18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 26 OCAK 2009 PAZARTESİ 8 DİZİ DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Gazze Savaşının Ardından İsrail’in Gazze saldırısı üçüncü haftasında Tel Aviv’in ‘tek yanlı ateşkes’ kararı almasıyla sona er- miş görünüyor. Saldırı Gazze Acil Servisi’nin ge- çici verilerine göre Filistin halkına faturası, 355’i çocuk, 100’ü kadın olmak üzere en az 1315 in- sanın ölümü, 5 bin 300’ün üstünde insanın yara- lanması, milyarlarca doları bulan maddi yıkımıy- la son derecede ağır. İsrail’in kayıpları ise 9’u as- ker, toplam 14’tür. Sadece bu bile İsrail’in Gaz- ze’ye ne denli orantısız bir güçle saldırdığını ye- terince ortaya koymaktadır. Ne var ki, çoğu göz- lemcinin altını çizdiği gibi tek yanlı ateşkes kara- rı bölgeye nispi bir sükûnet getirmiş olsa da pa- muk ipliğine bağlıdır. Yaraların sarılması, barış gö- rüşmelerinin kaldığı yerden yeniden başlaması için gerekli sağlıklı zeminin sağlanması öncelikle uzun süreli bir ateşkesin taraflarca kabul edilmesi, Filistin’in bütünlüğünün yeniden sağlanması ve ateşkesin BM’nin oluşturacağı uluslararası bir güç- le yerinde denetlenmesine bağlıdır. Sorunun kırk yılı aşkın çözümsüzlüğünün ar- dında, müstevli İsrail ve onu ne olursa olsun des- teklemeyi politikasının değişmezleri arasında gö- ren Birleşik Devletler ve barış konusunda karar- lılık göstermeye tam olarak bir türlü yanaşmayan Batılı ülkelerle, Arap dünyasının güçlü bir ortak du- ruş sergilemekte yaya kalmaları mevcut bulun- maktadır. Görünen o ki ne İsrail, ne ABD, ne AB, 1967 sınırları içinde. Doğu Kudüs başkentli, göç- men sorunu çözüme ulaştırılmış bir Filistin dev- letinin kurulmasından yana ağırlık koymaya, en azından bugüne kadar niyetli olmamışlardır. Ba- rışın önündeki en büyük engellerden biriniyse her- kesin bildiği gibi Tel Aviv’in, işgal altındaki Filis- tin topraklarına yerleşen ‘kolonların’ desteklen- mesini değiştirilemez bir ulusal politika olarak be- nimsemesi oluşturmaktadır. Peki, sorun çözümsüz müdür? Arap dünyası- nın her defasında Ortadoğu’yu kasıp kavuran sa- vaşların önde gelen nedenlerinden biri olan Filistin sorununu, konuyu iç politikalarına, özellikle de si- yasal dinci politikalarına alet etmekten vazgeçe- rek İsrail’in varlığını tanımanın yanı sıra Batılı ül- kelere ekonomik, politik ve kültürel alanlarda de- mokratik baskı uygulayarak çözmesi pekâlâ mümkündür. Arap dünyasının bu yönde kararlı- lık sergilemesi, özellikle W. Bush’a kıyaslanma- yacak ölçüde barışa daha yatkın görünen Oba- ma iktidarında Birleşik Devletler’in ve AB’nin bu kez barış yönünde ağırlık koymaları olasılığında, sorunun çözüme ulaştırılma şansı ciddi bir biçimde artacaktır. İsrail uzun yıllar boyunca güvenliğini güce başvurarak sağlamaya çalışmıştır. Çözümü hâlâ aynı yöntemde aradığına ve asla bulamadığına gö- re, güç kullanmanın sorunu çözmeye yetmediği- ni anlamış olmalıdır. İsrail’in büyük dostlarından Fransız yazarı ve düşünürü Raymond Aron’un “İs- rail her zaman savaşları kazanmış, barışı kaybet- miştir” sözünü anımsatan Tunuslu yazar ve dü- şünür Mezri Haddad’a göre “Aron yanılmamış- tır. İsrail’e onca savaşı yaşatan İzak Rabin, ne- redeyse barışı kazanmak üzereydi. Onu ortadan kaldırdılar, onunla birlikte sürekli barış umudunu da” demektedir (Le Monde,12.01.09). Sonrasında gelen Ariel Şaron dönemindeyse savaş koşul- larının hazırlanmasının yanı sıra Mısır’daki Müs- lüman Kardeşler’in bir türevi olan şeriatçı Ha- mas’ın, Filistin kurtuluş hareketini zayıflatarak Fi- listin’i bölüp parçalamak amacıyla Gazze’ye yer- leşmesi gerçekleştirilmiş, maddi ve politik destekle de seçimleri kazanması sağlanmıştır. Ancak İsrail kısa sürede Filistin Kurtuluş Örgütü’nü bölme po- litikasının hata olduğunu fark edip bu kez dinci re- jimi zayıflatarak ondan kurtulmanın yollarını ara- maya başlamıştır. Gazze saldırısı ve onu izleyen işgal hareketinin temelinde, kanımızca hemen tüm tarafların seçim, doIayısıyla da iktidar kaygıları mevcut görün- mektedir. Hamas’ın Tel Aviv’in tüm misilleme uya- rılarına karşın ateşkesi uzatmayacağını açıkla- masının ardından roket saldırılarına yeniden baş- lamasının amacı, ambargonun kaldırılmasını sağ- lamaktı. Zira, ambargonun yarattığı yokluk ve yok- sulluğun sürmesi Hamas’ın seçimleri, doIayısıyla da iktidarı kaybetmesi anlamına gelmektedir. Bu yüzden Gazze halkının büyük zarar göreceğine zer- rece aldırmadan riski göze almıştır. Ne var ki Tel Aviv’deki Kadima iktidarının da seçim arifesinde olduğunu; iktidarda kalması için tek çıkar yolun, özellikle de Lübnan başarısızlığı ve Olmert’in yol- suzluk skandallarıyla seçimi kazanma şansının ne- redeyse sıfırladığının bilinciyle, sivil halka vereceği zarara aldırmadan, büyük bir güçle Gazze’ye saldırarak seçim şansını arttırmayı göze alabile- ceğini hesaplayamamıştır. Nitekim saldırı Kadi- ma’nın seçim şansını arttırmıştır. Tel Aviv’in Gaz- ze’ye saldırı kararında zaman faktörü de önemli bir yere sahiptir. Zira zaman, büyük destekçisi W. Bush yönetiminin sona ermesi ve Obama’nın baş- kanlık koltuğuna oturduğu 20 Ocak 2009’la sınır- lıydı. Bu yüzden Olmert yönetimi elini çabuk tut- muş saldırıyı bu zaman sınırı içinde başlatmış ve sonlandırmıştır. Olayın Türkiye boyutuna gelince; AKP lideri Gazze saldırısıyla ilgili son çıkışlarıyla kendi kendine gelin güvey sanal arabuluculuk umutlarını tümüyle yitirmiştir. Dahası, bir yandan Avrupa Birliği’ne girmeyi hızlandırma gösterisi ya- parken öbür yandan, başta İsrail olmak üzere Ba- tılı müttefikleriyle ters düşme pahasına agresif bir biçimde şeriatçı Hamas’a arka çıkarak Türki- ye’nin geleneksel dış politikasına, dolayısıyla da Batılı müttefikleriyle olan ilişkilere büyük zarar ver- miştir. Hele hele bunun yakında yapılacak bele- diye seçimlerinde taraftarlarına güçlü bir dinci me- saj vermek için göze alındığı ihtimali düşünüldü- ğünde olay daha vahim boyutlara ulaşmaktadır. Özetle Gazze’deki yıkımdan herkes kazançlı çıkmıştır. Tel Aviv seçim şansını arttırmıştır. Hamas ve militanları, savaş süresince arazi ola- rak, İsrail’in orantısız saldırısını yok denilebilecek bir kayıpla atlatmıştır. AKP iktidarı, İsrail’le sür- dürdüğü içli dışlı politikaları ve Batılı ülkelerle olan ilişkilerini tehlikeye atmak pahasına Hamas’a kol kanat gererek belediye seçimleri öncesi dinci ke- sime güçlü bir mesaj gönderme fırsatı yakala- mıştır. Saldırının tek kaybedeniyse Hamas’ın yan- lış hesabının kurbanı Filistinli analar, çocuklar ve sivil halk olmuştur. FİLİZ KUTLAR ‘Faili meçhul kalacak’ E vrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe, 8 Ocak 1996 günü, Ümraniye E Tipi Ce- zaevi’nde meydana gelen olaylarda yaşamõnõ yitiren Orhan Özen ile Rı- za Boybaş’õn Alibeyköy’de yapõlan cenaze törenine, “Mutlaka ben iz- lemeliyim arkadaşlar” diyerek git- ti. Ancak, “Sarı Basın Kartı” ol- madõğõ gerekçesiyle ilçeye sokul- madõ. Haberi izlemekte “ısrarcı” davranõnca da, gözaltõna alõndõ ve yüzlerce insanla birlikte Eyüp Kapalõ Spor Salonu’na götürüldü. Burada polislerin şiddetli cop darbeleriyle dövülerek öldürüldü. ‘Sandalyeden düştü’ Ertesi sabah, Eyüp Nöbetçi Savcõsõ Erol Canözkan Metin Göktepe’nin öldüğünü ve cesedinin Adli Tõp’ta olduğunu söyledi. Savcõ Canözkan, Metin Göktepe’nin gözaltõna alõn- dõğõnõ ancak, akşamüzeri serbest bõrakõldõktan sonra Eyüp’te bir çay bahçesinde oturur- ken fenalaşarak sandalyeden düşüp öldüğünü iddia et- ti. Ancak kõsa bir süre sonra açõkla- nan geçici otopsi raporunda, Gökte- pe’nin ölüm nede- ni “kafa travma- sına bağlı beyin kanaması ve doku içi kanama” olarak belirlendi. Daha sonra da Metin’in çay bahçesinde değil, stad- yumda ölü bulunduğu ortaya çõktõ. Evrensel gazetesi, 10 Ocak Çar- şamba günü, “Metin katledildi, susmayacağız!” manşetiyle çõktõ. Arka sayfada ise “Bu yürek sus- mayacak” denildi. Gazetede yer alan bütün haberlere Metin Gökte- pe imzasõ atõldõ. “Gerçeği yazma- ya devam edeceğiz. Ve asla sus- mayacağız” denilen başyazõda şu görüşler öne sürüldü: Muhabirimiz Metin Göktepe, po- lis tarafõndan dövülerek öldürüldü. Son 5 yõl içinde Metin, öldürülen 25’inci gazeteci. Bu 25 gazetecinin ortak özelliği, ülkeyi yönetenlerin hoşuna gitmeyen gerçekleri yaz- mak ve “faili meçhul” bir biçimde öldürülmek. Savcõlõk ve yetkililer, Metin Göktepe’nin gözaltõndayken gerçekleştirilen öldürülmesini de bir “faili meçhule” dönüştürmek is- tiyor. Oysa olay ne “faili meç- hul”dür ne de sõradan polisler tara- fõndan işlenen bir cinayettir. Olayõn gelişim seyrinden de anlaşõlacağõ gi- bi Göktepe, diğer gazeteciler ara- sõndan seçilerek alõnmõş ve öldü- rülmüştür. Bu tutum açõkça; kurul- duğu günden beri işçilerden, emek- çilerden, devrimcilerden, demo- kratlardan yana saf tutan ve ger- çekleri yazmakta õsrar eden Evren- sel’e ve gerçek peşinde koşan ga- zetecilere verilen bir gözdağõdõr. Tanıklar konuşuyor… Alibeyköy girişinde gözaltõna alõ- nan Deniz Özcan, 17-25 yaş ara- sõndaki hemen herkesin gözaltõna alõndõğõnõ ve onar kişilik gruplar halinde Eyüp Kapalõ Spor Salo- nu’na götürüldüklerini söylüyor ve “içerde” olanlarõ şöyle anlatõyordu: “İşkencehane dedikleri bir yere indirildim. Yaklaşık 20-25 dakika dövüldüm. O sırada Metin geti- rildi. Amirlerden biri, ‘İşte bu ga- zeteci, buna özel muamele’ dedi. On kişi Metin’in üzerine çullandı. Metin’e, coplarla ve kazma sapı- na benzer sopalarla vuruyorlardı. Metin yaklaşık on dakika sonra bayıldı. Su döküp ayıltılar. Biraz bekleyip tekrar dövmeye başladı- lar. Kafasında yarıklar oluşmuş- tu. Burnu falan kanıyordu. O ara Metin çok kan kaybettiği için ben kalkıp polislere saldırdım. Polis- ler beni tuttukları gibi kafamı duvara vurdular. Ben yarı baygın şekilde, montumun aralığından Metin’i görüyordum. Polisler be- nim baktığımı fark etmemişti. Metin çok kan kaybediyordu. Tut- tular tuvalete götürdüler. Tuva- lette lavabo kandan tıkanmıştı. Getirdiler, yine dövdüler. Me- tin’in orada öldüğünden eminim. Polislerden biri, ‘Bu ölecek. Bunu hastaneye götürelim’ dedi. Ama diğerleri ‘Ölürse ölsün sana ne’ diyerek onu dışarı çıkardılar ve dövmeye devam ettiler. Birbirle- rine Haydar, Abdullah, Ali diye sesleniyorlardı...” Tüm tanõklar aynõ noktada birle- şiyordu, Metin Göktepe, gözaltõnda dövülerek öldürülmüştü. Gökte- pe’nin, “Ben gazeteciyim, beni ni- ye dövüyorsunuz?” demesi üzeri- ne, polislerin daha fazla dövmeye başladõklarõnõ ve Metin’in “özel bir muameleye” tabi tutulduğunu, göz- altõndaki pek çok kişi duymuş ve görmüştü. SÜRECEK O nat Kutlar, yalnõz öykünün, şiirin, düzyazõnõn, sine- manõn değil; güzelliğin, sev- ginin, hoşgörünün de usta- larõndan biriydi. Kutlar, 30 Aralõk sabahõ eşi Filiz Kut- lar’a “İçimden sanki ber- rak bir nehir akıyor, o kadar mutluyum ki se- ninle, hayatımın en mutlu yıllarını yaşıyorum” der- ken, güzel başlayan günün akşam saatlerinde kâbusa dönüşeceğinden habersiz- di. O gün evlilik yõldönüm- leriydi. Planlarõ vardõ. Onat Kutlar sigarayõ yeni bõrak- mõş, dostlarõyla buluşmak için artõk Çiçek Bar’õ değil de daha az sigara dumanõ olan Cafe Marmara’yõ tercih etmeye başlamõştõ. Eşiyle akşam saatlerinde Cafe Marmara’da buluşmayõ ka- rarlaştõrdõlar. Filiz Kutlar, saat 19.00 sõ- ralarõnda Taksim’e geldi- ğinde, karşõdan, kafede õşõk olmadõğõnõ gördü, içeride birileri koşuşturuyordu. Bi- raz daha yaklaştõ, sonra, ‘yılbaşı öncesi herhalde kapalı’ diye düşündü ve hemen İstiklal Caddesi, Mis Sokak’taki evlerinin yolunu tuttu. Kafasõnõ kal- dõrõp evde de õşõk görme- yince içi bir tuhaf oldu. Onat neredeydi? Evlilik yõldönümlerini kutlamak için yemeğe gideceklerdi. Eve girdiğinde 30 kadar mesaj gördü telesekreterde. Not bõrakanlardan biri Onat Kutlar’õn sekreteri, arkadaşõ Nimet’ti: “Filiz küçük bir patlama olmuş. Merak etme, Onat Amerikan Hastanesi’nde.” Filiz ile Onat Kutlar’õn beş yõlõ evlilik, toplam ye- di yõllõk bir beraberlikleri oldu. Her anõ mutluluk do- lu, sevgiyle, saygõyla bü- yütülen bir beraberlikti bu. Terör, o gün de insanla- rõ sevdiklerinden acõ bir şekilde ayõrmõştõ. Aldõkla- rõ hediyeleri birbirlerine veremediler. Filiz Kutlar, olaydan günler sonra eşinin cebinde bulduğu kolyeyi hiç kullanmadõ. Filiz Kutlar, soruşturma ve dava süreçleriyle ilgili görüşlerine gözlemlerini de katõyor ve şunlarõ söy- lüyor: “Doğru dürüst bir soruşturma yapıldığını san- mıyorum. Ben kafeye vardı- ğımda bile kırılan camlar ta- kılmış, her yer süpürülmüş, tertemiz olmuştu bile. Bütün ne varsa silinip süpürülmüş- tü, delil olacak bir şey zaten kalmamıştı. Olayı önce İBDA- C üstlendi, dinci gazetelerde İBDA-C’nin sonuçtan mem- nunluk duyduğu ifadeleri yer aldı, o gazeteler iğrenç şeyler yazdı bu konuda. Sonra PKK’nin yaptığı tezi ortaya atıldı. Birçok davayı bir ha- vuza attılar, hepsi bir arada görüldü ki bu dava başlı ba- şına çok önemliydi. İtirafçının yaptığı itiraflar bana hiç inan- dırıcı gelmedi, o kişi olduğu- na ikna olamadım hiçbir za- man. O kişi rolünü iyi çalış- mamıştı bence. Dava süreci de sonucu da kara komedi, bir rezillik. O mahkemedeki ki- şiler başka suçlar işlemiş ki- şilerdi ve biri itirafçı olup paçayı kurtarmak istedi. Ada- let yerini bulmadı ne yazık ki. Daha da acı olan faili bulun- muş gibi gösteriliyor olması. Ama faili meçhul olarak ka- lacak bizim için hep.” Pera’lõ Bir Aşk İçin Gazel Merhaba güzelim, bak nasõl doldurdu - Dur önce şu sigaramõ yakayõm - Kõrmõzõ bir güneş bardağõmõzõ Dõşarõda kararan rum kilisesinin Gürültüyü yapraklara çeviren Çan sesleriyle yüklü ve karmakarõşõk Saatlerden geçiyoruz umut, ayrõlõk Günleri. Yüzünün gülü kapalõ Acõ eylül geçiyor köklerimizden - Sanõrõm değişen bir şey olmalõ - Biliyoruz öğle sonu mavi perdesi Gözlerinin yõldõzõyla õşõyan - Dur güzelim yüzüne dokunacağõm - Ve aklõ yetmeyen tarlakuşuna Öpüşlerle derinleşen bir halõ Yeni gelin bahçeleri dokuyan - Bu kör eylül karanlõğõndan uzak - Bir ölümsüz yaz ülkesi olmalõ Çõkalõm buradan hemen gidelim - Ben önce şu hesabõ vereyim - Avluda fatihin ormanlarõndan Kesilmiş çamlara bakan rum yetim İçimi yalnõzlõkla dolduruyor Kapõda sadakor bir dalgõnlõğõn Ardõndan bize bakan şu delikanlõ - Nasõl benim gençliğime benziyor - Şiirimiz bitince ve solduğunda Sarõ gül yaprağõna yazdõğõm divan Alõp götürecek bir sahaf olmalõ Onat Kutlar Filiz Kutlar YAZ TATİLLERİNDE ÇALIŞIP EĞİTİMİNİ SÜRDÜRDÜ Metin Göktepe, 10 Nisan 1968’de, Sivas’õn Gürün ilçesine bağlõ Çivil kö- yünde doğdu. Yaşamõnõn ilk 11 yõlõ- nõ burada geçiren Metin Göktepe, ge- çimini tarõm ve hayvancõlõkla sağla- yan, 8 çocuklu emekçi bir ailenin 7. çocuğu ve kendisine, “ölmeyecek, gö- ğe çõkacak, kurtarõcõ” anlamõnda “Mehdi” diye seslenen, çok okuyan bir babanõn oğluydu. İlkokulu, köyün tek okulunda, birleştirilmiş sõnõfta okuyan Metin Göktepe, çalõşkan, ba- şarõlõ, sevilen bir öğrenciydi. Abla ve ağabeylerinin yõllara yayõlan göçü- nün ardõndan 1979’da annesi ve ba- basõndan hemen önce küçük karde- şi Aziz ile birlikte İstanbul’a geldi. Li- seden mezun olduktan sonra bir yõl dershaneye devam etti ve buradaki başarõsõyla, kardeşinin de dershaneye gitmesini sağladõ. Yaz tatillerinde ça- lõşarak harçlõğõnõ çõkaran ve böyle okuyan Göktepe, 1989 yõlõnda İs- tanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’ne girdi. Çevresinde, sürekli gülen, çok geniş bir arkadaş çevresi olan ve hoşsohbet biri olarak tanõnan Göktepe, 1992 yõlõndan “Ha- berde ve Yorumda Gerçek” dergi- sinde çalõşmaya başladõ. Yayõn hayatõ boyunca derginin muhabiri olarak çalõşan Göktepe, 7 Haziran 1995’te kurulan Evrensel gazetesinde ba- şõndan itibaren yer aldõ. ‘Gazeteciye özel muamele’ Sandalyeden düştü denilen Evrensel Muhabiri Metin Göktepe’nin statta ölü bulunduğu ortaya çõktõ... Tanõklarõn anlattõklarõ tüyler ürpertiyor Uğur Mumcu Araştırmacı Gaze- tecilik Vakfı (um:ag), gazetemiz ve çeşitli sivil toplulukları tarafından düzenlenen “16. Adalet ve Demok- rasi Haftası” etkinlikleri kapsa- mında, Leman Sam önceki gün ak- şam başkentlilerle bir araya geldi. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Farabi Salo- nu’nda verilen konsere Sam, “Ben artık mutlu ve huzurlu bir Türki- ye’de şarkı söylemek istiyorum. Umarım bu yaşananlar son olur. Uğur Mumcu’nun önünde saygıyla eğiliyorum” sözleriyle başladı. Sam ayrıca konserde, ünlü şair Nâzım Hikmet’in Hiroşima’da 7 yaşında yaşamını yitiren kız çocuğu için yazdığı “Kapıları çalan benim” ad- lı bestelenen şiirini de dinleyeciler için seslendirdi. Etkinlikte Uğur Mumcu’nun kızı Özge Mumcu ta- rafından hazırlanan “Demokrasiyi Ararken” belgeseli de izleyiciler ta- rafından alkışlarla izlendi. Sam, Mumcu için söyledi MUMCU’NUN 16. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE ANMA ETKİNLİKLERİ İstanbul Haber Servisi - Katle- dilişinin 16. yõlõnda yurdun dört bir yanõnda törenlerle anõlan Uğur Mumcu için İstanbul’da Kadõköy Belediyesi, anma programõ düzen- ledi. Caddebostan Kültür Merke- zi’nde önceki gün düzenlenen prog- ramda konuşan gazetemiz Ankara temsilcisi Mustafa Balbay, “Dün- ya yeni paylaşım savaşının içinden geçiyor. 15 yıl içinde Kafkaslar, Balkanlar bölündü. İçinde bu- lunduğumuz süreci iyi analiz et- memiz gerekiyor. Mumcu gibi ay- dınlarımızın izinden giderek bu süreci atlatmamız gerekiyor” de- di. Balbay’õn konuşmasõnõn ardõn- dan, Mumcu’nun “Sakıncalı Piya- de” oyunu Su Gösteri Sanatlarõ Sahnesi tarafõndan sergilendi. Çağdaş Yaşamõ Destekleme Der- neği de Mumcu anõsõna önceki gün Yõldõz Teknik Üniversitesi Oditor- yum’unda toplantõ düzenledi. Genel Başkan Türkan Saylan konuşma- sõnda, “Uğur, insan haklarının ilk savunucularındandı. Gerçek ay- dınları avlıyorlar. Ancak örgütlü bir toplum bunları durdurabilir” dedi. Halk sağlõğõ uzmanõ Prof. Ya- kut Irmak Özden, “Laiklik ve Türkiye’de Kadınlar” konulu kon- ferans verdi. Özden, karşõdevrime di- renerek, Atatürk’ün çağdaşlõk yolu- nu açan devrimlerine sahip çõkarak babasõ Sadi Irmak’õn da vasiyetini yerine getirdiğini söyledi. Kartal Cemevi Vakfõ’nda düzen- lenen panele gazetemiz Ankara Temsilcisi Balbay, gazetemiz Ek Ya- yõnlardan Sorumlu Yazõ İşleri Mü- dürü Miyase İlknur, Hacõbektaş Belediye Başkanõ Ali Rıza Sel- manpakoğlu ve sanatçõ Yavuz Top katõldõ. Balbay, Avrupa’nõn bazõ ül- kelerinde yazarlarõn rahat çalõş- masõ için evinin bulunduğu sokağõn trafiğe kapatõldõğõnõ anõmsatarak, “ülkemizde ise bir yazarın otur- duğu sokak katledilince trafiğe ka- patılıyor” dedi. İlknur konuşma- sõnda, Cumhuriyet yazarlarõndan 6’sõnõn katledildiğine dikkat çekerek, “Ne acıdır ki, katledilen yazarla- rımızın çalışma arkadaşları bugün darbecilikle ve Ergenekon üyesi ol- makla, çalıştıkları gazete ise bu ör- gütün merkezi olmakla suçlanıyor. Bu suçlamaların bazı meslektaş- larımızdan ve kendini liberal-de- mokrat diye tanımlayan sözde aydınlardan gelmesi daha acı ve- riyor” diye konuştu. Selmanpak- oğlu Mumcu’nun, bu ülkede aydõn olmanõn bedelini ödediğini vurgu- larken Top, Mumcu’nun gazetesinin tirajõnõn yüz bini aşamadõğõnõ, hal- kõn Mumcu’ya olan samimiyetinin sorgulanmasõ gerektiğini söyledi. ‘Gerçek aydınları avlıyorlar’ Leman Sam.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle