03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 12 AĞUSTOS 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Kuzeyimizdeki Çatışma ve Bizim Liderlerin Tatil Merakları Televizyon haberlerinde Türkiye’nin Güney Osetya’daki çatışmadan duyduğu kaygı sık sık tekrarlanıyor. Rusya ile Gürcistan arasındaki ça- tışmanın yaygınlaşmasından doğan bu kaygı ne- deniyle Dışişleri Bakanlığı’nda bir “kriz masası” ku- rulması da, Ali Babacan’ın Rus ve Gürcü dışiş- leri bakanlarıyla telefon konuşmaları da zorunlu ve doğal girişimlerdir. Kafkasya gibi, bizim coğrafyamızın adeta ça- tısı sayılacak bir büyük ve çok halklı bu büyük top- rak parçasının savaş yangınları altında kalması- nın Ankara’da kaygıya neden olması ve başka ül- kelerden bu yangının bir an önce sürdürülmesi için yapılan girişimlere katkı yapılması da dış politi- kamızın değişmez hedefleri arasında görülmeli- dir. Ancak bu doğrultuda yapılan girişimlerde Cum- hurbaşkanı’nın da, Başbakan’ın da sorumluluk üst- lenmeleri gerekirken Gül ve Erdoğan’ın 7 yıldız- lı bir tatil için ayrı ayrı yerlerde, ama aynı işada- mının kendilerine sunduğu çok cazip bir armağan önerisinden aileleriyle birlikte yararlanmalarını anlamak güçtür. Her ikisi de görevleri gereği kendilerine sunul- mak istenilen armağanların, parasal değerini dik- kate almaya ve ona göre kabul edip etmemeye özen göstermeleri gerekirken eşi ve çocuklarıy- la birlikte özel bir yatın mavi yolculukları için gün- lerdir kendisine tahsis edilmesinden doğan eleş- tirilere karşı aldığı tavır da gösteriyor ki Cumhur- başkanı bu tür ikramlar için hazımlı ve hazırlıklı- dır. Aksi olsaydı, genel sekreterlik aracılığıyla ya- rarlandığı yat, Fettah Tamince’nin hangi şirketi- ne bağlıysa, o kuruluşun kasasına ne kadar pa- ra ödendiğinin belgelerinin üçüncü kişilerin tem- silcileri olan kamuoyuna açıklanmasına gidilirdi. Sayın Gül, böyle yaparak haklı duruma geçmek yerine, özel yaşamın öne çıkarılmasından doğan kırgınlık ve kızgınlığını gündeme getirmek istemiştir. Benzer bir uygulamayı da Başbakan ve eşi, yi- ne aynı işadamının ünlü otelini kullanarak yapmıştır. Tatil her uygar kişininin, olanakları ölçüsünde ya- rarlanacağı bir haktır. Ancak politikacıların bu hak- kı kendileri için açılan kapılardan parasız geçerek yararlanmak amacıyla kullanamayacaklarını, ara- larından bazılarının bir türlü kavramak isteme- diklerini görerek öğreniyoruz. Dün bir gazetemiz bu birdenbire ve başdön- dürücü hızla yükselerek ülke içinde ve dışında zin- cir oteller açan işadamımızın Antalya ve Bod- rum’daki yedi yıldızlı otellerinde tatillerini geçiren yabancı devet adamlarının listesini veriyordu. Putin’den Nazarbayeve, Esad, El Makdum, Talibov gibi devlet başkanları, Suudi Prensi El Sa- ud, Irak Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Tarık el Haşimi de, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan gibi bu otellerde kalmışlardı. Hangisinin otel yönetimine kendileri ya da ül- keleri adına, ne kadar ücret ödedikleri o ülkele- rin kamuoylarını ilgilendiriyor. İlgilendiriyor derken söz konusu halkların demokratik denetim hakla- rını nasıl ve hangi ölçülere göre kullanabildikleri- ni de amaçladığımın bilinmesini istiyorum. Bizim geleneğimizde tek partili dönem dahil, devlet başkanları, başbakanlar ve öteki politik ma- kam sahiplerinin, dahası bürokratların bu tük çağ- rıları “doğal ikram” ya da “armağan” olarak gö- rüp kabul ettiklerine dair örneklere rastlanamaz. Tabii bir iki küçük istisna dışında. O tür uygu- lamalara da merhum Turgut Özal’ın kapı açtığı- nı kendisinden sonra bir eski başbakan ile baş- ka birkaç politikacının o kapıyı kullanmakta sakınca görmedğini tahmin etmek zor değildir. Günümüzde karşımıza çıkan bu tür olayların Başbakan’ın çok severek sık kullandığı bir deyimle “hortumculuk” olarak algılanması gerektiğini söylemek isterim, Gerçek parlamenter ve çok partili demokratik ülkelerde meclisler bu tür uygulamaların he- sabını sormak için vardır. Gelelim kaygının ölçüsüne Türkiye’nin kendi yakın komşuları arasında başgösteren bu çatışmayı bir an önce durdurmak için kaygılı bir denetim ve arabuluculuk görevi üst- lenmesinin doğal olduğunu yazının başında da söylemiştik. Bu doğrultuda Başbakan’ın, Rus Başbakanı Pu- tin’le gerçekleştirmek istediği telefon diplomasi- sinin karşı tarafın hiç de nazik olmayan tutumuyla sonuç vermemesini öğrenmek üzücüdür. Ancak Rus basınındaki yayınlara bakılırsa ayrıca hak- sızlıktır da. Başta İzvestiya olmak üzere Rus gazetelerinin Gürcistan’ın Güney Osetya’ya saldırı girişimin- de Türkiye’yi ABD ile birlikte tetikçilik yapmakla suçlaması, şayet bizim bölgede uygulanan gele- neksel dış politikamız dışında bilmediğimiz somut örnekler yoksa, sadece blöf olarak kabul edil- melidir. Sovyetler’in dağılmasından sonra bölgede olu- şan yeni devletlere askeri eğitim ve techizat yar- dımı yapmak başka, Soros’un desteği sonunda Turuncu devrimiyle işbaşına gelmiş olan Şaa- kaşvili’nin kuvvetli bir olasılıkla Amerika’daki neoconların dolduruşuna gelmesine katkı yapmaya kalkışmak başka şeylerdir. Bu ikinci olasılığın Türk Dışişleri Bakanlığı’nda yandaş bulacağına ihtimal vermek zordur. Ama Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın, çatı- mızdaki yangının söndürülmesi için tatillerine ara vermekte gecikmelerini anlamak daha da zordur. Faks: 0 216 302 82 08 [email protected] ENTERNET / MEHMET SUCU [email protected] Linux Kullanıcıları Derneği geçen günlerde önemli bir basın açıklaması yaptı. Ama ne yazık ki yine medya- da hak ettiği yeri bulamadı. İlk olarak Mesut Yılmaz hükümeti döneminde 6 Şubat 1998 yılında gündeme gelen kamuda lisanssız yazılım kullanılmaması ile ilgili ge- nelgenin bir benzeri 15 Temmuz ta- rihinde Recep Tayip Erdoğan im- zası ile yeniden gündeme taşındı. Erdoğan’ın genelgesi üzerine Linux Kullanıcıları Derneği bir açıklama yaptı. Açıklamadan bazı bölümleri paylaşmak istiyorum: Geçen 10 yıllık süre zarfında ka- mu kurum ve kuruluşlarında tek bir markaya bağımlı ve alternatifle- ri bilinmeyen, araştırılmayan ve kul- lanılmayan yazılımların değişmedi- ğini üzülerek görmekteyiz. Sadece 2007 yılında kamu kurumlarının 1 (bir) milyar YTL’nin üstünde lisans ücreti ödediğini de düşünürsek öz- gür yazılım lisanslı ürünlerin (işletim sistemi, ofis paketleri, veritabanı, uy- gulama yazılımları/programları vs.) kullanılmamasının ülkemiz ekono- misine getirdiği yük ortadadır. Bun- lara tüm Türkiye çapında faaliyet gösteren yerel yönetimleri, sivil top- lum kuruluşlarını, meslek örgütleri ve odalarını, eğitim kurumlarını, üni- versiteleri ve ticari firmaları da ek- lersek karşımızda muazzam büyük bir fatura durmaktadır. “Oysa Linux tabanlı işletim sis- temleri” gibi özgür yazılım lisansla- rıyla kamuya açık biçimde dağıtılan ve büyük bir çoğunluğu ücretsiz olan ürünler de mevcuttur. Hatta bu ürünler yurdumuzda da geliştiril- mektedir. TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü (UE- KAE) tarafından geliştirilen ve Par- dus dağıtımı olarak adlandırılan Ulusal İşletim Sistemi Projesi’nin ürünü, ülkemiz kaynakları ile geliş- tirilen bir yazılımdır. Pardus’un en önemli özelliği, açık kaynak kodlu yazılımlar sayesinde değişikliğe ve gelişime izin vermesidir. Pardus iş- letim sistemi Türkçe olarak, Türk kullanıcılarının alışkanlıkları ve ge- reksinimleri dikkate alınarak üretil- miş bir yazılım olup, nasıl çalıştığı- nı inceleme, değiştirme, çoğaltma özgürlüğünü kullanıcılarına sunan bir programdır. Dünyada benzer örneklerini gö- receğimiz üzere, 2002 yılında Al- manya, federal eyalet ve yerel yö- netimlerin tüm kamu hizmetlerinde Linux tabanlı işletim sistemlerini kullanmaya başlamış, ardından İs- panya, Fransa ve Finlandiya gibi bir- çok Avrupa Birliği ülkesi de Linux ta- banlı işletim sistemleri ve özgür yazılım ürünlerini kullanmayı tercih etmeye başlamıştır. Bunlara ek ola- rak Çin, Hindistan, Brezilya gibi hızlı büyüyen ekonomilerde de Linux ve özgür yazılım temelli ürünler ilk tercih olarak yer almaktadır. Söz konusu genelge sonrasında kamu kurum ve kuruluşlarının, ye- rel yönetimlerin ve diğer ilgili ku- rumların kullandıkları yazılımları li- sanslamak adına çıkacakları ihale ve teknik şartnamelerde marka, plat- form ve teknoloji bağımlı şirket sa- yısını “bir tek” ürünü teklif eden fark- lı firmalar şekline çevirmemeye özen göstermeleri gerekmektedir. Tüm lisansların devlet kaynakla- rı ile alınacağından bu durum yeterli rekabeti sağlamayacağından hem ilk yatırım maliyetini yükseltecektir hem de ileride üretilecek yazılımla- rın ölçekleme ve/veya geliştirilme- si gerektiğinde çok daha büyük maliyetlerle karşı karşıya kalınma- sına neden olacaktır. “Lisanslı Ya- zılım Kullanılması” konulu genelge gereğince kamu kurum ve kuruluş- larının çıktıkları ve çıkacakları tüm ihalelerde lisanslar listesinde mar- ka belirtmek, açık rekabete ve ka- mu yararına aykırı bir düzenleme olacaktır. Anlaşılan o ki Sayın Başbakan bu bilişim işlerinden hiç anlamamakta aksine dünya tekellerinin önüne koyduğu istekleri yerine getirmek- tedir. Umarız ki bu basın açıklama- sını eğer varsa bu konudaki uz- manlarına bir incelettirir. Kamuda Lisanslı Yazılım ‘Bursa Nutku’nu araştõrõn’İstanbul Haber Servisi - İstanbul Cumhuriyet Başsavcõlõğõ’nõn, Er- genekon soruşturmasõ sõrasõnda bir sanõğõn evinde bulunan “Ata- türk’ün Bursa Nutku” ile ilgili giz- li araştõrma yapõlmasõ yönünde ta- limat verdiği ortaya çõktõ. İddiana- menin ek dosyalarõndaki yer alan ya- zõşma belgelerine göre savcõ, Mus- tafa Kemal’in 1930’larda artan aşõrõ dinci ayaklanmalara karşõ “Cumhuriyeti koruyun” mesajõ verdiği konuşmasõnõn gerçek olup olmadõğõnõn araştõrõlmasõnõ istedi. Ergenekon davasõnõn delilleri ara- sõnda bulunan “Atatürk’ün Bursa Nutku” İstanbul Cumhuriyet Baş- savcõlõğõ, İstanbul Emniyet Müdür- lüğü, Ankara Emniyet Müdürlüğü ve Türk Tarih Kurumu (TTK) ara- sõnda gizli yazõşmalara neden oldu. Ergenekon davasõnõn ek dosyala- rõnda yer alan yazõşmalara göre, İs- tanbul Cumhuriyet Başsavcõlõ- ğõ’ndan 10 Nisan 2008 tarihinde İs- tanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gön- derilen ve “gizli” ibaresi bulunan belgede, araştõrmanõn içeriği ve ne- deni ile ilgili şu bilgilere yer veril- di: “İstanbul’da yürütülen bir so- ruşturma kapsamında yapılan operasyonda ‘Mustafa Kemal Ata- türk’ün Bursa nutku 1933’ başlık- lı belge ele geçirilmiştir. Söz ko- nusu belge incelenerek böyle bir nutuk belgesinin olup olmadığının araştırılması, neticenin ivedi ola- rak başsavcılığa gönderilmesi...” Savcõlõğõn talimatõnõn ardõndan konu Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafõndan TTK’ye bildirildi. Dö- nemin TTK Başkanõ Yusuf Hala- çoğlu imzasõyla yapõlan açõklama- da, TTK arşivinde 1966 yõlõnda aynõ konuyla ilgili yapõlmõş araş- tõrma bulunduğu kaydedilerek “nu- tuk” diye bilinen sözlerin Ata- türk’ün Şubat 1933’te Bursa’da bir akşam yemeğinde yaptõğõ konuşma olduğu açõklandõ. İkinci kez araştırıldı TTK’den yapõlan açõklamada, belgenin Ekim 1966’da Bornova Cumhuriyet Başsavcõlõğõ’nca yü- rütülen Ege Üniversitesi Fikir ve Sa- nat Kulübü’nün Kapatõlmasõ Davasõ nedeniyle de araştõrõldõğõ kayde- dildi. Kulübün “Nasıl bir gençlik?” broşüründe de aynõ sözlerin yer al- dõğõ belirtilen açõklamada Bursa nutkunun basõnda da çok kez kul- lanõldõğõna dikkat çekildi. Atatürk- çü ve laik dernekler tarafõndan sõk- ça kullanõlan Bursa Nutku, o dö- nemde gelişen aşõrõ dinci ayaklan- malara ve 1933’te Bursa Ulu Ca- mi’de Türkçe ezan okunmasõna karşõ çõkan gösteriler nedeniyle okunmuştu. Mustafa Kemal ko- nuşmasõnda artan dinci ayaklan- malara karşõ kõsaca şu uyarõlarda bu- lunmuştu: “Türk genci, devrimlerin ve Cumhuriyetin sahibi ve bekçisi- dir. Bunların gereğine, doğrulu- ğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en bü- yük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, ‘Bu ülkenin polisi var- dõr, jandarmasõ vardõr, ordusu var- dõr, adalet örgütü vardõr’ demeye- cektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüz devrim ve Cumhuriyetin polisi de- ğildir’ diye düşünecek; ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mah- keme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, ‘Demek adalet örgütü- nü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek’. Onu hap- se atacaklar. Yasal yollarla kar- şı çıkışlarda bulunmakla birlik- te bana, başbakana ve meclise tel- graflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalı- şılmasını, kayrılmasını isteme- yecek. Diyecek ki, ‘Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptõm. Araya girişimde ve eylemimde haklõyõm. Eğer buraya haksõz olarak gelmiş- sem, bu haksõzlõğõ ortaya koyan ne- den ve etkenleri düzeltmek de be- nim görevimdir.’ İşte benim an- ladığım Türk genci ve Türk genç- liği.” Ergenekon davasõnõn delilleri arasõnda bulunan “Atatürk’ün Bursa Nutku” İstanbul Cumhuriyet Başsavcõlõğõ, İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Ankara Emniyet Müdürlüğü ve Türk Tarih Kurumu arasõnda gizli yazõşmalara neden oldu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcõlõğõ’nõn, bir sanõğõn evinde bulunan “belge” ile ilgili gizli araştõrma yapõlmasõ yönünde talimat verdiği ortaya çõktõ. Güney, Küçük’ün Koman’la birlikte kurduğu örgütün eğitimini görüntüleyen muhabirin öldürüldüğünü iddia etti Hizbullah’ı Küçük kurdurmuşİstanbul Haber Servisi - Üm- raniye’de 12 Haziran 2007’de bir evde ele geçirilen bombalarõn, 1999 yõlõnda Hizbullah İlim Terör Ör- gütü’ne yönelik operasyonda ele ge- çirilen bombalarla seri numarala- rõnõn aynõ olduğu ve bu durumun iki örgüt arasõndaki ilişkiyi gösterdiği belirtildi. Tuncay Güney de Hiz- bullah’õn Teoman Koman ve Ve- li Küçük tarafõndan kurulduğunu savundu. Ergenekon iddianamesinin de- liller klasöründeki Hizbullah terör örgütü konulu gizli ibareli bilgi no- tunda; Ümraniye’de 12 Haziran 2007’de ele geçirilen ve üzerinde Oktay Yıldırım’õn parmak izleri tepsit edilen 27 adet el bombasõ ile 18 Mart 1999 tarihinde Hizbullah İlim Terör Örgütü’ne yönelik ope- rasyonda elde edilen el bombasõnõn aynõ kafile ve seri numaralõ oldu- ğunun Kriminal Polis Laboratu- varlarõ Daire Başkanlõğõ Bomba İm- ha ve İnceleme Şube Müdürlüğü Bomba Bilgi Merkezi’nin 2 Ocak 2008 tarihli raporu ile anlaşõldõğõ kaydedildi. Veli Küçük ve Ümit Oğuz- tan’dan elde edilen “Şirket ve Köstebekler” adlõ dokümanõn “İlk Hizbullah Operasyonu” başlõklõ bölümünde, İstanbul Sõkõyönetim Komutanlõğõ 1 No’lu Askeri Mah- kemesi’nin önüne 27 Aralõk 1984 günü gelen Hizbullah Dosyasõ isim- li iddianamede, Çetin Emeç da- vasõnõn sanõklarõndan Adil Ateş’in verdiği ifadeler doğrultusunda göz- altõna alõnan 15 sanõk arasõnda Hiz- bullah’õn kurucusu Hüseyin Veli- oğlu’nun adõnõn geçmesine karşõn bu kişinin davada sanõk olarak yer almadõğõ belirtildi. “İlim Grubu ve Şirket Bağlantısı” başlõğõ altõnda da CIA ile şirketin kontrolündeki Hizbullah’õn lideri Velioğlu’nun kimliğinin bugüne dek muamma olarak kaldõğõ öne sürüldü. Muhabir öldürüldü Tuncay Güney, 2001 yõlõnda Or- ganize Suçlarla Mücadele Müdür- lüğü’ndeki sorgusunda Hizbullah’õ Teoman Koman ve Veli Küçük’ün kurduğunu iddia etti. Güney ifa- desinde Veli Küçük’ün anlaşõla- bilmesi için Küçük tarafõndan ken- disine verilen Alamut Kalesi ve Dağların Şeyhi Hasan Sabbah ki- taplarõnõn okunmasõ gerektiğini be- lirtti. Güney, bir dönem Doğu Perin- çek’in adamõ olduğunu iddia etti- ği Güneydoğu-Diyarbakõr muhabiri Halit Güngen’in Jandarma Genel Komutanlõğõ’nda Hizbullahçõlarõn eğitimini fotoğrafladõğõnõ, “Hiz- bulkontra”yõ ortaya çõkardõğõnõ, fo- toğraflarõ Perinçek’e gönderdiğini ancak yayõmlanmadan Güngen’in ün öldürüldüğünü anlattõ. Emir eri Velioğlu çıktı Bülent Orakoğlu da Cumhuri- yet savcõlõğõna verdiği ifadede Ha- tay İl Emniyet Müdürlüğü yaptõğõ dönemde 1991 yõlõnda Adana Jan- darma Bölge Komutanõ Tuğgene- ral Temel Cingöz ve İl Jandarma Alay Komutanõ Vicdan Başaran ile şehir kulübünde yemek yedik- lerini, bu yemekte bölge komuta- nõnõn yanõnda bulunan ve önceleri emir eri zannettiği sivil giyimli kişinin daha sonra Hizbullah lide- ri Hüseyin Velioğlu olduğunu öğ- rendiğini belirtti. Orakoğlu, Hizbullah’õn Ergene- kon yapõlanmasõ tarafõndan kurul- duğunu ve “naylon terör örgütü” olarak kullanõldõğõnõ savundu. Gizli tanõk Ahmet ise verdiği ifadede Velioğ- lu’nun 1979’da Petrol-İş Sendikasõ’nõn başkan- lõğõna aday olduğunu öne sürdü. Velioğlu’nun o dönemde Batman’da yüzbaşõ olan Temel Cin- göz ile görüştüğünü, Cingöz’ün Velioğlu’na “Bizim onayımız olmadan hiç kimse sendika başkanlığını kazanamaz” dediğini ve seçimle- ri PKK temsilcilerinin kazandõğõnõ iddia etti. 1994 yõlõnda örgüt içi çatõşmalarõn olduğu dö- nemde Molla Mansur Güzelsoy’un Ankara’da Velioğlu ile birlikte aynõ evde kaldõklarõnõ, MİT’ten diye bahsettiği 2 istihbaratçõnõn Veli- oğlu’nu sürekli ziyarete geldiğini anlattõğõnõ ifa- de ederek Güzelsoy’un bunu anlamasõndan yak- laşõk 15 gün sonra Diyarbakõr’da İlim grubu üyelerince dövülerek öldürüldüğünü iddia etti. S E N D İ K A B A Ş K A N I O L M A K İ S T E M İ Ş KAMİL DEDE: Hizbullah lideri Velioğlu 17 Ocak 2000’de Beykoz’da bir villaya düzenlenen operasyonda öldürülmüştü. Zaman’õn yayõnlarõnõn hedefi belli İstanbul Haber Servisi - İşçi Partisi (İP) Genel Başkan Yardõmcõsõ Kamil De- de, Zaman gazetesinin İP Genel Başkanõ Doğu Perinçek’e yönelik kasõtlõ bir yayõn sürdürerek adeta “iftira kampanyası” yürüttüğünü söyledi. 1997’de Mesut Yıl- maz’a yönelik suikast iddiasõnõn mahke- mece “ciddi” bulunmadõğõnõ belirten De- de, “Zaman gazetesinin, savcı Zekeriya Öz’ün bile iddianameye almaya değer bulmadığı bu olayı bugün gündeme ge- tirmesi düşündürücüdür” dedi. Dede, dün İstanbul İl Merkezi’nde dü- zenlediği basõn toplantõsõnda, 8 Ağustos tarihli Zaman gazetesinde yayõmlanan Pe- rinçek’e yönelik “Mesut Yalmaz’a sui- kast yapmayı planlamış” iddiasõna ce- vap verdi. Dede, haberdeki yanlõşlõklara dikkat çekerek, amacõn gazetecilik olma- dõğõnõn açõkça belli olduğunu söyledi. Mahkemenin bu iddiayõ Perinçek’in bilgi- sine dahi başvurulmayacak kadar ciddi- yetsiz bulduğuna dikkat çeken Dede, o dönem tanõk olduklarõnõ şöyle anlattõ: “1997 yılının ocak ayında 2 ülkücü reisin İP’ye gelip itiraflarda bulunma- sıyla ortaya çıkmıştır. Veysel Kaya ve Mürteza Didin adlı reisler, itirafları arasında Mesut Yõlmaz’a suikast plan- ladıklarını açıklamışlardır. Bu bilgiyi Doğu Perinçek derhal Mesut Yılmaz’a bildirmişlerdir. Dönemin ANAP Ge- nel Sekreteri olan Yaşar Okuyan da, Perinçek’in Yılmaz’ı bilgilendirdiğini bir televizyon kanalında açıklamış ve Perinçek’e teşekkür etmiştir. 29 Ocak’ta Kanal D, 30 Ocak’ta da Show TV’deki olayın aktörlerinden Mürteza Didin, suikastın planlayıcısının kendi- si olduğunu yine beyan etmiş ve Perin- çek’in olayla bağlantısı olmadığını söylemiştir.” 150 kilo eroin ele geçti ESKİŞEHİR (AA) - Eskişehir’den, piyasa değeri yaklaşõk 150 milyon YTL olan 150 kilogram eroini TIR’õn lastiklerine gizleyerek yurtdõşõna çõkarmaya çalõştõklarõ iddia edilen 4 kişi Kapõkule Sõnõr Kapõsõ’nda yakalandõ. Operasyonda biri Glock marka 2 tabanca, 148 mermi, 2 bin 500 Avro da ele geçirildi. TIR ile iki otomobile el konuldu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcõlõğõ, bir sanõğõn evinde çõkan nutkun araştõrõlmasõ için talimat vermiş
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle