07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 NİSAN 2008 CUMA 4 HABERLER 14 Nisan’da başlayan ve 20 Nisan’a kadar sürecek hafta boyunca 13 bin 268 etkinlik gerçekleştirilecek DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN ‘Tuhaftır Şu İnsanoğlu Her Lafı Kaldırmaz...’ Türk Ceza Kanunu’nun 301. ve 305. maddelerindeki değişiklikler, büyük tartışmalar arasında, TBMM AB Uyum Komisyonu’ndan geçti. Aynı saatlerde Türkiye bambaşka bir açıklama ile çalkalanıyordu. Açıklama Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi Başkanı Luis Maria Puig’den geliyordu. AKPM Başkanı Puig, kuruluşlarının AKP’nin kapatma davası ile ilgili bir bildiri hazırlamakta olduğunu, böyle bir talebin ise kendisini ziyaret eden Türk parlamenterlerden geldiğini söyledi. Türk heyetinin başkanı AKP Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu ise bu açıklamayı yalanladı, kendilerinden böyle bir talep gitmediğini ileri sürdü ve MHP’li Tuğrul Türkeş’i tanık gösterdi. Ne var ki Tuğrul Türkeş “Kimse beni şahit göstermesin!” diyerek Çavuşoğlu’nun savunmasını çürüttü. Doğrusu gelişen olaylar beni şaşırtmadı, ama çok fazla üzdü. Anayasa Mahkemesi’nin iradesini etkilemek için ABD Dışişleri Bakanı Rice’dan açıklama isteyenler, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nı, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’ye şikâyet edenlerin olduğu bir ortamda, “Aman AKP’yi kapatma davası ile ilgili bir bildiri yayımlayın!” denmesinde şaşılacak bir yan yoktur. ??? Doğrusu bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olarak, hem ulusumu, hem devletimi, hem halkımı, hem de kendimi fevkalade aşağılanmış hissettim. Beni bu kadar aşağılayanlar kimlerdi? Cheney’ye Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nı şikâyet edenler. Rice’dan bağımsız Cumhuriyet Yargısı’nı etkileyecek demeç isteyenler. Avrupalı parlamenterlerden içişlerimize karışan bir bildiri yayımlanmasını talep edenler. Bu durum karşısında biri kalksa da “Türkiye Cumhuriyeti, yabancılardan kendi içişlerine karışması için ricacı olacak hale düşmüştür” dese, herhalde 301. maddenin eski şekliyle de, değiştirilmiş haliyle de yargılansa çok büyük ihtimalle mahkum olur. Ya da biri çıksa da “21. yüzyılda yeryüzünde yaşayan uluslar arasında bir tek Türkler, seçilmiş yetkili kişileri aracılığıyla, yabancılara ‘Ne olur gel bizim içişlerimize müdahale et de bizi şu güç durumdan kurtar’ diyecek duruma düşmüş bulunmaktadır” dese, 301. maddenin değiştirilmeden önceki durumuna göre de, değiştirilmiş durumuna göre de yargılanıp mahkum olur büyük olasılıkla. Ama böyle bir iddia Atatürk döneminde herhangi bir kimse tarafından ileri sürülmüş olsaydı, bunları söyleyenin mahkum olmaması olasılığı güçlü olabilirdi, eğer iyi bir avukat tarafından savunuluyor olsaydı. Çünkü o dönemde böyle bir iddia kedileri bile güldürecek kadar saçma ve dayanaksız görülürdü ve iyi bir avukat bu lafı söyleyenin, akıl ve mantıktan yoksun olduğunu, yani o kişinin cezai ehliyeti bulunmadığını söyleyerek müvekkilini kurtarırdı. ??? Bu dönemde, acaba böyle bir durumda, yukarıdakine benzer bir savunma yapılabilir mi? Bir başka soru da şu: Böyle bir olasılıkta, aşağılama suçunu işlemiş olan kimdir? Yapılanları anlatıp yorumlayan mı? Yoksa, elin adamına “Ne olur, gelin bizim içişlerimize müdahale edin de içinde bulunduğumuz güç durumdan kurtulalım” diyen mi? 301. madde yeni şekliyle de, söylemiyle “Türklüğü” ya da “Türk milletini” veya “Cumhuriyeti” veyahut da “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni” veya “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni” aşağılayanlar için cezai yaptırımlar getirecek. Peki acaba, söylemiyle bu suçu işleyenleri cezalandırmayı öngören bu madde, söylemleriyle Türkiye’yi ya da Türkleri veya Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yüceltir görünürken, eylemleriyle onları aşağılayanları da kapsamı içine alabilecek mi? Gerçeğe uymayan söylem kimseyi fazla rahatsız etmemeli, ama eylemle aşağılama fiili hepimizi rencide etmelidir. Bilmem ki anlatabiliyor muyum? Bütün bu olayların ışığında 301. madde tartışmalarını hep gülerek izliyorum. Bu madde bana hep Neyzen Tevfik’in aşağıda biraz değiştirerek nakledeceğim şu şiirini hatırlatıyor: “Tuhaftır şu insanoğlu her lafı kaldırmaz Cicim dersin kızar da öpersin aldırmaz” Kutlu doğum harekâtı ? Öğrencilerin ve çocukların da “hedef kitle” olarak belirlendiği etkinlikler çerçevesinde öğrencilere defterkalem dağıtılacak, kompozisyon, şiir ve hadis ezberleme yarışmaları yapılacak, çocuk yuvaları ziyaret edilecek, öğrencilere vaaz ve konferans verilecek. FIRAT KOZOK ANKARA AKP iktidarı ile birlikte şova dönüştürülen Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri çerçevesinde Türkiye genelinde 1 haftada 13 bin 268 etkinlik yapılacak. İstanbul’da 614, Konya’da 457, İzmir’de 387, Ankara’da da 365 program gerçekleştirilecek. Diyanet İşleri Başkanlığı, il ve ilçe müftülüklerince Kutlu Doğum Haftası çerçevesinde illerde yapılacak etkin likleri tek tek sıraladı. Ancak Cumhuriyet’in edindiği bilgiler, haftanın artık tamamen şova dönüştüğünü tüm netliğiyle ortaya koydu. Buna göre 14 Nisan’da başlayan ve 20 Nisan’a kadar sürecek hafta boyunca toplam 13 bin 268 etkinlik gerçekleştirilecek. En fazla etkinlik İstanbul’da düzenlenecek. Yalnızca bu kentte toplam 614 program yapılacak, İstanbul’u 457 programla Konya, 387 programla İzmir, 365 programla Ankara ve 348 programla Balı kesir izleyecek. En az etkinlik yapacak iller ise Muş ve Burdur olacak. Muş’ta 23, Burdur’da 19 program planlandı. Konu ve hedef kitlenin de tek tek sıralandığı planlamada, öğrencilerin vaaz, kırk hadis yarışması, kompozisyon yarışması gibi etkinliklerde “hedef kitle” olarak belirtilmesi dikkat çekti. Bu çerçevede Kuran kursu öğrencileri için “Kırk Hadis Ezberleme Yarışmaları” yapılacak. Öğrenciler ayrıca fidan dikimi törenlerine katılacak, “Peygam berim”, “Hazreti Muhammed” gibi bilgi yarışmalarında yarışacak. Yine öğrencilere yönelik, “Peygamberim”, “Din, kardeşlik ve dostluk”, “Milli değerlerimizin oluşmasında dinimizin etkisi” gibi konularda kompozisyon yarışmaları düzenlenecek, “Peygamber efendimiz” konulu konferanslar verilecek. Hafta etkinlikleri çerçevesinde, çocuk yuvaları, cezaevleri, hastaneler, huzurevleri, şehit aileleri, gaziler, esnaf da ziyaret edilecek. 1990’lı yılların ortalarıydı. Tanınmış bir mafya lideriyle söyleşi yapmak amacıyla onun işyerine gitmiştim. Randevu saati gelince ofisine girdim. İşi bitmemişti. Basket sahası büyüklüğünde bir salonda yanında avukatıyla birlikte oturuyordu. Bana dönerek, “Oral Bey gel. Benim ne yaptığımı izle. İşim bitince seninle konuşuruz” dedi. Kocaman salonun orta yerinde oturuyorduk. Bulunduğumuz masaya gruplar halinde sırayla insanlar geliyordu. Gelen insanların sorunlarını onlar gelmeden avukat anlatıyordu. Sonra sorunlu insanlar iki grup halinde liderin karşısına oturuyorlardı. Mafya lideri kısaca daha önce kendisine avukatın verdiği bilgiler doğrultusunda gelenleri iki taraflı dinliyordu. Anlatılanlar bitince, onlara nasıl davranmaları gerektiğini söylüyor, yani soruna bir çözüm üretiyordu. İnsanlar da teşekkür ederek ayrılıyorlardı. Mafya liderinin avukatı olayın geri kalan kısmını izliyordu. Buna mafya di Bu Kadar Çete Hukuk Devletinde Olur mu? linde “racon kesmek” deniyordu. Ben olayı izledikten sonra mafya lideri dönüp şunları söyledi: “Oral Bey, şimdi ben bu insanların dertlerine çözüm bulmasam, devlet kapılarında, mahkemelerde yıllarca sürünürler. Bak ben kısa zamanda işlerini, davalarını çözdüm.” ??? “Baba” filminin sahnelerini andıran bu “racon kesme” görüntüleri hayatımın ilginç anlarından birisidir. Dün gazetelerde Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nın (KOM) 2007 raporu yayımlandı. Bu raporda ortaya çıkan gerçekleri görünce o mafya lideriyle “racon kesme” sahnesini anımsadım. Ne diyor KOM raporu: 2003 yılı ile 2007 yılları arasında gerçekleştirilen 184 çete operasyonunda toplam 12 bin 236 çete zanlısı emniyet güçleri tarafından yakalanarak adli makamlara teslim edildi. Bu teslim edilenlerden 624 kişi ise devlet memuruydu. Bu rapor sırf sayılar açısından bile ülkemizin içinde bulunduğu durumu göstermesi bakımından ilginç sonuçlar içeriyor. 4 yılda 184 çete ve 12 bin çete zanlısı ne demek? Bu da gösteriyor ki, Türkiye henüz bir hukuk devleti olamamış. Hukuk dışı güçler, hukukun alanına giriyor ve kendi kanunlarını uygulamaya çalışıyorlar. ??? Kendi deneylerim ve araştırmalarımla biliyorum ki, bir organize suç örgütü ya da bir mafya yapılanması devlet içinde, güvenlik güçleri içinde bir destek bulmadan ayakta kalamaz. Yine bir keresinde cezaevinde yanımda tanınmış bir mafya lideri kalıyordu. Onu ziyarete hemen her gün bir emniyetçi ya da savcı geliyordu. Bir ülkede çetecilik bu kadar yaygınlaşmışsa, devletin içine bu kadar yayılmışsa, ortada ciddi bir sorun var demektir. Tabii işe bir de olumlu tarafından bakmak gerekiyor. Son 4 yılda bu kadar çok zanlının adalete teslim edilmesi bir gelişmeyi ifade ediyor. Bir anlamda devletin, geçmişe göre suç örgütlerine karşı daha hoşgörüsüz davrandığı söylenebilir. ??? Tabii, suç örgütleriyle mücadele etmenin en temel yolu, devletin demokratikleşmesi ve şeffaf hale gelmesidir. Devlet ne kadar demokratik olursa, hukuka uygun bir şekilde yönetilirse, hukuk dışı güçlerin de işi o kadar zorlaşır. Devlet içinde yasadışı güçler varlığını sürdürdüğü sürece, organize suç örgütleri de kendilerine bir destek bula bilirler, yaşama şanslarını arttırabilirler. ??? Türkiye, bir yönüyle baktığımız zaman tam bir geçiş dönemi yaşıyor. Geleneksel despotik devlet yapılanması, büyüyen ekonomik yapılar, adam başına artan gelir düzeyi, insan haklarının ve demokrasinin evrensel kurallarının yaygınlaşması nedeniyle değişime zorlanıyor. Bu değişim zorlanması, ister istemez devlet içinde değişimden zarar göreceğini düşünen çevrelerin direncini arttırıyor ve hukuk dışına çıkma eğilimini kışkırtıyor. Bu durum, gelişmenin olumsuz yönü, olumlu yönü ise değişimin devlet kurumlarının şeffaflaşmasını, yasadışı eğilimlerin zayıflamasını da beraberinde getirmesi. Bu kadar çok çete elemanının yakalanması da bu alanın giderek daraldığı gerçeğini ifade ediyor. Çetecilerin işinin zorlaştığı da söylenebilir… Çeteler bir hukuk devleti sorunudur. 23 NİSAN Baykal Gül’ün davetine gitmiyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 23 Nisan günü TBMM Başkanı Köksal Toptan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve muhalefet liderlerine vereceği öğle yemeğine ana muhalefet lideri Deniz Baykal’ın katılmayacağı öğrenildi. Gül, 23 Nisan Çarşamba günü TBMM Başkanı Toptan, Başbakan Erdoğan, CHP lideri Baykal ile tüm partilerin TBMM başkanvekilleri ve TBMM’de temsil edilen tüm partilerin genel başkanlarını öğle yemeğine davet etti. Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamada yemeğin “gündemsiz, serbest bir söyleşi akışında düzenleneceği’’ bildirildi. Cumhurbaşkanı Gül’ün davetlerine “ulusal, temel konular dışında” katılmayacağını açıklayan Baykal, bugüne dek iki kez Çankaya’ya çıktı. Dağlıca baskınının ardından Çankaya’ya çıkan Baykal, geçen ay yaşanan gerginlik ortamında 2. kez bir öğle yemeğinde Cumhurbaşkanı Gül ile bir araya geldi. Baykal’ın Cumhurbaşkanı Gül’ün 23 Nisan günü vereceği öğle yemeğine de katılmama eğiliminde olduğu öğrenildi. CHP’li TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu’nun da tavrını Baykal’ın kararına göre kesinleştireceği kaydedildi. CHP yöneticileri, “23 Nisan kutlamaları TBMM odaklıdır. Cumhurbaşkanı’nın vereceği yemek, TBMM Başkanı’ndan rol çalma anlamına geliyor” görüşünü dile getirdi. Cumhurbaşkanı Gül’ün yemeğine CHP lideri Baykal ve CHP’li TBMM Başkanvekili Mumcu dışındaki davetlilerin katılması bekleniyor. asirmen?cumhuriyet.com.tr Budak: CHP sağcıları alıyor ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DİSK Tekstil İşçileri Sendikası Genel Başkanı Rıdvan Budak, CHP milletvekillerine gönderdiği mektupta “kendisinin CHP üyeliğini kabul etmeyen parti yönetiminin, Süleyman Demirel’in tavsiyesiyle sağcı belde belediye başkanlarını partiye aldığı” yakınmasını iletti. Budak, “Sağın pis sularında kirlenenler, servet yapanlar, Atatürk’ün partisinde aklanıyorlar. CHP’nin düzelmesi ve iktidara gelmesi, bu yönetimin değişmesiyle mümkündür” dedi. Özden’e saygı gecesi ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Barosu, emekli Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden için Ankara Barosu Eğitim Merkezi’nde saygı günü düzenledi. Törende, hukukçular, demokratik kitle örgütü temsilcileri, avukatlar ve Özden’in dostları; hukukçu, Atatürkçü, örgütçü ve sanatçı kişiliğini ayrı ayrı dile getirdiler. Ayrıca Özden’den şiirler de okundu. Avukat Bilgin Yazıcıoğlu, Çanakkale Savaşı sırasında Anafartalar’da bir köyde Atatürk’e içinde ayran ikram edilen bardağı Özden ailesine armağan olarak sundu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle