02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 2 AĞUSTOS 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 19 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 2 Ağustos SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Demokrasi Zaferi “Guardian” dan Simon Tisdall, “Türkiye uçurumdan döndü. Bu, Türk demokrasisinin zaferi!” diyor. Anayasa Mahkemesi kararına, cadde ortasında yakalandım. İnsanlarda bir “demokrasi zaferi” kutla- ması, sevinci ya da coşkusuna rastlamadım. Yangın alevi gibi, o saniye -sokağa, çarşıya, kah- velere, toplu taşıma araçlarına- dalga dalga yayılan ha- berin sokaktaki adamdaki etkisi bir büyük “soru işa- reti”, “tereddüt” ve “şaşkınlık” şeklindeydi. Karar açıklandığı an, masalarını kaldırıma çıkarmış bir teras kahvesindeydim. Haberi cep telefonundan alan bir kadın; yalnız masa arkadaşlarına değil, kah- vedeki tüm müşterilerine hitaben, cümle âlemin du- yabileceği bir sesle, sonucu ilan etti: “Kapatılmıyor!” İnsanlar ilk önce afalladı. Ve merak-kaygı karışımı bir ilgiyle bakışlar cep telefonunu kapatıp çantasına koyan kadına toplandı: “6’ya 5!” dedi kadın: “Hazine yardımının yarısı ke- silecek...” Girip çıktığım dükkânlarda da konuşulan konu buydu: “Haberiniz var mı? Karar çıktı!” tam tamları ara- sında “Süperrr! Demokrasi kazandı!” şeklinde bir tep- kiye tanık olmadım. Akşam haberlerine yetişmek üzere soluğu Kabataş vapur iskelesinde aldığımda saat 7 olmuştu. Deniz oto- büsündeki yolcuların gözü de ön sıraya yerleştirilmiş büyük ekran TV’ye dikilmişti. Pür dikkat herkes, NTV ekranındaki Oğuz Haksever’in konuklarına kilitlenmiş, “sıcak değerlendirmeleri” kavramaya çalışıyordu. İş dönüşü, ağzına dek dolu olan deniz otobüsü yol- cuları da; düşman çatlatan “demokrasi zaferini”(!) kol- tuklarında sevinç çığlıklarıyla karşılamadılar. Tersine, dut yemiş bülbüle döndüler. Kadıköy açıklarına gel- diğimizde, bazı yolcular -özellikle gençler- kendi ara- larında tartışmaya başladı: “Ne bu şimdi? İyi mi? Kötü mü? Hayır mı, şer mi?” Tisdall ve benzerlerinin; kilometreler ötesinden ez- bere dizdikleri “demokrasi methiyelerine” mi inanalım? Yüzlerinde koca koca “soru işareti çengelleriyle” do- laşan insanlarımıza mı? ‘AKP yayından çıkmış bir ok...’ Yazarın biri “Guardian”da çalakalem böyle bir baş- lık atıyor. Ertesi gün Türk basınında tespih taneleri gi- bi bire bir klonlanmış örnekleri atılıyor: “Türkiye kazandı”, “Demokrasi kazandı”, “Demokrasi zaferi” vs. Oysa bırakın sokağı; “Guardian” okurları bile bu “de- mokrasi zaferini” yutmamış. “Eddkzk” rumuzlu bir okur, Tisdall’ın internet say- fasındaki yazısının altına örneğin şu notu eklemiş: “ ‘ Türkiye uçurumdan döndü’ teşhisi, AKP icraatlarından etkilenmeyen bir yabancı için çok iddialı. İran’ ın se- çilmiş hükümetini devirmeye çalışan ABD çabalarına bu durumda ne diyorsunuz, merak ettim. Müslüman ülkelerdeki iktidar partileri, ne denli radikal olurlarsa ol- sunlar; Batılı şirket çıkarlarına hizmet ettikleri sürece - sizin bakış açınıza göre- ‘demokrat’ sayılıyor.” “Bu bir demokrasiden çok, teokrasi zaferine benzi- yor. Erdoğan ve İslamcı partisi; devlet-din ayrımını erit- ti. Tisdall bu yeni sultanlıkta Türk kadınlarının gelece- ğini acaba nasıl görüyor?” (Jacobfreeze) “Türk demokrasisinin zaferi mi? Hangi Türk de- mokrasisi? ‘Economist’ Türk demokrasisi için ‘ara re- jim’ (hybrid regime) tabirini kullandı. İslamcı bir parti- nin zaferi demokrasi zaferi oluyorsa; AKP’ nin ne ka- dar iyi olduğunu değil, diğer partilerin ne kadar kötü olduğunu düşünmek durumundayız. AKP, eski düze- nin tabutuna son çivileri de çaktığına göre, şimdi Er- genekon ne olacak? Bu karar eski derin devletin so- nunu ilan ederken, yeni derin devletin başlangıcını mı müjdeliyor? Bu konuda da bizi aydınlatın!” (Orbiter) “Demokrasi zaferi mi? İngilizler, başbakanlarının ana- yasayı çiğnemesini nasıl karşılar?”(Ultimathule) “Bunu AKP’ nin yayından çıkmış bir ok olarak da dü- şünebilirsiniz. İslamcılar için demokrasi, iktidar duva- rını tırmanmak için kullanılan merdivendir. Duvar tır- manıldığında, merdiven aşağı itilecek. Türkiye’ de mu- halefet, rakipleri denli (kısaltıyorum!) becerikli olmak zo- runda.” (Epigony) “İktidarları dönemindeki değişikliklerden çok sayıda insanın hoşnut olmadığını AKP’ nin gelinen noktada ar- tık görmesini diliyorum. Fakat bu olası görünmüyor. Keşke CHP modern ve ileri görüşlü bir alternatif ola- bilseydi. Yazık ki o da demokrat değil.” (Victoriabur- sa) “İliştirilmiş gazetecilik” icat edildiğinden beri, böy- le yüksek perdeden ahkâm kesen yazarların gazını okurlar alıyor. Bunlar gibi ne ilginç yorumlar vardı. Ama yerim kalmadı. [email protected] Bazı Meseleler Susurluk kazası; özellikle soğuk savaş döneminde derin derin kullanılmış, ardından da mafyalaşmış bir çeteleşmenin büyük bölümünün tasfiye edilmesine olanak tanımıştı. Aynı gruplaşmanın diğer bir bölümünün üzerine dengelere dayalı olarak o dönemde gidilememişti. Son yaşananlar, Susurluk sonrası egemenlerce zaten gözden çıkarılmış olan bu geri kalan grubun üzerinden Atatürkçü laik, demokratik Cumhuriyet’e, sosyal devlete ve ulus devlete sahip çıkanları karalamaya, kirli göstermeye, toplum önünde küçük düşürmeye yönelik bir senaryonun yaşama geçirilmesidir. Bu senaryonun perde arkasını daha iyi anlayabilmek için gazeteci Yılmaz Polat’ın son çıkan kitabı “CIA’nın Mutaber Adamı” kitabından bir örnek verelim. Alıntı, eski ABD Dışişleri Bakan Yardımcılarından Richard Holbrooke’un, AKP 22 Temmuz 2007’de seçimleri kazandıktan sonra yaptığı konuşmadan: “11 Eylül’den beri ABD, dünyanın her yerinde ılımlı İslami demokrasiler istiyoruz diyor. İşte, sadece iki tane var. Türkiye ve Malezya. Türkler çok dramatik bir seçim yaptı. Barış içinde ve dürüst seçimler oldu. Ilımlı bir Müslüman parti, meşruiyetlerini Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk’ten alan ünlü milliyetçi partileri mağlup etti. Bu ılımlı Müslüman parti, İsrail ile de iyi ilişkiler içinde ve AB’ye üyelik istiyor. Ben de bunu kuvvetle destekliyorum. Ama bazı meseleleri var.” İşte bugün o “bazı meseleler” gideriliyor! Suç Sabit! Son kararı yorumlayan hukukçu dostlarımız, AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiğinin Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesinden 10’u tarafından kabul edildiğinin altını özellikle çizerek, kararın doğru okunması gerektiğini vurguladılar: “Yaptırımın, kapatma yerine devlet yardımından yoksun bırakma olarak kabulü, partinin laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği gerçeğini ortadan kaldırmaz. Parti, iddianamedeki eylemler nedeniyle aklanmamış, eylem sabit görülmüştür. Yaptırımın hafif olması, partinin aklanması anlamına gelmez. Bunun, sadece hukukçular tarafından değil, tüm siyasi partiler ve toplum tarafından da kabulü gerekir. Deyim yerindeyse, suç sabit görülmüş, cezası hafifletilmiştir, hafifletilmiş ceza suçlunun suçu işlemediği, suçsuz olduğu sonucunu doğurmaz. Bu kararın sonucu, kapatma yerine daha hafif yaptırım öngörülmesi değildir. Bu yaptırımı tercihi, sadece cezanın ağır yerine hafif olmasını gösterir. Bu kararın kesin sonucu ve anlamı, partinin işlediği iddia edilen dava konusu fiilin mahkeme tarafından sabit görülmesi, kabul edilmesidir. Bu sonucu herkes görmeli ve laiklikten sabıkalı olarak anayasaya aykırı davrandığı yargı tarafından kabul edilen bir partinin, hâl ve hareketleri ile iktidarda kalarak ülkeyi yönetmesinin değerlendirmesi açık ve gerçekçi olarak yapılmalıdır.” Anayasaya aykırı hareket ettiği yargı tarafından saptanmış bir kadrodur Türkiye’yi yöneten... CHP’ye yerel seçimler için öneri: Melih Gökçek’i madara eden Prof. Dr. Ural Akbulut Ankara’ya yakışır! İddianamede Ne Var, Ne Yok... Eski Cumhuriyet Savcısı Prof. Dr. Çetin Yetkin, Ergenekon davasının iddianamesinin yaklaşık 2 bin 500 sayfa olduğunu öğrendiğinde Aristotales’in bir sözünü anımsamış: “Küçük bir gemi olmaz, çünkü oyuncak olur. Dev gibi bir gemi de olmaz, çünkü dümen tutmaz. Her şey kararında olmalı.” Türkiye, hukuksal yanı tartışmalı, siyasal yanı ağır basan çok iddianame gördü. 12 Mart’ta, 12 Eylül’de örneğin... Çetin Yetkin, Ergenekon iddianamesinin onlara hiç benzemediğini söylerken bir gözlemini aktardı: “Sıkıyönetimde daha fazla hukuk vardı.” Pek çok şey var da, ne yok Ergenekon iddianamesinde? Çetin Yetkin’e göre, mantık yok, olaylar arasında bağlantı yok. En çok ne var? Suçlamayla ilgisiz olaylar var. Örneğin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Mehmet Ağar’a ANAP ile birleşmemesi için para verdiği savı... Çetin Yetkin diyor ki: “Böyle bir iddianın dava ile ne ilgisi var? Haydi diyelim bağlantı kurdun, Başbakan’ın tanık olarak dinlenmiş mi, Mehmet Ağar’ın ifadesi alınmış mı? O da yok.” Çetin Yetkin bir başka ayrıntıya dikkat çekti: “Bunun provası Şemdinli iddianamesi ile yapıldı. Orgeneral Yaşar Büyükanıt ve diğer komutanlar çete kurmakla suçlanmak istendi. İddiaya göre, bu çete kime karşı kurulmuştu? PKK’ye karşı kurulmuştu. Komutanlar bundan dolayı suçlanmak istendi. Şimdi bakın Ergenekon davası ile tutuklananlara. Abdullah Öcalan’ı getiren, sorguya çeken, Güneydoğu’da bilfiil birliklere komuta etmiş kişiler... Yani PKK ve Abdullah Öcalan ile doğrudan mücadele etmiş kişiler, sanık. PKK ile mücadele edenlerden mi hesap soruluyor?” CHP lideri Deniz Baykal’ın bir saptaması da gözlerden kaçtı geçen hafta: “Daha belli değil, bir numara tarif ediyorlar. Bir numara kimse söyleyin. Bir numara yok. Saçlarının seyrek olduğunu biliyoruz, sarı saçları olduğunu biliyoruz, çocuk sayısını biliyoruz, yaşını biliyoruz, ama kim olduğunu bilemiyoruz, muamma. Yani böyle bir hukuk belgesi olur mu Allah aşkına? Şimdi, oradaki yöneticilerden birisi Şener Eruygur, ama Ergenekon terör örgütünün öldürmeyi amaçladığı isimlerden de birisi. Hem kurucu, hem de hedef.” Aday Önerisi Diller, Yürekler Dilenci Çanağı Gibi! SEVGİ ÖZEL Kimi insanların çantası, ki- minin de dili, işi, uğraşı böyle- dir; dilenci çanağı gibi… Her şeyden bir parça bulunur. Böy- le bir dönemden geçiyoruz iş- te; kimin çantasında, kimin dilinin altında ne var belli de- ğil. Kim çok söylüyorsa, kim daha hızlıysa, kim daha çok kara boya kullanıyorsa gün- demi o belirliyor. Gazeteler, TV’ler, zaten karışık olan aklı- mızı dilenci çanağından beter duruma getirmekte yarışıyor. Her gün yeni bir sav, her an ye- ni bir tehdit, her dakika yeni bir suçlama… Hukukun üstünlü- ğüne, cumhuriyetimizin ilkele- rinin sağlamlığına olan güve- nimizi korumaya çalışıyoruz; ama aklımıza, sağduyumuza sahip çıkma açısından aynı şeyleri söyleyemiyoruz. Gençler, neler olup bittiğini öğrenmek istiyorlar; “Cumhu- riyet gazetesi kendi mi atmış o bombaları kendine?” diye so- ruyor ve basıyorlar kahkahayı: “İlhan Selçuk atmıştır!” Öyle gülünç şeyler üretiyorlar ki gülmemek elde değil. Birbiri ar- dına şaka üreten bu gençlerin esin kaynağı son günlerde or- talıktaki şeytan uçurtması gi- bi haberler… Dolmuşta konu aynı; “Ben artık televizyona bakmıyorum, kimseyi dinlemi- yorum” diyor yaşlı adam. “İşin suyu çıktı, bakalım nasıl kuru- tacaklar?” diye araya giriyor öteki. Pazarda da konu aynı; büyük alışveriş merkezinde ve evlerde de. Ne ki konunun ayrıntısını, özünü ve temel olan yanını kimse anlamış de- ğil. Dahası kimsede olup bi- tenleri anlamak için “akil” biri- ni bulma çabası da yok. O za- man aklımıza başka sorular geliyor. Bu kadar mı umutsuz, bu kadar mı karamsar olduk? Acaba halkımız koskoca ül- kede “akil” birilerinin bulun- duğuna gerçekten inanmıyor mu, akıllı bildiklerinden umudu kesmiş mi? Atalarımız yanlış mı söylemiş; akıllı köprü arayın- caya dek deli suyu geçer, di- ye. Gelin görün ki bugünlerde ne akıllı bilinenler köprü arayı- şı, ne deli sanılanlar suyu geç- me çabası içinde. Daha doğ- rusu kim “akil”, kim değil, ayırt etmek olanaksız gibi. En kö- tüsü de bu. Umutsuzluğu, karamsarlığı, korkuyu büyütüp derinleştir- mek için ne gerekirse yapılıyor; yapılanlarla gençler gibi anla- mamakta direnenler de dal- gasını geçiyor; herkes yüzüne yansıyan sorularla kuyruklu yalanlar arasında bunalmış durumda, kimse akılcı bir ya- nıt bulma çabası içinde gö- rünmüyor. Kötü olan da bu. Hangisi doğru, hangisi ya- lan… Hangisi hukuksal, han- gisi değil… Hangisi insancıl, hangisi zulüm… TV’lere bakı- lırsa, işimiz zor; çünkü hep ay- nı yüzler, hep aynı sözlerle kanal kanal geziyor. Beyefen- di gazeteciymiş; ağaran saç- larından diline ve yüzüne san- tim aklık yansımıyor. Öfkeyle kardığı kapkara sözleri, dilen- ci çanağı gibi… Cumhuriyetin temel değerleriyle adamakıllı kavgalı, Cumhuriyet gazetesi sütten çıkmış ak kaşık mıymış? İğrenir gibi tıslayarak yineledi- ği “laikçi”ler, “ulusalcı”lar her bir sıkıntının ana kaynağı… Neredeyse adı “A, c, l, u” ile başlayan herkesin, her şeyin yasaklanmasını söyleyecek… Topunun köküne kibrit suyu dökme fırsatının yakalandığı bir dönemin esrikliği içinde, olan- ca bilgisizliğiyle veryansın edi- yor. Ortam uygun, iktidar uy- gun, basın yayının çoğu çan- tada keklik… Hazır halk şaş- kınlaştırılmışken… Doğru ola- na ya da bilgiye dayanmaya ne gerek var? Salla sallayabildiğin kadar… Böyle kaymaklı, böy- le ballı bir hesaplaşma fırsatı kaçırılır mı? Ya bir daha ele geçmezse… “Beyefendi” deyişimiz söz- gelişi, basın yayını izlediği- mizde cins ayrımı yapmamak ve “ler” ekini kullanmak yanlış olmaz; az değiller. Birkaç an- lamda “az değiller”; ama unut- tukları bir şey var: Sular tersi- ne akmaz! Koskoca ülkenin salt muslukları değil, ağzı da kurumuş gibi; ama bu diller çö- zülür, bu eller mührü yanlış ye- re basmayabilir bir gün. Doğ- ruyu konuşup yazana yapılan “çeteci” şakalarının ciddiye alındığı, ilginç adreslerin işaret edildiği, beş parmakla kara çalındığı, gece baskını korku- sunun yoğunlaştırıldığı bir or- tamda, hem ormanlar yanı- yor, hem mideler, hem mut- faklar… Kimin umurunda? Tu- zu kuru nasılsa gündüz gözü kara üretenlerin. Bilmiyorlar ki, en kötüsü vicdanlardaki yangındır; ama vicdanı ya da gerçekten “akil” olanlar için kö- tüdür bu yangın elbette. Bu kadar mı sevgisiz olduk; bu kadar mı insancıllıktan uzaklaştık? Bu kadar acımasız olabilmek için yüreklerimizin yerine ne koyduk? Eloğlu, el eliyle sağdan gösterip sol ya- nımızı budadı; görüyorsunuz yetmiyor; durmadan sağımızı da kazıyor solumuzu da! Bu- danan el de dil de bizim; tanı- şımız, komşumuz, akrabamız; kim olursa olsun, bizim; yurt- severlik, yurttaşlık bağlarımız bu kadar mı köreldi? Aklı, işi, uğraşı, düşleri dilenci çanağı gibi olanlar için evet! Bu kadar kara, bu kadar körmüş; bu kadar zayıfmış ve çıkar ipiyle bağlıymış tüm duygular. Vic- danı gibi cüzdanı da tertemiz olanlar, yurtseverlik bağlarıyla yolunda yürüyor; dimdik yü- rüyecekler korkmadan, çekin- meden! Çünkü ne elleri, ne dil- leri kirli! Bunlar da geçer; ye- ter ki sımsıkı tutunalım cum- huriyetimizin ilkelerine ve akıl- cı olan her şeye! BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Parça ya da kuş- başõ doğranmõş eti pişirdikten sonra yufkaya sarõp fõrõn- da kõzartarak yapõlan yemek. 2/ Karak- ter... Tahsin Yü- cel’in bir romanõ. 3/ İçinde afyon bulu- nan sulu bir ilaç. 4/ Ekmek ufağõ... Bir renk. 5/ Türk müzi- ğinde bir makam... Seçiciler kurulu. 6/ Ro- manya’nõn plaka imi... Bir gõda maddesi... Sõcak böl- gelerde yetişen çok sert bir ağaç. 7/ Birbirlerine sõkõ biçimde bağlanarak kararlõ bir bütün oluştu- ran ve tek bir birim gibi davranan atom grubu. 8/ Brezilya’da gecekonduya verilen ad... Parola. 9/ Yav- ru yapmaya alõşkõn kümes hayvanlarõ için kullanõlan söz- cük... Üzüntülü düşünce durumu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yoğurtlu yumurta yemeği... Bir nota. 2/ Mersin’in Si- lifke ilçesinde antik bir kent... Çingene. 3/ Mõzrapla çalõ- nan, gövdesi uttan küçük bir çalgõ... Düz ve geniş arazi. 4/ Fide dikerken kullanõlan tutamaklõ ve ucu sivri çubuk. 5/ “Hile, dümen” anlamõnda argo sözcük... İnce ve uzun me- tal çubuk. 6/ At eğitimine ve bu eğitimin yapõldõğõ yere ve- rilen ad... Yemen ve Etiyopya’da yetişen, yapraklarõ uzun süre çiğnenince sarhoşluk veren bir ağaççõk. 7/ Telefon sö- zü... Giysilerin buruşukluklarõnõ gidermekte kullanõlan araç. 8/ Nergisgillerden, güzel çiçekli bir süs bitkisi. 9/ Öğütülmüş tahõl... Dar, uzun ve hafif bir yarõş kayõğõ... Fas’õn plaka imi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 E S K A L O P İ S U K A R A İ N T A Ş İ K A R D İ E R E K N E S R E N A G S İ G D O L U N A Y O K E Y T E L A N A R H A Ş I L K E P E N E K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 T.C. TİRE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN/BAŞKANLIĞI'NDAN ESAS NO: 2007/513 Esas DAVACI: SSK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ DAVALILAR: 1 - İMEKS İNŞAAT MAKİNA KONS LİMİTED ŞİRKETİ Cinnah Cad.62/3 Çankaya/ANKARA, 2- KADİR YILMAZ İLANEN. Davacõ tarafõndan aleyhinize açõlan Alacak davasõnõn yapõlan yargõlamasõnda; Mahkemenizce verilen. 15.12.2005 tarih ve 2002/212 E.2005/702 K: sayõlõ ilamõn. Yargõtay 10. HD. Başkanlõğõ’nõn, 12.11.2007 tarih ve 2007/806 E.2007/18843 K. sayõlõ ilamõ ile bozulmasõna karar verildiğinden, davalõ Kadir Yõlmaz’a duruşma gününün ilanen tebliğine karar verilmiştir. Adõ geçenin duruşmanõn, ertelendiği 06/11/2008 günü, saat 10.30’da, mahkememizde Yargõtay kararõna karşõ beyanda bulunmanõz için, hazõr bu- lunmasõ veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi gerektiği, duruşmaya gelmediği veya kendisini bir vekille temsil ettirmediği takdirde, HUMK’nin 509. maddeleri gereğince, ibraz etmek istediğiniz belgeleri duruşma gününe kadar göndermeniz veya getirmesi gerektiği, duruşmaya gelmediği takdirde ayrõca gõyap kararõ tebliğ edilmeksizin, yargõlamanõn yokluğunda devam edeceği ve hüküm verileceği, 7201 sayõlõ kanun 29, 30, 31 ve müteakip mad- deleri gereğince, dava dilekçesi yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 19/03/2008 Basõn: 42398
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle