05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 4 EYLÜL 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Sol çıkış arıyormuş... Birbirine çıkışıyor ya? Gaflet Ticaret Erol Barutçugil: “Tüm Şaban’lara duyurulur: Rüşvetin yeni adı ticaret oldu!” Kontrol Zekai Buluç: “Kılavuzu AB-D olan siyasiler sık sık ‘son kullanım tarih’lerini kontrol etmelidir!” YağmurDeniz - Kıbrıs’ta masaya oturmuşlar... “Kucağa ne zaman oturacaklar!” İSLAMCILARIN elindeki öteki kentleri bilemiyorum ama ramazan münasebetiyle İstanbul’da tam bir komedi yaşanıyor. Kadir Topbaş adındaki İslamcının yönetimindeki İstanbul Büyükşehir Belediyesi, kentin orasına burasına “ramazan” pankartları asmış. Basitlik, pankartların üstünden akıyor. Anlaşılan o ki önlerine bir Osmanlıca-Türkçe sözlük alıp “olumlu” anlam taşıyan sözcüklerden “demet”ler yapmışlar: Ramazan; şefkat, merhamet, bereket... Ramazan; hoşgörü, fazilet, meziyet... Oysa artık Ramazan bambaşka anlamlar yaşıyor. Pankartlara sokuşturmaya çalıştıkları olumlu anlam yüklü sözcüklerle belli ki eski yılları anıyorlar ve arıyorlar. Çünkü günümüzde ramazan demek; her şeyden önce terör demek! Çivili sopalarla zabıta dayağı demek. Kamu kuruluşlarında “bakım-onarım” bahanesiyle yemekhanelerin kapısına kilit vurmak demek; kantinde şiddet demek. Gerekirse cinayet işlemek demek. Sonra bütün bunları inkâr etmek, yalana sığınmak demek. Zam demek. Temel gıda maddelerinde vurgun demek. Fakir sofralarının istismarı demek. Dinin hem siyasete hem de ticarete alet edilmesi demek. Dinden çıkar sağlamak demek. Kutsal bir dini paraya ve oya çevirmeye çalışmak demek. Devletin parasını parti hesabına kullanmak demek. Milletin parasıyla millete rüşvet dağıtmak demek. İhaleleri dişlemek demek. Komisyonları lüplemek demek. Şirketleri hortumlamak demek. Halka naylon çadırlarda çorba dağıtıp lüks otellerde sultan sofrası kurmak demek. İkiyüzlülük. Dolandırıcılık. Sahtekârlık. Düzenbazlık. Hortumculuk. Pisliğin daniskası demek! Utanmadan ve sıkılmadan yetim hakkı diyerek yetimlerden, öksüzlerden yararlanmak; fakirlere yardım diyerek deniz fenerlerini kullanmak demek. Hoşgörüymüş. Yalandan kim ölmüş! Faşizmde hoşgörü olur mu? İşte Türkiye’nin durumu: Ülkenin “kırmızı çizgili şeriat haritası“ çıkartılmış; birkaç kıyı kenti dışında Anadolu’da içkili lokanta kalmamış. Eskiden Ramazan için 11 ayın sultanı denirdi! Şimdilerde 11 ayın diktatörü dense yeridir! Ramazan DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Şehit Kızı Telefondaki ses çok genç ve bir o kadar da çekin- gendi: - Ümit Bey’le mi görüşüyorum?.. - Benim, buyrun?.. - Ben, Kader Gündüz... İsim hiçbir şey ifade etmemişti. Tam anımsayama- dığımı söylemek üzereyken o tamamladı: - Şehit Turan Gündüz’ün kızı!.. Önce zaman durdu!.. Sonra, 22 yıl önceye, 20 Şu- bat 1986, Tunceli, “Geyiksuyu Karşılar Köyü Ope- rasyonu”na gidiverdim... Karşılar köyünde biri kadın üç PKK’li teröristin saklandığı ihbarı Jandarma KomandoTugay Komutanı Osman Çitim’e sabaha karşı ulaştırılmıştı. Plan son derece basitti: Dört, beş ve altıncı bölük timleri uni- moglarla karayolundan Geyiksuyu’na ulaşarak Karşı- lar köyünü çembere alacak, Özel Tim ise iki helikop- terle köye havadan baskın yapacak, teröristler Özel Tim’in elinden kurtulmayı başarsalar bile bu kez diğer timlerin eline düşeceklerdi. - Maalesef öyle olmadı!.. Tugayda destek kuvvet olarak yalnızca benim ko- mutamdaki karargâh bölüğü kalmıştı.. Önce koman- do timleri gitmiş, ardından da yaklaşık 2 saat kadar son- ra on altı Özel Tim elemanını taşıyan helikopterler ha- valanmıştı. Telsizden ilk haber operasyon başladıktan yarım saat sonra geldi: - Bir şehit vermiştik!.. Saatler geçtikten sonra gerçek, içinde Turan Gün- düz’ün cesedi ve yaralı bir eri taşıyan helikopterle bir- likte ulaştı: - Teröristler kaçmıştı!.. Olayın tamamını sabaha karşı, Özel Tim dönünce öğ- rendik... Hepsi yarı donmuş, bitkin ama öfkeli ve hınç do- luydular. Operasyonun candamarı sayılan zamanla- mada yapılan bir hata her şeyi mahvetmişti: - Karayoluyla giden birlikler bölgeyi kuşatama- dan helikopterler Karşılar köyüne ulaşmıştı.. - İlk helikopter Özel Tim’i köyün epeyi gerisine bırakırken, diğer helikopter tam teröristlerin giz- lendiği evin alt tarafına bırakmış ve açılan ateş so- nucu Özel Tim Kürtçe Tercümanı Turan Gündüz şe- hit olmuştu. - Teröristlerin üzerinde beyaz kar elbiseleri, onun da üzerinde bildiğimiz naylon vardı. Yani hem karın üzerine yattıklarında görünmez oluyorlar, hem de naylon sayesinde kayabiliyorlardı. Buna karşı- lık birliklerin üzerinde haki renkte kazak ve parka vardı. Yani en elverişli şekilde görülebiliyorlardı. Takip akşama kadar devam etmiş, bazen aradaki mesafe 20-30 metreye kadar inmişti. Beşinci Bölük Ko- mutanı Arif Üsteğmenin tüfeğine çarpıp seken bir kur- şun yanındaki eri yaralamıştı. (Sevgili Arif Üsteğmenim şimdi Tuğgeneral ve Şırnak’ta görev başında!) üç te- röristse kaçmıştı... Helikopter tugay pistine indiğinde herkesin gözleri yaşlıydı. Göz çukurlarına dek ter, çamur ve öfkeye bu- lanmış iki Özel Tim astsubayı dışarıya atladı. Hemen ardından bir sedye uzandı gecenin ayazına doğru... Üzerinde gencecik bir bedeni taşıyordu... Daha 20’li yaşlarının başındaki Turan Gündüz’ün şehit bedeni- ni... - Ağlayarak selam durduk... Kader, babasının şehit olduğu tarihten iki ay sonra, 22 Nisan 1986’da dünyaya geldi.. Babasını yalnızca resimlerinden ve bölük pörçük anılardan tanımaya ça- lışmıştı... Ve 22 yıl sonra bir gün babasının asteğme- nine ulaşmaya karar verdi... Kader’le hemen buluştuk. Karşımda 22 yaşında, Ana- dolu Üniversitesi İletişim Fakültesi son sınıf öğrenci- si pırıl pırıl bir şehit kızı duruyordu... Uzun uzun ko- nuştuk. Ona babasını ve o günü anlattım... Sonra o gü- nü bizzat operasyonun içinde yaşamış olan Mustafa Gün Asteğmen, sanki malum olmuş gibi aradı, onun- la da konuştu. Kader’den ayrıldıktan sonra Mustafa’yı aradım. Şu karara vardık: - Artık ortak bir kızımız var!.. Peki, ben bu buluşmayı niçin anlattım?.. Çünkü, Tür- kiye’de binlerce Kader var ve her gün yeni Kaderler ka- tılıyor onlara... O aziz şehitlerin çocukları... Bir şeyi da- ha anlatmak için yazdım: - Bu vatan kimilerinin zannettiği gibi, hiç ama hiç ucuz değil!.. e-posta: [email protected] İ. GÜRŞEN KAFKAS Çağdaş Türkiye’yi yaratacak- larına inandığımız, yarınların gü- vencesi sevgili çocuklarımızın 2009 eğitim yılı başlıyor. Gele- ceğimizin umut ışığı çocukları- mıza ve öğretmenlere başarılar diliyorum. Onlar insanı insan ya- pan sosyal olgunun yeri olan okullarına koşuyorlar. Ülkemizde farklı siyasi ve sos- yal düşüncelerin çatıştığı bu yo- ğun ortamdan eğitimimiz de et- kilenmektedir. Eğitimimizin sor- gulanacak bir dizi sorunu çözüm beklemektedir. Cumhuriyetimizin kazanımlarından olan Atatürk il- ke ve devrimleri ile Tevhid-i Ted- risat (öğretim birliği) yıpratılmak- tadır. Laik eğitimin tartışıldığı bir ortamı yaşıyoruz. 2008 eğitim yılı laikliğe aykırı eylem ve uygu- lamalarla sıkça televizyon ve ba- sında yer aldı. Türbanlı törenler, küçük öğrencilerin ilahi grupları, okullarda mescit gibi uygulama- lar toplumu zedeleyen ve geren örneklerdir. Çağdaş bir ulus ol- maktan uzaklaşmanın görüntüleri ibret vericidir. Geleceğimizin güvencesi ço- cuklarımızı en iyi şekilde, çağdaş düzeyde yetiştirmek ulusal zo- runluluktur. Kalkınmış ülkeler bi- lim ve teknikte hızla yol almak- tadırlar. Ülkemizde ise bilim ve bi- lim dışı eğitim tartışılmaktadır. Geçmişin ezbere dayalı, sorgu- lanmayan, tartışmayan eğitimi yerini, bilimseli sorgulayan, uy- gulayan ve üreten eğitime bırak- malıdır. Bu yöntemle geleceğin nitelikli insanı, nitelikli yetişerek bi- rer kültür savaşçısı olacaktır. Bulunduğumuz coğrafyadaki siyasi karmaşanın sürekliliği ne- deniyle çocuklarımızın ulus dev- let bilinciyle yetiştirilmesi ve zi- hinlerine barış çiçeğinin işlen- mesi isteğindeyiz. Eğitimimizde cemaat/tarikat baskısıyla siyasi karmaşa yaşanıp eğitim bir silah olarak kullanılmamalıdır. Bireylerin anayasal hakkı olan eğitim yeterince uygulanama- mıştır. Oysa eğitim bir hazinedir ve tüm bireyler bu hazineden ya- rarlanmalıdırlar. Okumaz yaz- mazımızın yüzde 15-20’lerde olması “Haydi Kızlar Okula”, “Ana Kız Okulluyuz” kampan- yaları, eğitimimizin geriliğinin ka- nıtıdır. Atatürk’ün “Düşlerim eğitim- le gerçekleşecek” özdeyişi 86 yıllık Cumhuriyetimizde istenilen düzeyde gerçekleşemedi. Eğiti- mimizde amaç, çağdaş ve nite- likli insan yetiştirmektir. Bu ne- denle eğitimimiz bilimsel, akılcı ve üretken bir dönüşüm evresin- den geçirilmelidir. Öğretmen ve öğrenci eğitim ve öğretimde dört duvarın dışına çıkabilen, uygula- yan, araştıran ve sorgulayan bir yapıda olmalıdırlar. Okullar bilginin yanında be- densel, zihinsel, sanatsal yetenek geliştirici eğitime de kucak aç- malıdır. Spor, resim, müzik, ti- yatro vb. alanlarda okulöncesin- den başlayarak, yetenekli öğ- renciler izlenmeli, desteklenme- li ve yetenekleri ile başarıya ulaş- maları sağlanmalıdır. Pekin Olim- piyatları öncesi bu tür çalışmalar yapılıyor olsaydı daha nitelikli, da- ha başarılı bir sonuca ulaşılırdı. Yetenekli öğrencilere devlet, si- vil toplum kuruluşları, şirketler ve yerel yönetimler de burs vererek destekte bulunmalıdırlar. Dev- şirme yoluyla sporcuların başa- rıları ile övünmek yerine, kendi ço- cuklarımızı yetiştirmeliyiz. Öğrencilerin alan seçiminde bilginin yanında yeteneğe de ağırlık verilmelidir. “En güzel meslek isteyerek severek ya- pılan meslektir. Gençler, fark- lı bir eğitimle, farklı bir geleceğe yönelip fark edilmek istiyorlar.” Eğitimimiz çözüm bekleyen sorunlar yumağı ile boğuşurken, dinsel eğitime yöneliş uygula- maları ve kadrolaşma endişe ile izlenmektedir. Yenileşmeci ve bilimsel bir eğitim uygulaması beklenirken, Türkçemizin ya- bancı diller karşısında uğradığı kirlilik durumu, içimizi acıtıyor. “Türkçe giderse Türkiye gi- der.” özdeyişinin anlam bütün- lüğüne ben de katılıyorum. “Meslek lisesi, memleket meselesi” sloganında gerçek payı vardır. Bu okullar işsel ve iş- levsel okullar olarak düşünül- melidir. “Yaparak, yaşayarak, üreterek” eğitim veren meslek li- seleri işlevsel meslek okullarıdır. İmam hatip ve benzeri okullar ise işsel okullar olup imam ve hatip yetiştiren ve üretimle ilgisi olma- yan okullardır. Nüfusumuzun yüzde 10’unun engelli olduğu, istatistiki veriler- den anlaşılmaktadır. Engellilere yasalarla verilen hakların ve eği- tim desteğinin sınırlandırıldığını okuduğumda üzüldüm. Birçoğu yoksul ailelerden 7.5 milyon in- sanımızın eğitimine ve topluma kazandırılmasına destek olmak, devletin anayasal görevidir. Öğretmen eğitimi ve öğret- men sorunları, öteden beriye tar- tışılan bir konudur. Yeterli dü- zeyde formasyon almamış bi- reylerin öğretmen olması dü- şündürücüdür. Öğretmen Per- sonel Yasası çıkarılmalı ve öğ- retmen eğitimi yeniden düzen- lenmelidir. ÖZET: Geleceğe yapacağımız en bü- yük yatırım, kuşkusuz eğitime yapılan yatırımdır. Gençlerimiz başarılı bir gelecek ve başarılı bir kariyerin düşündedirler. Eğitimi- mizde dogma veriler değil, bilim ve fennin önde tutulduğu ve ak- la dayalı yöntemler yer almalıdır. Geleceğinden kaygı duyan bir gençlik yerine, kendine güve- nen, dünya gençleri ile her alan- da yarışabilen başarılı ve nitelik- li gençler yetiştirilmelidir. Ülkemiz insanına en iyi hizmet ona en iyi eğitim vermekle olacaktır. Eğitimin okul öncesinden baş- lanarak on iki yıla çıkarılması, ders kitaplarının çağdaş ve bilimsel bir yapıda yeniden ele alınması, ta- şımalı eğitimin doğal koşullarının gerektirdiği yerlerde uygulan- ması, toplumsal isteğimizdir. Sorunlara çözüm umudu ve beklentisiyle 2009 eğitim ve öğ- retim yılının ülkemize, öğret- menlerimize, sevgili öğrencileri- mize başarı ve huzur getirmesi- ni diliyorum. Odak Yeni Eğitim Yılı Başlarken Vahdi Bingöl: “Haşim Kılıç, 30 Ağustos törenindeki yerini beğenmemiş. Laiklik karşıtı odaklardan uzak olduğu içindir!” Necati Cebe: “Bahçeli, Çankaya yolunu açtığı Gül’ün Ermenistan’a gitmesine ‘gaflet olur’ demiş. Gaflet içinde olan hangisi acaba!” Şakaktaki kurşundan kafadaki çuvala! “BİRİLERİ biraz ciddi olsa” diyor Dr. Hüsnü Bozkurt ve “birileri” için düşüncelerini açıklarken “Şahısları adına davranışları kendi bilecekleri iş ama oturdukları koltuğu, taşıdıkları kılığı, adlarına eklenmiş sıfatı, temsil ettikleri kurumu, içinden çıktıkları milleti ciddiye alsalar” diye devam ediyor: “Ciddiyetin asık suratlı bir maske değil hayatın ta kendisi olduğunu anlasalar... Öyle yapsalar da, bastırdıkları davetiyelerin orasına burasına ciddiye alınmayabilecek, ciddiye alınmadığında sineye çekecekleri, hatta öte gidip poz poz da fotoğraflarla ciddiye alınmadıklarını milletin gözüne gözüne sokacakları kimi koşullar koymasalar. Öyle yapsalar da, kimi Nişantaşı döneklerine gardırop karşısında ecel telleri döktürmeseler... Öyle yapsalar da, ‘eşsiz davetiye’ rövanşını ‘smokinsiz fotoğraf’la alma çocukluğuna, hitap sözcüğündeki ‘m’ harfi saçmalığı veya el sıkmama şaşkınlığı veya ‘çene altı fiyonk’ zırvalığı ile pirim vermeseler... Öyle yapsalar da, üstelik şu günlerde yapsalar da, ‘tepeyi saatinde alma’ sözünü tutamamanın bedelini ancak şakağına sıktığı kurşunla ödeyebilen o onur genetiğinin, hem de şu son birkaç yılda, nasıl olup da ‘kafada çuvalla trilyonluk zırhlı araba sefası‘ derecesine getirilebildiğini enine boyuna bir irdeleseler... Ne kadar iyi olurdu.” SESSİZ SEDASIZ (!) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com4 Eylül BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ İran’dan başka Avrupa ve Ameri- ka’da da yaygõn olan bir din. 2/ Se- vap... “Dağreyha- nı” da denilen ve koku vermesi için yemeklere katõlan otsu bir bitki. 3/ Gökcisimlerini gö- zetleme... Verme, ödeme. 4/ Kurşun- kalem ve kimi aygõt par- çalarõnõn yapõmõnda kul- lanõlan doğal karbon... Bir renk. 5/ Güneydoğu Asya’da yetişen ve mo- bilya yapõmõnda kullanõ- lan bir cins kamõş. 6/ Fas’õn plaka imi... Bir ya- põnõn damõnda çevresi ve üstü açõk yer. 7/ Ya- põsõna girdiği sözcüğe “kendi kendine” anlamõ katan yabancõ önek... Yeni Ze- landa’nõn plaka imi... Eski dilde su. 8/ Kumaşla astar arasõna konularak giysinin dik durmasõnõ sağlayan ko- lalõ bez... İnsan bedeni çevresindeki manyetik alan. 9/ Osmanlõlar döneminde İstanbul’da ve büyük liman kent- lerinde yaşayan ve ticaretle uğraşan, Müslüman olmayan azõnlõklara verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Turunçgillerden, kabuklarõndan reçel yapõlan bir mey- ve. 2/ Atõlgan, gözü pek... Kõrõk kemikleri bir arada tut- maya yarar nesne. 3/ Küçük kale... İspanyollarõn sevinç ünlemi. 4/ Mekke’nin doğusunda, hacõlarõn arife gü- nü toplandõklarõ tepe... Tuzağa düşürülen şey. 5/ Kim- yasal bir element. 6/ Bir nota... “Ormanlar Kralı” ola- rak da bilinen ünlü roman ve film kahramanõ. 7/ Kü- çük erkek kardeş... Sodyum elementinin simgesi... Tel- li bir çalgõ. 8/ Şiirde iki ya da daha çok dizeden olu- şan birim... Umar. 9/ Şarlatan, yalancõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M Ü Ş T E R İ A Ü R E N O N O Ş Ş E H R E M İ N İ T R I Z A A Y E N E Z N O T A R O M A N C N İ N İ O C A K O N A T K Ö S A Ş İ Y A N S E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle