29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 17 EYLÜL 2008 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Düello Biter mi? BİTMEZ. Çünkü Erdoğan ile Doğan arasındaki söz dü- ellosunun gerisinde iki farklı orta sınıfın ya da Ba- tılı terimlerle anlatmak gerekirse, yeni burjuvazi için- de iki farklı grubun kapışması yatıyor. Zaten, bu iki grubun ortaya çıkış ve gelişme çiz- gileri de farklı. Biri, Osmanlı döneminde daha çok “gayrimüs- lim” azınlıkların ve nadir istisnalarla “Cevdet Bey- ler”in başlattığı çizgidir. Onlarınki biraz Batı’daki örneklere benzer. Ancak, bazısı İttihat ve Terak- ki döneminde, çoğu da Cumhuriyetin ilk yılların- da Milli Mücadele’ye omuz vermenin ödülü ola- rak devlet desteğinden yararlanıp yükselmiş, sonra Batı sermayesinin yerli uzantısı olarak siv- rilmiştir. Bir kısmı, Batılılar adına tarım ürünü ya da sanayi hammaddesi alıp satarak büyümüş, bir kıs- mı da Batı patentleriyle montajcılık, imalatçılık ya da parçacılık yaparak öne çıkmıştır. Son aşama, özelleştirme furyasıyla cumhuriyet devletçiliğinin kuruluşlarına sahip çıkmaktır. İstisnalar elbet var- dır ama enderdir. Öbür grup, Anadolu’nun küçük eşrafı olarak acenteliğe ya da dokumacılık gibi basit sanayi dal- larına sıçrayarak işe başladı, sonra muhalefetler sü- recinde Kemalist devrimciliğin karşısına “muha- fazakârlık” bayrağıyla dikilenlere katılıp iktidara yü- rüdü. Bugün, din sömürüsü sayesinde iktidar ol- muşların yanında. Daha da ilginci, birincilerin Ba- tı sermayesiyle ortaklıklarına benzer biçimde, bu grubun politikasında da AB’ye üyelik hevesi ve ABD’nin bölge politikalarına payandalık girişimleri eksik olmadı. Üstelik, özelleştirme furyasından on- lara da büyük parsa düştü. Kısacası, iki grup arasında benzerlikler olmak- la birlikte, aynı ekonomik alanda yarışma ve her iki anlamda “kapışma” durumu hiç eksik olmaya- caktır. Bu durumda medya silahlarının devreye gir- mesinden ve zamanla el ya da yer değiştir- mesinden daha doğal bir şey olamazdı. Başka bir deyişle, görüntü, şaşırtıcı olmak şöyle dursun, ne- redeyse evrensel sayılacak kadar yaygındır. Medyadaki tablo görüş ve düşünce yarışından daha çok kazanç yarışına dönüştükçe, hatta ser- maye odakları arasında gidip geldikçe, o arena- da futbol hastalarının kulüp tutkusuna benzer bir sebat aramak beyhudedir. Dolayısıyla, bugünkü düellonun tarafları yorgun düşseler ya da ben- zerlikler dolayısıyla uzlaşsalar bile, daha bir süre onların yerlerini alacak yeni silahşorlar çıkacaktır. Ama, ülkenin asıl diyalektiği bu değildir. Asıl diyalektik ulusal devrimin bağımsız dina- miğini bugüne taşıyıp halk yığınlarının beklentile- rine doğru çözümler getirmek isteyenler ile bozuk düzeni sürdürmek peşinde olanlar arasında olmalı. Şimdiki görüntü o temel diyalektiği örtüp dinamizmi getirmek isteyenleri yanlış beklentilere sürükle- memelidir. PENCERE RTE Patlıcan Değildir... Her şey aklıma gelirdi de “minareleri süngü, kub- beleri miğfer, camileri kışla gibi kullanacağı- nı’”söyleyen RTE’yi savunacağımı düşünemez- dim... Demek ki kaderde bu da varmış... Sultan dalkavuğuyla söyleşiyormuş: - Patlıcan çok değerli bir sebzedir... Dalkavuk: - Öyledir sultanım... - Kızartmasına bayılırım, hele üstüne sarmısaklı yoğurt koyarsan tadından yenmez olur... - Öyledir sultanım.. Sultan lafını sürdürmüş: - Oturtmasına diyecek yoktur.. - Haklısınız sultanım... - Musakkasının da benzeri yoktur.. - Elbette sultanım.. - Patlıcan beğendi iyi hazırlanırsa parmakları- nı bile yersin.. - Elbette sultanım.. - Patlıcan dolması da güzel bir yemektir.. - Haklısınız sultanım.. - Ama, patlıcan silkmesi pek matah bir şey de- ğildir.. - Değildir sultanım.. - Patlıcan karnıyarık da pek hoş sayılmaz... - Sayılmaz sultanım.. - İmambayıldısından da pek hazzetmem.. - Elbette sultanım.. Sultan bozulmuş: - Bana bak, demiş, ben ne dersem sen de onu diyorsun.. Dalkavuk: - Doğaldır sultanım, ben patlıcanın değil, efen- dimizin dalkavuğuyum... Fıkra pek ünlüdür.. Ve “terbiyevi” içeriği vardır.. Doğan Grubu gazetelerinde İslamcı iktidardan yana, AKP’yi destekleyen, ulusalcılara saldıran, Recep Tayyip Erdoğan’ı tutan bir sürü köşe ya- zarı vardı... Bunlara ne oldu?.. Evet, ne oldu da birdenbire değişiverdiler?.. Şimdi RTE’ye veryansın ediyorlar... Niçin?.. Bu hızlı dönüşümle Recep Tayyip’i patlıcan ye- rine koyduklarının bilincinde midirler?.. Eeee bu kadarı da doğrusu fazla... Başbakanımız RTE’yi kimse patlıcan yerine ko- yamaz... AKP lideri belki başka bir sebze ya da meyveye benzetilebilir; ama, patlıcan yerine konması doğ- rusu beni bile isyan ettirdi... Köşemden, hem malum, ilginç ve herkese par- mak ısırtan köşe yazarlarımıza, hem kamuoyuna duyuruyorum: AKP lideri patlıcan değildir!.. Yolsuzluklarla ilgili bilgiyi araştırma, alma, yayımlama; yolsuzlukla mücadelenin ilk ve önemli bir adımıdır. B u cümle, Türkiye’nin de altõnda imzasõ bulunan “Yolsuzluğa Karşı Bir- leşmiş Milletler Sözleş- mesi”nin kabul ettiği temel ilkelerden birini yansõtmaktadõr. Son aylarda basõnda sõk sõk yer alan yol- suzluk olaylarõ ve buna bağlõ olarak ya- põlan tartõşmalar dikkate alõndõğõnda, “Yolsuzluk ve Yolsuzlukla Mücadele” konusunun; ülkemizin çözüm bekleyen önemli bir sorunu olmaya, daha uzun bir süre, devam edeceği anlaşõlmaktadõr. Gündemdeki tartõşmalar; yolsuzluğun doğrudan kendisine değil, olayõn haber ya- põlõp yayõmlanmasõna gösterilen tepkilerle başlamõştõr. Hatõrlanacağõ üzere, Alman- ya’da faaliyet gösteren Deniz Feneri Der- neği hakkõnda; bu ülkedeki vatandaşlarõ- mõzdan toplanan yardõm paralarõnõn, ya- salara aykõrõ bir şekilde kullanõlmasõ ve bir bölümünün de aynõ isimle faaliyet göste- ren Türkiye’deki Deniz Feneri Derneği ile iktidar partisine yakõn kişi ve kurumlara aktarõlmasõ nedeniyle, Alman savcõlõğõn- ca açõlan davaya ilişkin iddianamenin, ba- sõn organlarõnda haber yapõlmasõ, başta Sa- yõn Başbakan olmak üzere iktidar partisi AKP yöneticilerinin öfkeli tepkilerine neden olmuştur. Bu tepkiler; iktidardaki siyasi iradenin, yolsuzluk ve yolsuzluklarla mücadeleye yaklaşõmõnõ göstermesi bakõmõndan önem- lidir ve irdelenmelidir. Oysa Türkiye’nin de imzalayõp onay- ladõğõ önemli bir uluslararasõ belge olan “Yolsuzluğa Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi”; yolsuzluklarla ilgili bilgilerin araştõrõlõp bulunmasõnõ, yayõmlanmasõnõ, toplumun bilgilendirilmesini ve bilinç- lendirilmesini, yolsuzluklarla mücadele- nin önemli bir aşamasõ olarak kabul et- miştir. Globalleşme sürecinin doğal bir uzan- tõsõ olarak sermayenin: ulusal sõnõrlar dõ- şõnda kolaylõkla dolaşabilmesi, çokulus- lu şirketlerin doğuşu ve ülkelerin ekono- mik ve siyasal yaşamlarõnda giderek et- kinlik kazanmalarõ, yolsuzluk ve yolsuz- lukla mücadelenin uluslararasõ boyutta ele alõnmasõnõ zorunlu hale getirmiştir. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, Avrupa Konseyi, AB, OECD gibi değişik uluslararasõ kuruluşlar bünyesinde, konu ile ilgili pek çok çalõşma yapõlmõş, öneriler geliştirilmiştir. BM bünyesi içinde yapõ- lan çalõşmalarõn sonucu olan “Yolsuzlu- ğa Karşı Birleşmiş Milletler Sözleş- mesi” uluslararasõ alanda hazõrlanan ve ka- bul gören en kapsamlõ bir belge niteli- ğindedir. 143 ülke yanõnda, Türkiye’nin de 2003 yõlõ Aralõk ayõnda imzalayarak taraf olduğu Yolsuzluğa Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’yle; yolsuzluğu önleyici po- litikalar ve uygulamalarõn yanõ sõra, kamu görevlilerinin davranõş ilkelerine, kamu alõmlarõna, kamu maliyesine, yargõ ve ko- vuşturma hizmetlerine, toplumsal örgüt- lenme ve bilgilendirmeye yönelik bir di- zi önlemler geliştirilmiş ve taraf ülkeler- den bunlara uymalarõ istenmiştir. Gündemle ilişkisi nedeniyle bu önem- li sözleşmenin; sadece toplumun bilgi- lendirilmesine yönelik olarak öngördüğü düzenlemeleri kõsaca hatõrlamak gerek- mektedir. Yolsuzluğa Karşõ Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, “Haksız zenginleşme yolu ile edinilen kişisel servetin, özellikle de- mokratik kurumlara, ulusal ekonomi- lere ve hukukun üstünlüğü ilkesine za- rar vereceğine inanarak” vurgusunu yaptõğõ giriş bölümünden sonra “önleyi- ci tedbirler” bölümünde de değişik ön- lemlerin yanõ sõra “Toplumsal Katılım” ile ilgili düzenlemeler yapõlmõştõr. Sözleşmenin 13. maddesinde Toplum- sal Katõlõm başlõğõ altõnda özellikle:  Kamuoyunun karar alma usullerine katkõsõnõn geliştirilmesi ve saydamlõğõn art- tõrõlmasõ,  Kamuoyunun bilgiye etkin bir şekilde ulaşõmõnõn sağlanmasõ,  Yolsuzluğun hoş görülmemesine yönelik kamuoyunu bilgilendirme, okul- larda eğitim programlarõ düzenlemesi,  Yolsuzlukla ilgili bilgiyi araştõrma, alma, yayõmlama ve dağõtma özgürlüğü- ne saygõ gösterilmesi, geliştirilmesi ve ko- runmasõ, Yolsuzluklarla mücadelenin önemli bir aşamasõ olarak kabul edilmiş ve sözleş- meye taraf ülkelere, bu doğrultuda dü- zenlemeler yapõlmasõ önerilmiştir. Görülüyor ki her ülke; sadece yolsuzluk bilgilerinin araştõrõlmasõ, elde edilmesi ve yayõmlanmasõ özgürlüğüne saygõ göster- mekle kalmayacak, bu özgürlüklerin, ge- liştirilerek korunmasõna yönelik önlemleri de iç hukukunda yaşama geçirecektir. Almanya’da faaliyet gösteren Deniz Feneri hakkõnda açõlan davada, Alman savcõlõğõnca hazõrlanan ve bazõ bölümle- ri Türkiye’deki kişi ve kurumlarla da ilişkilendirilen iddianamenin, bir kõsõm ba- sõn organlarõnda haber yapõlmasõ karşõ- sõnda, iktidar partisi AKP yönetimince, olayõn özünü görmezden gelerek gösteri- len tepkileri, uluslararasõ sözleşme hü- kümleriyle de bağdaştõrmak mümkün de- ğildir. Siyaset kurumunun, bu tür yayõn- lar karşõsõnda sergilemesi gereken ve ya- salara uygun davranõşõ; öncelikle haber ko- nusu yapõlan yolsuzluğun, bağõmsõz yar- gõ tarafõndan takibe alõnmasõnõ sağlamak, yürütme erki’nin olanaklarõyla soruştur- mayõ kolaylaştõrmak, daha sonra da ya- yõmlanan haberlerde, kişilik haklarõnõ ze- deleyici gerçek dõşõ sözcükler var ise bunlarla ilgili olarak da hukuk devleti il- keleri çerçevesinde hak aramak olmalõdõr. Ne yazõk ki, bu yol izlenmemiş, adeta bir baskõ ve sindirme yolu tercih edilmiştir. Unutulmamalõdõr ki, Deniz Feneri’ne ilişkin yolsuzluk iddialarõ, bir TV kana- lõnda “Yoksulluk ve Yolsuzluk” adõ ile yayõmlanan programda, aylarca önce ve birçok defa haber yapõlõp kamuoyuna duyurulmasõna rağmen herhangi bir işlem yapõlmamõş, ancak mali baskõlar nedeniyle TV kanalõ el değiştirmek zorunda kal- mõştõr. Sonuç olarak, ülkemizin de imzaladõğõ ve taraf olduğu “Yolsuzluğa Karşı Bir- leşmiş Milletler Sözleşmesi’nin temel il- ke ve politikaları benimsenmeden, ör- neğin; toplumsal örgütlenme ve bilgi- lendirmeyi kolaylaştırmadan, yolsuz- luğa karşı kalıcı ve özerk birimler oluş- turmadan, sorgulama ve yargılamada uzmanlık ve özerklik sağlamadan; yol- suzlukla mücadeleyi benimsemiş, ka- rarlı ve inandırıcı bir siyasi iradenin varlığından, ne yazık ki söz edilemez”. Yolsuzluğa Karşõ BM Sözleşmesi Oğuz ANTER E. Müsteşar Yardõmcõsõ Deniz Feneri’ne ilişkin yolsuzluk iddialarõ, bir TV kanalõnda “Yoksulluk ve Yolsuzluk” adõ ile yayõmlanan programda, aylarca önce ve birçok defa haber yapõlõp kamuoyuna duyurulmasõna rağmen herhangi bir işlem yapõlmamõş, ancak mali baskõlar nedeniyle TV kanalõ el değiştirmek zorunda kalmõştõr. “Kâğıt bir gemidir devrim, Bütün gemiler hurdaya çıksa da sonunda, Taşıdığı özgürlük şiiri ile Batmadan yüzer nicedir, dünya sularında Kim bilir kaç yunus görmüş kaç DENİZ Gezmiş…” D eniz ne kadar da engin ve ne kadar huzur verici… Ama şu sõralar Deniz kelimesini her duyduğumuzda, sonuna bir de “fener” ekliyoruz. Kendilerine sin- yal veremeyen, kõyõyõ bulamayan bu insanlar nasõl oluyor da geceleri yol gösteren, boyumuzdan büyük ge- milere “kıyı burası” diyebilen bir isim seçiyorlar kendilerine. Müslüman Müslümanõn cebin- dekinin üzerinden hesaplar yapar- ken, ülkenin başkanõ, yõllar öncesi- nin Amerikan medyasõnda, McCarthy’nin yaptõğõnõ yapõyor sanki… Korkusundan, kimse onu ne eleş- tirebiliyor ne de hakkõnda araştõrma yapabiliyordu. Medyayõ öyle bir susturmuştu ki, Drew Pearson hak- kõnda 50 adet makale yazdõğõnda, sonrasõnda başõna geleceklerden habersizdi. 1953 yõlõnda Nobel Ödü- lü’nü de almõş olan Amerikan Ge- nelkurmay Başkanõ, Dõşişleri ve Savunma Bakanõ General George Marshall’õn bir televizyon progra- mõnda McCarthy’in arka yüzünü an- latmasõ ile bu adamõn halk üzerin- deki etkisi de kredileri de tükenmiş oldu. Çok merak ediyorum, Türkiye’de kim çõkacak ve anlatacak bu RTE böyledir, şöyledir diye. Bir merak konusu da şu olsa gerek; ne zaman maymun gözünü açacak? Düşün- dürücü ve bir o kadar da sõkõntõlõ dö- nemler yaşõyoruz. Çõkõp bu olay as- lõnda böyle değil, böyle diyemiyor kimse. Demek isteyen susturuluyor ya da asõlsõz iddialarla gözaltõna alõnõyor. Mahalle kavgalarõ ekranlara taşõnõ- yor, aleni gözdağlarõ veriliyor, ama kimse de çõkõp “Kardeşim başba- kansan başbakanlığını bil, med- yanın özgürlüğüne dokunma, ba- sın özgürlüğünü kısıtlayamaz- sın” demiyor. Gazeteciliğin değer- lerinin, siyasi ve iktisadi iktidar odaklarõndan bağõmsõz olmasõ ge- rekmez mi? Eğer ki gazete devlet ve toplum arasõnda seçimini yaptõysa bu yol- da ilerlemelidir. Bana göre iki çeşit gazetecilik var; bir ciddi gazeteci- lik, iki popüler-magazin gazetecili- ği. Bu iki kavram arasõndaki ayrõmõ yapamayan gazete ve televizyon, ya- ni bütünde medya, yollarõnõ dö- nemsel olarak değiştiriyor; bugün devletin sözcülüğünü yapan, sõrtõnõ devlete dayamõş olan medya, gün geçiyor devran dönüyor misali, devletin en büyük düşmanõ kesiliyor başõmõza. O da yetmiyor, ülkenin koca baş- bakanõ ile mahalle kavgasõna tutu- şuyor. Bir genç olarak soruyorum sizlere; eğitimli ve aydõn insan, temsil ettiği insanlarõn karşõsõnda böyle kavga eder mi? Haklõyõ haksõzõ geçtim, magazi- ne alet olur mu? “Yellow press” yani sarõ gazete- cilik, sansasyon ve heyecan içerik- li haberlerin yer aldõğõ, sarõ tişörtlü afacan çocuğun temsil ettiği bir akõm... Aslõnda, Pulitzer’in gazete satõşlarõnõ arttõrmak için ortaya çõ- karttõğõ ve dikkatleri üzerinde top- ladõğõ bir buluş diyebiliriz. Bugün tehditler savuran, al sana bir hafta, yayõn politikanõ toparla, yoksa “cıs” olur diyen başbakana, önceki yõllarda övgüler yağdõran ga- zeteci, televizyoncu büyükler… Sa- rõ basõn etik bir politika mõdõr? Ön- celikle bunu bir araştõrmalõlar sanõ- rõm… Sarõ Gazetecilik Böyle Bir Şey... Bugün tehditler savuran, al sana bir hafta, yayõn politikanõ toparla, yoksa “cõs” olur diyen başbakana, önceki yõllarda övgüler yağdõran gazeteci, televizyoncu büyükler… Sarõ basõn etik bir politika mõdõr? Öncelikle bunu bir araştõrmalõlar sanõrõm… Seza Tunay ÖZATAY [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle