07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 16 EYLÜL 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Nami Tepe: “Yazar Ergün Poyraz’a tutuklu iken yazdığı kitabını yayımlaması için izin vermemişler. Ampulü patlattı, feneri de çatlatır diye korkmuşlardır.” Yeni bir kurum önerisi: Deniz Feneri Üst Kurulu! Altüst Erol Barutçugil: “RTE, ‘Üniversiteler siyasetin üzerinde olmalıdır’ demiş. Böylece, üniversitelerin altını daha iyi oyarlar!” Bilmece Kemal Öncü: “Putin, Berlusconi, Çalık... Bunu bilmeyen alık!” Övünç Anıl Öçal: “Öfkeli Başbakan, dünyanın en büyük adliyesini yapmakla övünüyor. Günahı çok olan yerin camisi büyük olur hesabı...” YağmurDeniz Bolu Kıbrısçık’ta tarikat eğitimi BOLU’NUN Kıbrısçık ilçesinde yatılı ilköğretim bölge okulu var. 302 öğrenciden 172’si çevre köylerden gelen yatılı öğrenciler. Diğer öğrenciler aileleri ilçe merkezinde oturan gündüzlü öğrenciler. Ucu Amerika’ya dayanan bir tarikat son yıllarda yatılı öğrencilere kancayı takmış durumda. Gözüne kestirdikleri öğrencileri yatılı olmaktan çıkartıp ilçe merkezindeki tarikat evinde barındırıyorlar. Kıbrısçık Kaymakamlığı ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü de bu durumu seyrediyor. Örneğin Karaköy’den yatılı kalan üç kız öğrencinin velilerini ayarlamışlar, sanki Kıbrısçık’ta evleri varmış gibi gündüzlüye çevirmişler. 7. sınıftan F.G. ile 8. sınıftan M.Ö. ve M.D. adlı öğrenciler ilçe merkezindeki tarikat evinde Vildan ve Fatma adındaki “abla”ların gözetiminde eğitiliyor. - İspat edemeyen alçakmış... “Amma yüksekten çakıyor!” DİN bezirgânlarının inanç ticareti ile kurdukları vurgun düzenine ilişkin en güzel saptamayı Sevgili İlhan Selçuk “Almanlar bakmışlar ki İslamcılık tezgâhı kuran birtakım Türkler, saf Türkleri kim vurduya getirmişler. Olaya el koymuşlar” diyerek yaptı. Olayın özeti işte budur. Uzun lafın kısası şudur: Müslüman Müslüman’ı dolandırıyor; dolandırıcı Müslümanları Hıristiyanlar yargılıyor. Müslümanın Müslümanı dolandırması bugünün konusu değil. Utku Erışık anımsatıyor: “Bugün salt laikliğin değil; yolsuzluğun, rüşvetin, adam kayırmanın, dini sömürünün ve dinci kadrolaşmanın da odağı olduğu apaçık görülen bir karanlık zihniyetin sanal ‘yoksullara yardım’ gemilerine hangi deniz fenerinin ışık tuttuğu ortaya çıktı. Oysa ‘Bizim Deniz Fenerimiz’ Deniz Gezmiş savunmasında ‘Amerikan emperyalizmi yurdumuzda var oldukça bu talan devam edecektir. Türkiye’nin kalkınması için tek ve zorunlu şart, Amerika’nın yurttan atılmasıdır. Hem Amerika, hem kalkınma olmaz. Kalkınma, toplumsal bir sorundur. Türkiye’de Amerika var oldukça, toplum kalkınamayacak; fakat büyük zenginler, komisyoncular ve uşaklar olacaktır. Amerika yurdumuzda var oldukça, kalkınma değil, tam tersine açlık ve sefalet var olacaktır’ demişti. Bunu diyen Bizim Deniz Fenerimizi o korkunç elleriyle yıkıp parçaladılar. Bugünse, emperyalizmle işbirliği halinde yarattıkları bu açlık ve sefaletten nemalanan deniz fenerleri hakkında, bir suç duyurusu gelene kadar bekledi Türkiye Cumhuriyeti’nin savcıları. Günlerdir gündemde olan ve basında her gün yeni bir ayrıntısını okuduğumuz haberler, ne yazık ki ‘ihbar’ değerinde bile görülmedi. Ve yine Bizim Deniz Fenerimiz, savunmasının sonunda savcıya, ‘Eğer belli bir hata sonucu, iddianame ve mütalaayı hazırladınızsa, dikkatli olunuz; idamını istediğiniz kişiler kasaplık koyun değildir ve siz savcısınız. Yok, eğer yaptığınızın bilincinde iseniz, yolunuz açık olsun’ demişti. Yaptığının bilincinde olan emperyalist işbirlikçilerinin yolu açık oldu hep. Bizim Deniz Fenerlerimizi söndürerek yollarını buldular. Peki, söndü mü? Ne diyordu Can Yücel, ‘Mare Nostrum’ yani Bizim Deniz şiirinde: ‘Aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!’ Sönmedi; aydınlığa giden yolumuzda hâlâ bizim ışığımız!” Bizim Deniz Feneri GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Medyada ‘Türk Solu’(!) Adına Kimler Konuşturuluyor? Başbakan’ın Doğan medyasına karşı yürüttüğü sin- dirme ve şantaj politikaları hakkında ne düşündüğüm belli! Keşke Doğan grubu Çölaşan ödününü verme- miş olsaydı! Bugün daha rahat konuşuyor olurlardı. Bu sebeple bu yazıda, ülkenin “merkez-laik” med- yasının kendi siyasal görüşünü şekillendirirken AKP zihniyetinin ana panzehiri olan Kemalist düşünceyi na- sıl yok sayma yoluna gittiğini açığa çıkarmakla yeti- nelim. Medya, Türkiye’nin siyasi rotasını belirleyen te- mel konularda sürekli olarak birilerini programa çı- karıyor, sayfalar dolusu diziler yapıyor. Her defasın- da, genellikle üstüne basarak “Türk solu ne düşü- nüyor?” sorusu gündeme taşınıyor. Halkımız da iyi niyetle “bakalım aydınlar ne diyormuş” diye saf saf ku- lak kabartıp dinliyor. Ben size, iktidarın avukatlığını üst- lenmiş 2. Cumhuriyetçilerin veya İslamcıların yüzde yüz kontrolündeki yayınlardan söz etmiyorum. Taraf, Yeni Şafak, Star, Vakit, Sabah, Zaman, Bugün gi- bi gazetelerin durumu malum. Buradaki serzenişimiz Milliyet, Hürriyet, CNN Türk, NTV, Habertürk gibi yayınlar hakkında. Normalde en azından “objektif” olması gereken bu kuruluşlar, ilginç ve neredeyse abartılı bir şekilde “sol” adına konuşmak üzere hep “aynı frekanstan” ben- zer şeyler söyleyen, “farklı” isimler seçiyorlar. Bunların en önemli ortak noktası, kendilerini “Kemalist” ve- ya “Ulusalcı” olarak tanımlamamaları. Ve ne kadar acıdır ki, bu teksesli koronun anti-demokrat çizgisi kar- şısında, onların önüne doğruları, en azından dinledikleri Cumhuriyetçi saldırı yorumlarının panzehirini verecek başka isimler çıkartılmıyor. Kemalist çizgi tam bir san- sür çemberi altına alınıp susturulurken “AKP kapat- ma davası”, “Ergenekon davası”, “Deniz Feneri skandalı” konularında veya direkt olarak Milliyet’te konu edilen “Sol çıkışını arıyor” başlıklarında her çe- şit isim ortaya dökülürken Kemalistler yok sayılıyor, horlanıp itilip kakılıyor. Geçenlerde NTV’den Oğuz Haksever’e bu şikâ- yetimi ilettim. Kendisi, “Kemalist” insanlar çağırdık- larında çok tartışma çıktığını, o yüzden böyle dav- ranmaya mecbur kaldıklarını anlattı. “Oğuz Bey, ben biliyorum, bu karşılaşmayı o malum takım istemiyor, madem yapılamıyor, o zaman arada bir de sırf bizim kesimden üç insan çağırın, kavga gürültü olmasın ama bizim sesimiz de duyulsun” dedim. Haksız mıyım? Yok- sa, oh ne pratik: Kemalistleri yok say, yayın sakin yü- rüsün… Habertürk’te “Basın Kulübü” bu hatayı abar- tılı şekilde yapınca Fatih Altaylı’yı aradım: “Ne diye- yim ki, bence de haklısın” dedi. CNN Türk’ü ise gün- demime almadım bile. Çünkü Taha Akyol’un “mis- yonu” besbelli! İnanmıyorsanız kendisine “Ergün Poyraz’ın sansür edilerek cezaevinden çıkışı engelle- nen son kitabı ‘İplikçi’ hakkında program yapıp yap- mayacağını” sorun! (NTV’ye de sorun aslında, neden olmasın?) Milliyet’teki diziyi yapan Devrim Sevimay’a ise da- yanamadım telefon ettim, Milliyet’in Atatürkçü çizgi- sini hatırlatıp neden Kemalist solu hiç konuşturma- dıklarını, bu tavrın anti-demokratikliğini ekleyerek sor- dum. Cevabı çok düşündürücüydü. “Kemalist sol ne- den kapsayıcı olamadığını görüp konuyu kendisinde aramalı”(!) “Pes” dedikten sonra Fikret Bila’yı aradım. Bana hak verdi, aynı rahatsızlığı duyduğunu söyledi. Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin ise Sevimay’ın aksine iddiamı kabullenemedi ve gazetesini savun- du. Aslında dizideki tüm isimlere baksa, aradığı ya- nıtları bulabilecekti. Göremedikleri konu şu: Bu na- sıl bir mantık ki, kalkıp sırf “Bu Cumhuriyeti güzel eleş- tiriyor, demek ki solcu” mantığıyla hem en marjinal ya- zarlar ya da particik başkanları konuşacak, “türbana evet” ya da “Ergenekon’da sonuna kadar gidilsin” di- yenlerle solculuk yapan 10 Aralık Hareketi öne çıka- rılacak, ama tüm Türkiye’de milyonlarca kişiyi soka- ğa döken, Kemalist-ulusalcı-sol kesim, sanki buhar- laşmış gibi yok sayılacak, solun bu ana gövdesi bir kalemde silinip atılabilecek! Bir kere basınımıza şu hatırlatmayı yapıyorum: Siz Türk solunu böyle görüyorsanız, o zaman bugünkü şartlarda bile en az yüzde 25 potansiyeli olan ve CHP- DSP ekseninde gezen ulusalcı kitle ne oluyor? On- lar “sol” değilse, Türk solu, 3.5 gazetede yazarlık ya- pan 15 kişi ile, toplam yüzde 2 oy alan üç marjinal par- tiden mi ibaret? Böyle bir tavır ciddiye alınabilir mi? Medya artık bu çocukça hastalığı yenip halkı aldat- maktan vazgeçmeli. Çünkü iki kuruşluk aklı olanlar bi- le bu oyunun farkında!.. [email protected] Faks: 0212 227 34 65 PERİHAN ERGUN Şaban Dişli’nin dişleme ola- yı, Deniz Feneri kavgaları, Ga- ziantep Belediyesi’ndeki imar kayırmasıyla sağlanan çıkarın sahte evrak düzenlendiği söy- lentileriyle örtbas edilmesi ha- berleriyle oluşan gündemle toplumun önemli sorunları ne- fessiz bırakıldı. Bu nedenlerle, öncelikle ele alınması gereken Cumhur- başkanı’nın Ermenistan ziya- reti ile değerli şairimiz İlhan Berk’in Hakk’a yürüyüşüne değinememiştim. Öncelikle belirtmeliyim ki Atatürk’ün “Yurtta sulh, ci- handa sulh” ilkesini benim- semem nedeniyle komşula- rımızla dostluk ilişkilerimize inanmama karşın Cumhur- başkanı’nın, altyapısı hazır- lanmadan Ermenistan Cum- hurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın Milli Takım karşılaşmaları çağ- rısına koşarak gitmesi içimi acıttı. Bana bunun tarihi bir gaflet olduğunu düşündürdü. Çünkü her zaman ABD ve AB’nin istemleri yönündeki üç-dört milyonluk Ermenis- tan, Amerikan seçimlerinde çok etkin yer tutan Ermeni Di- yasporası’ndan da güç alarak, başından büyük işlere kalkı- şabilmektedir. Ermenistan sı- nırını kapatmamıza neden olan Karabağ’ın işgali hâlâ gün- demdedir. Azerbaycan’ın Başkanı mer- hum Haydar Aliyev’in “İki devlet, bir millet” diye tanım- ladığı -ki ATA’mız da bu inanç- taydı- Dağlık Karabağ’ın in- sanlık dışı katliamlarla işgali, Türkiye’nin de yoğun arabu- luculuk girişimlerini hiçe sa- yarak hâlâ işgalini sürdürme- si yönetimimizce göz ardı edi- lebilir mi? Bu baskının acı öy- küsünü, acımasızlığını, so- kaklarındaki evlerin kundak- lanması işlemini; gece yarısı görerek yurtlarını, evlerini bı- rakıp üst başlarıyla kaçarak, önce merkezleri Azerbaycan’a, sonra da Gönen’e iltica etmiş doktor karı-kocadan dinle- miştim. O günlerde karnında taşıdı- ğı oğullarını kurtarmış olmala- rı tek tesellileriydi. Bunlar gibi binlerce Karabağlı kardeşimi- zin yaralarına merhem olun- madan Sarkisyan’a dostluk elinin uzatılması, başta onlara, sonra da ulusumuza indirilmiş bir tokattır. Gürcistan’la birlikte Ermenilerin de NATO’ya so- kulması istemi, ABD’nin Orta- doğu stratejisinin bir parçası- dır. AKP’yi bu işte de kullan- maktadır. ABD önce Irak’ı iş- gal edip altüst ettikten sonra Barzani başkanlığındaki Kuk- la Devleti kurdu. Bizim PKK sorununu bitirmemiz için Ku- zey Irak’a girmemize stratejik ortaklığa rağmen izin verme- mesi, İran’la enerji gereksini- mimizle ilgili anlaşmaları en- gellemesi de bu planı içeriyor. Akdeniz’e uzanan yarım ada- mız sayılan Yavru Vatan Kıb- rıs’ı da Annan Planı’yla yok et- meyi sürdürerek bizden ko- parmaya çalışıyor. İşte Kaf- kasya’da da bu siyaseti gü- derken emireri gibi bizi bunla- ra alet ediyor. Romanya’da ol- duğu gibi Polonya ile Mol- dovya’yı da NATO’ya dahil ederek Rusya’yı çember içine almak istiyor. Karadeniz’e zırh- lılarıyla çıkarak, Montrö An- tlaşması’nı delmek isteyişinin nedeni de budur. Bunları yazarken Kafkas- ya’da 1728’de Gürcistan’ın karıştırmalarıyla imzalanan ta- rihi Karaağaç Muahedesi’yle - 91 harbinden sonra babacı- ğımla kayınbabamın yaşadık- ları acıların anılarını anımsadım. Karaağaç’ın imzalanmasından sonra Azerbaycan Kuzey-Gü- ney olarak bölündü. Kuzey’de Bakû, güneyde de Tebriz mer- kezli olarak ayrıştırıldı. İran nüfusunun büyük bir kısmını içeren Azeriler orada daima eziklikleriyle yaşamak zorunda bırakıldılar. Kuzeyden ve gü- neyden Anadolu’ya göçler oluştu. Kayınpederimin ailesi de birçokları gibi Dağıstan’dan Amasya’ya göçüp yerleşmiş. Babam da ilhakçılık inancıyla Kars’a geçerek Kurtuluş Sa- vaşımızın Doğu Orduları Ko- mutanı Kazım Karabekir Pa- şa’nın savaşçılarına katılmış. Doğudaki anılarını dile getirir- ken anayurtlarını terke mecbur olan Azerilerin önemli bir kıs- mının Çanakkale Savaşları’nda yer alıp şehit ve gazi oldukla- rını da söylerdi. İşte böyle bir birliktelik için- de olduğumuz Azerilerin Ka- rabağ çileleri giderilmeden, ABD’nin istemine uyarak Er- menistan’ın turistik broşürle- rinde bile Ağrı Dağı ile Kuzey Anadolu’yu kendi sınırları için- de gösterme densizlikleri çö- zülmeden, tarihi gerçekleri ortaya koyan bizde ve Rus- ya’daki arşivleri yadsıyarak, Anadolu’daki Ermenilerin söz- de katledilişleri yalanını inat- la sürdürürlerken dostluk eli- nin uzatılmasının adı ABD’ye ve diyasporaya teslimiyet de- mektir. Bu da gelecekte ona- rılamaz sorunları gündeme getirecektir. Dileğim ve umudum 23 Ey- lül’de BM Genel Kurulu’ndaki Minsk Grubu’nun toplantısında Ankara’nın Ermenistan’la Azer- baycan’ı bir arada tutarak Ka- rabağ sorununu çözmesidir. “Önce şiir vardı” diyen ve “İkinci Yeni”nin dimdik sürdü- rücüsü, büyük şairimiz de Hakk’a yürüdü. Işıklar içinde yatsın. Turgut Uyar, Cemal Süreya, Edip Cansever, Tev- fik Akdağ ve Ece Ayhan’la birliktelikleriyle şiirimize getir- diklerini unutamayız. Onlar hep yaşayacaklar. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] 16 Eylül Korku SESSİZ SEDASIZ (!) Yazamadıklarım... HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] Datça’daki “hacı” emekli astsubayın evindeki direk söküldü, ezan ve ilahi yayını durdu dedik ama yanılmışız. Hoparlörler sokaktaki elektrik direğine takılmış. Anlaşılan Datça Kaymakamı Mustafa Kaya, “Ezanı Muhammedi” diyor başka bir şey demiyor; Muğla Valisi Ahmet Altıparmak da şeriatın sesini dinliyor! Yine Datça BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Aile halkõ. 2/ Dürüst, iyi a h l a k l õ . . . Önemli tarih- sel olgu. 3/ Es- ki dilde yüz, çehre... Yeşi- le çalan açõk sarõ renk. 4/ Metal paranõn yüzündeki bü- tün kabartma ve resimlerden daha yüksek bir çõkõntõ oluşturan çevre per- vazõ... Tarla sõnõrõ. 5/ Halk dilinde gür- gen ağacõna verilen ad. 6/ İlişkin, de- ğin... Maden ve in- şaat işçilerinin giy- diği koruyucu baş- lõk. 7/ Mürekkep hokkalarõna konulan ham ipek... Yapõsõna girdiği sözcüğe “kendi kendine” anlamõ veren yabancõ önek. 8/ Kadõn bale sa- natçõsõ. 9/ Hububat tozu... Yağõ alõndõktan son- ra zeytinin kalan posasõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Şaka... Bir gösterme sõfatõ. 2/ İnsanõn kendi- ne karşõ duyduğu saygõ... Duyuru. 3/ Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ... Büyük bakraç. 4/ “Kimine bir aba vermez giyesi/Kiminin atõna --- çul eyler” (Yu- nus Emre)... Sipersiz şapka. 5/ Gerçekte öyle ol- madõğõ halde, öyle olduğu varsayõlan. 6/ Gü- müşhane'nin Torul ilçesinde bir şelale... İran’õn plaka imi. 7/ Telefon sözü... Düşünülenin tersi- ni söyleyerek yapõlan ince alay. 8/ Cinsel güç- süzlük. 9/ Dinsel tören... El sõkõşma. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 A S T İ G M A T N O R M A Y E L E F E M U A R E S A V A S K E Ç T İ N E K M E E N A R U S E K Z A İ M R E N İ Z T U Z U T İ M İ R A K İ Ç 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle