Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
18 EYLÜL 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 9
‘Ülkenin akciğerleri’ne saldõrõ 12 Eylül öncesindeki terör olaylarõnõn sağ-sol çatõşmasõna indirgenemeyeceğinin en somut göstergesi
Büyük gözdağõ: Aydõn kõyõmlarõ
T
ürkiye’de 12 Eylül öncesi yaşanan te-
rör olaylarõnõn klasik bir sağ-sol ça-
tõşmasõna indirgenemeyeceğinin en
somut göstergelerinden biri aydõn ve
bilim adamõ kõyõmlarõydõ.
Onlar ki; başlõca kaygõlarõ, üniversitede eği-
timin bilimsel yapõlmasõydõ. Ürettikçe üreti-
yorlardõ. Öğrencileriyle diyalog halindeydiler.
Türkiye’nin her alanda çağdaş ülkeler düzeyi-
ne çõkmasõnõ istiyorlardõ. Bu yanlarõyla ister is-
temez sol yelpazede duruyorlardõ.
Üniversite kampuslarõnõn sõk sõk boykot gü-
rültüleriyle sarsõldõğõ, sõk sõk gerilimlerin, ça-
tõşmalarõn yaşandõğõ bir ortamda, bunlarõn
doğrudan tarafõ olmayan öğretim üyelerinin öl-
dürülmesi, başta gençlik olmak üzere toplumun
tüm kesimlerini derinden etkiledi. Öldürümler
gençliği ve toplumun dinamik kesimlerini yõl-
dõramayõnca, yeni kõyõmlar denendi.
Klasik bir söylemdir:
Aydõnlar, ülkenin akciğeridir.
Öldürümler, sadece top-
lumu yõldõrmakla kalmõ-
yor, deyim yerindeyse ne-
fes alõp vermesini de güç-
leştiriyordu. Bilim adam-
larõnõn gerek öldürülerek
gerekse yõldõrõlarak aktif
bilimsel araştõrmalarõn dõ-
şõnda kalmasõ, Türkiye’yi
aynõ zamanda bir başka
karamsarlõğa ve karanlõğa
sürüklüyordu. Türkiye so-
lunum yetmezliğine dü-
şüyordu. Bir bilim adamõ öldüğünde, bir kü-
tüphane kapanmõş demektir. Özellikle 1977-80
arasõnda Türkiye’de kaç kütüphane kapandõ?
Ana hatlarõyla paylaşalõm...
Önce her şeye, ama her şeye karşõn kapatõ-
lamayan bir kütüphane; Server Tanilli!
İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Server Ta-
nilli, 7 Nisan 1978 günü vuruldu. Göğsünden
aldõğõ kurşunlarla kanlar içinde hastaneye kal-
dõrõldõ. Uygarlõk Tarihi dersleri veren Tanilli,
insanlõğõn gelişimini, tarihin tekerleğini tüm ay-
dõnlõğõyla öğrencilerine anlatõyor, gençliği sa-
ran ateşten o da payõnõ alõyordu. Vurulmasõ İs-
tanbul Üniversitesi öğrencilerini, öğretim üye-
lerini derinden yaraladõ. Bütün dilek, onun da
yaralõ olarak kurtulmasõydõ. Durum çok umut
vermiyordu; belden aşağõsõ çoktan gitmişti... O
gün Can Yücel şu dizeleri yazdõ:
Kulağõm sende Server / Nasõl bek-
lediysem doğacak / çocuğumun hay-
kõrõşõnõ / Senin sağlõk haberini de /
Öyle bekliyorum / Sanki bir tel ge-
rilmiş aramõza / bir saz / En püften
bir işaret kõrpar / kõrpmaz / Ötmeye
başlõyor nabzõmõn / kõzõl serçesi / Şa-
kaklarõmda
Geçerken gördüm demin / Kü-
çüksu’yun ordan / Mezarlõğõn ya-
macõnda / bir erguvan açmõş / Senin
resmin tõpkõ / çõktõ ya gazetelerde /
Ak sedyenin içinden / koşturuyorsun baharõ /
Kana kana kanayarak / ölüme karşõ.
Bu toprak var ya / can verdiğin senin / Bu top-
rağa düşman baltalarla / budanarak / Üstüne
yõğõldõğõn toprak / var ya hani / O toprak işte
seni ayağa / kaldõracak / Onun için sõkõ dur kar-
deşim / sõk dişini / Ve ateşten ölüp ölüp dirilen
/ semendercesine / 1 Mayõs’ta Taksim’e / ye-
tişmeye bak / Taksim’de birleşmeyle / birleşmeye
/ Bekliyoruz ha, gecikme yok.
Tanilli direndi, yaşam savaşõnõ kazandõ. Te-
davisinin yurtdõşõnda devam etmesi gerekiyordu.
Strasburg’a gitti. Burada sağlõğõ iyiye doğru gi-
derken üretmeye devam etti.
Tanilli’yi Türkiye’ye gelişlerinde dinlemeye,
yakõndan görmeye çalõşõyorum. Zaman za-
man başardõm. Üretim gücünün yanõnda bir in-
san olarak da sevgi ve dostluk üretme merke-
zi desem, bilmem bir ölçüde anlatabilmiş olur
muyum?
Hem küresel gelişimi tarih tarih izleyen
hem de Türkiye’nin yönüne ilişkin kaygõlarõ te-
kerlekli sandalyede giderken önüne dikkat et-
me zorunluluğu kadar içselleştiren Tanilli’yi
kaybetseydik... Yüzyõllarõn gerçeğini biraz da-
ha az görmüş olacaktõk!
Aklõn aydõnlõğõnõ daha düşük voltajda his-
sedecektik!
Peki ya kaybettiklerimiz?
P
rof. Ümit Doğanay öldürüleli henüz 15
gün olmuştu. 7 Aralõk 1979 sabahõ sa-
at 08.00 sõralarõnda İstanbul’dan bir acõ
haber daha geldi:
Prof. Cavit Orhan Tütengil öldürüldü!
Başkanõ olduğu İstanbul Üniversitesi İkti-
sat Fakültesi Sosyoloji Enstitüsü’ne gitmek
üzere sabahõn erken saatlerinde Levent Sü-
lün Sokak’taki İETT durağõna gelen Prof. Tü-
tengil, çapraz ateşle 4 ayrõ tabancadan çõkan
ateşle öldürüldü. Saldõrganlar 34 VY 681 pla-
kalõ araca binerek kaçtõlar. Sanki durakta ru-
tin bir işi halletmiş, gitmiş gibiydiler.
Cinayeti kim, kimler işlemişti?
Dönemin Başbakanõ Süleyman Demirel
olaydan sonra gazetecilere şu açõklamayõ yap-
tõ: “Anarşinin devletten, belediyelerden ve
çeşitli kuruluşlardan himaye gördüğü
gerçektir. Anarşi içinde bulunan pek çok
kişinin devletten maaş aldığı da bir ger-
çektir.”
Bu kadar gerçeğin arasõnda, katiller bulu-
namõyordu!
Prof. Tütengil’in cenaze töreni de olaylõ
geçti. Bu da dönemin acõ gerçeklerinden bi-
riydi. Katledilen insanlarõn cenaze törenleri
ölümlü ya da yaralõ yeni acõlarõ beraberinde
getirirdi. Prof. Tütengil’in cenazesinin kal-
dõrõlacağõ Şişli Camisi’ne giden bütün yollar
kapatõlmõş, törene sadece ailesinin ve resmi
protokolün katõlmasõna izin verildiği son
anda açõklanmõştõ. Camiye giden yollar,
Prof. Tütengil’in öğrencileri, öğretim üyesi
arkadaşlarõ, sevenleri ile doluydu. Derkeeen
bir molotofkokteyli patladõ ve ortalõk karõş-
tõ: 1 ölü, 8 yaralõ...
