Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 12 AĞUSTOS 2008 SALI
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Hapishanede Ölmek...
Aylarca daracık bir hücrede tek başına ya da bir
iki kişiyle birlikte günler geceler geçirmek, gerçek
yaşam mıdır?
Ergenekon’la şu ya da bu yoldan ilgili görüle-
rek ‘içerde’ yatan yüze yakın insan var... Bunlar-
dan biri, bir yıl bekledi, neden, niçin suçlandığını
bilmeden, öğrenemeden... Sonra bir resim kaldı
geriye, bir fotoğraf, son soluğunu vermeden iki gün
önce, gözlerini kocaman açmış bizlere bakan bir
insan... Yüze yakın ‘sanık’tan biri! Bir yıl önce genç
bir adamdı, bir yıl sonra yaşlanmış, çökmüş, ölüm-
cül bir hastalıkla savaşıyor!.. Bağırsa da kimse duy-
muyor. O suçludur; neyin suçlusu, kimse söyle-
mez! Ama o ve onun gibiler, yazardır, hocadır, as-
kerdir, emeklidir, çoğunlukla aydındır!.. Beklerler
beklerler!..
Kapalı bir yerdir. Pencere deliğinden bakar ara-
da görevliler. Yemeğini orda yiyecek, doğal ge-
reksemelerini orda yapacak, hep bekleyecek
bekleyecek!.. İçinde yılanlar gibi kıvranan: “Ben
ne yaptım, niye beni buraya tıktılar, bunun so-
rumlusu kim?”
Birtakım gazeteler, yazar geçinenler, korkunç bir
hırs, bir düşmanlık, bir acımasızlık içindeler. Uy-
durma masallar yaratarak kendileri gibi düşün-
meyenleri, sürekli suçlayarak gerçek duyarlıktan,
ulusal duygulardan kopmuş!..
Bir türlü bitiremediler Cumhuriyet gazetesine sal-
dırmalarını! Cumhuriyet gazetesi Atatürk Cum-
huriyetini savunmuş, hiçbir düşmanlık, hiçbir sal-
dırı onu susturamamış, hiçbir engel doğruluğunu,
dürüstlüğünü, insan sevgisini önleyememiş!..
Kim bunlar, nerden, nasıl çıktılar, hangi yan-
lışlarda yetiştiler diye düşününce acı sonuçlar çı-
kıyor önümüze..
Her sabah erkenden bilgisayarın başına geçi-
yorum, gündelik gazetelerin başlıklarını, sonra da
köşe yazılarını okumaya çalışıyorum. Kötünün kö-
tüsü tahrir vazifesi gibi yazılar, kin dolu, belli çı-
karların hizmetinde, dış iç düşmanların keyfine gö-
re, halkı kandırmak, uyutmak amaçlı çiziktirilme sa-
tırlar! Vermişler bir sütun, akıl, insanlık dışı ne var-
sa karala, Atatürk devrimini savunan kişileri, mey-
danlarda toplanan gericiliği, ilkelliği kınayan ka-
labalıkları görmezden gel, varsa yoksa, iktidar-
dakileri memnun etmek. Anayasa Mahkemesi
AKP’yi laiklik karşıtlığının odağı saydığı halde, sen
tut “Anayasa Mahkemesi AKP’yi akladı” diye ger-
çekleri altüst et...
Tarihin güncelliği yoktur. Günler geçer gider,
ama çirkinlikler, utanç verici tutumlar, yazılar unu-
tulmaz. Bugün nasıl 1920’lerin Mütareke basını-
nı kınayarak anıyorsak, yarın da AKP basını aynı
olumsuz duygularla anımsanacaktır.
PENCERE
Komünistler?..
Gürcüler..
Güney Osetyalılar..
Kuzey Osetyalılar..
Ruslar...
Çeçenler..
Acaryalılar..
Abhazyalılar..
Amerikalılar..
Türkler..
Herkes birbirine girdi; savaş, çatışma, ölüm, ya-
ralılar, kadınlar, çocuklar, bombalar, uçaklar, tank-
lar...
Peki, bu hengâmede eksik olan ne?..
Komünistler...
Oysa 20’nci yüzyılın ikinci yarısında ne güzeldi...
Tek düşmanımız vardı:
Komünistler!..
Ne Ruslar vardı..
Ne Gürcüler..
Ne Osetler..
Ne Abhazyalılar..
Ne Ermeniler...
Dünya ikiye ayrılmıştı..
Düşmanımızın adı tekti:
Komünist!..
Körleşen gözlerimiz, sağırlaşan kulaklarımız, ap-
tallaşan beynimiz, Amerikan güdümünde tek düş-
man üzerine şartlanırken insanlığın ve dünyanın
bütün gerçeklerine boş vererek emperyalizmin gü-
dülemesinde aklımızı ve zekâmızı yitirdik...
Ve uşaklaştık...
21’inci yüzyıla 10 kala komünizm yıkıldı, mey-
dan Amerika’ya kaldı...
Düğün bayram ettik...
Artık barış dünyasında ‘Yeni Dünya Düzeni’ ku-
rulmuştu, neoliberalizmin piyasasında insanlar ba-
rış içinde yaşayacaklardı...
Evet, sonra ne oldu?..
Savaş.. savaş.. savaş...
Meğer komünizm insanlığın başına bela de-
ğilmiş...
Başka belalar varmış...
Kafkasya’da Pandora’nın kutusu açılınca her-
kes düşmanının komünizm olmadığını gördü...
Meğer ne çok düşman varmış...
Herkesin birbirine düşmanlaştığı bir dünya çı-
kıverdi ortaya...
Balkanlar’dan Ortadoğu’ya, Ortadoğu’dan
Kafkasya’ya düşmanların ve düşmanlığın bini bir
para...
Yakın komşu komşuya düşmanlaşmaya baş-
ladı...
Anlaşıldı ki insanlığın, barışın, dostluğun, bir ara-
da yaşamanın düşmanı komünizm değilmiş...
Ya neymiş?..
Kafkasya’nın hali pür melâli Ortadoğu’dan
daha beter değil; ama bunca karmaşa ve kargaşa
arasında şuna buna düşmanlaşacağımıza kimi so-
ruların yanıtlarını düşünmeye ve öğrenmeye ça-
lışmak; beynimizi, bedenimizi ve ruhumuzu te-
mizlemek, körgüdülerden kurtulmak için bire bir-
dir...
Ufkumuzu etnikçi düşmanlığın sığlığına hap-
setmekten kurtaralım...
Herkes, öncelikle de üniversite gençliği kendi
kendine sormalı:
Kapitalizm nedir?..
Sosyalizm nedir?..
Ve:
Emperyalizm nedir?..
Bu soruların yanıtlarını öğrenmeden ve bilme-
den, dünya bize, aşiretlerin kan davalarını güden
ilkel düşmanlıklar meşheri gibi gelecektir...
Ne diyelim?..
İnsanın bilinçlenmesi tüm tarih boyunca dur-
mamış...
Durmayacak...
İ
ktidar partisinin kapatõlma davasõ, uzun
süre ülke gündemini işgal ettikten son-
ra, nihayet sonuçlandõ. Tabii olaya fark-
lõ açõlardan bakarak yapõlan analiz ve yo-
rumlar da peş peşe gelmeye başladõ. Ge-
nelde iki grupta toplanõyor gibi gözüken yo-
rumlardan bir kõsmõna göre: “Mahkeme
AKP’ye önemli bir ikaz, hatta ihtar verdi.
Dolayısıyla bu parti, bu durumu iyi de-
ğerlendirip bundan bir ders çıkarmalı ve
bundan sonraki davranışlarını buna göre
ayarlamalıdır. Aksi takdirde gene nahoş bir
durumla karşılaşabilir”. Diğer bir grup yo-
ruma göre ise: “AKP’nin önünde artık hiç-
bir engel kalmadı.Ülkeyi nereye götürmek
istiyorsa oraya götürebilir.” ..Doğaldõr ki, asõl
önemli olan başkalarõnõn ne dedikleri değil ama
AKP yöneticilerinin söyledikleridir. Nite-
kim onlarõn söylemlerine bakõldõğõnda, bun-
dan sonra ne olacağõ hakkõnda bazõ ipuçlarõ ya-
kalamak mümkün olabilmektedir... Mesela Sa-
yõn Başbakan, “Partimiz, eskiden olduğu gi-
bi gelecekte de laiklik karşıtı faaliyetlerin
odağı olmayacaktır” dedikten sonra, “Dur-
mak yok. Yola devam” demek suretiyle, mah-
keme kararõnõn partisini suçlayan kõsmõ ile mu-
tabõk olmadõğõnõ açõkca beyan etmektedir. Par-
tinin diğer ileri gelenlerinin demeçleri de ay-
nõ doğrultudadõr: “Açılan dava siyasi idi. AKP
haksız yere suçlandı.”
Aklıselim galip gelir
Tarih AKP’ye bir defa daha altõn tepsi için-
de bir fõrsat sunmaktadõr. İnşallah aklõselim ga-
lip gelir de iyi şeyler olur.
AKP’nin kapatõlmamasõ bir kesimi sevin-
dirirken diğer bir kesimi de üzdü. Aslõnda her
iki kesimin de bu duygularõ fazla abartma-
malarõ gerektiği inancõndayõm. Çünkü, mah-
keme kararõ ne yönde tecelli etmiş veya ede-
cek olursa olsun, uzun vadede fazla bir şey de-
ğişmiş olmuyor... Bir partinin, hele de o par-
ti iktidardaysa, kapatõlmasõ tabii ki çok önem-
li bir olaydõr. Eğer, iddia edildiği gibi, ülke ol-
mamasõ gereken bir yöne doğru götürülmek is-
teniyor idiyse, tabii ki ona dur demekten baş-
ka çare yoktur... Ne var ki, bugünkü mevzu-
at çerçevesinde bu set çekme olayõ kalõcõ de-
ğil geçicidir. Çerden çöpten yapõlmõş bir ba-
raj niteliğindedir. 35-40 yõldõr yaşananlar göz
önüne alõndõğõnda “parti kapatma” nõn bir ke-
sim için “zaman kazandıran”, bir diğer ke-
sim için de “zaman kaybettiren” bir olay ol-
manõn ötesinde bir anlam taşõmadõğõ görüle-
cektir. Nitekim, eğer mahkeme kararõyla ka-
patõlan bir partinin tõpkõsõnõn aynõsõ, mevcut yö-
neticilerinin yüzde 99’unun teşebbüsü ve iş-
tirakiyle, başka bir ad altõnda yeniden kuru-
labiliyorsa, böyle bir parti kapatõlsa ne olur, ka-
patõlmasa ne olur? 1970’ten bu yana bunun ör-
nekleri defalarca yaşanmadõ mõ? Kapatõlan bir
partinin yöneticileri ve/veya yandaşlarõ tara-
fõndan aynõ dokuda yeni bir ‘hülle’ partisi ku-
rulup kapatmaya gerekçe teşkil eden faali-
yetlere, bõrakõlan yerden devam edilmedi mi?
Ülke bu “bile bile lades” oyununu göre gö-
re artõk kanõksamadõ mõ? Gerçi mevzuatta “ka-
patılan bir partinin devamı niteliğinde ye-
ni bir parti kurulamaz” diye bir hüküm mev-
cut ama, şimdiye kadar bunun pratikte bir an-
lamõ olduğunu bilen, gören var mõ acaba?
Mevzuat böyle kaldõğõ ve bu şekilde yorum-
landõğõ sürece, parti kapatmanõn, kısa ve ge-
çici bir süre hariç, sadre şifa bir sonuç ver-
meyeceği artõk tecrübelerle sabit olmuştur...
Hele de bu mevzuat, “kendilerine siyaset ya-
sağı getirilen kişilerin de bağımsız olarak ye-
niden seçilip kabinedeki eski görevlerine de-
vam etmelerine” imkân tanõyacak şekilde yo-
rumlanabiliyorsa, o zaman “bunca zahmete
gerek olup olmadığını” oturup düşünmek la-
zõm. Bu çelişkili ve bir o kadar da komik olan
durum bana bir zamanlarõn meşhur “girdi-
çıktı” komedisini hatõrlattõ. İzin verirseniz an-
latayõm:
1950 ve 1960’lõ yõllarda, gazetelerin zaman
zaman manşete çõkardõklarõ bir konu vardõ:
“girdi-çıktı”olayõ. Bilindiği gibi o yõllarda
‘Türkiye’de henüz otomobil yapõlmõyordu.
Yurtdõşõndan araba getiren bir kişi, istedi-
ği takdirde geçici bir plaka (galiba triptik de-
niyordu) alõyor ve gümrük vergisi ödemeden
onu 6 ay süreyle kullanabiliyordu. Sonra da,
6 aylõk sürenin dolmasõna birkaç gün kala ‘Ka-
pıkule’ye kadar gidiyor Türk makamlarõna çõ-
kõş damgasõ vurdurarak ‘Bulgaristan’a geçi-
yor ama anõnda öbür kapõdan tekrar ‘Türki-
ye’ye giriş yapõyordu. Böylece “6 ay içinde
arabayı yurtdışına çıkarma” mevzuatõnõn ge-
reği yerine getirilmiş oluyordu. Eğer böyle bi-
risi üşenmeden her sene bu işi iki defa yapa-
cak olursa, arabasõnõ, hurdaya çõkõncaya kadar
bir kuruş vergi vermeden kullanma imkânõna
sahipti. Bizdeki uygulama böyleydi. Şimdi ay-
nõ mevzuatõn o yõllarda başka bir ülkede ge-
çerli olan şekline bakalõm:
“İngiltere’de bir yabancı yeni bir araba
alırsa, vergi vermeden onu bir yıl kullana-
biliyordu. Bir yılın (365 gün) sonunda onu
ülke dışına çıkarma zorunluluğu vardı.
Böyle bir araba çıkışının üzerinden iki yıl
(730 gün) geçmeden yeniden İngiltere’ye so-
kulacak olursa, önceden alınmayan vergi
faiziyle birlikte tahsil ediliyordu.”
İngiliz mevzuatõ böyleydi, “yıl” kelimesiyle
tam yõlõn, yani 365 günün kastedildiği de, pa-
rantez içinde gün sayõlarõ verilmek suretiyle
açõklõğa kavuşturulmuş ve böylece bütün is-
tismar yollarõ kapatõlmõştõ.
Şimdi, aynõ amaca yönelik olarak hazõr-
lanmõş olan bir bizdeki mevzuata (girdi-çık-
tı olayõna) bakõnõz, bir de İngiltere’deki dü-
zenlemeye!.. Sonra da, bizdeki “parti ka-
patma mevzuatı”nõ bu anlatõlanlarõn çerçe-
vesinde değerlendiriniz. “Eğer kapatılan
bir parti, şimdiye kadarki pek çok uygu-
lamada da görüldüğü gibi, başka bir isim
altında ve anında yeniden kurulabiliyorsa
ve -gazetelerde buna cevaz veren yorum ve
senaryolar doğru kabul edilmek şartıyla-
kendilerine siyasi yasak getirilen politika-
cılar da bağımsız olarak yeniden seçilip bı-
raktıkları yerden eski görevlerine devam
edebiliyorlarsa” böyle bir uygulamaya imkân
veren şu andaki “parti kapatma mevzua-
tı”nõn, şu “girdi-çıktı” olayõndan ne farkõ var,
lütfen söyler misiniz?
Parti Kapatma ve ‘Girdi-Çõktõ’ Komedisi
Prof. Dr. Şinasi ESKİKAYA
AKP’nin kapatõlmamasõ bir kesimi sevindirirken diğer bir kesimi de üzdü.
Aslõnda her iki kesimin de bu duygularõ fazla abartmamalarõ gerektiği
inancõndayõm. Çünkü, mahkeme kararõ ne yönde tecelli etmiş veya edecek
olursa olsun, uzun vadede fazla bir şey değişmiş olmuyor...
Küresel Isõnma ve Türkiye
K
üresel õsõnmanõn Türkiye
üzerindeki olasõ olumsuz
etkilerini dile getiren bi-
lim adamlarõnõn amacõ, kuşkusuz,
felaket tellallõğõ yapmak değil; ak-
sine Türk kamuoyunu ve konu ile
ilgili kişi, kurum ve kuruluşlarõ,
küresel õsõnma ve Türkiye üze-
rindeki olasõ olumsuz etkileri
konusunda bilgilendirerek
bilinçlendirmek; yapõlmasõ gere-
kenler ve alõnmasõ gereken ön-
lemler konusunda erken uyarõda
bulunarak bu olayõn Türkiye’ye
verebileceği zararlarõ önlemek
ya da en aza indirgeyebilmektir.
1970’li yõllarõn başlarõnda, ev-
rimci bilim adamõ James Love-
lock, “Dünya gezegeninin can-
lı bir varlık olduğu ve yaşamı-
nı sürdürebilmek için kendisi-
ni koruyabildiği” teorisini orta-
ya atmõştõ. Aynõ bilim adamõ bu-
gün ise, “insanoğlunun neden
olduğu çevre kirliliğinin bu
mekanizmayı tersine çevirdi-
ğini ve Dünya’nın artık, insa-
noğlunun lehine, kendini ko-
ruyamayacağını; küresel ısın-
manın dönüşü olmayan bir
noktaya ulaştığını ve Dünya’nın
kısa bir süre sonra yaşanılamaz
bir hale gelebileceğini” ileri
sürmektedir. Avrupa’da sõcak-
lõklarõn 8°C artacağõnõ da iddia
eden Lovelock’a göre Dünya’nõn
birçok bölgesi artõk tarõm yapõ-
lamaz hale gelecek; milyonlarca,
hatta milyarlarca insan da susuz
kalacaktõr.
Dünya Meteoroloji Örgütü ve
Amerikan Uzay Araştõrmalarõ
Merkezi’nin (NASA) raporlarõna
göre atmosferdeki karbondioksit
birikimi düzenli olarak ve hõzlõ bir
şekilde artmaya devam ediyor ve
stabilizasyonu, yani belirli bir
dengeye ulaşmasõ yolunda hiçbir
işaret yok. Aslõnda uyarõcõ olmasõ
gereken en önemli bulgu budur.
Daha korkutucu olan ise kar-
bondioksitin atmosferde kalma
süresi 50 ile 200 yõl arasõnda
değişiyor olmasõ. Bunun anlamõ:
atmosfere salõnan karbondioksit
emisyonu bugün tamamen dur-
durulsa bile; bunun ancak 50 ya
da 100 yõl sonra atmosferdeki kar-
bondioksit miktarõnda bir azal-
maya yol açabileceğidir. Çünkü
karbondioksit çok dirençli bir
gaz ve atmosferde uzun bir süre
kalabiliyor. O nedenle, atmos-
ferdeki karbondioksit miktarõnõ
azaltabilmek için daha ciddi ön-
lemlerin alõnmasõ ve bunlarõn bir
an önce uygulamaya konulmasõ
gerekiyor.
Yapõlan bilimsel araştõrmalarõn
sonuçlarõna göre küresel õsõnma
en çok Akdeniz bölgesini etkile-
yecek. Bu bölgede meydana ge-
lecek olan õsõnmanõn, yazlarõn çok
daha sõcak ve kurak geçmesine ve
bitki örtüsünün dejenere olmasõ-
na yol açacağõ öngörülüyor. Bu
durumda, Türkiye’nin güney kõ-
yõlarõndaki turizmin olumsuz et-
kilenebileceği çok kuvvetli bir
olasõlõk.
Atmosfere karbondioksit salõ-
nõmõnõn yanõ sõra, ozon tabaka-
sõndaki delinmenin oluşturacağõ
sera etkisi de Dünya’nõn daha faz-
la õsõnmasõna yol açabilecek; do-
layõsõyla, yağõşsõz kurak bir dö-
neme girilecektir. Buna bağlõ
olarak su tüketimi de artacaktõr.
Bölgesinde en yüksek su rezerv-
lerine sahip olan Türkiye’nin,
sõnõr komşularõ ile su yüzünden
çatõşmaya girmesi olasõlõğõ da
göz ardõ edilmemelidir..
Tüm bu olasõ gelişmelerin õşõ-
ğõnda, Türkiye’de bilime siyasal
etki tartõşmalarõnõ bir kenara bõ-
rakõp; küresel õsõnmaya karşõ ön-
lem almanõn aciliyeti üzerinde
durmamõz gerekiyor.
Teknolojinin, hem su kaynak-
larõnõn kullanõmõ ile hem de ik-
limle bağlantõlõ olarak, sorunlara
tek başõna çözüm bulmaya yet-
meyeceği bir gerçektir. Bu ko-
nuda mutlaka sağlam bir siyasal
iradenin oluşumu gerekmekte-
dir.
Ayrõca, küresel õsõnmaya kar-
şõ bir ülkenin tek başõna alacağõ
önlemlerin fazla bir anlamõ ol-
mayacaktõr. Çünkü sorun, bü-
yük ölçüde, fosil yakõtlarõn kul-
lanõmõndan kaynaklanmaktadõr.
Fosil yakõtlar da, dünyadaki tüm
ülkelerde sürekli olarak ve hemen
her sektörde tüketildiğine göre
küresel õsõnma ile mücadelede
uluslararasõ işbirliği ve dayanõş-
ma kaçõnõlmazdõr.
Öte yandan bugün üzerinde
yaşamõmõzõ sürdürebildiğimiz
yaklaşõk 4.5 milyar yõllõk bu yaş-
lõ gezegene, Dünyamõza, bazõ
bilim adamlarõ, ancak birkaç yüz-
yõl daha ömür biçiyorlar. Yani,
200-300 yõllõk bir zaman dili-
minde Dünya’daki insan yaşamõ
belki de sona erecek. Daha son-
rasõnda insanoğlunun yaşamõnõ
sürdürebileceği başka bir gezegen
aramak mõ gerekiyor acaba? Tüm
ekonomik sõkõntõlarõna karşõ
Amerika Birleşik Devletleri ve
Rusya’nõn uzay araştõrmalarõna
trilyonlarca dolar harcamalarõ-
nõn nedeni de acaba bu mu?
Yoksa, tüm bu çabalarõmõz-
dan vazgeçip kaderimize razõ mõ
olmalõyõz? Tabii ki “Hayır”.
Çünkü, diğer doğal afetlerle mü-
cadelede olduğu gibi, küresel
õsõnma ile mücadele de insanoğ-
lunun doğa ile olan bir mücade-
lesidir ve bu mücadelede insa-
noğlunu doğaya egemen kõlabi-
lecek tek güç “bilim”dir. O ne-
denle, bilim adamlarõmõza gü-
venmek ve onlarõn bu konudaki
bilimsel araştõrmalarõnõ destek-
lememiz gerekir.
Küresel õsõnmadan etkilene-
cek olan diğer ülkelerin bilim
adamlarõ, özellikle tarõm alanõn-
da yaşanacak olasõ kuraklõk ko-
şullarõnda yetiştirilebilecek to-
hum üretimi konusunda önemli
gelişmeler kaydederken; Türkiye
bu konuda henüz hiçbir somut
adõm atmadõğõ gibi, küresel õsõn-
maya karşõ hiçbir politika geliş-
tirememiş olan AKP Hükümeti,
Avrupa Birliği’nin direktifleri
doğrultusunda, ekonomide ol-
duğu gibi, tarõmda da Türkiye’yi
tamamen dõşa bağõmlõ hale ge-
tirme çabalarõnõ sürdürmektedir.
Prof. Dr. K. Erçin KASAPOĞLU Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Müh. Böl. Öğr. Üye.
BAĞIŞLANAN HER ORGAN
KURTARILAN BİR HAYATTIR
0 212 557 70 70 / PBX