23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 4 AĞUSTOS 2008 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ARADA BİR ERDAL ATICI Kitabın Aydınlatacağı Yüzyıl Yakındır Kitap, insanlığın geleceğe bıraktığı en büyük ka- lıttır. Yazarın aylar, yıllar boyu sayfalara döktüğü duygu ve düşünceler, bugün olmasa bile gelecekte mutlaka okura ulaşıp, gün yüzüne çıkacaktır. İş- te o gün gelinceye kadar kitaplar kıyıda, köşede, tozlu raflarda, yeraltı depolarında okunmayı bek- leyecektir! Son yıllarda ülkemizde kitap ve kitap okuma alış- kanlığı konusunda büyük bir sıkıntı yaşanıyor. Ki- tabın, yazarın yüzüne bakan yok! Anadolu’da ki- tapçılar kapanıyor tek tek... Eskiden roman, öy- kü ve şiir kitaplarının süslediği güzelim kitapçı raf- larında, şimdi OKS, ÖSS, KPSS, KPDS hazırlık ki- tapları var. Ortaokul ve liseyi okuduğum Ege’nin o küçücük kasabasının kitapçısında bulunan ki- taplar, bugün kimi büyük illerimizin kitapçıların- da bile yok. Ne zaman birkaç yazar arkadaşla bir araya gel- sek, kitap okunmadığından yakınıyoruz, rakam- lar da ortada; Türkiye’de yılda; altı kişiye bir kitap düşüyor. Kitap, gazete, dergi okumayan toplum her alanda dibe vuruyor! Kimi dergiler, birkaç yazarın bir araya gelerek ceplerinden koydukları parayla çıkarılıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı şarkılı türkülü “Kültür Sanat Festivalleri”ne(!) gösterdiği ilgiyi, kitaba dergiye gösteremiyor. İlgisizlikten yazın dergileri sessiz se- dasız yayın dünyasına veda ediyor. Çoğu yazar ekonomik sorunlarla baş etmeye ça- lışıyor. Ne yazık ki, festivallere çağrılan arabesk şarkıcılara verilen değer, yazarlarımıza verilmiyor. Adı sanı bilinmeyen şarkıcılara milyarlar akıtan Be- lediye Başkanları, bırakın yazara, çizere, şaire pa- ra vermeyi, düşüncesine aykırı konuştu diye; “Bu- raya Benim paramla geldin, böyle konuşa- mazsın!” diye avaz avaz bağırabiliyor. Aklı sıra, “Yol paranı verdim, karnını da doyurdum. Ben nasıl istersem öyle konuşacaksın” demeye getiriyor. Hiçbir ülkede yazarlar bu kadar aşağı- lanmamıştır. İşin ilginç yanı, orada bulunanlardan bir kişi de kalkıp, “Ya Başkan, sen bu paraları kendi cebinden mi veriyorsun, vatandaşlardan vergi olarak toplamadın mı?” demiyor, diye- miyor. Tüm bu zorluklara karşın, yazarlarımız bıkma- dan usanmadan yazmayı ve yazdıklarını yayım- lamayı sürdürüyor. Arada bir koşullardan yakın- salar da, başka çıkışın olmadığını görüp yeniden işe girişiyorlar. Hatta yapıtlarını basacak yayınevi bulamayanlar kendi parasıyla bastırıp okura ulaş- manın yollarını arıyor. İnsan bu ülkede okuma alışkanlığının dibe vurduğunu bile bile niçin yazar? Yazarları yazmaya iten güç nedir? Kanımca yazmak; okunup okunmamaktan çok öte bir duygudur. Yazar kafasında, yüreğinde bi- riken duygu, düşünce ve duyarlılıkları kâğıtlara dökmek, kafasını ve yüreğini boşaltmak ister! Hal- kına seslenmek ister! Yazmak, yazarın aynı zamanda ülkesine ve hal- kına karşı boynunun borcudur! Karanlığa doğru giden bir ülkede yazar, gücü- nü gerçeklerden, ülkesinden ve yoksul halkından alıyorsa, kalemini satmamışsa, doğru bildiklerini yazmaktan ve halkı uyandırmaya çalışmaktan baş- ka çıkar yolu var mıdır? Eğer gerçekleri yazmaz- sa bu halkın -bugün olmasa bile- gelecekte iki el- leri yakasında olmayacak mıdır? Halkımızın güzel bir sözü vardır; “Kara gün ka- rarıp kalmaz” diye. Elbet karanlıkların çığ gibi yu- varlanarak geldiği bugünler de geçecektir! Elbet bir gün, bu karanlık, iç sıkan günler kitapların ya- rattığı aydınlık karşısında gerileyecek ve yok olup gidecektir! Kitabın, sanatın aydınlatacağı yüzyıl yakındır! Şimdi hepimize düşen görev; karanlığın efen- dilerinin karşısına Ahmed Arif’in dediği gibi; “kitap ile” dikilmektir. (Dayan kitap ile / Dayan iş ile / tırnak ile, diş ile / umut ile, sevda ile, düş ile) Bugün yakınmak yerine; kendi çocuklarımızdan başlayıp, çevremizdeki gençleri kitapla tanıştırmak, onlara okuma alışkanlığı kazandırmak için bıkıp usanmadan aydınlanma savaşımı vermek ge- reklidir. Bu yolda, en başta görev; “yurdumuzun çileli öğretmenlerine” düşmektedir. Onlar, genç beyinleri dogmalardan koruyarak, aklın ve bilimin ışığında, kitap sevgisiyle yetiştirmenin yollarını bul- malıdırlar. Değil kürsiye vâiz, arşa çıksan âdem olamazsın Sâbit, 17. yüzyõl divan şairimiz D üşünme ve sorgulama ye- tenekleri geliştirilmemiş standart bireylerden olu- şan kitle toplumları, ken- di topluluklarõ dõşõnda hiç- bir kimseye karşõ sorumluluk duymayan çok küçük bir azõnlõk tarafõndan yöneti- lir. Azõnlõk, büyük ticari kuruluşlar ve fi- nans gruplarõ tarafõndan desteklenir. Böy- le toplumlarõn bulunduğu ülkelerde ikti- darlar, kitleleri güdümlemek ve yönlen- dirmek için tekelleştirdikleri kitle ha- berleşme araçlarõndan yararlanõrlar. Özel- likle, görsel kitle iletişim araçlarõ, toplu- mun en üst düzeyinde bulunan kimsele- rin iletilerini, milyonlarca kişiye en kõsa sürede ulaştõran güdümleme aracõ olarak kullanõlõr. Anõlan ülkelerde hükümet söz- cüleri, olur olmaz zamanlarda, Orwell’in anti-ütopist romanõ 1984’teki büyük kardeş edasõyla ekranda görülürler ve gerçeklerle ters orantõlõ iletiler verirler. Başka bilgi kaynaklarõ olmadõğõ için kit- leler, bu iletilerin doğruluğunu sõnaya- mazlar. Sõnasalar ve karşõt görüşte olsa- lar bile, eşit koşullar altõnda duyura- mazlar. Klasik demokrasinin tartõşmaya dayanan dinamiği gerçekleşmez. Kitleler, pasif öğeler durumuna indirgenir. Kimi kavramlar ve tanõmlara ilişkin ge- nelgeçer belirlemelerin var olmadõğõ bir ülkede yaşadõğõm için, hükümetle onu destekleyen kitle iletişim araçlarõnõn son gözaltõ operasyonunu, ‘Temiz Eller’ operasyonu adõyla vaftiz etmelerini ve Gladyo’yla ilinti kurmalarõnõ yadõrga- madõm. Kasõtlõ yapõlmõş savlar ve iletilerdi bunlar. Kitle iletişim araçlarõnõn bu bağ- lamdaki rolünü, Prof. Noam Chomsky (ABD) şöyle tanõmlõyor: “Aptal kitlele- rin ‘gerekli yanõlsamalar’la aldatılarak rızanın üretilmesi.” Politikacı, işadamı ve bürokrat İtalya’daki akõl almaz yolsuzluklar 1992 yõlõnda Milanolu savcõ Antonio Di Pietro’nun ‘Temiz Eller (Mani Pulite)’ operasyonunu başlatmasõna neden oldu. Yaklaşõk 1500 politikacõ, işadamõ ve bü- rokrat tutuklandõ. Aralarõnda 250 milletvekilinin bulun- duğu üç bin İtalyan hakkõnda soruşturma açõldõ, on sanõk intihar etti. Yargõçlar bu dev yolsuzluğun kökünü kurutmak için 60 bin kişinin yargõlanmasõ gerektiğini bil- dirdiler. Bu bağlamda, Hõristiyan De- mokrat Parti’nin Sicilya mafyasõyla iliş- kisi olduğunu kanõtlayan belgeler bu- lundu. On kez başbakanlõk ve 36 kez ba- kanlõk yapmõş Hõristiyan Demokrat Giu- lio Andreotti (1919-), mafya türü yapõ- lanmayõ örgütlemek ve cinayete teşvik su- çundan yargõlandõ. Andreotti ve yirmiyi aşkõn bakan, üye- lerini daima en üst ve en etkin kurum ve kuruluşlara yerleştiren Kudüs’teki Katolik “Kutsal Mezar Tarikatı”nõn üyeleriy- di. Andreotti’nin, mafya ailelerinin kri- minal gelirlerini idare eden Milanolu Banker Michele Sandoni ile Milano’da bulunan Banco Ambrosiano’nun yöneti- cisi Roberto Calvi’nin intihar süsü ve- rilerek öldürülmesinde parmağõ olduğu ve eski Başbakan Aldo Moro’nun cum- hurbaşkanõ olacağõ sõrada kaçõrõlõp öldü- rülmesini azmettirdiği ileri sürüldü. An- dreotti, 1991 yõlõnda yaşam boyu senatör oldu (!?) Doğu Bloku’nun Batı’yı işgal etmesi 1950’li yõllarda hemen hemen tüm NATO ülkelerinde, paramiliter karak- terde, genelde ‘Stay Behind (Geride Dur/Gölgede Kal)’ terimiyle adlandõrõ- lan birimler oluşturuldu. Bunlarõn resmi görevi, Doğu Bloku’nun Batõ’yõ işgal et- mesi halinde düşman cephesinin arkasõ- na sõzmak ve kimi özel görevleri yerine getirmekti: Düşman topraklarõndaki stra- tejik öneme sahip hedeflerin yok edilmesi, önemli iletişim ve lojistik hatlarõnõn sa- bote edilmesi... Örgüt, ilgili NATO ka- rargâhlarõna bağlõ çalõşõyordu. Parlamentonun ve kõsmen hükümet denetiminin dõşõndaydõ. Kimi hükümet başkanlarõna örgütün varlõğõ bildirilme- mişti. Örgüt, ülkelere göre değişik adlar alõyordu: İtalya’da Gladyo, Yunanis- tan’da Kızıl Koç Postu ve Türkiye’de Özel Harp Dairesi gibi. Ne var ki kimi örgütler zaman içerisinde resmi görev- lerinin sõnõrlarõnõ aştõ. Örnekse, gazetecilerin 1990-1 yõllarõnda yaptõklarõ araştõrmalar, Gladyo mensup- larõnõn yurtiçinde de faaliyette bulun- duğunu, muhalefet politikacõlarõnõ izle- diğini, kara listeler hazõrladõğõnõ, solcu- larõn üst düzeylerde görev almamasõ için çeşitli manipülasyonlara başvurduğunu gösterdi. ‘Temiz Eller’, İtalya’daki siyasal çü- rümeye karşõ yapõlmõş bir operasyondu. Gladyo ise, asal görevi olmadõğõ halde, solcularõ etkisizleştirmeye ve yok etme- ye yönelik eylemlerde bulundu. İşte bu bakõmdan ne ‘Temiz Eller’ ne de Glad- yo olgularõnõn, son gözaltõna alõnmalar ve tutuklamalarla ilişkisi yoktur. Temiz Eller Operasyonu… Altay GÜNDÜZ Prof. Y. Müh. İTÜ, YTÜ E. Öğretim Üyesi ‘Temiz Eller’, İtalya’daki siyasal çürümeye karşõ yapõlmõş bir operasyondu. Gladyo ise, asal görevi olmadõğõ halde, solcularõ etkisizleştirmeye ve yok etmeye yönelik eylemlerde bulundu. İşte bu bakõmdan ne ‘Temiz Eller’ ne de Gladyo olgularõnõn, son gözaltõna alõnmalar ve tutuklamalarla ilişkisi yoktur. Ü lkemizde kara sayfa açõla açõla bitmedi. Her gün yeni bir beyaz sayfa açõ- lacağõna kara sayfa açõ- lõyor: Anafartalar, Di- yarbakõr, Güngören... Beyaz sayfa açacağõz di- ye iktidara gelenler kara sayfalarõn açõlmasõnõ en- gelleyemiyor. İnsanlarõ- mõz karalar bağlõyor, yas tutuyor. Ağlõyor, dizle- rine vuruyor. Yakõnlarõ- nõ yitirmiş olanlar neye uğradõklarõnõ anlayamõ- yorlar. Beklenmedik bir ölüm karşõsõnda hem şaş- kõn, hem acõlõ, yarõnsõz- lõklarõnõ yaşõyorlar. Bir bomba patlõyor; çevre- sinde tinsel ve özdeksel yaralar açõyor. İnsanlar ölüyor. Ana rahmindeki çocuk daha gün õşõğõna çõkmadan ölüyor. “Doğ- mamış Çocuğa Mek- tup” adlõ yapõtõyla Ori- anna Fallaci dünyanõn üzerinde yaşadõğõ kin, nefret, kan ve gözyaşõ, acõmasõzlõğõnõn üzerin- de dururken doğacak ço- cuğu nelerin beklediğini anlatmaya çalõşmõştõ o kitabõnda. Bizim çocu- ğumuz daha dünyaya gö- zünü açmadan kapadõ ve karanlõktan õşõğa çõka- madõ. Bir bomba düşüyor ol- madõk bir zamanda ol- madõk bir yere. Savaş yok görünürde. Barõşõ özlemiş insanlarõm. Hu- zur arayõşõ içinde. Hu- zurunu kaçõran çok. Ge- ne bir karamsarlõk, gene cenaze törenleri ve gene gözyaşõ. Korku, kin ve nefret.Yalnõz bombayõ koyanlara karşõ değil, o bombayõ engelleyeme- yenlere karşõ da. Her gün Türkiye’de utanç verici bir tablo yaşanõyor. İn- sanlar ölüyor; arkalarõn- dan ağõtlar yakõlõyor. Boy boy resimler yer alõyor medyada. Ölenlerin yan yana koyulmuş fotoğ- raflarõ! Boşuna. Yapan- larõn yürekleri sõzlamõyor ki! İçağrõsõ çekmiyorlar ki! Birçok gazeteye bakõ- yorum. Aynõ şeyleri söy- lüyorlar. Her ölümün ar- kasõndan söylenenleri yi- neliyorlar. Ben de aynõ şeyleri söylüyorum. Ye- ni bir şey söyleyen yok. Ona yanõyorum. İktidar da muhalefet de aynõ şeyleri söylüyor. Otuz yõldõr aynõ şeyleri söyle- yen insanlar, iktidarlar, muhalefetler. Hiç mi akõllarõna gelmiyor çö- züme dönük seçenekler üretmek. Böyle gitme- yeceğini görmüyorlar mõ acaba? Can pazarõ içinde yaşadõğõmõzõ bilmiyor- lar mõ? “Ateş düştüğü yeri yakarmış!” Gör- müyorlar mõ terörün kol gezdiğini? Handa, ha- mamda, sokakta, çarşõda, pazarda, dağda bayõrda ateş çemberi içinde ya- şadõğõmõzõ gören yok mu? Koşup ölenlerin ya- kõnlarõna başsağlõğõ di- lemek yeterli değil artõk. Ya da cenaze namazla- rõna katõlmak. Kaç kez yazdõk, kaç kez söyledik. Biz de aynõ şeyleri söy- lüyoruz. İçimiz yanõyor. Seçip Meclis’e gönder- diklerimiz “kıyak emek- liliği” düşüneceklerine terörü düşünsünler. Çö- züm yollarõnõ arasõnlar. Analarõn yürekleri yan- masõn! Yetmez mi bu kadar şehit? Niçin Cum- hurbaşkanõ toplamaz par- ti başkanlarõnõ bir masa- nõn etrafõna? Yoksa tür- bandan daha mõ az önemli yaşadõğõmõz can pazarõ? Toplumdan ses yok. İktidar çözüm üret- miyor. Muhalefet iktidara laf yetiştirmek peşinde. İk- tidarõn yerine girişimde bulunamaz mõ? İktidarõ beklemek şart mõ? Bu ülkenin insanlarõ değil mi muhalefet partileri? Yapan belli. Meclis’in içinde teröre terör de- meyenler var. Bilinmi- yor mu bunlar? Niçin sorgulanmõyorlar? Te- rörle demokrasi ne za- mandan beri örtüşüyor? Hiç kimsenin aklõna gel- miyor mu Meclis’te bir önerge verip gereken ki- şileri sorgulamak. Ya da karşõlarõna alõp ne iste- diklerini; kimden neyi alõp kime vereceklerini sormak? Her biri bir toprak ağasõ. Biz biliriz o topraklarda insanlarõn nasõl yaşadõğõnõ. Bizzat yaşadõk ve gördük.Niçin Meclis’teki Kürt ağala- rõ çevrelerini doyurmayõ hiç düşünmediler? İş, aş sahibi yapmadõlar? Eşit- liğe, kardeşliğe, özgür- lüğe yakõn çevrelerin- den başlamadõlar? Ni- çin onlara özgür yaşa- malarõ gerektiğini, eko- nomik bağõmsõzlõklarõnõ; insan onuruna yaraşa- nõn insanca yaşam oldu- ğunu anlatmak isteme- diler. Çünkü korktular. Varlõklarõndan yoksun kalacaklarõnõ düşündü- ler. Meclis’te bunlarõ sor- gulamak; teröriste geril- la demeyi bir ayrõcalõk sayanlara sormak gerek. Sorgulamak gerek. Niçin kimsenin aklõna toprağõ paylaştõrmak gelmiyor diye sormak gerek. Uzak durmak çözmüyor soru- nu… Türkiye uzak durmak- tan içerde ve dõşarõda çok şey yitirdi. Kamuo- yunu aydõnlatmak. Her konuda ve özellikle ül- kenin kõrmõzõ çizgileri konusunda kamuoyuyla fikir alõşverişinde bu- lunmak gerek. Birkaç medya patronunun teke- linde devinmek yetmiyor artõk… Bunun adõ de- mokrasi mi oluyor şim- di? Anlatõn, baylar, Er- meni sorununu da, Kürt sorununu da anlatõn bay- lar. Şeriatõ da anlatõn! Ülkeye anlatõn, dünyaya anlatõn… Herkes duy- sun. Gerçeği duy- sun.Unutmayõn dünya- nõn, insanlarõn kulaklarõ yalan yanlõş şeylerle do- lu. Uyarõn. Göreceksi- niz, yanõnõzda daha çok insan bulacaksõnõz. Bõ- rakõn artõk eş, dost işini. Yurtdõşõnda çalõşacak olanlarõn, gözüpek, yü- rekli olmalarõna bakõn! Salon adamlõğõnõ bõra- kõp, halka inecek, kon- feranslar, paneller, kon- greler düzenleyecek ve Türkiye gerçeğini ger- çekliğiyle anlatacak bü- yükelçilere gereksinim olduğunu öğrenin! Bu- güne kadar olanlarõn Tür- kiye’yi ne kadar anlat- tõklarõ ortada. Unutmayõn! Açlõk so- runu var ülkemizde. On bir milyon insan bir do- larla geçiniyor bu ülkede. Çankaya Köşkü’nün et- rafõnda çöp bidonlarõn- dan ekmek toplayanlarõ görün! Bunu çözmeden terörü çözemeyeceğinizi öğrenin! İspanya, İrlan- da özdeksel kalkõnmõş- lõklarõna borçludurlar te- rör sorununun çözümü- nü. Ve bir de bilinçleri- ne. Bask bölgesinde be- lediye binasõnõn üstünde şöyle bir yazõ var: ETA’ya HAYIR. Doğmamõş çocuklara yeni bir mektup yazmak gerek. ‘Doğmamõş Çocuğa Mektup’ Prof. Dr. Necdet ADABAĞ Unutmayõn! Açlõk sorunu var ülkemizde. On bir milyon insan bir dolarla geçiniyor bu ülkede. Çankaya Köşkü’nün etrafõnda çöp bidonlarõndan ekmek toplayanlarõ görün! Bunu çözmeden terörü çözemeyeceğinizi öğrenin!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle