22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 19 OCAK 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Senfonik Bir Şiir: ‘Kurtuluş Savaşõ Destanõ’ Çok uzun yõllar önce, “nüfus kütüğünden” ve “Türk edebi- yatından” adõ silinen, kendisi cezaevinde “hükümlü”, eserleri de mahzenlerde “tutsak” kalan ve vatandaşlõktan da çõkarõlan Nâ- zım Hikmet Bakanlar Kurulu kararõ ile 2009 yõlõnda yeniden Türk vatandaşlõğõna alõndõ. Büyük ozan, Kurtuluş Savaşõ Destanõ’nda harfleri, heceleri, söz- cükleri, notalarla yoğurup, müziğin evrensel dünyasõna taşõmõştõr. Destanda sözcüklerle notalar sevişip, bütünleşince, “nur topu” gibi “senfonik bir şiir” dünyaya gözlerini açar ve seslenir… “Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar, çokturlar, korkak, cesur, cahil, hâkim ve çocukturlar ve kahreden yaratan ki onlardır, destanımızda yalnız onların maceraları vardır.” Nâzõm Hikmet’in bu “senfonik şiirsel destanı”nõn bir de öy- küsü vardõr. Bu öykü kõrk altõ yõl öncesine uzanõr. Kurtuluş Sa- vaşõ Destanõ’nõn öyküsünde, İlhan Selçuk en ön sõradadõr ve görkemli destanõ, “karanlıklardan aydınlıklara” çõkaranlarõn en başõnda gelir. (*) 1961 Anayasasõ’nõn getirdiği güven ortamõnda Yön, bir fi- kir dergisi olarak yayõn yaşamõna katõldõ. Doğan Avcıoğlu, Müm- taz Soysal ve İlhan Selçuk, aydõnlõğa açõlan fikirleri kucaklayan bu derginin mimarlarõ ve yöneticileriydi. Yön dergisinin de fikir dergileri içinde en niteliklisi olduğu inancõmõ korumaktayõm. Yön dergisi de bir okul, bir akademiydi. Bugün gazetelerin kadrolarõnda bu dergide yetişmiş, eğitim almõş yazar ve yöneticiler vardõr. 1961 Anayasasõ yürürlüğe girdiğinde, Nâzõm Hikmet yasaklõ bir ozandõ. Kitaplarõnõ değil uluorta okumak, gizli saklõ okumak bile bin bir belaya çağrõ çõkarmak demekti. Nâzõm Hikmet’in “Kurtuluş Savaşı Destanı”, şiirin boyutla- rõnõ aşarak sanki “şiirsel bir senfoni” olarak bestelenmiştir. Bu destanda her sözcük büyülü bir notaya dönüşür. Bu büyülü sen- fonide, Kurtuluş Savaşõ’na katõlmõş olanlarõn destansõ öyküleri de büyülü bir anlatõmla aktarõlõr. Ne var ki, bu büyülü destan yõllar yõlõ, yerin yedi kat altõndaki zindanlarda tutsak olup çürümekte ve kurtarõcõsõnõ beklemekte- dir. 1961 Anayasasõ “özgürlüğün kapılarını” sanatçõ, yazar ve düşünürlere aralamõştõr. Ancak, özgürlüğün kapõlarõ yine tam açõlmõş değildir. Bu or- tamda Kurtuluş Savaşõ Destanõ’nõ yerin yedi kat dibinden alõp yer- yüzüne, gün õşõğõna çõkarmak yine de çok belalõ bir iştir. Nâzõm Hikmet’in bu büyülü destanõnõ “bin bir belayı göze alıp” yerin yedi kat dibinden çõkarmak, Yön dergisine düşer. İlhan Sel- çuk’un aklõna, Kurtuluş Savaşõ Destanõ’nõ Yön dergisinin kitap olarak çõkarmasõ gelir. Bu fikrini arkadaşlarõna açõklar ve desta- nõn, Yön dergisince kitap olarak çõkarõlmasõnõ önerir. Öneri he- men onaylanõr. Ve kõsa bir süre sonra destan vapurda, trende, oto- büste, dolmuşta hemen herkesin elindedir. Destan yayõmlanõr ya- yõmlanmaz Yön dergisine ve yöneticilerine dava açõlõr. Ancak, der- gi ve yöneticileri bu davadan aklanõrlar. Çok kõsa bir süre sonra “Kurtuluş Savaşı Destanı” kitapçõ vitrinlerini tõka basa doldu- rur.. Destan, vitrinlerden evlerdeki kitaplõklara yerleşir. Böylece, İlhan Selçuk’un önerisi ve arkadaşlarõnõn onayõ ile bu büyülü des- tan özgürlüğüne kavuşur. Onu Nâzõm Hikmet’in diğer yapõtlarõ izler.(…) Ölümünden kõrk altõ yõl sonra, Türk vatandaşlõğõna alõnan bü- yük Türk ozanõ Nâzõm Hikmet’in yirmi yedi yõl tutsak kalan, “Kur- tuluş Savaşı Destanı”nõn, günümüzden kõrk beş yõl önce, İlhan Selçuk’un öncülüğünde, Türk adaleti önünde “aklanmasına” ta- nõk olduğum öyküsünü, Nâzõm Hikmet’in sevenleriyle paylaşmak istedim. (*) Y. Şipal: Cumhuriyet 31 Mart 2008 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 19 Ocak SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU İran Devrimi Dersleri (2) Otuzuncu yılına giren İran Devrimi yazılarıma ge- niş yelpazeden aldığım tepkiler, okurların bu konu- yu -başka hiçbir ülkenin yaratmadığı- “damardan” bir ilgiyle izlediğini ortaya koyuyor… Öyle sorular geliyor ki; köşeyazısı değil tez yazılabilir: İsmail Kılınç “Siyasi ve dini gelişmelerin dışında bil- mek istediğim şunlar” demiş: “İslam ekonomisi adına 30 yılda neler gerçekleştirildi? GSMH ne kadar arttı? Ge- lir dağılımı iyileştirildi mi? Petrol gelirleri.. nasıl, kim adı- na kullanıldı, kullanılıyor? Eğitim adına ne yapıldı? İthalat- ihracat nasıl gelişti? Cari açık ne? Dışa bağımlılık ne? Teknoloji yatırımı ne? Kısaca refah arttı mı ve insanlar mutlu mu bu ülkede? Bilgi verirseniz memnun olurum…” Farklı kesimlerin, farklı retoriklerle “araçsallaştırarak” ele aldığı “İran olgusunun”, bu “somutlukla” değerlen- dirilmesi bizde alışılagelen bir pratik değil. “İran ayna- sının” otuz yıldır yüzümüze tuttuğu “dehşet/öykünme” yansımalarının karmaşası ötesinde, burada karşımıza çıkan en büyük engel, istatistiklerin güvenilirlikten uzak olması... Ama -satırbaşlarıyla- gene yanıt vermeye çalı- şacağım. ‘Allahüekber Humeyni rehberi!’ Şahın düştüğü 1979’la başlayalım: Devrimin yılında; kişi başına GSYH -Türkiye’de 2028 dolar olan rakama benzer büyüklükte- 2245 dolar İran’da! 2007’ye baktığımızda; -cari fiyatlar üzerinden- kişi ba- şına gelirin İran’da 4078, Türkiye’de 6511 dolara ulaş- tığını görüyoruz. (data.un.org-BM istatistikleri) Ortadoğu’nun ikinci büyük petrol ülkesi son otuz yıl- da “dinci rejimle” refahı ikiye katlamış. Petrol nimetinden yoksun Türkiye ise AKP dönemi- ne dek, “seküler” sayılan “kör topal demokrasisiyle” bu rakamı üçe çıkarmış… İran 1 milyon 648 bin kilometrekarelik yüzölçümüy- le, Türkiye’nin iki katı büyüklüğünde dev bir ülke. Nü- fusu daha az yoğun, ama bizimkine eşdeğer: 70 milyon. “Çöl bedevisi” bir ülkeden değil; tarihi, kültürü, do- ğal kaynaklarıyla çok zengin bir “güç”ten söz ediyoruz. İbret verici olan da bu. “Allahüekber, Humeyni reh- ber!” komutu altına girdiği an İran’da şunlar oluyor: “Batı emperyalizmiyle mücadele” adına bizde ba- zı kesimlerin iltifatına mazhar olan rejim; ilk dar- beyi –kapsama alanından çıkamadığı “küresel em- peryalizmin silahlandırdığı”- kapı komşusu Irak’la girdiği savaşta (1980-88) yiyor. Bir milyon insan ölüyor. Ekonomi, 500 milyar do- larlık maliyetle çöküyor. Ve plastik anahtar saadeti! “Vatanperverlik, putperestliğin diğer adı. Yana- caksa bu topraklar yansın, kül olsun! Yeter ki İslam hâkim olsun. Biz İran’a değil, Allah’a taparız” di- yen ve Tayvan’dan ithal ettiği “plastik anahtarlar- la” silah altına aldığı gençlere “cennetin -şehadet cennetinin- anahtarlarını” dağıtan Humeyni’nin eko- nomik hezimeti bununla sınırlı kalmıyor... “Devrimin” mirasçıları, petrol ekonomisini çe- şitlendiremiyor. Siyasi-ekonomik istikrarsızlıklar ne- deniyle dış yatırım çekemiyorlar. Dış yatırım gel- mediği gibi, iç tasarruflar kaçıyor. Son yıllarda yalnız Dubai’ye kaçırılan servet, 200 mil- yar dolar civarında. Birikimlerini güvencede hissetme- yen İranlılar; kapış kapış BAE’de gayrimenkul alıyor... Yurtdışına kaçan “sermayenin” (yılda 3 milyar dolar) yanı sıra bir başka sorun “beyin göçü”. “Donanım sahibi iki yüz bin İranlı”, her yıl düzenli olarak “yandım Allah!” diyerek kendisini sınırın be- ri yanına atıyor. Yalnız İstanbul’da sayıları 1 mil- yonu bulan İranlılardan biliyoruz. Ekonomik refah ve güvenceyi yalnız Batı’da aramıyorlar. Doğu kom- şuları Hindistan, BAE… Nerede “gelecek şansı” ya- kalarlarsa, oraya kapağı atıyorlar. Yüzde 60’ı 30 yaş altı olan nüfusun yüzde 20’si iş- siz. Enflasyon çift haneli. Petrol fiyatlarındaki düşüş -baş dayanağını bu kalemden alan ekonomide- yeni ba- direler vaat ediyor.. Tek başarı, “nüfus planlaması” ile “eğitim”. Kadın başına 7. 2 olan çocuk oranı İran’da 3.5’e gerilemiş. Okuma yazma oranı da yüzde 85’e (Türkiye’de yüzde 89) çıkmış… “Plastik cennet anahtarlarıyla” birlikte “ekonomik re- fah, mutluluk, eşitlik, bedavaya aş, su, elektrik, enerji” vaatleriyle gelen İslamcı rejim, otuz yılda bu vaatlerin hiçbirini karşılayamadı. Yolsuzluk ve rüşvet, Şah dönemine göre yalnızca el değiştirdi. Şah çevrelerinin nemalandıkları kaynaklar, bu- gün ekonominin patronları “dini vakıflara” gidiyor. Bu “mutluluk” mudur değil midir, siz karar verin. İki Türkiye Yıl 1934. Genç Cumhuri- yet’in Bağdat Elçisi Tahir Lüt- fü Bey, Hariciye Vekâleti’ne (Dışişleri Bakanlığı) şu notu gönderiyor: “Cumhuriyet Türkiyemizde harf inkılabı yapıldıktan sonra, Türkçe okumaya Irak’ta bir dur- gunluk gelmiş idi. Eskiden tah- sillerini Türk mekteplerinde yapmış ve Türkçeye hakkile sahip bulunmuş olanlar bile, ye- ni harfleri öğrenip yeni neşriyat ve asarı okumaya hemen te- şebbüs etmemişler idi. Bu su- retle Türkçe okumak ve Türkçe asardan ve Türk kültüründen is- tifade etmek hususunda bir tevakkuf devresi hasıl olmuş idi. Fakat bu devre çok sürmemiş ve Türkçe okumak heves ve iş- tiyakı yavaş yavaş tekrar uyan- mıştır. Bugün Türkçe okumaya, Türkçe öğrenmeye rağbet hay- li artmıştır. Son üniversite inkı- labı, bu rağbete kuvvetli bir hız vermiştir. Yalnız Türk- çeyi evvelden bilen münev- verler de ve ana lisanı olan Türk- ler de değil, Türkçeyi hiç bil- meyen Arap, Kürt ve sair ka- vimlere men- sup gençlerde dahi Türkçe öğ- renmek için kuvvetli bir he- ves uyanmıştır. Zira burada tahsil eden gençlik, fikir ve kültür ihtiyacı- nı tatmin için Arapçada kâfi asar bulamamaktadır. Bu gıdayı ancak Türkçede bulacağına emindir. Garp asarından ziya- de Türk asarına müteveccih bulunmaktadır. Zira şarkta in- kılap ruhunu ancak bugünkü Türkiye men- baından iktisap edeceği ka- naatindedir. Son zaman- larda Türkçe öğrenmek için hususi dersha- neler açmak yolunda bazı teşebbüsler başlamıştır. Bu cihetle lrak’ta Türk li- sanı ve Türk kültürü için ga- yet müsait bir hava hasıl ol- muştur. Bu müsait şerait için- de dilimizin ve kültürümüzün propagandasını yapmak için, şimdilik bize terettüp eden, bi- zi ve inkılabımızı ve kültürümü- zü tanıtacak ve sevdirecek ki- taplar tedarik etmek ve yetiş- tirmektir. İmamı Azam türbesi hari- mindeki dini medrese talebesi arasında bile Türkçe okumak hevesi uyanmıştır. Istanbul Üni- versitesi’ndeki son tekamül, birçok Irak gençlerinde ikmali tahsil için oraya gitmek ve ay- nı zamanda Türkiye’deki inkılap havasından feyz almak meyli hasıl olmaya başlamıştır. Memleketimizi Irak gençliği için yakın bir istikbalde bir kül- tür kıblesi yapabilmek için, bu- rada propagandamıza ehem- miyet vermek ve evvela kitap ve asar yetiştirmek lazım geldiği- ni arz ederim efendim...” Yıl 2009. Kürtçe yayın yapan devlet televizyonu TRT-Şeş’in program sunucusu Rojin, Ka- nal 24’te katıldığı bir açık otu- rumda şunları söylüyor: “TRT-Şeş’e Kürdistan’dan, yani Kuzey Irak’tan Kürtçe bi- len sanatçı ağabeylerimizi ça- ğıracağız.” Hamdolsun açız Muzaffer İzgü, “Hamdolsun Açız” öyküsünde, ün kazanan o sözcüğün güncel Türkçe açıklamasını yapıyor: “Evladım hamdetmek değil o sözcük, hammetmektir. Buldun mu hemen ham edeceksin. Deniz feneri mi olur, arsa kapatmak mı olur, yüzde almak mı olur, yani ki evladım lüpleteceksin, lüpleteceksin.” İşkence AKP’nin Çankaya belediye başkan adayı Bülent Akarcalı ile ilgili bir küçük not. Alıntı, Erbil Tuşalp’in “Artık Demokrasi İsteyin” kitabından: “TBMM Cezaevlerini Ziyaret ve İnceleme Komisyonu Başkanı ANAP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Akarcalı’nın 1986’da Amerika’nın Sesi Radyosu’nun sorularına verdiği yanıt: - Hükümet ve Türk devleti bütünüyle her türlü işkenceye karşıdır. Biz hapishaneleri gezerken mahkûmlarla yalnız kalarak, ne sivil, ne de resmi herhangi bir gardiyan olmadan ‘Türk hukuk devletinin vermiş olduğu müeyyideler dışında size bir müeyyide uygulanıyor mu’ diye açıkça sorduk. Türk cezaevlerinde anarşi ve terör suçundan mahkûm olan ya da tutuklu bulunan kişilerden bazılarının verdiği cevap şu oldu: ‘Bize burada işkence uygulanıyor, zorla İstiklal Marşı söylettiriliyor.’ Eğer Türkiye’de yaşayan birisi, İstiklal Marşı’nın söylettirilmesini işkence olarak kabul ediyorsa, böyle kişilere bu tür işkence yapmaya devam edeceğiz.” Ergenekon’un son dalgasında soruşturmaya uğrayan BCP Genel Başkan Yardımcısı Engin Aydın’ın savunmanı Turan Karakaş ile konuştuk. Farklı bir hukuk anlayışı ve yorumuyla karşı karşıya olunduğunu söyledi: “Bu hukuk yorumunda faraziyeler ağır basıyor, bu yüzden uygulamada zulüm düzeyinde haksızlıklara neden olunuyor. Örneğin, Engin Aydın’ın soruşturmaya uğraması, gerçekten adalet duygusunu incitecek boyutta bir hadisedir. Dosyada Engin Aydın için yoğun suç şüphesine neden gösterilecek ne bir olay, ne de bir delil vardır. Engin Aydın ile ilgili üç tür iddia edilen delil bulunmaktadır: Birincisi, ev ve çalışma ofisinden alınan dokümanlardır. Bu dokümanlarda delil niteliğinde hiçbir şey bulunamamıştır. İkinci iddia edilen delil olan, telefon konuşmaları, ancak diğer olgu ve delillerle desteklenirse ve hukuka uygun dinleme yapılmışsa geçerli sayılabilir. Engin Aydın’ın telefon konuşmaları da onun suçlanmasını gerektirecek içerikte değildir. Üçüncü iddia edilen delil grubu da, Ergenekon davası kapsamında ifadesine başvurulan kişilerden elde edilen dokümanlardır. Bu dokümanlar da Engin Aydın’ın ilgili kişilerle dostça ilişkilerini göstermektedir. Yani Engin Aydın’ın adının geçtiği yerlerin hiçbirisi, bir örgütsel ilişkiyi kanıtlayamamaktadır.” Turan Karakaş’a göre, Türk hukuk sistemi bir sırat köprüsünde: “Adalet duygusunu inciten kararlar, yargıya olan güvenin çürümesine neden olabilir. Yargı, ancak adil ve insaflı kararlarla hukukun temelini güçlendirebilir.” Adalet duygusu HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Sesin yankõsõnõ ve gücünü ölçme bilgisi. 2/ Bir işte yardõmcõ olarak ça- lõşan erkek... Muğ- la’nõn bir ilçesi. 3/ Türkiye’nin plaka imi... Bir tiyatro oyuncusunun, kar- şõsõndakinin sözüne gerekli karşõlõğõ ver- mesi. 4/ Argoda çok çalõşan öğrenciye verilen ad... ABD’de, bo- şanmanõn kolay oluşuyla ünlü bir kent. 5/ Güzel, za- rif... Parlak bir pamuklu kumaş. 6/ Bir yerde otur- ma... İlgi eki. 7/ Osmanlõ saray ve konaklarõnda ha- remle selamlõk daireleri arasõndaki bölüm. 8/ Din- sel tören ve kurallarõ... “İs- koç çoban köpeği” de de- nilen, uzun tüylü bir köpek cinsi. 9/ İpek gibi düz ve par- lak bir kumaşõn üzerinde bulunan tel tel iplik... Güneş doğ- madan önceki alaca karanlõk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Diyalektik. 2/ Börülceye verilen bir başka ad. 3/ Ke- miklerin yuvarlak ucu... Kendini beğenmiş kimseler için kullanõlan bir alay sözü. 4/ Sõkõlmõş üzümün cibresinden yapõlan sert bir Fransõz içkisi... “Marifet iltifata tabidir / Müş- terisiz --- zayidir” (Muallim Naci). 5/ Kurnaz, açõkgöz... An- kara’nõn Kõzõlcahamam ilçesinde bir kaplõca. 6/ Kolaylõk- la uygulanabilir, kullanõşlõ. 7/ Bir kumar aracõ... Kõsa ya- zõ. 8/ Bir nesneye zorunlu olarak bağlõ olmayan ve onun özünde bulunmayan nitelik... Bir nota. 9/ Boğanotundan el- de edilerek hekimlikte kullanõlan zehirli bir madde. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 T A Ş I S I R A N O F İ S Ş A K A M A Ş T I K I Z A R B A Ğ A S A V A A M A Ç E L A N S E T E R E K T E K İ D E A A İ L E M A V R U Ş K İ L 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle