05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 18 EYLÜL 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 ‘Ülkenin akciğerleri’ne saldõrõ 12 Eylül öncesindeki terör olaylarõnõn sağ-sol çatõşmasõna indirgenemeyeceğinin en somut göstergesi Büyük gözdağõ: Aydõn kõyõmlarõ T ürkiye’de 12 Eylül öncesi yaşanan te- rör olaylarõnõn klasik bir sağ-sol ça- tõşmasõna indirgenemeyeceğinin en somut göstergelerinden biri aydõn ve bilim adamõ kõyõmlarõydõ. Onlar ki; başlõca kaygõlarõ, üniversitede eği- timin bilimsel yapõlmasõydõ. Ürettikçe üreti- yorlardõ. Öğrencileriyle diyalog halindeydiler. Türkiye’nin her alanda çağdaş ülkeler düzeyi- ne çõkmasõnõ istiyorlardõ. Bu yanlarõyla ister is- temez sol yelpazede duruyorlardõ. Üniversite kampuslarõnõn sõk sõk boykot gü- rültüleriyle sarsõldõğõ, sõk sõk gerilimlerin, ça- tõşmalarõn yaşandõğõ bir ortamda, bunlarõn doğrudan tarafõ olmayan öğretim üyelerinin öl- dürülmesi, başta gençlik olmak üzere toplumun tüm kesimlerini derinden etkiledi. Öldürümler gençliği ve toplumun dinamik kesimlerini yõl- dõramayõnca, yeni kõyõmlar denendi. Klasik bir söylemdir: Aydõnlar, ülkenin akciğeridir. Öldürümler, sadece top- lumu yõldõrmakla kalmõ- yor, deyim yerindeyse ne- fes alõp vermesini de güç- leştiriyordu. Bilim adam- larõnõn gerek öldürülerek gerekse yõldõrõlarak aktif bilimsel araştõrmalarõn dõ- şõnda kalmasõ, Türkiye’yi aynõ zamanda bir başka karamsarlõğa ve karanlõğa sürüklüyordu. Türkiye so- lunum yetmezliğine dü- şüyordu. Bir bilim adamõ öldüğünde, bir kü- tüphane kapanmõş demektir. Özellikle 1977-80 arasõnda Türkiye’de kaç kütüphane kapandõ? Ana hatlarõyla paylaşalõm... Önce her şeye, ama her şeye karşõn kapatõ- lamayan bir kütüphane; Server Tanilli! İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Server Ta- nilli, 7 Nisan 1978 günü vuruldu. Göğsünden aldõğõ kurşunlarla kanlar içinde hastaneye kal- dõrõldõ. Uygarlõk Tarihi dersleri veren Tanilli, insanlõğõn gelişimini, tarihin tekerleğini tüm ay- dõnlõğõyla öğrencilerine anlatõyor, gençliği sa- ran ateşten o da payõnõ alõyordu. Vurulmasõ İs- tanbul Üniversitesi öğrencilerini, öğretim üye- lerini derinden yaraladõ. Bütün dilek, onun da yaralõ olarak kurtulmasõydõ. Durum çok umut vermiyordu; belden aşağõsõ çoktan gitmişti... O gün Can Yücel şu dizeleri yazdõ: Kulağõm sende Server / Nasõl bek- lediysem doğacak / çocuğumun hay- kõrõşõnõ / Senin sağlõk haberini de / Öyle bekliyorum / Sanki bir tel ge- rilmiş aramõza / bir saz / En püften bir işaret kõrpar / kõrpmaz / Ötmeye başlõyor nabzõmõn / kõzõl serçesi / Şa- kaklarõmda Geçerken gördüm demin / Kü- çüksu’yun ordan / Mezarlõğõn ya- macõnda / bir erguvan açmõş / Senin resmin tõpkõ / çõktõ ya gazetelerde / Ak sedyenin içinden / koşturuyorsun baharõ / Kana kana kanayarak / ölüme karşõ. Bu toprak var ya / can verdiğin senin / Bu top- rağa düşman baltalarla / budanarak / Üstüne yõğõldõğõn toprak / var ya hani / O toprak işte seni ayağa / kaldõracak / Onun için sõkõ dur kar- deşim / sõk dişini / Ve ateşten ölüp ölüp dirilen / semendercesine / 1 Mayõs’ta Taksim’e / ye- tişmeye bak / Taksim’de birleşmeyle / birleşmeye / Bekliyoruz ha, gecikme yok. Tanilli direndi, yaşam savaşõnõ kazandõ. Te- davisinin yurtdõşõnda devam etmesi gerekiyordu. Strasburg’a gitti. Burada sağlõğõ iyiye doğru gi- derken üretmeye devam etti. Tanilli’yi Türkiye’ye gelişlerinde dinlemeye, yakõndan görmeye çalõşõyorum. Zaman za- man başardõm. Üretim gücünün yanõnda bir in- san olarak da sevgi ve dostluk üretme merke- zi desem, bilmem bir ölçüde anlatabilmiş olur muyum? Hem küresel gelişimi tarih tarih izleyen hem de Türkiye’nin yönüne ilişkin kaygõlarõ te- kerlekli sandalyede giderken önüne dikkat et- me zorunluluğu kadar içselleştiren Tanilli’yi kaybetseydik... Yüzyõllarõn gerçeğini biraz da- ha az görmüş olacaktõk! Aklõn aydõnlõğõnõ daha düşük voltajda his- sedecektik! Peki ya kaybettiklerimiz? P rof. Ümit Doğanay öldürüleli henüz 15 gün olmuştu. 7 Aralõk 1979 sabahõ sa- at 08.00 sõralarõnda İstanbul’dan bir acõ haber daha geldi: Prof. Cavit Orhan Tütengil öldürüldü! Başkanõ olduğu İstanbul Üniversitesi İkti- sat Fakültesi Sosyoloji Enstitüsü’ne gitmek üzere sabahõn erken saatlerinde Levent Sü- lün Sokak’taki İETT durağõna gelen Prof. Tü- tengil, çapraz ateşle 4 ayrõ tabancadan çõkan ateşle öldürüldü. Saldõrganlar 34 VY 681 pla- kalõ araca binerek kaçtõlar. Sanki durakta ru- tin bir işi halletmiş, gitmiş gibiydiler. Cinayeti kim, kimler işlemişti? Dönemin Başbakanõ Süleyman Demirel olaydan sonra gazetecilere şu açõklamayõ yap- tõ: “Anarşinin devletten, belediyelerden ve çeşitli kuruluşlardan himaye gördüğü gerçektir. Anarşi içinde bulunan pek çok kişinin devletten maaş aldığı da bir ger- çektir.” Bu kadar gerçeğin arasõnda, katiller bulu- namõyordu! Prof. Tütengil’in cenaze töreni de olaylõ geçti. Bu da dönemin acõ gerçeklerinden bi- riydi. Katledilen insanlarõn cenaze törenleri ölümlü ya da yaralõ yeni acõlarõ beraberinde getirirdi. Prof. Tütengil’in cenazesinin kal- dõrõlacağõ Şişli Camisi’ne giden bütün yollar kapatõlmõş, törene sadece ailesinin ve resmi protokolün katõlmasõna izin verildiği son anda açõklanmõştõ. Camiye giden yollar, Prof. Tütengil’in öğrencileri, öğretim üyesi arkadaşlarõ, sevenleri ile doluydu. Derkeeen bir molotofkokteyli patladõ ve ortalõk karõş- tõ: 1 ölü, 8 yaralõ... Prof. Tütengil’i yeni kuşaklara ana hatla- rõyla aktarmakta yarar var: ? 1921 yõlõnda doğdu, öldürüldüğünde 58 yaşõndaydõ. Yani deneyim ve birikimle ener- jinin iyi örtüştüğü bir yaşta. ? Öğretmen okulunu bitirdi. Öğretmenlik yaparken İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fa- kültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. ?Askerliğini yaptõktan sonra görev yeri ola- rak Köy Enstitüleri’ni istedi. Antalya ve Diyarbakõr liselerinden sonra Kepirtepe ve Aksu Köy Enstitüsü’nde görev yaptõ. ? 1950-52 yõlõnda Fransa’da doktora yap- tõ. Doktora konusu, Montesquieu idi. İstese Fransa’da kalabilirdi. Yapmadõ, zaten ama- cõ bilgisini görgüsünü arttõrmak ve bunu Tür- kiye’de öğrencileri ile paylaşmaktõ. ? Türkiye’ye dönüşte aynõ görev yerini is- tedi; Aksu Köy Enstitüsü. ? 1962-63’te İngiltere’de British Muse- um’da çalõştõ. Ziya Gökalp’in Londra’da ya- yõmlanan ilk yazõsõnõ ortaya çõkardõ. ?1970 yõlõnda profesör oldu. Çalõşmalarõnõn bir bölümü Köy Sorunu ve Gençlik, Atatürk’ü Anlamak ve Tamamlamak, Köy Enstitüleri Üzerine Düşünceler, Az Gelişmenin Sosyo- lojisi adõ altõnda kitaplaştõrõldõ. Prof. Tütengil “kütüphanesi”nin, 2000’le- re kadar tütmüş olduğunu düşünün! Hem dün- yadaki gelişmeleri dikkatle izleyen hem ül- kesinin tüm sorunlarõna karşõ duyarlõ olan araştõrmalar yapan bir aydõn, daha neler üretmezdi! Öğretim üyesi katliamlarõ üç büyük yõkõ- ma neden oluyordu: 1- Bir aydõnõ ortadan kaldõrmak. 2- Üniversite gençliğini umutsuzluktan öfkeye kadar her türlü duyguya sürüklemek. 3- Toplumu sindirmek. B aşlõk 2 Şubat 1979 günü yayõmla- nan Hürriyet gazetesinin manşeti... 1 Şubat 1979’da akşam saatlerinde genel yayõn yönetmenliğini ve başyazar- lõğõnõ yaptõğõ Milliyet gazetesinden çõkan Abdi İpekçi, evine giderken aracõnda öl- dürüldü. Art arda kõyõlan öğrencilere, öğ- retim üyelerine şimdi de gazeteciler ek- lenmişti. Ve Hürriyet, “Sıra Türk Bası- nına Geldi: Abdi İpekçi’yi Öldürdüler” başlõğõnõ atmõştõ. İpekçi öldürüldüğünde Ege Üniversite- si’nde gazetecilik eğitimimin ikinci yõlõn- daydõm. Okul bittikten sonra mesleği yap- maya kararlõ az kişi vardõk ama, acõ haber bütün öğrencileri etkiledi. Ertesi gün oku- ma odasõndaki gazetelerin tümü didik di- dikti. Kurşunun adresi yoktu. Bu kez eği- timini aldõğõmõz mesleğin seçkin bir tem- silcisiydi öldürülen. İpekçi cinayetinin sonrasõnda yaşanan- lar en az cinayet kadar vahimdi. Bu ve ben- zeri cinayetlerin soruşturulmasõnõ daha doğrusu soruşturulmamasõnõ en çok sorun edenlerin ve iz sürenlerin başõnda Uğur Mumcu geliyordu. Mumcu, araştõrdõ, di- dindi, İpekçi dosyasõnõn kapatõlmamasõnõ sağlayanlardan biri oldu. Cinayetten yaklaşõk 5 ay sonra yakala- nan Mehmet Ali Ağca’nõn emniyetteki ilk sözlerinden biri şuydu: “Abdi İpekçi’yi ben öldürdüm...” Ağca’nõn tutuklandõktan bir süre sonra Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçõşõyla başlayan yeni öyküsü, Türkiye’nin nasõl bir yönetilemezlik ya da sürükleniş içinde ol- duğunu gösteriyordu. Yine 1979 yõlõ... Sonuna doğru... 20 Ka- sõm 1979... Bu kez hedef İstanbul Üni- versitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekan Yardõmcõsõ Prof. Dr. Yaşar Ümit Doğa- nay’dõ. Sabah, Etiler Profesörler Site- si’ndeki evinden çõktõ. Aracõnda arkadaşõ Kimya Fakültesi Dekanõ Prof. Dr. Fikret Baykut’u beklerken 4 kişinin açtõğõ yay- lõm ateşi sonucu yaşamõnõ yitirdi. Prof. Doğanay da bütün hedef seçilen- ler gibi: Öğrencileri tarafõndan çok sevi- liyordu... Çağdaş fikirlere açõktõ... Döne- min, alanõyla ilgili neredeyse tüm dernek ve kurumlarõnda aktif olarak çalõşmõştõ... Üretken bir bilim adamõydõ... Bir yandan anayasayõ daha da kõsõtlama hareketlerine karşõ çaba harcarken, bir yandan toprak re- formunun kaçõnõlmazlõğõnõ herkese an- latmaya çalõşõyordu... O günün karanlõk koşullarõ içinde bu özellikleri taşõyan Prof. Doğanay öldü- rülmeyecekti de kim öldürülecekti? Arkadaşõ Aydın Aybay, “Neden Öl- dürüldüler” başlõklõ iki ciltlik çalõşmanõn sahibi Orhan Tüleylioğlu’na şunu söy- lüyordu: “Ümit Doğanay’ı devlet içinde çöreklenmiş bir çete öldürdü.” Tüleylioğlu’nun Uğur Mumcu Araştõr- macõ Gazetecilik Vakfõ (um:ag) tarafõndan kitaplaştõrõlan çalõşmasõ, Ord. Prof. Bed- ri Karafakioğlu’nun (20 Ekim 1978), Doç. Dr. Orhan Yavuz’un (15 Haziran 1977), yazar Ümit Kaftancıoğlu’nun (11 Nisan 1980), Savcõ Doğan Öz’ün (24 Mart 1978), Doç. Dr. Bedrettin Cömert’in (11 Temmuz 1978), Adana Emniyet Mü- dürü Cevat Yurdakul’un (28 Eylül 1979), Maden-İş Sendikasõ Genel Başkanõ Kemal Türkler’in (22 Temmuz 1980) nasõl kat- ledildiğini, soruşturmalarõnõn nasõl yürü- tüldüğünü ve bu kayõplarõmõzõn nasõl de- ğerler olduğunu ortaya koyan bir eser... YARIN: 68’DEN 78’E MUSTAFA KEMAL... TÜRKİYE’DE BUZLAŞAN SOĞUK SAVAŞ 1 976’dan başlayarak Türkiye adõm adõm karanlõk terör kõska- cõnõn içine sürüklenirken, Ankara ne yapõyordu? Hükümetler kurup, hü- kümetler bozuyordu... Her seçim dönemi bir- den fazla hükümetin ku- rulup bozulduğu siyasal karõşõklõkla geçiyordu. Dö- neme damgasõnõ vuran 4 siyasi lider vardõ: Demirel, Ecevit, Er- bakan, Türkeş... 60’larõn tek başõna ikti- darõ Adalet Partisi’ni, 70’lerde DP, MSP ve MHP küçülttü, ama yine de toplam sağ tartõşmasõz birinci partisi oldu. Ecevit ise 12 Mart dö- neminde ara rejime karşõ duruşu ve bunun berabe- rinde yükselen karizma- sõyla CHP’yi sürekli ikti- dar seçeneği olarak tuttu. İki ana parti AP ve CHP’nin tek başõna iktidar çõtasõnõn biraz altõnda dur- masõ, MHP ve MSP’yi ki- lit partiler yaptõ. Onlar da bunu çok iyi kullandõ. Üniversite gençliği, 1961 Anayasasõ’nõn biti- rilmesinin ardõndan 70’le- rin Meclisi’nde kendisine yer olmadõğõnõ düşünü- yordu. O nedenle seçim- lere yönelik tutumda de- ğişiklikler yaşanõyordu. Bitip tükenmek bilmez tartõşmalarõn ardõndan ağõr- lõklõ görüş “CHP’nin des- teklenmesi” olarak çõkõ- yordu. Gençlik hareketle- ri CHP’yi sadece oylarõy- la değil, kimi kritik kent- lerde bedenleriyle de ko- rudular. CHP kendisini devrimci, sosyalist grup- lardan ayrõ tutmaya çalõşõ- yordu. Ancak bunu başar- masõ olanaksõzdõ. Zira baş- ta MHP olmak üzere sağ partilerin tümü şu sloganõ çoktan üretmişti: Ortanõn solu Moskova’nõn yolu! MSP için de CHP de- mek, dinsizlik demekti... Ecevit her iki algõyõ azaltmak için her şeyi yap- tõ. Konya’da, “Peygam- berimizin toplumsal ada- let için getirdiği çözüm- ler sol fikirlerdi” diyecek kadar açõldõ... Yukarõda saydõğõmõz dö- nemin 4 liderine perde ge- risinde duran ama etkin olan bir kişi daha eklene- bilir: Celal Bayar. Bayar’õn “CHP’ye kar- şı bir milli cephe” diye formüllendirdiği öneri kõ- sa sürede dal budak saldõ ve 70’lerin ikinci yarõsõna damgasõnõ vuran koalis- yonlarõn temeli atõldõ: Milliyetçi Cephe (MC)! Demirel’in iki yanõnõ dolduran Erbakan ve Tür- keş, devlet kadrolarõndan sandõk gücünün kat kat üstünde pay aldõlar. An- kara’da şekillenen bu du- rum Anadolu’ya, kam- puslara yeni gerilimler ola- rak yansõdõ. MC hükü- metlerinin uygulamalarõnõ protesto yeni bir mücade- le alanõ olarak öne çõktõ. Son 50 yõlõn bütününde olduğu gibi, 1977-80 ara- sõ Ankara’nõn kendi için- deki çekişmeleri en ay- rõntõlõ biçimde kaleme alan ve sonraki kuşaklara akta- ran kişi gazeteci Cüneyt Arcayürek oldu. Arcayü- rek’in 1977-78’i anlatan kitabõnõn adõ şu: Demok- rasinin Sonbaharõ. 78-79’u anlatan kitabõn adõ da “Müdahalenin Ayak Sesleri”. Demokrasinin Sonbaha- rõ’ndan bir alõntõ: “AP ön- deri anarşinin giderek boyutlanması savlarını elbette yadsıyamazdı. Bir ölüyle bin ölü arasında hemen hiçbir ayrım ya- pılamayacağını, yasadışı eylemlerin varlığını yad- sıyıp küçümseyemeyece- ğini bilirdi. CHP önde- riyle arasında anarşiye kaynak olan güçlerin ta- nımında ayrımlar vardı. Tartışma o sırada anar- şik olaylarda ölenlerin sayısı üzerine değildi. CHP ile AP önderi ara- sında, anarşinin hangi tarafça başlatılıp sürdü- rüldüğü konusunda ateş- li tartışmalar yapılıyor- du. Sorunun özüne bakış açıları birbirinden çok değişikti. Demirel’in sü- rekli incelediği tabloya göre, 1968 ile 77 yılları arasında ölenlerin sayısı şöyleydi: 1968’de 2, 1969’da 10, 1970’te 19, 1971’de 19, 1972’de 19, 1973’te 14, 1974’te 4, 1975’te 35, 1976’da 104, 1977’de 292. Daha sonraki yıllarda anarşinin giderek nasıl boyutlandığını saptama- sı açısından bu sayıla- rın önemi olabilirdi.” Arcayürek’in son tüm- cesi elbette çok doğruydu, ama siyaset zamanõnõn ço- ğunu memleketin değil, Meclis koridorlarõnõn dü- zenine ayõrdõ... Terör 77’den sonra katlanarak arttõ... MC hükümetleri ne yazõk ki terör sorununun çözücüsü değil, sorunun parçasõ oldu! Siyaset sorunun parçasõ oldu B aşta laiklik olmak üzere, Cumhuriyet’imizin de- ğerleri vardõr ve hepsi de bir bütündür ve hepsi de, bir 200 yõllõk aydõnlanma hareke- tinin ürünüdürler. Asõl korkunç olan, o değerlerin, hatta bizzat Cumhuriyet’in mezar kazõcõla- rõ türemiştir. Bu insanlar, bir yandan “ideolojiler öldü!” der- ken, bir yandan da Cumhuri- yet’in değerlerinin içini boşal- tacak bir ideolojik etkinliği sür- dürüyor; gençlerin gözlerinin önüne bir duman perdesi çekip, her şeyi metalaştõran bir piya- sa ideolojisi ve onun “tek dü- şünce”si ile genç beyinleri uyuş- turmak istiyorlar. Ve “uzlaşma”ya çağõrõyorlar onlarõ liberalizm adõna. Gençler, elbette bu oyuna gelmeyecekler, gelmemeliler de: Çünkü, Cumhuriyet’in üze- rine kurulu olduğu değerleri uzlaşma pazarõna sürdüğümüz an, o değerlerin bir yerde “har- cı âlem meta” haline gelmele- rinin, giderek ayaklar altõna alõnõp çiğnenmelerinin de yo- lunu açmõş oluruz. 1950’ler- den başlayarak Türkiye’de olan budur. Gençler, Cumhuriyetçi de- ğerlerin aydõnlõğõnda yarõnlara yürüyecekler: aklõn ve bilimin meşalesini elden bõrakmadan; dar ve kõsõr fraksiyon kavgala- rõna sapmadan; fikir ve inanç- lara karşõ hoşgörüyü sürdüre- rek; tartõşmanõn zevkine vararak ve onun getirdikleriyle zengin- leşerek; bencil değil bir özveri ahlakõnõ, halktan yana olmayõ ve yurtseverliği başa alarak ve ne olursa olsun idealist kalarak... Server Tanilli C U M H U R İ Y E T İ M İ Z İ N D E Ğ E R L E R İ V E G E N Ç L E R Tütengil’in bilim bacasõ tütseydi Tütengil, 7 Aralık 1979 sabahı çapraz ateşle 4 ayrı tabancadan çıkan ateşle öldürüldü. Tanilli, göğsünden vuruldu. Sõra Türk basõnõna geldi: Abdi İpekçi’yi öldürdüler İPEKÇİ DOĞANAY
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle