25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 9 AĞUSTOS 2008 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Geçen günlerde yir- mi bir üniversitenin ye- ni rektörleri Cumhur- başkanlığı’nca atandı. ‘Atandı’ tanımı rektör- lere yakışmıyor. Olsa olsa üniversitelerden gelen sıralamalara gö- re ilk adlar ‘onandı’ ol- malıydı. Koca üniversitelerin rektörlerinin Cum- hurbaşkanı’nca atamasının yapılması bilim ku- rumlarının sanlarıyla örtüşmüyor. Sanki üniversi- telerin bilimselliği gölgelenmiş oluyor. Evrensele açıl- mak zorunda olan bilim kurumları hiç kimsenin hi- mayesi ve vesayeti altında olmamalıdır. Özdene- tim ve özyönetim içinde olması gereken üniversi- telerin yönetsel özerkliği her şeyin üstündedir. Bu- nun böyle olması çağdaşlık adına kaçınılmazdır. Bi- limin ve eğitim-öğretimin yalnızca üniversiteyi oluşturan öğretim üye ve yardımcılarının ürünü ve denetimi altında olması, gerek o üniversitenin ge- rekse o üniversitenin bulunduğu ülkenin kalkınması bağlamında olmazsa olmaz bir koşuldur. Türkiye’de bu ayrıcalık 12 Eylül askeri darbesiyle yitirilmiştir. 2547 sayılı YÖK Yasası’yla üniversite- lerin yönetsel ve akçasal özerklikleri ortadan kal- dırılmıştır. O günün koşullarında üniversitelerin yaşadığı kargaşaya önlem olur düşüncesiyle kurulan YÖK, üniversitelerin kargaşasına çözüm getire- mediği gibi üniversitelerin özdenetimini ellerinden almış, kalkınma ve gelişip serpilmelerini engelle- miştir. O günden bugüne ülkenin yararına olabile- cek bir üniversite siyasası ya da eğitim-öğretim iz- lencesi oluşturup kamuoyuna mal edememiştir. Kim diyebilir ki Türkiye’deki üniversiteler arasında YÖK’ün önderliğinde bir eşgüdüm vardır diye. Tür- kiye üniversitelerinin dünya sıralamasında nerede olduğu bu söylediklerimizin kanıtıdır. Eğer bir ba- şarı varsa o başarı da tek tük fakültelerin bireysel başarılarıdır. YÖK var olduğu günden beri üniver- siteye alternatif olabilecek seçenekler üzerinde ke- sinlikle durmamıştır. Ve her yıl en az bir milyon gen- cimizin boynu bükük, bir sonraki yıla umutlarını er- telemelerine neden olmuştur. Oysa her gencin üni- versiteye girmek gibi bir zorunluluğunun olmadığını; üniversiteye girmeden de iş ve aş sahibi olunabi- leceğini göstermesi gerekirken elinden geldiğince, zorlarcasına, gençleri üniversite kapılarına itmiştir. Üniversiteye giren öğrencilerin sorunlarına, üni- versite öğretim üyele- rinin, yardımcılarının sorunlarına bakma- mıştır. Özellikle genç akademisyenlerin ken- dilerini eğitmelerine; yabancı benzerlerine ulaşmak için çaba gös- termelerine önayak ol- mamış; dahası, gençlerin heveslerini kırmak; coş- ku ve heyecanlarının uçup gitmesine neden olacak uygulamalara, yönetmeliklere, tasarım ve düşün- celere girmek ana ereği olmuştur. YÖK “sırça köş- ke” çekilerek üniversiteleri yönetmiştir. Oradaki yö- netim de birkaç kişinin elinde biçimlenmiştir. Hiç kimse yadsımasın; üniversitelerdeki eğitim-öğre- tim üst düzeyde gerilemiştir. Üniversiteler YÖK’ten önceki kimliklerini yitirmişlerdir. YÖK’ün kendine özgü bir kimliği oluşmamıştır. Bunun kanıtı da son rektör seçimleridir. ‘Seçim’ demek de yanlış çün- kü yapılan iş seçim değil bir ‘eğilim yoklaması’dır. Adına ‘seçim’ değil, ‘eğilim yoklaması’ denmesinin nedeni üniversitelerden gelecek aday sıralaması üzerinde rahatlıkla oynayabilmek için, deyim ye- rindeyse, kılıf hazırlamak içindir. Bu son rektör se- çimlerinde YÖK oynayabileceği üniversiteler üze- rinde oynamış ve sözüm ona rektörlerle yaptığı mü- lakat sonucunda adayların yerlerini değiştirmiştir. Yapılan değişikliklere bakıldığında bilimselliğin değil, siyasanın öne çıktığını ve YÖK’ün ne kadar siyasallaştığını görmek olanaklı. Bu tavır üniversi- teler üstü bir kuruma yakışmamaktadır. YÖK ge- rek üniversite öğretim üyelerinin tercihlerini, gerekse adayların bilim düzeylerini ve üniversitelerde sağ- lamış oldukları güveni hiçe sayarak kendi bildiği- ni okumuş ve kendi siyasal tercihini öne çıkarmıştır. Cumhurbaşkanlığı da aynı yolu izlemiş, seçim- lerde 1. gelen 9 adayı veto etmiştir. Türkiye çeliş- kiler ülkesi. Ne ki bu çelişkinin kurumlar üstü olması gereken bir kurumda yaşanması övünülecek bir şey olmamak gerek. Hem demokrat olacaksınız hem de Demokles’in kılıcını elinizden düşürmeyeceksiniz. Gelin de şimdi bunu AB üyesi ülkelere anlatın! So- run sizin! AB’ye girmek isteyen sizsiniz!.. Bir iki rektörün dışında geri kalanı yenilendi. Ye- ni rektörler iş başına geçecek. Geçmişten doğru ola- nı örnek almaları; Türkiye’nin geleceği açısından Atatürk devrim ve ilkelerinden ödün vermemele- ri çok önem taşımaktadır. PENCERE Masal Masal Matitas... Kıdemli bir dostuma dün sordum: - Ülkenin durumunu nasıl görüyorsun?.. Kendisinden hiç ummadığım bir üslupla yanıt verdi: “Masal masal matitas Kaynanamın kıçı tas...” Düşündüm.. düşündüm.. işin içinden çıka- madım... Acaba ne demek istemişti?.. İktidarı ve hükümeti ele geçirdikten sonra üni- versiteyi ve devleti de şavullamak için AKP “fa- liyet”e geçti... Bu arada YÖK sizlere ömür... Direnmek isteyenlerin konuşmalarından vur- gulamalar halimizi sergiliyor. “- Üniversiteler AKP’nin arka bahçesi...” “- Türban olayının intikamı alınmak isteniyor...” “- Gül siyasi hırsının tutsağı oldu...” “- Öç psikolojisi...” “- Maske düştü...” “- Beklenen oldu...” Peki, bu marifette başrolü oynayan kim?.. Gül!.. Her şey bekleniyordu.. Gerçekleşti.. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, kendisinden beklenen “randımanı” verdi, türban olayının da “rö- vanşını” aldı... Peki, Gül kim?.. Cumhurbaşkanı!.. Sahiden mi?.. Gül herkesin bildiği gibi türbancıdır... Eşi bu iş için AİHM’ye (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) başvurmuştu... Demek ki isteği içinde kalmış... Amacına ulaşmak yolunda bu kez büyük yatı- rımını yaptı... Bildiğiniz gibi bizim Cumhurbaşkanı “evrakta sahtecilik suçundan” zanlıdır... Aynı suçtan Erbakan hükümlü; Gül’ün dosyası devletin arşivinde... Gül yargılanırsa ne olacak?.. Erbakan gibi mi olacak?.. Bir devletin Cumhurbaşkanı evrakta sahtecilik zanlısı olabilir mi?.. Soruyu bu köşede kimbilir kaçıncı kez soru- yorum, Çankaya’da tısss yok... Ancak bütün yurttaşlar bilmeliler ki bugün Çankaya’da oturan kişi evrak sahteciliğinden zan- lıdır... Peki, bu gerçeği gerçekliğe nasıl dönüştüre- biliriz?.. Eskiden öğretmen öğrencisine hem gerçeği an- latmak hem de ceza vermek için derdi ki: - Şu tümceyi 100 kez defterine yazacaksın... Gül’ün gerçeğini de 10 kez değil, ama, 100 kez yazarak ülkeye, halka, ulusa duyurup belletebi- lir miyiz? İsterseniz bu köşeden başlayalım: Cumhurbaşkanı Gül evrakta sahtecilik suçun- dan zanlıdır... Cumhurbaşkanı Gül evrakta sahtecilikten zan- lıdır... Abdullah Gül evrakta sahtecilikten zanlıdır... Gül evrakta sahtecilikten zanlıdır... Gerçek tüm ülkeye yayılsa, dağılsa, halkımıza duyurulsa fena mı olur?.. Demokrasi gerçekler rejimi değil mi?.. Gül de evrakta sahtecilikten zanlı değil mi?. B ugünlerde, Sokrates’le söyleş- mek çok keyifli oluyor. İnsan- lara acõ vermenin en aşağõlõk yöntemi, onlarõn onuruyla oy- namaktõr. Kimi insanlarõn onu- ru, uyruğu olduğu devletin onurundan daha yüksektir. Ahmet Say, Edebiyatçõlar Der- neği’nin kurucusu ve ilk genel başkanõdõr. Güzel bir gelenekle başladõ işe: Yetmiş ya- şõnõ doldurmuş yazarlara, yazõn adamlarõna ve şairlere onur ödülü ve altõn madalya ver- mek. Yanõlmõyorsam, ilk onur ödülü ve al- tõn madalya Pertev Naili Boratav’a verildi. Bu da, Ahmet’in yazõndan ve ekinden çok iyi anladõğõnõ kanõtlar. Beni ben yapan ikinci öğ- retmenim Pertev Naili Boratav -birincisi Mu- zaffer Faik Amaç- o yõllarda, Paris’teydi. Ahmet, büyük insana mektup yazarak, yö- netim kurulunun kararõnõ iletmiş ve Anka- ra’ya çağrõ yapmõş. Eşsiz öğretmenim, eşi- nin çok hasta olduğunu, gelemeyeceğini, ka- rardan onur duyduğunu, ödül belgesinin kendi adõna Vecihi Timuroğlu’na verilme- sini istemiş. Ankara’da, Altõnpark’ta yapõlan törende, Ahmet Say, ödülü bana verdi, ben de Korkut’a (Boratav, saygõn öğretmenimin saygõn oğlu) verdim. Yaptõğõm konuşmada, şu cümleleri anõmsõyorum: “Öğretmenimi, komünist diye üniversiteden ayırdılar, onuruyla oynadılar, ama o her zaman, Türkiye’ye bağlı kaldı. Gittiği her ülkede, katıldığı her bilimsel toplantıda, Türk bay- rağının asılmasını istedi. Kimi insanların onuru, devletin onurundan yüksektir. Pertev Naili Boratav. ülkesinin onurunu taşıyordu. Onu, bu ülkeden ayırdılar, ama o Boratav’ın onurunun devletin onurundan yüksek olduğunu kanıtladı.” Cahit Külebi de, ödül alanlardandõ. Beni ağ- layarak bağrõna bastõ. İlhan Selçuk, kõrk yõllõk dostum. Belki de elli yõllõk. Ülkesinin, tarihinin ve ekininin (kül- tür) onurunu, onun değin onurla taşõyan çok az insana rastladõm. Ergenekon soruşturma- sõna, onu katarak onuruyla oynuyorlar. Oy- sa İlhan taşõdõğõ Anadolu tarihinin, Atatürk Cumhuriyetinin onuruyla, devletin onurun- dan daha yüce bir onura sahiptir. Milli iradeye boyun eğmek Sokrates’le söyleşmeyi, bunlarõ düşünür- ken düşündüm. Platon’un Gorgias diyalo- ğunu açtõm. Polos’la tartõşmasõ, eşsiz bir man- tõk sergilemesidir. Sokrates, “Tıbba göre aş- çılık neyse, doğru söyleme göre belagatin (güzel söz söyleme sanatı) o olduğunu söylüyor.” Polos, çok kõzõyor hatiplerin böyle aşağõlanmasõna. Onlara, toplumda çok saygõ gösterildiğini söylüyor. Ülkede en güçlü olanlar, ona göre, hatiplerle tiranlardõr (diktatör, tek egemen). Sokrates Polos’a ya- nõtõnõn “Hayır! olduğunu” bildiriyor. Polos, hatiplerle tiranlarõn, istediklerini öldürebile- ceklerini, ülkeden sürebileceklerini, mallarõna, mülklerine el koyabileceklerini savlõyor. Sanki, durmadan yüzde kõrk yedi oydan, “mil- li irade”ye boyun eğmek zorunluluğundan söz eden Bay Recep Tayyip Erdoğan’õ ta- nõmlõyor. Sokrates, Polos gibi düşünmüyor, çünkü o, güçlü görünenlerin “zavallı” ol- duklarõ kanõsõndadõr. “Onlar, kendilerine hoş gelen şeyleri yaparlar, ama istedikleri hiçbir şeyi yapamazlar” diyor. Bay Erdo- ğan’õ imliyor sanki. Kendisine hoş gelen ABD kaynaklõ İslamcõ siyasayõ izliyor, ama bir tür- lü “şeriat devleti”ni yaşama geçiremiyor. Hak ve Hukuk... Vecihi TİMUROĞLU ARADA BİR Prof. Dr. NECDET ADABAĞ Üniversiteler Nereye? Erk, erki elinde bulun- duran için bir varsõllõk mõ- dõr? Haksõzlõk etmek hak- sõzlõğa uğramaktan daha kötüdür. Namuslu insan- larõ, onurlarõnõ ülkenin tarihiyle bütünleştirmiş yazarlarõ, kendisine kar- şõ olduklarõ için, işleme- dikleri eylemlerle suçla- yarak kamuoyunda leke- lemek, erki elinde bulun- durana güç katmaz. Yü- rürlükteki yasalar bile, “hak”õ yansõtmayabilir. Önemli olan, suçun ve ce- zanõn “hukuksal” olma- sõdõr. Hukuk, sürekli ge- lişimin konusudur. Hiçbir hukuk (doğal, feodal, po- zitif, Marksçõ vb.) top- lumsal gelişme yasalarõ- nõn dõşõnda bir mantõğõ kullanamaz. Hukuk, top- lumsal gelişimin hem “özne”si, hem “nes- ne”sidir. Hatalarla dü- zeltmelerin konusu ve aracõ olabilir, ama hiçbir zaman, gelişimi, düz bir çizgi üzerinde ele ala- maz. Hukuk, yeni top- lum deneyimlerinin bi- çimlediği karmaşõk bir yoldur, Cumhuriyetin ye- ni toplum tasarõmõnõ, VII. yüzyõlõn fõkõhõyla (İslam hukuku) biçimlendirme- ye kalkarsanõz, imamõn sarõğõ boynunuza dola- şõr. “Hak” nedir? Arapça ad olan “hakk” (hak), bir kimseye, bir nesneye gerekli olan, uygun gelen, yeterli bulunan anlamõn- dadõr, Anadolu’da, Tanrõ, hakkõn kendisi olarak al- gõlanmõştõr. Zalimin zul- mü karşõsõnda, Anadolu insanõ “Hakk”a sõğõnõr. Tüze (adalet), hak üzeri- ne kurulur. Doğrunun ko- runmasõ, doğru olanõn öz- belirtisi, tüzenin içeriğini, özünü oluşturuyor. Aris- toteles, tüzeyi herkese uygun düşeni, hakkõ ola- nõ verme “ana erdemi” olarak tanõmlanõyor. Biz Atatürkçüler, devrimci- ler, ulusumuza uygun ola- nõn “bilimsel düşünce” olduğunu düşünüyoruz. İlhan Selçuk’a uygun olan “aydınlık Türki- ye”dir. Bay Erdoğan’õn İslamcõ düşüncesi değil. O, çölün değil, yüksek Anadolu uygarlõğõnõn, di- yalektik düşüncenin ilk yaratõcõsõ Herakleitos’un, Mustafa Kemal aydõnlõ- ğõnõn birikiminitaşõyor. Onun onuru, Kuvayõ Milliye’nin onurudur, õlõmlõ İslamõn değil. Bay Erdoğan, şunu bilmelidir: Toplumsal gelişme yasa- larõna uygun olan ölçülü bir “sağduyu”, erki den- gelemelidir. Yagõçlar da hukuku Şeyh Bedrettin gibi algõlamalõdõrlar: “Ku- ran’da ayet bile olsa, yargıç, buluncunun ve mantığının gereğine ka- rar vermelidir.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle