Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
23 EYLÜL 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA
HABERLER 7
DÜZ YAZI
ORHAN BİRGİT
Geçmişten Günümüze
“Geç gelen adalet, adalet değildir”sözünü ilk
kez kim söylemişse ne kadar doğru söylemiş.
Kocaeli Üniversitesi Hastanesi yoğun bakım
servisinde yaşam savaşı veren Şener Uygur’un
78 gündür tutuklu olarak yattığı Kandıra Ceza-
evi’nden salıverildiğini bildiren gazete haberleri-
ni okurken bu sözü bir kez daha hatırladım.
Zira haberi duyuran gazetelerin hemen tümü,
dünkü Cumhuriyet’in manşetinde olduğu gibi
“Komada Tahliye”den söz ediyordu.
Hastane yetkilileri, hayati tehlikesi süren emek-
li orgeneralin, bu nedenle uykuda tutulduğunu ve
en az on gün daha yoğun bakımda kalacağını söy-
lemişlerdi...
Hücresindeki merdivenlerden inerken baş dön-
mesi sonucu düşen ve beyin kanaması geçiren
yüksek tansiyon hastası olan Ergenekon şüphelisi
Şenuygur, demek ki, bu gerekçe ile salıverilme-
sini isteyen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın
talebinden de nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’nin
kararından da habersiz derin uykusunu sürdürü-
yordu?
Komada olanlar, acaba rüya görürler mi? Gör-
seler de koma halini atlattıktan sonra hatırlama-
ları söz konusu değil ama Eruygur’un 78 gün ön-
ce sorgusu yapılırken yargıçlara ısrarla yüksek tan-
siyon hastası olduğundan söz ettiğini, ancak so-
nuç alamadığını yılların yargı muhabiri Saygı
Öztürk, Hürriyet gazetesinde geçen hafta du-
yurmuştu.
Hiç kimsenin yargıçların takdir haklarını şu ya
da bu şekilde kullanmalarından ötürü, elbette eleş-
tiri yapması düşünülemez. Ama inanmak istiyo-
rum ki, delilleri karartma ya da yok etmek gibi, kaç-
ma olasılığı da söz konusu olmayan yaşlı, hasta
ve ülke tarihine iz bırakmış bir kişinin, sadece bir
tedbir olarak tutuklanma kararını verenler de
Şener Eruygur’un bir an önce sağlığına kavuşarak
evine dönmesi için dua edenler arasındadır.
Tsunami gibi...
Ergenekon soruşturması gibi bir ülkenin ada-
let arşivinde en önemli olaylar olarak anımsana-
cak olaylar, tıpkı bir kasırga ya da tsunami olarak
gelir. Gelişin ilk haberlerinde görev alan herkesin,
mesleklerinde eskidikten sonra, geçmişin mu-
hasebesini yaparlarken nasıl yönlendirilmiş ol-
duklarını hatırlamamaları imkânsızdır.
Güvenlik görevlilerinden başlayan, yargı men-
supları ile gelişen o tür davalardan, gazetecilerin
de etkilenmemesinin kaçınılmaz olduğunu da söy-
lemeliyim.
Bugün, o soruşturma ile ilgili haberleri okurken
eski bir gazeteci olarak yukarıdaki “kaçınılmaz”
sözcüğünün onca deneyimimin sonucu olduğu-
nu da bütün tazelikleri ile hatırlıyorum.
Yaşasalardı, İzmir Suikastı Davasını gören İs-
tiklal Mahkemesi’nin hâkimleri, Başvekil İsmet
Paşa’nın Gazi’ye ısrarlı başvurusu olmasaydı, Ka-
zım Karabekir’i nasıl idama mahkûm edecekle-
rini anlatırlardı.
Yine yaşasalardı, 1960 ihtilalinin Yüksek Ada-
let Divanı Başsavcısı Altay Egesel, rahmetli
Menderes’in kasasından çıktığını söyleyerek
elinde salladığı bir iç çamaşır hikâyesinin iç yü-
zünü açıklardı. İhtilal Komitesi sözcüsü olarak mer-
hum albay Ertuğrul Alatlı, Demokrat Partililerin
onlarca genç öğrenciyi öldürtüp Et Balık Kurumu
tesislerinde kıyma haline getirdiklerini içeren aji-
tasyonun sözcüsü olduğu için pişmanlığını söy-
lerdi.
12 Mart darbesinin Deniz Gezmiş ve iki arka-
daşını sehpaya gönderen ekipten hayatta olan-
lar, o günlerde hangi baskılarla o senaryoda gö-
rev aldıklarını dışa vurmasalar bile, eminim ken-
di vicdan hesaplaşmalarında bugün de canlı
tutmaktadırlar.
Özellikle, darbe dönemlerinde yargının, kudret
sahiplerinin baskısı altında tutulmaması düşünü-
lemez. Yargı gibi medya da o baskının etkisi al-
tında kalmamak için adeta yaşam savaşı veren-
lerin sayesinde, en az hasarla o dönemleri atlat-
mıştır.
Ya bugün? Bugün Başbakan da Adalet Bakanı
da yargının baskı altında olmadığını sürekli söy-
lüyorlar. Ne ki, 12 Eylül anayasasının özellikle ada-
let mensuplarının özlük haklarını kollayan Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu’na Adalet Bakanı’nın
başkanlık etmekle kalmayarak bir de bakanlık
müsteşarını doğal üye olarak görevlendireceğini
söyleyen 159’cu maddesi bir Demokles kılıcı gi-
bi o kurulun üstünde durmayı sürdürüyor.
Ne Başbakan’dan ne de iktidarın bir başka yet-
kilisinden bu kalın ve kaba müdahalenin anaya-
sadan çıkarılıp atılmasına dönük bir girişimin ol-
mayışı, nihayet yüksek kurulun saygın üyelerini ha-
rekete geçirmiş.
HSYK’nin yeni Başkanvekili Kadir Özbek’in elin-
de elbette söz konusu değişikliği yapacak olanak
da güç de yok. Ama sayın başkanvekili, makam
odasında bulunan Adalet Bakanlığı flamasını
kaldırtıp yeni flama için çalışmalara başlatarak bu
anayasal kurumla ilgili bilgilerin, bugüne kadar yer
aldığı bakanlık internet sitesinden ayırarak yola çık-
mış.
Dünkü akşam, yargı mensuplarını siyasal ikti-
darların gözetim ve denetiminden çıkartmayı
amaçlayan bu önemli girişimi “İsyan Bayrağı” ola-
rak değerlendiriyordu.
Adaletin herkese, hepimize lazım olduğunu unut-
mayan herkesin, özellikle politikacıların da ada-
let mensuplarının ve o arada baroların da bu HSYK
üyelerinin özerklik girişimlerine yürekten destek
olmaları gerekiyor.
Faks: 0 216 302 82 08 obirgit@e-kolay.net
Büyüklere sosyalizm
küçüklere vahşi kapitalizm
Kapitalizmin çöküşü olarak
nitelenen kriz tüm taşlarõ
yerinden oynattõ
Hükümetin programõ yok
Prof. Dr. GÜLTEN KAZ-
GAN: ABD dönemsel olarak
bunu hep yapõyor. Her on yõl-
da bir kriz çõkarõyor. 1987’de
New York borsasõnõn çökü-
şünden bugüne dönemsel ola-
rak 1997’de ve 2001’de de
benzer şeyler oldu. Her on yõ-
lõn son çeyreğine rastlayan bu
krizlerin sonuncusu, temelde
Fed’in faiz hadlerini düşük tu-
tarak, çok çok düşük gelirli
insanlara bile kaynak yarat-
masõndan kaynaklandõ. Yüzde
1’lere kadar indirdi, halka çok
düşük faiz oranlarõyla ev sattõ-
lar.
