07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Ağustos 1982... Gaziemir Ulaştõrma Okulu Yedek Su- bay Okulu’ndayõz... 4 aylõk temel eğitimin ilk günleri... Koğuşta yataklar iki katlõ... İkinci kattayõm... İlk izle- nim olarak konuşulabilir bul- duğum sol yanõmdaki ya- takta yatandõ. Tanõştõk; Selim Özgerçin... Soyad bir an ya- bancõ gelmedi ama asker ko- ğuşundayõz, hemen bir şey söylemek de istemedim. OD- TÜ’den mezun olmuş, İzmir Karşõyaka’da oturuyor... Her- keste bir tedirginlik var, ilk günler sohbetler derinleşmi- yor. Selim’le koğuş ortaklõğõnõn devamõ olarak aynõ takõmda, aynõ mangadayõz... Özgerçin soyadõnõ nereden anõmsadõ- ğõmõ tabii ki hemen bul- dum... Üniversite son sõnõf- tayken yine bir kara haber: Ankara’da ODTÜ’de Ser- dar Özgerçin isimli bir ar- kadaşõmõz öldürüldü. Bugün Karşõyaka’da cenaze töreni var! Sanõyorum, kõşlada birin- ci haftanõn sonuydu, Selim’e sordum:“Serdar Özgerçin senin neyin oluyor?” Selim, bugün de unuta- madõğõm çocuksu bakõşõyla bana döndü: “Kardeşim...” İçim burkuldu. Bir an ken- di kardeşimi düşündüm. İki kardeş ODTÜ’yü ka- zanõyor. Anne-baba tarifsiz sevinç içinde onlarõ üniver- siteye uğurluyor. Biri diplo- ma yerine tabutla dönüyor. O andan sonra Selim, anne- babasõ için Serdar da olmuş. Daha sonra Selim’in anne- babasõyla tanõştõm. Evlerine gidip geldim. ’78 kuşağõnõn boynundaki bir halka da an- ne-babalarõ oldu. Tabii bu güzel bir sevgi halkasõ ama “başlarının bir daha asla ve asla derde girmemesi için” onlara göz kulak olmalõydõ- lar. Selim, bir yandan evlat acõsõ çeken anne-babanõn te- selli kaynağõydõ, bir yandan da kardeşini genç yaşta kay- betmiş acõlõ, içli bir delikan- lõydõ... Bir söz vardõr: Barõşta çocuklar babalarõ- nõ toprağa verir, savaşta ba- balar çocuklarõnõ! İç savaşõn eşiğindeki Tür- kiye’de pek çok baba oğlunu toprağa gömdü. Selim’in ba- basõ da oğlunu toprağa ver- dikten sonra yakalandõğõ bir dizi hastalõkla usul usul oğ- lunun yanõna sürüklendi! Evlat acõsõnõ yaşamakta olan ailelerden bazõlarõyla tanõşõğõm... Evinizin bir bö- lümünün mezarlõkta oldu- ğunu düşünün, öyle bir şey... Hakan Şenyuva 10 Ha- ziran 1979’da Ankara’da Si- yasal Bilgiler Fakültesi’nin çevresindeki bir silahlõ sal- dõrõ sonucu yaşamõnõ yitirdi. Babasõ emekli general Hak- kı Şenyuva ve annesi Tuna Şenyuva 3 evladõndan biri- ni, 22 yaşõnda toprağa göm- menin acõsõnõ o günden be- ri yaşõyor. Hakan, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin (SBF) aktif, sevilen öğrencilerinden bi- riydi. Arkadaşlarõ onun SBF- Der’in başkanõ olmasõnõ is- tiyordu. Baba, oğlunun si- yasal hareketliliğinin ayõr- dõnda... Oğlunu her şeyden önce iyi bir insan olarak ye- tiştirmişti. O da babasõnõn görev yaptõğõ yerlerde in- sanlarõn fakirliğine, yaşam standartlarõndaki uçuruma kayõtsõz kalamõyordu. Ba- basõnõn görev yeri yurtdõşõ olduğu dönemde dünyayõ da tanõdõ. Eğitiminin bir bö- lümünü yabancõ okullarda sürdürmesine karşõn asõl he- defi SBF idi. Hedefine ulaş- tõ... Baba, oğlunun SBF- Der’in yönetiminde oldu- ğunu öğrenince, baskõ yap- mamaya da özen göstererek ayrõlmasõnõn daha doğru ola- cağõnõ söyler. Hakan, baba- sõnõ kõrmak istemez. Bir akşam baba-oğul otu- rurlar, rakõ içerler... Hakan der ki: “Tamam baba, derne- ğin yöneticiliğini bırakı- yorum... İçin rahat olsun... Ama düşüncelerime ka- rışmazsın herhalde...” Baba sevinir: “Kararına sevindim oğ- lum... Düşüncelerine ka- rışmak olur mu? Biz seni özgür düşünceli, aydın bir genç olarak yetiştirdik.... Öyle devam etmeni isti- yoruz...” Bu sohbetten birkaç hafta sonra Hakan vurulur... Dö- nemin SBF Dekanõ Prof. Cevat Geray baba Hakkõ Şenyuva’ya başsağlõğõnõ şöy- le iletir: “Siz çok değerli, başarı- lı, Kemalist düşüncelerle dolu bir evladınızı yitirdi- niz... Biz de fakültemizin çok değerli öğrenci derne- ği başkanını kaybettik... Hepimizin başı sağ ol- sun...” Baba anlar ki, Hakan der- neğin yönetiminden çekil- mediği gibi, başkanlõğa se- çilmiş! Salt kendisini rahat- latmak için gerçeği söyle- memiş! CMYB C M Y B 23 EYLÜL 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Y A R I N : 1 1 - 1 2 E Y L Ü L Evlat acõsõ zaman aşõmõ dinlemiyor Hakan Şenyuva 10 Haziran 1979’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin çevresindeki bir saldõrõ sonucu yaşamõnõ yitirdi. 1975-80 arasõnda çok genel bir hesaplamayla 5 bine yakõn genç kõyõldõ. 5 bin aile, 5 bin sönen ocak... Kimse evlat acõsõnõn tarifini yapamaz. O, ancak yaşanõr... Katilin izinde Hakkı Şenyuva’yõ 1994 yõ- lõnda kişi olarak tanõdõm. Da- ha önce ismen biliyordum. Cumhuriyet’in Ankara Tem- silciliği görevine geleli henüz bir yõl bile olmamõştõ. Haziran ayõ başõnda geldi. 10 Haziran, oğlunun katledilişinin yõldö- nümüydü. Her yõl aralõksõz Cumhuriyet’e ilan veriyordu. 15. yõlõ verecekti. Çay içimi sohbet ettik... Za- manla ayrõca tanõş olduk... Sa- dece haziran başlarõnda değil, arada bir uğrar, yine çay içimi sohbet ederdik. Gerçekten çay içimi! 20 dakika kadar otur- duktan sonra, “Senin ne kadar çok işin olduğunu biliyorum” der kalkardõ... Cebeci Hocaefendi Sokak’ta göğsünden vurulan Hakan’õn soruşturmasõ 1.5 yõl sürdü. An- kara Sõkõyönetim Komutanlõğõ, kendilerini “ülkücü” olarak tanõmlayan Mehmet Yaşar Güzeldemirci, Akif Koyuye- şil, Mustafa Tecirli ve Şidit Türe adlõ kişiler hakkõnda “adam öldürmeye eksik te- şebbüs” ve “ölümle sonuçla- nan kavgaya katılma” su- çundan dava açtõ. Önce mah- kûmiyet, sonra bozma, ardõn- dan yine mahkûmiyet derken 1984 yõlõna gelindiğinde tüm sanõklar beraat etmişti. Aradan 5 yõl geçmişti ve dosya tümüyle kapatõlmak üze- reydi ki, bir savcõ “silahı ateş- leyen kişi” olarak adõ geçen Fehmi Söylemez’in dava kap- samõnda olmadõğõnõ görür ve dosyayõ yeniden açar. Davanõn bu aşamaya gelmesinde Hak- kõ Şenyuva’nõn õsrarlõ takibi de etkili olur. Fehmi Söylemez hakkõnda Ankara 2. Ağõr Ce- za Mahkemesi’nde dava açõlõr. Gõyabi tutuklama kararõ veri- lir. Bir türlü bulunamaz. Bunun üzerine baba gazete ilanõnda oğlunun fotoğrafõnõn yanõ sõra katilin fotoğrafõnõ da kullanõr. Yõl 1996, Fehmi Söylemez hâlâ aranmaktadõr. 10 Haziran tarihli ilan iki bölümdür. Üst- te, Hakan’õn fotoğrafõ ve ya- nõnda yazõ: “AÜ Siyasal Bilgiler Fa- kültesi Öğrenci Derneği Baş- kanı iken, 10 Haziran 1979’da pusuda haince vu- ruluşunun 17. yılında seni, sa- vunduğun haklı idealleri, ül- kemizin ve insanlarımızın güzel geleceğine inancını sev- giyle anıyoruz. ” Altta, zanlõ Fehmi Söyle- mez’in fotoğrafõ, yanõnda yazõ: “Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 1986/96 sayılı dosyasındaki belgelere göre, katil zanlısı, gıyabi tutuklu, 1956 Kahramanmaraş do- ğumlu, Ali oğlu ülkücü Feh- mi Söylemez 17 yıldır yaka- lanamamakta. Bu durumda adalet, zamanaşımının dol- masını ve davanın düşmesi- ni bekleyen gereksiz bir for- malite; tozlu, sararmış tuta- naklar ve yazışmalardan iba- ret bir duruma düşmektedir. Katil zanlısının bilinen son adresi: İsadivanlı Mahallesi, Viş- neli Sokak no: 7 Kahraman- maraş.” Aradan yõllar geçti, 2004’te Fehmi Söylemez hakkõnda gõ- yabi tutuklama kararõ verilişi- nin 20. yõlõnda yasalar gereği zamanaşõmõ süresi doldu. Ar- tõk katil zanlõsõ ortaya çõkabi- lirdi! Şenyuva, zamanaşõmõ- nõn dolmasõna kõsa bir süre kala yeniden tüm sorumlu kat- larõ dolaştõ. “Zamanaşımı fii- li bir af haline geliyor. Böy- lesi olaylarda zamanaşımı kaldırılsın” istemini defalarca yineledi, sonuç alamadõ... 12 Eylül’ün öncesiyle ve sonrasõyla bir başka şe- kilde sürdüğünü ortaya koyan unsurlardan biri hâlâ devam etmekte olan Dev-Yol davasõdõr. Yõl 2008, 1982’de açõlan Dev-Yol davasõ devam ediyor! Bu davanõn süreci ’78 kuşağõnõn yeniden topar- lanõp ülkenin geleceğinde söz sahibi olma gücüne ulaşmasõnõn ne kadar zor olduğunu ortaya koyan gerçeklerden biri. Dev-Yol için darbe Temmuz 1980’de başla- mõştõ desek, abartmõş ol- mayõz. 12 Eylül’le birlikte operasyonlar daha da ge- nişledi. 1981’de Dev- Yol’un omurgasõ ceza- evindeydi. Fatsa’dan An- kara’ya, Adana’dan İs- tanbul’a Türkiye’nin çok değişik yerlerinde sürdü- rülen operasyonlarla bir- likte davalar da açõldõ. Ayrõ ayrõ görülen da- valar ne olacaktõ? Her şehirden farklõ ka- rar çõkabilirdi. Bu tür du- rumlar o dönem ve son- rasõnda yaşandõ. Şubat 1982’de Dev- Yol’la ilgili bütün davalar birleştirildi. Toplam 723 sanõk. Temel suç, TCK 146. Yani anayasal düze- ni değiştirmeye girişmek. Dava 7 yõl sürdü. 19 Temmuz 1989’da karar açõklandõ: Karar, 350 sanõk yö- nünden temyiz edildi. Yargõtay incelemesini 6.5 yõlda tamamladõ. 11. Ce- za Dairesi 27 Aralõk 1995’te kararõnõ açõkladõ: 5 başvuruya süre yö- nünden ret, 1 başvuruya ölüm nedeniyle ortadan kaldõrma, 170 başvuru- ya zamanaşõmõ nedeniyle düşürme, 66 başvuruya düzelterek onama, 87’si- ne onama, 23’üne aleyh- te bozma. Yõl 1995 ve 80’li yõl- lardaki yargõlamaya pa- ralel bir karar! Ankara 6. Ağõr Ceza Mahkemesi de dosyanõn yeniden incelemesini 6 yõlda tamamladõ. 16 Tem- muz 2002’de kararõnõ açõkladõ: 20 sanõğa ömür boyu hapis, 3 sanõğa 16 yõl 8 ay hapis. Bu karar da temyize gitti. Yargõtay 11. Ceza Dairesi 28 Mayõs 2004’te- ki kararõnda, ölüm ceza- sõnõn kaldõrõlmõş olmasõ nedeniyle, bu cezayõ sak- lõ tutan hükümlerin yeni- den değerlendirilmesini istedi, dosya Ankara 6. Ağõr Ceza Mahkemesi’ne yeniden döndü. 1982 yılında açılan Dev-Yol davası 2008’e gelinmesine karşın hala devam edior 26 yıllık dava Şenyuva ailesi Anka- ra’nõn en köklü semtle- rinden birinde oturuyor. Mütevazõ, devlete yõllar- ca dürüstçe hizmet etmiş bir kişinin evi... İlk soh- betin ardõndan “Ha- kan’ın odasını göstere- lim” dediler... Aynen ko- rumuşlar... Gittiğimde ya- nõlmõyorsam katledilişinin 18. yõlõydõ... Hakan’õn ya- tağõ, pijamasõ, terliği, giy- sileri aynen, yerli yerinde duruyor... “Ateş düştüğü yeri ya- kar”õ en yakõcõ biçimde o an gördüm... Sanki Hakan yaşõyor... Okul bit- miş, iş ya- şamõ baş- lamõş, gün- düz işinde, akşam eve gelecek... Üstünü de- ğiştirecek, õslõk çala- rak terlik- lerini giyip annesinin dizinin dibine oturacak! Salonda Ha- kan’õn 4 fotoğrafõnõ say- dõm. Öteki odalardakiler ayrõ... Hitaplar, ya “Hakanı- mız” ya “evladımız”... Hakan için bir defter açmõşlar. Hocalarõ, öğ- renci arkadaşlarõ düşün- celerini yazmõşlar, onlarõ okuduk birlikte. Hani bir söz vardõr: “Dünyanın neresinde bir insan ölmüşse, bilin ki bir de anne ölmüş demektir!” Ölüm her yaşta genç- tir... Ama 22 yaşõnda da- ha gençtir... Asker ocağında kardeş acısını paylaşmak Hakan’õn odasõ yaşõyor Hakan Şenyuva Hürriyet’in ge- nel yayın yönet- meni Ertuğrul Özkök cumarte- si günü, “Ya biat ya cihad” başlıklı yazısında, 1970’li yıllarda Dev Yol’un “Cumhuriyet Gazetesi’ni satın almayın” kampanyasını anımsatırken konuyu Tayyip Erdoğan’ın gazete boykotuna getirmişti. Özkök, “Bakın Dev Yol’un Cumhuriyet Gazetesi’ne uygulamaya çalıştığı zorbalıktan çıkıp nereye geldik. İkisi de zorba ideoloji- lerin gençlik hastalığıdır” demişti. Haluk Şahin ise aynı günkü Radi- kal’de, “Bu ülkede birçok kişinin salt Cumhuriyet gazetesi okudukları için dövüldükleri, hatta öldürüldükleri unu- tulmasın” diyerek zorbalığın şiddete dönüşmesine dikkat çekmişti. Boykot-zorbalık-şiddet üçgeninin daha kanlı sayfaları vardır: Gazete boykotuna eskiden terör örgütleri başvururdu. Hizbullahçılar 1993-1998 yılları arasında, PKK propagandası ya- pıyor diye Gündem ve Özgür Halk gi- bi gazetelerin satışını engellemek için camilerde, medreselerde fetvalar ve- rirlerdi! Boykot çağrısı bir süre sonra şiddete dönüştü. Hizbullah’ın İlim ka- nadı “Hizbulkontra” tanımlamasına kızarak 13 gazeteciyi öldürdü. Örgüt yandaşları gazete bayilerini yaktı hat- ta satıcıları katletti. PKK de zaman zaman örgüt aleyh- tarı yayınlara kızınca tehditler savu- rurdu. Güneydoğu’da, 1990’lardaki “Mehmetçik basınını okumayın” boy- kotu bir süre sonra medya ambargo- suna dönüşmüştü. PKK’liler 13 Ekim 1993’te tüm gazetelerin Diyarbakır temsilcilerini Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’ne çağırdı. Sonra hepsini bir minibüse bindirip Kulp ilçesi kırsalına götürdü ve Güneydoğu’da gazeteci- liğin yasaklanması ve büroların ka- patılması kararını dikte ettirdi! Muha- birler can havliyle bölgeyi terk etti. Am- bargo haberini Cumhuriyet’in Urfa bürosunda otururken kendisini “PKK GAP eyalet komutanı” diye tanıtan Ha- san Oğaç telefonla bana da bildir- mişti. Oğaç yıllar sonra Kuzey Irak’ta bir çatışmada öldürüldü. Erdoğan’ın boykot istemi Haluk Şahin’in, “Ya yarın Hürriyet, Milliyet ga- zetesi taşıyanlara saldırılar başlarsa? Onları satan bayilere saldırılırsa?” şeklindeki kaygılarıyla birleştiğinde ileride nelerin olacağını kimse kesti- remez. Ancak Başbakan’ın boykot çağrısının, kitleleri cahil, habersiz, il- gisiz bırakarak istediği gibi kontrol et- mek isteyen feodal ağa ve şıhların, zorbaların tavrından farklı olmadığını artık herkes biliyor! Erdoğan gazete boykotuyla yüzde 47’yi saflarında tutmak istiyor. Bu yüzden kendisine oy verenleri, Şaban Dişli’leri, Zahid Akman’ları, yolsuzluğa bulaşmış be- lediye başkanlarını, partisine yakın De- niz Feneri vurguncularını yazan ga- zetelerden uzak tutmak istiyor! Er- doğan, AKP’nin hızla tükenişe gittiğini manşetinden indirmeyen fısıltı gaze- telerini nasıl susturacak acaba? Kombassan ve YİMPAŞ’ın ardından yeşil sermayenin sahipleri Deniz Feneri vurgununun şokunu yaşıyor. Birileri bu şoku magazin “sisi”nde karambole ge- tirmeye çalışsa da, merhamet soy- guncularının vicdanlarda yarattığı ka- nama sürüyor. Anadolu Müslümanı bu kan emicilerin din-iman söy- lemiyle yaptıklarını Allah’a havale etse de, Alman yar- gısı olayın peşini bırakmıyor. Yeniçağ’da Sabahattin Ön- kibar’ın dünkü yazısından öğreniyoruz ki jandarma, İslami sermayenin bir baş- ka kolu için harekete geçmiş. Önkibar, son aylarda Başbakan Erdoğan ve AKP için ortalığı süt liman gösteren manşetler atan Türkiye gazetesini de bünyesinde barındıran İhlas Grubu’yla ilgili şunları yazmıştı: “Eşref Güre edebiyat öğretmeni. Somut belge ve bilgilerle Sanayi ve Maliye bakanlıklarına müracaat ederek İhlas için soruşturma talep etmişti. Gü- re’ye göre iki bakanlıkta başlatılan soruşturma siyasi otoritenin emriyle pa- tinaj sürecine girmişmiş! Derken kısa bir süre önce ilginç bir gelişme olmuş. İki jan- darma istihbarat subayı Eşref öğretmenle saat- lerce İhlas’ı konuşmuş. Ana konu İhlas Finans’ın içinin boşal- tılması, İhlas’ın borsa işlemleri, haya- li ihracat ve İhlas’ın yurtdışındaki var- lıkları. Evet hakikatte İhlas Finans’ın kol- lanması olayı AKP’nin hırsızlığa bakı- şında suçüstü halidir ve yolsuzluklara nasıl kol-kanat gerdiğini gözler önüne sermektedir.” Şeref!.. Forsa!.. Nazlı Ilıcak, Şaban Dişli’nin rüş- vet olayı ve Deniz Feneri vurgunuy- la ilgili eleştirileri nedeniyle bir süre- dir Sabah gazetesinde kıskaca alın- mıştı. 14 Eylül’den itibaren 4. say- fadaki köşesinde yazmadı. Dünkü Sabah gazetesini alanlar Ilıcak’ın yazısını 25. sayfada buldular. Ilıcak “Dostlara teşekkür” başlığı altında hem “Hiç değilse Yavuz Donat’ın sayfasında yazayım” diye ısrar etti- ğini yazmış hem de “4’ten 20’li say- falara kaydırılmak ‘tenzil-i rütbe’dir” diye sitem etmişti! Nazlı Hanım’a gö- re “mağdur edilen değil mağdur eden kaybetmişti!..” O, dostlarının “Sayfa önemli ama, yazarın niteliği daha önemli” sözlerine dayanarak kendini teselli ediyordu! Bu yüz- den, Faruk Nafiz Çamlıbel’in Yas- sıada’da yargılanan Demokrat Par- tililere yazdığı, “Her gaza güttüğü da- vadan alır kıymetini / Rengi dönmez ne kadar ak demiş olsak karaya” şek- lindeki dörtlüğünü de köşesine al- mıştı. Ona göre bu satırlar, “Değe- ri, mekân değil insan yaratır” dü- şüncesini savunuyordu! Aslında tüm bu satırlar 25. sayfa- ya atılmanın acısını azaltmaya yö- nelikti!.. Ilıcak ya AKP’ye diklenme- ye devam edecek ya da yelkenleri in- direcekti! O, tıpkı Sabah’taki “hafif” yazarlar gibi ikincisini seçti, iktidar “gemicik”inde forsa olmaktan kur- tulamadı! Yolu açık olsun!.. “Erdoğan sık sık ‘şeref’ kelimesi- ni kullanıyor. Birilerine ‘şerefsiz’ derken, Şaban Dişli’nin nüfuz suiisti- mali yaparken yakalandığını hatırlaması gerekir. Fukaraya destek olmak için toplanan paralarla ticaret yapmanın da şeref durumlarıyla ilgisi vardır. Hangi ‘şerefsizlerin’ bu hırsızlıktan nema- landığını tespit etmek yerine başka- larına ‘şerefsiz’ diye bağırmanın bir açıklaması olmalıdır.” Okay Gönensin, Vatan “Açık söyleyeyim; mesele bir siyasî parti ile bir medya grubu ara- sında sıkıştırılmış olmasa ‘yalan ve if- tira haberler’ konusunda yapılacak her makul çağrının doğru olacağına ina- nıyorum. Sivil bir çağrıya ihtiyaç var aslında. Çünkü gazetelerin asıl de- netçisi tüketicidir. Bu bakımdan ge- cikmiş bir toplumsal tepkiden bile bahsetmem mümkün.” Ekrem Dumanlı, Zaman e-posta: mfarac cumhuriyet.com.tr MED CEZİR MEHMET FARAÇ Boykot ve Şiddet!.. CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu son haftalarda AKP’ye kan kusturuyor. Rüşvet olayı nedeniyle Şaban Dişli’yi istifaya götüren Kılıçdaroğlu, Deniz Feneri rezaletini de Türkiye’nin gün- demine soktu, AKP’yi köşeye sıkış- tırdı. Ülkenin Başbakanı’nın son gün- lerdeki saldırgan üslubunun nedeni biraz da Kılıçdaroğlu’nun direnişidir. Başbakan pazar günü partisinin Kâğıthane ilçe kongresinde yine ağ- zını bozdu. Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın kendi- siyle ilgili iddialar ortaya atan Kılıç- daroğlu’na, “Televizyona çıkalım, is- patlarsan milletvekilliğinden istifa edeceğim” önerisini anımsatan Er- doğan, “Ama sen ispatlayamazsan çık televizyona, ‘ben şerefsizim, müfte- riyim’ de” diye bağırdı. Erdoğan yine takıyyeye sığındı. CHP lideri Deniz Baykal yıllardır Er- doğan’a “Milletvekilliği dokunulmaz- lığını kaldıralım” çağrısı yapıyor, ama Başbakan hep kaçıyor! AKP lideri son günlerde sıklıkla gündeme getirdiği “şeref” meselesini dokunulmazlık ko- nusunda niye ağzına almıyor acaba?.. Örneğin televizyon yerine dokunul- mazlığını kaldırıp yargı önüne çıkması daha şe- reflice olmaz mı? Bu şe- kilde Türk halkı Erdoğan’ın belediye başkanlığı dö- neminden kalma “Görevi ihmal, zim- met, kamu taşıma biletlerinde kalpa- zanlık, resmi evrak ve kayıtlarda sah- tecilik, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak”la ilgili dosyalarının içeri- ğini ve sonucunu da öğrenmiş olur! İnsanlar oldum olası şereflerini adaletin önünde aklanarak pekiştirir- ler, televizyon ekranında değil!.. 22Eylül2008(Evrenselgazetesi) Sırada İhlas mı Var?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle