Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3
0 yõldõr Türk kamuoyunun
gündeminden terör hiç inme-
miştir. Hele hele PKK terörü
devletin de, hükümetlerin de, ülke-
nin de, halkõmõzõn da baş konusu ol-
mayõ hep sürdürmektedir. “Üç şe-
hit verdik, beş şehit verdik. Ma-
yın tuzağı 9 şehit ve 2 yaralımıza
neden oldu. Terör, taburu bastı,
terör, jandarma karakolunu ta-
radı, terör yol kesti, terör köyü
sardı, yüzlerce, binlerce köylü
ve binlerce mezra boşaltıldı. Köy-
de, kasabada, şehirde insan kal-
madı. Terör bölgesinden kaçan
insanlarımız batıda yeni şehirler
kurdu. Terör baskınına uğrayan
askerlerimiz devlet hastanelerine,
askeri hastanelere, üniversite has-
tanelerine, GATA’ya kaldırıldı,
mayınlı saldırı sonrası geniş çap-
lı operasyon başlatıldı, bölgeye
özel harekât timi sevk edildi.
Yetkililer, sorumlular, siyasetçi-
ler, yüksek askeri makamlar te-
rör baskınına ve katliamına kar-
şı açıklamalarda bulundular. Te-
rör lanetlendi, mitingler yapıldı.
Şehitlerin cenaze törenlerine yüz
binler katıldı. Yüksek generaller
ve yüksek siyasetçiler cenaze na-
mazında bulundular” gibi haber-
ler, hemen hemen her gün, medya-
mõzda, irili ufaklõ gazete, radyo ve
televizyonlarõmõzda yayõmlanmak-
tadõr.
Bu haberlerde verilen, acõ ve de-
rin haberleri lanetlemeyen yok.
Askerimiz ve emniyet görevlileri-
miz al bayraklõ tabutlarla uğurla-
nõrken, sivil halkõmõzdan şehit
olanlar, halkõn yapmõş olduğu tö-
renlerle habire defnedilmektedir.
Bitip tükenmeyen terör yüzünden,
otuz binleri aşan yurttaşõmõzõn şe-
hitliği, on binlerce insanõmõzõn
malul kalmasõ, trilyonlarõ, katril-
yonlarõ aşan maddi zayiatõmõz ne-
lere varmõştõr. Bilmek, anlamak
mümkün değildir.
Bu terörden ülkede güdülen bu
siyaset ve bu yolla kurtulmak
mümkün değildir. İspanya, İtalya,
Fransa, İngiltere ve İrlanda’da
yaşanan ve yıllar süren terörden
bu devletler nasıl kurtulmuşsa,
süratle aynı yol izlenmelidir. Te-
rörün muhatabõ olarak sadece as-
ker gösterilmemelidir. Terörün
muhatabõ ülkenin yöneticileridir,
hükümetleridir, devlettir. Oturulup
devletin ülkesiyle, yöneticileriyle,
siyasetçileriyle, askeriyesiyle, em-
niyet kuvvetleriyle çok ciddi, di-
siplinli inanõlõr bir işbirliği yapõl-
malõdõr. Keza, asla ve kata komşu
ülke, dost ülke, kardeş ülke, müt-
tefik ülke, NATO’su, CENTO’su,
Birleşmiş Milletler’i gibi yabancõ
ülke ve kuruluşlardan, anlaşma-
lardan hiç medet ummaksõzõn olay
bütünüyle devletimiz ve milletimiz
tarafõndan üstlenilmelidir. Karar-
lõlõğõmõzõ ortaya koymalõ ve hiç dõ-
şardan medet ummamalõ ve bek-
lememeliyiz.
Halkla Bütünleşmek
Av. Turgut İNAL
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 2 EYLÜL 2008 SALI
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
İlhan Berk İçin!..
Herkes gidecek! O da gidecekti... Biliyordu, ya-
zıyordu, konuşuyordu. Şair de herkes gibi biridir!
Biri midir? Bunu, İlhan Berk için nasıl söylerim?
Doksan yıl yaşamış, iyi kötü, şiir yemiş, şiir içmiş,
on binlerce dize, sayısız kitap. “Zor olan, şiirin ha-
yatını yaşamaktır. Yazmak sonra gelir” diyerek...
28 Mayıs’tı... Yıllardır görmemiştim. O yaşlı, ben
öyle. Yollar ayrı, uzak. Her birimiz kendi yazma,
yaşama savaşında... Gazetelerde, dergilerde... Za-
manlar farklıydı. Gençtik daha, buluşmalar, ge-
ce gezintileri, avarelikler, parklar, meyhaneler, tar-
tışma üstüne tartışma, şair kavgaları, hep arama,
hep bir şeyleri değiştirme, yenileştirme...
Savaş vardı dünyada. Sınırlarımızda bekleyen
askerlerimiz. Ekmek kuyruklarında bekleşen, üç-
te bir ekmek peşinde koşan çoluk çocuk kadın
erkeğimiz... O, kalkıp Giresun’dan gelirdi. İlkokul
öğretmeni, kim bilir hangi köyde!.. Naim Tirali’yi,
Fethi Naci’yi oralardan tanımış. Şiirler yazmış ço-
cukluktan. Gider Hachette’ten Fransızca şiir ki-
tapları alır... Laureamont, Walt Whitman, Elu-
ard, Aragon.. Tek tek sökmek ister sözcükleri. Bir
bir okur, ardından, ‘of of’ der duyarak şiir derin-
liğini...
Birkaç yaş büyüktü benden, bizlerden, Özde-
mir Asaf’tan, Kenan Harun’dan, Naim’den,
‘Servetifünun’ dergisinde toplanan, o 43 yılının
gençlerinden. Bir öncü, bir önder, kalkıp bir de
Manifest yazmıştı! Marx’tan sonra ikincisiydi bu.
İnsana, insanın sorununa, aşkına, derdine, sı-
kıntısına dalmalıydı sanatçı, öyle diyordu Berk’in
Manifest’i...
28 Mayıs’tı dedim, daldım. 2008 Mayısı’nın bir
günü, sevgili Ahmet Berk aldı bizi babasına gö-
türdü. Bodrum’un tepesinde ki o eve... Daha ön-
ce de birkaç kez geldiğim... Yirmili otuzlu yaşla-
rımız çoktan uçup gitmiş, o doksanında ben sek-
senini aşmış... Tuhaf bir karşılaşma, hem yabancı
gibi, hem değil! Neler konuştuk o her zamanki
odasında, kitapları, kendi resimleri arasında! Bi-
lerek mi son görüşmemiz olduğunu, olacağını!
Şiirler yazdı hep! Dönem dönem başka biri ol-
du sanki! Gençliğimizde Whitman’cıydı, sonra Re-
ne Char’cıydı! Öyle bir oluşum, bir değişim, ama
hep kendi kalarak...
“Ozan düzeltmek için yıkar. Yeryüzüne ba-
kışında bu vardır hep. Bazı şiirlerde bir ulusun
düşün tarihini bulabilirsiniz. Yazmak her şeyi
aşka dönüştürmektir. Yazmak budur.”
Nice dostlar gibi o da bizi bıraktı gitti! Ne de-
mişti bir gün: “Kimi şiirler bir zaman gelir bir kı-
yıya çekilirler. Yeniden göründüklerinde gök o gök
değildir artık...”
Şiirini sevenler onu hep yaşatacak...
PENCERE
Medyamıza Maşallah!..
Ferit İlsever İşçi Partisi Genel Başkan Yar-
dımcısı..
Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni..
Ergenekon soruşturmasında tutuklanmış-
tı..
Hastaydı..
Sağlık sorunları nedeniyle tahliye edildi..
Ve İşçi Partisi İstanbul İl Merkezi’nde bir ba-
sın toplantısı düzenledi...
İlginç açıklamalar yaptı...
Dün bütün gazeteleri gözden geçirdim...
İlsever’in açıklamaları yok.. yok.. yok..
Ergenekon tertibindeki on para etmez de-
dikokuları manşetlerine geçiren o biçim ga-
zeteler, davanın önemli bir sanığı, bir parti-
nin genel başkan yardımcısı, bir TV kanalı ge-
nel yayın yönetmeni ve hastalığı yüzünden ye-
ni tahliye edilmiş kişinin açıklamalarını, söz
birliği etmişler gibi örtbas etmeye çalışmış-
lar...
İlsever’in açıklamaları yalnız ve tek Cum-
huriyet gazetesinde vardı...
İşte Cumhuriyet farkı budur.
Ergenekon davası siyasal bir tertiptir, sa-
nıklar arasında suç işleyip işlemediklerini bi-
lemeyeceğimiz kimi kişilerin bulunması bu
hükmü değiştirmez...
Başbakan RTE ne demişti:
“- Ben Ergenekon’un savcısıyım...”
Yalnız bu itiraf bile davanın AKP iktidarın-
ca tezgâhlandığını kanıtlamaya yeterlidir...
Hükümetin başının aynı zamanda davanın
savcısı olduğu bir ülkede ise ne demokrasi,
ne de hukuk geçerlidir.
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Ulu-
sal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Ferit İlse-
ver’in Ergenekon davasına ilişkin bakışı şu
tümcesinde somutlaşıyor:
“- Gladyo örgütlerine karşı en sert müca-
deleyi yürüten İşçi Partisi, Ergenekon yargı-
lamasını, gerçek karanlık güçlerin ortaya çı-
karılacağı bir kürsüye dönüştürecektir.”
Ergenekon davasında mahkeme faslı, sav-
cılığın çoğu zaman yasadışı soruşturma fas-
lından değişik olacak...
Bugünkü hukuksuz ve güdümlü süreç el-
bette tersine dönecektir.
D
ünya Barõş Günü var... Dünya
Savaş Günü yok... Yazõk! Ama
dünyada barõş yok... Savaş var...
Hem de bol miktarda...
Bugüne kadar “barış” için uğra-
şanlar devletleri barõşla barõştõramadõlar. Hem
savaş insanlarõn bir tür atavizminden türemiş,
onun içgüdülerini dõşa vuran bir hastalõk diye te-
vatür ediliyor belki. Ama olsun. Sağlõklõ mõ sa-
vaş, hangi dertlere deva olmuş diyen safdiller bu-
lunabilir elbet? Ama yok öyle değil, öyle değil...
Bir tür gõda, velinimet gibi görülen savaş gibi
mübarek hadiseyi, illet gibi göstermek isteyen
aklõ evvellere kanmayalõm, onlarõn barõş diye di-
ye olmayan akõllarõnõn karõştõrõlmasõna mahal
vermeyelim!
Ama işte savaş her yerde ve sanki her şey. Eğer
öyleyse alõn size çevremizde savaş.. işte Güney
Osetya’da Gürcistan-Rusya, işte yüz binleri kõ-
rõmdan geçirilerek panamerikanaya varmõş Irak,
işte Ermenistan-Azerbaycan arasõndaki Karabağ,
daha dün Bosna, Kosova. Ezelden beridir sürüp
giden Filistin-İsrail meydan muharebesi. Ne olu-
yoruz? Savaşa savaşa barõşa mõ varõyoruz yok-
sa! Ünlü nüfus bilimci Malthus, savaşlarõ dün-
yada nüfus dengesi için bulunmaz fõrsat saymõştõ.
Günümüzün bazõ devlet yöneticileri de böyle dü-
şünmüş olacaklar ki, durmadan aman barõşma-
yalõm, ille de savaşalõm deyivermiyorlar mõ? O
halde koca koca adamlarõn hikmetinden sual
olunmayacağõna göre, bir bildikleri vardõr diyerek
yelkenleri suya indirmek, suda savaş gemileri-
ni yüzdürmek gerek.. Ama Malthus’un kemik-
leri dört dönüyordur hâlâ mezarõnda. Onca sa-
vaşa, katliama, kõyõcõlõğa rağmen günümüzün o
aşõrõ nüfusuna daha nasõl önlem alsak acaba?
Dünya Barõş Günü vesilesiyle insanlarõ sürekli
bir savaşa mõ davet etsek acaba diye düşünme-
den edemiyor insan? Ama neden? Şan, şeref,
onur, kan aksõn tabur tabur, gitsin akõllar ve onun-
la beraber gelsin sayõsõz cansõz bedenler! Ya nü-
fus dengesini korumaya; top, tüfek de çare ol-
mazsa ne yapacağõz? Savaş için yeni çareler bul-
mak, savaşõ elden bõrakmamak gerek! Bakõn iş-
te barõş, barõş diye nara atõyorlar onca zamandõr,
hani barõş ve hangi barõş? Hem kendisiyle barõ-
şõk yaşamayan, kendisiyle barõşmayanõn barõ-
şõndan hayõr mõ gelir?.. O zaman varsõn kapõmõza
dayansõn savaş, varsõn gelsin savaş... Haydi dur-
mayalõm, çalsõn davullar... Savaş da savaş, ille
de savaş... Savaş isteye isteye barõşa varacak-
larmõş. Tutmayalõm varõn barõşa ama savaşa sa-
vaşa, oluk oluk kan, yağmur gibi gözyaşõ aksõn
ki, savaşõn tadõna varsõn beynin damaklarõ... Sa-
vaşõ övelim, savaşa niyet edelim... Savaşla ken-
di kibrimizden, hõrsõmõzdan doğanlarõ tüm in-
sanlarõn üstüne boşaltalõm... Öfke ve kin seli her
yeri kaplasõn, her yeri kasõp kavursun, herkes diş
bilesin birbirine, herkes kan kussun ötekine...
Hem ne o öyle barõş da ille de barõş... Yok eko-
lojik felaketle yüz yüzeymiş dünya, yok milyarlar
açlõk ve susuzluk, sağlõk ve eğitim problemleriyle
karşõ karşõyaymõş. Geçelim bunlarõ, artõk ye-
mezler. Bunlardan bahsede bahsede dilimizde tüy
bitti, sorunlar çözüldü mü? Yok. O halde dur-
mayalõm ve utanmayalõm ve ağlayõp sõzlanma-
yalõm, savaş borularõ her ülkede tekrar çalsõn...
Hani yok kapitalizm için demişlerdi “Herkesin
herkesle savaşı” diye, halt etmişler, herkes bir-
biriyle savaşsõn ki, dünya tadõndan yenmesin.
Utancõmõz, mahcubiyetlerimiz yerin dibine bat-
sõn, son insan nefesini verinceye kadar aman sa-
vaş durmasõn, yoksa dünya durmayacak yerin-
de... Zaten durmuyor, dönmüyor da, demem o
ki; savaş olsun, insanlõk ölsün, barõş ölsün... Ama
dünya kurtulsun hiç olmazsa!.. Bakõn savaş is-
teyenler, aslõnda insanlõğa hizmet ediyorlarmõş
da haberimiz yokmuş, dünya onlarla rahata
erecekmiş. Öyle boşuna “barış” nutuklarõ atmaya
gerek yok, insanlar kardeş olsun, ekmeğini bö-
lüşsün, gözleriyle gülsünler birbirlerine, artõk bu
palavralarõ bõrakalõm bir kenara, savaşta ceset say-
manõn cesaretine soyunalõm. Kaç ölümüz var di-
ye haykõralõm birbirimize hanõmlar ve beyler. Gö-
zümüzü kan doyursun ama varsõn mideler yine
aç gezsin...
Savaş baronu olalõm, hiç olmazsa bir asalet
apoleti takalõm, yok böyle olunca insanlõktan çõ-
karmõşõz, yok daha neler, estek köstek... Barõş
da neymiş öyle insanlar bir arada, devletler yan
yana uslu uslu yaşasõn.
Buna can mõ dayanõr?.. Anneler artõk ağla-
mazmõş öyle savaş olmazsa, kim inanõr bu
masallara? Barõş masalmõş ama savaş en büyük
masal... Hani savaş, nerede savaş ve zõrhlarõmõz
nerede! Şu Dünya Barõş Günü’nü 1 Eylül Dün-
ya Savaş günü yapalõm. Belki savaştan sõkõlõp
barõşa ulaşõrõz... İnsanlõk yüzyõllardõr barõşõ dil-
lendiriyor ama barõşa ulaşamõyor, biraz da sa-
vaşõ dillendirsin, böylece belki barõşa ulaşmak
mümkün olur. Hem barõş da biraz dinlenmiş
olur...
Barõşa ulaş(ama)mak!
PROF. DR. Muzaffer ERYILMAZ
Çankaya Belediye Başkanõ İç Anadolu Belediyeler Birliği Başkanõ