Prof. Tütengil’i yeni kuşaklara ana hatla-
rõyla aktarmakta yarar var:
? 1921 yõlõnda doğdu, öldürüldüğünde 58
yaşõndaydõ. Yani deneyim ve birikimle ener-
jinin iyi örtüştüğü bir yaşta.
? Öğretmen okulunu bitirdi. Öğretmenlik
yaparken İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fa-
kültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi.
?Askerliğini yaptõktan sonra görev yeri ola-
rak Köy Enstitüleri’ni istedi. Antalya ve
Diyarbakõr liselerinden sonra Kepirtepe ve
Aksu Köy Enstitüsü’nde görev yaptõ.
? 1950-52 yõlõnda Fransa’da doktora yap-
tõ. Doktora konusu, Montesquieu idi. İstese
Fransa’da kalabilirdi. Yapmadõ, zaten ama-
cõ bilgisini görgüsünü arttõrmak ve bunu Tür-
kiye’de öğrencileri ile paylaşmaktõ.
? Türkiye’ye dönüşte aynõ görev yerini is-
tedi; Aksu Köy Enstitüsü.
? 1962-63’te İngiltere’de British Muse-
um’da çalõştõ. Ziya Gökalp’in Londra’da ya-
yõmlanan ilk yazõsõnõ ortaya çõkardõ.
?1970 yõlõnda profesör oldu. Çalõşmalarõnõn
bir bölümü Köy Sorunu ve Gençlik, Atatürk’ü
Anlamak ve Tamamlamak, Köy Enstitüleri
Üzerine Düşünceler, Az Gelişmenin Sosyo-
lojisi adõ altõnda kitaplaştõrõldõ.
Prof. Tütengil “kütüphanesi”nin, 2000’le-
re kadar tütmüş olduğunu düşünün! Hem dün-
yadaki gelişmeleri dikkatle izleyen hem ül-
kesinin tüm sorunlarõna karşõ duyarlõ olan
araştõrmalar yapan bir aydõn, daha neler
üretmezdi!
Öğretim üyesi katliamlarõ üç büyük yõkõ-
ma neden oluyordu:
1- Bir aydõnõ ortadan kaldõrmak.
2- Üniversite gençliğini umutsuzluktan
öfkeye kadar her türlü duyguya sürüklemek.
3- Toplumu sindirmek.
B
aşlõk 2 Şubat 1979 günü yayõmla-
nan Hürriyet gazetesinin manşeti...
1 Şubat 1979’da akşam saatlerinde
genel yayõn yönetmenliğini ve başyazar-
lõğõnõ yaptõğõ Milliyet gazetesinden çõkan
Abdi İpekçi, evine giderken aracõnda öl-
dürüldü. Art arda kõyõlan öğrencilere, öğ-
retim üyelerine şimdi de gazeteciler ek-
lenmişti. Ve Hürriyet, “Sıra Türk Bası-
nına Geldi: Abdi İpekçi’yi Öldürdüler”
başlõğõnõ atmõştõ.
İpekçi öldürüldüğünde Ege Üniversite-
si’nde gazetecilik eğitimimin ikinci yõlõn-
daydõm. Okul bittikten sonra mesleği yap-
maya kararlõ az kişi vardõk ama, acõ haber
bütün öğrencileri etkiledi. Ertesi gün oku-
ma odasõndaki gazetelerin tümü didik di-
dikti. Kurşunun adresi yoktu. Bu kez eği-
timini aldõğõmõz mesleğin seçkin bir tem-
silcisiydi öldürülen.
İpekçi cinayetinin sonrasõnda yaşanan-
lar en az cinayet kadar vahimdi. Bu ve ben-
zeri cinayetlerin soruşturulmasõnõ daha
doğrusu soruşturulmamasõnõ en çok sorun
edenlerin ve iz sürenlerin başõnda Uğur
Mumcu geliyordu. Mumcu, araştõrdõ, di-
dindi, İpekçi dosyasõnõn kapatõlmamasõnõ
sağlayanlardan biri oldu.
Cinayetten yaklaşõk 5 ay sonra yakala-
nan Mehmet Ali Ağca’nõn emniyetteki ilk
sözlerinden biri şuydu: “Abdi İpekçi’yi
ben öldürdüm...”
Ağca’nõn tutuklandõktan bir süre sonra
Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçõşõyla
başlayan yeni öyküsü, Türkiye’nin nasõl bir
yönetilemezlik ya da sürükleniş içinde ol-
duğunu gösteriyordu.
Yine 1979 yõlõ... Sonuna doğru... 20 Ka-
sõm 1979... Bu kez hedef İstanbul Üni-
versitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekan
Yardõmcõsõ Prof. Dr. Yaşar Ümit Doğa-
nay’dõ. Sabah, Etiler Profesörler Site-
si’ndeki evinden çõktõ. Aracõnda arkadaşõ
Kimya Fakültesi Dekanõ Prof. Dr. Fikret
Baykut’u beklerken 4 kişinin açtõğõ yay-
lõm ateşi sonucu yaşamõnõ yitirdi.
Prof. Doğanay da bütün hedef seçilen-
ler gibi: Öğrencileri tarafõndan çok sevi-
liyordu... Çağdaş fikirlere açõktõ... Döne-
min, alanõyla ilgili neredeyse tüm dernek
ve kurumlarõnda aktif olarak çalõşmõştõ...
Üretken bir bilim adamõydõ... Bir yandan
anayasayõ daha da kõsõtlama hareketlerine
karşõ çaba harcarken, bir yandan toprak re-
formunun kaçõnõlmazlõğõnõ herkese an-
latmaya çalõşõyordu...
O günün karanlõk koşullarõ içinde bu
özellikleri taşõyan Prof. Doğanay öldü-
rülmeyecekti de kim öldürülecekti?
Arkadaşõ Aydın Aybay, “Neden Öl-
dürüldüler” başlõklõ iki ciltlik çalõşmanõn
sahibi Orhan Tüleylioğlu’na şunu söy-
lüyordu: “Ümit Doğanay’ı devlet içinde
çöreklenmiş bir çete öldürdü.”
Tüleylioğlu’nun Uğur Mumcu Araştõr-
macõ Gazetecilik Vakfõ (um:ag) tarafõndan
kitaplaştõrõlan çalõşmasõ, Ord. Prof. Bed-
ri Karafakioğlu’nun (20 Ekim 1978),
Doç. Dr. Orhan Yavuz’un (15 Haziran
1977), yazar Ümit Kaftancıoğlu’nun (11
Nisan 1980), Savcõ Doğan Öz’ün (24 Mart
1978), Doç. Dr. Bedrettin Cömert’in
(11 Temmuz 1978), Adana Emniyet Mü-
dürü Cevat Yurdakul’un (28 Eylül 1979),
Maden-İş Sendikasõ Genel Başkanõ Kemal
Türkler’in (22 Temmuz 1980) nasõl kat-
ledildiğini, soruşturmalarõnõn nasõl yürü-
tüldüğünü ve bu kayõplarõmõzõn nasõl de-
ğerler olduğunu ortaya koyan bir eser...
YARIN: 68’DEN 78’E MUSTAFA KEMAL...
TÜRKİYE’DE BUZLAŞAN SOĞUK SAVAŞ
1
976’dan başlayarak
Türkiye adõm adõm
karanlõk terör kõska-
cõnõn içine sürüklenirken,
Ankara ne yapõyordu?
Hükümetler kurup, hü-
kümetler bozuyordu...
Her seçim dönemi bir-
den fazla hükümetin ku-
rulup bozulduğu siyasal
karõşõklõkla geçiyordu. Dö-
neme damgasõnõ vuran 4
siyasi lider vardõ:
Demirel, Ecevit, Er-
bakan, Türkeş...
60’larõn tek başõna ikti-
darõ Adalet Partisi’ni,
70’lerde DP, MSP ve
MHP küçülttü, ama yine
de toplam sağ tartõşmasõz
birinci partisi oldu.
Ecevit ise 12 Mart dö-
neminde ara rejime karşõ
duruşu ve bunun berabe-
rinde yükselen karizma-
sõyla CHP’yi sürekli ikti-
dar seçeneği olarak tuttu.
İki ana parti AP ve
CHP’nin tek başõna iktidar
çõtasõnõn biraz altõnda dur-
masõ, MHP ve MSP’yi ki-
lit partiler yaptõ. Onlar da
bunu çok iyi kullandõ.
Üniversite gençliği,
1961 Anayasasõ’nõn biti-
rilmesinin ardõndan 70’le-
rin Meclisi’nde kendisine
yer olmadõğõnõ düşünü-
yordu. O nedenle seçim-
lere yönelik tutumda de-
ğişiklikler yaşanõyordu.
Bitip tükenmek bilmez
tartõşmalarõn ardõndan ağõr-
lõklõ görüş “CHP’nin des-
teklenmesi” olarak çõkõ-
yordu. Gençlik hareketle-
ri CHP’yi sadece oylarõy-
la değil, kimi kritik kent-
lerde bedenleriyle de ko-
rudular. CHP kendisini
devrimci, sosyalist grup-
lardan ayrõ tutmaya çalõşõ-
yordu. Ancak bunu başar-
masõ olanaksõzdõ. Zira baş-
ta MHP olmak üzere sağ
partilerin tümü şu sloganõ
çoktan üretmişti: Ortanõn
solu Moskova’nõn yolu!
MSP için de CHP de-
mek, dinsizlik demekti...
Ecevit her iki algõyõ
azaltmak için her şeyi yap-
tõ. Konya’da, “Peygam-
berimizin toplumsal ada-
let için getirdiği çözüm-
ler sol fikirlerdi” diyecek
kadar açõldõ...
Yukarõda saydõğõmõz dö-
nemin 4 liderine perde ge-
risinde duran ama etkin
olan bir kişi daha eklene-
bilir: Celal Bayar.
Bayar’õn “CHP’ye kar-
şı bir milli cephe” diye
formüllendirdiği öneri kõ-
sa sürede dal budak saldõ
ve 70’lerin ikinci yarõsõna
damgasõnõ vuran koalis-
yonlarõn temeli atõldõ:
Milliyetçi Cephe (MC)!
Demirel’in iki yanõnõ
dolduran Erbakan ve Tür-
keş, devlet kadrolarõndan
sandõk gücünün kat kat
üstünde pay aldõlar. An-
kara’da şekillenen bu du-
rum Anadolu’ya, kam-
puslara yeni gerilimler ola-
rak yansõdõ. MC hükü-
metlerinin uygulamalarõnõ
protesto yeni bir mücade-
le alanõ olarak öne çõktõ.
Son 50 yõlõn bütününde
olduğu gibi, 1977-80 ara-
sõ Ankara’nõn kendi için-
deki çekişmeleri en ay-
rõntõlõ biçimde kaleme alan
ve sonraki kuşaklara akta-
ran kişi gazeteci Cüneyt
Arcayürek oldu. Arcayü-
rek’in 1977-78’i anlatan
kitabõnõn adõ şu: Demok-
rasinin Sonbaharõ.
78-79’u anlatan kitabõn
adõ da “Müdahalenin
Ayak Sesleri”.
Demokrasinin Sonbaha-
rõ’ndan bir alõntõ: “AP ön-
deri anarşinin giderek
boyutlanması savlarını
elbette yadsıyamazdı. Bir
ölüyle bin ölü arasında
hemen hiçbir ayrım ya-
pılamayacağını, yasadışı
eylemlerin varlığını yad-
sıyıp küçümseyemeyece-
ğini bilirdi. CHP önde-
riyle arasında anarşiye
kaynak olan güçlerin ta-
nımında ayrımlar vardı.
Tartışma o sırada anar-
şik olaylarda ölenlerin
sayısı üzerine değildi.
CHP ile AP önderi ara-
sında, anarşinin hangi
tarafça başlatılıp sürdü-
rüldüğü konusunda ateş-
li tartışmalar yapılıyor-
du. Sorunun özüne bakış
açıları birbirinden çok
değişikti. Demirel’in sü-
rekli incelediği tabloya
göre, 1968 ile 77 yılları
arasında ölenlerin sayısı
şöyleydi: 1968’de 2,
1969’da 10, 1970’te 19,
1971’de 19, 1972’de 19,
1973’te 14, 1974’te 4,
1975’te 35, 1976’da 104,
1977’de 292.
Daha sonraki yıllarda
anarşinin giderek nasıl
boyutlandığını saptama-
sı açısından bu sayıla-
rın önemi olabilirdi.”
Arcayürek’in son tüm-
cesi elbette çok doğruydu,
ama siyaset zamanõnõn ço-
ğunu memleketin değil,
Meclis koridorlarõnõn dü-
zenine ayõrdõ... Terör
77’den sonra katlanarak
arttõ... MC hükümetleri ne
yazõk ki terör sorununun
çözücüsü değil, sorunun
parçasõ oldu!
Siyaset
sorunun
parçasõ oldu
B
aşta laiklik olmak üzere,
Cumhuriyet’imizin de-
ğerleri vardõr ve hepsi
de bir bütündür ve hepsi de, bir
200 yõllõk aydõnlanma hareke-
tinin ürünüdürler. Asõl korkunç
olan, o değerlerin, hatta bizzat
Cumhuriyet’in mezar kazõcõla-
rõ türemiştir. Bu insanlar, bir
yandan “ideolojiler öldü!” der-
ken, bir yandan da Cumhuri-
yet’in değerlerinin içini boşal-
tacak bir ideolojik etkinliği sür-
dürüyor; gençlerin gözlerinin
önüne bir duman perdesi çekip,
her şeyi metalaştõran bir piya-
sa ideolojisi ve onun “tek dü-
şünce”si ile genç beyinleri uyuş-
turmak istiyorlar.
Ve “uzlaşma”ya çağõrõyorlar
onlarõ liberalizm adõna.
Gençler, elbette bu oyuna
gelmeyecekler, gelmemeliler
de: Çünkü, Cumhuriyet’in üze-
rine kurulu olduğu değerleri
uzlaşma pazarõna sürdüğümüz
an, o değerlerin bir yerde “har-
cı âlem meta” haline gelmele-
rinin, giderek ayaklar altõna
alõnõp çiğnenmelerinin de yo-
lunu açmõş oluruz. 1950’ler-
den başlayarak Türkiye’de olan
budur.
Gençler, Cumhuriyetçi de-
ğerlerin aydõnlõğõnda yarõnlara
yürüyecekler: aklõn ve bilimin
meşalesini elden bõrakmadan;
dar ve kõsõr fraksiyon kavgala-
rõna sapmadan; fikir ve inanç-
lara karşõ hoşgörüyü sürdüre-
rek; tartõşmanõn zevkine vararak
ve onun getirdikleriyle zengin-
leşerek; bencil değil bir özveri
ahlakõnõ, halktan yana olmayõ ve
yurtseverliği başa alarak ve ne
olursa olsun idealist kalarak...
Server Tanilli
C U M H U R İ Y E T İ M İ Z İ N D E Ğ E R L E R İ V E G E N Ç L E R
Tütengil’in
bilim
bacasõ
tütseydi
Tütengil, 7 Aralık 1979 sabahı çapraz ateşle
4 ayrı tabancadan çıkan ateşle öldürüldü.
Tanilli,
göğsünden
vuruldu.
Sõra Türk basõnõna geldi:
Abdi İpekçi’yi öldürdüler
İPEKÇİ
DOĞANAY