03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 HAZİRAN 2008 CUMA CUMHÜRİYET SAYFA 21 İnsanca Kemal öncü: "Türban konusunda saflar netleşti: Manda olmak isteyenlerle insan kalmak isteyenler!" Elektronik posla: [email protected] www.denizsom.com Tel: 0.212.343 72 74 Faks: 0.212.343 72 60 - Çankaya personeli değiştiriliyormuş... "Sırada Muhafız Alayı da var mı!" N G Q 3 S «a Milli Takım'a ne oldu? 'Rüştü'nü ispatladı! Goturucu Necati Cebe: "Daha dün ayak takımındandı; bugün sayılı zenginlerden. Aza kanaat getirenlerden değil, götürünce tam götürenlerden." Marifet Muhsin Salman: "Marifet; parlamentoda eşek gibi anırmak değil, adam gibi konuşmaktır! Atatürk'ün söylediği gibi adam olmaktır." GEÇEN gün Vaziyet'te gündeme gelen soru şöyleydi ve Bülent Esinoğlu sormuştu: "Neden sosyal demokrat partilerimiz, önce Avrupa Birliği'ne karşı söylemler geliştirirken sonra bağımsızlığımızı Avrupa'ya teslim edecek kararlar söz konusu olduğunda bunun tersine hareket ediyorlar?" Emekli askeri yargıç Bahadır Berk, bu sorunun yanıtını vermeden önce kavramların anlamlarının yeniden değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor: "öncelikle Türkiye Cumhuriyeti'nin kurtuluşu yalnızca ve yalnızca Kemalist Türk Devrimi'nin devamından geçer. Çünkü Türkiye'nin içlerinde bulunduğu mazlum milletler ancak Mustafa Kemal öğretisinin gösterdiği yolda aydınlanabilirler. Genel yargının aksine Kemalizm ile sosyal demokrasi uzaktan ve yakından ilgili ve ilişkili değildir. Bugün hem Bir SOPU bir yanıt Atatürkçü hem sosyal demokrat olduğunu söyleyenleri hiç yadırgamıyoruz. Çünkü ismi ister sosyal demokrat ya da demokratik sol olsun, Avrupa merkezli bu ideolojiyi bize 50 yıldır Atatürkçü politikalar diye yutturan politikacılarımız çok başarılı olmuşlardır. Sosyal demokrat ideologları Atatürkçü olarak öylesine kanıksadık ki aksini söylersek suç işlediğimizi düşüneceğiz neredeyse. Oysa sosyal demokrasi Kemalizmden çok farklı bir ideolojidir. Mazlum milletler ile emperyalist devletler arasındaki karşıtlığı değil, sınıf çatışmalannı temel olarak alır. Marksist felsefeden esinlenilerek ortaya çıkarılmış bir paylaşım ideolojisidir. Işçi sınıfının kazanılandan daha çok pay alması için çalışır. Bu yüzden de azgelişmişlerin sömürülmesiyle elde edilen artı değerin kapitalist sınıfla paylaşılmasına karşı çıkmaz, hatta bunu destekler. Dolayısıyla kuramsal temelde sosyal demokrasi ile Kemalizm arasında hiçbir benzerlik yoktur. Türkiye'nin bugün en büyük sorunu, temel çatışmanın sermaye emek arasındaki ayrışmadan değil ülkemizi sömürmeye çalışan emperyalistlerle ülke çıkarları arasındaki sorun olduğu gerçeğini idrak edememiş olmamızdan kaynaklanmaktadır. Sosyal demokrat diye adlandırdığımız partilerimizin ve bu partileri Atatürkçü diye algılayan tabanlarının bu gerçeği görmeleri durumunda gündeme gelen sorunun yanıtı kendiliğinden verilmiş olacaktır." Özlem Erol Barutçugil: "Şeriatçıların hayali: Halife 1. Fethullah, Sultan 1. Tayyibullah, Sadrazam 1. Abdullah!" SESSÎZ SEDASIZ (!) SÎZL.ŞJZ. O'A/U _ 'VLAS7^P«2. ED&HEZS/MZ. geçlmnfete... Travma ya da algılama sınırı TÜRKİYE'Yİ tek başına yöneten bir siyasi partinin ikinci adamı daha doğru bir sıfatla Islamcı AKP'nin Genel Başkan Yardımcısı "F Tipi" Müslümanlardan Dengir MM Fırat Cumhuriyet Devrimlerinin toplum üzerindeki etkisini "travma" olarak tanımlayınca; yurttaş Tarık Konal da "Ne oluyoruz" diyerek önce bir sözlüğe bakmış. Sözlüğe bakınca "travma"nın vuruk yemiş veya incinmişler için kullanılan birtanım olduğunu görmüş ve ardından Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Söylev'ini açmış: "Ulu Önderimiz Atatürk vuruk yemiş ve incinmişlerden yani Aydınlanma Devrimi'ni özümseyememişlerden Söylev'de söz ediyor. Sanki bugün yaşadıklarımızı görmüş gibi Ulu önderimiz Söylev'de 'Milli Mücadele'ye beraber başlayan yolculardan bazıları, milli hayatın f bugünkü Cumhuriyete ve Cumhuriyet kanunlarına kadar gelen gelişmesinde, kendi düşünüş ve ruhsal dünyalarının ihata-yı hududu (algılama sınırı) bittikçe, bana direnmişlerdi' diyor. Bugünkü direnişler karşısında ulusumuz hiç şaşırmamalı. Çünkü Ulu Onderimizin saptadığı gibi algılama yeteneği yetersiz ve algılama sınırı dar kafalardan içeriğinde aydınlanma bulunan bir ses çıkabilir mi?" 'Mütareke' Kaiıııtıları mı? MERİÇ VELtDEDEOĞLU Haziran ayının başlarında TBMM'de TRT yasası görü- şülürken, bu kurumda çalışan bir program yapıcının Inö- nü'ye yaptığı hakaret" de söz konusu edilir. Bir gazetede de yazan bu TRT programcısının, ismet Inönü'ye, "Millete düşman!" diyerek saldırması dile geti- rildiğinde, AKP sıralarından biri "Doğru\" diye haykırır. Haykıran, AKP'nin "Rize" milletvekili, Osman oğlu Lüt- fi Çırakoğlu'dur. Prograrncı Tamer Kork- maz'ın "düzey"\n\ gösteren bu "çamur arma"yı candan onaylayan Çırakoğlu bir tıp doktorudur. Bu olayı televizyonda izle- yip "an/ama"ya çalışırken, Kierkegaard'ı anımsamadan edemedim. Ne demişti bu Danimarka- lı düşünür: "Hayatı geleceğe dönük yaşar, geriye dönerek anlanz." Biz de öyle yapalım; geriye dönelim. Seksen altı yıl önce, 2 Ara- hk'taki TBMM (llk Meclis) oturumunun gündemini, üç milletvekilinin verdiği seçim yasasıyla ilgili bir önerge oluş- turur. Ikisi, Osmanlı Meclisi'nden gelen bu milletvekillerinin is- tekleri kısaca: "Milletvekili se- çilmek için, o günkü ülke sı- nırları içindeki seçim bölge- sinden aday olmak ve bu bölgede beş yıl sürekli otur- muş olmak" koşulunun geti- rilmesi. Bu "üç/ü"nün amacı açıktır. Bu koşullara sahip olmayan Atatürk'ün seçilmesini önle- mek, "kurduğu" TBMM'nin "dışında" bırakmak, çağdaş gelişmelerin önünü kesmek. önerge kuşkusuz yalnız- ca milletvekillerini değil, bu üçünün seçim bölgesi "halk"m\ da ayağa kaldırır. Meclis'e onları kınayan tel- yazıları (telgraf) yağar. Ne var ki, bu sırada "Rize" milletvekili Osman Efendi de, bu üçlünün önergesini desteklediğini ve önergeyi "doğru" bulduğunu açıklar. Tıpkı günümüz "Rize" mil- letvekili, Osman oğlu Lütfi Bey gibi. Bu kez de "Rize" halkı ayaktadır. 86 yıl önce "Ri- ze"de Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), Çağdaş Ya- şamı Destekleme Derneği (ÇYDD), v.ö'ler gibi sivil top- lum kuruluşları olmadığın- dan, Rize halkı "tek tek" ya da toplu olarak Meclis'e gön- derdikleri telyazılarıyla kınar- lar Osman Efendi'yi. Bu kınamalar o günkü ga- zetelerde yayımlanır. Atatürk bunların içinden birine "Söy- lev"üe (Nutuk) yer vermiştir. Bir bölük Rizelinin, milletve- killeri Osman Efendi'yi çok ağır bir dille kınayan bir tel- yazısıdır bu. öyle ki Rizeliler, Osman Efendi'nin kendilerini "temsil" etme haRkı kalmadığını açık- ça dile getirirler. Halkın özellikle Rizelilerin desteği, Mustafa Kemal'in bu üçlüye yönelik: "Ulusun da kendileri gibi düşündüğünü söyleyebilirler mi" sorusuna verilen gür bir "yan/t"tır. Bütün bunları yaşayan Hrf- zı Veldet Velidedeoğlu, ge rek 1922'lerde gerekse son- raki yıllarda bu milletvekille- rinin doğrultusunda olanlara, "Mütareke" artıkları, derdi. 1922'nin o günkü TBMM oturumundan, 10 Haziran 2008 günkü oturumuna ba- kacak olursak, Rizeli Osman Efendi'nin, günümüzün Ri- zeli Lütfi Çırakoğlu'nda ade- ta yaşadığını görürüz. Artık- lardan artıklara bir uzanış mı? Peki ama, 86 yıl önceki "Rize" halkından, günümüz Rizelilerine bir esinti ulaşma- mış mıdır? Rize'de ADD'ler, ÇYDD'ler, v.ö'ler yok anlaşı- lan... Ne var ki, Çırakoğlu olayı- nın daha dumanı tüterken AKP'nin Adana milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat, olanca ağırlığıyla gündeme çöküverdi. Şeyh Sait'in torunu olduğu ileri sürülen Dengir Fırat, yum- du gözünü açtı ağzını. Şeyh Sait isyanında haykıranlar gi- bi, "Devrim"\n dini yok etti- ğinden; halkın ^dinselyollan- nın dağıtıldığından" söz etti il- kin. Ardından halkın "dilinin, kıyafetinin" bir gecede yok edildiğinden dem vurdu. 1925'te, "Din elden gidiyor, şeriat isterizl" çığlıklarıyla Anadolu'nun altını üstüne ge- tiren gencecik "Cumhuriyef'i sarsan Şeyh Sait ve yandaş- larının, "Istiklal Mahkemele- n"nin yeniden açılmasına ne- den olduğunu da unutmuş görünüyor Dengir Fırat. Bu ayaklanmanın ve sonu- cunun, isyancı başının aile- sinde bir "travma" yarattığı ve bunun günümüze dek sür- düğü anlaşılıyor. önemli olan, Atatürk'ün "Ulusun da kendisi gibi dü- şündüğünü Dengir Mir Meh- met Fırat söyleyebilir mi?" biçiminde güncelleşen soru- suna, başta Adanahlar ol- mak üzere ulusun ve sivil toplum örgütlerinin vereceği "yan/f'tır. Bekleyelim. • • • "Pencere" yeniden açıldı; şimdi çok daha güçlüyüz. m.velidedeoğ[email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇAK [email protected] ard <**\ ûtrney ı'finl 2. ÇtZGİLİK KÂMtL MASARACI [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BILGIN [email protected] TÜRKîyE AZAMÎ MUTIULUK ALARAK YARI FİNALDE HÜKÜMET V ASGARÎ ÜCRETİ' MF BU&U BELİHLEYEREK FİNALE ÇIKTT SAVİN SEYÎRCÎLER.. OTOBÜSTEKİLER KEMAL URCENÇ k [email protected] n o , $!fn bciyû'ı/û'p/ sefp,'Itrm fazım- ırr\ bir ianecik clfoiçtfma pevkat jSsüriİMes,- /QZ//H-. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 27 Haziran www.mumtaz-arik.an,com OTLARLA MUCADELE., f936'DA BUSÜM, İrJGlırrŞlSe'DE, i , söz AJOMUSU +re*i gSrü/ciyor: GÖRÜŞ FATMA ESIN Atatürk'ü Sevmeyen Zavallılar! Fatih Altayh'nın TV programında Atatürk ve Humeyni ile ilgili düşüncelerini açıklayan Nuray Bezirgan ve Kevser Çakır isimli iki genç kadı- na acımak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu iki kadının küçük yaşlardan beri gerçek dışı bil- gilerle donatıldığı, başka bir deyişle beyinlerinin yıkandığı, programdaki söylemlerinden açıkça anlaşılmakta. Ayrıca kendilerine söylenenler dı- şındaki bilgilere kulaklarını tıkamaları konusun- da ve kendilerine belletilenler hakkında düşün- memeye öylesine koşullandırılmışlar ki söy- lemleri ile çelişkiye düştüklerinin farkında bile de- ğiller!.. Ömeğin Istiklal Savaşı'nın Kahramanmaraş'ta Fransız askerlerinin bir kadının başörtüsünü zoria açtırmak istemesi ile başladığını söylüyorlar, ama hemen arkasından, Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet yerine Ingiliz mandası altında ya- şamayı tercih edeceklerini, o zaman daha özgür olacaklannı gururla ekliyorlar. Bir yandan yabancı askerlerin kadınların başörtülerini açtırmak için zor kullandıklannı ve bu nedenle bir savaşın baş- ladığını söylerken Ingiliz mandası altında daha özgür olacağına inanmak!.. Akla ve mantığa uy- gun mu? Bu genç bayanlar bunun farkında bi- le değiller. Çünkü onlara Istiklal Savaşı'nın Mustafa Kemal'in 1919'da Samsun'a çıkması ile değil, Sütçü Imam'ın Kahramanmaraş'ta ka- dınların başörtülerini açtırmak isteyen Fransız as- kerlerine karşı koyması ile başladığı belletilmiş ve böylece hem bu savaş Islami gerekçelere da- yandırılmış hem de Mustafa Kemal'in ülkesinin bağımsızlığı için yaptığı savaş önemsizleştirilmiş! Aynı şekilde A. Humeyni'ye olan hayranlıkla- n da çelişkili. Cumhuriyetin onlara yeterli özgürlük vermediğini savunurken hayranlıkla söz ettikle- ri Humeyni rejiminin hüküm sürdüğü Iran'daki öz- gürlük kısıtlamalanndan Humeyni'yi sorumlu tut- mamaktalar! ••• Zavalı genç kadınlar! Özgürlüğün olmazsa ol- maz ilk koşulunun bağımsız bir ülkenin vatan- daşı olmak olduğunun farkında bile değiller!.. Ve de onlara bu çarpık düşünceleri aşılayanların amaçlarının sadece onlardan yararlanmak ol- duğunu görememekteler. Fakat bu genç kadınların bu ilgi çekici ve per- vasızca konuşmalarının son günlerin ağırlıklı gün- demi için çok yararlı olduğu kanısındayım. Bi- lindiği gibi, AKP'ye açılan kapatma davası, "/7c- tidarın uygulamalan ve söylemleriyle irticaya odaklandığı" gerçeğine dayanan bir gerekçe ile açılmış durumda. Tabii pek çok kanıt gösterilerek! Işte bu kişilerin konuşmaları bu kanıtlara somut bir yenisini daha eklemiş oluyor. Neden mi? Çünkü bu genç kadınlan bugün iktidar olan zih- niyet yetiştirdi. Şeriat rejimine geçişi sağlayacak ortamı hazırlamak için! Gerçek dışı bilgilerle do- natılarak Cumhuriyete ve laikliğe düşman ku- şaklar yetiştirildi. Şimdi kapatma davasının ge- rekçelerini inkâr yolunu denemekteler, ama bu söylemler bu inkârları yalanlıyor işte! Çünkü hem bu kadınlan bu zihniyet yetiştirdi hem de söy- lemleriyle iktidar üyelerinin zaman zaman açığa vurdukları düşünceleri tam tamına örtüşüyor. • •* Günümüz iktidarı, Cumhuriyet rejimi sayesinde iktidara gelmesine karşın hâlâ Cumhuriyete ve Cumhuriyetin kurumlarına düşmanlıklarını sür- dürmekte. Ve yetiştirdikleri, Atatürk ve laiklik kar- şıtı kuşakları zehirlemeye; kinlerini, nefretlerini ta- zelemeye devam etmekteler. Bunun sonucu ola- rak beyinlerinde yosunlaşmış kin ve nefretle ger- çekleri göremeyen ve ne denli özgür ve güzel bir ülkede yaşadıklarını fark edemeyen bu genç ka- dınlara acıyorum. Tabii en fazla da bu özgürlüğü ve güzelliği Ata- türk'e borçlu olduklarını anlayamayacak ve gö- remeyecek düzeyde kalmış olmalarına!.. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ "Tavşan -| vebası, avcı « lıastalığı" gibi adlar da veri- 3 len ve kene- 4 lerle bulaşan c bir hastalık. 2/ Avuç içi... « Alan Parker 7 tarafmdanfil-Q me de aktan-Q lan ünlü bir " 1 2 3 4 İI I I 5 6 7 8 I 9 • = 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 I A P L A M A •A 2 C) M | O "D A L I K 3 Y O M R A •T s A 4 G R E •L A P •D 5 A T •K E V A IE 6 | I L E r T I T M 7 1s 0 T •z A T 1 8 K B E T E •A Z 9 A R T N • M müzikal. 3/ Yumurta ve irmikle yapılan birtath... Vilayet.4/ Tümör... Sürekli ça- hşma. 5/ Deniz ta- şıtlarının pervane- si... Mikroskop ca- mı. 6/ Olumsuzluk belirten bir önek... Istenilen sonuç, ve- rim. II Birleşmiş Milletler'e bağlı bir kuruluş. 8/ lyilik, yardım... Bir soru sözü. 9/ Sıcak bir içecck... Ege ve Ak- deniz kıyılarımızdaki küçük koylara verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hekimlikte kullanılan ıtırlı bir bitki... Duman lekesi. 2/ Bir topluluğu oluşturan bireylerden her biri... Buhar banyosu. 3/ "Adaın, herif' anlamında argo sözcük... " — sesleri sönüyor perde perde / Atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde" (Nâ- zım Hikmet). 4/ Osmanlılarda yeni evlenen er- keklerden alınan vergi. 5/ Evcil bir geyik... Ay takviminin yedinci ayı. 6/ Türk müziğinde bir ma- kam... Çelikçomak oyununa ve bu oyunda kul- lanılan değneğe verilen ad. II Bir soru eki... tb- rani abecesinin ilk harfi. 8/ Saygınlık... Çıplak vü- cut resmi. 9/ Yurdumuzda da yaşayan küçük bir kuş.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle