Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
V
olta hapishanenin onsuz olmazõ, es-
ki hapishanelerde Malta diye bir
bölüm vardõ volta atõlan... Sağ-
malcõlar’da ya koğuşun alt katõnda atõlõr-
dõ volta ya da avluda...
Tabii avlu geniş ve açõk havada volta at-
mak daha keyfili. Volta ya gruplar halin-
de atõlõr, ya da tek başõna...
Tek başõna volta atarken, alõr başõnõ gi-
dersin, kimi zaman deniz kenarõna plaja
inersin, kimi zaman Sen kõyõsõnda gezer-
sin, adõmlarõnõ sõklaştõrõr, teker, teker bi-
nalarõn önünden geçersin, arada bir bir ka-
feye girip tezgâhta bir “Calva” atar, son-
ra yoluna devam edersin...
Volta bir anlamda tahliyedir, sen volta
atarken avluda değil, çok ötelerdesindir.
Kimi zaman sevdiğin girer koluna, kula-
ğõna bir şeyler fõsõldar, saçlarõnõ okşarsõn
onun, herkesin içindesindir de, kimse
görmez bunlarõ...
‘HAYDİ BİRLİKTE MODA ÇAY
BAHÇESİ’NE’
Erdal Atabek, Can Yayõnlarõ’dan çõk-
mõş olan herkese mutlaka okumalarõnõ tav-
siye edeceğim “Sözüm Sanadır”da, vol-
tayõ uzun uzun ve çok güzel anlatõr ve bir
gün volta atarken, uzaktan, kendisine
“Ne o Moda Çay Bahçesine mi Erdal
Abi?” diyen bir koğuştaşõna “hayır de-
ğildi, ama gel, birlikte oraya gidelim” de-
mesini ve birlikte nasõl Moda Çay Bah-
çesine gittiklerini nakleder enfes biçimde.
Volta’da racon, kimsenin yürüyüş yo-
lunu kesmeyeceksin. Volta kesmek, pos-
ta koymak, meydan okumak anlamõna ge-
lir. Kimi acemilerin başõna bu yüzden çok
iş açõlmõştõr.
Bir gün Hüseyin Baş, epeyce belalõ, ama
aynõ zamanda hemşehrisi olan birinin
voltasõnõ yanlõşlõkla kestiğini dehşet için-
de fark edince, gönlünü almak için gü-
lümseyerek, sõrtõnõ sõvazlarken lafõnõ da ya-
põştõrõverdi:
- Voltanõ balla kestim, canõm kardeşim.
Böylelikle gülerek, tatlõya bağlandõ
olay.
CMYB
C M Y B
12 AĞUSTOS 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 9
YARIN: SAĞMALCILAR’DA
GÖRÜŞME İŞKENCESİ
Ö
nceleri moral için mi başladõk bu
işe, yoksa salt hoşça vakit ge-
çirmek için mi tam anõmsamõ-
yorum. Belki de her ikisi de birden rol
oynamõştõr, ama “sağlam moralin sağ-
lam vücutta bulunduğunu” zamanla
daha iyi anladõk.
Sağmalcõlar’da iki koğuşun arasõndaki
ortak avluda sõrasõ gelen koğuşlarõn
gençleri, duvarlara boyayla çizdikleri ka-
leler arasõnda futbol oynuyorlardõ.
İki de futbolcu vardõ aralarõnda, biri
Galatasaray genç takõmõnda kalecilik
yapmõş, ikincisi de, bir zamanlar Sarõ-
yer’de oynamõş, keyifli neşeli bir deli-
kanlõ. Futbol vücut vücuda mücadelenin
sert geçtiği bir oyun olduğundan arada
sõrada kavgalar kaçõnõlmaz hale geli-
yordu.
SADECE BASKET
ÇEMBERİNE İZİN ÇIKTI
Bizler oraya gittikten kõsa bir süre son-
ra, C - 16 koğuşunda avlunun dibinde-
ki duvara nizami yükseklikte bir pota
koymak için idareye başvurduk. Baca-
nağõm Yılmaz Türkeri potayõ yaptõrõp
getirtecekti.
Müdür, savcõ, cezaevi komutanõ falan
meseleyi tezekkür ettiler, potanõn de-
mirlerle duvara tutturulmasõ fazla karõ-
şõk geldi. Sonra demir aksamdan gizli-
ce kesici delici alet yapõlacağõ düşünüldü.
Gerçekten hapishanede demir metal
aksam yok. Yemekler bile tahta kaşõk-
la yeniyor, madeni kaşõk ve çatallardan
her şey olabilir.
Sonunda bize pota izni vermediler,
yalnõzca duvara nizami yüksekliğe bir
basket çemberi koymamõza “olur” de-
diler.
Yõlmaz Türkeri, çemberi yaptõrdõ, al-
tõna filesi de alõndõ. Sipariş üzerine Mi-
ne Sirmen’in ziyaretlerinde getirdiği fi-
leler 2,5 yõl boyunca hep yenilendi, hiç
eksik olmadõ. Böylelikle topun çem-
berden geçişinde çõkardõğõ “çuf” sesi-
ni hep duyduk. Bir de pota izlenimini
tam yaratmak için duvarõn üstüne hayali
sanal potanõn çerçevesini ve ortadaki ka-
reyi çizdik. Fõrsat buldukça oynuyoruz
avluda...Kimi günler, hafif yağmurdan
õslanmõş beton zemini, kaymasõn diye
paspaslayõp, kurutup, yine çõkõyoruz
oyuna. Genelde basket oynamõş olanlar,
Orhan Taylan, Ali Taygun, Gencay
Şaylan ve ben, eh dört kişi tek pota ida-
re ediyor. Bir iki kere hapishane ko-
mutanõ binbaşõ da gelip oynadõ bizim-
le. Arada koğuştan destek alõyoruz ama,
25 yõl önce basket o kadar yaygõn de-
ğildi, çok kimsenin aşinalõğõ yoktu, oy-
nayanõ azdõ.
GENCAY’IN SAĞINDAN
SOLUNDAN BASKET
Gencay Şaylan, milli voleybolcü, vo-
leybol kõz takõmlarõna da antrenörlük et-
miş, bir ara Basketbol Federasyonu
Başkanlõğõ da yapmõş, boyu hepimizden
uzun, fiziği güçlü, sõçrama yeteneği
fazla...Böyle olunca karşõsõnda şans
bulmak zor, belki de imkânsõz, ne zaman
topla pota altõna gelsen, karşõnda koca
bir kule...Ancak feyk atarak, geride bõ-
rakõrsan, potayõ görebiliyorsun.
Arada, giderken böğrüne dirsek falan
da atõyoruz, “Yapmayın yahu kerata-
lar!”õn dõşõnda tepki de vermiyor. He-
rifin boynuna asõlsan, topu sürüp gidi-
yor.
Bir gün oynarken, bana markaj yapõ-
yordu, basketbolu seyretmiş olanlar bi-
lirler, savunma yapan ilerideki elini
aşağõ yukarõ sallar. Gencay da onu ya-
parken nasõl olduysa eli burnuma çarp-
tõ. Şanslõymõşõm, burnum hafifçe kana-
maya başladõ, tabii ben hemen yere düş-
tüm ve yarõ baygõn pozisyona girdim.
Gencay başõma eğilmiş telaşla,
- Ali!...Ali !...Ne oldu?!....Neyin
var?!...Kalk!...Hadi Kalk!...diyor.
Bun tõnmõyorum. Neyse zorla kaldõr-
dõlar, sallana sallana yürüdüm.
Ondan sonraki iki hafta boyunca
Gencay markajõndan kurtuldum, sağdan
geçiyorum basket... soldan geçiyorum
basket...
Ne yazõk ki, Gencay’õn müsamahasõ
fazla sürmedi...
Avluda keyifli maçlar
Basketbol ve voleybol maçlarõyla ‘sağlam moralin sağlam vücutta bulunduğunu’ daha iyi anladõk
B
- 1 koğuşuna geçtiğimiz-
de, Tõp öğrencisi Galata-
saraylõ Fethi çoktan tahli-
ye olmuştu. Sonradan da beraat et-
ti ve tahsilini tamamlayõp, doktor
oldu. Bir kez Kartal’da görüştük.
Ekipteki azalmayõ siyasi koğuştaki
arkadaşlara basket öğreterek ka-
patmaya çalõşõyoruz. Onlar da uya-
nõk çocuklar öğreniyorlar. Derken,
yine bir siyasi suçtan tutuklu Fer-
hat geldi koğuşa. Ferhat çok hoş
bir delikanlõ, çok da güzel basket
oynuyor. Koğuştaki boş zamanla-
rõnda şiirler yazõyor, Broy dergisi-
ni sürekli izliyor, arada orada şiir-
leri de çõkõyor. Dõşardaki mesleği
o sõrada şoförlük...
Ferhat’õn da takviyesiyle, artõk
biz barõşçõlar ve diğerleri maç ya-
pabiliyoruz, bizim takõma, yaşlarõ-
mõza telmihen bir ad koyduk:
“Bastonspor”. Bizim Bastonspor
maçlarõ karşõ tarafta Ferhat’õn can-
siperane oyununa rağmen rahat
kazanõyor. Tabii bunda Gencay’õn
ribauntlarõnõn ve fiziğinin büyük
etkisi var.
Ama bizim Bastonspor gittikçe
yenilmezliğe doğru yol alõnca, ben
arkadaşlara takõlmaya başladõm:
- Biz alçakgönüllülüğümüzden
Bastonspor diyoruz, arkadaşlar as-
lõnda bu Bostonspor, Boston...
Sporun çok faydasõnõ görüyoruz.
Moralimiz çelik gibi. Tahliye bek-
leyip de, alamadõğõmõz bir gün,
süklüm püklüm koğuşa dönüyo-
ruz, herkes berbat durumda...
Gencay’õ kõşkõrtõyorum, baskete
çõkõyoruz, oynayõp ter attõktan, bir
de duş aldõktan sonra keyfimiz bir
yerine geliyor ki...
Yeri gelmişken yõkanma mese-
lesine de değineyim. Hapishanenin
hamamõ kâğõt üzerinde var. Sorun
pratikte, helalarõn yanõndaki bir
bölmede, tavandan çekilen elektrik
kablosunun ucuna geçirgen metal
bir parça takõlarak oluşturulmuş
õsõtõcõ ile plastik bidonda õsõtõlan
suyla çözülüyor. Plakayõ usulünce
çekip çõkardõktan sonra, büyük bir
plastik kova suyla yõkanõyorsun,
haftada bir iki. Biz top oynayanlar
daha sõk yõkanõyoruz. Bu arada
yaz aylarõnda plastik bidonlarõ av-
luya bõrakõyor ve güneş õşõğõnda
õsõnan sularla yõkanõyorduk.
‘Voltanõ balla kestim kardeşim’
Bastonspor
oldu
Bostonspor H
er zaman ileri sürdü-
ğüm bir iddianõn ka-
nõtlandõğõnõ Sağmal-
cõlar C – 16 Kaçakçõlar Ko-
ğuşunda gördüm. Galatasa-
ray Lisesi’nin kimilerinin
ileri sürdüklerinin aksine
halktan kopuk olmadõğõnõ,
ülkenin hangi köşesine gitse-
niz, her meslekten Galatasa-
raylõlar bulunabileceğini
söyler ve “onlar her yerde
halkın içinde vardırlar”
derdim.
C- 16’ya giren Barõşçõlar
arasõnda, Hüseyin ve ben iki
Galatasaraylõ idik. İçerde,
çalõştõğõ şirketin bir aksaklõğõ
yüzünden kaçakçõlõktan ko-
vuşturulan, benim Üniversite
hocalarõmdan birinin Galata-
saraylõ oğlunu da bulduk,
onunla olduk üç. Bir süre
sonra Tõp Fakültesi son sõnõf-
tan Galatasaraylõ bir delikan-
lõ daha siyasi dava tutuklusu
olarak geldi, olduk mu
dört?... Söyleyin bakalõm,
şimdi Sağmalcõlar C-16’da
bile değişik nedenlerden tu-
tuklu dört kişi varken ben
“her yerde Galatasaraylı
vardır” demekte haksõz
mõymõşõm?
Dördüncü arkadaşõmõz
Fethi, basketbol da oynuyor,
bizim oyunlar daha keyifli
olmaya başladõ.
B- 1’e geçtiğimizde, yalnızca bize ait
olan ve sabahtan akşama kadar açık
kalan avluya bir de voleybol ağı gerildi.
Artık oyunlara daha çok kişi katılıyor.
Tabii Gencay başrolde... Keyifli maçlar
oluyor, ben voleybolde sıfır olduğumdan
katılmıyorum.Hapishane komutanı Bin-
başı da görmüş bizimkilerin iyi oynadık-
larını, spor salonunu açtı
voleybolcülere, bir maçı bizimkiler
kazandılar, koğuştakilerin hepsine buz
gibi coca colalar geldi. Pek sevmediğim
o mereti, yavaş yavaş, sindire, sindire
öyle keyifle içtim ki, anlatamam...
‘G. Saray
her yerde’
HAPİSHANE KOMUTANIYLA VOLEYBOL MAÇI
G
enelde basket oynamış olanlar,
Orhan Taylan, Ali Taygun,
Gencay Şaylan ve ben, eh dört
kişi tek pota idare ediyor. Bir iki kere
hapishane komutanı binbaşı da gelip
oynadı bizimle. Arada koğuştan destek
alıyoruz ama, 25 yıl önce basket o
kadar yaygın değildi, çok kimsenin
aşinalığı yoktu, oynayanı azdı.
Basketbol oynarken
ayağını burkan Ali
Sirmen, bastonun
yardımıyla sorgu
için kürsüye gelir-
ken. (22 Ekim 1982)
(Fotoğraf: Cumhuri-
yet Gazetesi Arşivi)
Dinci ve işbirlikçi
medyanın temsilcile-
ri rektör atamalarının
siyasallaştırıldığına
ilişkin eleştirilere tep-
ki gösteriyorlar! Efendim, Ahmet Nec-
det Sezer de tıpkı Abdullah Gül gibi
YÖK’ten gelen aday sıralamasına uy-
mazmış ve kendisine yakın olanları rek-
tör olarak atarmış! İftirayı mürekkep ya-
panlar Sezer sanki AKP’liymiş ve ken-
di partisinin milletvekili adaylarını rek-
tör yapmış gibi kin kusuyorlar! Sezer’le
Gül arasındaki en önemli fark laiklikle
ilgili duyarlılıkları. Sezer’in taraf oldu-
ğu tek konu Cumhuriyet’in kurumları ve
rejimdi. Tabii ki atadıkları Cumhuriyet
Türkiyesi’ne yakı-
şacak, Atatürk’ün
ilkelerini savuna-
cak ve bu doğrul-
tuda gençler yetiş-
tirebilecek rektör-
lerdi. Yani halkın
bugün özlemle ara-
dığı Sezer, anaya-
saya dayanarak doğrusunu ve yasal
olanını yapmıştı. Peki Sezer o duyar-
lılığı göstermeseydi ne olacaktı? Yal-
nızca üç örnek bile anlamak isteyen-
lere yeterli yanıt olacaktır:
Dinci basının sürekli hedef gösterdiği
Prof. Fatih Hilmioğlu göreve gelme-
den önce Malatya İnönü Üniversite-
si’nde Hizbullahçılar gövde gösterisi
yapıyordu. Dinciler, dönemin rektörü
Ömer Şarlak’ı yürüyüşlerle sindirmek
istiyordu. Eğitim Fakültesi öğrencisi Ci-
han Tarho oruç tutmuyor diye katle-
dilmişti. Öğrenciler örgütler ve cema-
atlerin tehdidi altındaydı!
İkinci örnek daha vahimdi. Prof.
Fikri Canoruç’un göreve gelmesinden
önce PKK ve Hizbullah, Dicle Üniver-
sitesi kampuslarını bölüşmüştü! Ör-
neğin üniversitenin terör örgütlerine terk
edildiği o dönemde Tıp Fakültesi’nin
sekreteri, İbrahim Sarı adlı bir Hiz-
bullahçıydı! Bu kişi daha sonra örgüt
içi hesaplaşma nedeniyle kaçırılıp öl-
dürüldü!
Peki ya Urfa’daki olaylar? YÖK,
Harran Üniversitesi’nin tüm üst kad-
rosunu irticai faaliyetler nedeniyle gö-
revden almadı mı? Burada “Biz üni-
versiteye kâfir de aldık Müslüman da”
diyen, Said Nur-
si’nin “Medreset-
ül Zehra”sını yaşa-
ma geçirmeye çalı-
şan Nurcu profe-
sörler görev yap-
mıyor muydu? Ör-
neğin Beykoz’da
yakalanan Hizbul-
lah’ın ikinci adamı Cemal Tutar bu üni-
versitede militan yetiştirmiyor muydu?
“Sezer de Abdullah Gül gibi yapı-
yordu” diyen insaf ve izandan yoksun
kalemler, eğitim yuvalarının yeniden te-
rör örgütlerine, tarikat ve cemaatlere,
Cumhuriyet düşmanlarına bırakılmasını
isteyenlerdir! Son iki Cumhurbaşka-
nı’nın atama kriterlerindeki yaşamsal
farkı görmek istemeyen zavallılar, Se-
zer döneminde kaybettikleri örgütlen-
me alanlarını yeniden kazanabilmenin
peşindedir!
Cumhuriyet’in tüm ku-
rumlarına düşman bir
gazete, Ergenekon id-
dianamesinde Deniz
Baykal’a 5 milyon dolar rüşvet
verildiği yolundaki uçuk bir iddiayı
manşet yapmaktan utanmamıştı! Ay-
nı iddianamenin, “İletişim
tespit tutanakları” başlıklı
bölümünde, Mehmet
Ağar’ın, Tayyip Erdo-
ğan’dan 60 milyon dolar aldığı iddia-
sını ise bu gazete, AKP taraftarlığı ne-
deniyle ciddiye almamıştı! Meğer id-
dianamede bu gazete ve benzerlerinin
gözardı ettiği neler varmış? Yeniçağ
yazarı Arslan Bulut’un, cumartesi
günü yazdığı “Ergenekon’da 31’inci
dosyayı gördünüz mü?” başlıklı yazı-
sının özellikle bu günlerde çok dikkatle
irdelenmesi gerekiyor:
“Mesela Tayyip Erdoğan hakkında,
İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın
emri ile mülkiye başmüfettişi Candan
Eren tarafından hazırlanan ‘Çok Giz-
li’ ibareli bir rapor var ki, kimse bun-
dan bahsetmiyor. Raporun tamamını
okuyanın tüyleri ürperir.
Sonuç bölümünde ‘Er-
doğan’ın siyasi ve sosyal
bir görüşten kaynaklanan
bir amaçla cürüm işlemek için deva-
sa bir teşekkül oluşturduğu ve bu te-
şekkülün liderliğini, Belediye Başkanı
seçildiği tarihten 1998 tarihine kadar
aktif bir şekilde, bugüne kadar ise per-
de arkasından sürdürdüğü’ diye bir ifa-
de var! Ve Erdoğan ile birlikte, bugün
bazıları bakan olan ekip arkadaşlarının
DGM’ye verilmesi isteniyor.”
Hz. Muhammed’in Mezarı
PKK Yoruldu!
Güngören katliamı, Üsküdar’daki
havantopu saldırısı, dün Erzincan’da
9 askeri şehit eden mayın ve son ola-
rak Antakya’da 15 kilo patlayıcıyla
özel harekât binasını hedef almaya
çalışan terörist!.. PKK sınır ötesi ope-
rasyonlarda lojistik, mühimmat, eği-
tim, sağlık ve haberleşme ünitelerinin
bulunduğu en az 800 yaşam alanını
kaybetti. Örgütün her ay en az 70-100
arasındaki militanı operasyonlarda
öldürülüyor. PKK bu yüzden kırsalda
her sıkıştığında aynı stratejiye yöne-
liyor:
Mayınlı tuzaklarla risksiz eylemle-
re girişip can alıyor!
Terör tehdidini yurt geneline yay-
mak için patlayıcı ve ağır silahlarla Ka-
radeniz bölgesine ve batıya sızıyor.
Ve patlayıcılar kullanarak siviller-
le kamu binalarını hedef alıyor. Te-
röristlerin ayakta kalabilmesine hizmet
eden bu kalıplaşmış strateji, örgütün
giderek büyüyen bir açmazını da
deşifre ediyor: PKK 5 yıl öncesinde ol-
duğu gibi artık profesyonel birlikler-
le karşı karşıya gelmekten kaçınıyor.
Güvenlik güçlerinin karşısında artık
çatışmaktan yorulmuş bir PKK du-
ruyor! Peki ya istihbarat birimleri?
“AKP’nin seçimlere kadar yeni top-
lumsal gerginlik yaratacak adım-
lardan kaçınmaya çalışıp, yerel se-
çimlerde yüzde 55-60 oy almaya ça-
lışacağını, bu gerçekleştikten son-
ra yeniden asıl isteklerini gündeme
getirmeye başlayacağını tahmin edi-
yorum. Umarım yanılıyorumdur,
ama eğer yanılmıyorsam, AKP Hü-
kümeti yerel seçimlere kadar piya-
saları oyalayıp IMF’yle bağlayıcı bir
anlaşma yapmayacaktır. Hatta eko-
nomiyi yeniden gündeminin ilk sı-
rasına alıp ciddi kararlar alması da
çok zor görünüyor.”
Erdal Sağlam, Hürriyet
“Sağlıklı, dört dörtlük bir demokra-
simiz yok. Bugüne kadar bu ek-
sikliğin nedenini hep askerde aradık.
Sivil yaşama hiç bakmadık. Tari-
katların etkin olduğu bir toplumsal
yapıda demokrasiden söz edilebilir
mi? Tarikatlar, cemaatler, aşiretler
zenginliğimiz falan dersek, biz de-
mokratik bir toplumuz diyebilir mi-
yiz? İşte Konya’da yaşananlar. Ço-
cukları ölen 17 aile bu konuda ko-
nuşamıyor bile. O insanlar yarın oy
verecek. Kime? Tarikatlarının şeyh-
leri kime derse ona. Bunun adına da
demokrasi diyeceğiz!”
Mehmet Tezkan, Vatan
e-posta: mfarac cumhuriyet.com.tr
MED CEZİR
MEHMET FARAÇ
Sezer’den Önce!..
Tarikat şeyhlerinin adını bile an-
maktan kaçındığı, yobazların ailesine
bile iftiralar attığı Büyük Önder Ata-
türk, Hz. Muhammed’in mezarının yı-
kılmasını bir telgrafla önlemiş miydi?
Eski AKP milletvekillerinden Nevzat
Yalçıntaş Avrasya TV’de katıldığı
program sırasında, yobaz takımının
Atatürk’e yönelik önyargısını bir kez
daha yerle bir edecek bir belgeyi
anımsattı. Telgrafı 1981’de, Atatürk’ün
100. doğum yılı etkinliklerinde İlim Ku-
rulu’nun başına getirildiğinde gördü-
ğünü belirten Yalçıntaş, detayları Va-
tan gazetesi yazarı Can Ataklı’ya
şöyle anlatmış:
“Belge bir telgraf metniydi. Henüz
kurulan Suudi devletinin kralına gön-
derilmişti. Telgrafta ‘Hazreti Muham-
med’in mezarının yıkılacağını derin
üzüntü içinde öğrendim. Bu kutsal
emanete asla dokunamazsınız. Bir
tek taşının bile zarar gördüğünü du-
yarsam orduyu aşağıya gönderirim’
anlamına gelen cümleler vardı.”
Can Ataklı cumartesi günkü yazı-
sında belgenin kaybolduğunu belir-
terek, “Atatürk’ün, Hazreti Muham-
med’in mezarının ortadan kaldırılma-
sını önlemesi herkesten saklanıyor” di-
ye sitem etmişti.
Dinci basın beklendiği gibi, tarikat
yurtlarında militanlaştırılan körpecik be-
yinlere Atatürk’ün “deccal” ve “dinsiz”
diye anlatılması için bu çok önemli ha-
beri görmezden geldi. Belki de Prof.
Yaşar Nuri Öztürk’ün konuyu Dışiş-
leri arşivinde araştırmasını da engel-
leyen Ali Babacan’dan talimat al-
mışlardır! Ancak elbette Bilgi Edinme
Yasası’na sığınarak bu belgenin peşine
düşecek kararlı bir Atatürk evladı çı-
kacaktır! O belgenin suratına çarpıla-
cağı o kadar çok kişi var ki!
11Ağustos2008Hürriyet
31. Dosya!..