Ancak anlaşõlõyor ki bu faizle-
rin yükseltilebileceği halka açõk
açõk da anlatõlmamõş. Bunlar
ödenmemeye başlayõnca sis-
tem de sarsõlmaya başladõ. Ya-
tõrõm bankalarõ bu hadlerle alõ-
nan kredileri sigorta ettiriyor,
tahvile dönüştürüp tüm dün-
yaya satõyor. Krediler öden-
meyince de hem sigorta şir-
ketleri, hem tahvile dönüştü-
renler hem de tahvili alanlar
sarsõldõ. Şimdi ABD’de neoli-
beral parti 150 milyar dolarõ aş-
kõn para dağõttõ. Zora giren bü-
yük bankalarõ kamulaştõrdõlar
ya da fonladõlar. Merkez ban-
kalarõ para bulmaya çalõşõyor.
Kredilerin yeni çöküşlere yol
açmamasõ için yeni kaynak
arayõşlarõ söz konusu. Merkez
bankalarõ para bulmaya çalõşõ-
yor. Şu anda altõ bankanõn ya-
rattõğõ kayõp önemli değil. Tril-
yon dolarlara ulaşacak zarar-
lardan söz ediliyor.
Otomotivden
başlayacak
Ancak sorunlar daha reel
sektöre intikal etmedi. Krizin
atlatõlmasõ, sarsõntõnõn finans
sektörü içinde kalmasõna bağ-
lõ. Yüzde 100 intikal eder di-
yemeyiz ama reel sektöre inti-
kal etmesi olasõlõğõ da var.
Otomotiv sektöründen baş-
layacak gibi de görünüyor.
En büyük otomotiv şirketi Ge-
neral Motors’da sõkõntõ yaşan-
maya başlandõğõ biliniyor. 100
binlerce kişinin çalõştõğõ bir
şirket bu.
Sarsõntõnõn reel sektöre yan-
sõmasõyla işsizlik artamaya baş-
lar, zaten hafif de olsa işsizlik-
te yükseliş yaşanõyordu. Çö-
küntü olabilir. Sonra bataklar
temizlenir, sağlam unsurlar ge-
lişmeye başlar. Yeni teknolo-
jiler devreye girer. Nasõl daha
önceki krizlerin ardõndan te-
konoloji, bilgisayar, internet
devreye girdiyse şimde nano
teknoloji, biogenetik gibi şey-
lerle yeni gelişmeler sağlanõr.
Program yok
Avrupa Birliği durgunluğa
giriyor. Baş ihracat alanõ oldu-
ğu için etkilenmesi söz konusu.
Özel sektördeki borç çok yük-
sek. 70 milyar dolar gibi bir
borç söz konusu. Bu borç ban-
kalarõn değil, özel sektörün fa-
iz farkõndan kazanmak için
borçlandõğõ miktar bu. Bu bor-
cun dõşarõda karşõlõğõ bir varlõk
yoksa sanayici çok zor durum-
da kalabilir.
Ama ben inanõyorum ki, bu
sanayicilerin danõşmanlarõ filan
vardõr. Bu borcun bir kõsmõnõn
riskini de almõşlardõr. Yoksa
özel sektör ve Türkiye sanayi-
si için çok kötü günler yaşanõr.
Şirketlerin büyük kõsmõ ya-
bancõlara geçer.
Ayrõca Türkiye’nin ciddi bir
cari açõğõ var. YTL değer kay-
betmeye başladõ. Finansman iki
yõldõr borçlanma yoluyla kar-
şõlandõ. Bir yandan da kredile-
rin geri çekilme riski var, bu
demek ki faizler yükselecek.
Eğer bu senaryo yaşanõrsa
2001’dekine benzer bir kriz
olabilir. Finans sektöründe de-
ğil. Onlar artõk daha kontrollü
ama reel sektörde bir sarsõntõ
yaşanmasõ mümkün.
Hükümetin de bu olanlar
karşõsõnda herhangi bir prog-
ram yaptõğõ görülmüyor. Hü-
kümet, bulaştõğõ pisliğe gö-
mülmüş durumda, başka bir
şey görmüyor.
Bildikleri tek şey ‘IMF ile
program devam edecek’ de-
mekten ibaret. Oysa IMF’nin
yaptõğõ tek şey, dõşarõdan ala-
cağõ olanlarõn alacaklarõnõ ga-
rantilemek. Yoksa Türkiye
ekonomisine bir katkõ yap-
mak değil...
Bazõ banka ve
şirketler
devletleştirildi,
krizin etkisini
azaltmak için
piyasalar fonlandõ.
Şimdiye kadar
serbest bõrakõlan ve
tu kaka ilan edilen
piyasaya müdahale
adõna ne varsa
yapõldõ. Muhalif
ekonomistler hiç
olmazsa bu
dönemde sõradan
insanlar için de
kaynak
ayrõlmasõndan
yana...
Amerika’da kriz
daha reel sektöre intikal
etmedi ama yansõma
olasõlõğõ var. Türkiye’yi
de etkilemesi beklenen
bu kriz karşõsõnda
hükümetin ne yazõk ki
bir program yaptõğõ
görülmüyor. Siyasi
polemikler ve
yolsuzluklarla
boğuşuyor.
Prof. Dr. Gülten Kazgan.
OLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA
FATMA KOŞAR
Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu - Marmara
Üniversitesi: Öncelikle bu yaşanan kriz,
kapitalist küreselleşmenin ilk ciddi krizidir.
1929’daki krizle kõyaslanabilir ancak. Çünkü
daha önce görülen gerek Asya krizi gerek
2001’deki krizlerin hepsi yerel boyutlarda
kaldõ. Tek bir müdahale ile giderilebildi. Yõl-
lardan sonra ilk kez ABD’de başlamak üzere
Avrupa, Rusya, hatta Çin’e kadar tüm aktör-
lere uzanan bir kriz söz konusu...
Faizlerin aşõrõ düşürülmesi ve kapitalist sis-
temin dõşõna itilmiş insanlara bile zorla kredi ve-
rilerek ev sahibi yapõlmasõ ile başlayan süreç-
te bugün sistemin ideolojisine aykõrõ bir şeki-
lede kamulaştõrmalar ve fonlamalar yapõlõyor.
Kamu kaynaklarõ kullanõlõyor.
Şimdi asõl tartõşõlmasõ gereken, belki de Leh-
man Brothers ya da Merrill Lynch’den önce sos-
yal kesimlere kaynak aktarõlmasõ gerektiği.
Çünkü bu kurtarmalar oralarda vergi mükelle-
fi olanlarõn ödediği vergilerle yapõlõyor. Onla-
rõn işlerini kaybet-
meleri ya da ödeme-
lerini yapmak için
harcamalarõnõ kõs-
masõ da sistemi sõ-
kõntõya sokacak ve
bu süreci uzatacak
bir durum. Bu ne-
denle sosyal kesim-
lerin kendileri için
daha fazla kamu ya-
tõrõmõ ayrõlmasõnõ is-
temeleri gerekiyor.
Böylece hem onlar
eğitim ve sağlõk gibi
hizmetleri çok daha kolay almõş olur, hem de
onlarõn borçlarõnõ ödemek için kõsmak zorun-
da kalacağõ harcamalarõn yol açacağõ durgun-
luk önlemiş olur.
Maliyet belli değil
Şu an maliyeti ve kaç kişinin etkileneceği tam
bilinmiyor. 2 trilyon dolara yakõn bir maliyet-
ten ve 2 milyon insandan söz ediliyor ama ev-
lerini kaybetmemek için tüm güçlerini kredi ayõr-
maya ayõran insanlarõn işlerini kaybetmeye
başlamasõyla bu sayõnõn 50 milyona bile ula-
şabileceği tahminleri yapõlõyor.
Türkiye tabii ki etkilenecek. Ciddi cari açõk
var. Türkiye döviz kriziyle karşõlaşmamak için
faizleri yüksek tutacak, bu da ekonomik daral-
mayõ getirecek. bu da pek olmayacak.
Ancak bu krizin faturayõ aşağõ çekecek şöy-
le bir yanõ olabilir: Genel durgunluğun getirdiği
hammadde fiyatlarõndaki düşüş, enerji başta ol-
mak üzere ithalat ağõrlõklõ bir ülke olarak fatu-
raya olumlu bir katkõ sağlayabilir.
Dünyada kapitalizin yaşadığı bunalım özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde şok etkisi yarattı.
Sosyal
kesimlere
kaynak
Bu kriz tamamen
çöküş değil
Prof. Dr. Korkut Bo-
ratav: Bu kriz, kapitalist
sistemin tamamen çö-
küşü sonucunu getirme-
se de sarsacak. Krizin te-
mel nedeni, ölçüsüz şiş-
kinlik. ABD’nin başka
ülkelerin tasarruflarõnõ
emmeyi hayat tarzõ ha-
line getirmesinin sonu-
cu. Kriz finans sistemi-
nin yeniden yapõlanma-
sõ sonucunu doğuracak.
Çürüyen konsolidas-
yonlarla yutuluyor. Bu-
nun nedeni ölçüsüz şiş-
kinliğin bir müddet sür-
dürülemeyeceğinin an-
laşõlmasõ. Daha kont-
rollü, daha muhafaza-
kâr bir süreç yaşanacak.
Batõ’da büyümenin
durmasõ Türkiye’nin
şoklarla karşõlaşmasõ so-
nucunu doğuracak. Ya-
bancõ sermaye girişinde
ciddi bir yavaşlama ola-
cak.
Şirketler çokuluslu olacak
Prof. Dr. Aziz Konukman: Tut-sat kre-
dileri piyasasõnda, orta sõnõfõn sistemle uz-
laşmasõnõ sağlama için çõkõlan yolda baş-
layan krizle sistem, bugün kadar neye kar-
şõ çõkõyorsa yaptõ. Krediler, ipotekler, his-
se senetleri, tahviller, tahvil ihracõ böyle-
si bir zincirle hareket
eden sistemde, zincirin
herhangi birisinde ya-
şanan kopuşta, sorun
zincirleme olarak bir-
birini etkiliyor. Böy-
lece mortgage kredisi
verenler, sigorta şir-
ketleri, yatõrõm ban-
kalarõ zincirleme ola-
rak sarsõldõ.
Bu krizin açõk ola-
rak ortaya koyduğu
şey, kapitalizmin, eko-
nomik bir sistem ola-
rak devam edebilmesi
için ideolojilerin hemen bir kenara kon-
duğu oldu. Yani ekonomi ile ideoloji çe-
liştiğinde, ideoloji hemen bir kenara kon-
du.
Bu süreçte, neolibaralizmin tu kaka di-
ye nitelediği ne varsa; tüketicilere vergi in-
dirimleri dahil paket açõklamanõn yanõ sõ-
ra küçük kamulaştõrmalar, piyasalarõ fon-
lamalar, neredeyse kötü görülen her türlü
kamu müdahalesi tek tek yaşandõ. Kapi-
talizmin yeniden üretiminin sağlanmasõ
için adeta büyük iş çevrelerine sosyalist sis-
tem, küçük insanlar için vahşi kapitalizm
uygun görülüyor.
Küresel bir köy olarak tanõmladõklarõ bir
ortamda yaşõyoruz. Bu
sarsõntõnõn çevreyi et-
kilememesi mümkün
değil. Ama etkilerin
çevreye oranla metropol
ülkelerde daha yõkõcõ
olacağõ da açõk. Türki-
ye’de henüz ciddi biri
sorun yok. Kaçõş ya da
stok eritme başlamadõ.
Bugün çevreden çok
metropol ülkelerde ne
olacağõ önemli. Bu ül-
kelerin krizi atlatmasõ,
cari işlem fazlasõ veren
Singapur, Hindistan ve
Çin gibi ülkelerin hükümetlerinin ellerin-
deki rezervlerle dünya kapitalizmini yeni
bir evreye mi getirecek gözüyle bakõlõyor.
Aslõnda köpekbalõğõ fonlarõ da denen bu
fonlara açõk açõk bir davet var. Bunun so-
nucunda çokuluslu denen ama aslõnda
Amerikan ya da İngiliz şirketleri olan pek
çok şirket gerçekten çokuluslu şirket ola-
bilir...
Güneş:2009işsizlikyılıolacak
Prof. Dr. Hurşit Gü-
neş: Bu kriz dünyada
bankacõlõk sisteminde at-
latõlsa önemli sonuçlar
doğuracak. Kapitalizm,
müdahale edilmediği tak-
dirde varlõklarõn değer
artõşõ ve sermayeyle oran-
tõlõ olmayan risklerin sür-
dürülemeyeceğini ortaya
koydu. Aşõrõ yüksek risk-
lerin bundan sonra daha
sõkõ denetlenmesini bek-
leyebiliriz. Gelişmekte
olan ülkeler için ciddi fi-
nansal risk oluşuyordu.
Bundan sonra daha yavaş
bir büyüme, ABD’de ciddi bir yavaşla-
maya tanõk olacağõz. Kuşkusuz geliş-
mekte olan ülkeler de etkilenecektir. Tür-
kiye’ye etkisi açõsõndan baktõğõmõzda;
1- Dünya ekonomisi yavaşlayõnca Tür-
kiye’de büyüme hõzõnda belirgin yavaş-
lama olacaktõr. Turizmi bir ölçüde olum-
suz etkiler. Ruslarõn daha az gelmesiyle tu-
rizmde artõş hõzõ düşecektir.
2- Dünyada faizler bir sonra yükselir. Fa-
izlerin yükselmesiyle Türkiye borçlanmada
zorlanacak. Ekonominin yüzde 3 - 3.5’ten
daha fazla büyümesini beklememeliyiz.
3- 6 ay kadar önceki koşullarda 2009’da
toparlanma öngörüyor-
duk. Ancak şimdi
2009’da toparlanma zor
gözüküyor. Demir çelik
başta emtia fiyatlarõnõn,
dünyadaki durgunluğa
paralel düşmesiyle Tür-
kiye’nin dõş açõğõ azala-
cak. Enflasyonda da
2009’da hedefe daha ya-
kõnlaşmak mümkün ola-
cak. Ancak bu durgunluk,
büyümede yavaşlama, iş-
sizlik getirecek. İşsizlik
oranõnda artõş olacak.
4- Küresel likidite bol-
luğunun olduğu 2003-
2006 dönemi geride kaldõ. Bu dönemde
Türkiye’de yaşanan hormonlu büyüme sõ-
rasõnda uygulanan politikalarõn yanlõşlõğõ
faturayõ kabartacak.
Bu dönem Türkiye’nin kendi iç dina-
miklerini harekete geçirebileceği, küresel
rekabette güçlenmek için uygun sektörle-
re yatõrõm yapabileceği bir fõrsat döne-
miydi. Ancak AKP, işi IMF’ye havale et-
meyi tercih etti. 2004’ten itibaren faiz dü-
şük, mali disiplin çok sõkõ tutulabilirdi. Bu-
nu yapmadõlar, Türkiye’nin rekabet gücü
zayõfladõ. Bu nedenlerle daha ağõr bir fa-
tura ödenecek.
Hurşit Güneş.
İdeolojiler ekonomi ile
çeliştiğinde ideolojiler bir
kenara bõrakõldõ.
Neoliberalizmin tu kaka ilan
ettiği tüm uygulamalar;
devletleştirme, vergi
muafiyeti, fonlama ne varsa
devreye sokuldu. Kapitalizm
kendini yeniden üretmek için
ne gerekiyorsa yaptõ...
Hayri Kozanoğlu.