03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 NİSAN 2008 PERŞEMBE 4 HABERLER Hrant Dink cinayeti Alt Komisyonu’nun bilgilerine başvurmak istediği 5 asker TBMM’ye gelmedi DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN AKP İddianamesi ve AB AKP’nin kapatılması ile ilgili Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın iddianamesinin kabulü Yüksek Mahkeme önünde görüşülürken, AB’nin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn’in, AKP’nin kapatılması halinde, AB’nin Türkiye’nin üyelik sürecinin askıya alınacağını açıklaması, ardından da iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilerek davanın görülmesi kararı verilmesi üzerine, davayı aşırı siyasal ve yasal dayanaktan yoksun olarak gördüğünü açıklaması, Avrupa’nın Türkiye’ye bakış açısını net bir biçimde ortaya koydu. Bu çıkışların hangisinden başlamak gerekir ki? Davanın hukuksal dayanağı iddianamede de belirtildiği gibi, anayasanın 68/4, 69/6 ve Siyasi Partiler Kanunu’nun 101/1b ve 103/2. maddeleridir. Yüksek Mahkeme davanın hukuksal dayanağını ve iddianameyi incelemeye değer bulduğu için oybirliği ile kabul etmiştir. Ama Bay Olli Rehn öyle görünüyor ki, Türkiye’de siyasal partilerin anayasa ve yasalara uygun davranıp davranmadığına, Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin değil, kendisinin karar verebileceğini düşünmektedir. İşte AB, Türkiye’ye bu gözle baktığını, genişlemeden sorumlu üyesinin ağzıyla açıkça ifade etmektedir. Üyelik halinde, bağımsız yargının yerini AB üyeleri alacaksa, böyle AB olmaz olsun! ??? Bağımsız Türk yargısına tıpkı AKP’liler gibi güvenmediğini açıklayan Rehn, AİHM’nin de daha önce aynı şekilde yürütülmüş bir dava sonunda Refah Partisi’nin kapatılmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olmadığını açıkladığını nasıl görmezden geliyor? Yoksa hazret, AİHS ile AİHM’ye de mi güvenmiyor? Olli Rehn, acaba bütün parti kapatma davalarının siyasi konuda verilmiş bir hukuki karar olduğunu anlamıyor ve bu yola daha önce AB ülkelerinde de başvurulmuş olduğunu, yani Yunanistan dışındaki bütün Avrupa ülkelerinde parti kapatma yaptırımının olduğunu ve bunun da uygulandığını bilmiyor mu? Olli Rehn, Almanya’da, Fransa’da, Belçika’da, İspanya’da (AB’ye üye olduktan sonra) parti kapatma uygulamalarının bulunduğunu da mı bilmiyor? Yine Olli Rehn, bu kapatmaların hepsinde “cebir, şiddet” unsurunun aranmadığından habersiz mi? Kaldı ki, iktidardaki bir partinin amacına ulaşmak için cebirşiddete ihtiyacı olmadığını, devlet erkini kullanarak rejimi saptırma olanağına sahip olacağını anlamayacak kadar saf mı? Ayrıca, üyelik sürecini askıya almaktan söz eden Olli Rehn, AB’nin, ağzıyla kuş tutsa Türkiye’yi öbürleriyle eşit koşullarda tam üye olarak kabul etmeyeceğinin farkında değil mi acaba? ??? Melih Aşık 1 Nisan günkü “Açık Pencere”sinde okurlarının çok haklı olan şu sorusunu aktarıyordu: AB, AKP ile mi yoksa Türkiye ile mi müzakere yapıyor? Acaba AB, Türkiye’yi AKP’den mi ibaret sayıyor? Melih, daha sonraki satırlarında okurlarının sordukları sorunun yanıtını bildiğini gösteriyor. AB Türkiye’yi kendi içine almayı hiç düşünmediği için demokrasinin onsuz olmazı laikliği de hiç umursamıyor. AKP’nin temsilcisi ve yürütücüsü olduğu ılımlı (şimdilik kaydıyla) İslam projesi, küresel kıskaçtaki dünyada, AB, ABD ve yerli işbirlikçilerce kotarılan bir ortak projedir. Kim ki bu projenin dış bağlantısını görmezse, olayı tüm boyutuyla asla kavrayamaz. Genç ve değerli gazeteci arkadaşım Bahadır Selim Dilek “Küresel Tuzak Ilımlı İslam” adlı kitabında, bu gerçeği genel çizgileriyle olduğu kadar, Türkiye, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus, Irak, Rusya, Malezya, Pakistan örneklerinde gayet güzel bir biçimde açıklıyor. Bahadır Selim Dilek, mutlaka okunması gereken yapıtında “ABD Dini Özgürlükler Komisyonu” 2007 raporunda Türkiye’deki laiklik anlayışının nasıl eleştirildiğini de anlatıyor. Olay gayet açıktır. Küreselleşen dünyada patron ABD de, AB de, Türkiye’de Kemalist ulusal devleti kendi emelleri önünde bir engel olarak görmektedirler. Olli Rehn’in açıklamalarını bu gözlükle okuyunca her şey daha net görülüyor. Jandarma’ dan bilgi yok ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu içerisinde oluşturulan Hrant Dink cinayeti alt komisyonu’nun bilgilerine başvurmak üzere çağırdığı dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanlığı yetkilileri komisyona gelmedi. Komisyon Başkanı Mehmet Ocaktan, ilgililerin dinlenmesi için İçişleri Bakanlığı’na yeniden yazılı başvuruda bulunacaklarını bildirdi. Hrant Dink cinayetiyle ilgili, yakınları ve emniyet yetkililerinin bilgisine başvuran alt komisyon önce “yargıya müdahale” olacağı gerekçesiyle çalışmalarını tamamladığını açıklarken, daha sonra ani bir karar değişikliğiyle dönemin jandarma yetkililerini dinlemeyi kararlaştırmıştı. Komisyon geçtiğimiz günlerde dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanı Albay Ali ? Hrant Dink cinayeti alt komisyonunun bilgisine başvurmak üzere davet ettiği eski Trabzon Jandarma Komutanı Albay Öz’ün de aralarında bulunduğu 5 asker komisyona gelmedi. Alt Komisyon Başkanı Mehmet Ocaktan, bu kişiler için İçişleri Bakanlığı’na yeniden yazı yazılacağını bildirdi. Öz’ün de aralarında bulunduğu 5 askere bilgilerine başvurmak üzere çağrı yapmıştı. Ancak Öz, komisyona bilgi vermeye gelmeyince, Komisyon Başkanı Ocaktan yazılı bir açıklama yaparak, 27 Mart 2008’de İçişleri Bakanlığı’na yazı göndererek, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı emrinde görevli Jandarma Astsubay Başçavuş Hüseyin Yılmaz, Jandarma Uzman Çavuş Hacı Ömer Ünalır, Jandarma Başçavuş Cevat Eser ile Bursa Jandarma Bölge Komutanlığı emrinde görevli Jandarma Albay Ali Öz ve Bursa İl Jandarma Komutanlığı emrinde görevli Jandarma Yüzbaşı Metin Yılmaz’ı bilgi vermek üzere 2 Nisan 2008 tarihinde komisyona davet ettiğini anımsattı. Ocaktan, yazının, konunun aciliyeti nedeniyle aynı zamanda faksla da bakanlığa iletildiğini ifade etti. Mehmet Ocaktan, komisyonun bu talebi üzerine, Jandarma Genel Komutanlığı’nın, önceki gün Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’ne bir yazı gönderdiğini belirtti. Ocaktan, bu yazıda; “Anayasanın (mahkemelerin bağımsızlığı) başlıklı 138. maddesinin 3. fıkrasında yer alan (görülmekte olan bir dava hakkında yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunamaz) hükmü karşısında, halen mahkemenizde görülmekte olan davayı etkileyip etkilemeyeceği hususu dikkate alınarak, tanık personelin adı geçen komisyona bu aşamada gönderilip gönderilemeyeceği konusunda bir sakınca bulunup bulunmadığının ivedi olarak bildirilmesini arz ederim” denildiğini vurguladı. İçişleri Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığı’nın bu yazısının bilgi için TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığı’na da iletildiğini bildiren Ocaktan, kendisinin başkanlığında dün sabah toplanan alt komisyonda, davetlilerin toplantıya ka tılmaması üzerine, bu durumu bir tutanakla tespit ettiğini ifade etti. Alt komisyon başkanı Ocaktan, adı geçen kişilerin komisyonda dinlenmesi için İçişleri Bakanlığı’na yeniden yazı yazılacağını belirtti. Komisyonlara ikinci veto Meclis, Susurluk kazası sonrasında da benzer bir durumla karşılaşmıştı. “Siyasetemniyetmafya” ilişkilerinin ortaya çıktığı 3 Kasım 1996’daki Susurluk kazasından sonra TBMM’de kurulan “Susurluk Araştırma Komisyonu”nun dönemin Refah Partili başkanı Mehmet Elkatmış, devlet içindeki çeteleşme savlarıyla ilgili dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Teoman Koman’ı komisyona çağırmıştı. Elkatmış’ın yazılı çağrılarına karşın Koman hiçbir yanıt vermediği gibi komisyona da gelmemişti. AB’ye 301 güvencesi İsveç’te, AKP’ye açılan kapatma davası nedeniyle ilgiyle karşılanan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “AB ve Türkiye” konulu toplantının ardından çok sayıda soruyla karşılaştı. Erdoğan TCK’nin düşünce suçuyla ilgili 301. maddesi için de düzenlemenin en kısa sürede yapılacağını ifade ederek “301 Türkiye ve AB gündeminden düşürülecek” dedi. Bu arada temasları kapsamında İsveç Parlamentosu’nu ziyaret eden Erdoğan, Ermeni ve PKK sempatizanlarının protestosu ile karşılaştı. Erdoğan’ın konvoyu parlamento çıkışında PKK sempatizanlarının yumurtalı saldırısına uğradı. 2 kişi polis tarafından gözaltına alındı. İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt ile ortak basın toplantısı düzenleyen Erdoğan, “Siyasette doğrusu omurgalı olmayı benimseyen bir siyasetçiyim” dedi. (AA) YARGITAY BAŞSAVCILIĞI ‘Tehditler için yasal işlem yapılacak’ ? Yargıtay Başsavcılığı, AKP hakkında açılan kapatma davasının ardından Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya’ya eleştiri dışında ağır ifadelerle saldıranlar hakkında yasal işlem yapılacağını duyurdu. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, AKP hakkındaki kapatma davası açılmasının ardından Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya’ya yönelik tehdit ve hakaretlere sert tepki gösterdi. Başsavcılıktan yapılan açıklamada, “eleştiri sınırı dışında kalan, hakaret ve tehdit içerikli, yargılama sürecini etkileme niteliğindeki söz ve yazılara” ilişkin yasal işlem yapılacağı belirtildi. Yargıtay Başsavcılığı, AKP hakkında “laikliğe aykırı fiilerin odağı” olduğu iddiasıyla 14 Mart’ta Anayasa Mahkemesi’ne kapatma istemiyle dava açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’ya eleştiri dışında ağır ifadelerle saldıranlar hakkında yasal işlem yapılacağını duyurdu. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu’ndan yapılan açıklamada, anayasa ve Siyasi Partiler Yasası’nın verdiği yetki ve görev çerçevesinde başsavcılık tarafından Anayasa Mahkemesi’nde açılan siyasi partilerin kapatılması davaları ile ilgili olarak bugüne kadar yargı sürecini etkilememek amacıyla hiçbir açıklama ve beyanda bulunulmadığı belirtildi. ‘Sorun Fethullah Gülen’ Elefterotipia gazetesinde yapılan yorumda tarikata yakın duran Erdoğan’ın bu nedenle ordu, muhalefet ve hatta Abdullah Gül ile bile sorun yaşadığı belirtildi MURAT İLEM asirmen?cumhuriyet.com.tr ATİNA Anayasa Mahkemesi’nin AKP’nin kapatılması konusunda başsavcının iddianamesini kabul etmesinin ardından başlayan kriz sürerken Yunan basını sorunun Fethullah Gülen’den kaynaklandığını yazdı. Başbakan Erdoğan’ın Fettullah Gülen ve tarikatına olan yakınlığına dikkat çeken Elefterotipia gazetesi, “Erdoğan’ın ordu, parlamento içi ve dışı muhalefet ile muhalif basına yönelik sert tutumu, en yakın arkadaşı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e kadar uzamıştır” yorumunu yaptı. Gazete, güvenilir kaynaklara dayandırdığı bilgiler çerçevesinde Başbakan ile Cumhurbaşkanı’nın eşlerinin bile bu yüzden görüşmediklerini yazdı. Türkiye’deki krizin siyasi İslamcılar ile Kemalistler arasında geçtiğini söylemenin yüzeysel olacağına dikkat çekilen yorumda, “Erdoğan ordunun siyasette söz sahibi olmadığını iddia ediyor. Ancak bunu çok yakında göreceğiz” deniyor. Erdoğan’ın Kemalist düzenle olan savaşın da AB’nin etkin olarak taraf olamayacağını yazan İmerisia gazetesi de, buna sebep olarak Almanya ve Fransa liderlerinin ihtiraslarını gösterdi. Gazetede yer alan “Sarkozy ile Merkel’in dayanılmaz hafifliği” başlıklı yorumda, “27’lerin diğer ülkeleri bu iki liderin peşinden gitmeyip Türkiye’nin tam üyeliği konusunda açık tutum sergileselerdi, AB şimdi sorunda taraf olabilirdi. Ancak bu iki liderin tutumu yüzünden Türkiye’deki AB yanlıları bile ülkelerinin tam üye olacağına inanmıyorlar” yorumu yapılıyor. İngiliz Financial Times gazetesi, kapatma davasının Türkiye’de piyasalara etkisini değerlendirdiği haberde Anayasa Mahkemesi’nin AKP’nin laiklik karşıtı faaliyetlerde bulunduğuna karar vermesi halinde şirketlerin ve yatırımcıların Türkiye’den uzaklaşabileceğini belirtti. Fransa’da yayımlanan Le Monde gazetesi de “2007 seçimlerinde oyların yüzde 46.6’sını alan bir partinin yasaklanması, gerçek bir hukuki darbe olur” görüşünü savundu. DTP’nin de kapatılması halinde bunun, oyların yüzde 54’ünün “zalim bir şekilde meşru sayılmadığı” anlamına geleceğini yazan gazete, buna karşın AKP’nin seçim zaferinin ardından türban yasağını kaldırmak için gösterdiği “ivediliğin”, laik ve liberal kesimler arasında partinin gizli bir gündemi olduğundan kuşkulananların kaygılarını arttırdığını belirtti. AKP’nin hem “ekonomik liberalizmini hem de siyasi pragmatizmini kanıtladığını” kaydeden Le Monde, AKP’nin Türkiye’nin ABD ve İsrail’le var olan stratejik ittifaklarını sorgulamaktan kaçınarak “olgunluk” gösterdiğini savundu. AKP’nin, 2007’deki memnun edici siyasi ve ekonomik bilançosu ve Avrupa Birliği’ne erişme iradesi nedeniyle halk tarafından yeniden iktidara getirildiğini, şimdi ise bütün bunların riske girmesi olasılığı bulunduğunu belirten gazete, Müslüman bir ülkenin AB’ye katılmasına karşı çıkanların “ikiyüzlü” bir şekilde Türkiye’nin demokratik olgunluğunu sorgulamak için yargının AKP’ye yönelik “darbesini” argüman olarak kullanmalarının beklenebileceğini de yazdı. ‘Kamu görevlisine hakaret’ Yargılama süresince de bu hususa özen gösterileceği vurgulanan açıklamada, şöyle denildi: “Bu bağlamda bazı yazılı ve görsel basında yukarıda açıklanan davaların içeriğini daraltan veya genişleten bir biçimde cumhuriyet başsavcılığımıza izafeten yapılan haberler ile bu haberlere dayalı yorumlar başsavcılığımızca kabul görmemektedir. Siyasi partiler hakkında açılan kapatma davaları nedeniyle eleştiri sınırı dışında kalan, kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret ve tehdit içeren veya yargılama sürecini etkileme niteliğinde bulunan söz ve yazılar ile ilgili olarak adli yargı mercilerince gerekli yasal işlemlerin yapılacağı ise muhakkaktır.” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle