Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ağustos 1982... Gaziemir
Ulaştõrma Okulu Yedek Su-
bay Okulu’ndayõz... 4 aylõk
temel eğitimin ilk günleri...
Koğuşta yataklar iki katlõ...
İkinci kattayõm... İlk izle-
nim olarak konuşulabilir bul-
duğum sol yanõmdaki ya-
takta yatandõ. Tanõştõk; Selim
Özgerçin... Soyad bir an ya-
bancõ gelmedi ama asker ko-
ğuşundayõz, hemen bir şey
söylemek de istemedim. OD-
TÜ’den mezun olmuş, İzmir
Karşõyaka’da oturuyor... Her-
keste bir tedirginlik var, ilk
günler sohbetler derinleşmi-
yor.
Selim’le koğuş ortaklõğõnõn
devamõ olarak aynõ takõmda,
aynõ mangadayõz... Özgerçin
soyadõnõ nereden anõmsadõ-
ğõmõ tabii ki hemen bul-
dum... Üniversite son sõnõf-
tayken yine bir kara haber:
Ankara’da ODTÜ’de Ser-
dar Özgerçin isimli bir ar-
kadaşõmõz öldürüldü. Bugün
Karşõyaka’da cenaze töreni
var!
Sanõyorum, kõşlada birin-
ci haftanõn sonuydu, Selim’e
sordum:“Serdar Özgerçin
senin neyin oluyor?”
Selim, bugün de unuta-
madõğõm çocuksu bakõşõyla
bana döndü:
“Kardeşim...”
İçim burkuldu. Bir an ken-
di kardeşimi düşündüm.
İki kardeş ODTÜ’yü ka-
zanõyor. Anne-baba tarifsiz
sevinç içinde onlarõ üniver-
siteye uğurluyor. Biri diplo-
ma yerine tabutla dönüyor. O
andan sonra Selim, anne-
babasõ için Serdar da olmuş.
Daha sonra Selim’in anne-
babasõyla tanõştõm. Evlerine
gidip geldim. ’78 kuşağõnõn
boynundaki bir halka da an-
ne-babalarõ oldu. Tabii bu
güzel bir sevgi halkasõ ama
“başlarının bir daha asla ve
asla derde girmemesi için”
onlara göz kulak olmalõydõ-
lar.
Selim, bir yandan evlat
acõsõ çeken anne-babanõn te-
selli kaynağõydõ, bir yandan
da kardeşini genç yaşta kay-
betmiş acõlõ, içli bir delikan-
lõydõ...
Bir söz vardõr:
Barõşta çocuklar babalarõ-
nõ toprağa verir, savaşta ba-
balar çocuklarõnõ!
İç savaşõn eşiğindeki Tür-
kiye’de pek çok baba oğlunu
toprağa gömdü. Selim’in ba-
basõ da oğlunu toprağa ver-
dikten sonra yakalandõğõ bir
dizi hastalõkla usul usul oğ-
lunun yanõna sürüklendi!
Evlat acõsõnõ yaşamakta
olan ailelerden bazõlarõyla
tanõşõğõm... Evinizin bir bö-
lümünün mezarlõkta oldu-
ğunu düşünün, öyle bir şey...
Hakan Şenyuva 10 Ha-
ziran 1979’da Ankara’da Si-
yasal Bilgiler Fakültesi’nin
çevresindeki bir silahlõ sal-
dõrõ sonucu yaşamõnõ yitirdi.
Babasõ emekli general Hak-
kı Şenyuva ve annesi Tuna
Şenyuva 3 evladõndan biri-
ni, 22 yaşõnda toprağa göm-
menin acõsõnõ o günden be-
ri yaşõyor.
Hakan, Siyasal Bilgiler
Fakültesi’nin (SBF) aktif,
sevilen öğrencilerinden bi-
riydi. Arkadaşlarõ onun SBF-
Der’in başkanõ olmasõnõ is-
tiyordu. Baba, oğlunun si-
yasal hareketliliğinin ayõr-
dõnda... Oğlunu her şeyden
önce iyi bir insan olarak ye-
tiştirmişti. O da babasõnõn
görev yaptõğõ yerlerde in-
sanlarõn fakirliğine, yaşam
standartlarõndaki uçuruma
kayõtsõz kalamõyordu. Ba-
basõnõn görev yeri yurtdõşõ
olduğu dönemde dünyayõ
da tanõdõ. Eğitiminin bir bö-
lümünü yabancõ okullarda
sürdürmesine karşõn asõl he-
defi SBF idi. Hedefine ulaş-
tõ...
Baba, oğlunun SBF-
Der’in yönetiminde oldu-
ğunu öğrenince, baskõ yap-
mamaya da özen göstererek
ayrõlmasõnõn daha doğru ola-
cağõnõ söyler. Hakan, baba-
sõnõ kõrmak istemez.
Bir akşam baba-oğul otu-
rurlar, rakõ içerler... Hakan
der ki:
“Tamam baba, derne-
ğin yöneticiliğini bırakı-
yorum... İçin rahat olsun...
Ama düşüncelerime ka-
rışmazsın herhalde...”
Baba sevinir:
“Kararına sevindim oğ-
lum... Düşüncelerine ka-
rışmak olur mu? Biz seni
özgür düşünceli, aydın bir
genç olarak yetiştirdik....
Öyle devam etmeni isti-
yoruz...”
Bu sohbetten birkaç hafta
sonra Hakan vurulur... Dö-
nemin SBF Dekanõ Prof.
Cevat Geray baba Hakkõ
Şenyuva’ya başsağlõğõnõ şöy-
le iletir:
“Siz çok değerli, başarı-
lı, Kemalist düşüncelerle
dolu bir evladınızı yitirdi-
niz... Biz de fakültemizin
çok değerli öğrenci derne-
ği başkanını kaybettik...
Hepimizin başı sağ ol-
sun...”
Baba anlar ki, Hakan der-
neğin yönetiminden çekil-
mediği gibi, başkanlõğa se-
çilmiş! Salt kendisini rahat-
latmak için gerçeği söyle-
memiş!
CMYB
C M Y B
23 EYLÜL 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 9
Y A R I N : 1 1 - 1 2 E Y L Ü L
Evlat acõsõ zaman aşõmõ
dinlemiyor Hakan Şenyuva 10 Haziran 1979’da
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin çevresindeki
bir saldõrõ sonucu yaşamõnõ yitirdi.
1975-80 arasõnda
çok genel bir
hesaplamayla 5 bine
yakõn genç kõyõldõ.
5 bin aile, 5 bin
sönen ocak... Kimse
evlat acõsõnõn
tarifini yapamaz. O,
ancak yaşanõr...
Katilin
izinde
Hakkı Şenyuva’yõ 1994 yõ-
lõnda kişi olarak tanõdõm. Da-
ha önce ismen biliyordum.
Cumhuriyet’in Ankara Tem-
silciliği görevine geleli henüz
bir yõl bile olmamõştõ. Haziran
ayõ başõnda geldi. 10 Haziran,
oğlunun katledilişinin yõldö-
nümüydü. Her yõl aralõksõz
Cumhuriyet’e ilan veriyordu.
15. yõlõ verecekti.
Çay içimi sohbet ettik... Za-
manla ayrõca tanõş olduk... Sa-
dece haziran başlarõnda değil,
arada bir uğrar, yine çay içimi
sohbet ederdik. Gerçekten çay
içimi! 20 dakika kadar otur-
duktan sonra, “Senin ne kadar
çok işin olduğunu biliyorum”
der kalkardõ...
Cebeci Hocaefendi Sokak’ta
göğsünden vurulan Hakan’õn
soruşturmasõ 1.5 yõl sürdü. An-
kara Sõkõyönetim Komutanlõğõ,
kendilerini “ülkücü” olarak
tanõmlayan Mehmet Yaşar
Güzeldemirci, Akif Koyuye-
şil, Mustafa Tecirli ve Şidit
Türe adlõ kişiler hakkõnda
“adam öldürmeye eksik te-
şebbüs” ve “ölümle sonuçla-
nan kavgaya katılma” su-
çundan dava açtõ. Önce mah-
kûmiyet, sonra bozma, ardõn-
dan yine mahkûmiyet derken
1984 yõlõna gelindiğinde tüm
sanõklar beraat etmişti.
Aradan 5 yõl geçmişti ve
dosya tümüyle kapatõlmak üze-
reydi ki, bir savcõ “silahı ateş-
leyen kişi” olarak adõ geçen
Fehmi Söylemez’in dava kap-
samõnda olmadõğõnõ görür ve
dosyayõ yeniden açar. Davanõn
bu aşamaya gelmesinde Hak-
kõ Şenyuva’nõn õsrarlõ takibi de
etkili olur. Fehmi Söylemez
hakkõnda Ankara 2. Ağõr Ce-
za Mahkemesi’nde dava açõlõr.
Gõyabi tutuklama kararõ veri-
lir. Bir türlü bulunamaz. Bunun
üzerine baba gazete ilanõnda
oğlunun fotoğrafõnõn yanõ sõra
katilin fotoğrafõnõ da kullanõr.
Yõl 1996, Fehmi Söylemez
hâlâ aranmaktadõr. 10 Haziran
tarihli ilan iki bölümdür. Üst-
te, Hakan’õn fotoğrafõ ve ya-
nõnda yazõ:
“AÜ Siyasal Bilgiler Fa-
kültesi Öğrenci Derneği Baş-
kanı iken, 10 Haziran
1979’da pusuda haince vu-
ruluşunun 17. yılında seni, sa-
vunduğun haklı idealleri, ül-
kemizin ve insanlarımızın
güzel geleceğine inancını sev-
giyle anıyoruz. ”
Altta, zanlõ Fehmi Söyle-
mez’in fotoğrafõ, yanõnda yazõ:
“Ankara 2. Ağır Ceza
Mahkemesi’nin 1986/96 sayılı
dosyasındaki belgelere göre,
katil zanlısı, gıyabi tutuklu,
1956 Kahramanmaraş do-
ğumlu, Ali oğlu ülkücü Feh-
mi Söylemez 17 yıldır yaka-
lanamamakta. Bu durumda
adalet, zamanaşımının dol-
masını ve davanın düşmesi-
ni bekleyen gereksiz bir for-
malite; tozlu, sararmış tuta-
naklar ve yazışmalardan iba-
ret bir duruma düşmektedir.
Katil zanlısının bilinen son
adresi:
İsadivanlı Mahallesi, Viş-
neli Sokak no: 7 Kahraman-
maraş.”
Aradan yõllar geçti, 2004’te
Fehmi Söylemez hakkõnda gõ-
yabi tutuklama kararõ verilişi-
nin 20. yõlõnda yasalar gereği
zamanaşõmõ süresi doldu. Ar-
tõk katil zanlõsõ ortaya çõkabi-
lirdi! Şenyuva, zamanaşõmõ-
nõn dolmasõna kõsa bir süre
kala yeniden tüm sorumlu kat-
larõ dolaştõ. “Zamanaşımı fii-
li bir af haline geliyor. Böy-
lesi olaylarda zamanaşımı
kaldırılsın” istemini defalarca
yineledi, sonuç alamadõ...
12 Eylül’ün öncesiyle
ve sonrasõyla bir başka şe-
kilde sürdüğünü ortaya
koyan unsurlardan biri
hâlâ devam etmekte olan
Dev-Yol davasõdõr. Yõl
2008, 1982’de açõlan
Dev-Yol davasõ devam
ediyor!
Bu davanõn süreci ’78
kuşağõnõn yeniden topar-
lanõp ülkenin geleceğinde
söz sahibi olma gücüne
ulaşmasõnõn ne kadar zor
olduğunu ortaya koyan
gerçeklerden biri.
Dev-Yol için darbe
Temmuz 1980’de başla-
mõştõ desek, abartmõş ol-
mayõz. 12 Eylül’le birlikte
operasyonlar daha da ge-
nişledi. 1981’de Dev-
Yol’un omurgasõ ceza-
evindeydi. Fatsa’dan An-
kara’ya, Adana’dan İs-
tanbul’a Türkiye’nin çok
değişik yerlerinde sürdü-
rülen operasyonlarla bir-
likte davalar da açõldõ.
Ayrõ ayrõ görülen da-
valar ne olacaktõ?
Her şehirden farklõ ka-
rar çõkabilirdi. Bu tür du-
rumlar o dönem ve son-
rasõnda yaşandõ.
Şubat 1982’de Dev-
Yol’la ilgili bütün davalar
birleştirildi. Toplam 723
sanõk. Temel suç, TCK
146. Yani anayasal düze-
ni değiştirmeye girişmek.
Dava 7 yõl sürdü. 19
Temmuz 1989’da karar
açõklandõ:
Karar, 350 sanõk yö-
nünden temyiz edildi.
Yargõtay incelemesini 6.5
yõlda tamamladõ. 11. Ce-
za Dairesi 27 Aralõk
1995’te kararõnõ açõkladõ:
5 başvuruya süre yö-
nünden ret, 1 başvuruya
ölüm nedeniyle ortadan
kaldõrma, 170 başvuru-
ya zamanaşõmõ nedeniyle
düşürme, 66 başvuruya
düzelterek onama, 87’si-
ne onama, 23’üne aleyh-
te bozma.
Yõl 1995 ve 80’li yõl-
lardaki yargõlamaya pa-
ralel bir karar!
Ankara 6. Ağõr Ceza
Mahkemesi de dosyanõn
yeniden incelemesini 6
yõlda tamamladõ. 16 Tem-
muz 2002’de kararõnõ
açõkladõ: 20 sanõğa ömür
boyu hapis, 3 sanõğa 16
yõl 8 ay hapis.
Bu karar da temyize
gitti. Yargõtay 11. Ceza
Dairesi 28 Mayõs 2004’te-
ki kararõnda, ölüm ceza-
sõnõn kaldõrõlmõş olmasõ
nedeniyle, bu cezayõ sak-
lõ tutan hükümlerin yeni-
den değerlendirilmesini
istedi, dosya Ankara 6.
Ağõr Ceza Mahkemesi’ne
yeniden döndü.
1982 yılında açılan Dev-Yol davası 2008’e gelinmesine karşın hala devam edior
26 yıllık dava
Şenyuva ailesi Anka-
ra’nõn en köklü semtle-
rinden birinde oturuyor.
Mütevazõ, devlete yõllar-
ca dürüstçe hizmet etmiş
bir kişinin evi... İlk soh-
betin ardõndan “Ha-
kan’ın odasını göstere-
lim” dediler... Aynen ko-
rumuşlar... Gittiğimde ya-
nõlmõyorsam katledilişinin
18. yõlõydõ... Hakan’õn ya-
tağõ, pijamasõ, terliği, giy-
sileri aynen, yerli yerinde
duruyor...
“Ateş düştüğü yeri ya-
kar”õ en yakõcõ biçimde o
an gördüm... Sanki Hakan
yaşõyor...
Okul bit-
miş, iş ya-
şamõ baş-
lamõş, gün-
düz işinde,
akşam eve
gelecek...
Üstünü de-
ğiştirecek,
õslõk çala-
rak terlik-
lerini giyip
annesinin dizinin dibine
oturacak! Salonda Ha-
kan’õn 4 fotoğrafõnõ say-
dõm. Öteki odalardakiler
ayrõ...
Hitaplar, ya “Hakanı-
mız” ya “evladımız”...
Hakan için bir defter
açmõşlar. Hocalarõ, öğ-
renci arkadaşlarõ düşün-
celerini yazmõşlar, onlarõ
okuduk birlikte. Hani bir
söz vardõr:
“Dünyanın neresinde
bir insan ölmüşse, bilin
ki bir de anne ölmüş
demektir!”
Ölüm her yaşta genç-
tir... Ama 22 yaşõnda da-
ha gençtir...
Asker ocağında kardeş acısını paylaşmak
Hakan’õn
odasõ
yaşõyor
Hakan Şenyuva
Hürriyet’in ge-
nel yayın yönet-
meni Ertuğrul
Özkök cumarte-
si günü, “Ya biat ya cihad”
başlıklı yazısında, 1970’li yıllarda Dev
Yol’un “Cumhuriyet Gazetesi’ni satın
almayın” kampanyasını anımsatırken
konuyu Tayyip Erdoğan’ın gazete
boykotuna getirmişti. Özkök, “Bakın
Dev Yol’un Cumhuriyet Gazetesi’ne
uygulamaya çalıştığı zorbalıktan çıkıp
nereye geldik. İkisi de zorba ideoloji-
lerin gençlik hastalığıdır” demişti.
Haluk Şahin ise aynı günkü Radi-
kal’de, “Bu ülkede birçok kişinin salt
Cumhuriyet gazetesi okudukları için
dövüldükleri, hatta öldürüldükleri unu-
tulmasın” diyerek zorbalığın şiddete
dönüşmesine dikkat çekmişti.
Boykot-zorbalık-şiddet üçgeninin
daha kanlı sayfaları vardır: Gazete
boykotuna eskiden terör örgütleri
başvururdu. Hizbullahçılar 1993-1998
yılları arasında, PKK propagandası ya-
pıyor diye Gündem ve Özgür Halk gi-
bi gazetelerin satışını engellemek için
camilerde, medreselerde fetvalar ve-
rirlerdi! Boykot çağrısı bir süre sonra
şiddete dönüştü. Hizbullah’ın İlim ka-
nadı “Hizbulkontra” tanımlamasına
kızarak 13 gazeteciyi öldürdü. Örgüt
yandaşları gazete bayilerini yaktı hat-
ta satıcıları katletti.
PKK de zaman zaman örgüt aleyh-
tarı yayınlara kızınca tehditler savu-
rurdu. Güneydoğu’da, 1990’lardaki
“Mehmetçik basınını okumayın” boy-
kotu bir süre sonra medya ambargo-
suna dönüşmüştü. PKK’liler 13 Ekim
1993’te tüm gazetelerin Diyarbakır
temsilcilerini Güneydoğu Gazeteciler
Cemiyeti’ne çağırdı. Sonra hepsini bir
minibüse bindirip Kulp ilçesi kırsalına
götürdü ve Güneydoğu’da gazeteci-
liğin yasaklanması ve büroların ka-
patılması kararını dikte ettirdi! Muha-
birler can havliyle bölgeyi terk etti. Am-
bargo haberini Cumhuriyet’in Urfa
bürosunda otururken kendisini “PKK
GAP eyalet komutanı” diye tanıtan Ha-
san Oğaç telefonla bana da bildir-
mişti. Oğaç yıllar sonra Kuzey Irak’ta
bir çatışmada öldürüldü.
Erdoğan’ın boykot istemi Haluk
Şahin’in, “Ya yarın Hürriyet, Milliyet ga-
zetesi taşıyanlara saldırılar başlarsa?
Onları satan bayilere saldırılırsa?”
şeklindeki kaygılarıyla birleştiğinde
ileride nelerin olacağını kimse kesti-
remez. Ancak Başbakan’ın boykot
çağrısının, kitleleri cahil, habersiz, il-
gisiz bırakarak istediği gibi kontrol et-
mek isteyen feodal ağa ve şıhların,
zorbaların tavrından farklı olmadığını
artık herkes biliyor! Erdoğan gazete
boykotuyla yüzde 47’yi saflarında
tutmak istiyor. Bu yüzden kendisine
oy verenleri, Şaban Dişli’leri, Zahid
Akman’ları, yolsuzluğa bulaşmış be-
lediye başkanlarını, partisine yakın De-
niz Feneri vurguncularını yazan ga-
zetelerden uzak tutmak istiyor! Er-
doğan, AKP’nin hızla tükenişe gittiğini
manşetinden indirmeyen fısıltı gaze-
telerini nasıl susturacak acaba?
Kombassan ve YİMPAŞ’ın ardından
yeşil sermayenin sahipleri Deniz Feneri
vurgununun şokunu yaşıyor. Birileri bu
şoku magazin “sisi”nde karambole ge-
tirmeye çalışsa da, merhamet soy-
guncularının vicdanlarda yarattığı ka-
nama sürüyor. Anadolu Müslümanı bu
kan emicilerin din-iman söy-
lemiyle yaptıklarını Allah’a
havale etse de, Alman yar-
gısı olayın peşini bırakmıyor.
Yeniçağ’da Sabahattin Ön-
kibar’ın dünkü yazısından öğreniyoruz
ki jandarma, İslami sermayenin bir baş-
ka kolu için harekete geçmiş. Önkibar,
son aylarda Başbakan Erdoğan ve
AKP için ortalığı süt liman gösteren
manşetler atan Türkiye gazetesini de
bünyesinde barındıran İhlas Grubu’yla
ilgili şunları yazmıştı:
“Eşref Güre edebiyat öğretmeni.
Somut belge ve bilgilerle Sanayi ve
Maliye bakanlıklarına müracaat ederek
İhlas için soruşturma talep etmişti. Gü-
re’ye göre iki bakanlıkta başlatılan
soruşturma siyasi otoritenin emriyle pa-
tinaj sürecine girmişmiş! Derken kısa
bir süre önce ilginç bir
gelişme olmuş. İki jan-
darma istihbarat subayı
Eşref öğretmenle saat-
lerce İhlas’ı konuşmuş.
Ana konu İhlas Finans’ın içinin boşal-
tılması, İhlas’ın borsa işlemleri, haya-
li ihracat ve İhlas’ın yurtdışındaki var-
lıkları. Evet hakikatte İhlas Finans’ın kol-
lanması olayı AKP’nin hırsızlığa bakı-
şında suçüstü halidir ve yolsuzluklara
nasıl kol-kanat gerdiğini gözler önüne
sermektedir.”
Şeref!..
Forsa!..
Nazlı Ilıcak, Şaban Dişli’nin rüş-
vet olayı ve Deniz Feneri vurgunuy-
la ilgili eleştirileri nedeniyle bir süre-
dir Sabah gazetesinde kıskaca alın-
mıştı. 14 Eylül’den itibaren 4. say-
fadaki köşesinde yazmadı. Dünkü
Sabah gazetesini alanlar Ilıcak’ın
yazısını 25. sayfada buldular. Ilıcak
“Dostlara teşekkür” başlığı altında
hem “Hiç değilse Yavuz Donat’ın
sayfasında yazayım” diye ısrar etti-
ğini yazmış hem de “4’ten 20’li say-
falara kaydırılmak ‘tenzil-i rütbe’dir”
diye sitem etmişti! Nazlı Hanım’a gö-
re “mağdur edilen değil mağdur
eden kaybetmişti!..” O, dostlarının
“Sayfa önemli ama, yazarın niteliği
daha önemli” sözlerine dayanarak
kendini teselli ediyordu! Bu yüz-
den, Faruk Nafiz Çamlıbel’in Yas-
sıada’da yargılanan Demokrat Par-
tililere yazdığı, “Her gaza güttüğü da-
vadan alır kıymetini / Rengi dönmez
ne kadar ak demiş olsak karaya” şek-
lindeki dörtlüğünü de köşesine al-
mıştı. Ona göre bu satırlar, “Değe-
ri, mekân değil insan yaratır” dü-
şüncesini savunuyordu!
Aslında tüm bu satırlar 25. sayfa-
ya atılmanın acısını azaltmaya yö-
nelikti!.. Ilıcak ya AKP’ye diklenme-
ye devam edecek ya da yelkenleri in-
direcekti! O, tıpkı Sabah’taki “hafif”
yazarlar gibi ikincisini seçti, iktidar
“gemicik”inde forsa olmaktan kur-
tulamadı! Yolu açık olsun!..
“Erdoğan sık sık ‘şeref’ kelimesi-
ni kullanıyor. Birilerine ‘şerefsiz’
derken, Şaban Dişli’nin nüfuz suiisti-
mali yaparken yakalandığını hatırlaması
gerekir. Fukaraya destek olmak için
toplanan paralarla ticaret yapmanın da
şeref durumlarıyla ilgisi vardır. Hangi
‘şerefsizlerin’ bu hırsızlıktan nema-
landığını tespit etmek yerine başka-
larına ‘şerefsiz’ diye bağırmanın bir
açıklaması olmalıdır.”
Okay Gönensin, Vatan
“Açık söyleyeyim; mesele bir siyasî
parti ile bir medya grubu ara-
sında sıkıştırılmış olmasa ‘yalan ve if-
tira haberler’ konusunda yapılacak her
makul çağrının doğru olacağına ina-
nıyorum. Sivil bir çağrıya ihtiyaç var
aslında. Çünkü gazetelerin asıl de-
netçisi tüketicidir. Bu bakımdan ge-
cikmiş bir toplumsal tepkiden bile
bahsetmem mümkün.”
Ekrem Dumanlı, Zaman
e-posta: mfarac cumhuriyet.com.tr
MED CEZİR
MEHMET FARAÇ
Boykot ve Şiddet!..
CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu son
haftalarda AKP’ye kan kusturuyor.
Rüşvet olayı nedeniyle Şaban Dişli’yi
istifaya götüren Kılıçdaroğlu, Deniz
Feneri rezaletini de Türkiye’nin gün-
demine soktu, AKP’yi köşeye sıkış-
tırdı. Ülkenin Başbakanı’nın son gün-
lerdeki saldırgan üslubunun nedeni
biraz da Kılıçdaroğlu’nun
direnişidir. Başbakan pazar
günü partisinin Kâğıthane
ilçe kongresinde yine ağ-
zını bozdu. Yardımcısı
Dengir Mir Mehmet Fırat’ın kendi-
siyle ilgili iddialar ortaya atan Kılıç-
daroğlu’na, “Televizyona çıkalım, is-
patlarsan milletvekilliğinden istifa
edeceğim” önerisini anımsatan Er-
doğan, “Ama sen ispatlayamazsan çık
televizyona, ‘ben şerefsizim, müfte-
riyim’ de” diye bağırdı.
Erdoğan yine takıyyeye sığındı.
CHP lideri Deniz Baykal yıllardır Er-
doğan’a “Milletvekilliği dokunulmaz-
lığını kaldıralım” çağrısı yapıyor, ama
Başbakan hep kaçıyor! AKP lideri son
günlerde sıklıkla gündeme getirdiği
“şeref” meselesini dokunulmazlık ko-
nusunda niye ağzına almıyor acaba?..
Örneğin televizyon yerine dokunul-
mazlığını kaldırıp yargı
önüne çıkması daha şe-
reflice olmaz mı? Bu şe-
kilde Türk halkı Erdoğan’ın
belediye başkanlığı dö-
neminden kalma “Görevi ihmal, zim-
met, kamu taşıma biletlerinde kalpa-
zanlık, resmi evrak ve kayıtlarda sah-
tecilik, cürüm işlemek için teşekkül
oluşturmak”la ilgili dosyalarının içeri-
ğini ve sonucunu da öğrenmiş olur!
İnsanlar oldum olası şereflerini
adaletin önünde aklanarak pekiştirir-
ler, televizyon ekranında değil!..
22Eylül2008(Evrenselgazetesi)
Sırada İhlas mı Var?