03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 9 AĞUSTOS 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 9 Ağustos SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Ahiret Hava Yolları “Hareket yeri: Dünya Varış yeri: Ahiret Uçuş saati: Her an kalkabilir Müracaat: Kimlik kartı yeterli İsim: Ademoğlu Cinsiyet: Toprak Adres: Dünya Müsaade Edilen Eşyalar: 9 metre beyaz bez, Sa- lih Amel, salih bir çocuğun duası. Kesinlikle yolcu beraberinde başka bir eşyaya müsaade edilmez. Mutlu ve rahat bir yolculuk için sayın yolcularımız- dan Kuranı kerim ve Hadisi Şeriflerdeki talimatlara uymaları önemle rica olunur: Ömrünü nerde tü- kettin? Gençliğini nerde geçirdin? Allah için ne yap- tın? Ahiret Hava Yolları Genel Müdürlüğü Yetkili Müdür: Azrail……” Uygarlık çatışması harcı: Kefen kültürü “Kaçak Kuran kursunda” yaşamını yitiren 10-16 yaş grubu kızların, enkazdan çıkan “ödev kâğıdı” bu… “Sözcü” (3 Ağustos) gazetesi küçük bir kızın kar- gacık burgacık el yazısıyla yazılmış “ödev notları- nı”, birinci sayfadan fotoğraflı kullanmış. Üzerine de şu başlığı çıkarmış: “Ders Yaşam Değil, Ölüm.” Türk basınında Konya badiresine ilişkin en ilgi çe- kici haber buydu: Ahiret Hava Yolları! AHY. Hayata gözünü yeni açan, ergenlik çağına yeni yeni adım atan çocuklara “din adına” öğretilen şey- ler “ahlak” değil, “vicdan” değil; haşa.. “akıl” değil. Kefen! 11 Eylül’den bu yana Batı ile İslam ülkeleri ara- sına çekilen aşılmaz duvar işte, bu “kefen kültü- ründen” geçiyor. “Uygarlık Çatışması” söylemine verilen en güç- lü destek, “yaşamla ölüm” üzerine bina edilen çar- pıcı “değer farklarıyla” besleniyor. “Hristiyan Batı” diyor “Uygarlık Çatışması” söy- leminin önde gelen temsilcileri: “Ölümü değil yaşamı yüceltir. Hümanizma rahlesinden geçmemiş İslam ülkelerinde çok köklü olan ölüm kültürü yerine, Hı- ristiyan Batı’nın değerleri insan yaşamının doku- nulmaz kutsallığı üzerine kuruludur. Yolları çakış- mayan bu iki dünyayı ayrıştıran en temel fark budur. Bu fark var olduğu sürece, Hıristiyan Batı ile İsla- mın bir arada yaşaması olanaksızdır…” “Uygarlık çatışmasının” bu indirgemeci ve toptancı vaazları, İslam dünyasında, malumunuz olduğu üze- re sık sık tepki görüyor. İslam aydınları ve düşünürleri; “İslam monolitik bir blok değildir!” diyerek karşılık veriyor bu teze: “İs- lam kültürü içinde Sufizm var, şu var, bu var!” di- yerekten de devam ediyorlar... Bu “AHY yaratıcılığını” görünce şimdi fakat gel de düşünme: İslam geleneğinin ana damarını “insancıl kanadı” temsil eden farklı yorumları mı oluşturuyor, ergenlik çağındaki kızların körpe ruhlarını teslim alan bu ür- kütücü “kefen uygarlığı” mı? Afganistan’ın Taliban medreselerinden bahset- miyoruz. “Ilımlı İslamın” başkarargâhı tayin edilen Türki- ye’nin bağrında hizmet veren bir Kuran kursudur söz konusu olan… Ve Lagendijk’ın karpuzları… AB üyeliğini -sözüm ona- şiar edinen “Avrupacı bir iktidar partisiyle”(!) yönetilen bir ülkede, küçük çocukların taze beyinlerine kazınan bir “derin kor- ku ve biat ideolojisinden” söz ediyoruz. “Hedefimiz Brüksel’dir ileri!” bayrağını kimsele- re kaptırmayan AKP saflarından ilaç için birinin çı- kıp: “İslam öğretisini bu AHY gülünçlüğüne ve saç- malığına indirgemek ayıptır, günahtır, ilkelliğin di- kâlâsıdır, çağdışılıktır” dediğini duydunuz mu? Ufacık çocukların “AHY kültürüyle” yetişmesine, ölümle böyle kucak kucağa büyümesine seyirci ka- lacak; sonra da çıkıp ona buna “AB dersleri” ve- recek, “AB çığırtkanlığı” yapacaksınız… Bunun adı “insan hakları”, “bireysel tercih” ve “de- mokrasi” olacak! Kayınpederinin bostanında karpuz toplarken “Türkiye’ nin en geç 2018’de AB üyesi olacağını” ilan eden Joost Lagendijk, “AHY şirketiyle” ölüm yolculuğuna çıkan küçük kızların trajik öyküsünden umarım haberdardır. [email protected] İftira Neresinde? Başbakan’dan tutun da, askeri konuları yakından izleyen savunma muhabirlerine değin herkes biliyor: Son Yüksek Askeri Şûra’ya, gerici ve bölücü faaliyetlere karıştığı ve disiplinsizlik yaptığı gerekçesiyle 20 dolayında askeri personelle ilgili dosyalar da sunuldu. Sonuç ortada. Yüksek Askeri Şûra’da hiçbir TSK personelinin kurumla ilişiği kesilmedi. Bu konuda görüşlerini dile getiren CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu’na hiç kimse kızmasın. Kılıçdaroğlu, görevini yaptı, bu gelişmeyi bir siyasi olarak yorumladı ve o yorumu kamuoyu ile paylaştı. Ortada gizli Çukurambar görüşmesi kadar gerçek bir olgu var çünkü: Dosyalar hazırdı; 20 dolayında askeri personelin TSK’den çıkarılması isteniyordu, çıkarılmadı. İftira, palavra, uydurma, bunun neresinde? Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın açıklayacağını söylediği, ama aylardır bir türlü açıklamadığı “sürpriz” işte buydu deniyorsa, o başka... Yeni iş kapısı Noterler 1 Haziran sabahı uyandıklarında baktılar ki, araçların devir satış yetkisi el- lerinden alınmış, trafik tescil bürolarına, yani trafik polisine verilmiş. Bir küçük araştırma yaptı- lar, oraya sordular, buraya da- nıştılar, kimse bu değişikliğin neden yapıldığına ilişkin so- mut bir gerekçe gösteremi- yordu. Yasa hemen yürürlü- ğe girerse az sayıda trafik tes- cil bürosu ile uygulamanın nasıl sürdürüleceği de he- saplanamamıştı. Türkiye Noterler Birliği dev- reye girdi, ilgililerle görüşüldü, uygulama 1 Ocak 2009 tari- hine kadar ertelendi. Deniyor ki: Ehliyet işi özel- leştirildi, kurslar özelleştirildi, trafik muayene istasyonları özelleştirildi. Sıra geldi, araç satış ve devir işlemlerini bir ya da birkaç yandaş şirkete dev- retmeye... Noterlerin ellerin- den yetkilerinin alınması, ilk adımdır. Çete işi İlmi AKP’nin Türk Tarih Kurumu (TTK) Başkanlığı’na atadığı Prof. Dr. Ali Birinci ayağının tozuyla “TTK’nin Cumhuriyetin en temel ilmi kurumlarından biri olduğunu” söylemiş. Atatürk’ün kalıtı olan TTK “bi- limsel” araştırmalar yapan bir ku- rumdu. İlmi, milmi değildi. Sa- yelerinde olacak... YAYED Genel Sekreteri Serhat Salihoğlu’ndan bir tanıklık: “TRT-2’de 3 Ağustos 2008 günü yayımlanan ‘1908; Pa- ris’ten Manastır’a İnkılab-ı Azim’ isimli programı izledim. Metin yazarlığı ve sunuculuğunu Prin- ceton Üniversitesi Yakın Doğu Araştırmaları bölümünden -aynı zamanda Zaman gazetesi yaza- rı olduğunu bildiğimiz- Prof. Dr. M. Şükrü Hanioğlu’nun yaptığı programda İttihat ve Terakki ile ilgili değerlendirmeler dikkat çe- kiciydi. Burjuva demokratik dev- rim özelliğindeki 2. Meşrutiyet ha- reketini gerçekleştiren İttihat ve Terakki’nin çete olarak tanım- lanması ve dolayısıyla 2. Meşru- tiyet’in çete iktidarı gibi gösteril- meye çalışılmasını, doğrusu, bu- günkü kimi gelişmelere bir gön- derme olarak algıladım. Buradan Cumhuriyet devriminin de bir çete işi olduğuna kadar gidilirse şaşırmamak gerekecek...” Şimdilik utanıyorlar ya da ce- saret edemiyorlar: Atatürk’ü de “çete başı” ilan edecekler! Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı sıfatını kullanan, İran Cumhurbaşkanı’nın Anıtkabir’i ziyaret etmek istemeyişini “ufak tefek detay” diye nitelendirebil- dikten sonra... IMF ve Dünya Bankası’nın evet efendimcisi AKP’nin sağlıkta dönüşüm sepeti döndü dolaştı, halkın başına geçti. Konuya kafa yormuş hekim Uğur Yılmaz’a göre, “sağlıkta dönüşüm” zihin kontrol yönteminin tipik bir örneği. Çünkü, herkes karşı çıkacağına, projeyi peşinen doğru kabul ediyor. Dahası, sistem içinde kendi çıkarları yönünde olumlu yönler bulmaya çalışıyor. Oysa, proje öyle kurgulanmış ki, asıl hedefe kısa zamanda erişildi ve sağlık alanı uluslararası tıp karteline terk ediliverdi bile. Dr. Uğur Yılmaz, kartelin bugün ulaştığı başarıları beş ana konu başlığında toplamış: “- Patent yasalarıyla uluslararası kartelin çıkarları güvence altına alınmış; SSK ilaç fabrikası kapatılmış, yerli ilaç ve aşı sanayi tamamen felç edilerek yok edilmiştir. - Geçerli ve kabul edilen tıp bilimi, kartelin ürünlerinin satışına göre belirlenmiştir. Tıp bilimi ve uygulamaları, hastalıkları ya da rahatsızlıkları iyileştirir gibi yaparken sağlık ticaretine gerekçeler yaratmaktadır. Tıbbi ürün, ilaç ve cihazların satışı tamamen kâr payları ve hediye paketleriyle yürütülmektedir. Tedavi yönteminin, ilacın ve ameliyatın seçiminde etkili olan temel amaç ve yöntem budur. - Çıkarcı siyasal uygulamalarla zayıflatılan, kötü yönetilen ve halkın gözünden düşürülen SSK Hastaneleri Sağlık Bakanlığı’na devredilerek tasfiye edilmiştir. - Daha önce de, bir özel hastane gibi çalıştırılan üniversite hastanelerine ek olarak, Sağlık Bakanlığı’na bağlı devlet hastaneleri de bir özel hastane gibi işletilmeye başlanmıştır. Bir işletme olarak çalışan hastaneler tıbbi teşhis, imkân ve ürünleri mümkün olan en fazla kişide uygulanarak ticari kazancı arttırmak için her şeyi yapmaktadır. Bu amaca ulaşmak için hekimlere ‘kâr payları’ (performans ücreti) dağıtılmaktadır. - Kartelin ürün ve ilaçlarının tüketilmesi için işletilen sistemde, tüketim düşlenmesi bile olanaksız düzeylere ulaşmıştır.” Sağlıkta dönüşümü çıkaranların yatacakları yer yok, ama onların sosyal yanını yıktıkları devlette parası olmayan hasta yatak bulamıyor, böyle giderse bulamayacak da. Sağlıkta dönüşüm İstanbul Üniversitesi 75 yaşında Prof. Dr. MUSTAFA ÖZYURT* Yozgat Bozok Üniversite- si’ndeki törene katılan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardım- cısı sayın Cemil Çiçek, üni- versitedeki öğrenci sayısının 4 bin, öğretim üyesinin yalnız 8 tane olduğunu (4 profesör, 4 doçent) öğrenince “yüzüm kızardı” demiş. Ne ilginç bir rastlantı, günümüzden 75 yıl önce, tam bugünlerde Türki- ye’nin ilk ve tek üniversitesi kurulmuştu. Yeni İstanbul Üni- versitesi’nin 5000 öğrencisine karşın 27 Türk, 38 yabancı ord. profesörü, 18 Türk, 4 ya- bancı profesörü, 93 Türk do- çenti bulunmaktaydı. Toplam 180 öğretim üyesi göreve baş- lamıştı.(1) Bu açıdan bakınca Sayın Cemil Çiçek’in yüzünün kızarmasına hak vermemek elde değil. 1933 yılının en önemli olayı, hiç kuşkusuz, üniversite re- formudur. Atatürk, bu yeni- leşme hareketiyle ilke olarak Türkiye’de de üniversite adı al- tında çağdaş üniversitelere denk bir bilim ocağı kurmayı amaçlamıştır. Böylece İstan- bul Darülfünun’u kapatılarak yeni İstanbul Üniversitesi ku- rulmuştur. Bu radikal kararın alınmasında kuşkusuz, bilim- sel olduğu kadar siyasal kay- gılar da etkili olmuştur. Cumhuriyet’in ilanının he- men ardından 1924’te çıkar- tılan Eğitim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) yasası ile medrese- ler ve dinsel eğitim veren di- ğer okullar kapatılmış, ancak bu dönemde Darülfünun’a dokunulmamıştır. Türkiye Bü- yük Millet Meclisi, İstanbul Darülfünunu’nun 1932 yılı büt- çesini esaslı bir surette islah ve düzenlenmesi koşuluyla kabul etmiştir. Bundan önce Türk hükümeti, İsviçre Cenevre Üniversitesi Pedagoji Profe- sörü ve eski Rektörü Prof. Albert Malché’yi ülkeye da- vet etmiştir. Konuk profesör, hazırladığı raporunu 29 Mayıs 1932 tarihinde hükümete sun- muştur. Rapora göre Darülfü- nun’un kapatılmasından baş- ka bir çıkar yol olmadığına ka- rar verilmiş, hükümet tasarısı olarak TBMM’ye sunulan ha- zırlık çalışması 31 Mayıs 1933 tarihi ve 2252 sayılı kanunla İs- tanbul Darülfünun’u lağvedil- miştir. Bu kanuna göre: Madde 1. İstanbul Darülfü- nunu ve ona bağlı bütün mü- esseseleri kadro ve teşkilatla- rı ile beraber 31 Temmuz 1933 tarihinden itibaren mülgadır. Madde 2. Maarif Vekilliği 1 Ağustos1933 tarihinden iti- baren İstanbul’da (İstanbul Üniversitesi) adı ile yeni bir müessese kurmaya memur- dur. Maarif Vekâleti bu üni- versitenin teşkilatına ait kanun layıhasını en geç 1 Haziran 1934 tarihine kadar Büyük Millet Meclisi’ne tevdi eder. Yeni İstanbul Üniversitesi dört fakülte (Edebiyat, Fen, Hukuk ve Tıp) üç yüksek- okuldan (Diş hekimliği, Ecza- cılık ve Yabancı diller) oluş- muştur. Açılışı 18 Kasım 1934’te Milli Eğitim Bakanı Hikmet Bayur tarafından ya- pılmıştır. 1933 yılında kurulmuş olan İstanbul Üniversitesi 75 yıldan beri aralıksız olarak, Türk bilim yaşamına büyük katkılar sağlamış, ülkemizde başka üniversitelerin kurul- masında da öncülük etmiştir. Dünyanın en eski ve köklü 20 üniversitesinden biri olma ayrıcalığını sürdürmektedir. Günümüzde her ile bir üni- versite kampanyası ile top- lam 94 devlet ve 33 vakıf üni- versitesi 2008 yılı kış döne- minde öğretim vermeye baş- layacaktır. 2002 yılı sonunda üniversi- telerimizdeki araştırma gö- revlisi (asistan) sayısı 20650 iken, 2005 yılı sonunda 20.736 olmuştur. Aynı dönemde öğ- renci sayısında yüzde 22’lik bir artış olmasına karşın, araştır- ma görevlisi sayısındaki artış yüzde 0.4 düzeyinde kalmış- tır. Yine araştırmalar, öğretim elemanlarının gelir yetersizli- ğinin baskısını çok derinden duyduğunu, buna karşın gençler arasında üniversite öğretim elemanı olmanın çe- kiciliğini vurgulayanlar ço- ğunlukta olduğunu ortaya koy- maktadır.(2) Anketler, öğretim eleman- larının yaklaşık yüzde 60’ının yabancı dil sorunu olduğunu, yüzde 46’sının hiç yurtdışına çıkmadığını ortaya çıkarmıştır. Öğretim üyelerinin yüzde 42’si üç büyük kentte toplanmıştır. Profesörlerin yüzde 60’ının 3 büyük kentte yoğunlaşması önemli bir çarpıklık olarak or- taya çıkmaktadır. Diğer yan- dan yardımcı doçentlerin yüz- de 72’si üç büyük kent dışın- daki üniversitelerde görev al- dığı saptanmıştır. Yeni kurulan üniversitelerimiz de göz önü- ne alındığında, bu çarpıklığın ne kadar derinleştiğini kestir- mek olanaksız. Uluslararası kaynak göster- me endeksinde Türkiye kay- naklı yayınlar son 20 yılda 30 kat artmıştır. 2004 yılında 14104 yayın sayısıyla dünya sıralamasında 20. sıradan 2005 yılında19.’luğa yüksel- miştir. Yedi üniversitemiz, Av- rupa Üniversiteler Birliği’nin (EUA) kurumsal değerlendirme sürecinden başarıyla geçmiş- tir. Ondan sonra “Bizim üni- versitelerimiz, ilk 500 üni- versite içinde neden yok” diye her aklına gelen bilir bil- mez soruyor. 1. Ali Rıza Berkem. Yaşadığı- mız Olaylar (1933-1980). İÜ Basım Basımevi 1999. 2. Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi Taslağı. 2006. * 22. Dönem CHP Bursa Mil- letvekili BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Gebelikte kimi yemeklerden tiksi- nip olmayacak şey- ler için aşõrõ istek duymak. 2/ Uzun tüylü bir süs köpe- ği... Yurdumuzun sulak alanlarõnda kõşlayan bir ördek cinsi. 3/ Bir göster- me sõfatõ... Bir sa- nayi kuruluşumu- zun kõsa yazõlõşõ... Siper, hendek. 4/ Balede bir denge figürü. 5/ Bir ili- miz... Karakter. 6/ Yayla ya da bahçe kulübesi... Dinlence. 7/ Türk müzi- ğinde bileşik bir makam... Yemen’in başkenti. 8/ Sarp geçit... Yunanistan’õn plaka imi. 9/ Göçücü ba- lõklarõn boğazlar yoluyla Akdeniz’den Karadeniz’e çõkmasõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Doğum sõrasõnda temizliğe dikkat edilmemesi yüzün- den loğusanõn tutulduğu ateşli hastalõk. 2/ Bilinç... İki ni- celik arasõndaki bağõntõ. 3/ Yabancõ... Gökçeada’da bulu- nan ve yurdumuzun batõdaki en uç noktasõ olan burun. 4/ Küba kökenli bir dans... Şarap mahzeni. 5/ Pokerde, sõrayla birbirini izleyen, renkleri farklõ beşli diziye verilen ad... Bar- yum elementinin simgesi. 6/ İzmir’in Selçuk ilçesindeki ünlü antik kent... Osmanlõlarda gece bekçisi. 7/ İlgi eki... Şiirde iki ya da daha çok dizeden oluşan birim. 8/ “Hayõr” anlamõnda kullanõlan söz... Tütsüyle kurutulmuşu olduk- ça sürümlü olan bir balõk. 9/ İngiliz ordusunun seçme bir- liklerini oluşturan Nepal halkõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A R D İ N A L A T E M A N A S R E N K F E R E D K A B İ L L İ M B E L E D İ N A F İ L E O M A N E L E A L İ L A R D O L A Y S E L İ M İ Y E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle