18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 EKİM 2009 SALI 16 KÜLTÜR AYNA ADNAN BİNYAZAR Ali Kemal Üstüne Nesnel Saptayımlar Ali Kemal ya hiç anılmamış, anılınca da ona “hain” denilip geçilmiştir. Oysa nesnel ölçütler ışığında, bir kişiyi göğe çıkarmanın da, yerin dibine batırmanın da anlamı yoktur. Önyargılı yaklaşımlar ise, ancak tarihi yanıltır. Kitaplarında gün yüzüne çıkarılmamış olaylara yönelen Orhan Karaveli, bu kez kaleminin neşterini Ali Kemal’e batırıyor. Ama hiçbir zaman bir Ali Kemal savunucusu olarak değil; nesnel tarihe, hukukun üstünlüğüne inanan bir gazeteci olarak... Kimdir Ali Kemal? Karaveli’nin, “Ali Kemal” adlı kitabına önsöz yerine aktardığı bir yazısında İlhan Selçuk, bu sorunun yanıtını veriyor: Ali Kemal’i tanır mısınız?.. Biliyorum, diyeceksiniz ki: “ – Tanırım, vatan haini!..” Yok canım, hemen kestirip atmayın. Eski bir özdeyiş ne diyor: “ – Vur, fakat dinle!..” Karaveli’nin, “belki de bir günah keçisi” diye nitelendirdiği Ali Kemal’i tanımak için, Mustafa Kemal’in Anadolu’yu örgütlerken neler çektiğini, Kurtuluş Savaşı günlerinin siyasal ortamını, işgal İstanbul’unda yaşanan ihanetleri unutmamak gerek... Kitabın sunuşunda, Ali Kemal’in, Anadolu kökenli bir İstanbul çocuğu olduğu, yurtdışında öğrenim gördüğü, üniversitede ders verdiği, iki kez bakanlık yaptığı belirtiliyor. Yahya Kemal Beyatlı’nın, muhalif olmak için yaratıldığını söylediği “unperson” (kendini gözden düşüren) bu kişi, kimseye yâr olmayacak denli de uyumsuz. Bir Osmanlı aydını olan Ali Kemal, Atatürk’ün Anadolu örgütlemesine, ulusal güçlere, Kurtuluş Savaşı’na; hem diliyle, hem yazılarıyla söylemediğini bırakmıyor. Ulusal güçler Batı cephesinde hızla ilerleyip düşmanı yurttan kovarken, Ali Kemal başyazısında şöyle diyebiliyor: “Yunan askeri büyük mesafeler aşarak ta Bursa’ya kadar geldi. Bütün o sahte kahramanlar, derme çatma askerlerini düşmana karşı yönetimsiz ve subaysız (!) bırakarak çala taban kaçmak zorunda kaldılar.” Türk ordusu, işgalcileri Anadolu’dan kovma savaşımı veriyor, Ali Kemal, gerçeği çarpıtan yazılar yazıyor... “Vatana ihanet” değil de nedir bu!.. Karaveli’ye göre Refik Halit Karay, Rıza Tevfik, Refii Cevat Ulunay’ın, ihanette Ali Kemal’den kalır yanı yoktur; bugünkülerin ihaneti ise onlarınkinden de ağır! Kimi gazetelere bakın; sayfalar ihanet kokuyor!.. Karaveli, o dönemin gazetelerini tarayarak, görgü tanıklarını konuşturarak; Ali Kemal’in yaptıklarını da, ona yapılanları da ayrıntılarıyla gün yüzüne çıkarıyor. Karaveli bu kitabıyla, Nurettin Paşa’nın, subayına, “Sokaktan birkaç yüz kişi topla. Bunlar, kapıdan çıkarken Ali Kemal’i linç etsinler!.. Öldürsünler!..” diye emir verdiğini tarihe geçiriyor. Karaveli, “Linç, dengesiz, kanun nizam tanımaz canavar ruhlu insanların takınabileceği bir tavırdır” diyor. Linç uygulamasının, Nurettin Paşa’nın gaddarca tutumundan kaynaklandığını belirterek, Ankara hükümetinin üzerindeki kuşku perdesini de kaldırmış oluyor. O hükümetin devamının, Ali Kemal’in oğlu, Büyükelçi Zeki Kuneralp’e Türkiye’yi temsil etme görevi vermesi, ulus devletin erdemidir. Karaveli’nin amacı, dürüst kalemiyle, linç olayını aydınlatıp, öbür hainlerin kim olduğunu belirtmek... Bilmem, bu, kamu vicdanında Ali Kemal’in ihanetini hafifletmeye yetecek midir?.. [email protected] [email protected] J apon sanatçõ Saburo Teshigawara çalõşmalarõnõ fõrsat buldukça izlemeye çalõştõğõm bir dansçõ ve koreograf. Ay- nõ zamanda bir kaligraf ve performans sa- natçõsõ da. Tokyo’da Rikkyo Üniversite- si’nde öğretim görevlisi. Mekân üstüne yap- tõğõ araştõrmalar dikkat çekiyor. Dünyaya bakõşõnõn, felsefesinin yansõmalarõnõ bedenini zaman-mekân-õşõk ilişkisi içinde ve de ade- ta radikal bir kullanõmla veriyor… Paris’i yõl- lardõr kendine mekân edinmiş bir sanatçõ. 1985’te Kei Miyata ile kurduğu Karas dün- yayõ dolaşõyor. Teshigawara, aynõ zamanda Frankfurt Balesi, Paris Opera Balesi gibi ulus- lararasõ kuruluşlarla da çalõşõyor. Paris’e Fransa’da Türk Mevsimi’nin resmi açõlõşõ nedeniyle gittiğim sõrada Saburo Tes- higawara’nõn son yapõtõ “Miroku”yu da iz- leme şansõnõ yakaladõm. Bu arada hemen be- lirtmeliyim ki, Dr. Nazan Ölçer’in küratör- lüğünü yaptõğõ “Bizans’tan İstanbul’a” ser- gisini gezerken onun usta işi yaratõcõlõğõna ve bilgisine bir kez daha hayran oldum. Ölçer’in açtõğõ her sergi zaten öyle değil mi? BUDA VE RUH GÖÇÜ Saburo Teshigawara’nõn Paris Sonbahar Festivali kapsamõnda yer alan solo kore- ografisi “Miroku”nun beşinci ve son gece- si. Chaillot Ulusal Tiyatrosu’nun büyük sa- lonu ağzõna kadar dolu. Tiyatro mekânõ fa- kiri İstanbul’u düşünerek çevreyi izliyorum. Her yaştan seyirci var ama, çoğunluğu genç- ler oluşturuyor. Işõklar sönüyor ve kocaman bir boşluk, o boşluğun ortasõnda ufak tefek bir dansçõ ve sahneyi çepeçevre saran güçlü bir õşõk. Teshigawara’nõn solosu başlõyor ve o ufak tefek insan giderek devleşiyor. Bir saat bo- yunca bedeni sanki tüm eklemlerine varana kadar hareket ediyor. Güçlü fiziksel dõşa vu- rumlar…“Miroku”, Buda’nõn dünya uyuma ulaştõğõ zaman ortaya çõkacak olan son reen- karnasyonuna verilen ad. Sanatçõ, Kyoto’da “Miroku Bosatsu” yani “Buda’nın yeniden doğuşu” adlõ bir heykelden esinlenerek yap- mõş bu koreografiyi. Dünyada heykeller ko- Saburo Teshigawara’nõn Paris Sonbahar Festivali kapsamõnda yer alan solo koreografisi ‘Miroku’... reograflara, tiyatroculara esin kaynağõ oluyor. Bizde heykeller kõrõlõyor, parçalanõyor ya da giydiriliyor! Bu nasõl bir cehalettir, nasõl bir geriliktir? Ben olsam tüm heykel düşmanõ yö- neticileri toplar Roma, Paris, Milano zorunlu bir görgü-bilgi-eğitim turuna çõkartõrõm. Kim bilir, belki zihinleri biraz açõlmõş dö- nerler… “Miroku” üstüne sanatçõ ile Gilles Amal- vi’nin, Paris Sonbahar Festivali için yaptõğõ söyleşiden kõsa alõntõlar onun iç dünyasõnõ, dansa bakõşõnõ, açõlõmlarõnõ vurgulamasõ ba- kõmõndan kayda değer. Zaten, Teshigawa- ra’nõn uyum konusunda söyledikleri bu ça- lõşmanõn özünü belirliyor. “Miroku”nun uyuma varan bir yol izlemediği görüşünde olan sanatçõ “uyum, sabit veya durağan bir şey değildir” diyor . “Sürekli dönüşüm ha- linde olan bir denge durumudur. Uyum as- la tamamlanamaz. Kendi şüpheleriyle mücadele etmeyi gerektirir. Tıpkı hayat- ta olduğu gibi (eski hücrelerin ölümünden yeni hücrelerin doğması gibi), bedenin için- de ve dışında çatışmalar meydana gelir. Burada olumlu bir mücadele söz konusu- dur… Bence, uyum, hayatın en mahrem anlarında orada olan kalıcı bir mücadele olarak bilinçaltında ve bilinçte bulunan bir şeydir.” Kolay okunamayan ama çok sağ- lam, derinlere inen bir dili var Teshigawa- ra’nõn. Bu bütün içinde söz konusu okuma sü- recini etkileyen en önemli öğelerden biri de õşõk. Sanatçõnõn õşõkla olan ilişkisi… Sürek- li değişen bir õşõk; gücü değişen, rengi deği- şen, hõzõ değişen bir õşõk.. Bu konuda da şöy- le diyor; “Beden, ışığın ritmindeki bu de- ğişimlerden etkilenir ve bu değişimleri, çev- re değişmesinden çok, zamanın nitel bir de- ğişimi olarak yorumlar”. Sanatçõya göre güçlü mavi õşõğõn sürekli olarak dönüşmesi zaman kavramõyla bağlantõlõdõr. Hem o ana hem sonsuzluğa yönelik bir dönüşümdür bu. “Gökyüzünün sonsuz bir yüksekliği ve derinliği vardır” der Teshigawara, “topra- ğın veya denizinkinden çok daha büyük. Bu şekilde, gökyüzünün rengi, mekânın ötesinde zamanı ifade eder” “Miroku” sanatçõnõn kendi tanõmõyla gö- rünmeyen bir şeyleri ifade eden, insanõ dü- şünmeye, sorgulamaya, dünyaya farklõ pen- cerelerden bakmaya zorlayan bir yapõm. “Miroku” sanatçõnõn kendi tanõmõyla görünmeyen bir şeyleri ifade eden, insanõ düşünmeye, sorgulamaya, dünyaya farklõ pencerelerden bakmaya zorlayan bir yapõm. Beden,hareket,õşõk... Korsanlarakarşıkahvaltı METİN CELAL FRANKFURT - Dünya yayõncõlarõ sessiz sa- kin bir Kitap Fuarõ yaşadõlar. Çin Halk Cum- huriyeti’nin sansürcü tutumu ve bu tutuma kar- şõ protesto gösterileri de olmasa, hemen hiç ha- reket olmadõğõnõ söyleyebilecektik. Olağanüs- tü güvenlik önlemleri fuar bo- yunca sürdü. Yine de tüm gi- rişlerde sõkõ aramalar yapõl- masõna karşõn Çin ve İran gi- bi insan haklarõ açõsõndan so- runlu ülkeleri protesto eden- ler, fuar alanõna girmeyi ve bu ülkelerin standlarõ önünde gösteriler yapmayõ başardõlar. Dünya ekonomik krizinin etkileri Frankfurt Kitap Fua- rõ’na da yansõdõ. Birçok ya- yõncõ, profesyonel katõlõmcõ- lara açõk olan ilk üç günde iş- lerini tamamlayõp ülkelerine döndüler. Pek çok yayõnevi, okurlara satõş yapõlan cu- martesi ve pazar günlerini beklemeden standlarõnõ boş- altõp fuardan ayrõldõ. Bu du- rum, fuardaki boşluk duy- gusunu daha da arttõrdõ. Almanya’da yaşayan vatandaşlarõmõz Türkiye ulusal standõna yoğun bir ilgi gösterdikleri için, hafta sonunda en çok ilgi duyulan bölümler Alman yayõnevlerinin standlarõyla Türk stand- larõ oldu. Frankfurt Kitap Fuarõ’nõn, giderek yayõnev- leri ve telif haklarõ ajanslarõ arasõndaki iş gö- rüşmelerinin yapõldõğõ bir yer halini aldõğõ gözlemleniyor. Bu da, fuarõn, iş görüşmesi ol- mayan yayõncõlar açõsõndan çekiciliğini yitir- mesine yol açõyor. Geçen yõllarda görmeye alõştõğõmõz yeni ki- taplarõn sunumu, yeni yazarlarõn tanõtõmõ gibi et- kinlikler bu yõl çok azdõ. Özellikle ABD’li ve İngiliz yayõncõlarõn bulunduğu 8. Hol’de pek bir kõpõrtõ yoktu. Zaten birçok yayõncõ kitap getir- memiş, duvarlara astõklarõ posterler ve tezgâh- lara koyduklarõ kataloglarla yetinmişlerdi. Bu yõl fuarõn en dikkat çekici yanõ, dijital ya- yõncõlõğa verilen ağõrlõktõ. Kitaplarõn dijital yoldan okunmasõnõ sağlayacak pek çok aracõn üretildiği görülüyordu. Yayõncõlara kitaplarõnõ dijital ortama aktarma, yayõnlama ve dağõtma gibi hizmetler sunan birçok stand vardõ. Yayõncõlar, kâğõdõ terk edip di- jital ortama geçmenin yollarõnõ ararken, bir yandan da internet yoluyla yapõlan korsan yayõncõlõ- ğa karşõ önlemler arõyorlar. Fuara katõlan yayõncõlara yönelik ‘Kor- sana Karşı Kahvaltı’da da, in- ternet üzerinden korsanlõğa karşõ İngiliz Yayõncõlar Birliği’nin kur- duğu ve korsan kitap yayõnõ yapan siteleri yakalayan internet sistemi tanõtõldõ. Öte yandan, geçen yõllarda fua- rõn onur konuğu ülkelerin yazar- larõndan pek çok kitap yayõmlayan Alman yayõnevlerinin standlarõn- da, bu yõlõn onur konuğu Çin’in edebiyatõndan çok az sayõda kitap göze çarpõyordu. Tüm dünyada olduğu gibi bu- rada da “Da Vinci Şifresi”yle ünlenen Dan Brown’õn “Kayıp Sembol” adlõ yeni kitabõ il- gi odağõydõ. Brown’õn yeni romanõnõn hemen Almancaya çevrilmekle kalmadõğõ, hakkõnda pek çok kitabõn da yayõmlandõğõ görülüyordu. Ayrõca, Alman standlarõnda, kõsa bir süre ön- ce Nobel Barõş Ödülü alan ABD Başkanõ Ba- rack Obama’yla ilgili kitaplarõn yanõ sõra, eşi Michelle Obama’yla ilgili kitaplarõn çokluğu da dikkati çekiyordu. Bu yõl Nobel Edebiyat Ödülü’nü Rumen asõl- lõ Alman yazar Herta Müller’in almasõ ise Al- man yayõncõlarõ gururlandõran olaylardandõ. Müller’in kitaplarõnõn yayõncõlarõ, olayõ büyük posterlerle duyuruyorlardõ. 61. ULUSLARARASI FRANKFURT KİTAP FUARI’NDAN İZLENİMLER Yayõncõlar, bir yandan dijital ortama geçmenin yollarõnõ ararken bir yandan da internet yoluyla yapõlan korsan yayõncõlõğa karşõ önlemlerin peşindeler. ‘Korsana Karşõ Kahvaltõ’ toplantõsõnda da, korsan siteleri yakalayan internet sistemi tanõtõldõ. ‘11’E 10 KALA’ VE ‘İKİ DİL BİR BAVUL’ Ortadoğu’nun eniyileri Kültür Servisi - Pelin Es- mer’in ‘11’e 10 Kala’sõ ve Özgür Doğan’la Or- han Eskiköy’ün yönetti- ği ‘İki Dil Bir Bavul’, 3. Ortadoğu Uluslararasõ Film Festivali’nden ödül- le döndü. Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkenti Abu Dabi’de düzenlenen festivalde ‘11’e 10 Ka- la’yla Pelin Esmer, uzun metraj dalõnda ‘Ortado- ğu Filmleri En İyi Yö- netmen’ ödülünü kaza- narak Kara İnci Ödülü’yle birlikte 50 bin dolar para ödülü de aldõ. İranlõ yö- netmen Abbas Kiaros- tami’nin jüri başkanõ ol- duğu ana yarõşmada ‘En İyi Ortadoğu Filmi’ ödülü ise Filisitinli yö- netmen Elia Süley- man’õn İsrail’in Filistin topraklarõnõ işgal süreci- ni anlatan ‘Geriye Kalan Zaman’ filmine verildi. ‘İki Dil Bir Bavul’ ise belgesel dalõnda ‘En İyi Ortadoğu Filmi’ ödü- lüyle birlikte 100 bin do- lar kazandõ. 11’e10Kala Kültür Servisi - İsviçre’de gözaltında bulunan yönetmen Roman Polanski, sağlık kontrolünden geçiriliyor. Polanski’nin avukatlarından Herve Temine yaptığı açıklamada geçen hafta yorgun ve depresif görünen Polanski’nin sağlık kontrolü için nereye götürüldüğünü ve cezaevine ne zaman döneceğini ise bilmediğini söyledi. İsviçre Adalet Bakanlığı ise yönetmenin hastaneye gönderilip gönderilmediği hakkında herhangi bir açıklamada bulunmadı. Polanski, 1977’de 13 yaşında bir kıza tecavüz suçlamasıyla mahkûm edildikten sonra Amerika’yı terk etmiş ve geçen eylülde İsviçre’de Amerika’ya iade talebiyle tutuklanmıştı. Amerikalı yetkililerin iade işlemleri için 60 gün içinde resmi bir başvuru yapması gerekiyor. Polanski sağlõk kontrolünde Dullar ve yazarı Trabzon’da Kültür Servisi - Alman yazar Fitzgerald Kusz’un “Dullar” adlõ oyunu, Sibel Arslan Yeşilay’õn çevirisi ve rejisiyle yarõn saat 18.00’de Trabzon Devlet Tiyatrosu Haluk Ongan Sahnesi’nde okuma tiyatrosu formunda izleyici karşõsõna çõkacak. ‘Yollarda’ projesi kapsamõnda Goethe Enstitüsü ile Devlet Tiyatrosu işbirliğiyle gerçekleştirilen etkinlik ücretsiz. Yeşil halıda ekolojik festival Kültür Servisi - Ana temasõnõ ekoloji olarak belirleyen Uluslararasõ Tokyo Film Festivali, geçen gün sanatçõlarõn kõrmõzõ yerine geri dönüşebilir plastikten yapõlan ‘yeşil halõ’ üzerindeki yürüyüşleriyle başladõ. 100’den fazla filmin gösterileceği festivalde, yurtdõşõ baskõsõyla son anda programa alõnan ve Japonya’daki yunus avõnõ anlatan “Koy” adlõ belgesel film de yer alõyor. Büyük bir kõsmõ gizlice çekilen film, yõlda 2 bin yunusun balõkçõlar tarafõndan bir koya sürüklenerek zõpkõnla öldürülmesini anlatõyor. Japonya hükümeti ise filmin haneye tecavüz edilerek çekildiğini iddia etse de belgeselin yönetmeni Louie Psihoyos’un tutuklanma riskine rağmen filmin yarõnki galasõna katõlacağõ belirtiliyor. Festivalin yarõşmalõ bölümünün jüri başkanlõğõnõ ise Babil filminin yönetmeni Alejandro Gonzalez Inarritu yapõyor. CMYB C M Y B KIZILTOPRAK SANAT GALERİSİ Eren Eyüboğlu seçkisi... Kültür Servisi- Kõzõltoprak Sanat Galerisi 20 Kasõm’a dek Eren Eyüboğlu’nun bazõlarõ ilk kez sergilenen 1936 - 1987 tarihli yapõtla- rõndan bir seçkiye ev sahipliği yapõyor. Sa- natçõnõn ağõrlõklõ olarak tuval üzerine yağlõ- boya ve duralit üzerine yağlõboya manzara, portre ve nü çalõşmalarõndan oluşan bu seç- ki, Eyüboğlu ailesinin koleksiyonundan der- lendi. Sanatçõnõn burada ilk kez sergilenen ya- põtlarõ arasõnda ‘Çiçekler’(1942), ‘Trab- zonlu Gelin’ (1943), ‘Bursa Evleri’ (1984) sayõlabilir. Asõl adõ Ernestin Letoni olan ve Romanya’nõn Yaş kentinde 1907’de doğan Eren Eyüboğ- lu, sanat eğitimini Yaş Güzel Sanatlar Aka- demisi’nde tamamladõ ve Paris’te Andre Lhote atölyesinde çalõşmalarõnõ sürdürdüğü sõrada Bedri Rahmi Eyüboğlu ile tanõştõ. 1936 yõlõnda Tür- kiye’ye gelerek Bedri Rahmi ile evlenen sanatçõ, o günden başlaya- rak yurtiçinde ve yurtdõşõnda bir Türk ressamõ ola- rak tanõndõ. Ar- dõnda binlerce re- sim, desen, sera- mik eser bõrakan sanatçõ, 30 Ağus- tos 1988’de Kala- mõş’ta yaşama ve- da etti. (0 216 418 38 06, ileti- sim@kiziltoprak- sanatgalerisi.net ) ‘Portre’1944.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle