Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9 TEMMUZ 2008 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER
AÇI
MUMTAZ SOYSAL
Yüz Göz Olmak
HÜSAMETTİN CİNDORUK'tan genellikle
"Merkez Sağ'ın önde gelen ismi" diye söz edilir.
Vatan gazetesi, Mine Şenocaklı'nın onunla yap-
tığı söyleşiyi yayımlarken de aynı deyimi kullan-
mış. Doğru belki, ama eksik. Sayın Cindoruk için
en doğru sunuş deyimi, sağın değil, "sağduyunun
sesi" olrnalıydı.
Meclis'in unutulmaz başkanı, son olaylar üzerine
konuşurken "Türkiye darbelerle yüz göz oldu"
demiş. Bunun pek kibar olmayan anlamı, "dar-
belerin cılkı çıktı" demektir. Uzun süredir o kadar
çok "darbe" sözü duyduk ki. Yasama darbesi,
yargı darbesi bile dendi sık sık. Klasik anlamda-
ki askeri darbe sözü böylece gölgede kaldı
böylece. Hele herkes herkese "darbeci" demeye
başlayınca ve bu suçlama furyasına Israil devle-
tine darbe vurmak üzere Filistin'e gidip silah
kuşananlar da katılınca iyice ucuzladı o kavram.
I e demektir yüz göz olmak?
NAranızdaki ilişkinin belirli ölçüye dayandığı çok
ciddi bir kişiyle senli benli konuşup olur olmaz her
şeyden dem vurmaya, enseye tokat ahbaplık et-
meye başlanan durumlar için kullanmaz mıyız o
deyimi? Çocuk yakın arkadaşlarıyla, hatta canı gibi
sevdiği saydığı anasıyla yüz göz olabilir; ama
babasıyla asla.
Çünkü baba ciddiyet, otorite ve saygınlık de-
mektir.
Darbeler kurulu devlet düzenine karşı yapıldığı-
na göre, darbelerle yüz göz olmanın anlamı de-
vlet babayla yüz göz olmak anlamına gelmez mi?
Dolayısıyla darbe kavramını ucuzlatmanın, u-
luorta kullanmanın, ona buna yapıştırmanın
sonucunda en çok zarar görecek olan devletin ta
kendisidir. Onun saygınlığı zedelenir, ağırlığı
gider, gölgesi korku vermemeye başlar. Darbe-
cilik suçlamasıyla devleti koruyalım derken, birde
bakarsınız devleti zayıflatmışsınızdır.
Son zamanlarda "çivisi çıkmış" sözünü de
çok kullandık. "Medyanın çivisi çıktı; borsanın
çivisi çıktı; ekonominin çivisi çıktı" türünden söz-
ler hiç eksik olmadı dillerden. Neredeyse, her
şeyde çivisi çıkmışlığın yaşandığı bir ülke olduk.
Peki, bütün çivileri çıkmış bir ülkede devlet nasıl
ayakta duracak?
Sayın Cindoruk bu durum için de "Siyasi haya-
tımızdaki en derin travmayı yaşıyoruz" diyor.
Oysa AKP'nin genel başkan yardımcısı Sayın
Fırat konuşalı, en derin travmanın Kemalist dev-
rimlerolduğunu sanmıştık. Demek ki her "darbe"
deyişimizde asıl darbeyi cumhuriyetin devrimlerine
vuruyormuşuz.
Belki de ne yaptığını bilmeyen, nereye gittiği-
ni kestiremeyen, aklı karışık bir toplum olduk. Cin-
doruk, çare olarak "milll uzlaşma"dan söz edi-
yor ve "Bunu ortaya koymak hükümete düşer"
diyor.
Hükümet iktidar partisinden çıktığına göre,
olup bitenlere doğru tanı koymak bakımından a-
caba o parti içinde tam bir "mutabakat" var mı?
Acaba kargaşanın asıl kaynağı orayla Çankaya
arasındaki uyum eksikliği mi?
mumtazsoysal@gmail.com
Ülkemizde heryıl 115 bin insan sigaranın yol açtığı
hastalıklardan erken yaşta ölmektedir.
Sigarayı bırakmamz için
daha kaç yüz bin kurban vermeliyiz?
En kısa zamanda sigarayla ilişkinizi bitirin, yoksa o sizi bitirecek.
Sigarayı bırakmak isteyip de bırakamıyorsanız;
Sigarayla Savaşanlar size kolay yolunu öğretiyor.
Tel: 0212.212 50 60
1930'lu Yıllann Türkiyesi...
Dünyanın siyasal dengesinin değişebileceği ve Türkiye üzerindeki emperyalist
baskıların kalkabileceği. lşte o zaman, yaklaşık iki bin yıllık geçmişi olan ve
Atatürk'ün önderliğinde bağımsızhk savaşınıızı veren Türk halkı, aklını başına
toplar, içsel çekişmelerine son verir.
Altay G Ü N D Ü Z Prof. Y. Müh. İTÜ, YTÜE. öğretim Üyesi
Her toplum, kendiyapısma uygun düzenbazhk
tiirünü doğurur...
Leonardo Sciascia,
Mısır Konseyi, 2007, s. 116.
1
923-1938 yılları arasındaki zaman
dilimi, Turlderin tarihinde yıldızın
parladığı, bağımsız vc saygın Türki-
ye Cumhuriyeti'nin var olduğıı dö-
nemdir. Atatürk'ün hayatta ve Tür-
kiye Cumhuriyeti saygmlığının dorukta oldu-
ğu dönemdir. Onuncu Yıl Marşı'nı coşkııyla
söyledığimız yıllardır.
Çıktık açık alınla on yılda her savaştan
Başta bütün dünyanın saydığı başkumandan
Karanhğın üstüne gi'meş gibi doğarız Ta-
rihten önce vardık, tarihten sonra varız Çi-
zerek kanımızla özyurdun haritasını /Dindirdik
memleketin yıllarsüren yasını.... Bütün düıı-
ya öğrendi Türklüğü saymasım.
Neden 1930'lu yıllan özlüyorum? Açıkla-
yayım: Mustala Keıııal, "Türkiye Cumhu-
riyeti şeyhler, dervişler, müritler, mcczup-
lar menılcketi olamaz..." demişti. Oysa,
1925'te 677 sayılı yasayla kapatılan tekke ve za-
viyeler, İsmet İnönü döneminde, TBMM'den
geçirilen yasayla yeniden ziyarete açıldı. Ge-
rekçesi şuydu: "...Halkyolunu bulmuştur,et-
kilenmezler (?!)" Bu ne denli büyük aymaz-
lıktı...
1950 yılını izleyen yıllarda, ülkede, önde ge-
len siyaset adamlannın önemli bir bölümünün
adı ya bir suçlamada ya da farkJı suçlamalar-
da gcçti; hatta bunlar, birbirlerini bu suçları iş-
lemekle suçladılar. Ülkenin tüm para kaynak-
lannı dibine kadar kurutmalanna karşın yargı-
lanmadılar vc ceza gömıediler. Bu hayâsız, yüz
surat Hacı Muıat insanlar, toplumun içinde bi-
perva dolaştılar, dolaşıyorlar. Hüscyin Rahmi
Gürpınar'ın Utanmaz Adam romanmın baş ki-
şisi Avnussalâh bile bunlann yanında masum
kalır.
Yiyin efendiler yiyin; bu hânı iştihâ sizin;
Doyunca, tıksınnca, çatlayıncaya kadar yi-
vin!
Hiçbir şey, ne toplumun öfkesi ne de gittik-
çc artan ulusal nefret onların gücünü yok ede-
medi. Şeyleraynı kalabılmck için değişecek gi-
bi gözükmeli, vitrinlcryenilenmeliydi. Bu ne-
denle seçimler yapıldı, yeni yüzler ortaya çık-
tı, yeni sözler verildi. Ama sonuçta yeni yol-
suzluklar, skandallar ve dolayısıyla yeni hayâ-
sızlar oıiaya çıktı, lsviçre bankalannda yeni özel
hesaplar açıldı. Bunlar, yıllar önce Gaziantep'te
babamm kışlasında gördüğüm, atlannı dörtna-
la süren mızraklı süvari erlerinin içleri saman
doldurulnıuş hedefleri gibi, samandan yaratık-
lardır. Mevlana ne demişti: "İnsanlar gördüm,
üzerinde elbise yok. Elbiseler gördüm, için-
de insan yok."
Devam edeyim mi? NATO'ya gırmck pa-
lıasına Kore'de üç yıl savaşan birliğimiz 721 şc-
hit verdi. 1952 yılında Türkiye NATO'ya üye
oldu ve ilgili sözleşme gereği, ABD'niıı Tür-
kiye toprakJannda askeri tesisler ve üsler kur-
ması, askeri personel bulundurması kabul cdil-
di. Oysa, Atatürk sağ olsaydı, bağımsızlığımı-
zı yok etmeye yönelik bu pakta, hiç kuşkusuz,
Türkiye'yi sokmazdı. Neden? Çünkü NATO,
emperyalist ABD tarafından sosyalist ülkelere
karşı kurulmuş askeri birbloktu. Amerika'nın
Sovyet Rusya ile girişcceği savaşta Türkiye ilk
hedef olacak, Türk halkı tehlikeye atılacaktı, bu-
na ise hiç kimsenin hakkı yoktu. Hangi birini
sayayım? 1950 yılından günümüze dek Türki-
ye'de, yönetimin her kademesinde oluşan yol-
suzluklar ayyuka çıktı; girişimci marya (!?) eko-
nominin ve siyasetin içine çöreklendi; böylece,
yasadışı örgütlerle iktıdarlar arasında birlikte ya-
şamayı sağîayan bir "yaşam biçinıi" (modus vi-
vendi) oluştu; Türkiye, kara para aklandıran ül-
keler arasına girdi. Gümrük Birliği Yasası'yla
yabancılar tüm ıvır zıvırlannı ülkemize soktu,
yerli üretimimiz vurgun yedi; yabancı şirketlerle
ilgüi davalarda, Türk malıkemelcnnin karar ver-
me yetkisi, Tahkim Yasası'yla yok cdildi;
Türkiye toprakJan yabancılara kayıtsız şartsız
satıldı; Türkiyc'de yabancılar koloniler kurmaya
başladı. Oluınlu değer yargılan vc toplumsal ku-
rallar ortadan kaldınldı, yapısallaştınlmamış alan
hazırlandı. Türkiye'yi dinsel kurallarla yönetilen,
dışa bağımlı bir "Ahmakislan Cumhuriyeti"ne
dönüştütmeye yönelik girişimler yapıldı, ya-
pılıyor. 1927 yılında bağımsız ve saygın Tür-
kiye Cumhuriyeti'nin var olduğu dönemdc
doğdum. Ama öyle görünüyor ki, Uluslarara-
sı Sömürge Türkiye'sinde öleceğim. Ne var ki,
bir umudum var cfcndim. O da geleceğin be-
lirsiz olması. Bugün için olabilir olmasa bile,
gelecekte her şeyin olabilirliği. Dünyanın siyasal
dengesinin değişebileceği ve Türkiye üzerindeki
emperyalist baskıların kalkabileceği. lşte o
zaman, yaklaşık iki bin yıllık geçmişi olan ve
Atatürk'ün önderliğinde bağımsızhk savaşımızı
veren Türk halkı; ya aklını başına toplar, içsel
çekişmelerine son verir, devrim yapar, sömür-
menleri ülkesinden kovar. Ya da hangi top-
lumsal katmandan olurlaısa olsun, bir insanın
içine düşcbilcceği durumların en aşağılığı ve
onur kıncısı olan köleliği tcrcih eder, sömür-
menlerin kölesi ohnaya, hakaret edilmeye ve
aşağılanmaya razı olur. lşte, bütün bu belirle-
meler dolayısıyla 1930'lu yılları özlüyorum.
Keşke, H.G. VVells'in kurgusalbilim romanı Za-
man Makinesi'nde (The Time Machine, 1895)
yazdıkları gerçek olsa, gelecekte dcğil de geç-
miş zamanda, 1930'ların Türkiye'sinde yaşa-
saydım, diyorum kendi kendime. Hazin ama
böyle düşünüyorum.
Inebolu 2008
Oktay SO1NMEZ Denizci-Yazar
Yayına hazırlanan yeni kita-
bımla ilgili bir çalışma kap-
samında çocukluğumun o
güzel unutulmaz dünyası Karadenız
kıyılanndayız. Kıyı boyunca dizili
balıkçı köyleri, kasabalar, neredey-
se üç-beş hanelik ama isimsiz koy-
lann arasına sıkışmış birbirinden
güzel yerleşim yerlerinden geçiyoruz
ve bir akşamüzeri tnebolu'dayız.
Karayolu ile buraya ilk gelişim, top-
rağına ilk kez ayak basıyorum. Çağ-
nşımlar zınciri içinde kıyı boyunca
yorgun argın yüriirkcn limana doğ-
ıu eski yıllanma uzanıyorum. En az
elli yıl öııcelere... Karadeniz'e her şe-
yin ulaşınıı denizden. Askere, üni-
versiteye gidecek delikaıılı, nıağa-
zasına mal alacak ticaret adamı, de-
vası aranan hastalığı için Istan-
bul'daki böyyuk doktorlara götürü-
len hasta, PTT kolileri ve posta, ga-
zete, dergi dahil tuz, şeker, un, ma-
kanıa, pirinçten kunıaşa kadar her şe-
yin ulaşımı denizden. Karayolu yok,
otobüs, otomobil yok. Koskoca Gi-
resun'da döıt tane vardı sadece. Va-
linin arabası, o koyu mavi Opel
-elimizle farlanna usulca dokun-
nıaktan hoşlanırdık- sonra jandarma
komutanınm arabası, iki tane de iki
ünlü zengine ait bilmem kaç model
ford. Her türlü yolculuk ve ulaşım,
insan, büyük küçük baş hayvan da-
hil her türlü yük, birlikte Karadeniz
Postalan ile taşınırdı.
Üç posta vardı. "Sürat Postası"
(Ordu, Giresun, Trabzon), on beş
günde bir uğrayan normal "Kara-
deniz Postası" (Ege, lzmir, Aksu,
Güneysu, daha sonra Kadeş, Turlıan
falan) ve bir de, evet bir de kıyı hal-
kııım ismini öyle yakıştırdığı "Di-
lcnci Postası". Onlar ufak, eski,
yorgun vc yalnız gemilerdi. Ama
özellikle Sinop-lstanbul arasındaki,
o zaman daha da küçük, daha da yal-
nız ve unutulmuşluk çağrıştıran ge-
milerdi (Çanakkale, Konya, Erzurum
gibi). Neredeyse her taşııı dibine
uğrarlardı.
Deniz hayatıma tam yol olarak
başlamadan, tatillerde doğduğum
yer olan Fatsa'ya onlarla gider ge-
lirdinı. Inebolu denilcn yerde hava-
ya göre 1.5/2 mil açıkta demirler,
beklerdik. Kıyıdan yolcu getiren ya
da genıide bir şeylcr satmaya kurekle
gelenlerin kayıkları bir-iki saat son-
ra güvertede olurdu.
Gemiden bakarak gündüzleri Ine-
bolu'da en çok kırk kadar ev, gece
uğradığımız zaman ise en çok yedi-
sekiz ışık saydığıını biliyorum. Evet,
o yıllarda Karadeniz kıyılarındaki
halka ulaşmak için uçak yoktu, özel
arabalar yoktu, karayollannda birbiri
ile yanşan yüzlerce otobüs işletme-
si yoktu. Ama her koşulda Karade-
niz kıyılan halkına posta gemilcri ile
hizmet götüren bir devlet vardı.
Ama şınıdi ben lnebolu'da kıyı bo-
yunca uzayıp giden o asfalt yolda bir
akşam vakti limana doğnı yürürken
-abaıtısız söylüyoııım- Nice, Cannes,
Monte Carlo benzeri C'ote D'azur
kentlerinden birindeymiş gibiyim.
Her şeyi ile ışıl ışıl bir Karadeniz Ri-
vierası. Oteller, tatîl konukevleri, lo-
kantalar, her şey en az oralardaki ka-
dar temiz ve düzenli.
Evet, ışte yinc o caddede bir de ta-
bela okuyorum: "Gözüm Sakar-
ya'da, kulağım tnebolu'da... M.
Kenıal Atatürk". Nasıl olmasın ki!
Kıutuluş Savaşı dediğinıiz o muci-
ze için gerekli her türlü silah, cep-
hanenin kavgaya girişmiş orduya,
cephelere ulaşuııı, Inebolu deniz ka-
pısmdan yapılıyor. lncbolu'ya her
türlü tekne ile Gazi'ye yardım sözü
vermiş ülkenin lımanlaruıdan geliyor
cephanc.
Sonrası... Sonrası; o zanıanki ka-
rayolundan dağları taşları aşarak
kağnı ile katır, at üstünde, insan sır-
tında gerçekleşiyor bu garip ula-
şım. inebolu, Kurtuluş Savaşı lojis-
tiğinin en önemli noktası. Tekrar tek-
rar okuyorum lcvhadaki yazıyı: "Gö-
züm Sakarya'da, kulağım İnebo-
lu'da" ve Karadeniz'in sulan laci-
verdc keserken ağlamaklı oluyo-
rum.
O günler geride kaldı. Hatta ne-
redeyse ve ne yazık ki unutuldu gi-
bi. 83 yıl sonra yine bir akşamüzeri
televizyon kanalında tesadüfen bir
söyleşi izliyorum:
Başı sımsıkı "sıkmabaş" bir genç
kız, söyleşinin bir yerinde bir soru-
yu olanca pervasızlığı ile adeta için-
de biriktirilmiş, Cumhuriyete ve
onun kurucusu Atatürk'e düşmanlı-
ğını ve nefretini kusarak aklımda kal-
dığı kadarıyla şöyle cevaplıyor:
"...Atatürk'ü scvmiyorum ben,
Humeyni'yi seviyorum. Kurtuluş
Savaşı mı?! Atatürk'le ilgisi yok.
O savaşı Sütçü lmam başlattı."
Söyleşinin yöneticisi deneyimli
gazeteci ile birlikte durumu izleyen
milyonlar dehşet içinde kalıyor. Bu-
nu izleyen birkaç gün sonra
TBMM'deyiz. Bir milletvekili, Ata-
tüıic'ün o Meclis'i kuran Kuıiuluş Sa-
vaşı Başkumandanfnın 2. İnönü
Zafen ile ilgili olarak "...Siz orada
yalnız düşmanı değil, bu milletin
nıakûs (ters) talihini de yendiniz"
diyerek kutladığı İsmet Paşa'ya
"Millet düşmanı" diyor ve Meclis
Başkanı'nın bu nedenle özüıdilemesi
davetine aldınş bile etmiyor. Yazıklar
olsun, yazıklar olsun. Ne günlere gcl-
dik. Ama lnebolu'da 2008'de o Ka-
radeniz kıyısı boyunca uzayıp gıden
caddedeki tabloda gene onun sözle-
ri "Gözüm Sakarya'da, kulağım
İnebolu'da"... Atatürk'ü değil Hu-
meyni'yi sevenler, Kurtuluş Savaşı'm
ımama sahiplendircnler, içlerindeki
düşmanlık, nefret ve cehalctleri ile
yaşayadursunlar...
Cumhuriyct ve onu kuraıılan hiç
unutmayacak ve sahiplenecek mil-
yonlar var bu ülkede. Biz bu Cum-
huriyeti sokakta bulmadık...
PENCERE
Ya Aklamrlarsa?..
1950'li yıllann ortasında (Demokrat Parti ül-
keye egemenken) 'Dolmuş' adında bir mizah
dergisi çıkarıyorduk.
Zamanın Basın Savcısı Hicabi Dinç'ti, yet-
kisi vardı, dergiyi üst üste toplatmaya başladı.
Olayı daha önce de yazmıştım, Basın Savcılığı
o zaman Sirkeci'deki Büyük Postahane bina-
sındaydı. Kalktım, gittim, Hicabi Bey beni gü-
ler yüzle karşıladı...
Dedim ki:
- Yeni sayılan da toplatacaksanız, dergiyi hiç
çıkarmayalım...
Güldü, kahve ikram etti ve dedi ki:
- Sen akıllı bir gence benziyorsun, dergiyi çı-
kar, ama Beyefendi'nin (Başbakan Adnan
Mendereş) kahkatürünü kapağa koyma!..
•k
O gün bu gündür savcılıkla, mahkemeyle ha-
şır neşirim...
Sayısını unuttuğum davaların hepsinden be-
raat ettim...
Sabıkam yoktur...
Sicilim temizdir...
Geldik mi 2008'e.
Bunca deneyimden sonra bugün Ergenekon
soruşturmasına bakıyorum; olacak iş değil...
FETO-RTE medyası her gün bindirdikçe
bindiriyor; zaten işin başından beri sakatlık or-
tada, soruşturma açılalı bir yılı geçmiş, daha or-
tada iddianame yok...
Peki, iddianame yarın öbür gün açıklanırsa içe-
riğinde ne olacak?..
•
İşin başından beri (benim de dahil olduğum)
Ergenekon soruşturmasında FETO-RTE med-
yası ne derse o oldu; bunlar gözaltına alına-
cakları bile önceden haber verdiler...
Şu günlerde de işleri güçleri tutuklanan
emekli generalleri karalamak...
Neler yazıyorlar?
Neler yazmıyorlar ki...
Bir FETO-RTE gazetesinin dünkü manşet ha-
berinden birkaç satır:
"Birzanlının bilgisayarındaki şifreli klasöre ula-
şıldı. Dosyadan Taksim Meydanı'nda yapılacak
bombalı eylem krokileri çıktı. Kaos fitili ateşle-
necek, çok önemli bir başsavcı öldürülecekti."
•
"Sarı Kız darbe planı.."
"Ayışığı darbe planı.."
"Eldiven darbe planı.."
"Kaos planı.."
Ancak bütün bu kıyamet içinde bilgisayar-
lardan çıktığı söylenen darbe planları medya-
da tezgâhlanırken bir şey unutuluyor...
Nediro?..
Hukuk dünyamızın pirlerinden eski Meclis
Başkanı Hüsamettin Cindoruk, Vatan gaze-
tesinde dün yayımlanan röportajında diyor ki:
"- Bu kadar ciddi bir iddia (Ergenekon iddia-
sı) 13 ay açıkta bırakılamazdı. O nedenle de 50
yılı aşkın bir tecrübeyle şunu söylüyorum; din-
leme ve bilgasayar kayıtlarının hukuki delil de-
ğeri yoktur. Böyle bir hadisede de maddi vakaya
ihtiyaç vardır. Maddi vaka yoksa ötekiler geve-
zelik ve dedikodudan ibaret kalır." (Vatan, Mi-
ne Şenocaklı röportajı 7.7.2008)
•
Hüsamettin Cindoruk "50 yılı aşkın bir tec-
rübeyle konuşuyorum" diyor; eh, bizim de
tecrübemiz yarım yüzyıllık...
Ben de şunu söylüyorum:
- Bu işler sarpa sarıyor...
FETO-RTE medyası çıldırmış gibi...
Iddianamesiz suçlamaların bini bir para...
Peki, bugün gözaltına alınıp sorguya çeki-
lenler yarın mahkeme önünde aklamrlarsa ne
olacak?..
TURKIYE'DE NELER OLDYOR?it
Fikir sahibi olmak için, bilgi sahibi olmak gerekir.
Uğur Ivlumcu
SERVER
TANlLLl
DtNVE
POLfTtKA
Laik Barış'ın
Doslları ve
»üşmaniarı
1-,,*• . . ' . * ! -"•
HİRMET
CETİNKAYA
ANERİKAN
NIZIKACIIARI
AIEV
COŞKUN
YENf
NANDACILAR
ORHAN
ERİNÇ
SIKMABAŞIN
BAŞ AĞR1S1
MUSTAFA
BALBAY
DEVLET
VEİSLAN
TINCAY
MOLLAVEfSOĞLD
Ü c
< ' -
NERİÇ
VELİDEDEOĞLU
BERABER I DENOKRASlDEN
YİTRUDİÎK r ? * t İ v TEOKRASlYEMl?
BİZBl T^JPJZ
YOLLARDA I V * * f .
1
C,
BMİT
ZfLELl
l$mrlfkçller 3
KARANLIĞA
KARŞI
YAZILAR
is v
AYKIIT
KDÇOKKAYA
ŞEF
Vimııaş'la
Kurulan
Para
DikiatoriOâtt
İLHAN
TAŞCI
BABAN
SAĞ OLSUN
\ <x'
AiKİA
Yıyn-Dafıtın FHuıruımu
I2122K454İ
Cumhuriyet
Kitaplan
Merker: Prof. Nurellin Mazlıar Öklel SokakNo: 2ŞİŞİİ Tel: 0 212 343 72 74
Ankara Şııbe: Ahmel RasimSokak No.14 Çankaya Fel: 0 312 442 30 50
Izmlr Şubc: H Ziya Bulvarı 1352, Sokak No: 2/3 Pasaport Tel: 0 232 441 12 20
www.cumhunyetkitaplari.com
-