19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 31 OCAK 2009 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER DAHA dün bu sütunda yazılmıştı: Davos gibi yerler, yanlarına profesyonel diplomasinin yardımını almadan ora- lara katılan siyasiler için pek tekin sa- yılmaz. Geçen gece olanlar oldu; Baş- bakan sinirlerine egemen olamadı ve kendi açısından kârlı, devletin dış po- litikası açısından zararlı olabilecek bir olay yaşadı. Devlet adamlığına so- yunmuş bir politikacının daha soğuk- kanlı davranmayı öğrenmiş olması gerekmez miydi? Türkçe konuşması iyi ki İngilizceye çevrilmekteydi; çevrilmeseydi ya da Fransızca gibi “sen”le “siz” ayırımı ya- pılan bir dile çevrilseydi, bir cumhur- başkanına “sen” diye seslenmenin ayıbı yaşanmış olacaktı. Daha önemlisi, “sen” dediğiniz kişiye “siz” dediğinizde bununla onun halkı- nı, ulusunu, devletini kastettiğiniz açıkça belliyken “İnsan öldürmeyi siz iyi bilirsiniz” derken arkasını iyi dü- şünmek gerekmez miydi? Bu söz üzerine İsrail’in ve ABD başta olmak üzere bütün dünya ülkelerindeki Musevilerin Ermeni soykırımı soru- nunda artık Türklerden yana cephe tut- malarına olanak kalmış olabilir mi? Davos olayı elbet Erdoğan’a ve par- tisine oy getirecek ve gitmiş oyların hiç değilse bir bölümünü geri alma fır- satı verecektir. Libya’dan ve Filis- tin’den alkış alması da doğaldır. Ama, bu iki yer dışındaki ülkelerin yönetim- leri kendisine açıkça sıcak bakama- yacakları gibi, oralardaki insanlar da, onun tutumunu ne denli beğenmiş olurlarsa olsunlar, beğenmişliklerini açığa vurmaktan çekinecek kadar susturulmuş sayılmazlar mı? Bu açıdan bakınca, Davos’ta olan- lar son aylardaki tutumundan ötürü Batı başkentlerinde üstü zaten çizilmiş bir siyasinin üzerine bir başka çizgi da- ha eklenmesine yol açacaktır. Böyle düşünülürse, olayı bir siyasinin dış dün- ya gözünde bir çeşit “bombalı intihar” girişimi olarak görmemek zordur. Artık aynı olayın Türk dış politikası açısından da bir intihara dönüşme- mesini ummaktan başka çare kalma- mıştır. Ama şurası tuhaf ve çelişkili bir gerçek: Böyle bir davranış, yıllar yı- lı AB karşısında onuru örselenmiş, as- kerine çuval giydirilmiş, hem haklı hem de güçlü olduğu Kıbrıs davasın- da bile haksızlığa uğratılmış ezik bir halkın gururunu okşayacak, onun için bir avunma vesilesi olacaktır. Buna karşılık, daha da önemli olan, aynı halkın böylesine eziklik durumla- rına düşürülmemesi değil miydi? Çok yakın bir geçmişte kendi insanlarınıza o durumları yaşattıktan sonra şimdi eziklik kompleksinin giderilmesi için böylesine kolay bir tedavi yoluna baş- vurmak biraz ucuz kahramanlık ol- muyor mu? [email protected] PENCERE Neden Arap’tan Çok Arap?.. Ermiş miyim neyim, yoksa apdala malum mu oluyor?.. Erdoğan’ın Davos’ta deprem yarattığı gün, bu köşede çıkan yazının başlığı neydi: “RTE’nin Dramı...” Yazıdan birkaç satır: “Kimi zaman TV’nin haber programlarında RTE’yi görüyorum... Kimi zaman Başbakan’ın yüzündeki ifadeye ta- kılıyorum... RTE’nin ruhsal hali kimi zaman yüzüne ve gözlerine yansıyor... O zaman acıyorum kendisine...” RTE’nin ruhsal gerilimi ve iç dengesizliği TV’le- re dek yansıyordu; bu yazının çıktığı gün Davos’ta patladı... Bir öfke krizinde boşaldı... Soru: Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı ruh sağlı- ğı bakımından ne durumda?.. Soruya yanıt verebilmek için önce birkaç ger- çeği vurgulamak gerek... ? Gazze halkı Arap’tır.. ? Filistin halkı Arap’tır.. ? Davos’ta gerçekleşen panelde Arapların temsilcisi de vardı.. (Arap Birliği Başkanı Amr Mu- sa...) ? Ama İsrail ile kavgayı Araplar adına Türk Baş- bakanı çıkardı... ? Arap, köşesinde sakin oturuyordu... RTE, İsrail Cumhurbaşkanı Peres’e dedi ki: “- Sen öldürmeyi iyi bilirsin...” İyi ki muhatabı olan yabancı devlet başkanına, dinleyiciler ve TV ortamında adıyla sanıyla ‘katilsin’ demedi... Bizim Başbakan’ın yüzü gözü değişmiş, öfke ça- nağına dönüşmüştü, hiddetle toplantıyı terk etti... O sırada, TV’lerin gösterdiği kadarıyla, eşi Emine Hanım da sinirinden hüngür hüngür ağ- lıyordu... Türkiye’nin hali bu durumda bir soru işareti... Başbakan ve hanımı, biraz tatile çıkarlarsa, ken- dilerine gelebilirler mi?.. Yoksa RTE’nin ruhsal hali yapısal mı?.. Gazze saldırısı nedeniyle İsrail’e haklı olarak ateş püsküren ve bu vesile ile Yahudi düşmanlığını kö- rükleyen geniş İslamcı tabanda Başbakan RTE’nin TV ekranına yansıyan öfkesi, köküne dek alkış- lanacaktır... - Çok iyi yaptı.. - Ders verdi.. - Heriflere posta koydu.. - Aşkolsun.. Peki, Arap geride kalırken Türk’ü öne çıkarıp he- defe dönüştüren bu İslamcı gidişat nereye?.. Türkiye’yi bindirdiler bir alamete.. Gidiyoruz kıyamete.. Devlet adamı, hükümet adamı, lider, resmi iliş- kilerinde duygusal, kızgın, öfkeli, tepkili, denge- sini yitirmiş olabilir mi?.. Davos’ta Erdoğan’ın kavga çıkardığı gün bu kö- şede yayımlanan yazının başlığıyla yazıyı nokta- layayım: “RTE’nin Dramı” bu... İslamcılığı nedeniyle Arap’tan çok Araplaşan, Filistin’den çok Hamas’laşan bir Türkiye Cum- huriyeti Başbakanı’nın Türkiye’ye ne hayrı ola- bilir?.. A KP iktidarõ dönemin- de tanõk olduğumuz dõş politikamõzdaki il- kesizlik ve kuralsõzlõk, üzülerek söylemeli- yim ki, diplomasimize de yansõmõş durumdadõr. Diplomasi mesleği- ne 22-30 yaşları arasında girilir ve genellikle 20-25 yıllık bir süreçte çeşitli aşamalardan geçilerek ni- hai aşama olan “büyükelçi” aşa- masına ulaşılır. Çok güç bir giriş sõ- navõnda başarõlõ olduktan sonra an- cak bu mesleğe ilk adõmõnõzõ atabi- lirsiniz. “Üçüncü” ve “ikinci kâ- tiplik” aşamalarõnõ takiben, yine çok güç bir sõnavõn sonucunda “başkâ- tip” olduktan sonra, mesleğin bun- dan sonraki aşamalarõnõ sõrasõyla ge- çersiniz. 50 yaş civarõnda, eğer mesleğinizi yürütmede başarõlõ ola- bilmişseniz, “büyükelçi” unvanõy- la yurtdõşõna atanabilirsiniz. Bu aşa- malarõn hiçbirini geçmeden, diplo- masi mesleği dõşõndan da “büyük- elçi” atanabilmek mümkündür; an- cak, bu uygulamaya diplomatlar sõcak bakmazlar çünkü kendileri çok güç sõnavlarõn sonucunda bu aşamaya gelebilmişlerdir. AKP hükümeti, dış politikayı meslekten diplomatlar yerine, diplomasi mesleğinden gelmeyen kendi danışmanları aracılığıyla yürütmek eğilimi içindedir. Bu, özellikle üst düzey diplomatlar açõ- sõndan son derece moral bozucu bir durumdur çünkü öteki devletlerle yürütülen önemli diplomatik gö- rüşmelerin ayrõntõlarõnõ, görüşme- lerin yürütülmesinde uygulanacak diplomatik taktikleri ve diplomasi dilinin inceliklerini diplomasi mes- leğinden gelmeyenlerin bilmesine olanak yoktur. AKP iktidarında büyükelçilerin yurtdışına atanmalarında ve yurt- dışından dönen büyükelçilerin bakanlıkta görevlendirilmelerin- de de, bugüne değin rastlanmayan bir ilkesizlik ve kuralsızlık göze çarpmaktadır. Örneğin, New York Daimi Temsilcimiz Baki İlkin, yaş haddinden ötürü resmen emekli ol- masõna karşõn “başdanışman” sõ- fatõyla halen bu görevini sürdür- mektedir. Böyle bir uygulamaya, Cumhuriyet tarihimizde ilk kez ta- nõk olunmaktadõr. Öte yandan, yurtdõşõna atanan büyükelçilerin, genellikle atandõk- larõ ülkelerde gerçekleştirilen 29 Ekim kutlamalarõndan sonra yeni görevlerine başlamalarõ yönünde bir uygulama izlenirken, özellikle son yõllarda yurtdõşõna büyükelçi ata- malarõ, ocak-nisan aylarõnda ger- çekleştirilmektedir. Yurtdõşõndan Merkez’e dönen büyükelçilerin önemli bir bölümüne de, bazõ genel müdürlüklerin boş olmalarõna kar- şõn, aktif görev verilmemekte ve bu değerli kişiler “koridor”da bekle- tilmektedir. Yine AKP hükümeti sõrasõnda rastlanõlan bir diğer uygulama da, bü- yükelçiliklerinin birinci turundan Merkez’e dönen büyükelçilerin bir kõsmõnõn, bir daha yurtdõşõna bü- yükelçi olarak gönderilmemeleri ve bu deneyimli diplomatlarõn, 55-58 yaşlarõnda fiilen emekliye ayrõlmak zorunda bõrakõlmalarõdõr. Diploma- si mesleğinde yetişmek güç bir ol- gudur; bu mesleğin uygulanmasõn- da “mesai saatleri” diye bir kavram söz konusu değildir ve ordudan son- ra hiyerarşinin en sert uygulandõğõ kuruluş Dõşişleri Bakanlõğõ’dõr. Dip- lomatlarımız eğer 55-60 yaşların- da ‘kızağa çekilmek’ durumunda bırakılırlarsa, bu mesleğin ülke- mizde itibar yitirmesinin olağan karşılanması gerekir. Türk diplomatlarõndan diğer ülke diplomatlarõ her zaman övgüyle söz ederler. Diplomasi mesleğinin içerisinde bulunduğum 20 yõlda, yabancõ ülke yetkililerince diplo- matlarõmõzdan her zaman övgüyle söz edilmesine sõk sõk tanõk olmu- şumdur. Ülkemizde bu denli nite- likli diplomatımız varken, diplo- masimizin bu meslekten gelmeyen ve bu alanda hiçbir deneyimi ol- mayan kimseler tarafından yü- rütülmesini mantık dışı buluyor ve bunu, son derece gereksiz bir uygulama olarak değerlendiriyo- rum. Diplomasimiz Saygõnlõğõnõ Yitirmekte... Doç. Dr. Hüner TUNCER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Psikoterapi Adalet ve Demokrasi İçin 1 6. Adalet ve Demok- rasi Haftasõ’nda başta Atatürkçü Düşünce Derneği Kurucu Genel Baş- kanõ Prof. Dr. Muammer Aksoy ve gazeteci, yazar Uğur Mumcu olmak üzere, tüm yitirdiğimiz güzel in- sanlarõmõzõ saygõ, sevgi ve özlemle andõk. 1990’lõ yõllarda işlenen siyasi cinayetler, bizlere yurtseverler niçin öldürü- lüyor sorusunu akla getiri- yor. Muammer Aksoy, 31 Ocak 1990 Çarşamba günü evinin önünde kurşunlana- rak öldürüldü. Çetin Emeç, 7 Mart 1990 Çarşamba gü- nü işine gitmek üzere evin- den çõktõğõ sõrada öldürüldü. Turan Dursun, 4 Eylül 1990 Salõ günü faili meçhul bir suikastla öldürüldü. Bah- riye Üçok, 6 Ekim 1990 Cumartesi günü evine gön- derilen bir kargo paketinin patlamasõyla hayatõnõ kay- betti. Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993 Pazar günü, evi- nin önünde düzenlenen bir bombalõ saldõrõ sonucu öl- dürüldü. Onat Kutlar, 11 Ocak 1995 Çarşamba günü bombalõ bir saldõrõ sonu- cunda öldürüldü. Ahmet Taner Kışlalı, 21 Ekim 1999 Perşembe günü, evinin önünde uğradõğõ bombalõ saldõrõ sonucu hayatõnõ kay- betti. Bu yurtsever aydõnla- rõmõz niçin öldürüldü? Ata- türk ilkelerini ve devrim- lerini savundukları için. Ulusalcı, anti emperyalist ve tam bağımsız Türki- ye’den yana oldukları için… Ülkemiz ağõr bir ekono- mik ve siyasi sõkõntõnõn için- dedir. Bunlarõ gölgelemek için yapay gündemler oluş- turulmaktadõr. Emperyalizm ve ondan beslenen yolsuz- luklar, sahtekârlõklar ve ir- tica, laik ve sosyal hukuk devletimizi yok etmek için dalga dalga gelmektedir. Toplumumuz yoksulluk ve açlõğa terk edilmiştir. Ulu- salcõ aydõnlarõmõz ağõr bir baskõ altõndadõr, zulüm için- dedirler. Yõllardõr ülkemizde ya- şanan sömürünün, soygun- larõn bitmesi için, laik ve de- mokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cum- huriyet’ini koruyup, kolla- mak için, ortaçağ karanlõğõ- na sõrt çevirerek, aydõnlõk yarõnlarõmõza sahip çõkmak için örgütlenmeliyiz. Bu ül- kenin aydõnlõk insanlarõ, yurtseverleri, demokratik kitle örgütleri, üniversite- leri, tüm demokrasi güçleri, ülkemizde yaşam biçimi ol- maya başlayan irticanõn yok edilmesi, Cumhuriyetimizi korumak ve sömürüye, yol- suzluğa son vermek için ge- rekli adõmlarõn atõlmasõnõn zamanõ gelmiştir. * TÜMÖD Genel Sekreteri Suay KARAMAN*
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle