25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 24 KASIM 2009 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Bir telaş mı, korku mu? AKP’li Cemil Bey durup dururken bu konuyu niye açtı? “Parti kapatılamaz” diyor. Sahi nerden çıktı bu konu? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bir şeyleri araştırmaya başlamış! Hepsi bu! Başlamış ama neden, niçin, hangi gerekçeyle? Önemli olan bu... Anayasa mahkemeleri demokrasiyle yönetilen tüm ülkelerde var. Parlamentonun çıkardığı yasaların anayasaya uygun olup olmadığını incelemek, gerekirse o yasayı geri çevirmek onun görevi... Ülkemizde Anayasa Mahkemesi kararıyla birçok parti kapatıldı. Sonra ne mi oldu? O kapatılan partiler yeni bir adla ortaya çıktı. Gerçi bir süre sonra onlar da kapatıldı. Derken başka biri! Anayasa Mahkememiz, Başsavcı’nın iddianamesini inceledi, bir karara vardı. Tek bir oy eksiğiyle AKP’yi kapatamadı, ama “laikliğe karşı odak” olduğunu kabul etti. Ayrıca AKP’ye oldukça ağır bir para cezası verdi. Ne olacaktı AKP kapatılsaydı!.. Hükümet görevi bırakacaktı, kimi milletvekilleri işsiz kalacaktı. Üstelik Meclis komisyonlarında bekleşen birtakım dosyalar ortaya çıkacaktı. Bir süre geçmeden kapatılan partinin kadrosu yeni bir adla yeniden karşımıza çıkacaktı. Hepimiz görüyoruz, yazıyoruz, tartışıyoruz, ülkemizde hukuk düzeni altüst olmuş. Birçok aydın, Atatürkçüler, gerçek Cumhuriyetçiler ağır suçlamalarla tutuklanmış. Bizim Balbay’ımız bile dokuz aydır tutuklu, nerdeyse yüz yıllık bir mahkûmiyetle karşılaşmanın tehdidi altında... Bozuk işler var Türkiye Cumhuriyeti yönetim kadrosunda, tutumunda, uygulamasında!.. Yeni yeni çıkartılan yasalar mı, yasa önerileri mi, uygulamaları mı, her neyse her şey sıkı bir inceleme konusu!.. Bunu da en iyi Anayasa Mahkemesi yapacaktır. Bay Cemil Çiçek niye daha ilk gün başladı “Böyle şey olmaz” diye. Kimsenin aklında değildi AKP’nin kapatılma davasının yeniden başlayabileceğini düşünebilmek... Ama Çiçek Bey ürkmüş. Ne olur ne olmaz diye önceden tedbir almanın gerekli olduğunu düşünmüş... Ne de olsa usta bir politikacı! Politikada oradan buraya, buradan oraya geçerek tüm partilerin üyesi, bakanı olabilmiş biri... Bir parti neden kurulur? Anayasa doğrultusunda görevini başarmak için... Kalkıp da “Hayır bu anayasa ile olmaz, biz yenisini yapalım” derse, hele bunu kendi başına yapmaya heveslenirse, o zaman Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere tüm demokrasi yanlılarının karşı çıkması kaçınılmaz olur. Hiçbir parti kapatılmamalı. Beğenelim beğenmeyelim, herkes görüşünü, duyuşunu, düşüncesini açık açık yazmalı, konuşmalı!.. Ama yürürlükteki yasalara uyarak, en başta da anayasaya... 82 Anayasası yüzde 90 oyla kabul edildi, biliyorum. Ben “Bu anayasaya oy vermeyin” diye yazdığım için bir süre hapiste yatmıştım. O iş başka bu iş başka! Şimdi bir anayasa var, onu koruyan, savunan, bir de Anayasa Mahkemesi. O mahkemenin “laikliğe karşı odak olmuş” saydığı AKP hükümeti var! EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Anayasayı Korumak Kimin Görevi!.. Irak’ta Amerikan işgali 3’üncü yılını doldururken ölümün kol gezdiği ülkede hayat tam bir kâbusa dönüştü... Göz göre göre bir vahşet sürüyor Irak’ta... Sorumlusu kim?.. Başkan Bush yönetimindeki Amerika ile yârı vefakârı İngiltere... Burnumuzun dibinde dünyanın en büyük cinayeti işleniyor... Angloamerikan ortaklığı ortalığı kana buluyor... Bu ortaklığın dünya görüşü, insanlığa bakışı, felsefesi savaşçılık üzerine oturuyor; Birleşmiş Milletler dünyasında insanları düpedüz boğazlayan uygarlar şaşılası bir ilkelliği benimsiyorlar... Osmanlı devleti de ABD gibi savaşçıydı... Osmanlı döneminde erkeğin askere gidişi savaşa gidişiyle eşanlamlıydı; bunun üzerine nice nice şiirler yakılmıştır: “Kışlanın önünde çalınır sazlar yüreğim yanıyor ciğerim sızlar Yemen’e gidene ağlıyor kızlar” Gerçi halk ozanlarının savaşa karşıtlığı dizelere yansıyordu; ama, barışçılık diye bir felsefeye kimse göz kırpamazdı; bu nedenle savaşı yeren ozanın adı çoğu zaman gizli kalırdı... “Bizlere istikbal önce açıktı Şu harbe girmemiz uğursuz çıktı Felaket rüzgârı bu mülkü yıktı” Yine adı bilinmeyen bir halk ozanı savaştan şöyle yakınıyordu: “Savaş bitti hani yurduna giden gelmedi yiğitler tutsakta kaldı yâd illere düştü kurtar Yaradan kimi yaylak kimi kışlakta kaldı.” Osmanlı Devleti savaşçıydı.. Ya Cumhuriyet nasıldı?.. Atatürk’ün savaşa ilişkin görüşleri açık seçiktir: “- Meclisimiz ve hükümetimiz cenkçi ve maceracı olmaktan uzaktır, bilakis sulh ve selâmeti tercih eder.” “- Millet hayatı tehlikeye maruz kalmayınca harp bir cinayettir.” “- Dürüst ve açık olan dış siyasetimiz özellikle barış fikrine dayanır.” “Yurtta sulh, cihanda sulh!..” Eski çağlarda bir devletin savaşçı niteliği doğal görülürdü; insanlık saldırı, harp, ganimet, yağma, fetih kavramlarıyla haşır neşirdi... Osmanlı’nın fetih üzerine bir dünya görüşüne sahip olması, dinci kimliği de göz önüne alınırsa eleştirilemez... Ancak bugünkü Amerika (ve de İngiltere) Osmanlı’dan bin beter bir ilkellik ve canavarlık üzerine dünya görüşlerini oturtmuşlardır... Üstelik Angloamerikanların savaşçı politikalarını İslam coğrafyasında yürütmeleri olaya dinci bir içerik de kazandırıyor. Ne yazık ki ilkellik yalnız Angloamerikanların dünya görüşleriyle sınırlı kalmıyor; Irak’ta yaşanan olayların İslamı bölen mezhep çelişkisi yüzünden bir iç savaşa dönüşmesi olasılığı, ülkenin uygarlığa ne kadar uzak olduğunu vurgulayan bir hazin gösterge... Türkiye’nin Irak savaşına uzak kalmasındaki barışçılık sağduyusunun direnişi üç yıl içinde daha çarpıcı biçimde ortaya çıktı. (23 Mart 2006 tarihli yazısı) Y aklaşõk 30 yõldõr her 24 Kasõm’da Öğret- menler Günü nede- niyle kõsa süreli de ol- sa öğretmenler anõm- sanõyor, sorunlarõ konuşuluyor. Bugünde hemen herkes mesleğin yüceliğini, önemini konuşuyor; hiçbir teknolojinin öğretmenin ye- rini dolduramadõğõnõ, nitelikli eği- timin ancak iyi yetişmiş öğret- menle olacağõnõ kabul ediyor. 1973’te yasalaşan 1739 sayõlõ Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 43. maddesinde de öğretmenliğin “özel bir ihtisas mesleği” olduğu belirtiliyor. Yine ILO ve UNES- CO’nun 5 Ekim 1966’da hazõrladõğõ Türkiye’nin de altõnda imzasõ bu- lunan Öğretmenlerin Statüsü Tav- siyesi temel ilkelerinden biri şunu öngörüyor: “Öğretmenlerin ça- lışma koşulları, eğitimin en yük- sek derecede etkinliğini sağla- yacak nitelikte olmalı ve öğret- menlere, kendilerini tümüyle mesleksel uğraşlarına adama ola- nağı vermelidir.” (1) Bütün bu kutlanan günlere, söy- lenen güzel sözlere, ulusal ve ulus- lararasõ yasalara karşõn öğretmen- lerin sorunlarõ çözülmüyor. Çalõş- ma koşullarõnda, özlük haklarõnda, örgütlenme sorunlarõnda kalõcõ bir iyileştirme olmuyor. Ülkemiz öğ- retmenleri dünya öğretmenleriyle karşõlaştõrõldõğõnda durumumuz hiç iç açõcõ değil. Başkent Üniversitesi ile Tekõşõk Eğitim Araştõrma Geliştirme Vak- fõ, 12-13 Kasõm 2009 tarihinde Ankara’da “Türkiye’nin Öğret- men Yetiştirme Çıkmazı” başlõklõ yedi oturumlu, kapsamlõ bir sem- pozyum düzenledi. Milli Eğitim Ba- kanõ’nõn çağrõlõ olmasõna karşõn uğramadõğõ bu toplantõlarda iki gün boyunca öğretmenlikle ilgili birçok konu konuşuldu, tartõşõldõ. Bildiriler bir kitapta toplandõ. (2) İşte bu sempozyumda konuş- macõlarõn sõk sõk dile getirdikleri eğitimin ve öğretmenliğin niteliği- ni etkileyen birkaç acõ gerçek: Sayõlarõ 73’ü bulan eğitim fa- kültelerinin çoğunda yeterli profe- sör, doçent yoktur. Birçok fakülte yeterli donanõma sahip değildir. Adaya öğretmenlik ruhunu aşõla- yacak, uygulama yaptõrõlacak sağ- lõklõ bir ortam bulunmamaktadõr. Daha da kötüsü eğitim fakülte- lerini bitirmiş, öğretmenliği hak et- miş yüz binlerce aday bir türlü atanmamaktadõr. Bu sayõ kimile- rine göre 200 bin, kimilerine gö- re de 327 bindir. (3) Üstelik öğ- retmen açõğõ olmasõna, ikili öğre- tim, birleştirilmiş sõnõflar sürme- sine karşõn bu atamalar yapõlma- maktadõr. Ne hikmetse iktidar hiçbir iş gü- vencesi olmayan “sözleşmeli öğ- retmenlik” uygulamasõnõ, karõn tokluğuna çalõştõrõlan “ücretli öğ- retmenlik” uygulamasõnõ sürdür- mektedir. Yine günümüzde 4 yõlda bir bil- gilerin iki katõna çõktõğõ, diploma- larõn 5 yõlda eskidiği bir ortamda öğretmeni işbaşõnda yetiştirecek hizmet içi eğitim yeterli olarak ya- põlmamaktadõr. Eğitim yöneticileri sõk sõk de- ğiştirilen yönetmeliklere göre atan- maktadõr. Hükümet çok zaman kendi yaptõğõ yönetmeliklere bile uymamakta, yandaşlar kayrõlarak görevlendirilmektedir. YÖK’ün 22 Temmuz 2009 tari- hinde yaptõğõ katsayõ değişikliği eği- tim fakültelerindeki öğrenci profi- lini değiştirecektir. İmam hatip li- sesini bitirenler yeni katsayõ deği- şikliğinden sonra, eskiye göre da- ha çok oranda eğitim fakültelerine girecektir. Adõ geçen toplantõda bu ve ben- zeri sorunlar dile getirildi. Başka yerlerde de 24 Kasõm Öğretmenler Günü nedeniyle daha birçok top- lantõ yapõlacaktõr. Önemli olan so- runlarõn konuşulmasõ kadar kalõcõ bir biçimde çözümüdür. Öğret- menlerin durumunu, çalõşma ko- şullarõnõ iyileştirmektir. Çağdaş, ileri ülkelerde olduğu gibi sendikal haklarõnõ tanõmaktõr. Sorunların köklü çözümü için: Eğitim gibi öğretmenlerin so- runlarõnõn da köklü çözümü bir iktidar sorunudur. Öğretmenlerin örgütlü sesine kulak veren, öğret- mene güvenen, onlarõn haklarõnõ korkmadan tanõyan iktidarlar, so- runlarõ çözerek öğretmenlerin say- gõnlõğõnõ arttõrabilir. Yedi yõldõr işbaşõnda bulunan AKP iktidarõnõn uygulamalarõ ne yazõk ki mesleği daha çok yõprat- mõş, onlarõn örgütlü gücünü böl- müştür. Bu dağõnõklõkla iktidarlar üzerinde etkili olunamõyor, yete- rince kamuoyu yaratamõyoruz. Sayõlarõ 650 bini aşan öğret- menlerin geçmişte olduğu gibi bü- yük çoğunluğu tek çatõ altõnda top- lanmalõ, zaman geçirmeden güçler birleştirilmelidir. Örgütlenirken si- yasi görüşler, çalõşõlan kademe de- ğil, yalnõzca öğretmenlik öne çõ- karõlmalõdõr. Öğretmenler örgütlü gücünü göstermelidir. Yüz yõlõ aşkõn örgütlenme gele- neği olan ülkemiz öğretmenleri, bu dağõnõklõğõ yenip örgütlü gücünü or- taya koyamazsa eğitimdeki ve öğ- retmenlik mesleğindeki her yõl gi- derek ağõrlaşan sorunlara yenileri eklenir. Toplusözleşme haklarõnõ elde et- mek, sorunlarõnõ dile getirmek için 25 Kasõm 2009 tarihinde KESK’e ve KAMU SEN’e bağlõ kamu ça- lõşanlarõ bir günlük uyarõ boykotu yapõyorlar. Bu konfederasyonla- rõn eğitim işkolundaki Eğitim-Sen ve Türk Eğitim-Sen’e bağlõ öğret- menler de bu eylemde birlikte hak- larõnõ arayacaklar. Dileriz bu eylem kamu çalõşanlarõ ve öğretmenlerin güçlerini birleştirerek haklarõnõ el- de etmek, sorunlarõnõ çözmek için bir başlangõç olur. 1) Öğretmenlerin Statüsü Tav- siyesi, Prof. Dr. Mesut Gülmez, Ankara, Kasım 1991. 2) Türkiye’nin Öğretmen Ye- tiştirme Çıkmazı, Öğretmen Hü- seyin Hüsnü Tekışık Eğitim Araş- tırma Geliştirme Vakfı Yayınları No: 11, Kasım 2009. 3) Milliyet, 9 Kasım 2009, Öğ- retmenlerin Hayal Kırıklığı. Öğretmenin Gücü... Mustafa GAZALCI Yedi yõldõr işbaşõnda bulunan AKP iktidarõnõn uygulamalarõ ne yazõk ki mesleği daha çok yõpratmõş, onlarõn örgütlü gücünü bölmüştür. Bu dağõnõklõkla iktidarlar üzerinde etkili olunamõyor, yeterince kamuoyu yaratamõyoruz. PENCERE Burnumuzun Dibindeki Cinayet...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle