Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
23 KASIM 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
AR-GE ve Düşünce Ortamı
T.C. BAKIRKÖY 13. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN GAYRİMENKULÜN AÇIK ARTTIRMA ŞARTNAMESİ VE TUTANAĞI
Dosya No: 2008/1990 Tal.
1-Alacaklõnõn adõ ve soyadõ: Yapõ Kredi Bankasõ A.Ş. Vekili Av. Feza YALÇIN 2-Borçlunun adõ ve soyadõ: SULTAN TOKER 3-Artõrmanõn yapõlacağõ yer, gün saat: Bakõrköy
13. İcra Müdürlüğü’nde 1.Satõşõ 11/01/2010 günü; 15.30 - 15.40 saatleri arasõnda 2.Satõşõ 21/01/2010 günü; 15.30 - 15.40 saatleri arasõnda 4-Şartnamenin açõk bulundurulduğu ilk
gün: İlan Tarihinden itibaren.
5-Taşõmazõn tapu kaydõ, büyüklüğü ve özellikleri:
İstanbul İli, Bağcõlar İlçesi, Mahmutbey Köyü mevkiinde kain; 2080 parselde kayõtlõ 13.394,00 m2 miktarlõ taşõnmazda 18/13394 arsa paylõ E Blok İKat 24 bağõmsõz bölüm nolu
büro vasõflõ taşõnmaz.
İstanbul İli, Bağcõlar İlçesi, Yüzyõl Mahallesi, Oto Center, Oto galerileri ve üst kõsõmda bürolarõn oluşturduğu bir yerdir. Burada blok blok yapõlan binalar oto sektöründe hizmet
etmektedir. Sitenin girişi ve çõkõşõ kontrol altõnda olup devamlõ güvenlik hizmetleri mevcuttur. Satõşa konu taşõnmazõn bulunduğu blok 6 kattan teşekkül etmiş olup alt katlar oto ga-
lerileri ve oto satõş mağazalarõ işgal etmektedir. Binanõn dõş girişi yandan olup dõş kapõsõ demir, giriş sahanlõğõ, kat sahanlõklarõ ve koridor paledyen merdiven basamaklarõ mermer
kaplõdõr. Bina asansörlüdür. Satõşa konu taşõnmazõn dõş kapõsõ ahşap, pencereler PVC ve õsõcam, yerler halõ döşelidir. Merkezi sistem kaloriferli olan büronun duvarlarõ saten boya-
dõr. Yaklaşõk olarak 18.00 m2’lik bir alanõ kaplamaktadõr. Elektrik tesisatõ ve kalorifer tesisatõ mevcut olup ayrõca site yönetiminin ve Belediyenin her türlü hizmetlerinden yarar-
lanmaktadõr.
6-Tapu sicilindeki diğer malumat: Tapu kaydõndaki gibidir.
7-Gayrimenkul üzerindeki mükellefiyetler: Taşõnmazõn tapu kaydõnda mükellefiyet bulunmamaktadõr. Tapu Sicil Müdürlüğünün bildirdiği ipotek mevcuttur.
8-Takdir olunan kõymet: Taşõnmazõn bulunduğu semt ve mevkii, imar durumu, yüzölçümü, ana artere olan mesafesi, inşaatõnda kullanõlan malzeme ve işçilik kalitesi, belediye ve
altyapõ hizmetlerinden yararlanma durumu, inşaat maliyetleri ve getirebileceği kira geliri, deprem sonrasõ emlak alõm ve satõm koşullarõ, değerine tesir edecek olumlu ve olumsuz
tüm etkenler ile günün iktisadi koşullarõ alõnarak; 15.000.-TL. (on beş bin Türk Lirasõ) değer biçilmiştir.
9-Artõrmaya iştirak için alõnan teminatõn nev-i ve miktarõ: Tahmin edilen kõymetin %20’si nisbetinde nakit pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanõn kesin ve süresiz te-
minat mektubu.
10-Gayrimenkul Belediye hudutlarõ içerisinde ise son imar durumu: İstanbul İli. Bağcõlar Belediye Başkanlõğõ Yapõ Kontrol Müdürlüğü’nün 15/05/2008 tarih ve 3495/2060 sayõ-
lõ yazõsõnda; Bağcõlar İlçesi, Yüzyõl Mahallesi 10 pafta, 2080 parsel sayõlõ taşõnmazõn 20.06.1990 tasdik tarihli 1/1000 ölçekli Mahmutbey İmar planõnda KAKS:1.00 yapõlanma şart-
larõna haiz olup sanayi depolama alanõnda kaldõğõ bildirilmiştir.
11-Başkaca lüzumlu açõklama: 2008/1990 Tal. sayõlõ dosyadadõr.
A-Artõrmaya iştirak edenlerin gayrimenkulun yukarõda yazõlõ muhammen kõymetinin yüzde %20’si olan 3.000.-TL. (üç bin Türk Lirasõ) tutarõnda pey akçesi veya milli bir banka-
nõn teminat mektubunu tevdi etmeleri lazõmdõr. Bu gayrimenkul üzerinde hakkõ olan alacaklõ ve ilgiliden artõrmaya iştiraki halinde alacağõ mezkur nispet raddesinde ise ayrõca pey
akçesi ve teminat aranmaz.
B-Gayri menkul üzerindeki xxxxx ile birlikte satõlacak borçlunun mezkur gayrimenkul ile temin edilmiş şahsi. xxxx borcu alõcõya intikal eyleyecektir. İpotek ve ipotekli borç se-
nediyle temin edilmiş olup bu suretle müşteriye devrolunan borçtan asõl borçlunun kurtulmasõ alacaklarõnõ müracaat hakkõnõn mahfuz olduğunu ihaleden itibaren bir sene içinde ken-
disine bildirmiş olmasõna bağlõdõr (Kanunu Medeni Madde: 803). Gayrimenkul üzerindeki rehinle temin edilmiş muaccel borçlar müşteriye devredilmeyerek satõş bedelinden terci-
han ödenecektir.
C-Tayin edilen zamanda gayrimenkul, üç defa bağrõldõktan sonra muhammen değerinin %60’õ olan 9.000.-TL. (dokuz bin Türk Lirasõ) sõnõ ve rüçhanlõ alacaklõlar varsa alacakla-
rõ mecmuunu (*) ve satõş masraflarõnõ geçmek şartõyla en çok artõrana ihale edilir. Bedel bu miktarõ bulmazsa en çok artõranõn taahhüdü baki kalmak üzere on gün daha temdit olu-
narak onuncu günü aynõ saatte yapõlacak artõrmada gayrimenkulun takdir edilen kõymetinin %40’õ olan 6.000.-TL. (altõ bin Türk Lirasõ)’sini ve rüçhanlõ alacaklõlar varsa alacaklarõ
mecmuunu (*) ve satõş masraflarõnõ geçmek şartõyla en yüksek bedel (*) (satõş isteyenin alacağõ rüçhanõ olan alacaklõnõn meşkur gayrimenkul ile temin edilmiş alacaklarõ mecmuu
xxxxxxxxxxxx.-TL.’sõ ve satõş masraflarõnõ geçmek şartõyla ihale edilir. Böyle bir bedel elde edilemez ise ihale yapõlamaz ve alõcõ taahhütlerinden kurtulur) ile ihale edilir.
D- Artõrma için teklif muayyen para olmalõdõr, şart ve kayõt kabul olunmaz. Teklifler yazõ ile veya şifahen olur. Yazõ ile yazõlan teklif artõrmadan en az bir gün evvel yapõlõr. Bu
teklif artõrma günü artõrmaya başlamazdan evvel hazõr olanlara söylenebilir. Alõcõ istediğinde satõş bedelini yatõrmasõ için 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Alõcõ artõrma
bedeli haricinde olarak ferağ harcõnõ vermeye mecburdur. Taşõnmazõ satõn alanlar, ihaleye alacağõna mahsuben iştirak etmemiş olmak kaydõyla; ihalenin feshi talep edilmiş olsa bile
satõş bedelini derhal veya İ.İ.K. 130. maddeye göre verilen süre içinde nakden ödemek zorundadõrlar. Katma Değer Vergisi, İhale bedeli üzerinden damga resmi, tapu alõm harcõ ve
tahliye masraflarõ alõcõya ait olup, birikmiş vergiler, tapu satõm harcõ ve tellaliye satõş bedelinden ödenir.
E- Gayrimenkul kendisine ihale olunan kimse müddetinde parayõ yatõrmazsa ihale kararõ fesih olunarak kendisinden evvel en yüksek teklifte bulunan kimse arz etmiş olduğu be-
delin ve İİK. 129. maddenin aradõğõ şartlara uygun bulunmasõ şartõyla almağa razõ olursa ona, razõ olmaz veya bulunamazsa hemen yedi gün müddetle İİK. 133. md. göre ihaleye çõ-
karõlõr. Bu artõrmada da, teklifin İİK. 129’uncu maddedeki hükümlere uymasõ şartõyla taşõnmaz satõşõ yapõlõr. İki ihale arasõndaki fark ve geçen günler için temerrüt faizi ayrõca hük-
me hacet kalmaksõzõn alõcõda tahsil olunur. (X) 10/11/2009
(*) Satõş isteyene rüçhanõ olan böyle alacaklõ mevcut değilse parantez içindeki kõsõm çizilir. (X) (İc.İf.K. 124-125) (Basõn: 67002)
Küreselleşmenin oluşumunda birincil etkenin
bilimde ilerleme ve teknolojik yenilik alanındaki
gelişmeler olduğu biliniyor.
Bilim ve teknolojide gelişmenin ve ilerlemenin
altyapısı, önce özgür düşünce ortamı sonra da AR-
GE -araştırma ve geliştirmedir.
AR-GE’ye ayrılan paranın ulusal gelir içindeki
payı bir ülkenin bilim ve teknoloji alanındaki
durumunun en önemli göstergesidir. Araştırmaların
kanıtladığı gibi bir ülkenin ulusal gelirinin en az
yüzde birinin AR-GE’ye ayrılması, diğer etkenler bir
tarafa, birikimli bir bilimsel gelişme için eşiktir;
önkoşuldur.
TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) 2008’in AR-GE
verilerini 12 Kasım’da yayımladı.
Buna göre, geçen yıl AR-GE’ye ayrılan para,
toplam yurtiçi katkılı üretimin -GSYİH yüzde 0 7.3
ya da binde 7.3’ü kadardır. Ülke 2008’de yıllık,
üstelik “brüt” ulusal gelirinin her bin lirasının
yalnızca 7.3 lirasını araştırma ve geliştirmeye
ayırmıştır.
Bu sayılar tek başına bir şey anlatmaz. Anlamlı
olmaları, önceki yıllar ve uluslararası
karşılaştırmalarına bağlıdır.
Önceki yılların verileriyle karşılaştırmada çok
büyük bir kısıt var. TÜİK, 2007-2008 yıllarında
gerek nüfus gerekse ulusal gelir verilerini çok köklü
bir biçimde değiştirdiğinden 2008 AR-GE verileri,
2007 dışında, önceki yılların verileriyle
karşılaştırılamıyor. Yalnız ve ancak 2007’nin
verileriyle karşılaştırılabiliyor. Buna göre, 2007’de
AR-GE’ye ayrılan para ulusal gelirin binde 7.1’i
kadardır.
Toplam AR-GE harcaması/ulusal gelir oranı,
Türkiye’nin bilimsel gelişmenin giriş eşiğini
aşamadığını kanıtlıyor; ulusal gelirin yüzde birinin
çok altında kalıyor. Bu oran İsveç’te yüzde 3.73,
Kore’de 3.23, Almanya’da 2.53, İspanya’da 1.20,
AB ortalaması da 1.88’dir.
Çok daha olumsuz bir durum kişi başına AR-GE
harcamalarında yaşanıyor. OECD 2008 verileriyle
Türkiye AR-GE’ye kişi başına yıllık harcaması 100
doların altındadır; bu tutar İsveç’te 1301, Kore’de
743, İspanya’da 354, AB ortalaması olarak da 492
dolardır.
Veriler yoruma yer bırakmayacak kadar açıktır.
Türkiye, AR-GE alanında yerinde sayıyor. Diğer
ülkeler ilerlediğinden yerinde saymak giderek geri
kalmak anlamına geliyor.
Gerçekte toplum, bilimsel üretim konusunda AR-
GE geri kalmışlığından daha çarpıcı yanlışlar
yaşıyor.
Hükümet, genel bir tutum olarak bilimsel verileri
hiçe sayıyor. Son günlerde şu üç önemli konuda
yaşananlar bunu kanıtlıyor: dış ticaret, domuz gribi
ve GDO (genetiği değiştirilmiş organizmalar).
Hükümetin bu konulara yaklaşımı, bundan
doğan yanlış ve kayıplar, yalnızca sayısal AR-GE
yetersizliğiyle açıklanamaz. Bunlar ve benzerleri,
hükümetin bilime aldırış etmeyen tutumunun
doğrudan sonuçlarıdır. Özellikle bilgi çağında
bilime aldırış etmemek birikimli yıkım anlamına
gelir.
Bütün bu bilimsel olumsuzluklar çok sağlıksız bir
gidişe yol açıyor.
Korkutucu bir telefon dinletme sürecinin ağır
darbesi altında yaşayan Türkiye’nin özgür düşünce
ortamı da hızla daralıyor.
En sıradan bilgileri edinme, bunları soğukkanlı ve
nesnel ölçülerle değerlendirme ve bilgiye dayalı iş
görme anlayışından giderek artan bir hızla
uzaklaşılıyor.
Hakaret ve kavga etmeden karşılıklı konuşma ve
tartışma olanağı artık bulunmuyor.
Bunlar olmayınca, eleştiri ve özeleştiri gibi, her
türlü bilimsel gelişmenin temeli olan değerlerden
eser kalmıyor; yanlışa yanlış denilemeyen bir ortam
yaratılıyor.
Bir taraftan çoğu kez dayanaksız suçlamalar
yapılabilirken diğer taraftan da dokunmayın,
vurmayın yaklaşımıyla, bir anlamda eleştiri yasağı
yaşanıyor.
Kısaca AKP iktidarında ülke yalnızca AR-GE’de
yerinde saymakla kalmıyor; özgür düşünce ortamı
da devamlı daraltılıyor; toplum, adım adım bir
hoşgörüsüzlük düzlemine giriyor. Özgür ve eleştirel
düşünceden uzaklaşma, hızla yaygınlaşıyor. Bu
olgu, toplumsal gelecek açısından AR-GE
yetersizliğinden de daha büyük olumsuzluklara
gebedir.
Maya takvimine göre 2012 yılında uygarlığı
yok olma noktasına getirecek bir felaketi
anlatan 2012 filmi, dünya çapında 105 film
piyasasında vizyona girdiği hafta gişe
rekorlarını kırarak birinci sıraya çıktı.
Film 157 dakika boyunca yanardağ,
deprem, tsunami, uzaydan gelen tehlike, su,
batan gemi gibi tüm bildik felaket senaryolarını
başarıyla sergileyerek izleyiciye insanın doğa
karşısındaki önemsizliğinin, çaresizliğinin
ayırdına varmakla ilişkili estetik duygularını
harekete geçirebiliyor.
Ancak 2012’yi; tarihinin sonuna gelmiş bir
(kapitalist) uygarlığın, sermayenin yoğunlaşma,
merkezileşme sürecinde iyice daralmış
oligarşik egemen sınıfının, nasıl aşacağını
bilemediği, ekonomik, ekolojik, enerji, gıda,
hatta jeopolitik krizler karşısında, insanlığa bu
krizlerinin biteviye tekrarlanan kötü
sonsuzundan başka bir gelecek öneremediği
noktada, ulaştığı nihilist momentteki
ideolojisinin, arzularının bir semptomu olarak
da okumak olanaklı.
Böyle bir okuma bize dünyayı, kendisiyle en
yakın hizmetçileri dışındaki herkesten (emekçi
sınıflardan) temizleyecek yeni başlangıçlar
arzulayan bir egemen sınıfla karşı karşıya
olduğumuzu düşündürüyor.
Janrın canlanması ve evrimi
Soğuk savaş döneminde giderek gerileyen
felaket filmleri janrı, 1990’ların son çeyreğinde,
küreselleşmenin krizinin belirginleşmeye
başladığı dönemde, teknolojik gelişmelerin de
etkisiyle, yeniden canlanmaya başladı.
Janrın, en büyük bütçeli filmlerine bakarsak,
1997’den bu yana, deprem, tsunami,
yanardağ, salgın hastalık, küresel ısınmadan,
terorizme, uzaydan gelen tehditlere kadar
insanlığın geleceğini tehdit eden tehlikeleri
konu alan yaklaşık 180 film saptayabiliriz.
Neredeyse hepsi Hollywood ürünü olan bu
filmler, hegemonik ülkenin egemen kültürünün
kendisini ve dünyayı düşünme biçimleri, bu
düşüncenin filmlerde yansıdığı haliyle geçirdiği
evrim hakkında bize önemli ipuçları sunuyor.
Felaket filmleri canlanmaya başladığında,
başlangıçta (örneğin, Armageddon, Outbreak)
kahraman (her zaman Amerikalı) insanlığa
yönelik tehlikeyi çok fazla bir hasara yol
açmadan son dakikada önleyebiliyordu. Bazen
kahraman kendini insanlık için feda etmek
durumunda da kalabiliyordu. İkinci dalga
filmlerde, kahraman, Amerikan devletinin
önderliğinde dünyayı kurtarıyor ama büyük bir
hasar yaşanmasını önleyemiyor (Deep impact,
Independance Day). Üçüncü aşamada,
kahramanın dünyayı kurtarması söz konusu
değil. Bu yüzden yalnızca sevdiklerini
kurtarmaya çabalıyor (The Day after,
Happening, The Day the Earth Stood Stil), ya
da felaketi kabul ediyor (Knowing). 2012 filmi
bunlardan, birçok noktada ayrılıyor. Artık
kurtuluş dünyanın değil seçkinlerin
kurtuluşuna indirgenmiştir. Kurtuluş
kahramanların özverisine değil, G8+Çin’den
oluşan (G9) grubun oligarşisinin devletlerin
işbirliğine bağlıdır. Filmdeki, başarısız yazarın
ve Çinli bir işçinin ailesi oligarşinin gemisine
gizlice sığınarak kurtulurlar. Diğer
kahramanımız, bilim adamı, felaketi halktan
saklamakta oligarşiyle işbirliği yaptığı için
gemide bir yer bulabilir. Diğer bir deyişle,
2012’de kahramanların insanlığı kurtarması
gibi bir durum söz konusu değildir. Aksine,
“kahramanların”, (bu bencil, korkak yaratıklara
kahraman denebilirse) kurtuluşu egemen
sınıfın ortak iradesine bağlıdır. Filmin belki de
tek gerçek kahramanı, yaklaşan felaketi ısrarla
halka anlatmaya çalışan (filmdeki tek gerçek
oyunculuk örneğini sunan Woody
Harrelson’un canlandırdığı) hippi radyo
programcısıdır. O kurtulmaya çabalamayı
değil, ölmeden önce, olayı en yakından
izleyerek “güzelliğinin” tadına varmayı seçer.
2012 filminde bilim insanları, felaketin
tarihini yaklaşık 2 yıl önceden saptıyorlar.
Burada ilginç olan “Mayalar çok önceden
biliyordu” efsanesi değil; bu tarihin, yaşanacak
felaketin, G9 grubunun liderlerinin üst düzey
teknokratları dışında kalan 6-7 milyar insandan
büyük bir titizlikle saklanması, halkı uyarmaya
çalışan bilim insanlarının soğukkanlılıkla
öldürülmesidir. Bu bilginin halktan
saklanmasının nedeniyse, panik, kaos
korkusudur. Ama, halkı bir plan aracılığıyla
kurtarmayı engelleyebilecek bir kaos değil. Bu,
egemen sınıfların, servetlerini kaybetmelerine
yol açacak bir borsa paniğinin, hazırlık
yapmalarını engelleyecek bir siyasi tepkinin
korkusudur. Egemen oligarşi kendini
kurtarmak için dokuz devletin dışındaki
devletlerin egemen sınıflarını, dünya
halklarını, herhangi bir tedbir almayı
deneme şansından yoksun bırakarak yok
olmaya mahkûm etmiştir.
Bu sırada dokuz devletin liderleri, en üst
düzey bürokratları, Çin’de (ABD’de veya
Avrupa’da değil) Tibet’te bir yerde (akla faşist
fantezi Şangri-La geliyor) tüm dünyayı sular
kapladığında hayatta kalmalarına olanak
sağlayacak gemilerin inşasıyla meşguldür. Bu
girişim, dünyanın en zengin insanlarına adam
başı bir milyar Avro’ya (Dolar, Yen değil) yer
satılarak finanse edilmekte, müzeler
boşaltılarak insanlığın mirası gemilere
taşınmakta, gasp edilmektedir.
Oligarşinin, en yakın çevresinin gözü o
kadar dönmüştür ki.. son anda, telaşla
gemilerin kapaklarını kapatarak, yer sattığı
insanları (sınıfın ikinci düzeydeki üyelerini)
almadan gitmeye, kontratı bozmaya dahi
hazırdır. Bu noktada kahraman “ahlaklı” bilim
adamıyla, soğukkanlı üst düzey bürokrat
arasında yaşanan tartışmaysa utanç vericidir.
Kahraman, “Yeniden başlıyoruz, büyük bir
haksızlıkla başlarsak, bunu çocuklarımıza
anlatamayız”, diyerek itiraz eder. Utanç verici
olan, kahramanın, 6.5 milyar insanı arkada
bırakmış olmaktan değil, sayıları yüzlerle ifade
edilecek bir multimilyarderler grubundan söz
ediyor olmasıdır. Dahası, son anda kapakları
açılarak bu insanlar içeri alınmaya
başlandığında, yapımcının uyguladığı görsel
tekniklerle, müzikle, adeta gözlerimizin
dolmasını amaçlamadığını; filmin, bizden,
hepimiz yok olurken yaşayacak olan bir avuç
parazitin kurtulmasına bakarak bir katarsis
yaşamamızı beklediğini görüyoruz.
Afrika’nın yeniden kolonizasyonu
Bu bağlamda filmin aslında iki sonu olduğu
söylenebilir. Bu katarsis ile amaçlanan “birinci
son” izleyiciye, 6.5 milyar insanın geride
bırakıldığını unutturmayı amaçlıyor. Filmin,
ikinci, belki de gerçek sonuysa bu katarsis’i
izleyen sinsi senaryoyla ilgili.
Filmin sonunda, Amerika, Avrupa ve hatta
Asya toprakları, bunların üzerinde yaşayan
halkları yok olmuş; kapitalizmin yarattığı
dünyanın, yoksulluk, sınıf mücadelesi, nüfus
artışı, iklim değişikliği gibi sorunları
kendiliğinden çözülmüştür. Afrika yükselmiş,
tek yaşanabilecek kara parçası haline
gelmiştir.
Bugün gerçek dünyada, Afrika kıtasının
doğal zenginliklerini, mineral kaynaklarını,
kıymetli taşlarını, verimli topraklarını ele
geçirmek için rekabet eden G9 ülkelerinin
egemen sınıfları, filmin sonunda, bir işbirliği,
eşgüdüm içinde, yanlarında gerekli teknolojik
kadro, araç gereçle donatılmış gemileriyle bu
“bakir kıtaya” doğru yol almaktadırlar. Şimdi,
Afrika’yı, yeni bir yerleşimci sömürgecilik
(kolonizasyon) beklemektedir.
Kapitalist uygarlığın nihilist momentinin
bir ürünü olarak “2012”, oligarşinin,
insanlığın toptan yok oluşuyla ve
sömürgecilikle birlikte gelece bir “yeni
başlangıç” fantezisi kurguladığını söylüyor.
Bu, filmin belki de gerçeğe en yakın, bu
yüzden de en korkutucu yanı.
2012
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
yakupkepenek06@hotmail.com
AKIN BODUR
İSKENDERUN - Eski Merkez
Bankasõ Başkanõ Gazi Erçel, piya-
sa sistemi ile ekonominin iyi olma-
sõ için, demokrasi ve demokratik
sistemin de çalõşmasõ gerektiğini
söyledi. Erçel, “Ekonominin iyi ol-
ması, piyasa sisteminin iyi çalışması
için, iyi çalışan kurumlara ihtiyaç
vardır. Bunlar içerisinde demok-
rasi en önemlisidir” dedi.
İskenderun Ticaret ve Sanayi
Odasõ tarafõndan Belediye Meclis
Salonu’nda düzenlenen “Bölge Eko-
nomisi ve Kriz” adlõ konferansta
konuşan Erçel, demokrasi ile eko-
nomi arasõndaki bağlantõlarõ şöyle
açõkladõ: “Ekonominin demokra-
siyle ne ilişkisi var, demeyin. İki-
si arasında önemli ilişki vardır.
Ekonominin iyi olması, piyasa
sisteminin iyi çalışması için, iyi ça-
lışan kurumlara ihtiyaç vardır.
Sistemi kuran, denetleyen gibi, de-
mokrasi de lazım. Demokrasi de
bir kurumdur. Bunlar içerisinde
demokrasi en önemlisidir. De-
mokrasinin, demokratik sistemde
çalışan kurum olması lazım. Bizim
demokrasimize bakın; iki-üç par-
ti liderinin elinde. Böyle bir de-
mokrasi olabilir mi? Demokrasi
ne kadar iyi kurumlaşırsa, ne ka-
dar iyi çalışırsa, piyasa ve ekono-
mi de o kadar iyi çalışır.”
2013’e kadar kayıptayız
Büyümenin 7 yõl süreyle 2007’de-
ki büyümenin yüzde 10 altõnda ola-
cağõnõ vurgulayan Gazi Erçel,
“2007’deki milli gelire de ancak
2013 yılında ulaşılacak” diye ko-
nuştu. Krizle birlikte işsizliğin arttõ-
ğõnõ ve yüzde 14’e çõktõğõnõ, nüfusun
yüzde 20’sini oluşturan yoksul ke-
simin bu tür krizlerden daha çok et-
kilendiğini anõmsatttõ.
Çok sayõdaki işadamõnõn da din-
lediği konferansta, Türkiye’nin bü-
yümesinin düşük olan yüzde 3.5
olacağõnõn hesaplandõğõnõ, bunun da
orta vadeli plana uygun bulundu-
ğunu ve bunun zor ama gerçek
plan olduğuna dikkat çeken Gazi
Erçel, 2010’da enflasyonun yüzde
6-7’lerde olacağõnõ, G-7’lerin ‘fai-
zi düşük tutun’ kararõ nedeniyle
Merkez Bankasõ’nõn faizi arttõr-
mayacağõnõ, dolarõn değer kaybedip
1.4 ile 1.5 lira arasõnda olacağõna
inandõğõnõ ifade etti.
Çok sayõda iş insanõnõn izlediği konferansta demokrasi ile
ekonomi arasõndaki bağlantõlarõ ele alan Gazi Erçel, “Bir de
bizim demokrasimize bakõn. Böyle demokrasi olabilir mi” dedi.
OBAMA İRAN’I VURURSA BÜYÜMEYİ UNUTUN
Dünyadaki şartlar olumlu
giderse, dolarõn aşağõya
ineceğini, çünkü, dõş
yatõrõmcõdan Türkiye’ye
ilginin fazla olduğunu belirten
Gazi Erçel şöyle devam etti:
“Bana göre dolar, 1.4 lira ile
1.5 lira arasõnda olur. Ama
her zaman risk var. Esas
mesele bu riskleri
yönetmektir. Ekonomik
risklerde Türkiye ekonomisi
ve dünya ekonomisinden
kaynaklanan riskler var.
Ekonomi dõşõ riskler var. Bu,
büyüme hesaplarõnõ da etkiler.
Bugün dünyadaki en büyük
işsizlik oranõna sahibiz. Bu
sayõnõn büyümesi de risk
olabilir. Mesela, ABD
Başkanõ Obama İran’õ
vurursa, yüzde 3.5 büyümeyi
görmemiz mümkün değil. Ve
bu durum büyümede bize iki
yõl kaybettirir. Riskler
arasõnda yaklaşan seçimler ve
‘açõlõm’ da var. Çünkü,
açõlõmõn sonunun nereye
gideceğini bilmiyoruz. Her
ülkede, her zaman riskler
vardõr. Ama önemli olan bu
riskleri yönetmektir.”
Erçel, “Yoksulların onda
dokuzu, bu tür krizlerde
yiyeceklerinden kısıyor.
Yaşanan krizler reel ücretleri de vurdu. Hem işsizlik artıyor, hem de reel ücretler
azalıyor. Piyasa sistemi kriz içerisinde. Bu dönemde yönetişim sınıfta kaldı” dedi.
EskiMerkezBankasõBaşkanõErçel’egöre,piyasaekonomisininişlemesiiçinsisteminbütünkurumlarõdüzgünçalõşmalõ
İyi ekonomi için demokrasi şart
Ekonomiyönetimisınıftakaldı
VEFAT ve BAŞSAĞLIĞI
Gazetemizin Düzeltme Servisi Şefi
Abdullah Yazıcı’nın ağabeyi
AHMET YAZICI
22 Kasım 2009 günü vefat etmiştir.
Cenazesi 23 Kasım Pazartesi günü (bugün)
ikindi namazını müteakip Fatih Camii’nden
kaldırılacaktır. Çalışma arkadaşımız Abdullah
Yazıcı’nın üzüntüsünü paylaşır, merhuma
rahmet,kederli ailesine başsağlığı dileriz.
C Çalışanları
TASHİH İLANI
12.11.2009 tarihli gazetemizde 64408 Basõn numarasõyla yayõmlanan Kartal 3. İcra
Md. 2009/2898 Tal. sayõlõ dosyaya ait gayrimenkul satõş ilanõnda;
İMAR DURUMU başlõğõ altõndaki metnin 2. satõrõnda;
“... Maltepe ilçesi, 65/2 pafta, 2060 ada ...” yazõlmõştõr.
Doğrusu;
“... Maltepe ilçesi, 65/2 -3 pafta, 2060 ada ...” olacaktõr.
Yine MUHAMMEN BEDEL başlõğõ altõndaki metnin 3. satõrõnda “fiyat araştõrma-
sõ sonucu toplam 96.500,00.-TL (üçyüzyirmibin) olarak kõymetlendirilmiştir...” ola-
rak yazõlmõştõr.
Doğrusu; “fiyat araştõrmasõ sonucu toplam 96.500,00.-TL (doksanaltõbinbeşyüz-
türklirasõ)” olacaktõr.
Düzeltilerek ilan olunur.
Basõn: 67220