18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4EKİM2009/SAYI1228 WASHINGTON Fransız Ergenekonu" safsatası UĞUR HÜKÜM A slında Türkiye'de ele alınan X I haliyle "Fransız Ergenekonu Salatası" demek daha doğru olur. Zira Türkiye'nin en "büyük" gazetesinin iki en "büyük" muharriri aynı gün, ayııı sayfalarda aynı konuya ilişkin zıt aynntılar yazarlarsa, varın siz geri kalanlann her şeyi nasıl bir "keşmekeş"e çevirebileceğinin hesabını yapın. Hassas; dolayısıyla ihtiyath olunsun olunmasın, manşet olacak kadar emin olunsun olunmasın gazeteci ve hiyerarşisi bir haber yapıyorsa veya bir olaydan, bir "dava"dan herhangi köşe yazan ahkâmlar kesip, kendi okuru ve kamusuna dersler çıkartacaksa bu mesleğin "araştırma- soruşturma" diye asgarisi konmuş bir etik ölçütü var mıdır yok nıudur? Vardır tabii ki... Ama takan kiın? Bir gün önce bir başka "en iyi" gazete "Fransa'da mini Ergenekon"u manşet yapmıştır. Ondan aşağı kalınır nıı? Ayrıca: Maalesef bazı durumlarda farklı bir ülkenin, dili, kültürü ve gündemindeki sıcak bir haberi ve/veya ardındaki geçici bile olsa o haberin ortamını, yerinde (!) izleyen adam bulundurmakla veya oranın dilini bilmekle bilc kavrayamayabiliriz. Daha da vahimi "tavşanının suyunun suyu bilgi" ile haber veya makale yazmak. Ancak Türkiye'de her gün bunun tersini BRUKSEL Türkiye karşıtı bir kitap kanıtlamaya çalışan onlarca köşe yazan ve haberi var. Biraz daha ileri gidelim. Fransa'da yaşayan bir temsilci olmak, Fransızca bilmek, acaba "Clcarstream Davası" gibi bir olayı yargılanıaya yeter mi? 15 yıldır Fransız basın kartı taşıyan, 20 yıldır doğnıdan bu basının içinde yaşayan biri olarak mahkemenin başladığı hafta Türk basınında yazılıp çizilenleri, aynı eda ve çok bilmişlikle yaznıaya cesaret edebilir miydim? Hayır! 1) Öncelikle ne demek "Mini / Le Petit Ergenekon"? Okur ilk bakışta ne düşünecek? "Bak işte Fransa'nın da bizden farkı yok. Bir örgüt (yani muğlak bir asker-profesör-gazeteci- sendikacı vb toz-duman bulutu) mcvcut iktidan veya bir kesimini devirmeye çalışmış..." Peki sözüm ona bu "örgütlenmeyi" kotaran veya davalı, hatta tanık sıfatıyla dinlcncn kişi kinı? O günkü iktidann ta kendisi. Başbakan Dominique dc Villepin. Atfedilen olası zan da kendi hükümetinde bakan, Nicolas Sarkozy'ye 'çamur' atıp, onun siyasi kariyerini karartmak. 2) Bu "çamur", Fransa'nın 1991'deTayvan'asattığı fırkateynlerden alınan koınisyonun yolsuz biçimde paylaştırıldığı iddia edilen, Clearstream ÇİMEN TURUNÇ BATURALP Bu kitap, Türkiye'nin AB'ye üyeliği meselesine kafa yoran herkes tarafmdan -fanatik yayıncısına para kazandırmak pahasına- mutlaka, ama mutlaka okunması gercken kitaplardan biri. Kitabın adı "Fazla Uzak Bir Köprü." (lngilizcesi, A Bridge Too Far.) Irkçıhkla suçlandığı için adını değiştirerek yoluna devam etmek zorunda bırakılan Vlaams Belang üyesi Belçikalı iki siyasetçi, Philip Claeys ve Koen Dillen tarafından yazıldı. Her ikisi de kitabın lngilizcesi piyasaya çıktığında Avnıpa Parlamentosu üyesiydi. Philip Claeys hâlâ parlamentoda. Avrupa Komisyonu'na, neredeyse günaşın, Türkiye aleyhinde soru önergesi veren masum yüzlü gençten bir adam. Kitabın arkasındaki fotografında gülümsüyor. Ama ben yüzünü gülerken hiç görmedim. Claeys ve Dillen'c göre "Pek de uzak olmayan bir gelecekte, Avrupa ülkesi bile olmayan bir ülke, Avrupa'nın en büyük ülkesi olacak" ve bu ikilinin birçok Avrupalı gibi bu fikre hiç talıammülleri yok. Kitap ilk defa 2004'te Flamanca basıldı. Kasım 2008'de ise lngilizcesi raflara yerleşti. "Fazla Uzak Bir Köprü" sokaktaki Avrupalmın kolayca aıılayabileceği dildenv Ortalama bilgiylc donanımlı Avrupalıyıkaygılandırmak,'amanm Türkler geliyor' dedirtebilınck için, "Midnight Express"in önlenemcmiş başansına özenilerek kaleme ahndığı izlenimi veriyor. Türkiye'nin AB'de istenmemesinc mazeret olarak gösterilen bütün maddeler büyük bir açıkhkla tek tek sıralanmış. Fransa Cumhurbaşkanı Valeıy Giscard D'Estaing, Alman Şansölyesi Helmut Schmidt, komisyon üyesi Franz Fischler gibi eski siyasetçilcrin Türkiye'nin üyeliğine dair sözlcrindcn alıntılarla desteklenmiş. Yurtseverliğinden bir gocunması olnıayanlar için, yerine göre tansiyon çıkartabilecek, yerine göre de "biz neymişiz be abi" detirtebilecek satırlarla dolu. Öte yandan Türkiye'deki iç çatışmalann, siyasi tartışmalann eksiksiz bütün taraflannı mcmnun edecek saptamalanyla böyle bir kitabın varlığı bizatihi bir "ironi." Kitabın önsözü Yunanlı zengin- gazeteci Taki Theodoracopulos'a yazdınlmış. "Lafı gevelemeyelim" diye söze başlıyor Theodoracopulos; "Türkiyc'yi AB'ye almak, gcnç ve guzel bir gclinle evlenen bir adamm balayında Don Giovanni'yi evine davet etmesine benzer. Bu aptallıktan öte bir şeydir-intihardır." Çok yakında Türkiye-Avrupa Birliği tartışmalan tekrar alevlenecek. Türkiye'yi AB vesayetine geçinneye çalışan kimi AB'liler, Türkiye karşıtlarına Türkiye'yi vesayete almanın ne kadar akıllıca olduğunu gösterecek önıeklcr sıuıacaklar. Genişlemeden sorumlu komiser Olli Relın de dedi zaten. AB'nin ileri sürdüğü koşullar olmasaydı "Nobcl ödüllü yazar Orhan Pamuk özgür bir adam olmayabilirdi". Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü Ria Oomen Ruijten dc "Enncni açılımı" ile ilgili bir açıklama yaptı. Basma gönderilen açıklamasma kendi hazırladığı AP Türkiye raporundan "Enııenistan'a sınırlar açılsın" dediği bölümü de kesip yapıştırmış. Resmcn, "Ben dedim, Türkiye de yaptı" demeye getiriyor. Kimilerine göre Türkiye vesayet altmda "doğru yolu bulacak", Claeys ve Dillen gibilerine göre ise her şey bir tarafa "Müslüman bir Türkiye" asla bir AB ülkesi olmamalı. • [email protected] Bankası'nda hcsabı olan kişiler listesine bir dizi kişilikle birlikte Sarkozy'nin de adını koydırmak yoluyla atıhyor. Sonra da sahte listeler ihbarla adalct ve basına sızdırılıyor. Hangi hatanın altını çizelim? Clearstream banka değil, listedeki isimler hesap sahipleri değil, Sarkozy sayın başyazann yazdığı gibi o tarihlerde Içişleri Bakanı veya aynı sayfadaki diğer başyazann gazetenin Paris temsilcisine dayanarak belirttiği gibi ekonomi, ilnans ve endüstri Bakanı hiç değil. Sarkozy o tarihlerde ana muhalefet partisi, RPR'in gençlik ve eğitimden sorumlu ulusal sekreteri ve Paris banliyölerinden Neuilly'nin belediye başkanı. 3) Türkiye'nin "en çok" satan (basan demek daha doğru) gazetcsi ise fırsattan istifade "Ergenekon'a Fransız Kalmak" başlığıyla Fransa'daki durumu muhabiri aracılığıyla ayrmtılı anlatıp Ergenekonumuzun eşsizliğini savunuyor. Ancak bu meslekdaşımız da bir şeyi unutuyor. Clearstream 5 yılhk bir araştırmamn ürünü olarak derli toplu ortada. Ergenekon ise bazı gerçekleri içerse de ilkel bir kurnazlıkla kotarılmış bir yamah bohça. "Çamur at izi kalsın" devrindeyiz, fakat ünlü Fransız yazar Beaumarchais'nin tiyatro kahramanlanndan Figaro'ya dedirttiği gibi, "Kınama özgürlüğü olmazsa övgünün değerini nasıl anlanz?" • [email protected] Çamurlara basmadan... DJrtJurhp çknento, çamur ya da balçıty türü bir zeminin üzerinde herhangi bir j tekerlekll arâçla yapılabifen bir gösteri" sporu. Yine de Japon Daisake Suzuki'nin Zürih'de yaptığı gibi birçok sporcu bisikleti tercih ediyor. Ortaya çıkan görüntüden sonra bize de hayretle izlemek düşüyor... Obama'nm ırkçıhkla sınavı ELÇİN POYRAZLAR Barack Obama'nın ABD'nin ilk siyah başkanı olarak tarihe geçmesi ülkedeki pek çok kişi için bir dönüm noktasını temsil ediyor. Bu çevrelere göre ülkc tarihinde derin yaralar bırakan ırkçılık, gündemini yitirmiş bir delilik. Obama'nın ezici bir zaferle başkan olması da bunun tek ve en önemli kanıtı. Gerçekten de öyle mi? Öncelikle ırkçılığın Obama'nın seçilmesiyle birlikte "gömüldüğü" görüşü fazlasıyla aceleci ve safça bir yaklaşım. Aksine kimi aşın uçlar her gün televizyonda gördükleri siyah bir başkana baka baka bıçaklarını biliyor. Obama'nın seçilmesinin hemen ardından muhafazakâr kanatta silah satışlannın patlaması ya da neonazi gruplara katıhmın artması da masum tesadüfler değil. ABD ölümcül bir depreme neden olabilecek ırkçılığın fay hattından henüz kurtulmuş değil. Obama ırkçıhkla ilgili ağzını ne zaman açsa ülkede bir tartışma yangını çıkıyor. Tepkilerin bir siyatr adam konuştuğu, yoksa -.- jv -.?.. mümkünse renksiz olması gereken- bir başkan konuştuğu için mi çıktığını anlamak kolay değil. Obama'nın Harvard Üniversitesi'nde görevli siyah profcsör Henry Louis Gates'in kendi evinde beyaz bir polis memuru tarafından tutuklamasına yönelik yorumu buna en çarpıcı örneklerden biri. Obama, Beyaz Saray'da sağlık reformuna yönelik düzenlediği bir basın toplantısında Gates'e yönelik bir soruyu yanıtlarken kendi evinde olduğuna ilişkin kanıt gösteren birini tutuklayarak "polisin aptalca davrandığım" söylemişti. Bu sözlerin üzerine öylesine büyük bir medya çılgınlığı yaşandı ki Obama sonunda sözleri için pişman olduğunu söylemek ve polis memuru ile profesörü Beyaz Saray'ın bahçesinde bira davetinde bir araya getirmek zorunda kaldı. Obama'nın o akşam sağlık rcfonnuyla ilgili verdiği mesajların hcmen hepsi de çöpe gitmiş oldu. Obama ekonomik kriz, sağlık reformu, Afganistan ve Irak gibi konularda üzerinde giderek artan baskı karşısında ırkçılık konusuna girmeyerck şu sıralar yoğurdu üfleyerek yiyor. Eylül ayı başmda Kongre'de sağlık reformu konusunda önemli bir konuşma yaparken Cumhuriyetçi milletvekili Joe Wilson başkana "yalan söylüyorsun" diye bağırdı. Bir başkana yönelik ABD tarihinde görülmemiş bu çıkış yine ırkçılık makinesini çalıştırdı. Eski Başkan Jimmy Carter, Wilson'un bu tutumunun temelinde ırkçılığın yattığını söylcdi ve bu olayın ülkedeki bazı kimsclerin siyah bir adamın başkan olmaması gerektiği yönünde "kendi doğalannda var olan" bir duygudan kaynakladığını savıuıdu. Kongrc'dcki konuşmasının ardından Washington'da on binlerce kişinin Obama'yı sağlık politikaları nedeniyle nasıl protesto ettiği ise ülkedeki ırkçılık üzerine soru işaretlerine yenilerini ekledi. Göstericiler Obama'yr• - Marksist, komümsr, sosyalist r J ~ olmakla "suçluyor", ellerimje. Hitler ve Batman filminin kötü karakteri Joker resimlerini taşıyorlardı. Tüm bu tartışmalara girmenin patlayıcı etkisini öğrenmiş olan Obama ise gösterilerin ardında ırkçılığın yatmadığını söyleyerek ortamı yatıştırmaya çalıştı. Geçenlerde CBS kanalındaki eğlence programı David Lettennan şova katılan Obama "Ben seçimlerden önce de siyahtım" diye şaka yaptı. Beyaz bir sarayda yaşayan siyah bir başkan ırkçılık ateşinin yanından pannak ucıuıda ilerlemeyi seçebilir de, Obama olamayan azınlıklar ne yapsın. • [email protected] STUTTGART Masalarm üstünde dans eden Japonlar AHMET ARPAD Hoplayıp zıplıyorlar. Eller havada. Dans ediyorlar, masalarm üstünde. Şarkılar bağıra çağıra. Kimse yerinde duramıyor. Kadını erkeği, yaşlısı genci. Sahnede yirmi kişilik orkestra bütün gücüyle üflüyor trompetlere. Şarkıcı kadın gırtlağını yırtıyor. Dans edenler ünlü panayır melodilerine hep bir ağızdan eşlik ediyor. Garson kızlar zor yetiştiriyor masalara bira ve kızannış yanm tavuklan. Litrelik kadchlcr havalarda. Güney Almanya'da Stuttgart ve Münih bira bayramları panayır coşkusunda. iki haftada on milyon insan akın akın dolduruyor çadırlan. Sadece Münih 'teki bayramda bir günde içilen bira tam yanm milyon litre! Her Alman yılda 110 litre birayı kafasına dikiyor. Dev çadır ayakta, on bine yakın insanın coşkusu sonsuz. Az ötede birkaç Japon. Danslara uymaya, şarküara eşlik etmeye çahşıyorlar. Yan masadan sokulan yaşlıca kadın Japonlardan birini yakaladığı gibi hızlı bir dansa başlıyor. Görenler alkışhyor, laf atanlar da var. Kadın bir hamlede uzun masanın üzerine firlıyor. Japon peşinden. Danslanna masada devam ediyorlar. Öteki Japonlar bağıra çağıra kahkahalar atıyor, flaşlar yanıp sönüyor. Kocaman sahnenin önünde üç Afrika güzeli, dekolteleri bakışlan çeken, danteller ve çiçeklerle süslü, beyaz köylü giysilerine bürünmüş, şen şakrak, el çırpıp Bavyera şarkılanna katılıyorlar. Kısa deri pantolonlu, gri keçeden sivri şapkalı çapkınlar çevrelerini sanyor. Kızlar oynak mı oynak, kıvrak mı kıvrak. Saatler ilerledikçe insanlar birbirlerine yakınlaşıyor, sohbete dalıyor, dans ediyor, sanlıyor, öpüşüyor... Her yer rengârenk, ışıl ışıl. Sonsuz bir ışık denizi uzanıyor. Atlıkanncalar, uçan sandalyeler, sahncaklar, çarpışan otomobiller. Onlar hep var, çocukluğumuzda da vardı, bugün de var, aradan onlarca yıl geçse de. Panayırlar ne kadar büyürse büyüsün, zamana ayak uydurup ne kadar modernleşirse modemleşsin, dönme dolaplar hep dönüyor, çarpışan otomobiller hep çarpışıyor... Onlar nostalji. Dünyanın taşınabilir en büyük dönme dolabı ışıklara bürünmüş. Yüksekten korkmayanlar altmış metre tepedcn aşağıda olup bitenlere bakıyor. Tombalacılann, balonculann önü kalabalık. Kıyıntı büfelerinin önünde kuyruklar. İnsan nereye bakacağını şaşınyor. Ülkede işsizlik almış başını yürümüş, geçim zorlaşmış, para kıtlaşmış. Ancak bir gün için de olsa bu sorunlar insanlann umurunda değil. Her şeyi unutmak için akıyorlar dünyanın bu en büyük iki panayınna. Arpa suyunu kadeh kadeh deviriyorlar, boş veriyorlar yaşamın dertlerine! Almanya'nın en pahalı birası, en leziz kızannış tavuğu Münih'in, Stuttgart'ın bira bayramlannda. Sanki hiç kimse cebindeki parayı umursamıyor. Önemli olan, bir kaç saatliğine olsa da, sorunlan unutmak, panayırın coşku dolu havasıyla kendinden geçmek. Onlar sokakta karşınıza çıkan Almanlar değil, değişivermişler, keyifli ve güleç tümü. Neşenin sınır tammadığı bira çadırlan da sanki Almanya değil. Ne güzel olurdu günlük yaşamlarında da hep böyle olsalardı! Hayır, olmuyor, ertesi sabah uyandıklannda, her şcy yine eski hamam, eski tas! Renkli giysiler içinde bir adam saksofon çalıyor, geçmişten hüzünlü melodiler. Omzuna otunnuş tüyleri alacalı bulacalı bir papağan, sabırla onu dinliyor. • www.ahmet-arpad.de
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle