25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 NİSAN 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Sultan Ekici: “Cumhuriyet öyle bir ateştir ki; önünde duranları, yakar, eritir demişti Atatürk.” Yağmur Deniz Ateş Polis, çalışanları dövmüş... “Bu da hükümetin çalışma yöntemi!” Bak yavrum; bu ateş. Ateş yakar. Elini ateşe uzatma, ateşi tutma. Yanarsın çocuğum. Tamam mı yavrum? Üff yandım! Bak çocuğum bu derenin suyu hem hızlı akıyor hem de anafor yapıyor. Sürüklenir anafora kapılırsan boğulursun. Bu derede yüzme yavrum, olur mu çocuğum? İmdattt! Boğuluyorum. Yavrum, evladım; bak burada bir çukur var. Çukurun etrafından koşup oynama. Koşarken sendelersen çukura düşersin çocuğum. Tamam mı yavrum. Yetişin çukura düştüm. Evladım bu balkonun tahtaları çürümüş; tahtaların üstüne çıkma, kırılırsa aşağıya düşersin. Hüngür hüngür, balkondan düştüm. Bak çocuğum terli terli soğuk su içme; boğazın DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Türkiye’nin en genç ili Şırnak’mış. Adamlar yaşlanamıyor bile! Çocuk gibi şişer, ateşin yükselir, hastalanır yatarsın. Anladım mı güzel yavrum, terliyken su içme evladım. Öhö, öhö, benim ateşim var galiba! Yavrum evladım, o kadar çok şeker yemek iyi değildir, sonra dişlerin çürür. Hii, dişim ağrıyor! Güzel çocuğum benim; bak bu ağacın meyvesi güzeldir ama dalları da incedir; meyveleri toplamak için ağaca çıkarsan aman ince dallara dikkat et yoksa tepetaklak düşer kafanı yararsın. Ahhh, kafam! Evladım, kedilerin kuyruğunu çekme, kızıp da tırmalarsa canın yanar; üstüne bir de iğne olursun. Koşun, beni kedi tırmaladı! Bak çocuğum arsızlık yapma, bu kadar çok abur Besleme Basın (II) Gerçekten inanılmaz!.. Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yi kapatma davasını kabul ettiğini, Cumhurbaşkanı Gül’ü de geçmişteki eylemleri nedeniyle bu yargılamaya kattığını açıkladığı andan itibaren, öylesine bir hakaret, öylesine bir tehdit kampanyası başlatıldı ki, şaştım kaldım... Çok açıkça sırıttığı üzere, tek “odaktan” yönetilen bu kampanyanın aktörlerinin cüreti ve cehaleti ise, doğrusu evlere şenlik!.. Bir gazeteci olarak, bir insan olarak yan yana dahi duramayacağım bu güruhun hukuk anlayışı da pek yaman: Anayasanın kendisine tanıdığı yetkiyi kullanarak kapatma davasını açan, 162 sayfalık iddianame, 17 klasör dolusu belgeyi açıkça ortaya koyan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, davanın kabulüne hem de oybirliğiyle karar veren 11 yüksek yargıç hukuk dışı, siyasi karar vermiş oluyor, aradan neredeyse bir yıl geçtiği halde ortada henüz tek sayfa iddianamesi bulunmayan, tutuklu sanıkları aylardır nedenini dahi bilmeden yargıç önüne çıkarılmayan, en müthiş(!) soruşturma bilgilerinin neredeyse bitpazarında haraç mezat satıldığı, işbirlikçi gazetelerin manşetlerine taşındığı Ergenekon soruşturmasının savcısı ise büyük hukuk âlimi, “temiz eller” soruşturmasının Türk Di Pietro’su oluyor... Ayıptır, ayıp!.. ??? Besleme basının kalemşorları o denli ileri gittiler ki; kendilerini de kapısına bağlandıkları AKP’nin yanına koyarak, “Mevcut iktidar mücadelesi, bundan böyle, demokrasi yanlıları ve demokrasi karşıtları arasındaki mücadele halini almıştır” diye yazabildiler, iyi mi?!.. İliştirilmiş medyanın, AKP’yi demokrasi kahramanı ilan etmekten çekinmeyen köşe yazarlarının içler acısı halinden bazı örnekler vermek de gerek... İktidarın yarı resmi yayın organı Yeni Şafak gazetesinin “liberal” yazarı Ali Bayramoğlu, “Kara defterlere not düşülmeli” satırlarıyla başladığı yazısında, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı “en az Yargıtay Başsavcısı’nın girişimi kadar siyasi” ilan ettikten sonra şu müthiş(!) saptamayı yapıyor: “Oybirliği hukukiliği akla getirmesin... Bu, yargı üzerinden atılan bir 28 Şubat adımıdır. Devletin kimi kurum ve aktörlerinin, devletin işletmecisine karşı kalkışmasıdır, bir darbe girişimidir...” Aynı gazetenin çift kişilikli yazarı Fehmi Koru ise pek güzel becerdiği, “suçlamayı kim olduğu belli olmayan başkalarının” üzerinden yapıyor, “Mahkeme 367 kararı aldığında, ‘bazı çevrelerin telkini’ söylentisi çıkmıştı; acaba benzer söylentiler yine çıkacak mı?” diye soruyor ve dehşetengiz yorumunu ‘karanlık senaryo’ adı altında patlatıyor: “...(davanın) ardından ekonomik bir altüst oluş yaşanıyor, bunu da sosyal nitelikli kalkışmalar ve siyasi suikastlar izliyor...” İktidara “iliştirilmiş” olmak açısından müthiş bir performans sergileyen Star gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu da kararı, “hukuk değil, AKP’yi ve onun üzerinden millet iradesini, Türkiye’nin özgürleşme ve dünyayla bütünleşme arzusunu hedef alan son derece planlı bir saldırı” olarak tanımladıktan sonra kendini tutamıyor, ucundan kan damlayan kılıcını, pardon kalemini çekiyor: “Bu öylesine gözü kara bir darbedir ki... Birkaç yargı adamı, ülkenin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanı’nı bile yargılamayı göze almışlardır. Arkasında yüzde 47 oy bulunan Başbakan’ı sanık sandalyesine oturtmaya cüret etmişlerdir...” Aynı doğrultuda birçok yazı mevcut, ama yerim yok. Örnekler gösteriyor ki, bu arkadaşların ne hukuktan ne de demokrasinin “güçler ayrılığı” ilkesinden zerre kadar haberleri yok!.. Denetlenmeyen siyasi iktidarların ülkeyi nerelere sürüklediğini, ne türden “sivil dikta”lar yarattığını ya okumamışlar ya da “gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar, dilleri var söylemezler!!!” Demek ki; iktidar kapısına bağlanınca böyle oluyor!.. Tinerci Kadir Dörtyıldız: “Demirel’den Tayyip’e şu yanıtı vermesini beklerdim: İslamköy’de tinerci vardı da biz mi olmadık!” Hediyelik Murat Biricik: “Kuveyt emiri Ankara’ya gelmiş. Kim bilir ne hediyeler getirdi!” cubur yeme, mideni bozarsın. Böööö! Yavrum evladım, arkadaşlarına küfretme, taş atma. Üüüü. Kimse benimle konuşmuyor! Yavrum evladım; bak bunun adı demokrasi, koruyup kollamalı ve asla yozlaştırmamalısın. Bunun adı laiklik, gözün gibi sakınmalısın. Buna hukuk diyorlar, mutlaka saygı duymalısın. Tamam mı çocuğum. Bana ne, bana ne! Bunun adı da anayasa ve bunlar ise temel yasalar. Sakın ola ki anayasayı ve cumhuriyetin temel yasalarını kendine oyuncak yapmamalısın evladım. Özellikle demokrasiyi tramvaya benzetmeye çalışma çocuğum. Unutma, bunun için ant da içtin. Anlaştık mı yavrum. Dan dan, çekilin yoldan! SESSİZ SEDASIZ (!) Dünyaya bir daha geldiklerinde DÜNYAYA bir daha gelseler ne olmak isterlerdi? Bu sorunun yanıtını Gülhan Elmas; günün mana ve ehemmiyetini de dikkate alarak sormuş soruşturmuş, ince eleyip sık dokuduktan sonra şöyle bulmuş: Fehmi Boru: Başsavcı. Taha Sıvanç: Yargıç. Şamil Baytar: Raportör. Emre Akpöz: Mübaşir. Akif Deki: Yeminli tercüman. Ahmet Allan: Bilirkişi. Mehmet Allan: Bilmişkişi. Gazlı Ilıcak: Zâbıt katibi. Mehmet Karlas: Yediemin. Zahmet Hakan: İnfaz koruma memuru.” Konu başlığını değiştirip örnekleri çoğaltabiliriz: Ali Seyranoğlu: Borazancıbaşı. Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Merdiven Recep Akın: “Kilise duvarına dayadığın merdivenle minareye değil çan kulesine çıkarsın!” Kümeye Avni Kurtuldu: “Düşmeyegör. Kapatma davası ile Kasımpaşa ve Rizespor süper ligde son iki sıraya yerleşti!” Ethem Mahçupoğlan: Dümbelekçi. Mehmet Çetiner: Şaşkın ördek. Cengiz Çavdar: Fırdöndü. Hasan Kemal: Para sayma makinesi. Şahin Altay: Otomatik döner kapı. Taha Akbol: Sosyologlar prensi. Engin Arkıç: Ağız kokusunu giderme gargarası. Abdurrahman Dilipeltek: Recm için taş imalatçısı. Kürşat Mumin: Yeni Cami’de müezzin. Alper Görmemiş: Hafiye muavini. Yasemin Conikar: Miss America güzeli. Ekrem Dumanaltı: Sümüklü mendil yıkayıcısı. Mustafa Karaabioğlu: Yıkama yağlama servisi işletmecisi. Hadi Uluentel: Brüksel lahanası. Besleme basın, rejime düşman! Çamur at “yazı” kalsın! Elleri Bir Meşale Gibi Yanan Yazarlarımız MEHMET BAŞARAN Victor Hugo’nun sözleri, her dönemde geçerli. Yazarları, beynidir, yüreğidir, ışığıdır bir toplumun; gerçekten yazarsalar, ozansalar, dillerinde topraklarının yaratıcı özsuyu dolaşıyorsa: “Ozanlar, yazarlar, toplumun temel kurucularıdır. Devletler, hükümetler, ordular gelir, geçer, gider. Hiçbirinin izi kalmaz. Ama ozanların, yazarların yapıtları dimdik ayakta durur. İnsanlığı aydınlatan, bu yapıtlardır. Eski Yunan denince, Eşilos çıkar karşınıza. İngiltere’ye seslenseniz, Shakespeare’i duyarsınız. Fransa’yı arasanız, Voltaire’de, Moliére’de bulursunuz. Dünyayı aydınlatan, elleri bir meşale gibi yanan bu ozanlar, yazarlardır.” Atatürk’ün öncülüğünde, sömürgecilere karşı bir Kurtuluş Savaşı kazandık. Doğu’nun Rönesansı sayılan Mustafa Kemal, başlattığı aydınlanma devrimiyle, ezilen uluslara da kurtuluş yolunu açmadı mı? Ama denize döktüğümüz emperyalizm, içerideki işbirlikçileri, gericilik; ilk günden beri yaşamı karartmaya çalışmıyor mu? Gizli açık saldırılara karşı, devrimin nöbetini kim tutuyor? Kişilikleri aydınlanmacılığın temiz havasıyla yoğrulmuş aydınlar, Atatürkçüler değil mi? Demokrasi adına devrimler oy pazarına sunulduğundan bu yana, Muammer Aksoy’lar, Uğur Mumcu’lar, Ahmet Taner Kışlalı’lar niçin karanlık odaklarca öldürüldü? Ne diyordu Atatürk: “Asıl düşman şeriatçılıktır, medrese kafasıdır. Din adına softa baskısının, akıl özgürlüğünü kısıtlamasıdır. Laik, çağdaş bir devlet kurulmadıkça, eğitim ikiliği yüzünden milli parçalanmanın önüne geçilmedikçe, zafer de kazansak, kurtulmuş olmayız.” 1946’dan beri, oy avcılığıyla sandıktan çıkanlar, imam hatip okullarıyla milli birliği parçalama yolundalar. Giderek, yönetime softa kafası egemen oldu. Kafalara çuval geçirilmekte, gerçeklerin üstüne türban örtülmektedir. Adları Atatürkçülükle özdeşleşmiş yazarlarımız, tüm güçleriyle aydınlanma savaşımını sürdürüyor. Bir dönemin devrimci geçinenleri, Atatürk dedikçe mangalda kül bırakmayanları, bukalemun kişilikleriyle ihanetlerini sürdürüyor. Öykücümüz, romancımız, değerli yazın ustamız Oktay Akbal, Cumhuriyet’teki köşesinde, Kaz Dağı suları gibi aydınlık yazılarıyla yaşamımıza ışık tutuyor, Cumhuriyet ateşini harlı tutma, aydınlanma imecesini güçlendirme yolunda. “Gözümü açtım, yeni harfleri gördüm. Atatürk’ü tanıdım. Cumhuriyet ilkelerini benimsedim. Bir on beş yıl, Atatürk Cumhuriyetinde yaşadım. Ülkemin, dünyanın en güçlü, en etkili, en saygın devleti olduğunu bilerek büyüdüm. Yayımlanan ilk yazılarım, Atatürk içindi. Onun yokluğunu bu yaşıma kadar derinden duydum” der, bir yazısında Akbal. Ama umudunu, inancını yitirmeden, “Atatürk Bir Gün Gelecek” diyerek, aydınlığa çıkacak yolları genişletmeye çalışmaktadır. Yüreğinde, devletlerden güçlü bir aydınlanma aşkı, kafasında tüm gerici düzenleri, softa karanlığını parçalayıcı bilinciyle giderek, tüm Türkiye olan İlhan Selçuk, şöyle diyor: “Biz, Oktay Akbal’ı Hep Sevdik” adlı yazıda: “Oktay Akbal, dingin devrimciliğini, tutarlı biçimde, yarım yüzyıl sürdürdü. 21. yüzyıla girdik… Bayrak, Oktay Akbal’ın elindedir; kimliğinde, yazısında, edebiyatında, gazeteciliğinde, özgürlük savaşımında, dünya görüşünde, yayın yaşamında dalgalanıyor. Akbal’ın kimliğine damgasını vuran devrimcilik, çağdaşlığının kimlik belgesidir.” Lozan’da; “Türkler, bu antlaşmayla hak ettiklerinden çoğunu aldı” diyor bir delege. İngiliz heyetinin başındaki içinden pazarlıklı zat, alaylı alaylı gülerek: “Eğitimden, sermayeden, sanattan, ticaretten anlamayan bir halkın, kazandıklarını elinde tutması mümkün değildir” diyor. “Her şeyi, başlarındaki önderle sağladılar, o da sonsuza değin Türklerin başında kalamayacağına göre, yitirdiklerimiz için üzülecek bir şey yok.” Lozan’ı tanımayan, günümüzde de devrimleri, Atatürk’ü silip, başımıza ılımlı İslam türbanını geçirmeye çalışan Amerika ve uşakları, uzaktan kumandalarla bölme parçalama politikaları peşinde. Tek başına, yazdığı, yönettiği gazeteyle, YÖK’ün güdüme alamadığı aydınlanma üniversiteleriyle, İlhan Selçuk, türlü oyunlarla susturulmak isteniyor. Utanç verici gözaltılar, uygulamalar yaşanıyor günümüzde. Ama, vurguladığım gibi, devletlerden güçlü bir aşk var İlhan Selçuk’un yüreğinde, insanı insanca yaşatma aşkı. Sömürüye, baskıya, yağmacılığa karşı. N’oldu tutuklanınca? SESİ YÜKSELDİ HALKIN: “İlhan Selçuk, Türkiye’dir.” Şöyle dedi Oktay Akbal da uyarısında: “İlhan Selçuk, Atatürk devrimlerinin yıkılmaz kalesidir. Yarım yüzyıldır ona uzanan eller, aydınlıkları, çağdaşlıkları, uygarlıktan yana bilinçli halkımız tarafından kırılmıştır. Şimdi kaçınılmaz çöküşe doğru giden iktidar, İlhan gibi bir düşünce öncüsüne insanlık dışı bir tutumla saldırıya geçmiştir. Uydurma suçlamalarla, gerçek demokrasi savunucuları, yok edilemez. Bunu tarihsel örneklerle öğrenemeyenler, bir kez daha yenilgiye uğrayacaktır.” (Oktay Akbal, Cumhuriyet, 23 Mart) Ülkemizi, bir meşale gibi yanan elleriyle aydınlatan İlhan Selçuk’ların, Oktay Akbal’ların yaşadığı dönemde yaşamak, onur veriyor bize, saygınlık kazandırıyor toplumumuza... Onurumuz, yüz akımız yazarlarımıza saygılar... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com İlhan Abi’ye mektubumdur Sevgili İlhan Abi, yorulduğunu, yıprandığını biliyorum. Üç beş çapulcunun cepheden saldırısı değil sözünü ettiğim; bu güzelim ülke adına yüreğinde ve beyninde yaşattığın kaygılar... Bir an önce aramıza ve yazılarına dön; bu karanlıktan çıkmak için sana öylesine ihtiyacımız var ki... Herkes gibi ben de seninle omuz omuza, olmaktan, Cumhuriyetin neferi olmaktan onur ve kıvanç duyuyorum... Sevgilerimle... HARBİ SEMİH POROY eposta: umitzileli?gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 3 Nisan www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Mardin ve Siirt yöresine özgü bir 1 halk oyunu. 2/ Bir 2 etkinliğin geçici olarak durdurul 3 duğu süre... İçine 4 ok konulan torba 5 ya da kılıf. 3/ XIII. yüzyılda Ana 6 dolu’da Türkmen 7 ler arasında yay 8 gın olan ve Türkiye tarihinde önem 9 li rol oynayan dinselsi1 2 3 4 5 6 7 8 9 yasal hareket. 4/ Bir yere 1 Ç AM L I C A A çok sayıda kişinin beklen2 A D A R E D İ F medik gelişi... Birbirine S E bitişik büyük yapılar. 5/ 3 M A N T A R T E K İ N T Eskiden Karagöz oynatı 4 L 5 I R A K D O N lan kahvelere verilen ad... E K Bir nota. 6/ Tavır, davra 6 C E R İ D E N O E F E nış... Küçük su kanalı. 7/ 7 A D Eski Mısır’da güneş tan 8 İ S N E F E S rısı... İlave... Gemileri, 9 A F E T K E S E farklı iki su düzeyinden birinden öbürüne aşırmak için yapılmış ara havuz. 8/ Rüzgâr korkusu. 9/ Eskiden kökboya bitkisinden, bugün ise bireşim yoluyla elde edilen kırmızı boyarmadde. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ağır tempolu bir Küba dansı. 2/ Uzak... Sığırın altı aylıktan bir yaşına kadar olan yavrusu. 3/ Parkeden daha geniş ve uzun, döşeme kaplama tahtası... Yabancı. 4/ Maksim Gorki’nin bir romanı... Bir tembih sözü. 5/ Hatay ilinde bir ırmak... Çivi çakmak için duvarın içine yerleştirilen ağaç parçası. 6/ Çivi, kilit, menteşe gibi yapı gereçleri satan kimse... Bir nota. 7/ Kır ya da köy yaşamını anlatan kısa şiir... Halojenler ailesinin ikinci en hafif üyesi olan kimyasal element. 8/ Müzikte üç ya da daha çok sesin bir arada tınlaması... Asya’da bir ırmak. 9/ İlkel bir silah... Kırıkkale’nin bir ilçesi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle