Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
8 EYLÜL 2008 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
‘Hantal Parti?..’
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, geçen haf-
ta sonu yapılan Parti Meclisi toplantısında:
“Şu anda hantal bir işleyiş var ve parti bu ya-
pısıyla gitmiyor, bunu değiştirmek için görev de
bize düşüyor” diyor.
Önce Baykal’ın yaptığı bu saptama ya da “ta-
nı”nın “çok doğru” olduğunun altı çizilmelidir. An-
cak, bunun “nedenleri” ortaya konulmalıdır ki çö-
züm yolları da açılabilsin.
Bir önceki yerel seçimlerden hemen sonra, 18
Mayıs 2004’te, 30 milletvekili arkadaşımızla,
CHP’nin hantallığını dile getirmiş ve özetle
“Parti, bu yönetim anlayışıyla ve bu yönetim ya-
pısıyla başarılı olamaz” diyerek tüzüğün demo-
kratikleşmesi ve programın güncellenmesiyle il-
gili önerilerde bulunmuş ve ardından Tüzük Ku-
rultayı istemiştik. Üstelik, CHP o seçimlerde top-
lam sayısı 3225 dolayındaki belediye başkanlı-
ğının, 2’si il, 156’sı ilçe, kalanı da belde olmak
üzere toplam 1186’sında aday bile göstereme-
mişti.
Tüzük değişikliği önerilerimiz, parti içi de-
mokrasinin işlerliğinin sağlanmasını amaçlıyor-
du: Aday saptamalarında “önseçim” yapılmasını;
örgütlerin görevden alınmasının sınırlandırılma-
sını, “seçimle gelen örgütün yine seçimle” gör-
evinden uzaklaştırılmasının kural olmasını; Mer-
kez yönetimi kararıyla üye yazımının keyfilikten
çıkarılarak sınırlandırılmasını; karar alma süreç-
lerinde Parti’nin yetkili organ ve kurullarının iş-
levsel kılınmasını; parti içi seçimlerde “çarşaf lis-
te” uygulamasını; “parti yönetimine aday ola-
bilmenin kolaylaştırılmasını” istiyorduk.
Genel Başkan ve çevresi bu isteklerimize, biz-
leri “hainlikle” suçlayarak yanıt verdi ve parti mec-
lis grubunu olağanüstü toplayarak “Ya bu is-
teklerden kendi iradenizle vazgeçersiniz ya da ben
gereğini yaparım” diyerek tehditler savurdu. Vaz-
geçmedik, ancak bu istekleri dile getiren mil-
letvekilleri, il ve ilçe başkanları, belediye baş-
kanları ve diğer partililer CHP’den dışlandı;
CHP’de siyaset yapmaları, tamamıyla keyfi bir
tutumla ya da Baykal’a kayıtsız-koşulsuz bağ-
lılık istenerek, engellendi. Binlerce partilinin
“parti emeği” hiçe sayıldı.
Bu uygulamanın bir sonucu olarak, örgütün ve
yönetim organlarının “karar alma mekanizmala-
rına katılımı” ortadan kalktı; aday saptamaları ve
aynı önemde olmak üzere “siyaset üretimi” tü-
müyle merkezileştirildi; giderek tek kişiye, Ge-
nel Başkan’a bırakıldı.
“Hantallığın” asıl kaynağı budur!
Hantallık, CHP’nin düşünce yapısının “sağcı-
laşmasına” yol açtı. Partililerin ve örgütlerin
çalışmaları, “yalnızca” Genel Başkan’a bağlılık
ölçüsüyle değerlendirildi. CHP, ülke ve dünya so-
runları karşısında işlevsizleştirildi. YÖK gibi 12
Eylül kurumlarının “koruyucusu” yapılan Parti, bu
kurumların bir bir AKP’nin eline düşmesine yal-
nızca “tanıklık” ediyor.
Basında, önce, CHP’nin “programını yenile-
yeceği”ne ilişkin çok kısa bir haber yer aldı. Prog-
ram değişikliği gibi çok önemli bir konu bile
“önemsizleştirilebildi”.
Program değişikliğinin “biçimi ve içeriği” bi-
linmezliğini koruyordu ki Genel Başkan bu kez,
“Program ve Tüzük” değişikliklerinin eşzaman-
lı yapılmasını ve bunların “yılbaşına kadar ta-
mamlanmasını” istiyor. Önemli bir demokratik
yaklaşım da bu “çalışmaların örgütün ve STK’le-
rin görüşlerine açılacağının” Genel Başkan ta-
rafından açıklanmış olması! STK’ler bir yana, an-
cak genel başkanınca “hantallıkla” suçlanan ör-
güt, program ve tüzük konularında nasıl katkı ya-
pabilir sorusu havada kalıyor.
Program ve tüzük değişikliğinin içeriğiyle ilgili
yine hiçbir açıklama yapılmıyor; sır perdesi
aralanmıyor. Yalnız yine basında, tüzüğün iç-
eriğiyle ilgili bir ipucu var; parti kulislerinden yan-
sıyan: “Baykal’ın kafasında karar alma meka-
nizmasının daha pratik işlemesini sağlama dü-
şüncesi var. Bu bir bakıma Başkanlık sistemi mo-
deli olarak da yorumlanabilir” görüşlerine yer ve-
rildiği belirtiliyor. Sanki bugün uygulanan ör-
gütlerin ve üst kurulların hiçe sayıldığı uygula-
ma “Başkanlık Sistemi” değilmiş gibi.
Kuşkusuz eldeki veriler CHP’deki “hantallığın”
nasıl giderileceğinin değerlendirilmesi için hiç de
yeterli değildir. Ancak Program-Tüzük değişik-
liği süreci CHP’nin yeniden canlanmasına ola-
nak tanımalıdır.
CHP, gerek “partide”, gerekse ülkede de-
mokrasi ve ekonomik gelişme alanlarında “ile-
rici öncü” niteliğini kazanmalı ve 2004’te iste-
diğimiz gibi bu girişim güçlü bir “İktidar Yürü-
yüşü”ne dönüşmelidir. Bu da ancak, üyeye, ör-
güte ve kurullara, politika önermede ve aday sap-
tamalarında, “görev ve sorumluluk” vermekten;
parti içi demokrasiyi tam anlamıyla yaşama ge-
çirerek “halkla birlikte çözüm” üretmekten ge-
çer.
Başta Genel Başkan Baykal olmak üzere, CHP
üst yönetimi, ülkenin bir yol kavşağına sürük-
lenmekte olduğu bu çok duyarlı dönemde, bu
özveri ve sorumlulukla davranmalıdır.
Barack Obama’nın başkan adaylı-
ğını onaylayan Demokrat Parti Kongresi
üzerine bir şeyler yazmak içimden
gelmemişti. Geçen hafta toplanan
Cumhuriyetçi Parti Kongresi için de
benzer bir beklenti içindeydim. Ama
evdeki hesap çarşıya uymadı. McCa-
in’in, Alaska valisi Sarah Palin’ı baş-
kan yardımcısı adayı olarak seçmesi
çok ilginç, bir o kadar da tehlikeli ola-
sılıkları gündeme getirmeye başladı.
‘İmparatorluk sendromu’
ABD başkanlık seçimlerinde, her
zaman, dünyanın geri kalanına ABD’nin
“Roma” olduğunu anımsatan çok gör-
kemli sahnelere şahit oluyoruz. Tarih
de bize, Roma’dan beri, imparatorluklar
çürüdükçe “gösterilerin” çapının bü-
yüdüğünü gösteriyor. ABD hegemon-
yasındaki gerilemenin geri çevrile-
mezliğinin artık iyice belli olduğu bir dö-
nemde, parti kongrelerinin giderek
daha görkemli gösterilere dönüşmesi
de doğal. Ancak Barack Obama’nın
adaylığının onaylandığı kongredeki,
Roma imparatorlarının taç giyme tö-
renlerini bile aratacak gösterişli, eko-
nomik bir krizin ortasında, 6 milyon do-
lara mal olan “gösteri” gerçekten mi-
de bulandırıcıydı: Görkemli, ama kof bir
imparatorluk iddiası…
İkinci neden, Obama’nın başkan
yardımcısı olarak Clinton’ı değil de Bi-
den’i seçmiş olmasının delegeler ara-
sında yarattığı, New York Times’ın
deneyimli yorumcusu Maureen
Dowd’un gözlemlediği “garip”, “ger-
gin” hatta “paslı” hava, (27/08) tüm bu
gösterişe karşın parti saflarında kuş-
kuların oluşmaya başladığına işaret edi-
yordu. Bunlara Obama’nın artık ka-
nıksamaya başladığım, büyük bir ha-
tip edasıyla sunulan içeriksiz konuş-
malarını ekleyince… Kısacası, “ilginç”
bir şey yoktu yazacak.
İmparatorlukların bir diğer ortak
özelliği de gerileme dönemlerinde,
sefahat ve gericiliği, Lenin’in göz-
lemlediği gibi “pornografiyi ve mis-
tisizmi” teşvik etmeleridir. George
Bush seçimleri, kökten dinci seçme-
nin desteğiyle kazanmıştı. Başlangıç-
ta ulusal güvenlik, ekonomi, deneyimli
ve güçlü liderlik gibi temalar üzerinde
odaklaşarak dinci kesimden uzak dur-
maya çalışan McCain de kamuoyu
yoklamalarında uzun süre Obama’nın
gerisinde kalınca, sonunda dinamik ve
tutkulu bir kesim olan kökten dinci seç-
menin desteğini almaya yönelik tak-
tiklere geri döndü. Kimi seçim
stratejileri uzmanlarına göre,
McCain’in, Palin’i seçmesinin
bir diğer nedeni de Clinton’ın
başkan adayı olarak seçil-
memiş olmasının demokrat
seçmen, özellikle beyaz işçi sı-
nıfıyla geleneksel kadın de-
mokratlar arasında yarattığı
hoşnutsuzluktan yararlanma
arzusuydu.
Yeni Thatcher adayı
Sarah Palin’in birden bire
ortaya çıkması, deneyimsizli-
ğinden, geçmişinin iyi bilin-
memesinden dolayı birçok
belirsizliği ve kaygıyı da be-
raberinde getirdi. Hemen bir
saldırı kampanyası başlatan Demo-
kratlar bir yana, kimi, Krauthammer gi-
bi Neo-con yazarlar bile McCain’in bu
tercihinin bir “intihar” girişimi olduğu-
nu ileri sürdüler. Kimi Novak gibi de-
neyimli yorumculara göreyse, bu “dâ-
hiyane” bir taktik adımdı (Washington
Post 03/09). Bir anda, tüm dikkatler
Cumhuriyetçi Parti’nin kampanyası
üzerinde yoğunlaştı.
İngiliz, The New Statesman’ın Ame-
rika muhabiri Andrew Stephen’a göre
bu seçimle McCain, “bir anda kam-
panya atmosferini değiştirmiş, yenilik
iddialarının çoğunu kendi vagonuna al-
mıştı”(04/09/08). Wall Steet Jour-
nal’den John Fund, Palin’in kongredeki
konuşmasını dinledikten sonra “Rea-
gan görevden ayrıldıktan 20 yıl sonra
onu özleyen Cumhuriyetçiler geleceğin
Margaret Thatcher’ını bulmuş olabilir-
ler” diyordu. George Bush’un ilk seçim
zaferlerinin mimarı Karl Rove de ta-
rihsel deneylerin aksine bu kez “baş-
kan yardımcısı adayının sonuçları et-
kileyebilecek bir fark yaratabileceğini”
düşünüyordu. Palin’in adı açıklandık-
tan sonraki üç gün içinde McCain’in 10
milyon dolar ek yardım toplamış olması
“paranın” Palin’i onayladığını gösteri-
yordu (Los Angeles Times 03/09).
Bence bu saptamaların içinde en il-
ginci Thatcher benzetmesi. Gerçekten
de McCain 72 yaşında, kanser hasta-
sı. Eğer bu seçimleri kazanırsa ikinci
dönem seçimlere katılamayabilir. O za-
man da büyük olasılıkla başkan aday-
lığı Palin’e geçer. Hatta eğer McCain
bir hastalık nedeniyle yönetemez du-
ruma düşerse başkanlığın en azından
bir süre için Palin’in eline geçmesi söz
konusu.
En büyük kaygı da bu olasılıktan kay-
naklanıyor: Bu kadar bilinemezlerle do-
lu, radikal görüşlere sahip, deneyim-
siz, dış politika bilgisi neredeyse sıfır,
ilk pasaportunu geçen yıl almış bir po-
litikacının kısa yoldan, bu kadar zor bir
uluslararası ortamda devlet başkanlı-
ğına bu kadar yakınlaşması yorumcu-
larda tedirginlik yaratıyor.
Sarah Barracuda
Ama, sanırım, bu kaygı-
lar, çarşamba akşamı kon-
gre salonunda Sarah Palin’i
dinleyen delegelerin akıl-
larındaki son konuydu. Pa-
lin’in Demokrat basında, ki-
mi geleneksel Cumhuri-
yetçiler arasında bir zaaf
olarak görülen özellikleri,
delegelerde çok olumlu bir
etki yapıyor, uzun süredir
ilk kez bir siyasetçi Cum-
huriyetçi partinin delege-
lerini umutlandırıyordu.
En önemli kaygı, başkan
yardımcısı adayı olarak se-
çilmeden önce hakkında ne McCain
kampanya görevlileri ne de FBI tara-
fından yeterince araştırma yapılmamış
olmasıydı. Palin’in “gardırobunda kim
bilir hangi iskeletler vardı?” Nitekim, is-
keletlerin bir kısmı hemen dökülmeye
başladı. On yedi yaşındaki kızı hami-
leydi, kendisi 1990’lı yıllarda Alas-
ka’nın ABD’den ayrılması için yapılan
bir kampanyaya katılmıştı (The Guar-
dian 03/09). Belediye başkanı olduğu
dönemde yerel kitaplıkta bazı kitapla-
rı yasaklatmak istemiş. Kız kardeşin-
den ayrılan adamın belediyedeki işine
son verdirmek istemişti.
Eski güzellik kraliçesi, gençliğinde
hokey takımındaki saldırgan stilinden
dolayı “Sarah Barracuda” lakaplı Pa-
lin siyasi yelpazenin en sağında yer alı-
yordu. Kürtaja, eşcinsel ilişkilere kar-
şıydı. Evrim teorisine değil Yaradılış
teorisine inanıyordu. Kendi bölge-
sinde kutup ayılarının korunmasını
amaçlayan önlemlere karşı çıkmıştı,
küresel ısınmaya inanmıyordu. Alas-
ka’da petrol aranması için sondaj ça-
lışmalarının başlatılmasından yanay-
dı. Bu yüzden konferansta konuşma-
sını yaparken delegeler “Sondaj be-
beğim, sondaj”, diye tempo tutmuş-
lardı (Time, 04/09). Palin bir geyik av-
cısı olarak, Ulusal Tüfek Derneği’nin
üyesiydi, silah denetimini amaçlayan
önlemlere karşıydı. Palin’in, bebeğin
sakat olacağını bilmesine rağmen
doğum yapması, kızının, kürtajı seç-
mek yerine, bebeğinin babasıyla ev-
lenecek olması, delegeler ve dinci lo-
bi tarafından inancının, sıradan insa-
nın sorunlarını yaşıyor olmasının ka-
nıtı olarak algılandı. Bir metal işçisiy-
le evli olması da taşra seçmenini “İş-
ler biraz kötü gidince dine ve silaha sa-
rılıyorlar” diyerek küçümseyen Oba-
ma’nın seçkinci imajına karşılık “biz-
den biri” olarak görülmesini kolay-
laştırıyordu. Kongredeki konuşma-
sında, Obama’ya yönelik hedefini
12’den vuran keskin eleştiriler, özel-
likle “Kimileri değişimden, siyasi kari-
yerlerini geliştirmek için yararlanırlar,
kimileri de değişimi gerçekleştirmek
için siyasi kariyerlerini kullanırlar” gi-
bi saptamaları delegenin Palin’e olan
güvenini arttırıyordu.
Özetle Palin, McCain’in kazanma
şansını arttıracak mı yoksa azaltacak
mı henüz belli değil. Ancak, eğer
McCain kazanırsa, Irak savaşını “Tan-
rı’nın emri” olarak gören Palin’in, hem
ülkesi hem de dünya halkları için bü-
yük bir tehlike oluşturacağı kesin.
ABD Başkanlık Seçimlerinde İlginç ve Tehlikeli Gelişmeler
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
Kanatlõ et sektörü
dünyayõ solladõ
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Türkiye Zi-
raat Odalarõ Birliği (TZOB) Genel Başkanõ Şem-
si Bayraktar, 1990-2006 yõllarõ arasõndaki 16 yõl-
lõk dönemde kanatlõ eti üretimindeki büyüme ora-
nõnõn dünyada yüzde 4.9 olurken, aynõ dönemde
Türkiye’de yüzde 5.8 oranõnda büyüme yaşandõ-
ğõnõ bildirdi. TZOB Genel Başkanõ Bayraktar, dü-
zenlediği basõn toplantõsõnda “Türkiye Kanatlı
Sektör Raporu”nu açõkladõ. Türkiye’nin kanatlõ
ürünleri üretiminin dünyadaki ortalama büyüme-
yi geçtiğini anlatan Bayraktar, yumurta üretimin-
deki büyümenin de dünya ortalamasõnõn üzerinde
gerçekleştiğini ifade ederek, aynõ dönem içinde Tür-
kiye’de yumurta üretiminin yõllõk ortalama yüzde
5.4 oranõnda büyürken, dünyada büyüme oranõnõn
yüzde 3.5’te kaldõğõnõ kaydetti.
NECDET ÇALIŞKAN
Uluslararasõ piyaslarda son yõllarda ya-
şanan dolardaki düşüş, en çok Türkiye’ye
yaradõ. 2000-2007 arasõnda dolar Avro
karşõsõnda yüzde 60 gerileyince, ticareti-
nin büyük bir bölümünü Avro ile yapma-
sõna karşõn Türkiye’nin milli gelirinin do-
lar cinsinden hesaplanmasõ nedeniyle son 7
yõlda vatandaşõn geliri de yüzde 100’den faz-
la artmõş göründü.
Dolar düştü, son sayõma göre nüfus azal-
dõ, TÜİK’in hesaplama yöntemi değişince,
Türkiye’nin milli geliri de sõçradõ. 10 yõl ön-
ce Arjantin ve Meksika gibi gelişmekte olan
ülkelerin gerisinde yer alan Türkiye, geliş-
mekte olan ülkelere fark attõ. 2000-2007 ara-
sõnda Türkiye’nin dolar cinsinden kişi başõ-
na milli geliri yüzde 128 artarken, Avro cin-
sinden artõş yüzde 44’te kaldõ. Uluslararasõ
sõnõflandõrmalarda kullanõlan satõn alma gü-
cü paritesine göre ise milli gelir artõşõ yüzde
58 oldu. 2000’de Türkiye’nin kişi başõna ge-
liri dolar cinsinden 4 bin 225 dolar, Avro ola-
rak ise 4 bin 479 dolar idi. 207 sonunda bu
rakamlar Avro cinsinden 6 bin 451 Avro iken,
dolar cinsinden 9 bin 629 dolara sõçradõ.
Ticaretin göstergesi Avro
Milli gelirdeki bu artõşa karşõn, Türkiye’nin
toplam ticaret hacminin yüzde 63’ü Avrupa
kõtasõyla olmasõ, ülke ekonomisi açõsõndan
Avro’nun dolardan daha önemli olduğunu da
ortaya koydu. 2007’de toplam ihracatõ 107
milyar dolar olan Türkiye, bunun yüzde
66’sõnõ Avrupa’ya, yüzde 5.2’sini Amerika’ya
yaptõ. 170 milyar dolarlõk ithalatõnõn ise
yüzde 60’õnõ Avrupa’dan, yüzde 7.1’ini
Amerika’dan yaptõ.
Türkiye, son yõllardaki yüksek bü-
yüme oranlarõna rağmen kişi başõna
milli geliri AB ortalamasõna yaklaş-
tõrma yolunda yavaş ilerleme kayde-
diyor. Devlet Planlama Teşkilatõ
(DPT) AB ile İlişkiler Genel Müdür-
lüğü’nün hazõrladõğõ “AB Üyesi ve
Aday Ülkelerde Ekonomik Geliş-
meler” raporuna göre, Türkiye ile AB
ülkeleri arasõnda kişi başõna milli ge-
lirde 5 yõl önce 2.7 kat olan fark, bu yõ-
lõn sonunda 2.4’e düşecek. AA’nõn ra-
pora ilişkin haberine göre, AB ülke-
lerinin ortalamada 5 yõl önce 21 bin
600 Avro olan kişi başõna milli geli-
rinin, 2008’de 25 bin 900 Avro’ya
ulaşmasõ öngörülüyor. AB ülkelerinin
ortalama kişi başõna milli geliri
2007’de ise 24 bin 800 Avro düze-
yindeydi. Türkiye’de 2004’te 8 bin 100
Avro olan kişi başõna milli gelirse bu
yõl 10 bin 900 Avro’ya çõkacak. Ya-
põlan hesaplamalara göre söz konusu
rakam, 2009’da 11 bin 500 Avro’ya
yükselecek. Buna karşõlõk, 2009’da ki-
şi başõna milli gelir de AB ortalama-
sõ 26 bin 800 Avro’ya çõkacak.
GEÇEN YILI AŞACAK
8 ayda 705 bin ton
kömür dağõtõldõ
GümrükkrizininbirkaçgüniçindeçözüleceğinisöyleyenErdoğan’aTüzmen’denyanõt:
Rusya’yla sorun hâlâ sürüyor
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Bakanlar Ku-
rulu kararõ ile son 5 yõldan bu yana yapõlan kö-
mür dağõtõmlarõ bu yõl daha da artacak. Türki-
ye Kömür İşletmeleri Genel Müdürlüğü, bu yõl
sonuna kadar 1 milyon 750 bin ton kömür da-
ğõtmayõ planlõyor. TKİ Genel Müdürlüğü yet-
kililerinden edinilen bilgiye göre, 1 Eylül 2008
tarihi itibarõyla valiliklerden gelen talep çer-
çevesinde yardõma muhtaç ailelere toplam 705
bin ton kömür sevkõyatõnõn dağõtõm işlemi
gerçekleştirildi. 14 ilde dağõtõm programõ ta-
mamlanan kömür sevkõyatõnõn ekim ayõ sonu-
na kadar 1 milyon ton düzeyine çõkmasõ plan-
lanõyor.
TKİ Genel Müdürlüğü, geçen yõl aynõ program
çerçevesinde yardõma muhtaç ailelere 1 milyon
474 bin ton kömür sevkõyatõ gerçekleştirmiş-
ti. Böylece program çerçevesinde bu yõl 276 bin
ton kömür daha fazla dağõtõlmõş olacak.
ANKARA (Cumhuri-
yet Bürosu) - Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’õn
hafta içinde Rusya ile ilgi-
li sõnõr sorununun birkaç
gün içinde çözümleneceği
açõklamasõna karşõn, Devlet
Bakanõ Kürşad Tüzmen,
sorunun hâlâ çözülmediği-
ni söyledi. Rusya’nõn Türk
ihraç ürünlerini bekletme-
sinin maliyetinin şu ana ka-
dar 500 milyon dolar oldu-
ğunu belirten Tüzmen,
“Kırmızı Hat” girişiminin
Erdoğan tarafõndan engel-
lenmesi ile ilgili olarak da
“Her yiğidin kendine has
yoğurt yiyişi vardır. Biz
bugüne kadarki tecrübe
ve birikimimizle kendi-
mize göre bir tedbir planı
uygulamaya çalıştık. Daha
sonra çalışmalar yapıldı ve
başka açıklamalar geldi.
Biz bu coğrafyada komşu
ve çevre ülkelerde nasıl ti-
caret politikası uygulan-
ması gerektiğini çok iyi
bilen insanlarız” açõkla-
masõnda bulundu.
Tüzmen, “Sonuçta Rus-
ya, AB ile ne yaptıysa Tür-
kiye ile de aynı şekilde
yapmak zorunda. Aksi
takdirde kabul etmemiz
mümkün değildir” diye
konuştu.
Tüzmen, Dış Ticaret Müsteşarlığı’nda TİM başkan adayları Adnan Dalgakıran,
İsmail Gülle, Mehmet Büyükekşi ve Ali Kahyaoğlu ile birlikte poz verdi.
Son 7 yõldõr Avro’nun dolarõ ezmesi, vatandaşõn gelirini sanal da olsa yüzde 128 arttõrdõ
Dolar Türkleri zengin etti
AB kaçtı,
Türkiye
kovaladı
TÜİK hesaplama yöntemini
değiştirdi, nüfus azaldõ, dolar da düşünce
Türkiye Arjantin, Meksika ve Rusya gibi
ülkelerden daha zengin hale geldi. Ancak bu
olumlu rüzgâr bile Türkiye’nin AB ile
arasõndaki açõğõ kapatmaya
yetmedi.