14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 18 EKİM 2009 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Her Şey Gelip Geçmekte... Yaz da geldi geçti. Sellerle, depremlerle, acılarla... Yok.. bir de açılımlar var! Kürt, demokrasi, milli birlik adı verilen.. Ne olduğu da bilinmeyen! Gelin yanıma, birlikte çalışalım, birlikte iyi şeyler yapalım, diyorlar, ama ne istediklerini, ne aradıklarını, ne yapmaya heveslendiklerini kendileri de bilmiyorlar... Bilen birileri var mı yoksa, Obama’lar Costner’lar!.. Hep yazmışımdır, din sömürücüleri bizleri hazmettire ettire kendilerine benzetecekler diye! Erbakan’dan Tayyip’lere değişen bir şey yok! Hoca ne demişse, onlar da aynı noktadalar! Bir ince fark var, Erbakan Amerikancılara, Batıcılara karşıydı. Bunlar her konuyu, her sorunu ABD’nin AB’nin dediklerine uyarak ayakta kalabileceklerine inananlar... Hazmetmek için, önce milletin karnını doyurmak gerekir. Aç insan neyi hazmedecek ki!.. Emeklisinden işçisine, memurundan öğrencilerine kadar koskoca millet açlık çizgisinde bir aşağı bir yukarı inip durmakta... Sen tut bu yarı aç yarı tok yaşayanlara kendi yanlış görüşlerini hazmettirmeye çalış!.. Şimdi ekimdeyiz. Bir süre yazıdan uzaklaşmak, yalnızca gazeteleri, dergileri okumak, TV’lerdeki tartışmaları izlemek bana yeni bir umut, yeni bir açılış vermek şöyle dursun içimi büsbütün kararttı... Hele TV’lerdeki açıkoturumlar... İki senden iki benden oldu, haydi günün dertlerini tartışalım, sen bir horoz, ben başka bir horoz! Senin dediğini ben başka bir sözle yanıtlayayım, kızar gibi görüneyim, seyirciyi aldatayım.. Sonunda konuyu kapatıp evimize gidelim, giderken TV’den ödentimizi almayı unutmayalım. Bir insan çocuk yaşından yaşlılık günlerine dek hemen her gün yazı makinelerinin başında saatler geçirmişse, bir kolaylığa, ustalık demeyeyim, bir alışkanlığa kaptırıyor kendini... Yazmak, yaşamak oluyor bir kitabımda dediğim gibi. O zaman da “ben değil yazı makinesi” oluyor yazıları yazan... Eylül çoktan bitti, ekim geldi geçiyor. Yakında kış da gelecek. Evet her şey gelip gidecek... En iyisi söyleşiyi yerinde kesmek!.. Y ükseköğretim Kurulu (YÖK), yükseköğretimi planlamak, dü- zenlemek, yönetmek ve denet- lemek üzere kurulan bir anaya- sal kurumdur. YÖK’ün anayasal bir kurum olarak oluşturulmasõ, her türlü baskõdan uzak, ülke çõkarlarõ ve yükseköğre- timin isterleri doğrultusunda karar almasõnõ sağ- lamak içindir. Başka bir anlatõmla YÖK, yükseköğretimin çağdaş eğitim-öğretim esas- larõna dayanan bir düzen içinde yürümesini, ulusun ve ülkenin gereksinmelerine uygun in- san gücü yetiştirilmesini, ülkeye ve insanlõğa hizmet edecek üniversiteler kurulmasõnõ sağ- lamak için anayasal bir kurum olarak düzen- lenmiş ve bağõmsõz kõlõnmõştõr. Bu anayasal ni- teliğine karşõn YÖK’ün, alõnan kararlara ba- kõldõğõnda, siyasal iktidarõn amacõna ulaşma- sõ için çalõşan bir organa dönüştüğü görül- mektedir. Siyasal iktidar “türban açılımı” yapmõştõr. Bunun için anayasanõn 10 ve 42. maddeleri- ni değiştirmiştir. Anayasa değişikliğinin, açõ- lõmõ yasal düzenlemeye bağlamasõna karşõn, YÖK yönetimi ivedi biçimde rektörlere gön- derdiği genelgeyle, yasa değişikliği beklen- meden türbanlõ öğrencilerin üniversitelere alõnmasõnõ istemiştir. Neyse ki rektörler bu ge- nelgeye, yasal olmadõğõ için uymamõşlar ve ge- nelge de “yetkisizlik” nedeniyle idari yargõ ta- rafõndan iptal edilmiştir. Arkasõndan, laiklik il- kesini zedelediği için, türbana ilişkin anaya- sal düzenlemelerin, Anayasa Mahkemesi ta- rafõndan iptali gelmiştir. İmam hatip açılımı Siyasal iktidar “imam hatip açılımı” yap- mõştõr. YÖK hemen devreye girip, ilahiyat fa- kültelerinin kontenjanlarõnõ 2009 için yüzde 200, 2010 için yüzde 100 arttõrmõş; ilahiyat fa- kültelerinin tümünde ikinci öğretim ve Arap- ça hazõrlõk sõnõfõ kurulmasõna izin vermiş; ila- hiyat önlisans mezunlarõnõn, Diyanet İşleri Baş- kanlõğõ ile din hizmetleri sõnõfõ dõşõnda çalõş- masõnõ engelleyen kuralõ kaldõrarak tüm kamu kurum ve kuruluşlarõnda çalõşmasõna ve tüm sõnõflardaki kadrolara atanabilmelerine olanak sağlamõş; ilahiyat fakültelerinde okuyan öğ- rencilere pedagojik eğitim verilmesini kabul ederek, ilahiyat fakültesi mezunlarõnõn din kül- türü ve ahlak bilgisi öğretmeni olabilmeleri- nin önünü açmõştõr. Katsayı operasyonu Yine YÖK, farklõ katsayõ uygulamasõnõ kaldõrarak imam hatip lisesi mezunlarõnõn yükseköğretimin tüm programlarõnda oku- masõna ve böylece devletin din eğitimi ağõr ba- san kişilerce yönetilmesine, laik Cumhuriyet’e verilen zararõ düşünmeden, olanak sağlamõş- tõr. Bunun tamamlayõcõ kararlarõ Milli Eğitim Bakanlõğõ’nca alõnmõş; yapõlan yönetmelik de- ğişikliği ile imam hatip liselerinin yükseköğ- retimin tüm programlarõna öğrenci yetiştiren okullar olduğu tanõmõ yapõlõp, müfredatõ de- ğiştirilerek bu liseler, genel liselerle eş düze- ye getirilmiştir. Böylece, laik ve çağdaş eği- tim ilkesine, Öğretim Birliği Yasasõ’na ve ana- yasaya aykõrõ olmasõna karşõn, genel liselere alternatif olarak, din eğitimi ağõrlõklõ yeni li- seler yaratõlmõştõr. Ayrõca YÖK, iktidar yandaşõ öğretim ele- manlarõnõn, bilimsel aşõrma (intihal) ya da baş- ka nedenlerle aldõklarõ disiplin cezalarõnõn bel- li bir süreden sonra etkisiz kõlõnmasõ; “Atatürk aleyhine işlenen suçlar”, “yasadışı kuru- luşlara üye olmak, bu kuruluşlarda faali- yette bulunmak ya da bu kuruluşlara yar- dım etmek”, “öğretim üyeliği sıfatıyla bağ- daşmayacak yüz kızartıcı ve utanç verici davranışlarda bulunmak” suçlarõnõn kap- samdan çõkarõlmasõ için disiplin yönetmeliğini değiştirmeye çalõşmõş ve ilahiyatçõ bir hoca- nõn, “kamu görevinden çıkarılma” disiplin cezasõ almasõnõ, zamanaşõmõ göstermelik ge- rekçesiyle önlemiştir. Siyasal iktidar “üniversite açılımı” yap- mõştõr. YÖK, altyapõnõn, özellikle öğretim ele- manõ sayõsõnõn yeterli olup olmadõğõnõ ve anayasal ilkeleri gözetmeden her ilde bir devlet üniversitesi ile üç büyük ilde yoğunla- şan çok sayõda vakõf üniversitesi kurulmasõ- na aracõlõk etmiştir. Yine bu üniversitelere ata- nacak rektörlerin iktidar yandaşõ öğretim üye- lerinden seçilmesine yardõmcõ olmuştur. Ye- ni rektörler ve YÖK’ün yeni oluşumunun et- kisiyle eski rektörler, bilim yuvasõ olmasõ ge- reken üniversiteleri yandaş kurumlar durumuna getirmişlerdir. Atatürk ilke ve devrimlerini, laik Cumhuriyeti savunan öğretim elemanla- rõ soruşturmalarla sindirilmiş, kimilerinin üni- versitelerden ayrõlmasõna neden olunmuştur. Yetmemiş; öğretim üyelerinin yeterliliği ve akademik performansõnõn vakõf ve dernekle- re denetletilmesi için taslak hazõrlatõlmõştõr. Ce- maat ve tarikatlara yakõn vakõf ve dernekler ara- cõlõğõyla yaptõrõlacak denetimlerle, direnen son öğretim üyelerinin de ders vermeleri en- gellenmeye çalõşõlmaktadõr. Yerel seçimler sü- recinde siyasal iktidara “propaganda mal- zemesi” yaratmak amacõyla bir ön çalõşma ya- põlõp, farklõ bilim dallarõndaki gereksinim saptanmadan, yeni kurulan üniversitelerde kurumsallaşma sürecinin tamamlanmasõ bek- lenmeden üniversitelerin öğrenci kontenjan- larõnda ölçüsüz artõşlar yapõlmõştõr. Anahtar YÖK oldu Siyasal iktidar, kendisine karşõ görüş ser- gileyen meslek örgütlerini ele geçiremeyince YÖK hemen devreye girmiş; öğretim ele- manlarõnõn meslek örgütlerinin yönetim ve de- netiminde görev alabilmelerini üniversitelerinin iznine bağlayan bir genelge yayõmlamõştõr. Bu genelge de “yetkisizlik” nedeniyle idari yar- gõdan dönmüştür. Yetkisizlik nedeniyle yargõdan dönen ge- nelgeler, aynõ zamanda yönetimde yaşanan hu- kuksuzluğun göstergelerini oluşturmaktadõr. Son olarak, siyasal iktidar “Kürt açılımı” der YÖK ve Siyasal İktidar Bülent SERİM Eski YÖK Üyesi Bugün, tam da bir çoğunluk tahakkümü yaşanmaktadõr. Demokrasinin olmazsa olmazõ hukuk devleti ilkesidir. Bugün, tüm işlem ve eylemler bu ilke dolanõlarak yapõlmaktadõr. PENCERE Küreselleşme’nin Has Bahçesi... Yıl 1961... Uzaya ilk çıkan insan, Sovyet astronotu Gagarin, yerkürenin çevresinde turladıktan sonra toprağa ayak basınca: “Dünya’’ demişti, “mavi bir portakal gibi...’’ Ortalık birbirine girmişti.. Amerika “şok’’ geçiriyordu.. Yoksa komünistler, “Batı” yı geride mi bırakıyorlardı?.. Kapitalizmin sonu mu gelmişti?.. O zamanki dünya ile bugünkü arasında çok fark var; Gagarin sizlere ömür, Sovyetler’in toprağı bol olsun, ABD’nin tartışılmaz üstünlüğü “mavi portakal’’ı küreselleştiriyor... Ancak bu kürenin her yeri bir değil... Kimi yeri yoksul mu yoksul.. Kimi zengin mi zengin.. ‘Mavi portakal’a uzaydan bakan bir aklı evvel şaşacaktır; “İnsanlar deli mi ki gezegenin doğasını eşitlikle paylaşıp mutlulukla yaşayacaklarına birbirlerini yiyorlar’’ diye düşünecektir; neden bir bölük insan ötekilere hükmediyor?.. Niçin doğal kaynaklara bir azınlık el koyuyor?.. Gözlerini hırs bürümüş uygarlar doymak bilmez bir iştihayla yerküreyi tüketiyorlar, çoğunluğun açlık ve sefaleti onlara vız geliyor... Tarih böyle bir dönemi şimdiye dek yaşamadı; insanlığın en ilkel dönemi bile bugünküyle kıyaslanamaz... Çünkü eskiden açlık ve yoksulluk üretim yetersizliğinden kaynaklanırdı... Bugün öyle değil... 21’inci yüzyılda, “Küreselleşme’’ sürecinde, tüm insanlığa yetip de artacak üretim var, üretim fazlası var, istenirse üretimi katlayacak olanaklar var, tüketimi sınırsızlaştıracak araçlar egemenlerin ellerinde bulunuyor... Ancak ‘paylaşım’ kavramı yok edildi; sosyal adalet kavramı ise sanki geçmişin bir güzel anısıdır... Tekelleşme!.. Çağımızı biçimlendiren, insanlığı çekip çeviren, ‘Küreselleşme’ sürecinin itici gücünü yaratan, ‘ulus devlet’ gerçeğini gölgeleyerek sınırları eriten, dünyanın tüm kaynaklarına el koyacak sürecin politikasını yaratan işte bu tek sözcüktür: Tekelleşme!.. Sermayenin dorukta birleşmesiyle ortaya çıkan olağanüstü güç, Avrupa’daki paylaşım savaşlarını da bitirdi!.. 20’nci yüzyılda dünya kaynaklarını paylaşmak yolunda birbirlerine girerek Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nı çıkaran kapitalist devletleri dorukta birleştiren fikir ne?.. “Soğuk Savaş” sürecindeki yazgı birliğinde birbirlerine yakınlaşanlar şimdi diyorlar ki: - Neden birbirimizle savaşalım?.. Birleşip dünyayı elbirliğiyle çekip çevireceğimize, sömürüp tüketeceğimize niçin birbirimizi gırtlaklayalım?.. Kim söylüyor bunu?.. Sen söyleyene değil, söyletene bak!.. Dünya kapitalizminin doruğundaki olağanüstü tekelleşmenin iletişim ve teknoloji devrimiyle dışavurumudur Küreselleşme!.. Avrupa Küreselleşme’nin has bahçesi!.. Bir taşla kaç kuş vuruyor?.. Hem kendi içindeki savaşları bitiriyor.. Hem ekonomik güçlerini birleştiriyor.. Hem Amerika’ya karşı rekabet gücünü koruyup arttırıyor.. Hem siyasada demokratlaşma sürecini derinleştiriyor.. Hem gezegenimizdeki açlara ve yoksullara karşı surlarını yükseltiyor.. Hem tekelleşmeyi meşrulaştırıp ekonominin içeriğine dönüştürüyor.. Hem de bunu ‘serbest piyasa’ ya da ‘neoliberal ekonomi’ görüntüsü altında gerçekleştiriyor... İş bilenin, kılıç kuşananın... Avrupa gerçekten Küreselleşme’nin buram buram koktuğu zengin has bahçesidir... (23 Mart 2002 tarihli yazısı) demez, YÖK hemen ça- lõşma başlatmõş, sonucun- da da Mardin Artuklu Üni- versitesi’nde “Türkiye’de Yaşayan Diller Enstitü- sü”nün kurulmasõnõ ka- rarlaştõrmõştõr. Mardin Ar- tuklu Üniversitesi Rektö- rü, Enstitü’nün “Kürdo- loji Enstitüsü” olarak ça- lõşacağõnõ bilmesine karşõn, bununla yetinmeyerek, adõnõn “Kürdoloji Ensti- tüsü” olmamasõnõ eleştir- miştir. YÖK yönetimi yaptõğõ açõklamada, anayasal ku- rallarõ hiçe sayarak, bu enstitüde öğretim elemanõ yetiştirdikten sonra sõranõn “Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü” açõlmasõna ge- leceğini belirtebilmiştir. Bu arada, “her ile bir üniversite” politikasõnõn yanlõşlõğõnõ ortaya koyar- casõna yalnõzca önlisans öğretimi yapabilen Mardin Artuklu Üniversitesi’nde, güçlü bir öğretim elemanõ kadrosu gerektiren öğretim üyesi yetiştirecek enstitü kurulmasõnõn çelişkisi an- laşõlamamõştõr. Siyasal iktidar tüm açõ- lõmlarõ “demokrasi” ge- rekçesine dayandõrmakta- dõr. Oysa demokrasi ço- ğunluk tahakkümüne izin vermez. Bugün, tam da bir çoğunluk tahakkümü yaşanmaktadõr. Demokra- sinin olmazsa olmazõ hu- kuk devleti ilkesidir. Bu- gün, tüm işlem ve eylem- ler bu ilke dolanõlarak ya- põlmaktadõr. Hukuk devleti ilkesi hukukun üstünlü- ğünü; hukukun üstünlüğü yargõ bağõmsõzlõğõnõ; yar- gõ bağõmsõzlõğõ yargõç gü- vencesini zorunlu kõlmak- tadõr. Yandaş yargõ yaratmak, Anayasa Mahkemesi ve HSYK üyelerini siyasile- re seçtirmek demokrasiy- le bağdaşmamaktadõr. De- mokrasinin bir başka ol- mazsa olmazõ laiklik ilke- sidir. Laiklik ilkesinin olma- dõğõ toplumlarda demo- kratik düzenden söz edi- lemez. Laiklik karşõtõ ey- lemlerin odağõ olduğu Anayasa Mahkemesi ka- rarõyla tescil edilmiş bir si- yasal partinin, bõrakõn yö- netimini sürdürmesini, si- yasal yaşamda kalmasõ bi- le demokrasiyle bağdaş- mamaktadõr. Atatürk çağ- daşlõk ve aydõnlõğõnõn ye- niden oluşturulmasõnõn, başta YÖK üyeleri olmak üzere her Türk aydõnõnõn birincil görevi olduğu unu- tulmamalõdõr.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle