõşmalarõn birçoğunun halkõn ekonomik geleceği ile, yaşamsal beklentileri ile ilgi- si yoktur. Siyasetçilerin az veya çok milli- yetçi olmasõ, şu veya bu ölçüde muhafazakâr olmasõ Türkiye’nin derdine derman değil- dir. Bunlar gerçek sorunlar, yani ekonomik gelecek kaygõsõ ortada durduğu sürece, halk için yapay gündemlerdir. En iyisi herkesin “normal” olmasõdõr, “makul” olmasõdõr. Bizler, lafta milliyet- çiliğin, muhafazakârlõğõn ve sözde Ata- türkçülüğün ne olduğunu en iyi bilen ve ya- şayan bir kuşağõn içinden geliyoruz. Halk artõk laf değil, yaşam koşullarõnõ iyileştirecek dürüst ve çalõşkan bir yönetim istiyor. Onurlu, bağõmsõz, özgür bir ülke ve top- lum olmak istiyorsak, önce evimizin için- de huzur ve barõş olmalõdõr, evimizin içi te- miz olmalõdõr. Asõl önemlisi, ülkemizi ye- niden kalkõnmasõnõ planlayan, üreten, is- tihdam yaratan, adil paylaşan ve ihraç eden bir ülke haline getirmeliyiz. Eğitim ka- litesini mutlaka yükseltmeli, çocuklarõmõ- za birinci sõnõf bir eğitim sağlamalõyõz. Si- yaseti ise kesinlikle demokratik hale getir- meliyiz. Siyaset kanallarõ herkese açõk olmalõdõr. Hukukun üstünlüğünü sağlayan, hukuku her şeyin üstünde tutan bir ülke haline gelme- liyiz. Ve hepsinden önemlisi, iktidar sahiple- rinin de gelip geçici olduğunun, yönetime kazõk çakmalarõnõn mümkün olmadõğõnõn bi- lincine vardõklarõ, beraberce kardeşçe ya- şayacağõmõz bir ülke olmalõyõz. Ne Yapmalõyõz? Rıdvan BUDAK DİSK Tekstil İşçileri Sendikasõ Genel Başkanõ Onurlu, bağõmsõz, özgür bir ülke ve toplum olmak istiyorsak, önce evimizin içinde huzur ve barõş olmalõdõr, evimizin içi temiz olmalõdõr. Asõl önemlisi, ülkemizi yeniden kalkõnmasõnõ planlayan, üreten, istihdam yaratan, adil paylaşan ve ihraç eden bir ülke haline getirmeliyiz. Cumhuriyet Işõğõ ve Mağara Putlarõ Yüksel PAZARKAYA Cumhuriyet’in Kuruluşu... Kemal OCAK C umhuriyetin kuruluşu, 19 Mayõs 1919’da başlayan Ulusal Kurtu- luş Savaşõ’ndan sonra, bu büyük devrimci ve kurtarõcõ hareketin ikinci aşamasõdõr. Ayrõca bu olay yalnõz Türk tarihi için değil, dünya tarihi için de etkileri ve tep- kileri ile önemli bir olay olarak tarih say- falarõnda yerini almõştõr. Türk toplu- munun Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde çağdaş uygarlõk yörün- gesine girmesinin de akõlcõ bir simge- sidir.Bu bağlamda Birinci TBMM 23 Nisan 1920’de toplanmõştõr. Cumhuriyet ise bu tarihten üç buçuk yõl altõ gün sonra 29 Ekim 1923’te ilan edilmiştir. İşte bu Meclis’in ulus yaz- gõsõnõ üstlenmesi, Mustafa Kemal Pa- şa’yõ kendisine başkan seçmesi Türk ulusunun bağõmsõz, koşulsuz, kayõtsõz egemenliğini bütün dünyaya duyur- masõnõn bir belgesidir. Daha o zaman adõ söylenmeksizin Cumhuriyetin ilanõnõn çoban yõldõz gibi bir işaret fi- şeğidir. Mustafa Kemal Paşa 24 Nisan 1920’de yaptõğõ konuşmada: “Kesin za- fere ulaşılıp İstanbul kurtarıldıktan sonra Padişahın durumu TBMM’ce konulacak yasa ile belirlenecek” ön- görüsünde bulunmuştur. Böylece Padişah TBMM ve Türk ulusunun vereceği karara uymak zo- runda bõrakõlmõştõr ki, Cumhuriyetin ku- ruluşunun ayak seslerinin gelişi bundan daha iyi anlatõlamazdõ. Mustafa Kemal Paşa milletin işlerine el konulmasõnõ ve bir kabine kurulma- sõnõ istemi, 25 Nisan 1920’de bir kabi- ne kurulmuş ve Cumhuriyete giden yo- lun ilk aşamasõ tamamlanmõştõr.20 Ocak 1921 günü ilk anayasanõn kabulü ile “Egemenlik kayıtsız, koşulsuz ulu- sundur. Yürütme ve yasama yetkisi Türk ulusu adına TBMM’de top- lanmıştır” ilkeleri ile tünelin ucunda- ki ilk õşõklar da görünmüştür. 23 Nisan 1921’de TBMM açõlõşõnõn ilk yõldönümünde 112 sayõlõ yasa ile 23 Nisan günü ulusal bayram ilan edilmiş Cumhuriyetin kuruluşuna gi- den yola yeni bir köşe taşõ daha kon- muştur.24 Temmuz 1923’te Lozan Barõş Antlaşmasõ’nõn TBMM’de ka- bul edilmesiyle Misak-õ Milli hu- dutlarõ belirlenmiş, T.C. Devletinin ku- ruluşunda önemli bir eylem daha ger- çekleştirilmiştir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle